şükrü erbaş’ın zamanında olay çıkaran şiiri. bu şiirden sonra o zamanki cumhurbaşkanı süleyman demirel şiire uzun bir eleştiri getirmek durumunda kalıyor. şiir şöyle;

“köylüleri niçin öldürmeliyiz ?
çünkü onlar ağırkanlı adamlardır.
değişen bir dünyaya karşı
kerpiç duvarlar gibi katı
çakır dikenleri gibi susuz
kayıtsızca direnerek yaşarlar.
aptal, kaba ve kurnazdırlar.
inanarak ve kolayca yalan söylerler.
paraları olsa da
yoksul görünmek gibi bir hünerleri vardır.
herşeyi hafife alır ve herkese söverler.
yağmuru, rüzgarı ve güneşi
birgün olsun ekinleri akıllarına gelmeden
düşünemezler...
ve birbirlerinin sınırlarını sürerek
topraklarını
büyütmeye çalışırlar.

köylüleri niçin öldürmeliyiz?
çünkü onlar karılarını döverler
seslerinin tonu yumuşak değildir
dışarıda ezildikçe içeride zulüm kesilirler.
gazete okumaz ve haksızlığa
ancak kendileri uğrarsa karşı çıkarlar.
karşılığı olmadan kimseye yardım etmezler.
adım başı pınar olsa da köylerinde
temiz giyinmez ve her zaman
bir karış sakalla gezerler.
çocuklarını iyi yetiştirmezler
evlerinde kitap, müzik ve resim yoktur.
birgün olsun dişlerini fırçalamaz
ve şapkalarını ancak yatarken çıkarırlar.

köylüleri niçin öldürmeliyiz?
çünkü onlar yanlış partilere oy verirler
kendilerinden olanlarla alay edip
tuhaf bir şekilde başkalarına inanırlar.
devlet; tapu dairesi, banka borcu ve hastanedir
devletten korkar ve en çok ona hile yaparlar.
yiğittirler askerde subay dövecek kadar
ama bir memur karşısında -bu da tuhaftır-
ezim ezim ezilirler.
enflasyon denince buğday ve gübre fiyatlarını bilirler.
onbir ay gökyüzünden bereket beklerler,
dindardırlar ahret korkusu içinde
ama bir kadının topuklarından
memelerini görecek kadar bıçkındırlar
harmanı kaldırdıktan sonra yılda bir kez
şehre giderler!...

köylüleri niçin öldürmeliyiz?
çünkü onlar köpekleri boğuşunca kavga ederler
birbirlerinin evlerine ancak
ölümlerde ve düğünlerde giderler.
şarkı söylemekten ve kederlenmekten utanırlar
gülmek ayıp eğlenmek zayıflıktır
ancak rakı içtiklerinde duygulanır ve ağlarlar.
binlerce yılın kabuğu altında
yürekleri bir gaz lambası kadar kalmıştır.
aldanmak korkusu içinde
sürekli birbirlerini aldatırlar.
bir yere birlikte gitmeleri gerekirse
karılarından en az on adım önde yürürler
ve bir erkeklik işareti olarak
onları herkesin ortasında azarlarlar.

köylüleri niçin öldürmeliyiz?
çünkü onlar otobüslerde ayakkabılarını çıkarırlar
ayak ve ağız kokuları içinde kurulup koltuklara
herkesi bunalta bunalta, yüksek perdeden
kızlarının talihsizliğini ve hayırsız oğullarını anlatır,
yoksulluktan kıvrandıkları halde, şükür içinde
bunun, tanrının bir lütfu olduğuna inanırlar.
ve önemsiz bir şeyden söz eder gibi, her fırsatta
gizli bir övünçle, uzak şehirdeki
zengin akrabalarından sözederler.
kibardırlar lokantada yemek yemeyi bilecek kadar
ama sokağa çıkar çıkmaz hünküre hünküre
yollara tükürürler...
ve sonra şaşarak temizliğine ve düzenine
şehirde yaşamanın iyiliğinden konuşurlar.

köylüleri niçin öldürmeliyiz?
çünkü onlar ilk akışamdan uyurlar.
yarı gecelerde yıldızlara bakarak
başka dünyaları düşünmek gibi tutkuları yoktur.
gökyüzünü, baharda yağmur yağarsa
ve yaz güneşlerini, ekinlerini yeşertirse severler.
hayal güçleri kıttır ve hiçbir yeniliğe
-bu, verimi yüksek bir tohum bile olsa-
sonuçlarını görmeden inanmazlar.
dünyanın gelişimine katkıları yoktur.
mülk düşkünüdürler amansız derecede
bir ülkenin geleceği
küçücük topraklarının ipoteği altındadır
ve bir kaya parçası gibi dururlar su geçirmeden,
zamanın derin ırmakları önünde...

köylüleri söyleyin nasil
nasil kurtaralim?”
devamını gör...
cumhuriyet dönemindeki anadolu'ya yönelen ve anadolu'yu, taşrayı, kırsal kesim insanını çok gerçeküstü tasvirlerle aktaran edebiyattan sonra böyle şiirlere ihtiyacımız var bence. çünkü taşra, köyler gerçekte böyle. şehirdeki insanlar gibi kusurlular.sadece mevcut şartlardan dolayı kötülük varyasyonları daha farklı. hatta cehalet, eğitimsizlik tercihli kötülükle birleşince daha acı tablolar bile ortaya çıkabiliyor.
gerçekleri, aksaklıkları konuşalım ki, değiştirmeye imkanımız olsun. diğer türlü ülke gerçekleriyle yüzleşemezsek ve her şeyin toz pembe olduğu kabulüyle hareket edersek daha da kötüye gideriz. yazar da bu düşünce yapısından hareketle böyle bir şiir yazmış.
devamını gör...
ayağı toprağa değmemiş, toprağın ve onu işleyenin değerini bilmeyen bir cahil beyanı.

günümüz şartlarında kimi zaman cahil diye nitelendirsek de eminim beyanda bulunan kişinin siyasi görüşüyle eşit bir çok vatandaş bulunabilir. peki nedir onu böylesine kızdıran? köylü bu kişiye ne yaptı? aşağılık duygusundan öte gidemeyen, kan kursumundan ibaret beyan.

www.instagram.com/p/CMSoy7F...
devamını gör...
köyden kente göç oldukça köylü aramaya başlarız yakın zamanda. tarım ile uğraşan insanlara sahip çıkmalıyız yoksa ''zorunlu'' dışa bağımlı olacağız.
devamını gör...
şükrü erbaş, bu şiirinde bahsettiği köylülüğün içinde yaşamış, yetişmiş bir şairdir. ayakları gayet de toprağa değmiş bir insandır.

bu şiirde köylüler değil "köylülük" eleştirilmekte. şiirde eleştirilen köylüler sırf köyde tarla sürüp toprak damlı evlerde yaşayan insanlar değil. billur saraylarda, çok odalı kent evlerinde yaşayanların da taşıdığı köylülük. köyde yaşamak bu şiirin konusu olmaya yetmediği gibi kentte yaşamak da hedef tahtasından kurtulmaya yetmiyor.

yani köylülüğü, kentte yaşamak, hatta şehirli olmak dahi paklamıyor. bu şiirde kökeni köylü olan insanlardan ziyade köylülük kültürünü eleştiriyor şair.
devamını gör...
t: realist hatta natüralist bir bakış açısıyla, yurdumuzun acı gerçekleri minvalinde yazılmış bir şükrü erbaş şiiridir.
şiirin çıkış noktası ismet özel'in 1974 tarihli akla karşı tezler şiirinin 4. kısmındaki "köylüleri niçin öldürmeliyiz? / bu sorunun karşılığını bulamıyorum..." şeklinde başlayıp devam eden dizeleridir.

gelelim, "şükrü erbaş köylülüğü mü eleştiriyor?"a. ben köylüyü -tamamen öyle olmamak kaydıyla- eleştirdiğini düşünüyorum. peki, niye? "bir gün olsun ekinleri akıllarına gelmeden düşünemezler..." en belirgin burada olmak üzere, birçok dizede anlattığı köylü tipi aklını kullanmaktan kaçınan, sıfır etik kaygı taşıyan bir tiptir. aklını kullanabiliyor fakat yalnızca kurnazlığa ve şiirde anlatılan başka durumlara karşı.

insan, köylerde şehirlere nazaran mecburi olarak toplumsal ahlaka daha bağlı olmak zorunda kalıyor. çünkü en temelinde gidecek başka yer yok, dışlanmak da halihazırda ufak bir çevresi olan köylü tipi için bir cehennem tasvirinden başka bir şey değil. dolayısıyla mümkün olduğunca kısıtlanıyor. işte tam da bu noktada bence erbaş'ın demek istediği bundan kurtulabilirler fakat özlerinde istemiyorlar. asıl sorun bu köylü özüdür. bu köylü özünü oluşturan ve süreğenliğine neden olan yalnızca çevre değildir, köylünün bunu tercih etmesidir.

gelelim köylülük kavramına. bence köylülük eleştirisi son iki dizede aranmalıdır: "köylüleri, söyleyin nasıl / nasıl kurtaralım?" bu dizelere gelene kadar anlattığı tip henüz bir kavram oluşturmamaktadır. mevzubahis son iki dizede "köylüler" adı altında birleşerek köylülük kavramını oluştururlar. şaire göre bunlar hiçbir şekilde kurtarılamazlar.

işin acı yanı, yüzyıllardır bu öz aynı, uzun bir süre daha değişmeyecek gibi görünüyor.

ek: şiir hakkında birkaç görüş
devamını gör...
çünkü onlar dışarıda ezildikçe içeride zulüm kesilirler.
gazete okumaz ve haksızlığa
ancak kendileri uğrarsa karşı çıkarlar.
devamını gör...
eskişehir’de karşılaşma ihtimalinizin yüksek olduğu şükrü erbaş’ın şiiridir.
devamını gör...
bizim köyde kıraathaneye uğradığım zaman milletle konuşurken aklımda beliren soru.
devamını gör...
(bkz: hoşt)
devamını gör...
katıldığım önerme.

edit: şiirmiş özür diliyorum herkesten
devamını gör...
şükrü erbaş' ın şiiridir.
eyvallah da şükrü erbaş sanki kendisinin köyü yokmuş gibi davranıyor.
her köylü cahil değil ki, insanları yaşadıĝı alanlara göre yargılamaktan vazgeçin.
devamını gör...
führer mi konuştu yoksa.
devamını gör...
şükrü erbaş 1972 - 1998 yılları arasında toprak mahsulleri ofisinde (tmo) çalıştı. ayağı toprağa değmemiş demek ona haksızlık olur. bu şiirin çok yerinde bir tahlil olduğunu ve sadece köylülere mal edilemeyeceğini de göz ardı etmemek gerekir.

popülizmden uzak bir gözle okunması gereken, asıl vurgusu da aslında son dizesinde saklı olan şiirdir.

şiirle ilgili görüşü sorulduğunda;


"suç duyurusunda bulunuldu; ama sonuç çıkmadı. imzasız küfür mektupları aldım. söyleşilerde üzerime yürüyenler oldu. bir yerlere heykelimi dikmek isteyenler çıktı. bir saat şiirin derdini anlattıktan sonra, "gerçekten köylüleri öldürmek istiyor musunuz?" diyen zeki(!) gazeteciler çıktı.
sanırım dünyada ilk kez bir cumhurbaşkanı bir şiire uzun uzun yanıt verdi. ne yazık ki gerisinde köylü-kentli ayrımına yol açar kaygısı ya da paranoyası vardı. keşke şiirin içinden bir ilgi olsaydı sayın demirel o yanıttan kısa bir süre sonra, bir protokol karşılaşmasında, köylülere dokunmamamı, sanatımı başka alanlarda icra etmemi de öğütledi! şiirin başarısını görüyor musun?!.."
devamını gör...
şiirde bahsedilen ve azalarak yok olmasını dilediğimiz olumsuz davranış ve tutumlar maalesef tüm ülkenin en ücra köşelerine kadar yayılmış, insanların yeni normali olmuştur. belki de tekrar yükselebilmek için iyice dibe vurmak gerekiyordur. inşallah dibe yakınızdır.
devamını gör...
kırsalın insanını eleştirmiştir. siyasi değil sosyolojiktir. tüm kastları ile çiftçi toplumunu eleştirseydi eser, siyasi olurdu.

köylü, devlet neslini (şu ya da bu şekilde) kırınca yozlaşır. yozlaşmayacak kadar bereketin kültürü ile nesli süren köylüyle karşılaştığımızda insanın özü/ortalaması ile yüzleşiriz. ve hiç fena değildir. (ben oturdum kalktım kendileriyle, tanıdım.)
sürüldüğünde, terkedildiğinde, tarım ve şehir işçisi olmaya zorlandığında köylü, yozlaşır. kadrolu (subay/astsubay) asker değil ise yozlaşmış insanın köylülüğüne hönkürmek düpedüz ırkçılıktır.
devamını gör...
annem ile babamın ruh ikizi olduklarını kanıtlayan binlerce andan birinin oluşumunu sağlayan şiirdir.

tepkilerini merak ettim, önce gittim babama okudum; "hangi p***v**k yazmış bunu?" dedi. sonra gittim anneme okudum, o da aynı bir söyleyiş tarzıyla; "hangi p***v**k yazmış bunu?" dedi.

gözlerim yaşardı.

burjuva olan bize bile ağır geldi. köylüleri sevmeyiz, özellikle yukarı mevkiimizde bulunan tahtacı köyünden çok dert yanıyoruz*; başta hak verir gibi oldum ama ortalara doğru iyice saçmalamaya başladı. ayrıca köylülüğü değil de köylüyü eleştirdiği de bariz, bazı arkadaşlar farklı anlamlar çıkarmak için fazla zorlamışlar kendilerini.

şükrü bey'in çocukluk travması falan vardır belki.
devamını gör...
age of empires oynarken bile köylü öldürmeyen beni derinden yaralamış ifadedir.
devamını gör...
bu şiirde köylülükten kasıt, kırsalda yaşayan vatandaşlar değildir tam olarak. onların büyük kısmını kapsar, doğrudur ama esas kasıt, aziz nesin'in zübükleridir.

bizim hepimizin içinde zübüklük olmasa, bizler de birer zübük olmasak, aramızdan böyle zübükler büyüyemezdi. hepimizde birer parça olan zübüklük birleşip işte başımıza böyle zübükler çıkıyor. oysa zübüklük bizde, bizim içimizde. onları biz, kendi zübüklüğümüzden yaratıyoruz. sonra, kendi zübüklüklerimizin bir tek zübük’de birleştiğini görünce ona kızıyoruz.
bu zübükler heryerde var, biz zübükler nerde varsak, onlar da orada...
devamını gör...
gelin hadi ben köylüyüm. öldürün bakalım nasıl öldüreceksiniz merak ettim.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"köylüleri niçin öldürmeliyiz" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim