iki dönemi olan filozofları anlamak zaten imkansız gibi bir şey. platon da öyledir mesela. ilk dönemine bakıp adamı çözdüm dersin ama ikinci dönemine geçince "yuh" demeye başlarsın. 360 derece dönmüş , geçmişte her söylediği ile çelişmiş , gelecekteki kendini de şimdiden eleştirmiş biri görünce " neyse ben yan reyona bir bakayım" dersin.

bunlardan bağımsız olarak da adam marksist biri olarak anılıyor özellikle bizim sol camiada. ama marksizmi yerin dibine sokan yazıları çok fazla. çevresindeki arkadaşları da hep marksist. kanımca arkadaş olarak sadece onlarla anlaşabiliyor. zaten hayat hikayesine bakınca arkadaş olunması bile çok zor bir tip. sçmaya bile gidilmeyecek biri. her şeyden kıl kapan , pimpirikli , nazlı bebe, ekabir , cins bir adam. kahve içmeye gitsen " ay bu kahvede böcek var , ay bu koltuk ne kadar pis , ay bu garson niye öyle bakıyor" falan diyecek uyuz bir adam. tabi yine de tractatus adlı eseri defalarca okunsa lezzetine doyum olmayan bir mucize.
devamını gör...
bertrand russell'ın öğrencisi, avusturyalı filozof, mühendis ve matematikçidir. mantık ve dil felsefesi üzerine çalışmaları ile dahi tanımı üzerine cuk oturan şahsiyetlerden birisidir şüphesiz. zengin bir ailede büyümüş fakat mutlu bir ruha sahip olmamış; bu nedenle zekası ve kültürünün yanı sıra korunma iç güdüsünden de geldiğini düşündüğüm yüksek bir egoya sahip. bunu russell ile ilişkisinde zaman zaman görsek de zırhı delindiğinde nasıl saldırgan bir mizaca bürünebildiğinin en somut örneklerinin başında karl popper ile karşılaşması gelir. 1946 yılında cambridge üniversitesinde ilk ve son kez karşı karşıya gelen ikilinin mücadelesi sadece on dk sürmüş ve herr wittgenstein için pek de iyi gitmez. russell'ın da aralarında bulunduğu takipçiler önünde popper'a kaybetmesi wittgenstein'ı şömine maşasını kapıp hiddetlendiği bir kavgaya sürüklemiştir. bu kısa kavga felsefe tarihinin enteresan olaylarından biri olarak hatırda kaldı. ikili arasındaki felsefi tartışma ve akabinde geçenlerin hikayesi ise david edmonds ve john eidinov tarafından wittgenstein'ın maşası adıyla kitaplaştırıldı. kitap bu olaydan yola çıkarak 20 yy felsefesi ve gerçek arayışları hakkında önemli çıkarımlar yapan önemli bir eser olarak tavsiye edilir. herr wittgenstein ise günümüze tractatus gibi başyapıtlar bırakarak 1951'de hayata veda etti.
devamını gör...
1889/1951 yılları arasında yaşayan avusturyalı filozof, matematikçi ve bilim insanı.

mantık ve dil felsefesi konularındaki hizmetleri ve çalışmaları ile tanınmış, xx. yüzyılın en önemli filozoflarından biri kabul edilmiştir.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

önce onu düşünerek; sonra düşünmeden söyleyin sonra da sadece bu düşünceyi sözcükler olmaksızın düşünün.
devamını gör...
filozof olmasının yanında usta bir mimardı. avusturya için ev tasarlamıştı. bir gün trafikte az kalsın kaza yapmakta olanların elleriyle iletişimini görmüş, bu sahne felsefesine kaynak oluşturmuştur. “ üzerinde konuşulamayan konusunda susmalı “ demiştir.
devamını gör...
tractatus ve felsefi soruşturmalar adli baba eserlerin sahibi.
devamını gör...
felsefeye takla attıran müzmin ve intihar ehli beyin.
devamını gör...
“kafatası açılan her insanın bir beyninin olması ne tuhaf rastlantı.”

demiş. doğru da söylemiş.
devamını gör...
kedime ismini koyduğum analitik felsefeci. yeri ayrıdır hep.
devamını gör...
logicomix adlı çizgi romanda da tüm deliliğiyle yer almaktadır.
devamını gör...
maşasıyla ünlü kimilerinin göklere sığdıramadığı kişi. karl popper konuşma yaparken laf dalaşına girip “bana bir ahlak yasası örneği ver!” deyince, “konuşma yapmak için davet edilen misafirin sözünü sürekli kesmemek” cevabını alan şömine maşası ile tehdit savurup russell’dan da fırça yiyince toplantıyı terk eden “filozof”. felsefeyi dile indirgeyen biri nasıl “bilgiyi seven” diye adlandırılır anlamadım gitti!
devamını gör...
hayatı boyunca yayınladığı tek eseri tractatus logico philosophicus'dur.
devamını gör...
...felsefe yaparken, hislerin bulunmadığı yerlere hisler dayantılamak isteriz. bunlar düşüncelerimizi bize açıklamaya yarar.
''düşünmemizin açıklaması da burada his talep ediyor!''
bunun üzerine kanaatimizin de bu talebi karşılaması söz konusudur sanki.

felsefe çıkarımlar yapamaz. "ama bu böyle olmalıdır işte!" bir felsefe tümcesi değildir. felsefe herkesin kabul ettiği şeyleri saptar yalnızca.

felsefi soruşturmalar 1, ludwig wittgenstein
devamını gör...
ludwig wittgenstein:

"kendine bak - kendini hiçbir zaman anlamayacaksın. çünkü kendini bir dizi tasarım içinde görüyorsun, sonunda da dağılıp gidiyor hepsi. çünkü kişi kendisine dışardan bakamaz, zira kişi kendisinin nasıl göründüğünü sahiden görmez, çıkarsayabilir ancak. kişi kendine gerçi, bu koşullar altında ben biz başkası için ne derdim, diye sorabilir. ama yanıt şu: bilemezdim. bilseydim de, o başkasıyla
ilgili haklı olduğum konusunda birşey söylemiş olmazdı. kişinin kendi üzerine sığ bir yargıda bulunması, kendisini ucuz bir biçimde şu ya da bu komedinin ya da trajedinin oyuncusu sayması, bunları bir başkası için yapması kadar iğrenç bir şey. düşün ki, başına ne gibi bir umutsuzluk, nasıl bir acı gelirse gelsin, bunu sen kendin hakettin."
devamını gör...
14.
“eğer 'yanlış bir şekilde inanmak' anlamına gelen bir fiil olsaydı, bunun anlamlı bir şimdiki zaman birinci tekil şahıs çekimi olmazdı.“ sözünün sahibi dil felsefecisi. kendisi aynı zamanda (bkz: bertrand russell)in de öğrencisidir.
devamını gör...
15.
müthiş deha. böyle sınırlandırmalı onu. kavranabilecek yegane sıfat budur onda.
devamını gör...
16.
avusturya doğumlu filozof. mantık ve dil felsefesi dalında yaptığı çalışmalarla modern felsefeye ciddi katkılarda bulunmuş 20.yy'ın en önemli filozoflarından biri.
''kendine bak, kendini hiçbir zaman anlamayacaksın. çünkü kendini bir dizi tasarım içinde görüyorsun, sonunda da dağılıp gidiyor hepsi. çünkü kişi kendisine dışarıdan bakamaz, zira kişi kendisinin nasıl göründüğünü sahiden görmez, çıkarsayabilir ancak. kişi kendine gerçi, bu koşullar altında ben, biz başkası için ne derdim, diye sorabilir. ama yanıt şu: bilemezdim. bilseydim de, o başkasıyla ilgili haklı olduğum konusunda bir şey söylemiş olmazdı. kişinin kendi üzerine sığ bir yargıda bulunması, kendisini ucuz bir biçimde şu ya da bu komedinin ya da trajedinin oyuncusu sayması, bunları bir başkası için yapması kadar iğrenç bir şey. düşün ki, başına ne gibi bir mutsuzluk, nasıl bir acı gelirse gelsin, bunu sen kendin hak ettin.''
devamını gör...
17.
bir (bkz: cevat çapan) şiiridir.

içimin içime sığmaması
canevimde çırpınan
küçücük bir kuş
olmasından mıdır aklın?
devamını gör...
18.
felsefe dilin yanlış anlaşılmasıdır diyerek milletin kafasını allak bullak etmiş üstüne bir de bizim anlayışsızlığımın sebebi dildir diyerek doğru üstüne doğru söyleyen her cümlesi bir vecize olan büyük filozof, matematikçi.
devamını gör...
19.
şahsımca dünyanın en hüzünlü cümlesini sarf etmiş kişidir, dilin prensi, mantığın şovalyesi, kötü yaratılışlı ejderhaların katilidir, yakın tarihin peygamberlerinden biridir, acı dolu bir hayatın içinde ruhunun karanlık baskısına göğüs gerebilmiş dünya üzerine gelebilmiş en zeki insanlardan birisidir, zekasını yönlendirebileceği tek şey olarak felsefeyi tanımlamıştır, "kültür ve değer" kitabında yazdığına göre kelimelerini ne zaman felsefe dışı bir şeye çevirecek olsa bocaladığını itiraf etmiş ve felsefenin zihnindeki tortuları süpürmesi için en uygun ortam olduğunu, kendi habitatı olduğunu söylemiştir. her cümlesinde ayrı bir derinlik, yaşayışında ayrı dimağları ilhama çağıracak bir gizem yatmaktadır. bertrand russel'ı akıl fuhuşu yapmakla suçlamıştır, akıl sağlığını öven filozoflar gibi değildir, okuması alışana kadar zordur fakat bu zorluk baudrillard, foucault vb. gibi filozoflarda yaşandığı gibi değildir, sadece soğuk mantığın diline hüküm verdiği için sürekli yaptığı tekrarlar kişiyi zorlayabilir, "tamam anladık ulan, kısa kes" gibi kelimelerin zihinde oluşmasına neden olabilir diye zordur. öte yandan zihinde kelimelerinin dansına izin verdiğiniz andan itibaren şeyler daha belirgin, dünya olabildiğinden daha berrak ve acıyla dolu gözükür, çünkü dünya sınırlıdır. dil ile sınırlandırılmıştır. dilin sınırı belirleyen şey ise mantıktır. ama hemen depresyona yönelmeyin, çözüm daha sonra manly p. hall tarafından sunulur, dünyanın sınırını ancak dünyanın sınırlarını genişleterek aşabileceğimizi söyler. tabi bu bir kademe atlama değil, elindeki olanakları sınırsız bir şekilde kullanabilme gücünden ileri gelir. sanıyorum konudan sapıyorum ve hala unutmayanların akıllarında merakla çalınan en hüzünlü cümleyi şuraya bırakıyorum;

“öyle bir duygumuz vardır ki, bütün olanaklı bilimsel sorular yanıtlandığında bile, yaşam sorunlarımıza daha hiç dokunulmamıştır. tabii o zaman da hiçbir soru kalmamıştır; yanıt da tam budur.”

tractatus'ta söylediği şey budur, bunu latinlerin bir deyimiyle daha şenlendirmek, karanlıkla dolu zihninize biraz daha karanlık eklemek isterim; "vanitas vanitatum sed omnia vanitas.—nafilenin nafilesi, herşey nafile."

wittgenstein kısa bir metinde anlatılabileceğin ötesinde bir insandır yine de buna rağmen yanlış anlaşılma korkusu yoktur fakat yanlış anlaşıldığında üzüldüğünü belirtmektedir. öyle ki, "yerkürenin dört bir bucağına dağılmış dostlar için yazıyorum" der. ayrıca tractatus'un önsözünde, "yazdıklarımı sadece bunları daha önce bir kez düşünmüş olanlar anlayabilecektir" diye yazar.

peki bütün bunlarla varmak istediğim nokta nedir, sadece kendi hayranlığımı dışa vurmak için mi bunları yazıyorum?(ki asla kendi benliğimin üzerinde bir şeye hayran olmam) ne demek istiyorum, neden bunları anlatıyorum? elbette ki yönelebilmeniz için. eğer bir kez olsun aklınızdan geçtiyse ve sonraya bıraktıysanız bundan vazgeçip tekrardan yönelmenizi rica etmek için. böylelikle bu entry bir an olsun size yönelmek için cesaret verebildiyse, evet cesaret, ardından gelip bana yazabilir ve böylelikle arkadaş olabiliriz. evet arkadaşlar, ben de yerkürenin dört bir yanına dağılmış dostlar için yazıyorum.(burada capslock açtım)

bütün yanıtları aldığınızı, bütün ideallere ulaştığınızı, dünyadaki bütün dağlara tırmanıp, bütün nehirlerin temiz sularından içtiğinizi varsayalım şimdi de, ulaşıcak hiçbir şeyin kalmaması nasıl hissettiriyor? ilerlemenin durması nasıl hissettiriyor? şimdi birer tanrıya dönüştünüz, her şeyi biliyorsunuz, bilinecek hiçbir şey kalmadı. oysa sizin tanrıdan farkınız kendi rotanızı tekrardan çizmenin zorluğu olarak beliriyor, dünya ortada değilken, ufkun köşeleri sisle kaplıyken her şey daha kolaydı, şimdi o sis kalkıp size köşelerin keskinliğini gösterdiğine göre boşluğa doğru bakışınız ve orada hiçbir şey görmeyişiniz size nasıl hissettiriyor? ben söyleyim, nasıl duygulanım yaşayacağınızı haddim olmadan tahmin etme küstahlığında bulunayım; hiçbir şey hissetmeyeceksiniz. baudrillard'ın bundan çok zaman geçmeden önce söylediği üzere, "üzerine örtülen hakikat değil, hakikatin yokluğudur." çizgi romanlarla aranız nasıl? bir kaç tane okumuşsunuzdur, hadi hiç olmadı filmi çekilenlerden birini izlemişsiniz, o halde dr. manhattan'ı akıllara getirelim, dünyada yapılacak bir şey kalmadığını gördüğünde, artık istenmediği diyarını terk ettiğinde ne demiştir? "belki kendiminkini yaratırım." fakat ne yazık ki anlaşılacak her şeyi anlamış olmanız size süper güçler kazandırmaz, uçamazsınız bunu öğrenince, görünmez olup süre hayalini kurduğunuz tuhaf fantezilerin peşini kovalayamazsınız. tıpkı eskiden olduğunuz insan gibi, hislerden arınmış bir şekilde hayatta kalma içgüdüsünün kontrolünde ölüm anınızı beklersiniz, yaşlı vampirler gibi hareket edersiniz. öyleyse olan biten budur, nafilenin nafilesi, herşey nafiledir. soru, yanıtıyla beraber gelmiştir. wittgenstein felsefenin amacını felsefeyi yok etmek olarak görür, haklıdır.(bak bak, buna karar veren komite olmuşum.)

wittgenstein kendini hatırlatıcı olarak görür ya da yeni benzetmeler yaparak daha önce düşünülmüş olanları tekrardan gün yüzüne çıkarmak ister, bu yüzden yaratıcı değildir, yeniden-yapıcıdır. bunu yine aynı şekilde kendisi de itiraf edecektir. ama veda'larda şöyle yazar; "gerçek birdir fakat bilgeler ona pek çok isim vermiştir." hakikatin birliği. süleyman der ki, "bu göğün altında söylenmemiş gerçek yoktur." baudrillard ile çelişmiyor mu peki bu söylediğim? hayır, klişelerle bezenmiş bir kelime söylemeye çalışayım; hakikatin yokluğu da öyle ya da böyle bir hakikattir. tabi bu wittgenstein'ın ayrımsadığı gibi, bazı şeyler vardır ve bazı şeyler yoktur durumuna benzer. bu da yok olanın varlığıdır. tabi, "hiçlikten hiçlik çıkar."

aslında wittgenstein için yazılacaklar bu kadarla sınırlı değil. her kelimesi özenle incelendiğinde elbette ki kendinize göre bir şey bulabilirsiniz, elbette sizi derinden sarsan bir cümleye rastgelebilirsiniz. o yüzden kazmaya devam edin, dil oyunlarının sizi zorladığı ya da sıktığı yerlerde "ulan bu ne ya" diyip kenara atmayın, okumaya devam edin. bu spiral merdivenden inmeye benzer, aşağı baktığınızda noktayı bütün netliğiyle görebilirsiniz ama indikçe fark edersiniz ki derinlik gördüğünüzün çok daha ötesindedir tabi ki baş döndürücülüğünden hiçbir şey kaybetmez.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"ludwig wittgenstein" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim