1.
bir atarlanma, tersleme ve aleni trip tepkisi olan cümle. hard versiyon olarak fiili başa almak gerekir. “bak işine!!” daha fazla “gerginim” hissi verir.
devamını gör...
2.
kavga çıkarabilecek tahrik cümlesi.
devamını gör...
3.
ben bugün birine ''işine bak'' dedim...
demek zorunda kaldım daha doğrusu... yanımda benden yaşça çok büyük iki abi; ''o'na 'işine bak' de'' dedi, ben de dedim..
ilginç bir tecrübeydi...
hayatımda ilk defa birine ''işine bak'' dedim...
tanım yapalım ilk önce...
evet, belki bir atarlanma, yükselme, hafif azar söylemi gibi görünse de... enteresan bir ifade bu...
envaiçeşit anlama çekilebilir...
birine mesela; ''sen bırak dostum elalemin derdini, tasasını... kendi işine bak'' dersin ya...
bu aslında son derece samimidir...
''bırak elinden şu telefonu ve işine bak!'' dersin ya da, bu da dirilticidir!
mevzuya uyandırıcı, dikkati işe verici, üretimi artırıcı...
''işine bak kardeşim'' vardır bir de...
yüzde yüz haklılık barındırır içinde... gayet net bir şekilde, başından savıcı!
''olum, bak git... sal beni... yolun açık olsun.. benden uzak dur'' havasında... belki biraz sert ama doğru...
bence en doğrusu!
ben bugün ''işine bak'' dedim birine ama sonsuz bir haklılık duygusu içerisinde...
amacım kavga çıkartmak falan da değildi kesinlikle...
ve biraz önce de dediğim gibi; benim tek başıma aldığım bir karar değil bu... oy çokluğu ile alınmış bir karar...
anlatacağım...
şimdi ben bugün ne yaptım biliyor musunuz?
aylardır murat 124 ya da tofaş serçe sahibi olmak isteyen değerli bir abime, birkaç randevu ayarladım...
nereden baksan 15 yıldır, ikinci el murat 124 piyasasına hakim biriyim!
en azından internetten...
fiyat artışları, arabaların orijinalliği, oyuydu, şuyuydu, buyuydu...
bilirim!
çok iyi bilirim...
hangi arabaya kaç para verilir, iyi bilirim..
benim bu özelliğimin farkına varan bir abim, yıllardır kullandığı mercedes'ini sattı sırf bu nedenle...
gerçekten bak...
sattırdım o'na..
''abi'' dedim; ''o kadar masraf ediyorsun 3000 motor arabaya... vergisi, yakıtı, oyu buyu... hep zarar! sana bi murat 124 alalım, bak keyfine... değer de katar değerine... pişman olmazsın..''
ikna ettim!
yaklaşık 3 aydır da, ciddi bir araştırma içerisindeyim...
ben araştırıyorum, o araştırıyor... haftada 3-4 gün toplantı yapıyoruz bildiğin...
ben kendi bulduğum araçları gösteriyorum... o gösteriyor..
hangisini alsak.. ne yapsak, nasıl olsa?
en nihayetinde ben, tüm süzgeçlerden geçirerek, iki araçta karar kıldım...
dedim ''abi, ya bu, ya da şu.''
iki araç da, aynı şehir hatta ilçe sınırları içerisinde...
gittik 1 saat mesafelik yola ve ben de hemen giriştim, buluşma muhabbetine...
sonuçta aracı görmemiz lazım!
çocuk oyuncağı değil bu işler...
klasik bir araçtan bahsediyoruz... internetten ne kadar emin olabilirsin ki, bir aracın senin için en doğru araç olduğuna?
fakat işler, başlarda hiç de istediğimiz gibi gitmedi...
bir tane serçe vardı.
fiyatı uygun bir araç.. kasası falan da düzgün duruyor...
mesaj attım, iletişim kurdum, o lokasyona gelince...
şimdi gelelim ''işine bak'' muhabbetine...
ben bugün birine ''işine bak'' dedim... hahahhaa....
ve 3. kez söylüyorum sizlere bunu; yanımdaki iki değerli büyüğümün de isteği doğrultusunda öyle dedim...
şimdi size, söz konusu mesajlaşmaları iki görsel halinde aktarıyorum;
lütfen dikkat edin...
mesajlaşma zamanlarına ve söylenenlere...
şaka gibi değil mi?
bu çocuk bize büyük g.tlük yaptı.. öyle böyle değil..
dediği adrese 5 dakika öncesinde ulaştık ve 3 kişiyiz...
önümden geçti p..venk... gördüm!
beni fark etmiş olma ihtimali de yok! ben de tamamen şansa gördüm...
sonuçta beyaz bir serçe'den bahsediyoruz... fark etmemem, görmemem imkansız...
o fark etmedi ama ben fark ettim...
bulunduğum sokaktan geçti, gitti ve ben de o'na mesaj attım...
''önümden geçtin'' dedim... ''nerdesin?''
ben bu mesajı attıktan sonra, sustu bu!
mesaj atmadı...
cevab veremedi!
ben ve yanımdakiler, dakikalarca bekledik, yağmur ve soğukta...
acaba o an, neyin peşindeydi?
acaba araçta başka biri mi vardı? onu bir yere bırakması mı gerekti?
bu en iyimser düşünce...
kötümser düşüncem ise şu; ''aracı göstermeden önce, üzerinden sökmek, çıkarmak istediği bir şeyler mi vardı!''
çünkü çocuk besbelli, al-sat'çı...
bu çok belli..
geçti gitti yanımızdan...
ve yarım saat sonrasında attığı mesajlar... görüyorsunuz...
hiç cevap vermedim...
aslında, gidip buluşmak istedim çocukla... ''kardeş bak'' demek istedim..
''yanlış yaptın.. yanımdan geçtin, gördüm seni... sen o ara nere gittin?''
demek istedim ama yapmadım...
çünkü karşımdaki malzeme belli..
fakat hırsımı boşaltmam lazımdı ve ben de bu yolu seçtim...
mesajlaşmalar yukarıda...
yüzlerce kişinin görmesi, beni daha çok rahatlatır dedim ve buraya, bu başlığa, bu tanımı girdim...
iyi etmiş miyim?
en nihayetinde... bastım gittim...
ve ne yaptım? diğer randevuya odaklandım...
ve ikinci randevudan mesaj gelmesini de bir süre bekledim ama olur böyle şeyler.. herkes her an müsait olmayabilir sonuçta değil mi?
geç de olsa mesaj geldi elemandan...
onu da paylaşayım;
ve çocuk, dediği gibi geldi...
hem de arabayla, bulunduğumuz noktaya geldi!
ve nasıl güzel bir çocuk... yanında da eşi var.. onunla gelmiş...
ve kırmızı murat 124'ümüz!
arabayı ilk gördüm, aşık oldum!
nasıl bakımlı, nasıl güzel...
hemen dedim bizim elemanlara; ''atlayın arabaya, sanayiye gidiyoruz.''
sonuçta aracın motorunu, çürüğünü çarığını bir ustaya göstermek lazım...
aracın sahibi değerli bir insan, buna izin verdi!
aldım arabayı, içinde benim dışımda da 3 kişi.. koyulduk yola...
aman allahım!!
herkes öldü bitti arabaya yol boyunca... sanayiye gittik, gösterdiğimiz usta da tek kusur bulamadı...
içini görseniz var ya... her şeyi kusursuz hale getirilmiş ve tamamen orijinal...
çalışmayan hiçbir özellik yok... göstergeler, torpido, koltuklar, tavan döşemesi, kelebek camlar...
hepsi olması gerektiği gibi...
tam 45 dakika sonra, araç sahibinin yanına döndük!
eşiyle birlikte bekliyor bizi...
o anlatıyor; ''araca şu şu masrafları yaptım.. her yerini yeniledim.. motor, şanzuman kusursuz..''
ben de dinliyorum..
birkaç eksik dikkatimi çekti, onları anlatmak için söz sırasının kendime gelmesini bekliyorum...
ama arabaya nasıl tav olduk, nasıl beğendik...
ilanda yazan fiyat neyse, o fiyattan almaya bile razı durumdayız...
o derece..
fakat yine de, ''pazarlık sünnettir'' diyerekten, ufak da olsa fiyatı aşağı çekmenin peşindeyiz...
ben değil ama diğer iki abim, bu konuda niyetli...
aracın sahibi de o an öğrendik, yurt dışında çalışıyormuş.. aylık 6 bin euro da maaş alıyormuş!
yazları keyif amaçlı binmek için almış bu arabayı...
ikinci bir araç alınca, bu araç boşa düşmüş, falan filan...
hem araca tav olduk hem düşürdük de fiyatı!
aracın sahibi gerçekten de tam istediğimiz gibi...
fakat eşi, türkiye'de yaşayan biri olarak, 2 bin-3 bin tl'nin önemini çok iyi bilen biri..
yine de aracın sahibi er kişi, ''tamam'' dedi...
istediğimiz fiyata indi..
kalbi, yüzü kadar temiz olan eşini telkin etmek ise bana düştü o an... tamamen spontane bir şekilde...
dedim ''ablacım bak.. böyleyken böyle.. şimdi satacağın bu araç emin ol, düzgün insanların elinde.. aklında bir şey olmasın... üç-beş'in hesabı olmaz bizim aramızda... lütfen idare et.'''
bunu dememdeki amaç da, kadın, akşam eve gidince, eşine yüklenmesin...
başardım da sanırım..
kadınla dakikalarca bire bir sohbet ettik... ikna ettiğimi düşünüyorum.. içi ve kafası rahat...
aldık velhasıl arabayı...
araba da şu, bu arada;
''işine bak kardeşim''den nerelere işte...
velhasıl...
en umutsuzluğa düştüğünüz anlarda bile, hep bir umut olsun içinizde...
asla düşürmeyin modunuzu... hep önünüze bakın!
bir hedefiniz mi var ulaşmak istediğiniz?
gereksiz insanlara hiç zaman ayırmayın..
işinize bakın!
demek zorunda kaldım daha doğrusu... yanımda benden yaşça çok büyük iki abi; ''o'na 'işine bak' de'' dedi, ben de dedim..
ilginç bir tecrübeydi...
hayatımda ilk defa birine ''işine bak'' dedim...
tanım yapalım ilk önce...
evet, belki bir atarlanma, yükselme, hafif azar söylemi gibi görünse de... enteresan bir ifade bu...
envaiçeşit anlama çekilebilir...
birine mesela; ''sen bırak dostum elalemin derdini, tasasını... kendi işine bak'' dersin ya...
bu aslında son derece samimidir...
''bırak elinden şu telefonu ve işine bak!'' dersin ya da, bu da dirilticidir!
mevzuya uyandırıcı, dikkati işe verici, üretimi artırıcı...
''işine bak kardeşim'' vardır bir de...
yüzde yüz haklılık barındırır içinde... gayet net bir şekilde, başından savıcı!
''olum, bak git... sal beni... yolun açık olsun.. benden uzak dur'' havasında... belki biraz sert ama doğru...
bence en doğrusu!
ben bugün ''işine bak'' dedim birine ama sonsuz bir haklılık duygusu içerisinde...
amacım kavga çıkartmak falan da değildi kesinlikle...
ve biraz önce de dediğim gibi; benim tek başıma aldığım bir karar değil bu... oy çokluğu ile alınmış bir karar...
anlatacağım...
şimdi ben bugün ne yaptım biliyor musunuz?
aylardır murat 124 ya da tofaş serçe sahibi olmak isteyen değerli bir abime, birkaç randevu ayarladım...
nereden baksan 15 yıldır, ikinci el murat 124 piyasasına hakim biriyim!
en azından internetten...
fiyat artışları, arabaların orijinalliği, oyuydu, şuyuydu, buyuydu...
bilirim!
çok iyi bilirim...
hangi arabaya kaç para verilir, iyi bilirim..
benim bu özelliğimin farkına varan bir abim, yıllardır kullandığı mercedes'ini sattı sırf bu nedenle...
gerçekten bak...
sattırdım o'na..
''abi'' dedim; ''o kadar masraf ediyorsun 3000 motor arabaya... vergisi, yakıtı, oyu buyu... hep zarar! sana bi murat 124 alalım, bak keyfine... değer de katar değerine... pişman olmazsın..''
ikna ettim!
yaklaşık 3 aydır da, ciddi bir araştırma içerisindeyim...
ben araştırıyorum, o araştırıyor... haftada 3-4 gün toplantı yapıyoruz bildiğin...
ben kendi bulduğum araçları gösteriyorum... o gösteriyor..
hangisini alsak.. ne yapsak, nasıl olsa?
en nihayetinde ben, tüm süzgeçlerden geçirerek, iki araçta karar kıldım...
dedim ''abi, ya bu, ya da şu.''
iki araç da, aynı şehir hatta ilçe sınırları içerisinde...
gittik 1 saat mesafelik yola ve ben de hemen giriştim, buluşma muhabbetine...
sonuçta aracı görmemiz lazım!
çocuk oyuncağı değil bu işler...
klasik bir araçtan bahsediyoruz... internetten ne kadar emin olabilirsin ki, bir aracın senin için en doğru araç olduğuna?
fakat işler, başlarda hiç de istediğimiz gibi gitmedi...
bir tane serçe vardı.
fiyatı uygun bir araç.. kasası falan da düzgün duruyor...
mesaj attım, iletişim kurdum, o lokasyona gelince...
şimdi gelelim ''işine bak'' muhabbetine...
ben bugün birine ''işine bak'' dedim... hahahhaa....
ve 3. kez söylüyorum sizlere bunu; yanımdaki iki değerli büyüğümün de isteği doğrultusunda öyle dedim...
şimdi size, söz konusu mesajlaşmaları iki görsel halinde aktarıyorum;
lütfen dikkat edin...
mesajlaşma zamanlarına ve söylenenlere...
şaka gibi değil mi?
bu çocuk bize büyük g.tlük yaptı.. öyle böyle değil..
dediği adrese 5 dakika öncesinde ulaştık ve 3 kişiyiz...
önümden geçti p..venk... gördüm!
beni fark etmiş olma ihtimali de yok! ben de tamamen şansa gördüm...
sonuçta beyaz bir serçe'den bahsediyoruz... fark etmemem, görmemem imkansız...
o fark etmedi ama ben fark ettim...
bulunduğum sokaktan geçti, gitti ve ben de o'na mesaj attım...
''önümden geçtin'' dedim... ''nerdesin?''
ben bu mesajı attıktan sonra, sustu bu!
mesaj atmadı...
cevab veremedi!
ben ve yanımdakiler, dakikalarca bekledik, yağmur ve soğukta...
acaba o an, neyin peşindeydi?
acaba araçta başka biri mi vardı? onu bir yere bırakması mı gerekti?
bu en iyimser düşünce...
kötümser düşüncem ise şu; ''aracı göstermeden önce, üzerinden sökmek, çıkarmak istediği bir şeyler mi vardı!''
çünkü çocuk besbelli, al-sat'çı...
bu çok belli..
geçti gitti yanımızdan...
ve yarım saat sonrasında attığı mesajlar... görüyorsunuz...
hiç cevap vermedim...
aslında, gidip buluşmak istedim çocukla... ''kardeş bak'' demek istedim..
''yanlış yaptın.. yanımdan geçtin, gördüm seni... sen o ara nere gittin?''
demek istedim ama yapmadım...
çünkü karşımdaki malzeme belli..
fakat hırsımı boşaltmam lazımdı ve ben de bu yolu seçtim...
mesajlaşmalar yukarıda...
yüzlerce kişinin görmesi, beni daha çok rahatlatır dedim ve buraya, bu başlığa, bu tanımı girdim...
iyi etmiş miyim?
en nihayetinde... bastım gittim...
ve ne yaptım? diğer randevuya odaklandım...
ve ikinci randevudan mesaj gelmesini de bir süre bekledim ama olur böyle şeyler.. herkes her an müsait olmayabilir sonuçta değil mi?
geç de olsa mesaj geldi elemandan...
onu da paylaşayım;
ve çocuk, dediği gibi geldi...
hem de arabayla, bulunduğumuz noktaya geldi!
ve nasıl güzel bir çocuk... yanında da eşi var.. onunla gelmiş...
ve kırmızı murat 124'ümüz!
arabayı ilk gördüm, aşık oldum!
nasıl bakımlı, nasıl güzel...
hemen dedim bizim elemanlara; ''atlayın arabaya, sanayiye gidiyoruz.''
sonuçta aracın motorunu, çürüğünü çarığını bir ustaya göstermek lazım...
aracın sahibi değerli bir insan, buna izin verdi!
aldım arabayı, içinde benim dışımda da 3 kişi.. koyulduk yola...
aman allahım!!
herkes öldü bitti arabaya yol boyunca... sanayiye gittik, gösterdiğimiz usta da tek kusur bulamadı...
içini görseniz var ya... her şeyi kusursuz hale getirilmiş ve tamamen orijinal...
çalışmayan hiçbir özellik yok... göstergeler, torpido, koltuklar, tavan döşemesi, kelebek camlar...
hepsi olması gerektiği gibi...
tam 45 dakika sonra, araç sahibinin yanına döndük!
eşiyle birlikte bekliyor bizi...
o anlatıyor; ''araca şu şu masrafları yaptım.. her yerini yeniledim.. motor, şanzuman kusursuz..''
ben de dinliyorum..
birkaç eksik dikkatimi çekti, onları anlatmak için söz sırasının kendime gelmesini bekliyorum...
ama arabaya nasıl tav olduk, nasıl beğendik...
ilanda yazan fiyat neyse, o fiyattan almaya bile razı durumdayız...
o derece..
fakat yine de, ''pazarlık sünnettir'' diyerekten, ufak da olsa fiyatı aşağı çekmenin peşindeyiz...
ben değil ama diğer iki abim, bu konuda niyetli...
aracın sahibi de o an öğrendik, yurt dışında çalışıyormuş.. aylık 6 bin euro da maaş alıyormuş!
yazları keyif amaçlı binmek için almış bu arabayı...
ikinci bir araç alınca, bu araç boşa düşmüş, falan filan...
hem araca tav olduk hem düşürdük de fiyatı!
aracın sahibi gerçekten de tam istediğimiz gibi...
fakat eşi, türkiye'de yaşayan biri olarak, 2 bin-3 bin tl'nin önemini çok iyi bilen biri..
yine de aracın sahibi er kişi, ''tamam'' dedi...
istediğimiz fiyata indi..
kalbi, yüzü kadar temiz olan eşini telkin etmek ise bana düştü o an... tamamen spontane bir şekilde...
dedim ''ablacım bak.. böyleyken böyle.. şimdi satacağın bu araç emin ol, düzgün insanların elinde.. aklında bir şey olmasın... üç-beş'in hesabı olmaz bizim aramızda... lütfen idare et.'''
bunu dememdeki amaç da, kadın, akşam eve gidince, eşine yüklenmesin...
başardım da sanırım..
kadınla dakikalarca bire bir sohbet ettik... ikna ettiğimi düşünüyorum.. içi ve kafası rahat...
aldık velhasıl arabayı...
araba da şu, bu arada;
''işine bak kardeşim''den nerelere işte...
velhasıl...
en umutsuzluğa düştüğünüz anlarda bile, hep bir umut olsun içinizde...
asla düşürmeyin modunuzu... hep önünüze bakın!
bir hedefiniz mi var ulaşmak istediğiniz?
gereksiz insanlara hiç zaman ayırmayın..
işinize bakın!
devamını gör...
4.
uzatmaya gerek yok gel kavga edelim.demek istenilen budur.saygılar.
devamını gör...
5.
bak şurdan silktir git!in kibarcası.
devamını gör...