roman / edebiyat
9.4 / 10
puan ver

öne çıkanlar | diğer yorumlar


newton başına düşen elmayı, elma olmak haysiyetiyle mütalaa etseydi belki çürümüş diye atabilirdi. fakat o öyle yapmadı. şu elmadan nasıl istifade edebilirim?.. diye kendine sordu. azamî istifadem ne olabilir?.. dedi. siz de öyle yapın!

kitapta en çok dikkatimi çeken halit ayarcı karakteri'nin hayri iradal'a söylediği sihirli cümlelerdi. halit ayarcı bir motivasyoncuydu umut vaadeden kişiydi. hangimiz işin içinden çıkamadığımız zaman yardım istemeyiz ki? tam çaresizliğe batmışken sizi çekip kurtaracak o kişilik ömür boyu unutmayacağınız hayatınıza altın harflerle adını yazdıran o kişilik.. işte hayri'nin vefasıda böyle bir şey.
baş kahramanımız geçmiş'in şansızlığını bir kenara bırakıp o malum kişiyle tanışıyor hikaye burada başlıyor.
yazar kitabın başından beri övgülerle bahsedilen karakteriyle okuyucuya merak uyandırmıştır. benim de kim bu halit ayarcı dememe sebep oldu.
1954 de yayınlanan bu eserde yer yer osmanlı ve farsça kelimelere denk geliyorsunuz. sık sık behelmahal kelimesini duydum. kelime hafızama hemen ittim. trajikomik hikayelerde var içinde aslında kara mizah havasında ilerliyor her şey. kefen yırtan zarife karakterini oldukça gülünç buldum mesela. pakize'siydi ramiz'iydi sanki hepsi baş karakterimiz hayri irdal ile alay eder gibiydi. psikanaliz'e değinildiği yerler oldukça dikkat çekiciydi. yeni yeni hastaların üzerinde denenen metotların acemiliği gözler önüne serilmişti.
osmanlı'nın gelenekselci yapısının cumhuriyet'in çağdaş, cesur ve güvenli kollarına bıraktığına şahit olacağınız nadide bir kitap. bir de kitaba adı verilen saatler var. biri mübarek diye anılıyor öyle bir zamandan sesleniyor yazar bize. hemen her yerde muhakkak okunmalı denilen kitaplardan. üzerine de uzun uzun yazmak gerektirdi bana.

hepimiz ömrümüzün kısalığından şikayet ederiz; fakat gün denen şeyi bir an evvel ve farkına varmadan harcamak için neler yapmayız?

bazı insanların ömrü vakit kazanmakla geçer. ben zamana, kendi zamanıma çelme atmakla yaşıyordum.'
devamını gör...
bu yazıyı yazmaya başladığım şu anda cep telefonumun saati 09:32, bilgisayarımın saati 09:34, trt’nin saati 09:30 ve kol saatim inadına 09:35… allahım bu ne büyük bir azaptır, bundan bir kurtuluş yok mudur? hangisine inanayım? hangi saate güveneyim? kaybettiğim bu kadar zamanın vebalinin altından nasıl kalkarım? bu kadar büyük bir karmaşadan beni kurtaracak bir halit ayarcı’ya şu an bile ne kadar da ihtiyacım var!

saat deyip geçmeyiniz efendim saatler zamanın bizimle konuşma organıdır. onlar olmasa birçok şeyden mahrum kalırdık ya da en azından yarım yamalak yapardık yaptığımız şeyleri. “allah’ı bulmanın en kolay yolu saattir.” ezan, ramazanda oruç hep saatle. işimizde gücümüzde insanlarız ya, nasıl bileceksin ne zaman nereye gideceğini, ne zaman bitirceğini. ahmet hamdi tanpınar olmasaydı, hayri irdal ve halit ayarcı da olmayacaktı ve o zaman biz zamana ihanetimizin farkında olmadan, kaybettiğimiz onca zamanın günahıyla yaşayıp gidecektik. halit ayarcı’nın keskin zekasının ürünü olan saatleri ayarlama enstitüsü lağvedilmeseydi eğer, şimdi zaman karmaşası yaşamayacaktık. onun önce bir isim bulup sonra içini doldurma fikri bana şu sözü hatırlattı nedense;
“nerde ki kavram yoktur, tam zamanında bir kelime imdada yetişir.kelimelerle mükemmel tartışılabilir. sistemler kurulabilir. kelimeye pek ala iman edilebilir. ve ondan bir tek harf çıkarılamaz.” hatırladınız mı eski dostumuz mefisto’yu. saatleri ayarlama ensitütüsünün kendisinin, böümlerinin, müdürlüklerinin ve diğer bütün parçalarının mefisto’nun bu sözünden etkilenilmiş gibi ortaya çıkması size de ilginç gelmedi mi? doğrusu odur ki s.a.e. nin çalışanları ayarcı ve irdal’ın akrabalarından, eşinden, dostundan ve dahi diğer tavsiyelerden saçilmeliydi, öyle de oldu. fakirlikten bir anda sıyrılıp erfaha eren insanlar, ölümden dönen, mezardan çıkanlar, bir anda gerçek aşkı bulanlar o zamana kadar manasız gördükleri enstitüye aşkla bağlandılar. ey mübarek sen olmasaydın, ahmet zamani efendi de olmayacaktı, enstitünün yeni binası senin kendine güvenli sesin, mağrur duruşunla var oldu. sen öyle bir saattin ki her evde bir tane olmalı, gençler bayram sabahları elini öpmeli ,sana adaklar adamalıdır. hayri irdal senin alelade bir aat olduğunu düşünmüş olabilir bir zamanlar ama inandıktan sonra o da emin olmasa da kabul etmiş görünmedi mi senin kerametlerini?

avrupa’dan amerika’dan gelen heyetler bu ne yaptığı tam belli olmayan enstitüye hayran kaldıkları anda artık dünüşü olmayan bir yola giren enstitü, herkesi şaşırtma, imkansıza yönelme yoluna girdiğinde elleri alkışlamaktam kızaranlar arasında sen değilsen bile dedelerinden bir yok muyu ey okur!

tatlı bir kızın yolda seni durdurup saatini ayarlmasını istemez misin içinde bulunduğumuz şu sanal yüzyılda bile.
ahmet hamdi tanpınar üstün bir zeka ürünün oalrak saatleri ayarlama enstitüsü koymamış olsaydı bu başyapıtın adını böyle bir fikir deler miydi zihnimizi?

bu yazıyı bitirmeye hazırlandığım şu anda cep telefonumun saati 09:51, bilgisayarımın saati 09:53, trt’nin saati 09:39 ve kol saatim inadına 09:54… ne kadar sürede yazdım bu yazıyı bilemiyorum, bu sabah kaçta uyandım, ne kadar zaman yitirdim daha sabahın bu vakitlerinde? çıldırmak işten değil!!!
pazar gecesi saatlerinizi 1 saat geri almayı unutmayın! hayri irdal ve halit ayarcı yoksa da artık, saatleri ayarlama enstitüsü lağvedilmiş olsa da, mübarek’in kerametleri sorgulanmakta olsa da, ben fahri bir s.a.e. çalışanı olarak nakdi ceza uygulamak için sizi kontrole geliyor olacağım…
devamını gör...
kütüphaneden alıp okuduğuma bin pişman olduğum kitap. şu an tanpınar'ın (bkz: huzur (kitap)) romanını okurken bunu daha derinden hissediyorum. mutlaka edinip, tekrar sayfalarıyla haşır neşir olmam, hayatıma dahil etmem gerekiyor bu eseri. bir dostu özler gibi üç senedir bu kitabı özlüyorum.

karakterlerin tahlilleri, olay örgüsü, ruhsal betimlemeler çok şaşırtıcı ve çekici kitapta. tanpınar'ın kaleminin kendine has bir rayihası var. bir kaldırım, bir sokak, bir his ile ilgili betimlemeleri ve benzetmeleri beni şaşkına çeviriyor. saatleri ayarlama enstitüsü derinden derine hicveden ve bunu çok iyi başaran bir eser. hayri irdal'ın inancı -belki de inandırma inancı- ile halit ayarcı'nın dönüşümüne şahitlik etmek beni etkiledi. kendisinin dahi inanmadığı bir şeyle ilgili başkalarını ikna eder vaziyete gelmesi hayli ilgi çekici. tabii bu sırada bolca absürd öğeler barındırıyor kitap, zannımca bunlar da aslında birer eleştiri olarak romanda yer bulmuşlar.

tanpınar'ın insanı şaşkınlığa sürükleyecek kadar etkileyici cümleleri var kitapta. üslup etkileyici fakat adını koyamadığım bir şey var tanpınar'ın kaleminde, o şey bu eserde de mevcut. sanki kitap okunsun diye değil var olması gerekliliğinden dolayı varmış gibi. tanpınar'ı okudukça belki o şey de ifade edebileceğim bir forma kavuşur.

--- alıntı ---

şu hakikati bana kendi hayatım öğretti: insanoğlu insanoğlunun cehennemidir. bizi öldürecek belki yüzlerce hastalık, yüzlerce vaziyet vardır. fakat başkasının yerini hiçbiri alamaz.

--- alıntı ---
devamını gör...
okuduğumdan beridir aklıma takılmış bir şey var bu kitapla alakalı. yazar 2 dönemi anlatır aslında kahramanının özelinde. cumhuriyet öncesi ve cumhuriyet sonrası.

kitabı okurken, arapça bilmiyorsanız sözlüksüz okuyamıyorsunuz kitabı. şahsen 4 büyük sayfa kelime yazmıştım anlayamadığım. o anlarda içimden "kitap bitene kadar 20 sayfa kelime yazacağım herhalde" demiştim. okurken farketmemiştim ama o sayfalardan sonra bir daha kelime not almadım, çünkü her şeyi anlamaya başlamıştım. yazarın cumhuriyetin ilanından sonraki kısmı anlatmaya başladığını anladım kitap bittikten sonra. sanki tanpınar satırlardan "cumhuriyetin değerini bilin!" diye bağırıyordu.
devamını gör...
bu entry bolca spoiler ve alıntı içermektedir.

ben, ben aldandım be sözlük, ikinci kez aldandığımı anladım.

roman çok kez söylendiği gibi arada kalmış insanların hikayesidir. bir başarının, zaferin değil, yenilginin anlatısıdır. kitabı ilk okuduğumda ne güzel ne ironik demiştim, ikinci okuduğum da, ne ironik ve acı dedim. eminim üçüncü kez okuduğumda çok daha farklı şeyler söyleyeceğim.

peki saatleri ayarlama enstitisü neden acı bir hikayedir.
sanırım, enstitüyü sorgulayarak başlamak en doğrusu olur.
enstitüsü kurulma amacı icabıyla mantıksızdır:

''tekrar odama döndüğümüz zaman heyetin reisi kendisine ikram ettiğim içkiyi kabul edeceği yerde doğruca telefona koştu ve 0135'i arayarak saatin kaç olduğunu sordu. aldığı cevap üzerine evvela duvardaki saate, sonra yüzüme baktı.
- böyle bir kolaylık varken bu müesseseye ne lüzum var ?.. diye sordu.''(s:377)

hayri irdal bu kurumdaki mantıksızlığı romanın muhtelif yerlerinde:

''endişelerimi artık nermin hanımdan gizlemiyordum. bana söz söylemek, yahut sözümü bitirmek fırsatını verdiği nispette bu işin sonu olamayacağını anlatmaya çalışıyordum.''(s:233)
''hatta ispritizma cemiyetinde bile birbirlerine ve kendilerine yalan söylemekten hoşlanan birtakım insanlara hizmet ettiğimi bildiğim için gülünç de olsa bir iş yaptığıma inanıyordum. burada o bile yoktu.'' (s:231)

dile getirir. bu enstitünün kurulma amacı neydi ? insanlara saat, zaman bilincini aşılamak mı ? insanlar pek tabi yollardan bu işi halledebilirdi. ama halit ayarcı ensititüyü öylesine baldırarak anlatır ki, okuyucuda, kitaptaki karakterler de onun bu ''yalan''ına inanır. halit ayarcı amiyane tabirle şark kurnazlığı yapar, yalancı bir adamdır. üzgünüm ama bu böyle. o yalan dairesi içerisinde insanları kendine inandırır, onlarla oynar. hayri irdal şöyle söyler:

''ne garipti, hepimiz halit ayarcı'nın elinde bir kukla gibiydik. o bizi istediği noktaya getiriyor ve orada bırakıyordu. ve biz o zaman, sanki evvelden rolümüzü ezberlemiş gibi oynuyorduk.'' (s:232)

hayri irdal'ın dediği gibi o oyunu yalanlar üzerine kuran biridir. eskiyi tamamen reddettiği gibi, işine gelen taraflarını da almaktan çekinmez. mesela kitapta bahsedilen insanlar içinde örnek iki tipten biri olan(diğeri hayri irdal'ın oğlu ahmet. aslında emine de kısmen örnek tip olabilir.) muvakkit nuri efendi gibi eski bir adamı yalnızca işine geldiği için kullanmaktan çekinmez. tanpınar'ın anlatmak istediği tam olarak budur, yeni denen şeyi kabul edip, eskiye tamamen sırt çeviren insanlar çelişki içindedir. halit ayarcının kendi içindeki çelişkisini hayri irdal'ın ustası nuri efendiyi anlattıktan sonra verdiği tepki:

''olur şey değil... diyordu. böyle bir adam, aramızda bulunsun... monşer, bu tam filozof... zaman felsefesi... anladınız mı? zaman, yani çalışma felsefesi... sizde filozofsunuz hayri bey, hem hakiki bir filozofsunuz!.. diyordu.'' (s:220)

ve

''siz teşebbüs fikrinden mahrumsunuz. sonra idealistsiniz. realiteyi
görmüyorsunuz… hülâsa eski adamsınız. yazık, çok yazık! biraz realist
olsanız bir parça, ufak bir miktarda, her şey değişirdi.” (s:224)
bu iki örnekte de halit ayarcının çelişkisi gayet net şekilde görülüyor. bu çelişki yalnızca halit ayarcı'nın çelişkisi değildir, yeniyi aldık her şey düzeldi diyenlerin çelişkisidir. tanpınar şunun farkında; ona göre, milli tarih anlayışına körü körüne bağlı kalmamak ve batının getirdiği yeniliklere de ayak uydurmak gerekmektedir. bu nedenle halit ayarcı hem çelişkili bir tiptir, hem de yanılmıştır. romanın son kısmında yazar halit ayarcı'nın yanıldığını:

''ben, dedi, ben aldandığımı anladım...'' (s:382)
''nasıl olur ?.. diyordu, nasıl olur ? dünyanın en modern müessesinde, en mükemmel ve yeni şartlar altında ve bu kadar yenilik içinde çalışan bu insanlar bu işi nasıl anlamazlar ? o halde enstitüde ne işleri var ? niçin yeni binayı alkışladılar ? niçin bizi tebrik ettiler ? demek yalan söylüyorlar!..



ben halit ayarcı'ya vaziyeti anlatmağa çalışıyordum.
hayır, yalan söylemiyorlar, diyordum. ikisinde de samimi idiler. yeniliği kendilerine ucu dokunmamak şartıyla seviyorlardı. hala da o şartla severler. fakat hayatlarında emniyetli ve sağlam olmayı tercih ediyorlar.''(s:374)

şu iki örnekte görebiliriz.

peki hayri irdal neden saçma, mantıksız, gereksiz olduğunu bildiği enstitü için çalışmaya devam eder. hayri irdal'ı anlatmak, onun enstitüden ayrılamamasını daha iyi açıklar. hayri irdal, tipik arada kalmış insandır. bir ayağı eskideyken, diğeri ayağı kabul edemiyor olsa da yenidedir. hayri irdal toplumun yarı aydın kesimini temsil ederde denebilir. hiç kitap okumaz değildir, bazı eserleri okumuştur, bildiği bişeyler vardır ama yarım yamalaktır. en iyi bildiği konu saatçiliktir ama muvakkit nuri efendiden sonra karşısına onu bu konuda yönlendirebilecek biri çıkmadığı için saatçiliğe kanalize olamaz. nuri efendi hayri irdal'ı şöyle tanımlar:

''oğlum hayri, derdi. iyi bir saatçi olup olamayacağını bilmiyorum. doğrusu, bunun senin hayrın için çok isterdim. sen erken yaşta iş tutup ona kendini vermezsen büyük sıkıntılarla uğrayabilirsin. yaradılışın mütevazı insan yaradılışı... hayata ve etrafa karşı yeter derecede dayanıklı değilsin. seni ancak iş kurtarabilir. yazık ki bu iş için lazım olan dikkat sende yok.''

nuri efendinin dediği gibi de olur, halit ayarcı, bu basit karakterli adamla istediği gibi oynar. hayri irdal eski yaşamına özlem duysa dahi parasızlık korkusu onun bu enstitüden ayrılmasına mani olur, aslında irdal bu enstitüyü ve getirdiklerini gayette sevmiştir, biraz nazlanıyor o kadar. halit ayarcı onun durumunu çok iyi özetliyor:

''size kendi hakikatinizi söyleyeyim! artık dönemezsiniz. çünkü hiçbir şeyden vazgeçemezsiniz. bütün tenkitlerinize ve küçük görmelerinize rağmen rahat ve güzel bir karınız var, ayrıca bir metresiniz var ki çıldırıyorsunuz. kızınız, oğlunuz için her an kendinizi fedaya hazır olduğunuza da eminim. üstelik şöhreti, hatta abes telakki ettiğiniz işler içinde olsa bile hareketi seviyorsunuz. hülasa bir ahtapot gibi sayısız kollarla dünyaya yapışmışsınız! hiçbir şeyden ayrılamazsınız. nasıl döneceksiniz ?''

gerçekten de hayri irdal bu hayatı sevmiştir. onun eskiye özlem duyduğu falan yoktur, en fazla çocukluğunda ve ilk gençlik yıllarında içinde bulunduğu toplumdan gelen alışkanlıkları onu arada bir yokluyor, o kadar.
bunu yazıp yazmamak konusunda tereddüt ettim(emin olmadığım için) ama ekleyeyim. hayri irdal'ın yozlaşmışlığı öyle bir noktaya ulaşır ki eşinin kendisini halit ayarcı ile aldatmasına dahi göz yumar.
bu iddia hayri irdal'ın şu sözlerinden geliyor:

''bu çocuğa karım pakize'nin arzusu üzerine rahmetli halit ayarcı'nın adını verdiğime ne kadar isabet etmişim. gün geçtikçe ona benziyor. küçük gül yaprağı yüzünden onun çizgileri peydahlanıyor, hatta tabiatı bile yavaş yavaş o tarafa kayıyor. onun gibi iradesini herkese kabul ettiriyor, hoşuna giden her şeyi istemeden elde ediyor.''


daha çok şey yazabilirim ama çok fazla uzatmakta istemiyorum. bir kaç karakterle ilgili bişey söyleyeyim bu faslı kapatalım.

seyit lutfullah: eskinin cahil kalmış kısımlarını, uzak durulması gereken kısımlarını temsil ediyor.

zarife hanım: her döneme ayak uyduran tip. ilk görünüşü meşrutiyet öncesindeki kadınını temsil ediyor.(sofuluğu vs.) ikinci görünüşü meşrutiyetin ilanını temsil ediyor. üçüncü görünüşü cumhuriyetin ilanı ve sonrasını temsil ediyor.

ahmet irdal: olması gereken türk tipini yansıtıyor. çalışan, ahlaklı, onurlu, yalana kanmayan ve içinde yer almak istemeyen insan.

muvakkit nuri efendi: eskinin örnek alınacak yönlerini temsil ediyor. babacan, çalışkan, ahlaklı.

abdüsselam bey: oturduğu konak ve aile yapısı itibariyle osmanlı imparatorluğunun minimize edilmiş halini yansıtıyor.

dr. ramiz: yeniliğe körü körüne bağlanmayı ve olduğu yerde sayan insanları temsil ediyor.

emine irdal(hayri'nin ilk eşi): eski ve yeni aile yapısındaki birleşimini temsil ediyor. ölmeseydi hayri irdal çok başka bir hayat yaşardı.

hayri irdal'ın iki baldızı: yeninin getirdiklerinden faydalanmak isteyen, hayatın tadına varmak isteyenleri temsil ediyor.

ve daha bir çokları...

kitabın en okunası bölümleri

3. bölümün 10. kısmı
- ben sizi kırdım o akşam... affedin!.. diye fısıldadı.
- ben size değil, kendime dargınım!.. diye cevap verdim.

2. bölümün 9. kısmı

4. bölümün 2. kısmı
- ben, dedi, aldandığımı anladım...

ve

birinci bölümün tamamı.

peyami safanın yalnızızını okurken çok etkilenmiştim. samim’in mükemmel ruh, toplum çözümlemeleri, ve simeranya ütopyası, meral’in ikilikleri içindeki bocalaması beni mahvetmişti.
yine ahmet hamdi tanpınarın huzur kitabını okurken, mümtaz’ın nuran aşkı, ihsan’ın mükemmel çıkarımlar, suat’ın o sanrılı ve alaycı halleri, nuran’ın korkuları içinde bocalaması çok etkileyiciydi.
orhan pamukun kara kitap ve benim adım kırmızıdaki mükemmel hayal gücüne hayran kalmıştım. ama bu kitap gerçekten çok başka. dört bölümün hepside birbirinden bağımsız olarak mükemmel, birbirine bağlı olarak inanılmaz. okuyun okutturun, öpün, sevin, koklayın, koynunuza alıp yatın.

not: dergah yayınlarına sesleniyorum, lütfen ahmet hamdi tanpınar'ın eserlerinin içindeki eski dildeki kelimelerin günümüzdeki karşılıklarını ekleyin. bir kelimeye bakayım diye kitabı bırakınca insanın konsantrasyonu bozuluyor.
devamını gör...
ahmet hamdi tanpınar , türk toplumun uzun bir süre de yaşadığı medeniyet değiştirme çabasını - çabalarken de bocalamasını- ve toplumdaki bir çok tutarsızlığı çok ironik bir dille yazmıştır*. tanpınar ,bunların dışında zamanımızı nasıl boşa geçirdiğimizi de çok iyi ifade etmiştir.

nuri efendi sık sık , "ayar , saniyenin peşinde koşmaktır! " derdi. halit ayarcı'yı pek şaşırtan sözlerinden biri de bu olmuştu:
- düşün hayri irdal düşün aziz dostum bu ne sözdür ? bütün şehir ve memleket ne yapıyor ? ayarı bozuk saatlerimizle yarı vaktimizi kaybediyoruz. herkes günde saat başına bir saniye kaybetse, saatte on sekiz milyon saniye kaybederiz. günün asıl faydalı kısmını on saat addetsek, yüz seksen milyon saniye eder. bir günde yüz seksen milyon saniye yani üç milyon dakika ; bu demektir ki, günde elli bin saat kaybediyoruz. hesap et artık senede kaç insanın ömrü birden kaybolur.

gerçekten tekrar tekrar okunup düşünülmesi gereken bir kitap.
devamını gör...
ahmet hamdi tanpınar millet olarak asil bir geçmişe sahip olmamıza rağmen arada kalmışlığın verdiği aşağılık kompleksinin sorunun bizzat kendisi olduğunu söyler saatleri ayarlama enstitüsü'nde. yaşanılan zamanın farkında olmadan eskiyle yeniyi tartışmanın gereksiz bir çaba olduğunu söyler. herkes kendi ideolojisinin önüne set olmuş meselelerin ilgasıyla türk milletinin refaha erişeceğini sayıklayıp dururken alayının önünde kalkan olup "susun!" demiş ve sorunun ne olduğunu bilmeden çözüm aramanın beyhude bir arayış olduğunu söylemiştir. yarım asır geçse de değişen hiçbir şey yok...
devamını gör...

“ saatin kendisi mekân, yürüyüşü zaman, ayarı da insandır. bu da gösterir ki zaman ve mekân, insanla mevcuttur.”


roman, doğu batı arasında bocalayan toplumun davranışlarını, tutumlarını eleştirel bir şekilde ele alır. hatta bazen bu eleştiri alaya kadar gider.

(bkz: berna moran) kitabın dört bölümden oluştuğunu: birinci bölümün tanzimat dönemi öncesini, ikinci bölümün tanzimat dönemini, üçüncü ve dördüncü bölümün ise cumhuriyet döneminin başlarını ve devamını anlattığını belirtir.
devamını gör...
ahmet hamdi tanpınar tarafından değil de atıyorum garcia marquez tarafından yazılmış olsaydı bugün gelmiş geçmiş en büyük eserlerden biri olarak kabul edilecekti. o kadar eğlenceli, o kadar alegorik bir eserdir ki. müthiş yetkin bir dili vardır ve kurgusal iskeleti çok güçlüdür. türk halkının cumhuriyet devrimlerine ayak uyduramaması ve tecrübesiz cumhuriyet rejiminin ürettiği pratikte içi boş kavramları komik bir dille ele alır.

okulda bize edebi eserlerin sadece yazarları ve tarihleri öğretildi. o yüzden pek bilmiyoruz bu eseri. şu kitabı okuyarak başlasaydık yola kitap okumaktan bu kadar nefret eden bir toplum olmazdık belki de. müthiş mizahi bir kitap bu. eğlenmeden okuyabilen biri olacağını sanmıyorum. çok basitçe özet geçeceğim. cumhuriyet sonrası bürokratın biri istanbul'un merkezlerinde dikili saat kulelerinin zamanının birbiriyle uyumsuz olduğunu fark eder. basit bir hesap yapar. her saat arası 4 dakika fark olsa, memlekette 300 saat olsa... memleket saat başı 4 dakikadan günde 20 saat kaybediyor demektir. yeni kurulmuş bir ülkede günde 20 saat kaybetmek kabul edilemez! hemen bir enstitü kurarlar ve semt semt gezerek saatleri birbiriyle uyumlu ayarlamaya başlarlar. ya bu çok komik değil mi? çok saçma lan! bunu bugün absürt mizah dizisi diye netflix'e koysan milyonlar izler. ama ahmet hamdi tanpınar yazınca insanlar yüzüne bakmıyor pek.
devamını gör...
neredeyse bitirmek üzere olduğum ama hala tam manasıyla içine giremediğim kitap. o kadar çok karakter ve setting var ki insan ister istemez kopuyor. kitap, baş karakterler odağında ilerlerken birden eski akraba, tanıdık, ahbaplara yöneliyor. kim kimdi, kitaptaki işlevi neydi unutmuş oluyorsunuz. zaman zaman çok güzel aforizmalar çıkıyor insanın karşısına. kitabı okuyacak olanlar, bunları not etsin derim.
devamını gör...
türk edebiyatının muazzam kitabı.hasan ali toptaş ve daha bir çok edebiyatçıya göre türk edebiyat tarihinin en iyi romanı.zaman yönetimini öyle bir dille anlatmışki insan yılda iki defa okusa azdır.hele o "iyi ayarlanmış bir saat bir saniyeyi bile ziyan etmez sözü"... fazla söze gerek yok.
devamını gör...
cesaret bulsam türkçede yazılmış en iyi romandır diyeceğim fakat türkçe yazılmış tüm romanları okumadım. okuduğum romanlar arasında en iyisidir.

ben bu romanı okuyana kadar bürokrasiyi hep aptal bir şey sanardım. bürokrasinin kurnazlığını dünyada olabilecek en iyi ironiyle okuyucularına armağan etmiş eserdir. hele ki ahmet zamani metaforu ibretliktir.

mutlaka her bir kaç senede bir tekrar okunmalıdır.
devamını gör...
ahmet hamdi tanpınar'ın türkiye'nin doğu ve batı uygarlıkları arasında bocalayışını eleştirel bir dille alaya aldığı romanıdır. tedavülden kalkmış pek çok kelime içerse de dili akıcıdır. severek okunasıdır.


ben aşktan daima kaçtım. hiç sevmedim. belki bir eksiğim oldu. fakat rahatım. aşkın kötü tarafı insanlara verdiği zevki eninde sonunda ödetmesidir. şu veya bu şekilde... fakat daima ödersiniz... hiçbir şey olmasa, bir insanın hayatına lüzumundan fazla girersiniz ki bundan daha korkunç bir şey olamaz...



saat bir vasıta, bir âlettir. tabiî mühim bir âlettir. terakkî saatin tekâmülüyle başlar. insanlar saatlerini ceplerinde gezdirdikleri, onu güneşten ayırdıkları zaman medeniyet en büyük adımını attı. tabiattan koptu. müstakil bir zamanı saymağa başladı. fakat bu kadarı kâfi değil. saat zamandır, bunu düşünmemiz lâzım!
devamını gör...
zaman ve rüya kavramlarına çok kafa yormuş bir yazardır tanpınar. kitap baya iyi zaten ama ben size ayrıca şiirlerini de öneririm tanpınar'ın. zaten ben şair olarak bilinmek isterim diyordu.
devamını gör...
türk edebiyatının yüz akı romanlarındandır. ahmet hamdi tanpınar modernleşme eleştirisi yaparken toplumun durumunu etkileyici, akılda kalıcı karakterlerle kurguluyor. romanda tarihsel dönemler ve değişim süreci çerçevesinde bireylerin yaşadığı kavram karmaşası ve kimlik bunalımı ironik bir dille aktarılmaktadır. aynı zamanda kurumların işlevinin yozlaşması da alaylı bir biçimde ele alınmış tanpınar tarafından. ironi ve alaycılığın yanında trajedi unsuru da bunlarla iç içe geçmiştir. ironik sahnelerle romanın trajik havası bir nebze yumuşatılmış komik bir görünüm kazanmıştır. roman boyunca sistem eleştirisi nasıl yapılmalıdır dersini veren ince dokundurmalar mevcuttur. okuyanları zaman zaman zorlayabilecek eski dilde kelimeler bolca mevcuttur, hatta yanınızda yörenizde bir sözlük bulundurarak okumanız tavsiye edilir.


“saatin kendisi mekân, yürüyüşü zaman, ayarı insandır… bu da gösterir ki, zaman ve mekân, insanla mevcuttur!”
devamını gör...
bu kadar işlevsiz olan saatleri ayarlama enstitüsünü, yazar ahmet hamdi tanpınar öyle bir kaleme almış ki okurken dünyanın en gerekli şeyiymiş gibi hissettiriyor.
devamını gör...
yaşıyorlar efendim, bütün karakterler her gün içimizde yaşıyorlar. siz hayri irdal’ın, halit ayarcı’nın gerçek olmadığını sanıyorsunuz ama hepsi hayatınızın bir köşesinde yer kaplıyor.

bizim romanımız.
devamını gör...
(bkz: storytel)'de (bkz: murat eken) tarafından çok başarılı şekilde seslendirilmiş kitap.
eser harika, seslendirme harika. daha önce okuyanların dahi murat eken seslendirmesini dinlemelerini tavsiye ederim. günlerce kopamadan, bırakamadan dinledim.
devamını gör...
ilk okuduğumda askerdeydim. zaman geçirmek düşüncesi ile başlamış sonra sarmaya başlayınca tekrar okumam gerektiğini düşünmüştüm. o gün geldi.

tanım : ahmet hamdi tanpınar'a ait roman.
devamını gör...
yıllarca isminden dolayı uzak durdupum ahmet hamdi tanpınar'ın eşsiz eseridir kendileri. psikolojik olarak pek de iyi olmadığım bir dönemde okumaya başladığım bu kitap için inceleme yazmak hiç kolay değil çünkü nereyi anlatsam diğer yanı eksik kalacak gibi. dönemin coğrafyasında anlatılan sosyolojik tahliller kuşak çatışmaları, dini motifler, kadın erkek ve aile ilişkileri yanında devletin içi boşaltılmış memur ve bürokrat kavramlarını da çok ince şekilde gözler önüne seriyor. tamam işte bir memurun hayatını anlatan basit bir roman demeye başlayacağımız sırada öyle psikolojik tahliller giriyor ki psikiyatri ders kitabı okumaya başladığınızı sanıyorsunuz.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"saatleri ayarlama enstitüsü" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim