yeniden gelmez umarım. ne olur ne olmaz maske stoklarını tazelemek lazım.
devamını gör...
ilginç bir bakış açısı. umarım sabredip sonuna dek okunur:

covid ilk ortaya çıktığında tesadüfen kanada’daydım. (hatırlayın, çin’den sonra ilk kanada’da patlak vermişti.) toplumsal isterinin nasıl imal edildiğini yakından izleme fırsatı buldum.

sonraki üç yıl boyunca bulabildiğim her ciddi veya ciddimsi makaleyi okumaya özen gösterdim. tıp dergilerinde çıkanlara da baktım. (tıp eğitimim yok; istatistik ve epidemiyoloji de çok bilmem, ama okuduğumun özünü anlayacak kadar okuryazarlığım var. ayrıca her okuduğumu “nerede yanılıyor? hangi boşluğu jargonla örtmeye çalışıyor? mantık köprüleri nerede zayıf?” diye sorgulama alışkanlığım da var çok şükür.) mrna aşısının ilk tanıtıldığı meşhur 42 imzalı makaleyi okuyup, ilk başta aşıya çok inanan tabip bir dostumla birkaç ay arayla iki kez uzun uzadıya tartışma imkanı buldum. özellikle ingiltere’de çıkarılan kanun ve yönetmelikleri özetlerden değil asıl metinlerinden okumaya gayret ettim. çin’de wuhan enstitüsü çevresinde çıkan tartışmaları özellikle izledim. ilginç bir şekilde, hindistan’da batı dünyasından daha aydınlatıcı ve akılcı makalelerin çıktığını gözlemledim.

covid günlerinde yunanistan’daydım. fakat mısır, rusya, gürcistan ve ermenistan’ı da gezerek o ülkelerin deneyimi hakkında epey bilgi edindim. özellikle covid’den zerrece etkilenmemiş görünen mısır’da çok şey öğrendim.

tanıdığım insanların çoğu covid geçirdi. ben sakınmak için hiç çaba göstermediğim halde yakalanmadım. fakat eşim, çocuklarımın ikisi, ira’nın iki oğlu ve yakınımızdaki birçok kişi covid oldular. dolayısıyla teorik donanımım yanında ampirik deneyimim de fena sayılmaz. gözlemlediğim kadarıyla ilk dalgadakiler ağır bir grip gibi yaşadılar; sonrakiler ciddiye alınacak bir şey değildi.

bu yılın başından beri ilgim azaldı tabii. gene de ilginç bir şey çıktıkça okumaya devam ediyorum. (covid günlerinde abone olduğum email kaynakları sağolsun beni unutmuyor; sil sil fayda etmiyor.) türkiye’de konuşulup yazılanları pek izlemiyorum; gözüme çarpanlar oldukça hakim bilgisizliğin seviyesi, polemiklerin ilkelliği beni gerçekten hayrete düşürüyor.

vardığım sonuçları burada kısaca özetlemek istiyorum. maksadım kimseyi ikna etmek değil, o yüzden kaynak maynak da göstermeyeceğim. inanmazsanız sizin bileceğiniz şey. az çok dünyadan haberdar, epeyce siyasi tarih, biraz bürokrasi sosyolojisi, bir miktar da hukuk felsefesi bilen bir adamın samimi kanaati buymuş deyip okur geçersiniz.

1. kendi öncelikleri çerçevesinde son derece başarılı bir operasyondu. en az 20 yıldan beri özenle hazırlanmış, tüm operasyonel detayları düşünülmüş ve ustaca uygulanmış bir prodüksiyondu. tüm dünyada demesek bile yüze yakın ülkede bu derece kapsamlı bir organizasyonu yürütmek şapka çıkarılacak bir ustalıktır. takdir ediyoruz.

arada yan zayiat (collateral damage) olarak yüz milyonlarca insanın hayatı kaydı, eğitim sistemi çökertildi, ekonomi ağır hasar aldı, tıbba ve genel olarak bilime olan güven sarsıldı, batı dünyası muhtemelen kolay kolay altından kalkamayacağı bir meşruiyet krizine girdi. fakat bunların hiç biri operasyonun başarısızlığını göstermez. çünkü bürokratı bunlar ilgilendirmez, kendisine verilen görev ilgilendirir. gerisi başkasının sorumluluğudur. onlar düşünsün.

2. tüm büyük devletlerin biyolojik savaş kuruluşları vardır. çin ve rusya’nın da mutlaka vardır, fakat teknolojik öncülük ve kapasite açılarından hiç biri abd ile kıyaslanamaz.

biyolojik savaşın antik çağdan beri bilinen meşhur bir problemi vardır: nereyi vuracağını kontrol etmek zor. düşmana saldığın veba virüsü dönüp senin nüfusunu da kırabilir. bunu önlemek için, a) antidotu peşin hazırlaman, b) düşmandan saklaman, c) çok kısa zamanda bebekler dahil bütün nüfusu aşılamanı sağlayacak lojistik, psikolojik, hukuki, örgütsel altyapıyı kurman, d) korunma tedbirlerine halkın kusursuz itaat etmesini sağlaman gerekir. yani: biyolojik savaş her şeyden önce bir kitle kontrolü sorunudur.

3. abd’nin en az 1980’lerden beri coronavirüsler üzerinde genetik mühendislik çalışmaları yaptığını biliyoruz. gain of function research adı altında yürütülen çalışmanın amacı coronavirüsleri bir biyolojik savaş ajanına dönüştürmektir. 2017’de çeşitli akademik kuruluşların karşı çıkması üzerine abd kongresi ülke içinde gof çalışmalarını geçici olarak askıya almış, bunun üzerine programlar başta wuhan enstitüsü olmak üzere ülke dışı tesislere taşınmıştır.

gof araştırmalarının koordinasyonu ve finansmanı nıaıd adı verilen kamu kuruluşu tarafından sağlanmaktadır. nıaıd bütçesi 1984’te anthony fauci’nin direktör atanmasından sonra dehşetli bir hızla artarak yıllık 6.5 milyar dolara ulaşmıştır. 2008’de fauci’ye “abd’nin güvenliğine ve ulusal çıkarlarına bilhassa önemli katkıda bulunan” kişilere verilen presidential medal of freedom verilmiştir. yaklaşık o tarihten itibaren fauci yılda 480.000 doları bulan maaşıyla abd federal bürokrasisinde en yüksek maaşı alan kişi konumuna yükselmiştir. 2020’de fiilen ve hukuken başkanı aşan yetkilerle ‘beyaz saray covid koordinatörü’ atanmıştır.

bunlardan nıaıd veya direktörünün kötü insanlar oldukları ya da bu ödülleri hak etmedikleri sonucu çıkmaz. ancak a) abd yönetiminin nıaıd bünyesinde yürütülen çalışmalara büyük önem verdiği, hatta onları gerekirse abd anayasasını baypas edecek derecede hayati bir mesele olarak gördüğü sonucu çıkar. ya da, daha gerçekçi bir tahlille, b) bu projeyi sahiplenen kadroların bir şekilde aşırı güçlenerek ülke yönetiminde etkili olmayı başardığı sonucu çıkar.

4. covid-19 salgını kasıtlı olarak çıkarıldı. en az birkaç yıl önceden tüm detaylarıyla tasarlandı. psikolojik zemin hazırlandı, kitle bilgilendirme araçları kontrol altına alındı, aşının dağıtım kanalları hazırlandı, uluslararası koordinasyon (en azından ‘batı’ adı verilen ülkeler arasında) sağlandı. en pahalı hollywood prodüksiyonunu çocuk oyuncağı derekesine düşüren bir organizasyon kapasitesi sergilendi.

‘doğal’ bir afete karşı da böyle bir hazırlık mümkündü diyenler iki soruya cevap vermelidir: 1) 1348 vebasından sonra 700 yıl boyunca büyük bütçeli bir hazırlığa gerek görmeyen insanlığın, 2010’lu yıllarda birden fikir değiştirmesinin sebebi nedir? 2) yeni salgının vebayla hatta ispanyol gribiyle kıyaslanmayacak kadar zararsız olduğu birkaç gün içinde anlaşıldığı halde dev bütçeli senaryoda ısrar edilmesinin mantıklı bir açıklaması var mıdır?

5. hayır, şeytani bir kötülükten söz etmiyorum. planlayıcılarının bakış açısından, yapılan iş pekala faydalı ve ahlaken doğru bir girişim olarak görülebilir. şeytan olmadıklarını varsaydığımız insanlar, ilk günden itibaren başarılı organizasyondan ötürü birbirlerini tebrik ettiler ve hala etmeye devam ediyorlar. çünkü amaç insanları öldürmek (ya da aşı firmalarına para kazandırmak) değildi. ileride çıkabilecek çok daha ölümcül bir biyolojik savaş ajanına karşı hazırlamaktı. klasik aşı mantığı: zayıf bir patojen verip bünyeyi asıl riske karşı sigortalama. yalnız bu sefer ‘bünye’den kasıt birey değil, sosyal organizma.

salınan virüs nispeten zararsız bir virüstü. korku uyandıracak kadar tehlikeli, fakat ciddi bir demografik etkisi olmayacak kadar zayıftı. genç ve orta yaşlılarda ölüm veya kalıcı hasar riski sıfır dolayındaydı. muazzam bir medya kampanyasıyla, normal koşullarda insanların pek fark etmeyeceği bir salgının gerçek bir veba ile aynı psikolojik, örgütsel, siyasi etkiyi yaratması sağlandı. (ilk versiyon her şeye rağmen biraz kaygı verici sonuçlar doğurunca, daha da zayıflatılmış delta ve omikron versiyonları sahaya sürüldü. çünkü arzu edilen psikolojik ortam yaratılmıştı ve toplumun büyük bölümü hafif nezle ayarında bir hastalıktan paniğe kapılacak kıvama getirilmişti.)

6. ölüm sayıları sistemli ve bilinçli bir şekilde abartıldı. bunun en önemli kanıtı, covid propagandasına önem veren ülkelerde (abd, britanya, kanada vb.) yayınlanan ölüm sayılarının, konuyu pek umursamayan, yoğun nüfuslu, düşük hijyen standartlarına sahip ülkelere oranla çok yüksek olmasıdır.

her şeyden önce herhangi bir nedenle hastanede ölen insanlara, güvenilirliği şüpheli testlerle covid tanısı kondu. bu uygulama hastanelere ve hasta yakınlarına yönelik finansal teşviklerle desteklendi. hastalığın ilk aylarında entübasyon ve remdesivir gibi yanlış tedavilerle ölüm sayısı artırıldı. yaşlı hastalarda covid’den ortalama ölüm yaşı o yaştaki nüfusun normal yaşam beklentisinden hemen hemen farksız olduğu halde bir korku hikayesi olarak servis edildi.

sebebi akılsızlık değildi. biyolojik savaş provasıydı. arada rasyonel düşünce, medikal ahlak katledildi. fakat bunun ödemeye değer bir bedel olduğunu düşündüler.

7. maskeleme, sosyal mesafe, seyahat yasağı, okulların kapatılması gibi hiçbir tıbbi ve mantıki dayanağı olmayan tedbirler de keza korku salma ve toplumsal itaati sağlama amacına yönelikti. bu açıdan değerlendirildiklerinde pekala rasyonel oldukları anlaşılır.

buradaki ‘rasyonel’ tabirine dikkat çekmek istiyorum. bürokratik mantığın rasyonellik kriteri nettir: bir hedef var, o hedefe ulaştıran yöntemler var, biri öbürüne uygunsa rasyoneldir. bitti. daha geniş perspektiften kolayca görülen insani, ahlaki, sosyal, kültürel, ekonomik, siyasi zararlar bürokratik mantığı ilgilendirmez. bürokratın görev tanımı içinde değildir. daha vahimi, gitgide artan oranda, onun eğitsel donanımına da dahil değildir. böyle şeyleri kavrayacak ve önemseyecek insan yetiştirmiyor artık üniversiteler.

8. hastalık çok ciddi olmadığına göre aşının da çok ciddi olduğunu düşünmüyorum. muhtemelen mrna teknolojisini denemek için iyi bir fırsat olarak değerlendirildi; medikal kadrolar bu vaatle seferber edildi. fakat asıl amaç bu değildi. tüm toplumu devlet emriyle kısa zamanda aşılanmaya razı etme tatbikatı yapıldı. mrna yerine tuzlu su da verilse bu amaç elde edilebilirdi. nitekim aşının hazırlanması ve uygulanması büyük gizlilik içinde gerçekleştirildiği için, gerçekte kaç kişiye tuzlu su verildiğini bilmiyoruz. son dönemde ortaya çıkan verilerden, şaşılacak kadar çok plasebo uygulandığı anlaşılıyor. maksat gerçekten ölümcül bir hastalıktan korunma ise, kim o kadar insana plasebo vermeye cesaret edebilir?

9. aşı kamu finansmanıyla ve kamu koordinasyonuyla hazırlandı. çok büyük bütçeler tahsis edildi. peki aşı ciddi değilse neden o kadar para harcandı? sanırım asıl çalışma konusu bu uyduruk aşı değil, olası gerçek biyolojik savaş ajanına karşı hazırlanan aşı veya aşılar olmalı. o nedenle aşının herkese uygulanması önemliydi ve bu uğurda hiçbir fedakarlıktan kaçınılmadı.

10. kamu finansmanıyla yaratılan ve olabilecek en aşikar düzeyde kamu yararına hizmet ettiği kabul edilen bir aşının uygulaması neden kâr amaçlı özel firmalara terk edildi? maksat insanlığı kurtarmak ise neden kamu otoritesince seçilmiş üç veya dört firma bundan birkaç milyar dolar kâr etsin?

hayır, yatırım yaptılar, risk aldılar, onun bedeli tezi geçerli değil. yatırımı baştan sona kamu yaptı. araştırma-geliştirme fonlarını kamu tahsis etti. pazarlamayı tamamen kamu üstlendi. devlet propagandası ve devlet dayatması olmadan bu aşı sizce kaç satardı?

iki açıklama geliyor aklıma:

a) işlerin kötü gitmesi ihtimaline karşı sorumluluğu firmalara attılar. firmalar baştan bu işe kuşkuyla yaklaştı. olağanüstü hukuki garantiler talep ettiler. şu kadar da pay isteriz dediler.

b) ekonomik yolsuzluğun çığırından çıktığı bir dünyada bu kriz bazı firmalara – ve onlar aracılığıyla bazı kamu görevlilerinde – birkaç milyar dolar aktarmak için güzel bir fırsat olarak değerlendirildi.

11. uğur şahin ve özlem türeci’nin pazarlama ikonu olarak seçilmesi bana ilk günden beri tuhaf geliyor. bu insanlar ikondur, devasa bir organizasyonun halka gösterilen tanıtım yüzüdür, kapak güzelidir. peki madem insanlığı kurtaran kahraman lazımdı neden yakışıklı, boylu poslu bir batılı figüran bulmadılar? neden görünüm özürlü iki türk? yarın aşı rüzgarı dönerse kabahat onlara mı yıkılacak?

mamafih bu dediğimden çok emin değilim. sadece bir sezgi.

12. rusya ve çin’in aşı yarışında ön alması akıllı bir hamleydi. ne idüğü belirsiz amerikan/alman/ingiliz aşısının kendi piyasalarını istila etmesini başka türlü önleyemezlerdi. içeriği muhtemelen tuzlu suydu. ya da ruslar da kendi mrna deneylerini uyguladılar. bilemeyiz.

13. aşı ‘covid’in çaresi’ olarak pazarlandı. ‘%95 etkili’ olduğu adeta ilkokul çocuklarına ezberletilircesine binlerce kez tekrarlandı. kimsenin aklına ‘%95 etkili ne demek?’ ve ‘nasıl bildiler?’ sorularının gelmemesi sağlandı. sonuç koca bir fiyaskoydu. teorik olarak çok etkileyici bir öyküsü olan aşının pratikte ne transmisyona (yani hastalık kapmaya) ne re-transmisyona (üçüncü kişilere bulaştırmaya) zerre faydası olmadığı görüldü. bunun üzerine apar topar öykü değiştirilerek bulaşmayı önlemediği ama enfeksiyonu hafiflettiği söylendi. bunu söyleyenlerin inandırıcılığı bir yana, zaten üçüncü kuşakta uyduruk bir nezleye dönüşmüş olan hastalığı ‘hafifletmenin’ neye yaradığı asla açıklanmadı.

bu sonuç öngörülmüş müydü? sanmıyorum. muhtemelen salgının hızla sönümleneceği ve sonucun kolayca aşıya hamledileceği, dolayısıyla aşı gerçekte işe yarasın yaramasın baş tacı edileceği öngörülmüştü. sonuç tahmin edildiği gibi olmadı. 2021 sonbaharına doğru aşının fos çıkmasıyla covid deneyinin topyekün çökmesi ihtimali belirdi. fakat o noktada mücadeleyi bırakıp yenilgiyi kabul etmeleri düşünülemezdi. ne yaptılar? a) aşının etkinliğinin kamuoyunda ve tıp camiasında tartışılmasını yasakladılar. b) başta iki doz olarak lanse edilmişken, üç veya daha fazla, hatta gerekirse sonsuza dek tekrarlanacağını bildirdiler. c) tehdidin dozunu artırdılar; aşı işe yarasın yaramasın devlet zoruyla uygulanacağını, hatta ebeveyn rızası olmadan çocuklara verileceğini, boyun eğmekten başka çare olmadığını ilan ettiler. çünkü asli maksat mrna aşılarının etkinliğini test etmek değildi; kitlesel aşılama deneyinin başarısını test etmekti. bunda %80’i aşan oranlarda başarılı oldular.

14. aşının yan etkileri meselesini uzun zaman ciddiye almadım. hala da, tıbbi anlamda, çok ciddi olduğunu düşünmüyorum. bir miktar miyokardite sebep olduğuna dair inandırıcı görünen iddialar var; fakat sayılar alarm verici boyutlarda değil. ben ve eşim ikişer aşı yaptırdık, allaha şükür turp gibiyiz. (ira ikinci aşıdan beş ay sonra covid’e yakalandı.)

fakat asıl mesele kaç kişinin yan etki gördüğü ya da ne kadar ağır etkilendiği değil sanırım. bir tek vakada bile mahkeme kusura ikna edilebilirse kopacak kıyametin boyutlarını düşünmek lazım. işin ucu ilaç firmalarının çökertilmesine kadar gidebilir. o bir şey değil, devletlerin özene bezene tasarlayıp uyguladığı biyolojik savaş projesinin, bunca başarılı performanstan sonra hala fiyaskoya dönmesi ihtimali doğar. o yüzden olumsuz yan etkilerin ısrarla gündeme getirilmesinde fayda vardır.

15. covid projesinin pek üzerinde durulmayan bir başarısına da değinelim.

biyolojik savaşın bir sakıncası demografik rastgelelik (yani dönüp yanlış grupları vurması) ise, bir başka sakıncası kronolojik rastgeleliktir (yani bir kez başlatınca durdurulamaması). oysa üç yılda üç versiyondan sonra bugün covid salgını tamamen sönmüş görünüyor. yani virüsün endemik hale gelmesi, eskinin vebası ve kolerası gibi yıllar boyunca kontrolsüz bir şekilde oradan oraya dolaşması ihtimali gerçekleşmedi. eğer covid tahmin ettiğimiz gibi yapay bir virüs ise bu bir başarıdır. demek ki kısa zamanda işini görüp yok olacak bir virüs elde etmişlerdir.

sevan nişanyan
devamını gör...
hiç aşı olmayan, maske takmayan bir sürü kişiye bulaşmayan virüstür.
devamını gör...
sanırım kaptığımdir. koku ve tat sıfır.
devamını gör...
hala uzun vadede etkilerinin ne olduğu bilinemeyen, ne olacağı kestirilemeyen hastalık. artık daha az ciddiye almaya, basit bir gripmiş gibi davranmaya başlayıp eski hayatımıza dönsek de; kendisinin sadece solunum yolu enfeksiyonu olmayıp vücut üzerinde etki edip hasta ettiği başka sistemlerin, organların çıktığını da görüyoruz. kimi insanlar basit bir gripmiş gibi atlatırken kimileri kalıcı hasarlar alıyor ve bunların uzun vadedeki etkilerini hala bilmiyoruz. ve bu çok korkunç. covid geçirdikten sonra 1, 1 buçuk yıl geçmesine rağmen koku alma duyusu hala dönmeyen de var. covid geçirdikten sonra beynine pıhtı atıp yeme, konuşma, hafıza, yürüme gibi birçok şeyi artık yapamayan da var. semptomsuz ya da çok hafif covid geçirip miyokardit, perikardit olan da var. öyle bir virüs ki olmadığı masa yok. ve ne yazık ki hala yeni sayılan bu hastalıkla ilgili kafamızdaki tüm soruları bilim şu an kesin olarak yanıtlayamıyor. bu arada aşı sonrası miyokardit, perikardit bildirilen vakalar da var ancak bu hastalığın kendisini geçirip de bildirilene oranla çok daha az. yani şu an covidi bitmiş ya da basit bir virüs gibi görmektense önlemlere uyup covidden korunmaya devam etmek en mantıklısı.
devamını gör...
buna ne diyeceğimi bilmiyorum. bu kadar net bir şekilde haklı çıkmanın gururunu yaşarken bir yandan da beni aforoz eden arkadaşlarımın yüzüne tükürmek istiyorum.
bu videoyu facebook ve instagram hâlâ yayınlamıyor.


kısa bir bölümünün çevirisi
twitter.com/odatv/status/15...
bu da odatv haberi
www.odatv4.com/dunya/pfizer...
devamını gör...
insan, yıllar boyunca böyle büyük ölümcül virüslerle uğraşıp durdu. milyonlarca ölüm gerçekleşti. bu virüslerin sebebi insan ırkının hijyenik bir canlı olmamasıdır. bulduğu her şeyi yiyor, içiyor. yeryüzünün en pis canlısı insandır. bunu demek hiç zor değil. bir sahile veya ormana gittiğinizde doğanın kendisinde olmayan insan yapımı petrolle veya başka teknik yollarla elde edilmiş bir sürü madde doğayı katlediyor. bu durum karşısında bile isteyerek katledilen doğa, sorumsuz ve sevgisiz insanoğluna gül saçarak hâlâ sevgisini gösteriyor ama insanoğlunun ona karşı sürekli bir savaşta olduğunun da farkında ve buna karşılık olarak en etkili silahını kullanıyor. virüsler. bu savaş insan ile doğanın savaşı... tarih her zaman gösterdi ki, bu savaşı her zaman doğa kazandı. insan ise mahkum şekilde kaybetmeye doymadı. yenilen pehlivan güreşe doymaz mantığıyla hâlâ doğa ile savaşmaya devam ediyor. bu virüs son olmayacak. böyle pandemi düzeyinde nice virüsler, gelişerek daha etkili olmaya devam edecek. insan, ne yaparsa kendisine ve çevresine yapar. hijyene önem verilmelidir.
devamını gör...
birkaç saat kadar önce pozitif olduğumu öğrendiğim hastalıktır. artık hastalık psikolojisi midir, bilmem ama sabah çok kötü değildim, şimdiyse her tarafım dökülüyor. ben böyle şey görmedim.
devamını gör...
vaka sayısı yine yükselişte olan hastalık.
devamını gör...
ulan gözden ateş çıkar mı superman gibi çıkıyormuş meğerse. sanki 10 kişi beni bezbol sopasıyla dövdü dövdü bıraktı gibiyim. su içmeye bile sürünerek gittim az önce. buradan bilim adamlarına sesleniyorum! artık beni memeliler sınıfında değil, sürüngenler sınıfında inceleyin. zira artık sürünerek hareket eden bir canlıyım. ayakta duracak hal bırakmadı corona.
devamını gör...
benim cigerin alt tarafini alip goturen hastalik.
devamını gör...
hani bitmişti tekrar geri gelmiş. böyle giderse kışın maske takma zorunluluğu geri gelecek.
devamını gör...
artık tamamen unutulmuş hastalık.
devamını gör...
neyse ki azalarak bitmiştir inşallah farklı versiyonu çıkmaz.
devamını gör...
covid ardıma düşüp de yorulma.
var git covid bir zamanda yine gel.
akibet alırsın uyutmazsın beni
var git covid bir zamanda yine gel.

çıkıp hastaneye ulaşamadım.
yalan sosyal mesafe sana çıkışamadım.
eşimle dostumla buluşamadım.
var git covid bir zamanda yine gel.

zorro der ki oturup kalkarken,
covid aşısını tas tas içerken,
yine buldun beni senden kaçarken.
var git covid bir zamanda yine gel.

evet arkadaşlar. covid 19 bizi de buldu.
devamını gör...
son üç yılın katili.
devamını gör...
o kadar yalnızım ki covidle bile olamıyorum
devamını gör...
bir bana bulaşmadı şu virüs bakalım hayırlısıyla pcr testi yaptıracağım, bu sefer olsun.
devamını gör...
zıvanadan çıkmış virüs, çemberi gittikçe daraltıyor.
devamını gör...
yeni varyantlarının akıl almaz hızla bulaştığı virüs. pandemi başından beri çok riskli ortamlarda bulunmama rağmen kapmamıştım ama yeni varyant fazlasıyla dikkatli olmama rağmen hemen bulaştı. 2 doz biontech aşımı olmuştum, oldukça da sağlıklıyım ama resmen yıktı geçti. daha önce ağır gripler de geçirdim tabii ki, bazı açılardan onlardan hafif ama böyle bir halsizlik olamaz diyorum. o hastalık hali de geçmek bilmiyor.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"covid-19" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim