bazen içine sıkışıp kaldığım düşlerden uyandığımda, her zamankinden daha çok üşüyor ruhum. bu düşlerden uyanıp aynaya bakıyorum, her şey hatırladığımdan çok daha farklı, fakat kabuğumun içine indikçe minicik bir parça kalıyor orada, işte tam orada. onu görüyorum. yanından yöresinden toz fırtınaları geçiyor, kendini nasılda muhafaza etmiş yahu diyorum. bir şişe, içinde artık sararmış bir kağıt ve şişenin etrafı hala ıslak. ah.. anladım muhafaza etmemiş ki, gerek kalmamış onu zaten benden başka görmeye gelen olmamış ki. ama bu göl diyorum tamamen kurumuş, toprak nasılda çatlamış. öyleyse bu şişe nasıl ıslak! nasıl bu göl bu şişeyi yeniden verdi bana?

kızmıyorum. hemde hiç. kendimden başka kimseye kızmam zaten ben fakat bu sefer kendime dahi kızmıyorum. çünkü o şişeyi açıp okumak herkes için zor, banada zor.. yakınıyorum fakat bende okumayacağım işte, özür diliyorum.

yanımdaki kadını tanımıyorum, bembeyaz bir teni var. bu teni de boyayan bir kırmızı.. tam alnının ortasından simetrik bir kesi atılmış. ama diyorum koca adamlara 'yemin ederim ben yapmadım!' nasılda ağlıyorum fakat dinlemiyorlar bile.. 'bakın!' diyorum o yaradan bende de var, bana da yaptılar diyorum.. 'kim yaptı?' bilmiyorum ki işte onu. dolabın içindeydim ki ben. hatta o kadın koydu beni dolaba.. 'bilmiyorum, görmedim, görmedim!' hayır diyor 'sen yaptın! sen yaptın!'
kadın ölmüş..
elindeki şişeye bakıyorum, kırılmış..
ne? şişe mi?
hatırama düşüyor.. 'o adamın yüzüne bu şişeyle geçireceğim!'
'olmaz!' diyorum, şişenin içindeki kağıda bakarak. 'sus sus, gir şu dolaba!'
devamını gör...
hayatım olan bir defter. o deftere her baktığımda onları hangi hislerle yaźıp çizdiğimi hatırlıyorum ve bu kendimi daha da motive etmeme sebep oluyor. ne yaşarsan yaşa geçmiş geri gelmiyor. ama gelecek senin ellerinde
devamını gör...
karalama defteri: içi tüm acılara şahitlik etmiş ,tüm mutlulukları yaşamıştır . kişinin kendisidir aslında.
devamını gör...
7-8 tane alıntı defterim var, aralara kendi yazılarımı karalarım. resim için karalama defterim yok fakat kağıt üzerinde birçok çalışmam var.
devamını gör...
yanlış düşünüyorum diyemediğimiz için, yanlış düşündüğümüzü kabul etmediğimiz için doğruya gidemiyoruz.
devamını gör...
nev-i şahsına münhasır çünkü o. bişeylerden bahsederken yapacaklarını belli eden, herkese ve herşeye karşı zırhını bürünen. kanayan yerini dağlamayı seçen, kırılan parmağını kesen o. aslında çok sevilmiş ama kimse onu istediği gibi sevmemiş. kimse düşünce üflememiş gibi. kırılan yerlerinden tekrardan binlerce kez kırmışlar gibi. kalkmasın ayağa der gibi. herkes bir, o tek gibi.
devamını gör...
tam zamanlarda eline geçer ya da sen bulursun ve bir anda içinde ki öfkeyi, nefreti, kini, sevinci, her şeyi sayfalara kusuverirsin
devamını gör...
hiç bir şeyin geçtiği falan yok, her gün daha boktan bir güne uyanıyorum evet biliyorum şükredecek çok şeyim var, insanlar daha dibi görmeden kendini en dipte sanırmış. kafamda sorguladığım bir ton şeyler var genel de bu hep aynı şeyler insanlardan eski ilişkinden gelecek kaygından kendinle olan kavgandan her şeyden, bazen bir yerlere daldığında veya uyumaya çalıştığında kendini daha iyi ifade edecek kelimeler gelir ya aklına şimdi o kelimeler uçtu gitti.
devamını gör...
vasiyeti olmayan ölüler ülkesi
ne güzel diyordu şarkıda, bir varmışım bir yokmuşum diye, yaşlanmakla eskimek aynı şey mi?, yoksa yaşamak beklenen ve bilinen sona gitme -me- biçimi midir? değilse çalışmayan televizyona, kumandaya, çocuğa ve başkasının düşüncelerine vurmak bir çalıştırma biçimi midir? 15 güne ölür ile 15 güne olur arasında ne kadar umut farkı vardır?, yoldan çıkan bir arabanın lastiğini ve yoldan çıkan bir aşkı yola koymak için direksiyonu ne tarafa kırmak lazımdır?, kalbi sürgüne giden birine iyi yolculuklar dilemek ayıp mıdır günah mıdır? bilinen en uzak yatılı bölge okulundaki ranza demiri soğukluğu kaç yaşına kadar üşütür bir insanı?, merak bu ya uçaklarda olan karakutu insanlarda olamaz mı, düşen her insanın son dediklerini duysaydı geride kalanlar?, üçgenin iç açılarını toplayabilen bir matematikçi insanın iç acılarını dağıtmadan toplayabilir mi?, hatasız bir hesap iç acıların toplamını sıfırın ispatına eşitleyebilir mi? sıfırı ispatlamaya çalışan birinden sevgisini ispatlamasını istemek paradoks mudur metafor mudur? hangi tanımadığımız şairin miras niteliğindeki tavsiyesi bu iç çekmeler, uyuyunca büyüyen sadece torunlar mı yoksa sorunlar mıdır? muhtaç olduğun suyun fazlası seni boğabiliyorsa muhtaç olduğumuz başka neler boğar bizi?, tanrı türkü korusun yerine tanrı türkü söylesin dediğimizde cehennemde yanar mıyız?, vazoyu kıran çocuğun dayak yiyince her şeyin düzeleceğini düşünmesi kadar can acıtıcı ne olabilir?, olmayanı olduran olanı niye öldürür?, ağrı ya ülkenin en doğusundadır yada kalbinin tam ortasında kelimesinin bütün suçu kalbinle beyninin sana oynadığı şizofrenik bir algı sanrısı....aynı son, emanetin bende? yokluğuna çok iyi bakacağım, huyumdur bunu hep yaparım ben… sabaha karşı 4.30 bek' 2020 eylül sonu
-----
arkadaşlar buraya bırakıyorum ihtiyacı olan kullanabilir..
devamını gör...
10.
acaba diyorum:
az önce kaydoldum sözlüğe, burası kafa sözlük, bir de kafa dergisi var, e bir de kafa radyo.
şimdi, bunların arasındaki ilişki ne? bir ilişki varsa eğer radyoda da matrax var.
matrax varsa çooookk eskilerden zekirdek de var.
şimdilerde nerede o zekirdekçiler, o güzel insanlar.
acaba buradalar mı? burada eski zekirdek havaları eser mi?
düşünceler, düşünceler...

aylar sonra gelen edit: yazdıklarımla hiç alakası yok lan. bu kafa başka kafa.
devamını gör...
pericles gibi geldiğim bu şehri, yeni yaralarla, zırhım eski bir kumaş gibi dökülmüş halde terkediyorum. bazı yenilgiler, büyük zaferlerin o kadar da büyük olmadığını farkettiğinde başlıyor. edebiyata sığınıyorum, kan kaybeder gibi kelime kaybederken bile. tek bir yerinde bile bir savaş kaybetmediğim bu şehri, delik deşik bir halde geride bırakıyorum. ilk adımımda yüzüme vuran aydınlık şimdi son kez sırtıma vuruyor, gölgemi şehrin dışına taşırarak. hasbelkader ayaktayım, göğsümde bunca yara varken, hasbelkader ayaktayım muhtemel. bir dolu kurşundandır yüreğim. bütün dünya benim varsayıp merdivenlerini geçtiğim bu şehirden, ufak bir toz tanesi olduğumun bilincinde dönüyorum. zaferlerden yoksun koca bir hayata, bir mağlubiyet daha ekleyip dönüyorum sırtımı .

...ve bilmiyorum, insanlar savaşları nasıl kazanır, hiç bilmiyorum. yorgun argın, ayakta duramayacak kadar yara içindeyken hangi mücadeleden galip çıkar insan, bilmiyorum. bilmiyorum, bunca umutsuzluğa rağmen ayakta kalmanın ne kazandırdığını. çürüyorum, içten içe . koca bir yükü sırtımda taşımaktan darmadağın halim. hiç sevilmiyor oluşum bir nişan gibi zırhıma iliştirilmiş, pericles gibi girdiğim bu şehri, akhilleus'dan bin beter terk ediyorum. yorgunum, bulduğum ilk bedenin üzerine yığılıp kalacak kadar. cümleler silikleşiyor, kafamın içi yangın yeri. içimde bir şey öldü , biliyorum. ölmez sandığım bir şeyin, cesedini yakıyorum içimde. ben, bugün ilk kez bir tanrıya yalvarmanın hayalini taşıyorum bir meşale gibi. arkamda bir şehir var, içinde kendimi de yakmak istediğim. bir çok uzvum eksik, yine de sürünmeden terk ediyorum. biraz daha yaşamak için kaçtığım ne tür zarar varsa, içinde buluyorum kendimi artık, yaşama bir parça inanç gösterecek cürreti bulamadığımdan. içten içe ölüyorum ve biliyorum ben öldükten sonra kimse bir kitap gibi beni okuyamayacak.

yaşım 27, sylvia plath'i gereğinden daha erken anladım.

tüm maruzatım budur.
devamını gör...
koca şehirde yalnızım,
topluluklar içinde yalnızım,
mahallede yalnızım,
işyerinde yalnızım,
akrabalar içinde yalnızım,
arkadaşım yok yalnızım,

bir yer hariç !? yalnızım.
devamını gör...
yaşadığım stresler fena dağıttı beni. hala toparlayamıyorum bir şeyleri. uyku desen sabaha kadar yatamıyorum, öğlen ezanıyla uyanıyorum. uyku lanet bir şey gerçekten de arkadaş. ne yaparsam yapayım düzelmiyor. hayır hep kötüydü zaten de hiç değilse okul varken sürekli bir şeylerle uğraşarak geçiyordu. gerçi ben yine yatardım ama farklı bir ortam olunca her şeyi kendin yapmak zorunda kalıyordun hiç değilse ve istemesen de yoruluyordun. ama arkadaş yok ne kadar yorulursam yorulayım asla erken yatamıyorum asla. hayır yenmem gereken en lanet hastalığı da yendim kaldı bir tanesi ama sağlıklı beslensen de işe yaramıyor asla. gerçekten uyku lanet bir şey. tamam uyumayı çok seviyorum da artık kendime de çekidüzen vermem şart. zaten yeterince oyalandım. bazen uyku ilacı almayı düşünüyorum ama henüz o kadar delirmedim. sonuçta gece yatmam gerekiyor sadece. bu durum inanılmaz canımı sıkıyor. işin daha da kötüsü artık kendimi sakinleştiremiyorum asla. bir stres yaşadım mı mahvoluyorum. vücudum bünyem dayanıklılığım mahvolmuş durumda. ne yapacağımı bilmiyorum gerçekten de ama yapmadıklarımın cezasını çekiyorum işte. umarım düzelecek bu durum ve bende normal insanlar gibi erken yatıp kalkacağım. o zamana kadar nolur bilemem ama elimden geleni yapacağım artık salaklığımın cezasını çekiyorum sadece. gerçekten bıktım yaa. aile desen zaten ayrı dünyalardayız. anlamayı bırak dinleyen bile yok ki. neyse yaa bunları dert edince bir halta yaramıyor. neyi nasıl yapacağımı bilmiyorum. sadece savruluyorum işte her tarafa. bazen ölsem mi diye düşünüyorum da çözüm değil ki. olsaydı yapardım zaten. neyse ben boş konuştum yine. bye bye.
devamını gör...
bazıları dibe vurmuş adamları seçer. yaralı bir köpek yavrusu gibi acınası ve agresif adamları. kuyudan adam kurtarma dürtüsüyle, merhametiyle sarar, sarmalar. iyi etmeye çalışır. merhametle sevişir. ve böyle kadınlar adam iyileşse de iyileşmese de terk edecektir. iyileşmemesi kendi başarısızlığı gibi görünecek, iyileşmesi ise erkeği değişmiş olarak görmesine sebep olacaktır. bu tür kadınların hastalıklı romantizmi budur. bunlar da merhametli bir türdür. son ana kadar merhametli. terk edişleri ise bıçak gibi keskindir.
devamını gör...
yakın bir arkadaşım sanırım bana alındı. oysa ben bir dost olarak ona kendisini toparlamasını açık açık söyledim. virüsle kafayı bozdu. mart ayından beri evden sayılı kez çıkmıştır. anne babası yaşlı. hak veriyorum ama hayattan soyutlanma, bu kadar fazla gündem takip etme ve öğrendiği her şeyi bize aktarmayı görev edinme tarzı beni çok bunalttı.

şimdi de kafayı aşılarla bozmuş. bir aşı anca 10 sene de kesin başarı gösteriyormuş. ne hakla devlet aşıyı zorunlu yaparmış. o kadar birbiri ile tutarsız ama ona göre bilimsel veriler söylüyor ki. çünkü kendi pr’ını yapıp bu pandemiden ekmek yemek isteyen şu şovmen bilim insanlarını da takip ediyor, gerçekten halkı bilgilendirmek isteyenleri de. tabi normal hastalıklarda dahi her doktorun tedavi yönetemi farklı olabilirken bu konuda uzmanların farklı düşünmeleri çok doğal. bu arkadaş hepsini dinleyip harmanlayıp kendince sonuçlar çıkarıyor. *

açık açık artık çok abarttığını, kendisine gelmesi gerektiğini söyledim. bunun artık hayatın bir parçası olduğunu, kendisinin gayet normal davrandığını aslında çok takip etmediğini söyledi. * ama otur konuş beş saat nutuk çeker bu hiç takip etmemiş hali ise. artık içim şişti. aldığı her şeyi 5 gün balkonda bekletiyor. deli olacağım. dinlemek istemiyorum. ben yüzüne psikolojik olarak biraz daha rahat olmasının tedbire devam etmesine engel olmadığını söylesem de en son bana “iyi git sen aşı için denek ol madem” dedi. *

gerekirse senelerce evimizde kalalım yeter ki aşının kesinlik durumu ortaya çıksın şeklinde en son saçma bir cümle kurdu. ne ekonomi ne yarım kalan eğitimler umurunda. tuzu kuru bir insan zaten.

velhasıl ben arkadaşımı arkadaşım olduğu için uyardım ama o günden beri konuşmuyor. whatsapp gruplarımıza artık virüs, aşı vb. videolar, linkler gelmiyor.

ayyy keşke daha önce konuşsaymışım sözlük. grup huzura erdi. * aramızda böyle arkadaşlar umarım yoktur. cidden çekilmiyor. varsa siz de aynısını yapın. *
devamını gör...
burayı kullanıyorum içimi dökmek için. kimse yazanın ben olduğunu bilmeyecek, kimse beni yargılamayacak. anonim bir isimle savundum düşüncelerimi, savunacağım da!
devamını gör...
dışarıda usul usul rüzgar esiyor. ben çok severim rüzgarlı havaları. esen rüzgar sanki içimden bir şeyleri alıp kendisiyle uzaklara götürüyor. gelen uğultu benden gidenlerin çığlıkları. onların gidişiyle hafifliyorum, sakinleşiyorum, huzur buluyorum. beni de götürsen rüzgar, zerrem kalmasa buralarda...
devamını gör...
eskitilmiş ve fıçılanmış acımtırak bir acının hatırasından geçtim. yetim olan çığlıkları ve öksüz kalan hatıranın geri dönüşü bu. şimşekler ne denli çaksa bile uzaklaştıkça zaman, hatıralar yüklenir belleğine insanın. aslında uzaklaştıkça silinmesi kaybolması küçülmesi gerekmez mi ? neden uzaklaştıkça derinleşiyor ? uzaklaştıkça büyüyor. hatırlanması imkansız buğulu flu zamanların ayrıntılarını hatırlamak ne kadar da emniyetli ? toynaklarıyla bilhassa ezilmiş bir kalbin bu denli ağrılı saniyeyi yaşamadı hak mı ?

anne kabuslarımdan uyandır beni. gerçeklerden korkuyorum.
devamını gör...
tam bir sene!
yaşıyordun bu saatlerde. birazdan gideceksin ya mustafa, senin abin bir daha aynı adam olmayacak.

bir gençlik ölümü saklı kaldı sende.
devamını gör...
yalniz bir hayat surecekmisim gibi geliyor. uzulmekten o kadar korkuyorum ki hep terkeden ben oluyorum. kendimi 60 yaslarinda hayal ediyorum, hala sabah kahvaltisinda bir bardak var. hayatimizdan gelip gecenler kalici yaralar birakiyorlar. bazi seyler duzelmiyor. kimi hayatiniza girmeden de sizi yikabiliyor. oldurmeyen aci guclendiriyor ama surekli cekilen bir aci da hic fayda etmiyor. insan hep hayatina sihirli bir deynek deymesini istiyor ki hersey duzelsin. ancak hayat duzelebilecek bir kavram degil. siz ya o degiskenlere karsi daha esnek olacaksiniz ya da kirilip duracaksiniz.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"normal sözlük yazarlarının karalama defteri" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim