bugün çok sevdiğim bir arkadaşımın böyle bir girişimde bulunmaya çalıştığını öğrendim ve oldukça endişelendim.
ölmek istemek aslında gerçekten hayatı güzel yaşamak isteyen,bir yerden sonra maruz kaldığı kötü olaylardan, düşüncelerden sıyrılmak için tek çarenin hayattan bağını koparmak olduğu inancına sahip olan kimselerin tek çıkar yol olarak gördüğü bir istektir.
belki de sesimi duyun,beni fark edin çırpınışıdır ama emin olduğum tek şey var ki bu kişiler asla gerçekten ölmek istemez,son bir umut ışığı arayışı hep devam eder.ta ki tek bir ışık pırıltısı kalmayana dek..
devamını gör...

psikolojide, kişinin doğal yollar ile edindiği bir veriyi bilinçaltına atıp bir zaman sonra kendi üretimi gibi gün yüzüne çıkarması durumudur.
devamını gör...

yukarıda da belirtildiği gibi, milattan önce 2000-3000 civarında yaşadıkları tahmin edilen talihsiz kavim.

yükselme dönemleri tıpkı asurlular gibi ticaret aracılığıyla ivmelenmiştir. kıçıkıllılar uygarlığından ayrılarak bağımsızlıklarını ilân etmeleri, kına ticareti yaptıkları döneme denk gelir.

o dönemler serinlemek amacıyla kullanılan kınaları, bel altı bölgelerini de serinletmek amacıyla bir taraflarına yakan insanlar, aile arasında birbirlerine "elim şuraya yetişmiyor. bi yardım ediversen sevabına?" türünden destek isteklerini belirtmeye başlarlar ve görürler ki aile üyelerinin muzdarip olduğu kıl dönmesi ile kendi totolarını huzursuz eden rahatsızlık birbirinden çok farklıdır. bunun üzerine kendilerini basurlular olarak, kıl dönmeli olanlardan ayırırlar. farklı bir bölgeye göç edip yerleştikleri için, aile üyelerinden bazıları birbirinden ayrı düşmüş ve büyük acılar yaşanmıştır. geride kalan aile üyeleri de kıçıkıllılar olarak anılmaya başlanmıştır.

savaşlarda gösterdikleri üstün başarıların nedeni, oturamıyor oluşlarıydı. savaşlarda at kullanmaktan kaçınmışlardır ve daha çok oktu, mızraktı, uyuyan leopar misali ağaç dallarına yüz üstü uzanıp pusu kurmaktı gibi yöntemleri geliştirmişlerdir. kurdukları pusular sayesinde, düşman daha harekete geçemeden orduların yarısını yok etmeleriyle ünlüydüler. "bir basurlu gibi savaş" deyimi oradan kalmıştır.

ancak sonları da bu savaş taktiklerinden biri nedeniyle olmuştur. yine böyle ağaçlarda serilmiş vaziyette düşmanı beklerken çıkan bir yangında, ağaçlardan inmeye fırsat bulamayarak diri diri yanan basurlulardan geriye, savaşa herhangi bir nedenle (hastalık gibi) katılamamış olanların sürdürdüğü soydan tek tük üye kalmıştır.

günümüzde basurlulara, dağınık olarak dünyanın her bölgesinde rastlanabilir.

edit: çalıntıysa çok ayıp. değilse mesele yok.
(bkz: çalıntı tanım girmek)
devamını gör...

at yalanı üzeyim inananı tarzında bir iddiadır.
nerden biliyorsun dersen birincisi homofobik bir bireyim. *
aslında olayın amacı çok açık, böyle söyleyerek insanların homofobik olduğu düşüncesini dile getirmelerini engellemek.
ee o zaman ben hırsızları da sevmiyorsam hırsızım, katilleri sevmiyorsam katilim gibi gibi mi yürüteceğiz bu düşünceyi.
ne salak salak tespitler bunlar üstelik bilimsel bir veri bile yok sadece twitter'da biri söyledi diye herkes duyup duyup yazıyor sonra aaa bilgi işte.

ne yapak şimdi size ahlak kavramını falan yeniden en baştan mı tanımlayalım.

#363319 şu tanımı da iliştirelim. 2 nonoştan korkacak değiliz sadece doğru bulmuyoruz o kadar.
devamını gör...

başka seçenek kalmayınca doğru kişi o zannetmeyin.
devamını gör...

iyi insanların en büyük hatasıdır. aynı zamanda karşısınızdaki kişi ya da kişiler ne yaparsa yapsın sizin onları affedeceğinizi bildikleri için affedilemeyecek davranışlarda bulunurlar çünkü sizin onlara verdiğiniz değerin farkındadırlar.

hayatınızdaki kimseye hak ettiğinden fazla değer vermeyin. eğer yapamam diyorsanız da bunu o kişiye belli etmeyin en azından çünkü sonunda üzülen hep çok seven, çok değer veren taraf olur.
devamını gör...

saros körfezi, çanakkale, izmir ve edremit körfezi'ni kapsayan coğrafi bir tanımlamadır.
devamını gör...

bir yazar türü.

evet ben de bırakıyorum dedim, 3 aylığına bıraktım ve sonra geri döndüm. o sırada öyle olması gerektiği için öyle yaptım. 3 ay sonra şartlar (sözlükten bağımsız ve kendi hayatımla ilgili olarak) değiştiği için de döndüm. primmiş. peh!
devamını gör...

oh!.. sonunda ışıklar bir bir sönüyor. etrafı kaplayan suni aydınlık azaldıkça ruhumda bir ışık beliriyor yavaş yavaş. yoksa siz? yoksa siz mankenlerin bir ruhu olduğunu bilmiyor musunuz? gerçi doğru nereden bileceksiniz ki...
etraftaki ayak sesleri de iyice azaldı. son tıkırtı... evet, şimdi kepenk de indi. biz bizeyiz. yeniden. özgür. ahhh, kollarım! bütün gün biri aşağıya biri de yukarıya doğru bakıyor, sanki bir davet hareketi gibi. sanki 'gel. ', 'gel, içeriye doğru gel.' mesajı taşır gibi. gerçekten bunun etkili olabileceğini düşünen var mı? ya da her sabah tozlarımızı alıp haftada bir üzerimize yeni kombinleri geçiren kadının, bizi değil de bütünleşmiş olan kıyafetlerden başka bir şeyi, önemsememesinin sebebi mi? emin olamıyorum.
neyse neyse bütün gün çok yoruldum. şimdi bunları düşünmenin sırası değil. kulaklarım da yorgun. sabahtan akşama dek popüler olduğu için tıngır mıngır ritimler ile anlamsız kafiyeli sözlerin tekrarlandığı hiçbir şey anlatmayan müzikler içimi darlıyor. biraz daha isyankar bir şeyin sırası. görülmeyenleri gören insanların müziğini seviyorum ben. ne diyorlardı? meselesi olan şeyler. belki "sanane" ya da "ünzile". ama yok bu akşam içimden çocuk kadınlara kederlenmek gelmiyor. bu akşam ruhum onu kaldıramaz. o zaman... o zaman "sanane" olsun.
nereden mi biliyorum bu şarkıyı? siz bilmezsiniz tabii, eskiden daha böyle çıtır bir mankenken o kliptekilerden biri, bendim. ne mi yapıyorum klipte? her zamanki işim işte dikiliyorum üzerimdeki kırmızı elbisemle, bence çok da zarif duruyorum. hatta şarkının öyküsünü bile biliyorum. karsu'dan duydum, evet ilk ağızdan. o şimdi türkiye'de büyümemiş ya buradaki örf ve adetlerin bir kısmını, biraz da yaşarken deneyimlediği bazı kısıtlamalara isyan etmek için yazmış. ney? neden bilmeyecek mişim ki? insanların arasında dolaşmıyor oluşum, onları anlamama engel mi? ohooo.... siz bütün gün görmez gözlerle etrafa bakarken ben de sizleri izliyorum.
mesela geçen gün bir çift geldi. böyle beyaz tenli, kısacık kıvırcık saçlı, ışıltılı gözlerle bakan bir genç kadın yanında da yakışıklı bir genç adam. bana doğru yaklaştılar. ben de içimden diyorum ki "ya ne güzel bir çift." imrenmedim desem, yalan. ama burada böyle bir şans yok, sadece kadın kıyafetleri satan bir mağaza. dolayısıyla erkek manken de yok. offf! neyse konuyu dağıtmak üzereyim. ne diyordum? hah, tamam. bana doğru yaklaştılar. biraz daha yaklaştılar, bu kez konuşmalarını duyuyordum.

- şu kırmızı mini etek, sanırım bu aradığım. çok güzel değil mi aşkım?
- kızım saçmalama sokakta bunu giyersen ya ben katil olurum ya da sen... tövbe, tövbe...

kadının elinden çekeleyip biraz ilerideki bir kıyafete doğru yöneldi. artık duymuyordum. iyi ki de duymuyordum. bazen bazı insanları omuzlarından tutup sarsasım geliyor. kendine gel diyerek uzun uzun sarsmak. belki sarsıntıyla beraber baskıcı, aşağılayıcı, incitici düşüncelerini ya da söylemlerini kafalarından atabilirim gibi geliyor. sahi yapabilir miyim? kökleri ne kadar derine iniyor acaba. yani insanlar hep mi böyleydi?
hayır, tabii ki bu kadarını görmedim sadece. her gün yaklaşık 12 saat gözlem yapabiliyorum. sabahın erken saatlerinde içeriye doluşan bir sürü insan. gün içinde azalıp çoğaldığı da oluyor ama sanırım herkesin hep, hep yeni bir giysiye ihtiyacı var. neyse geçen gün minik bir kız çocuğu geldi yanıma. bakın öyle tatlıydı ki... bıcır bıcır, şarkılar söyledi bana; dans etti elimden tutup. annesinin alışverişi uzayınca da anlatmaya başladı. sanırım çocuklar ruhumu görebiliyor. hissediyorum.

dedi ki:
- çok sıkıldım. kaç saattir buradayız. annem de bir bitiremedi alışverişi. zaten işi gücü alışverişmiş, babam öyle diyor. babam, eve gidince yine surat asacak. böyle günleri sevmiyorum. onlar bağırıştıkça ellerimle kulaklarımı tıkıyorum, şarkı söylüyorum. yine de duyuyorum. babam işten eve yorgun argın geliyormuş, doğru düzgün bir yemek koyanı bile yokmuş. oysa annem de işten eve yorgun argın geliyor!
ben biraz daha büyüyeyim o zaman yemekleri yaparım, kimse de kavga etmez. hem mutlu olduklarında çok seviniyorum biliyor musun? hep beraber geziyoruz, benimle oyunlar da oynuyorlar. işte ben yemekleri yapınca da her gün birlikte mutlu oluruz.

o an, konuşabilmeyi çok istedim. üzülme çocuk bunlar senin suçun değil, mesele yemek de değil. mesele birinin birini beslemesi bile değil, demek istedim. yapamadım. umarım biri anlatır. konuşabilen biri...

ahhh. yine aklımda meseleler. evet mankenlerin bile meseleleri var. yani farkındayız her şeyin. birilerinin kadınlara dayattıklarının... tek farkımız susuyoruz. konuşamıyoruz.
ne? nasıl? insanlar da mı konuşmuyor bu konuyu? nasıl yani kadınlara baskı yapılırken, şiddet uygulanırken başka kadınlar ve erkekler susuyor mu?
!..
devamını gör...

gece yürüyüşü.
devamını gör...

kurbanlık koyuna girer gibi ortaklaşa tişörte girebileceğimiz, fifty fifty karma puanını benimle paylaşmak isteyen bal porsukları aranıyor. tişörtün giyilecegi günleri aramizda ortaklaşa konuşuruz. ankaraiçi yazarlar dm kutuma beden ölçülerini yazabilir. m- l beden üstü yazmasin.

şaka maka

20 000 karma puani nedir be? sözlüğün sol güney cephesinden arsa mı alıyoruz sayın yoldaş bey?
devamını gör...

death note ve one-punch man' den sonra netflix'teki en iyi anime diyebilirim. bu animenin çizimlerini de çok başarılı buluyorum.
doğuştan psişik güçleri olan saiki bunu insanlara belli etmemeye çalışır.
bunu yaparken epey bir zorlanır.
telepati, x ışını görüşü gibi güçleri vardır.
çok cool bir karakter kendisi, bayılıyorum ona.
bir diğer bayıldığım karakter ise bayan ego, dünya güzeli, herkes ona hasta, sözlükteki güzel kelimesinin anlamı olan:
koloni teruhashi.
yahu bu ne tatlı bir egodur izlerken kendimi görüyorum bazen.
bu animeye çiçeğim dediğim bir arkadaşımla başladık, hep birlikte izleriz.
bir kere bile onsuz izlemedim, acayip keyifli ve pozitif bir anime.
arkadaşım majör depresyon tedavisi görüyor, biz birlikte izlediğimizde o keyif alınca ben ekstra keyif alıyorum.
izleyin, izlettirin efendim.
devamını gör...

dahil olduğum veri tabanıdır.

star wars hayranlığım sonucu seçtiğim eski nickimin* karakterime uymaması nedeniyle daha matrak bir nick seçtim.

izleyenler bilirler, vader kaba, görmemiş, kibirli bir adam. ben elimden geldiğince kibar olmaya çalışırım.* çünkü öyle bir aileden geldim.

cinci hocanın bir komikliği filan var. insanlar dua filan istiyor ahhahah.
nickimi değiştirir değiştirmez nefret etmiştim. şimdilik memnunum sanırım. daha da değiştirmem herhalde.
devamını gör...

başka bir canlının yaşamasına izin vermeyenlerdir. psikolojik ya da fiziksel olarak birinin yaşamını engelleyenlerin tek bir nefes almaya bile hakkı olmamalı bence, nefret etmeliler aldıkları nefesten.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

günaydın
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

aynısı film, dizi, oyuncu vb. başlıkları için de geçerli olan üzücü durum.

daha da üzücü olanı zahmet edip başlığı açtığınızda kimsenin yazmaması.
devamını gör...

bazen hatırlanır...
çekip giden sevgilinin avuç içinin kokusu
elinin kuytusunda hissedilen o duygu
avuç içini öptüğüm tek insan sensin” sözüyle bastıran o tutku.

sevdiceğinin avuç içini öperken öyle derin hisler duyarsın ki..
ruhuna dokunursun, kalbine girersin bir can yoldaşı gibi
nefes nefese kalırsın çölde vaha arar gibi.

erkek öper koklar, tekrar öper, kadının avuç içini kalbinin üstüne koyar.
kadın öper yanağına dayar, erkeğin avuç içi aşağıya inerken gözlerini kapar.
ve bir gün ayrılık olunca gözlerden yaşlar akar.
can yücel de bu anlamlı şiiri yazar.



kaderimizin avuç içinde yazdığı söylenir.
avuç içini öpmek hayat arkadaşın olmak istiyorum anlamına da gelir.
fatih erkoç avuç içlerini öpen sevgililere seslenir.


ahmet telli ise "yine de kalmış olabilir;
küçücük bir mavilik gökyüzünde,
bir sevda kırıntısı,
avuç içi kadar bir umut ..." diyerek geleceğe umutlu bakmamızı ister.

...ve bazen hatırlanır yine de kalan avuç içimizdeki o masum ve samimi öpücük.
pandemi döneminde dikkatli olmakta fayda var tabi ki *.
devamını gör...

artık olabilecek herseye hayırlısı be modundayım.
hayırlısı be.
devamını gör...

cevabı zor olan bir sorudur. bir imama sorsak bu soruyu evladım hikmetinden sual olunmaz gibi bir cevap alabiliriz. sanırım dünyada acıyla yüzleşen kişi öteki tarafta premium üye oluyor ve cehennemle muhatap olmuyor. yani karma puanını yükseltip öteki tarafa gitmek gerekiyor. karma puanın düşükse hem dünyada acı hem öteki tarafta cehennemle karşılaşıyorsun.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim