thea von harbou yazar profili

thea von harbou kapak fotoğrafı
thea von harbou profil fotoğrafı
rozet
karma: 16639 tanım: 1291 başlık: 574 takipçi: 148
if you close the door, the night could last forever

son tanımları


bunlar normal şeyler radyo yayını

ortaya son bir bomba daha bırakıp köşeme çekiliyorum, insanların gereksiz yere göklere çıkardığı müzik grupları veyahut albümler?
devamını gör...

bunlar normal şeyler radyo yayını

insanların gereksiz yere abarttığı filmlerden bahsedin lütfen, biraz ortam gerilsin yahu.
devamını gör...

sözlük radyosu kaçak yayınları

bir süredir buraya sadece girdilerimi silmek için giriyordum ama ne yalan söyleyeyim buranın radyosunu, radyo yayını yapan yazarları özledim, bu gece ben de dinleyiciler arasında olacağım, sevgiler.
devamını gör...

yazacak hiçbir şey bulamamak

o eski motivasyonumu kaybettim, eskiden yüzlerce mitoloji ve arkeoloji temalı tanım yazardım buraya, insanların okuduklarını bilip iyi hissederdim ama artık insanlar burada bilgi temalı bir şeyler okumak yerine ya arkadaşlarını övecek tanımlar giriyor ya da anket temalı başlıklara yığılıyorlar. hal böyle olunca yazası da gelmiyor insanın, okuyası da...

sadece izlediğim filmler hakkındaki yorumlarımı yazıyorum artık buraya, ileride bir youtube kanalı açar isem orada paylaşım yaparak buraya son veririm diye düşünüyorum ama kafam çok karışık, bana hiç belli olmaz.
devamını gör...

kirpi sözlük

aktivasyon mailinin gelmesini beklediğim sözlük, kayıt olabilirsem bir süre gezineceğim, hoşuma gider ise orada kalırım belki, zira artık burası pek keyif vermiyor, 2021 yılının sonlarından beri buradan keyif alamıyorum, bilgi içerikli bir şeyler yazıyorum 2-3 kişi dışında kimsenin gördüğü yok, sözlük 5-6 kişilik arkadaş grubunun birbirini övme performansı ile dönüyor...
devamını gör...

ilkbahar kurbanları

antik roma'da savaş kazanmak veyahut imparatorluğun büyük bir tehlikeden kurtulması adına ilkbahar'da doğan hayvanlar ve bazı durumlarda çocuklar kurban edilirlerdi. ilkbahar içerisinde yapılan bu kurban törenindeki kurbanların ismiydi ilkbahar kurbanları...
devamını gör...

barbie'nin oppenheimer'ı ikiye katlaması

biri diğerinden daha fazla reklam yaptı, aynı zamanda insanlar biyografi filmi izlemeyi çok da sevmiyorlar, sıkıcı olan şu zaman diliminde biraz olsun eğlenmek, iyi hissetmek istiyorlar.

iki filmi de izledim, ikisi de leş gibi kötüydü. sinemaya sinema için gitmek isteyecek birinin oppenheimer'ı izlemekle övüneceğini düşünmüyorum ben... nolan filmi olmasa 6 bile alması zor olacak bir film, kaldı ki bundan 3-4 sene sonra, "aa doğru, nolan'ın o filmi de vardı di mi..." diyerek aklımıza gelecek bir filmden fazlası değil.

fritz lang filmlerinden larisa shepitko'ya, leni riefenstahl'dan wim wenders'a kadar birçok yönetmenin filmlerini izledim, aşmış sinematografisiyle beni alıp götüren filmlere de daldım, sırf gülebilmek için adını dahi hatırlayamacağım yapımlara eşlik ettim.

şunu söyleyebilirim ki insanları bir film dururken başka bir filme gitmesinden dolayı zeka sorunu olduğunu iddia edilmesi kadar düşük zeka belirtisi gösteren başka bir şey görebilir miyim inanın bilmiyorum...

türkiye'de insanlar bir şeyleri "ben x'i izliyorum, öf çok süperim ya... ya abi y izlenir mi hiç! abi, üf şunu okuyorum abi öf..." modunda yaptıkları için hiçbir zaman kişisel gelişimlerini tamamlayamayacaklar. kendileri için değil, sırf kendilerini üstün hissedebilmek, düşük özgüvenlerini bu şekilde doldurabilmek, tam anlamıyla saçmalayabilmek için zamanlarını harcıyorlar, hepsi bu.
devamını gör...

monty python and the holy grail

monty python and holy grail (1975)

yönetmen koltuğunda terry gilliam ve terry jones'un oturduğu, fonlayanlar arasında pink floyd'un da bulunduğu, kral arthur efsanesi ve kutsal kase'yi oldukça absürt bir komedi ile önümüze koyarak bizi kahkaha krizlerine sokan, dönemine göre oldukça iyi görüntülere ev sahipliği yapmış bu filmden bahsetmem lazım sizlere.

senaryo kısmı üstte bahsettiğim gibi, kral arthur efsanesini öyle komik anlatıyor ki, yuvarlak masa şövalyeleri içerisinde yer alan ünlü şövalyelerin bilinen özellikleri ile öylesine dalga geçiyor ki, izlerken bir ara gülmekten karnınıza ağrılar sokabiliyor.

dahası da var, bu şövalyelerin kutsal kaseyi arama hikayesini de bizlere olabildiğince absürt biçimde gösteriyor.

filmin senaryosu hiç sıkmıyor açıkçası, bir sonraki adımın ne olacağını merak ederek izliyorsunuz, her geçen dakika absürtlüğü ikiye katlayarak devam ediyor ve bir buçuk saatinizi inanılmaz eğlenceli ve değerli kılıyor.

oyunculuk konusuna gelirsek, zaten bir komedi ekibi olan bu topluluk isteyerek, zevkle rol almışlar. bazı yerlerde figüran oyuncuların set ekibinden çıkması ve hatta filmde önemli bir karakterin de sokaktan buldukları sıradan bir insanın olması da ayrı bir detay.

müzikleri inanın öylesine iyi ki, filmi bitirdikten sonra bir süre kafanızda çalmaya devam edecek ve arada sırada açıp dinleyeceksiniz.

filmin en güzel yeri ise bazı yerlerinin harika çizimler ile animasyon tadına ulaşması. öyle güzel, öyle başarılı ki sizi büyüleyeceğine eminim.

ayrıca, ni! (filmi izledikten sonra anlayacaksınız.)
devamını gör...

oppenheimer

oppenheimer (2023)

yönetmen koltuğunda christopher nolan bulunan, cillian murphy, matt damon, robert downey jr, emily blunt gibi yıldızların kadrosunda yer aldığı bu biyografik - politik drama filminden biraz bahsetmek istiyorum sizlere, yo spoiler yok korkmayın.

öncelikle filmi karaca'da izledim. izmir insanının öve öve bitiremediği leş karaca sinemasının parlaklığı oldukça düşük salonlarından birinde izledim, öyle ımax, cart, curt aramadım, iyi ki de aramadım çünkü görüntü olarak zaten sizi tatmin edecek bir sahnesi, sizi içine çekecek bir görüntüsü yok filmin. gidin 2d izleyin, pişman olacağınız, kaçıracağınız bir şey olduğunu düşünmüyorum.

senaryo olarak da o kadar tatmin edici değil, zaten atom bombası yaptıktan sonra pişmanlık duyup hidrojen bombasının yapımına karşı çıkan ve bu yüzden itibarı elinden alınan, heyecansız, sıkıcı, tek işlevi atom bombası yapmak olan ruhsuz bir bilim adamını anlatıyor.

film görüntü değil de diyalog üzerine kurulu bir film. diyaloglar da o kadar iç açıcı, o kadar sizi içine çekecek kadar iyi değil, eksik, tamamlanmamış gibi...

dahası da var, o kadar durgun ilerliyor ki, heyecan yaratan tek kısım hepinizin beklediği trinity test kısmı... o kısmı çıkarırsanız elinizde kalacak yerleri çok çok az.

film iki tarafın bakış açısıyla da bakmış. atom bombasının korkunç yıkımı ve insanların ölümü, bunun canice olduğu ve 2.dünya savaşının daha fazla insan ölmeden bitmesine neden olması gibi.

benden maksimum 6.8 alabilir, o da cillian ve emily'nin performansı yüzünden. böylesine hayal kırıklığına uğrayacağımı biliyordum.

barbie ve oppenheimer arasında kalan arkadaşlar gitsin önce barbie izlesin, bunu düşünce izlersiniz.
devamını gör...

angst (film)

angst (1983)

yönetmen koltuğunda gerald kargl bulunan, oyunculuğuyla bizleri hem geren, hem korkutan, hem de dehşete düşüren edwin leder'in başrolünde bulunduğu, çekimleri avusturya'da tamamlanmış, 1983 yılına vizyona girmiş, gaspar noe'nun bayılarak kendi filmlerinde bol bol atıfta bulunduğu bu filmden mutlaka ama mutlaka bahsetmem gerek sizlere...

konusundan başlayalım. çocukluğu travmalar içerisinde geçmiş, büyüdüğü zaman bu travmaları adeta kusarcasına suç makinesine dönüşen karakterimiz bir gün içindeki suç arzusuna hakim olamaz ve yaşlı bir kadını birkaç kez ateş ederek öldürür... 10 yıl kadar hapiste kalan bu adam hapisten çıkar çıkmaz içindeki şiddet arzusunun durdurulamaz bir yere varmasından dolayı tekrar suç işlemeye başlayacak, insanları korkunç bir biçimde öldürecektir...

bu filmi gerek dönemi, gerek dönemimizden ayıran çok keskin çizgiler var. katilin travmalarını kendi ağzından monologlar ile anlatışı, o travmaların onda bıraktığı izleri, gelecekte neleri tetiklediği, şiddet arzusunun onda hissettirdikleri, öldürmenin verdiği hazzı, heyecanı, korkuyu ve hatta nostaljik anılar ile bağdaştırmasına kadar bizi adeta katilin yerine koyması bu çizgilerden birisi... dahası da var, mükemmel kamera açıları, harika sahne geçişleri, kubrick'ten hitchcock'a kadar saygı çerçevesinde göndermeler yapması, bizi içerisine çektiği soundtrackleri ve bizde uyandırdığı dehşet duygusuyla olmuş, korkutmuş, germiş, iğrendirmiş... adeta duygu seline kapılmamı sağlamış filmlerden birisi bu...

izlediğim birçok sahnede dehşete düşmekle kalmadım, iğrendim, üzüldüm, korktum, yer yer empati kurup çocukluğunda ailesine sövdüğüm bile oldu.

suç filmlerinden hoşlanan insanların kaçırmaması gerek bunu.
devamını gör...

jane birkin

hayatını kaybetmiş... geriye mükemmel şarkılar ve filmler bıraktı, huzur içinde uyusun.
devamını gör...

kemal kılıçdaroğlu

kendisinden öyle büyük nefret ediyorum ki, değil ağzını burnunu kırmak, kendisini 50 parçaya bölerek öldürmüş olsam bile nefretim, öfkem asla dinmeyecek... geceleri uyumadan önce yaşadığı son gün olmasını dileyerek beddualar ederek uyuyorum... öldüğü günü bayram ilan edeceğim...
devamını gör...

ideolojini 3 kelimeyle anlat

kemal
kılıçdaroğlu
istifa
devamını gör...

insomnia (film)

yönetmen koltuğunda erik skjoldbjærg oturan, bir roman gibi ilerleyerek izleyiciyi içine çeken, 1997 yılında vizyona girmiş, iskandinav polisiyesi nasıl diye merak eder iseniz direkt olarak açmanızı önereceğim bu isveç-norveç ortak yapımı güzel filmden biraz bahsetmek istiyorum sizlere lakin en başında uyarayım, bunun al pacino’lu bi nolan versiyonu da mevcut, bu açıklama o filme ait değil…

başrolümüz kendi alanında ün yapmış, iyi düşünebilen soğukkanlı bir dedektif. 1 yıldır çalıştığı ortağı ile küçük bir norveç köyüne geliyor. sebebi de tahmin ettiğiniz gibi bir cinayet… bu cinayetin neden işlendiğini, nasıl işlendiğini ve daha da güzeli, uykusuzluk sorunu çeken bir polisin nasıl her geçen dakika beline kadar çamura bulandığını izliyoruz filmde…

görüntü olarak beni tatmin etti, o soğuk, puslu, bol kasvetli ve aşırı sıkıcı kuzey ambiyasını çok iyi yansıttığını düşünüyorum. bazı geçişler ve bazı sahneler o kadar güzel gözüktü ki gözüme inanın geriye sararak izlediğim yerler oldu…

bu güzel görüntüleri destekleyen ve insanı mükemmel bir moda sokan müzikleri de mevcut bu filmin… inanın izlerken sizi geriyor, yer yer korkutuyor, yer yer içine mükemmel çeken bir gizem aşılıyor…

oyunculuk da fena sayılmaz, özellikle başrolümüz olan ağabeyin oyunculuğuna hayran kaldım. zaten bu abiyi lars von trier’in kingdom serisinden de tanıyoruz… bir polisin nasıl uykusuzluk ile baş etmeye çalıştığını izlediğimiz yerlerde inanın siz de aynı hissiyatı hissedeceksiniz, ışıktan rahatsız olup uykunun sıcacık kollarına atmak siteyeceksiniz kendinizi… kim bilir belki de benim uykum gelmiştir, kim bilir?

hoş bir polisiye, tavsiyemdir.
devamını gör...

aftersun

yönetmen koltuğunda charlotte wells bulunan, birçok insanın ölüp bitti, hatta bazı insanların "öf abi ilk beşime koyarım bu filmi aşırı iyiydi..." diyerek beni iyice merak ettirdiği lakin izledikten sonra vasat bir olduğunu fark ettiğim hayal kırıklığım oldu bu film...

daha önce charlotte wells'in bir kısa filmini izleyip bayılmıştım. aftersun için beklentim de haliyle çok yüksekti ama beklentimin onda birini bile karşılamayadı bu film... birazcık bahsetmek istiyorum, izlemeyen varsa en azından okumuş olur...

11 yaşlarında olan sophie, fazla vakit geçiremediği lakin kendisini çok sevdiğini fark ettiren babası ile türkiye'ye tatile geliyor. tatili eğlenerek geçirmek istiyorlar, eğleniyorlar lakin sophie'nin babası calum ağabeyimizin çok genç yaşta baba olmayı kaldıramadığını, kendi içerisinde atlatamadığı depresyon işaretlerini de onunla birlikte görüyoruz. filmin bir tarafı içimizi ısıtırken diğer tarafı ne yazık ki biraz canımızı acıtıyor.

filmin görüntüleri çok güzel olmasına karşın bazı sahneler o kadar gereksiz uzundu ki ilk kez bir filmden sıkıldığımı hissettim. bakın arkadaşlar ben 7 saatlik birçok insanın "lan bu ne durgunluk!" diye isyan edeceği filmleri soluksuz izlemiş insanım ama bunda öyle eğreti durmuş ki anlatamam...

bu filmin bu ülkede kadar tutmasının iki nedeni var bence, birincisi türkiye'de geçmesi, ikincisi eski laik güzel türkiye esintilerini görmemiz. yoksa bu filmden güzel olan baba-kız temalı onlarca film var.

bu film bir de 7.7 almış imdb'de, 6.1 falan alması gereken bir şey bu, fazlası değil.

hayal kırıklığı...
devamını gör...

coraline

coraline (2009)

neil gaiman'ın coraline isimli öyküsünden uyarlanan, yapımcı, senarist ve yönetmen koltuğunda henry selick bulunan, gözlerimi ayırmadan izlediğim stop motion animasyon filmi.

konusundan birazcık bahsetmek istiyorum.
coraline isimli genç bir kızımız var. bu kız ailesi tarafından ihmal edilmekle kalmıyor, komşuları tarafından caroline diye çağırılarak krizler geçiriyor... isminin coraline olduğunu bir türlü anlatamıyor tuhaf komşularına... bir gün evinde keşif gezisine çıkmışken küçük bir kapı keşfediyor coraline, tuğlayla kapatılan bu kapının arkasında ne olduğunu merak ediyor, sahi ne olabilir diyerek hayallerle uykuya dalmışken gece yarısı tuğlaların yıkıldığını ve geçidin bambaşka bir yere açıldığını fark ediyor... onu diğer tarafta bambaşka bir hayat bekliyor...

film kendi içerisinde barındırdığı steampunk ve gotik birleşimi evrenle çok hoş görüntüler veriyor bize. bazı yerlerde gerdiği gibi bazı yerlerde gerçekten ürküttüğü ve korkuttuğunu da şahit oldum açıkçası. senaryo kısmı çok tadında gidiyor olsa da sonlara doğru bazı şeyler çok oldu bittiye getirilmiş gibi geldi bana açıkçası... yarattığı evren insanı içine çeken bu yapımı önermek isterim izlemedi iseniz henüz.

filmin müzikleri de tadından yenmez diyeceğim seviyede, öyle ki tekrar tekrar izlenirken bile farklı detaylar yakalayabileceğimiz, hoş bir yapım.
devamını gör...

les cinq diables

yönetmen ve senaryo koltuğunda lea mysius bulunan, adele exarcohsodfksdfs tamam tamam yazıyorum, adele exarchopoulos'un güzel bir oyunculuk sergilediği, bir buçuk saatlik oldukça kısa zamanıyla beni cezbetmiş bu drama - gizem ve fantastik öğeleri birbirine adeta birbirine yapıştırmış bu filmden sizlere bahsetmek istiyorum. öncelikle konusu efenim, spoiler yok.

filmde adele ablamız ve mutsuz evliliğin ürünü olan, pek de sevmediği küçük kızını görüyoruz. adele kıza karşı o kadar ilgisiz ki, kızın harika bir koku yeteneğini de çocuk üçüncü sınıfa geçmek üzereyken fark ediyor… adele’in kızı olan karakterin bu müthiş koku yeteceği öyle böyle değil, bir kokuyu takip ederek insanları bulabilmekten tutun, gözlerini kapatıp ona doğru uzatılan bir not defterine dökülen kahve lekesine kadar her şeyi tahmin edebiliyor… derken, eve annesinin hiç de sevmediği, hatta nefret ettiği halası geliyor ve film bir anda vites arttırıp coşuyor… halasının kokusunu elde etmeye çalışan minik kız, bir anda uyuyakalıyor ve geçmişe doğru bir yolculuğa çıkıyor… biz de annesi ve halası ile olan sorunları öğrenmekle kalmıyor, adeta zaman yolculuğuna müthiş bir bilet alıyoruz.

filmdeki renkler çok hoşuma gitti benim, bazı sahneler haddinden fazla uzun olsa da insanı içerisine çekebilecek cinstendi. senaryo ağır ağır ilerliyor olsa da insanı sıkmıyor bence, yani en azından beni sıkmadı. sadece senaryoda bazı kısımlar tam oturmamış, açıklanmamış ve eksik kalmış gibiydi ama onu da filmin sonuyla kimine göre* tamamlıyor.

film hoş, çerezlik bir zaman dilimini mis gibi geçirmenize vesile olabiliyor. müzikleri de harika. tavsiyemdir.
devamını gör...

kemal kılıçdaroğlu

tarih 3 haziran 2023 cumartesi ve bugün de istifa etmedi.
devamını gör...

kemal kılıçdaroğlu

artık emin olmaya başladım... bu adam dersim isyanının intikamını alıyor chp'den, bu kadar başarısızlığa rağmen hala koltukta pişkin pişkin oturmasının başka sebebi olamaz gibi geliyor... koltuk sevdası değil, basbayağı bir kin, bir nefret yüzünden orada.
devamını gör...

my heart can't beat unless you tell it to

my heart can't beat unless you tell it to (2020)

28 temmuz 2020'de amerika'da vizyona girmiş, jonathan cuartas'ın yönetmen koltuğunda bulunduğu, ıngrid sophie'nin olağanüstü bir oyunculuk gösterdiğini düşündüğüm, beni götümden bıçaklamış müthiş bir psikolojik gerilim, olağanüstü bir drama filmi...

konusundan birazcık bahsedeyim, hayır spo yok.

dwight ve jessie, biricik kardeşleri thomas'ın yaşaması için çabalayan iki insan. çabaladıkları kısım ise geceleri kan bulmak... huh? dediğinizi duyar gibiyim, evet, tahmin ettiğiniz şey. thomas bir vampir!

insanları öldürmekten artık rahatsızlık duymaya başlayan dwight bu durumu sorgulayıp kaçmayı düşünmeye başlayan bir ruh haline büründükçe, ablası jessie tam tersi bir halde çıkıyor karşımıza... aileyi bir arada tutmak için elinden ne geliyorsa yapmaya hazır bir vaziyettedir...

film senaryo olarak çok olağanüstü değil, hatta bazı kısımlarda yavaş aktığı gibi sınıfta kalacak yerleri olduğunu da düşünüyorum. bazı kısımlara açıklık getirmemiş, aksine soru işaretini de çok yanlış yerlerde bırakmış gibi sanki.

görüntü olarak olağanüstü bir haz verdi bana. en başında x files'ın fragman sonundan tutun, agnes varda ablamın mutluluk filmine kadar gidip geldim izlerken... renkleri ve ışıkları çok mükemmel kullanmışlar.

dahası da, bazı sahneler öyle gerilim dolu ki, nefesimi inanın tutup sahnenin nereye bağlanacağını bekledim ve kalakaldım yerimde. bildiğiniz kalakaldım! öyle tatmin etti ki o gerilim sahneleri anlatamam... işte bu ya! diye fısıldadım kendime. daha da tuhafı filmin sonunda gözyaşlarımı tutamadım ben, fena çarptı...

müzikleri de güzel filmin, sayesinde misler gibi şarkılar keşfettim.

film için korku deniyor ama korku ile alakası yok bu arada. izlenir mi? evet, lütfen.
devamını gör...
devamı...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim