ne zaman sana sussam.... bir yangın yerine dönüyor hayat. ..
devamını gör...

beklerken..

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

çok korkarım aslında bu sorunsaldan. kısıtlamamak için kendimi sormam kendime hayat nasıl yaşanmalı diye.
ama madem başlık var gecenin bir vakti. hala uyku yok. kahve cabası....
olduğu gibi işte yaşanır hayat deneyimledikçe.
devamını gör...

kitaba başlarken konusuyla ilgili hiçbir fikrim yoktu amiyane bir tabirle bodoslama daldım. hani bazen bilirsiniz, biriyle tanışırsınız ve ben bu insanı sevmeyeceğim ya da sevemeyeceğim dersiniz kendinize. hatta bazen fark edemezsiniz bunu, ufak bir rahatsızlık oluşur içinizde. bilinçaltınız bağırır oysa 'bu bireyden uzak dur' diye. hah işte! kitabın ikinci paragrafında bu kitap beni üzecek demiştim kendime ama daha çok çekilmiştim, okudum, okudum. okudukça bir zamanlar koşulsuz sevişim yüzüme tokat gibi çarparken, lütfen sonu kötü bitmesin diye düşünürken buluyordum kendimi cümle aralarında. bitti. ve ben belki de -şu an bile gözlerim buğulandı dostlar- hiç bu denli içten ağlamamıştım bir kitap için. zırlamalarım bittikten sonra bir çok kitabını okusam da karşı bir cinsin duygularını nasıl bu kadar hissedebilir bir bey diye düşünüp, kimdir bu (bkz: stefan zweig) dedim ve başladım tırtıklamaya. beyefendi ve eşi, nazi faşizmi iktidara geldiğinde karşıt görüşlü yazarlara da savaş açmaları sonucuna dayanamamış ve veronal ile intihar etmişler. önce kendisi içmiş sonra eşine uzatmış. minnoş letto (eşi) çiçekli elbisesiyle yanına uzanmış. ironik olansa üç yıl sonra hitler de eşiyle intihar etmiş ve nazilerden kurtulmuş almanya. insanın 'ah be zweig keşke üç yıl daha bekleyeydin de bize de birkaç kitap daha kalaydı' diyesi geliyor.
devamını gör...

adını, mümtaz soysal'ın deniz gezmiş ve arkadaşları için yazdığı makaleden alan müzik topluluğu.
devamını gör...

bu şekilde yazınca bir erkeğe yazık olmuş falan gibi geliyor ama suç erkekte. gana'da hırsızlık yapmak için eve giren kişi evde bulunan kadını oral ilişkiye zorlayınca kadın hırsızın penisini ısırarak koparmış.
buradan
devamını gör...

yaşadım ben bunu. lise sondaydım sanırım, oturduğum bir uçurum kenarına bir hışımla bir adam geldi. sol elinde sayfa sayfa faturalar vardı. rüzgar biraz daha şiddetli esse belki o faturaları alıp götürürdü. bir an için öyle olsun istemiştim. genç bir adam, üzerinde iş kıyafetleri. sanırım bu kadar ciddi durumlarda insanın bakışından duruşundan anlaşılıyor neye niyetlendiği. o an bir şeyler söylemek istedim. gerçekten işe yarar ne söyleyebilirim bilemedim. ben oturuyorum, adam elinde faturalar, suratında yıkılmış bir ifadeyle ayakta, her an kendini tek bir adımla boşluğa bırakacakmış gibi. değil son söz, ağzımdan çıkacak ilk sözü dahi bulamadım. adamın yüzünden kaç bulut, kaç acı geçti o kısa sürede. renk renk faturalar uçuşuyor. hiçbir şey söyleyemiyorum ama deli gibi korkuyorum atlayacak diye. adam derin bir nefes aldı, geldiği gibi hızla geri döndü. hemen arkasından ben de derin bir nefes aldım.

bu yüzden gerçekten uçurumdan atlayacak birine söylenebilecek son söz hakkında bir fikri olanları merakla okuyorum.
devamını gör...

“ buyrun” diye cevap vereceğim soru cümlesidir. herhangi bir şeyinizi düşürmüş olabilirsiniz, bir yer bir şey soracak olabilirler hatta biraz da abartırsam beğendiğini bile söyleyebilirler. yani olasılıklar çok fazla. bir yer soruyorsa biliyorsanız tarif edersiniz, bilmiyorsanız bunu söylersiniz. bir şeyinizi düşürmüşseniz, alır teşekkür edersiniz. beğendiğini söylüyorsa nezaketen yine teşekkür eder yolunuza devam edersiniz. herkes de böbrek avcısı herkes de sapık değil arkadaşlar. biraz sakin...
devamını gör...

"hayatımın üstünde imkansız kuşlar uçuyor."
...
"çiçekli şiirler yazmama kızıyorsunuz bayım. bilmiyorsunuz. darmadağın gövdemi çiçekli perdelerin arkasında saklıyorum."
...
"kaç meydanını okudum da bu hayatın
yalnız iki harf öğrendim ah!"
...
"sevinçli bir kalp, sevinçli bir çocuğa benzer ışıl: koşmak ister, salıncağa binmek ister."
devamını gör...

sabah vakti yola çıkacaksınız. cümle alem uykudayken, gün ağarır ağarmaz elinizde tekerlekli bavulunuzu çekiştire çekiştire yürüyorsunuz. fakat o bavulun tekerlerinin sesi o bomboş sokakta öyle bir yankılanıyor ki, sanki cümle alem uykusunda değil veya uyanmışlar da perdenin ardından sizi gözetliyorlar.
devamını gör...

"ya kelebekler dünyayı gördükten sonra intihar ediyorsa ?"
devamını gör...

fakat hala uyuduktan sonra nasıl öyle full makyaj kalktıklarını çözemedik. hani gerçekçilik?
devamını gör...

genelleme yapamam, zaten kesinlikle doğru da olmaz anca yaşadıklarımdan çıkarım yapabilirim, ben sesine aşık olmuştum, yüzü, fiziği, zekası, sıcakkanlılığı, esprili ve hazırcevap olmasından önce / ki onları da ayrı ayrı çok sevdim / sesini ilk duyduğumda sesi beni o kadar etkilemişti ki anlatamam. kendi kendime "ya saçmalama, ses bu hiçbir şeyin ölçüsü olamaz" dedim ama şimdi durup senelerce önce geriye baktığımda yine aynı şeyi söyleyebilirim, ilk önce sesine aşık olmuştum ve hep de öyle kalacağım.
devamını gör...

duygusal zeka oldukça komplike bir konu. bu konuda çığır açmış insanlardan biri olan daniel goleman bunu eksiklik değil, duygusal zeka cehaleti olarak ele alıyor. eksiklik, elbette yok sayılamaz, görmezden gelemeyiz. lakin kastedilen duruma göre düşüş veya cehalet kaynaklı duygusal eğitimsizlik belki de daha iyi bir sözcük bunun için. görünürde doğrudan duygusal zeka ile ilişkili izlenimi veren pek çok deneyim aslında çevre, dönemin sosyal-siyasal-düşünsel olaylarıyla da ilişkili olabilir. bu durum, köpekbalıklarının uyanıkmış gibi uyuduğu için hiç uyumadığının zannedilmesi kadar doğal ve hataya açık bir formda bence.

ayrıca bakınız: duygusal zeka, daniel goleman.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

1899'un nisan ayında dünyaya gelen peyami safa, 1961'de erzincan'da yedek subay öğretmen olarak görev yapmakta olan tek çocuğu merve safa'yı kaybetmesinden birkaç ay sonra 15 haziran 1961'de geçirdiği kalp krizi sonunda istanbul'da çiftehavuzlar'daki bir dostunun evinde öldü. mezarı ise edirne şehitliği'ndedir.

peyami safa eserlerinin geçirdiği bazı aşamaları şöyle açıklar, "sözde kızlar, mahşer ve canan çocukluk kitaplarımdır. hepsini bilhassa canan'ı ele alınmayacak kadar kusurlu bulurum. ikinci devre kitaplarım: şimşek, bir akşamdı'dır. bunlarda teknikten ziyade insan ruhuna ait endişeler itibarıyla fark görülür. vak'a ile beraber saiklere nüfüz etmek ihtiyacı artırıyor. üçüncü devre kitaplarım: dokuzuncu hariciye koğuşu, fatih-harbiye ve bir tereddüdün romanı'dır. bunlarda çalışma hedefime daha çok yaklaştığımı sanıyorum fakat kusurlarımı fark ettikçe her eserimin bana verdiği büyük utançtan kurtulamıyorum."

peyami safa romanları dışında kültür haftası, türk düşüncesi gibi dergiler de çıkarmıştır. peyami safa 1931 yılında yayınladığı dokuzuncu hariciye koğuşu adlı romanını nazım hikmet ran'a ithaf etmiştir.

peyami safa'nın babası ismail safa aynı zamanda şairdir. peyami safa'nın şiire olan ilgisini belki buna da bağlayabiliriz.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

beğenilen bir dizidir. diziyi çok beğendim kaliteli yapım kaliteli oyuncularla doludur. ulkedeki insanlarin sevdiği dizi sektörü ne yazık ki ihtiras, entrika mafya varı dizilerdir. bu tip yapımlar kaybolur gider. dizinin adı da olayı tam anlamıyla özetliyor. (tutunamayanlar)
devamını gör...

çay getirmesini beklerim. öyle bağırmaya, el kol işareti yapmaya gerek duymam. çayı getirince normal bir ses tonuyla '' hesabı da alabilir miyiz '' diye rica ederim.
devamını gör...

sokak ortasında ağlayan kadın tespiti ile biraz yumuşadım kendisine. girdim baktım profiline, tanımlarını kimlerin beğendiğine. öyle isimler gördüm ki şok oldum şok. siz kadınlar gerçekten çok ikiyüzlüsünüz. demek ki bu adamın tespitleri
boşuna değil. ulan bundan sonra ben de senciyim be lucifer. yaşasın karanlık taraf.
devamını gör...

eskiden sadece boyoz gelirdi aklıma şimdilerde ise yeni yaşamaya başladığım mis gibi şehir geliyor. *

taşınma kararı aklımda dönerken bir süre bir çok şeyi ölçüp biçtim tabi ama en büyük etken sanırım o sırada bu şehirde geçirdiğim vakit sırasında insanları ile ilgili gözlemlerim oldu. gerçekten samimi ve sıcakkanlı oluşları eski bir istanbullu olarak bana baya bir garip gelmişti başlarda. doğma büyüme istanbullu olmanın dezavantajı tam da bu sanırım. insanların gülümseyip selam vermelerine bir türlü alışamamıştım ki öyle soğuk sevimsiz biri de değilimdir. iyi ki izmir be!
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim