irade kavramıyla savaşmaktır çoğu zaman. bu savaşı her tarafta vermek, sancıyı,acıyı yarattığı olumsuz duyguyu ansızın tetikler. cephe savaşı değil bu beynin muhasebesi. beynin her konuya bir eleştiri getirir. ondan kaçamazsın. seni her yerde yakalar, düşünmeden duramazsın. sanırsın bu sızı bir tek sende var. çünkü herkes olması gerektiği gibi sanki proglanmış bir robot. çevrende basit ama olması gerektiği gibi bir gülümseme takınan ya da duygusuz ifadeye bürünmüş varlıklar. hep aynı soruları soran, bilmediğini anlamaya çalışmayan, kendi çatışmana fırsat vermeyenler bunlar. onlara gülemezsinde hem onlara hem kendine acırsın. onların yerinede acı çekersin.

bireysel, toplumsal- yerli beki de yersiz etraflıca düşünmeni gerektirecek bu muhasebe yeteneği sanma sana huzur verecek?
eşsiz olan şey kendinle yapman gereken çatışmalar gerektirecek. sana karmaşık bir duygu, yanılgı, vesvese getirecek. tadı acı çünkü kaybolmayı ve korkmayı getirecek. tüm yansıma ve yanılsamalarına toptan bir ah çekip öfke nöbetine sürükleyecek. bu ve buna benzer bir sürü şey. bilmem tarif edebildim mi?

buraya gelmişken bir sancı bırakayım:
dünya mümkün dünyaların en iyisi, hayat insana hediye ise ıstırap ve acı niye vardır o zaman?

her şey anlaşıldı, nasıl yaşanacağını anlamak dışında.

devamını gör...
varoluştan mustarip olmaktır.
hem var olmak istemez, hem yok olmak istemez insan dediğin.
devamını gör...
her acı gibi farklıdır can yakar ama tarifi yoktur.
düşünenler ömürleri boyunca bu acıya bir çözüm aramışlar düşünmüşler analiz etmişler.
sevdiğim bir şair friedrich hölderlin e bir soru sorar.
hölderlin hangi taş ezdi seni tadın böyle güzelleşmiş der.
bazen acı o kadar eşsizdir ki insanın tadını güzelleştirir. acı çeken insanlar ortaya derin eserler bırakırlar sonra acı çeker kaybolurlar.
bizde onları okuyup iyice acı çekeriz.
devamını gör...
insan kalmanın, insan olmaktan daha zor olduğunun bilincine varmakla başlar. herkes bir noktada insan olabilir çünkü. 2 dakika insan ol! dersin. sana taklit yapar yine de olur. ama insan kalmak, kalabilmek sadece acı ile olur. ''ben bu dünyada varım ve bunun bilincindeyim. etrafımdaki olayların, yaşanmışlığın, geçmişin, hatıraların bilincindeyim. yaşadığım ortamın farkındayım ve bir farkındalık yaratmayı gönülden istiyorum'' demektir acı. bunu idrak edebildiğiniz an, acınız olgunlaşmıştır artık.
devamını gör...
"ivan ne para ne de rahat peşindedir. belki de acı arıyor o..."

belki de varoluş acısını en iyi yaşayan karakterdi ivan. acının büyüklüğüne pek de aldırmadan bir roman karakterinin cebine saklanıp hakikat! diye haykırmanın en eşsiz yoluydu onunla yolculuk.

belki de varoluş acısının en eşsiz yanı acıya olan bir çeşit bağımlılıktı. neden sorusu hiç bu kadar anlamlı olmamıştı belki de.

"onun ruhu fırtınalı bir ruhtur. yalnız zincire vurulmuş, yüksek ama çözüm yolu bulunmamış düşünceleri var. o milyonlara değil, düşüncelerine bir çözüm yolu bulmaya çalışan insanlardan."
devamını gör...
yok oluşumuza doğru adım adım ilerlerken farkında olmadan ya da farkında değilmiş gibi yaparak çektiğimiz o muhteşem acıdır.

bir türlü neden bu yalnız ve güçsüz gezegen üzerinde amaçsızca dolaştığımıza anlam vermeye çalışırken bir yandan da aslında hiçbir ulvi amaca hizmet etmeyen ruhsuz varlıklar olduğumuzu fark edip mana peşinde koşmaya başlamamızla katmerlenen acıdır.

neden hala ölmediğimize, içimizde sağa sola savrulan cesetlerle ne yapacağımıza, darağacında sallanan bedenleri nasıl ordan indireceğimize, katil ile maktulü bir türlü birbirinden ayırmayı beceremediğimizde, artık mezarlık yapacak bir karış toprak bulamadığımızda katlanan acıdır.

insan olmak için çaba harcarken insan olmanın o kadar matah bir şey olmadığını anladığımızda, insanın insana zulmünü görüp tanıdığımızda, parçalanan bedenleri ekranlarda sayı olarak görüp umursamadığımızda, savaşlarda taraf tutmaya başladığımızda kendi boyunu aşan acıdır.

sonra da aşık oluruz işte. acı kendi varoluşunda kaybolur.
devamını gör...
ne kadar zeki, ince düşünceli ve derin bir insansanız o kadar fazla hissedersiniz bu acıyı. sanki cahil olmamanın cezası gibidir. topluma bakın mesela, çoğunlukta böyle bir durum göremezsiniz. neden peki? çünkü insanların çoğu aynı kediler köpekler gibi, içgüdüsel yaşayan birer hayvandır.
devamını gör...
hayat ölüme verilen bir moladir. insan doğmadan önce de ölüdür. keyfini çıkarın.
devamını gör...
varoluşunuzu anlamlı kıldığınız sürece canınızı yakmayacaktır.
devamını gör...
varoluş sancısı var olmama, yerini yurdunu bulamama davası gibi geliyor bana. kocaman bir sürecin icinde sadece bazı küçük anlarda yaşadığını hissediyorsun. yaşadığını hissetmek çok coşkulu bir duygu, tadınca bırakmak istemiyorsun. tüm hayatın boyunca o anların peşinden koşturuyorsun. bulamadığın, hissedemediğin, ulaşamadığın her an ızdırap veriyor insana..
bu sancı öfke, hayal kırıklığı, anlamlandıramama hastalığı. boş bir tuval var elinde, renkleri göremiyorsun, verdiğin renklerin içine giremiyorsun. yeni renkler yaratıyorsun içine sinmiyor, ana renklerle yetinmiyorsun. boktan bir duygu ama içine hapsolmuşsun çıkamıyorsun ... öyle bir şey işte..
devamını gör...
varoluşunuz bir amaca dayanmıyorsa ya da bu amacı idrak edemiyorsanız, öte yandan yok oluşun ve ölüm sonrasının bilinmezliğinden korkuyorsanız yaşadığınız acı.

insanı mutlu eden şey aslında bu acıdır. doğada her şey zıttıyla müsemma olduğundan ötürü varlığımızın mutlu olması için zaman zaman bu acıyı yaşamamız gerekir. dolayısıyla varoluş sancısı insanı diri tutan, ayakta tutan ve peşi sıra gelecek mutluluk hissini daha iyi duyumsamak için de elzem olan bir duygudur.

he diyeceksiniz ki bazıları neden bu acıyı daha fazla çekiyor? şöyle düşünelim: kaşık kelimesi mesela anlamlıdır. üzerinde basitçe düşünürseniz amacını misyonunu bilirsiniz. ama üst üste bin defa kaşık kaşık kaşık kaşık kaşık kaşık kaşık ... derseniz bir süre sonra kelimeye yabancılaşırsınız ve anlamsızlaşmaya başlar. varoluş için de bu böyledir. ne kadar çok varlık ve amacı üzerine kafa yorarsanız o derce varlığınız anlamsızlaşır. bazen akışına bırakmak ve yüzeysel düşünmek gerekir.

bütün varoluşunu kendine acı çektirerek geçirirsen varoluşunun bir amacı kalmaz.

bir de şu var. hayatta hepimizin varacağı bir nokta, olması gereken bir an vardır. o anda orda olabilmek için, o ana yeri derecede hazırlıklı olmak için biraz sıkıntı çekmek gerekir. karakter gelişimini sağlamak lazım gelir. o zaman iyi ki bunları yaşamışım dersin. varoluş acısıyla tatlısıyla bir bütündür. sen varoluşun sadece acılı tarafını seçiyorsan bu acıyı veren şey varoluş olmayabilir.
devamını gör...
bu dünyaya gülerek gelmedik hiçbirimiz. yaşarken ağlamayacağımızı da kimse söylemedi.
devamını gör...
kabız acısı
devamını gör...
öyleyse kim kurtaracak beni var olmaktan?
hayatımı toprağa veriyorum
sözü ile başlar fernando pessoa huzursuzluğun kitabı'nda.

vâr olmak öyle hafif bir konu değildir, dünyanın en önemli meselesi bile sayılabilir. çünkü tanrı benimle ne kast etmiş olabilir?

bold yazı/ soren kierkegaard
devamını gör...
günlük tutacak kadar kimsesiz olduğum zamanlar da (ki hala o kadar kimsesiz hissediyor ama günlüklerin ifşa olması ile çıkan kriz sonrasında yazmayı bıraktım) kendini tekrar eden cümledir varoluşun verdiği eşsiz acı. şimdi karşımda başka biri tarafından açılmış bir başlık olarak görmem beni şok etti.
kendimi bu anlamsız acıdan bir türlü kurtaramadım ve kimseye kendimi anlatamadım. zamanla bu içimi kaplayan koca bir çaresizlik oldu.
tüm hayatımı insanlara bu acıyı belli etmemek için çabalarken harcıyorum.
sanmayın bir ergenlik krizi anında peydahlandı. aklımı kullanma çabasına girdiğim ilk zamanlar fark ettiğim ilk his buydu. benimle büyüdü ve tüm bedenimi kaplar oldu. zaman zaman hayatın akışında unutur gibi olsam hemen ilk yalnız anımı yakalar ve yanındayım der.
bazen o kadar çok hissederim ki fiziksel bir acıya dönüşür arka arkaya içtiğim ağrı kesiciler işe yaramaz. hatta ölmek için karıştırdığım bol ilaçlı kokteyller oldu.
neyin eksik olduğunu ya da daha kısa pantolon giyen çocukta bu derece büyük bir acı nasıl varlık gösterdi bilmiyorum.
devamını gör...
paylaştıkça azalan acı. acılar paylaştıkça azalır. o yüzden bu kadar çok insan var.
devamını gör...
alternatifini düşününce yaşattığı acıya değdiğini düşünüyorum. alternatifi, varolmamak. ancak, bir kez varlığı tattıktan sonra zamanı gelmeden yok olma düşüncesi insanı en çok korkutan şeylerden biri.

peki o zaman diyeceksiniz, zamanı ne zaman gelecek? bilmiyorum. 80 yaşımda olsam 100 yaşıma kadar yaşamayı, 100 yaşımda olsam 120 yaşıma kadar yaşamayı dilerdim muhtemelen. sağlıkla elbette, sağlıkla.
devamını gör...
hafiflik değil miydi o dediğim acıdır.
devamını gör...
var oluşun değil, yok olacak olmanın verdiği acıdır o.
devamını gör...
eğer gerçekten sorgulayarak ben kimim diyen insanın altında kaldığı müthiş acıdır. üzgünüm ama geçmek bilmez tedavisi de yoktur. ne mutlu olursun nede mutlu edersin. ömrün geçer bu acıyla.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"varoluşun verdiği eşsiz acı" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim