sevilmeyen yazarın yaptığı espri
yok hükmündedir.
görülse bile ıyh denilir, hatta onu beğenenler varsa "olm ahrette bile olsa sizi bulup yakacam" denir, bu konuda hayatta sevgi kelebeği olamam, üstüme gelmeyin, kinci devenin tekiyim. gerçi büyük çoğunluğunuz öylesiniz de, gerçekleri söylemek benim gibi üç beş kişiye kalmış işte napalım?*
görülse bile ıyh denilir, hatta onu beğenenler varsa "olm ahrette bile olsa sizi bulup yakacam" denir, bu konuda hayatta sevgi kelebeği olamam, üstüme gelmeyin, kinci devenin tekiyim. gerçi büyük çoğunluğunuz öylesiniz de, gerçekleri söylemek benim gibi üç beş kişiye kalmış işte napalım?*
devamını gör...
ses taklitçisi
avusturyalı dev yazar thomas bernhard’ın yüz dört parçadan oluşan kitabıdır.
kitap hakkında yazmadan önce büyük yazar hakkında yazmak gerekir belki de. thomas bernhard okumak tam eğlenceli bulduğunuz bir şeye gülmeye başlamak üzere iken birden gelen korku ve hüznü hissetmektir. sanki yanı başınızda oturan insanları anlatmaktadır bernhard ama sizin hiç görmediğiniz, fark etmediğiniz özellikleri ile. sizin anlatmaya ve dinlemeye değer bulmadığınız şeylerin aslında insan hayatında ne kadar önemli bir yer tutabileceğini fark etmektir thomas bernhard okumak.
bu kitap müthiş bir yazar olan thomas bernhard’ın adliye muhabirliği yaptığı dönemde karşılaştığı, şahit olduğu ya da gözlemlediği olayların ve kişilerin bir dökümü. bernhard bir gözlemci olarak gördüklerini en büyük süper gücü olan kendine has üslubu ile o kadar güzel anlatmış ki kitabı okumak sanki yazarla birlikte anlattıklarını izlemek gibi.
yazar bize farklı sosyo-ekonomik altyapıları olan farklı meslek gruplarına dahil farklı insanları hiç felsefe yapmadan sakin bir üslupla anlatıyor ve okumak insana korku dolu bir huzur veriyor.
kitap hakkında yazmadan önce büyük yazar hakkında yazmak gerekir belki de. thomas bernhard okumak tam eğlenceli bulduğunuz bir şeye gülmeye başlamak üzere iken birden gelen korku ve hüznü hissetmektir. sanki yanı başınızda oturan insanları anlatmaktadır bernhard ama sizin hiç görmediğiniz, fark etmediğiniz özellikleri ile. sizin anlatmaya ve dinlemeye değer bulmadığınız şeylerin aslında insan hayatında ne kadar önemli bir yer tutabileceğini fark etmektir thomas bernhard okumak.
bu kitap müthiş bir yazar olan thomas bernhard’ın adliye muhabirliği yaptığı dönemde karşılaştığı, şahit olduğu ya da gözlemlediği olayların ve kişilerin bir dökümü. bernhard bir gözlemci olarak gördüklerini en büyük süper gücü olan kendine has üslubu ile o kadar güzel anlatmış ki kitabı okumak sanki yazarla birlikte anlattıklarını izlemek gibi.
yazar bize farklı sosyo-ekonomik altyapıları olan farklı meslek gruplarına dahil farklı insanları hiç felsefe yapmadan sakin bir üslupla anlatıyor ve okumak insana korku dolu bir huzur veriyor.
devamını gör...
yazarların içinde oldukları yaş ile ilgili fikirleri
18 yaşım gibi sen de evde oturacaksın* canım 19, iyi sıkılmalar.
devamını gör...
daddy long legs
1955 yapımı kostümleri ve müzikleri ile dönemini çok güzel yansıtan bir film.
özellikle hikayenin naifliği beni çok etkiledi. filmin adı da filmdeki çok yerinde ve güzel bir tespitten ilham almış. elbette spoiler olacağı için ne olduğunu söyleyemem izleyince anlarsınız.
özellikle hikayenin naifliği beni çok etkiledi. filmin adı da filmdeki çok yerinde ve güzel bir tespitten ilham almış. elbette spoiler olacağı için ne olduğunu söyleyemem izleyince anlarsınız.
devamını gör...
islam dininin etkisini kaybetmesi
ne bir ateistin, ne bir yahudinin, ne bir başka dinin mensubu yüzünden olmuştur. bu yine müslümanların eliyle olmuştur.
kaçtım müslümanlardan sığındım müslümanlığa.
müslümanlıkta suç yok, suç müslümanlarda.
kaçtım müslümanlardan sığındım müslümanlığa.
müslümanlıkta suç yok, suç müslümanlarda.
devamını gör...
yazarların başından geçen tebessüm ettiren olaylar
herkesi köpek kovalar, beni de inek kovalamıştı köyde küçükken. o zaman korkmuştum tabi ama şimdi o anı hatırlayınca komik geliyor. *
devamını gör...
ağır depresyon
bu durumu yaşarken günlük yaşantınızı sürdürmek zorunda olduğunuzu düşünün bir de. intihar düşünürken işe gitmek zorunda kaldığınızı. allah düşmanımın başına vermesin.
devamını gör...
geceye bir şarkı bırak
perdenin ardındakiler - beni kendinden kurtar
devamını gör...
pronoya
paranoyanın tam tersi olan durumdur.
paranoyak insanlar herkesin kendilerinin kötülüğünü düşündüğünü ve buna dair hareketlerde bulunduğunu düşünürken pronoya sahibi insanlar tam tersi şekilde herkesin kendilerinin iyiliğini düşünüp ona göre hareket ettiğini sanırlar.
paranoyak insanlar herkesin kendilerinin kötülüğünü düşündüğünü ve buna dair hareketlerde bulunduğunu düşünürken pronoya sahibi insanlar tam tersi şekilde herkesin kendilerinin iyiliğini düşünüp ona göre hareket ettiğini sanırlar.
devamını gör...
the meeting of leo the great and attila
vatikan müzesi'nde, stanze di raffaello yani raphael odalarında bulunan, raphael'in 1513-1514 yıllarında tamamladığı fresk.

heliodorus odasinda bulunan bu eser, 452'de hun imparatoru attila'nın işgal etmek için roma'ya yönelmesi sonucu, şehri korumak için roma surlarında papa'nın attila'yla buluşmasını anlatıyor. konuyla ilgili biraz daha bilgi edinelim:
attila, 452'de yüz bin kişilik ordusu ile alpleri aşarak po ovası'na girdi. güneye doğru ilerleyerek roma'nın o zamanki başkenti ravenna'yı tehdite başladı. saray büyük endişe içinde düştüğü gibi senato ne olura olsun barış yapmaya karar verdi. kilise de bu görüşe katılınca hitabetiyle ünlü papa leon başkanlığında büyük bir heyet hazırlandı. attila bu heyeti ordugahında kabul etti, papa imparatorluk ve bütün hıristiyan dünyası adına türk hükümdarından roma'yı esirgemesini rica etti. papanın ağzından roma'nın teslim olduğunu öğrenen attila bu ricayı kabul etti.
sonuçta, bizans gibi batı roma da artık attila'nın üstünlüğünü tanımak zorunda kalmıştı.
ahmet taşağıl, kök tengri'nin çocukları, s. 258-289
arka planda colosseum'u görüyoruz. resmin solunda papa attila'yı durdurmak için elini kaldırıyor. sol üstte, havada st. peter ve st. paul kılıçlarıyla savaşa hazır bekliyorlar. resmin merkezinde attila korkuyla havaya bakıyor ve arkasında ordusu bulunuyor.

resmin sol tarafında papa ve yanındakiler çok sakin dururken, attila ve ordusunun korku içinde geri çekilmek için hazırlandığını ve resmin sağında çok hareketli bir sahnenin yaşandığını görebiliriz. attila, roma'ya saldırmadan geri dönüyor.
papa leo'nun ''büyük leo'' olarak anılmasının sebeplerinden birisi, attila'nın şehre girmesini engellemesi. attila'nın siyah atı, kıyafetleri ve papa'nın bembeyaz hali de iyi ve kötüyü belirten manidar bir tezat. yukarıdaki alıntıyla da çelişiyor doğal olarak. bu yüzden ilginç bir eser olduğunu düşünüyorum.
resmin çok daha detaylı halini incelemek için buradan

heliodorus odasinda bulunan bu eser, 452'de hun imparatoru attila'nın işgal etmek için roma'ya yönelmesi sonucu, şehri korumak için roma surlarında papa'nın attila'yla buluşmasını anlatıyor. konuyla ilgili biraz daha bilgi edinelim:
attila, 452'de yüz bin kişilik ordusu ile alpleri aşarak po ovası'na girdi. güneye doğru ilerleyerek roma'nın o zamanki başkenti ravenna'yı tehdite başladı. saray büyük endişe içinde düştüğü gibi senato ne olura olsun barış yapmaya karar verdi. kilise de bu görüşe katılınca hitabetiyle ünlü papa leon başkanlığında büyük bir heyet hazırlandı. attila bu heyeti ordugahında kabul etti, papa imparatorluk ve bütün hıristiyan dünyası adına türk hükümdarından roma'yı esirgemesini rica etti. papanın ağzından roma'nın teslim olduğunu öğrenen attila bu ricayı kabul etti.
sonuçta, bizans gibi batı roma da artık attila'nın üstünlüğünü tanımak zorunda kalmıştı.
arka planda colosseum'u görüyoruz. resmin solunda papa attila'yı durdurmak için elini kaldırıyor. sol üstte, havada st. peter ve st. paul kılıçlarıyla savaşa hazır bekliyorlar. resmin merkezinde attila korkuyla havaya bakıyor ve arkasında ordusu bulunuyor.

resmin sol tarafında papa ve yanındakiler çok sakin dururken, attila ve ordusunun korku içinde geri çekilmek için hazırlandığını ve resmin sağında çok hareketli bir sahnenin yaşandığını görebiliriz. attila, roma'ya saldırmadan geri dönüyor.
papa leo'nun ''büyük leo'' olarak anılmasının sebeplerinden birisi, attila'nın şehre girmesini engellemesi. attila'nın siyah atı, kıyafetleri ve papa'nın bembeyaz hali de iyi ve kötüyü belirten manidar bir tezat. yukarıdaki alıntıyla da çelişiyor doğal olarak. bu yüzden ilginç bir eser olduğunu düşünüyorum.
resmin çok daha detaylı halini incelemek için buradan
devamını gör...
voskhod
1963 yılından sonra sovyetler birliği'nin vostok uzay aracına, uzayda yürüyüş için tasarlanmış bir kabin ekleyerek aracı modifiye etmesiyle ortaya çıkan uzay aracı.
araçtaki kozmonotların, vostok'takinden farklı olarak, paraşütlerle değil aracın kendisiyle birlikte yere inmesi planlanmıştı. iniş modülü üzerine yedek bir katı yakıt bölmesi de eklenmişti. ancak kalkış anındaki ve daha sonraki acil durumlar için bir fırlatma (ya da kaçış) sistemi bulunmuyordu. yani aslında bununla uzaya insan göndermek bir kumardı ancak sovyetler birliği bu riski göze almıştı. üstelik bu kez vostok görevlerindeki gibi tek kişiden değil 2 ya da daha fazla mürettebattan oluşan görevler tasarlanmıştı.
voskhod son kez 1965'te fırlatıldı ve daha sonra vostok-voskhod efsanesi, yerini soyuz'a bıraktı.
araçtaki kozmonotların, vostok'takinden farklı olarak, paraşütlerle değil aracın kendisiyle birlikte yere inmesi planlanmıştı. iniş modülü üzerine yedek bir katı yakıt bölmesi de eklenmişti. ancak kalkış anındaki ve daha sonraki acil durumlar için bir fırlatma (ya da kaçış) sistemi bulunmuyordu. yani aslında bununla uzaya insan göndermek bir kumardı ancak sovyetler birliği bu riski göze almıştı. üstelik bu kez vostok görevlerindeki gibi tek kişiden değil 2 ya da daha fazla mürettebattan oluşan görevler tasarlanmıştı.
voskhod son kez 1965'te fırlatıldı ve daha sonra vostok-voskhod efsanesi, yerini soyuz'a bıraktı.
devamını gör...
bir kadının sustuğu an
bir erkeğin sustuğu anla aynıdır. belki susamıştır da dudakları kurumasın diye konuşmak istemiyordur. ne edebiyat yaptınız boş yere, oldu olacak kıyametin koptuğu andır yazsaymışsınız. bir o eksik kalmış çünkü.
devamını gör...
koku hassasiyeti yüksek olan insan
birçok gıdayı tüketmekte zorluk çeken insandır.
haşlanmış tavuk, yumurta.. gibi yiyecekler onu çok rahatsız eder.
highly sensitive person olabilir.
haşlanmış tavuk, yumurta.. gibi yiyecekler onu çok rahatsız eder.
highly sensitive person olabilir.
devamını gör...
13 mayıs 2021 turizm bakanlığı'nın yayınladığı video
mükemmel bir videodur. islamcıların ne kadar ruh hastası olduğunu hala anlamayan varsa izlemesi gerekir. bu adamlar için önemli olan tek şey para. zaten kendi seçmenlerinin bir çoğu ya taşralı ya şehre yerleşmiş ama hala taşra zihniyetinden kurtulamamış kişiler, eh onlar için de tatil önemli değil. paraları olsa bile tatile gitmez akrabalarını ziyaret eder bin kişi bir evde kalırlar. çünkü taşralı olmak bunu gerektirir. geriye kalan laik türkler de bu kesimin nefret ettiği, her defasında aşağılamaya çalıştıkları kesim. ellerine bir fırsat geçmiş yine bu konuda, mis gibi kullanmışlar. zaten türk olmanın bu kadar zor olduğu başka bir ülke hayal edemiyorum, en düşman ülkede bile sana insan olarak daha çok değer verirler.
köylülere acımayın, onları yüceltmeyin. anadolu'nun zihniyeti leş. yıllarca geride kalmış, eğitimliyi aşağılayan insanlar. bunu okuyup sinirleneceksiniz belki, onları savunmak isteyeceksiniz. sonra onlar tepenize çıkıp başımıza islamcıları getirecek, böyle videolarla sizi aşağılayacak. cahillere, köylülere, zihniyeti hala köylü kalanlara acımayın.
köylülere acımayın, onları yüceltmeyin. anadolu'nun zihniyeti leş. yıllarca geride kalmış, eğitimliyi aşağılayan insanlar. bunu okuyup sinirleneceksiniz belki, onları savunmak isteyeceksiniz. sonra onlar tepenize çıkıp başımıza islamcıları getirecek, böyle videolarla sizi aşağılayacak. cahillere, köylülere, zihniyeti hala köylü kalanlara acımayın.
devamını gör...
boşluksuz uzun mahlaslar
okumadığım mahlaslardır. ezberlediklerim hariç. (bkz: ağzındakikanısilipişteşimdikızandövüşçü)
devamını gör...
bugün keşke yaşasaydı denilen müzisyen
kerim tekin'dir, benim icin besteleri de ,kendisi de cok baska yerdedir.
devamını gör...
çocukken masum insanlardık
dünya masum bir yer değil. yaşarken öğrendiğin ve uygulamak zorunda kaldığın gerçeklerden biridir.
devamını gör...
cementiri montjuic
cementiri del sud-oest veya cementiri del montjuïc, ispanya-barselona'daki montjuïc tepesinin kayalık yamaçlarından birinde yer alan mezarlıktır. fakat sıradan bir mezar yeri topluluğundan öte bir şeyler vardır burada. zira dünyaca meşhur bir bölgedir burası.
aslında buraya sanat eserleriyle dolu bir park demek mümkün olsa da burada barselona-katalonya bölgesinin yakın tarihinde tanınmış birçok insanın da mezarı bulunuyor. yani her ne kadar turistik bir sanat tarihi parkı algısı oluşmuşsa da saygıda kusur edilmemesi de gerekir çünkü burası birçok insanın ebedi istirahatgahıdır aynı zamanda*. zaten yerliler bu durumdan rahatsız oluyorlarmış ve burayı popüler bir gezi alanı olarak görmüyorlarmış.
avrupa'da pek çok mezarlıkta görebileceğimiz gibi burada da insanların kaybettiği yakınlarının yasını sonsuza dek tutması için onların mezarının başuçlarına yerleştirdikleri taş aziz heykelleri de bulunmaktadır. bu neo-gotik heykellerin yüzlerine baktığınızda öyle yoğun duygulara rastlarsınız ki kendi kaybınız olmasa dahi orada yatmakta olan insanın yasını ve kaybının hüznünü içinizde hissedersiniz. fakat burada hissettiğiniz bir duygu daha vardır ki o da acımadır. sonsuza dek o mezarın başında yas tutan meleğe/azize gerçek anlamda acırsınız.
mezarlığın yüksek kesimlerine çıktığınızda ise bir krematoryum ile karşılaşırsınız. bu krematoryumun da romalılara ait olduğu söyleniyor.
aslında buraya sanat eserleriyle dolu bir park demek mümkün olsa da burada barselona-katalonya bölgesinin yakın tarihinde tanınmış birçok insanın da mezarı bulunuyor. yani her ne kadar turistik bir sanat tarihi parkı algısı oluşmuşsa da saygıda kusur edilmemesi de gerekir çünkü burası birçok insanın ebedi istirahatgahıdır aynı zamanda*. zaten yerliler bu durumdan rahatsız oluyorlarmış ve burayı popüler bir gezi alanı olarak görmüyorlarmış.
avrupa'da pek çok mezarlıkta görebileceğimiz gibi burada da insanların kaybettiği yakınlarının yasını sonsuza dek tutması için onların mezarının başuçlarına yerleştirdikleri taş aziz heykelleri de bulunmaktadır. bu neo-gotik heykellerin yüzlerine baktığınızda öyle yoğun duygulara rastlarsınız ki kendi kaybınız olmasa dahi orada yatmakta olan insanın yasını ve kaybının hüznünü içinizde hissedersiniz. fakat burada hissettiğiniz bir duygu daha vardır ki o da acımadır. sonsuza dek o mezarın başında yas tutan meleğe/azize gerçek anlamda acırsınız.
mezarlığın yüksek kesimlerine çıktığınızda ise bir krematoryum ile karşılaşırsınız. bu krematoryumun da romalılara ait olduğu söyleniyor.
devamını gör...
friedrich nietzsche
hayat hikayesini dinlemek için; dinle - izle
yeryüzünde var olan bütün dinlerin ve politik görüşlerin insanoğlunun özgür gelişmesini engellediğine ve hepsinin yıkılması gerektiğine inanan bir insan…
nietzsche 1844’te saksonya’da bir taşra papazının en büyük oğlu olarak dünyaya geldi. gerek annesi, gerekte babası uzun protestan geçmişleri olan ailelerden geliyorlardı ve evlerinde sessiz, sakin, bilgili ve sıkıcı bir hava esiyordu. friedrich, gençliğinde çok zekiydi. evin ve okulun otoritesine sıkı sıkıya bağlıydı.
annesi, friedrich daha 5 yaşındayken dul kalmıştı ve sonradan olan kız kardeşleriyle birlikte komşu şehir olan naumburg’a yerleştiler. ailenin tek erkek üyesi friedrich ve burada kadınların arasında yani annesi, büyükannesi, teyzesi ve kız kardeşleri ile birlikte yaşamaya başladı.
1851 yılında weber enstitüsü’nde, eğitimine başladı. annesinin ona piyano hediye etmesiyle ilk müzik derslerini aldı. 10 yaşında ilk kompozisyon denemelerine başlayan friedrich orta öğrenimi sürecinde birkaç deneme, çok sayıda şiir ve kompozisyon kaleme aldı.
12 yaşına geldiğinde sonradan kendisinin açıkladığı üzere “olanca göz kamaştırıcılığı içinde tanrı’yı” gördü. on üç yaşında, yani 1857’de ilk otobiyografisini yazan nietzsche’nin, kafasını kötülük olgusu kurcalıyordu. “hiç bir adalete sığmayan, dünyadaki sayısız çatışma ve derin acı iyi bir tanrıya nasıl mal edilebilirdi? çocuğun küçük yaşta kaygı ile tanık olduğu, özellikle bedensel acı ve işkencelerin kaynağı neydi?” bu kuşkular nietzsche'nin bilincinde gelişecek, dört yıl sonra, 1861 yılında yazdığı ilk şiirin esin kaynağı olacaktı.
hayatını ailesinden de etkilenerek dine evrilten nietzsche, 20 yaşında bonn üniversitesinde ilahiyat eğitimi almaya başladı. fakat bu eğitim kısa sürdü ve 1 yıl sonra dillerin yapısını, tarihsel gelişimini ve birbirleri ile ilişkilerini inceleyen bilim dalı olan filoloji’de karar kıldı. bu okulda çok sıkı bir şekilde eski yunanca ve latince öğrendi. evdeki rahat ve konforlu hayattan, okulun soğuk demir yataklarına geçiş onu epey üzmüştü. fakat düşünce tarzı bundan aldığı kuvvetle daha da güçlendi. kişiliğinin ve başarısızlığın bilincine bu sayede varmıştı.
ancak bir yandan da inancını sorgulamaya devam ediyordu. nietzsche’nin keskin zekası, içinde yaşadığı dünyanın çelişkilerini görmezlikten gelmesine engeldi. bu dönemde kadınlar tarafından çevrelenmiş geçmişi ve atacağı adımlar ve yapacakları yine ailesi tarafından planlanmış geleceği ile ilgili düşünmeye başladı. huzursuzdu, bilinçsiz bir isyan dürtüsü kişiliğine etki etmeye ve onu değiştirmeye başladı.
herkesin giremediği özel öğrenci birliklerine girdi, arkadaşlarıyla içki içmeye başladı ve öğrenciler arasında yapılan eskrim düellolarına katıldı. kaçınılmaz olarak bir düelloda yara aldı. burnunun üstündeki küçük dikiş izi o günlerden kalmaydı.
bu dönemde nietzsche’nin yaşadığı iki önemli olay hayatını sonsuza kadar değiştirecekti. birincisi gittiği bir genelevde kaptığı frengi virüsüydü. o dönem frenginin tedavisi mümkün değildi ve gittiği doktor bu hastalığı ondan gizlemeye karar verdi. aslında o dönem bu uygulama sıkça yapılan bir şeydi. ikinci olay ise gittiği bir sahaf dükkânında bulduğu kitaptı. arthur schopenhauer’in istem ve tasarım olarak dünya adlı kitaptı bu. yazarın karamsarlığı onu derinden etkilemişti ve nietzsche bu tarihten sonra yazar hakkında derin araştırmalar yapmıştı.
niçe için bir diğer önemli hadise ise 8 kasım 1868 yılında vilhelm richard wagner ile tanışmasıydı. nietzsche müzisyen olan wagner’e hayranlık derecesinde ilgi duyuyordu. her ikisinin ortak özelliği hem beethoven’a hem de schopenhauer’e olan ortak hayranlıklarıydı. wagner nietzsche’nin babasıyla hemen hemen aynı yaştaydı. babasız büyüyen nietzsche için baba figürü oluyordu ve o dönem wagner’den epey etkilenmişti.
öğrenimini tamamlayan nietzsche, çok genç yaşta yani daha 24’ündeyken isviçre’nin basel üniversitesinde filoloji profesörü oldu.
basel’de nietzsche’nin bilinen değerlere karşı isyanı açığa vuruldu ve kitaplarının ilk üçünü yazdı. aynı zamanda gittikçe artan ruhsal yalnızlığının bilincine vardı. fikirlerini anlayanlar pek azdı ve bunlar da istekli görünmüyorlardı. dostluğa pek düşkün olduğu halde uzun süreli pek az dostluk kurdu. gerçekte dostluk kuracak kendi çapında zeki insan bulamıyordu. basel’de hem filoloji hem de felsefe dersleri veren niçe üniversitede epey saygınlık kazanmıştı.
hem dostoyevski hem de tolstoy gibi savaş ortamını gören yazarlar kervanına katılacağı tarih 1870 yılıydı. gönüllü olarak prusya savaşında sağlık hizmetleri birliğine er olarak katılmıştı. nietzsche’nin o dönem içinde yanan vatanseverlik alevi ancak savaşa katıldığında sönecekti ve nitekim öyle oldu. kitabını tamamlama duygusunun bile önüne geçen vatanseverliğiyle ilgili sonraları şunları söyleyecekti: “karşımızda devlet var. başlangıcı insana utanç verici. çünkü devlet insanların çoğu için korumak bilmeyen bir acı kuyusu, ikide bir buhranlara salarak onları tüketen bir alev. ne var ki, çağırmaya görsün, ruhlarımız kendilerini unutuyor; kanlı çağrısına yığınlar koşa koşa gidiyor, kahraman oluyorlar.”
cepheye giderken, frankfurt’ta, oldukça gösterişli biçimde resmi geçit yapan bir süvari birliği görmüştü. bütün felsefesini yaratacak hayalin ve görüntünün o an doğduğunu söylemiş ve bunu şu sözlerle ifade etmişti: “en güçlü ve en yüksek yaşama isteminin sefil bir var oluş mücadelesinde değil, savaş isteminde, güç isteminde, yenmek isteminde olduğunu duydum ilk defa.” bu düşünce, onun “güç istenci” kitabının tohumu olacaktı ve oluşumundaki militarist kaynağı hiçbir zaman inkar etmeyecekti.
savaş ortamında karşılaştığı acı gerçekler karşısında dehşete düşen nietzsche halihazırda kaptığı frengi virüsünden sonra çürümüş cesetler ve yaralanan askerlere yardımcı olmaya çalıştığı bu dönemde dizanteri ve difteri virüslerine de merhaba demişti. böylece sağlığı giderek bozulan nietzsche cepheden vazgeçmek zorunda kaldı.
tekrar üniversiteye dönen yazar hem denemelerine hem de kitaplarına ağırlık verdi. 1972-1978 yılları arasında toplam 6 eserini yayınlamayı başarmıştı.
1879’da uzun yıllardır sürmekte olan sağlık problemleri iyice arttı. zira çocukluğundan bu yana miyop olan filozofun bu sorunu geçici körlüğe neden oluyordu. migren ve şiddetli mide ağrılarıyla birlikte sağlığı iyice bozulduğu için üniversitedeki görevinden istifa etmek zorunda kaldı.
üniversiteden istifa ettikten sonra birçok ülkeyi gezme fırsatı yakaladı ve o dönemden 1888 yılına kadar her sene yeni denemeler ve kitaplar yayınlamaya devam etti.
1882 yılında yazdığı şen bilim kitabı yayınlandıktan sonra ünlü yazar lou salome ile tanıştı. thuringia’da birlikte bir yaz geçiren ikiliye nietzsche’nin kız kardeşi elizabeth de eşlik etti. salome, nietzsche’yi bir partnerden çok öğretmen gibi görüyordu. ancak filozof salome’e aşık oldu ve onun peşinden koşmaya devam etti. salome, nietzsche’nin evlenme teklifini reddettikten sonra ilişkileri sona erdi. kardeşi elizabeth’in annesiyle birlikte sürekli olarak salome hakkında tartışmaları, tekrarlayan hastalık nöbetleri ve onu canından bezdiren intihar düşüncesi ile oldukça bunalan nietzsche, en büyük eserlerinden biri olan böyle buyurdu zerdüşt kitabının ilk bölümünü 10 günde yazacağı rapolla’ya kaçtı.
schopenhauer’e olan felsefi bağlılığını yitirdikten ve hayatını etkileyen, baba gibi gördüğü wagner ile olan ilişkisini tamamen koparması o dönem yazmaya devam ettiği böyle buyurdu zerdüşt kitabını da etkilemiş oldu. yazım tarzını değiştirmesi o dönem okuyucular tarafından fark edildi ve eserleri daha az satmaya başladı. bu dönemde yayıncısıyla sorunlar yaşamaya başlayan nietzsche’nin böyle buyurdu zerdüşt kitabının dördüncü bölümü ancak 40 kopya basıldı. bu kopyalar da sadece yakın çevresine dağıtıldı.
yaşadığı sağlık sorunlarından dolayı eskisi kadar iyi üretemiyor ve çalışmaları üzerinde uzun süreler düşünme fırsatı yakalayamıyordu. işte tam o dönemde yani 1887 yılında dostoyevski’nin kitapları eline geçmiş ve yazarı benimsemişti. bu dönemden 1889 yılına kadar kendi çabalarıyla 5 kitap daha yayınlamayı başarmıştı.
bundan sonraki yıllarda olumlu düşünce tarzını geliştirdikçe var olan nietzsche ile var olmasını istediği nietzsche arasındaki uçurum giderek daha fazla açıldı. fikirlerindeki şiddetle dost olarak yanına aldığı kadının eline bakan adam arasındaki zıtlık duygulandırıcıydı. bilinen ölçülerden kendini kurtarmak bir yana hayatında annesinin ve kız kardeşinin etkisinden bile kendisini kurtaramıyordu. kitaplarında salık verdiği gibi yüreğindeki acıma duygusunu öldürmek şöyle dursun, son derece duyarlı, içten hıristiyanlar karşısında anlaşılmamaktan korkan biri olup çıkmıştı. karşılaştığı gerçekler yüzünden yüreği beyniyle devamlı savaş halinde bir adam olup çıkmıştı.
3 ocak 1889 yılında beklenen çöküntü gelip çattı. daha önceki aylarda akıl deneyinde aksama olduğunu gösteren belirtiler ortaya çıkmıştı. çapraşık şiddet duygularını dile getiren mektuplar yazıyordu. bunlardan birinde genç kayser’i öldürmek niyetinden söz ediyor, diğerinde çarmıha gerilmiş adam diye imza atıyordu.
derken bir gün sokakta bir at arabasının sahibinin atına çok kötü davrandığını gördü. koşup hayvanın boynuna sarıldı, acıyla öpmeye başladı hayvanı. sonra hıçkıra hıçkıra ağladı. birden kendini kaybedip yere yuvarlandı.
dostoyevski’nin suç ve ceza kitabında, eserin kahramanı raskolnikov’un da gözleri önünde bir at kırbaçlanıyordu. bu durum nietzsche’nin biyografi yazarlarının gözlerinden kaçmadı. zira nietzsche dostoyevski’i çok seviyor ve onun için şöyle diyordu: “kendisinden bir şeyler öğrendiğim tek psikolog.”
her ne olursa olsun o an da bayılışı ve çöküşü tam oldu. bir daha aklını tam olarak kullanamadı, kitap yazamadı. hasta yatağında annesi ve kız kardeşi tarafından bakıma muhtaç bir şekilde son yıllarını geçirdi.
1900 yılında ise hayatını yalnız başına geçiren, birçok esere imza atan, herman hesse, michel foucault, albert camus, carl gustav jung gibi isimlere ilham kaynağı olmuş büyük filozof nietzsche, zaatüreden hayatını kaybetti. yıllarca hıristiyanlığa hizmet etmiş atalarının yanına gömüldü. kim bilir belki de onların yanında kendisini daha mutlu hissetmiştir.
yeryüzünde var olan bütün dinlerin ve politik görüşlerin insanoğlunun özgür gelişmesini engellediğine ve hepsinin yıkılması gerektiğine inanan bir insan…
nietzsche 1844’te saksonya’da bir taşra papazının en büyük oğlu olarak dünyaya geldi. gerek annesi, gerekte babası uzun protestan geçmişleri olan ailelerden geliyorlardı ve evlerinde sessiz, sakin, bilgili ve sıkıcı bir hava esiyordu. friedrich, gençliğinde çok zekiydi. evin ve okulun otoritesine sıkı sıkıya bağlıydı.
annesi, friedrich daha 5 yaşındayken dul kalmıştı ve sonradan olan kız kardeşleriyle birlikte komşu şehir olan naumburg’a yerleştiler. ailenin tek erkek üyesi friedrich ve burada kadınların arasında yani annesi, büyükannesi, teyzesi ve kız kardeşleri ile birlikte yaşamaya başladı.
1851 yılında weber enstitüsü’nde, eğitimine başladı. annesinin ona piyano hediye etmesiyle ilk müzik derslerini aldı. 10 yaşında ilk kompozisyon denemelerine başlayan friedrich orta öğrenimi sürecinde birkaç deneme, çok sayıda şiir ve kompozisyon kaleme aldı.
12 yaşına geldiğinde sonradan kendisinin açıkladığı üzere “olanca göz kamaştırıcılığı içinde tanrı’yı” gördü. on üç yaşında, yani 1857’de ilk otobiyografisini yazan nietzsche’nin, kafasını kötülük olgusu kurcalıyordu. “hiç bir adalete sığmayan, dünyadaki sayısız çatışma ve derin acı iyi bir tanrıya nasıl mal edilebilirdi? çocuğun küçük yaşta kaygı ile tanık olduğu, özellikle bedensel acı ve işkencelerin kaynağı neydi?” bu kuşkular nietzsche'nin bilincinde gelişecek, dört yıl sonra, 1861 yılında yazdığı ilk şiirin esin kaynağı olacaktı.
hayatını ailesinden de etkilenerek dine evrilten nietzsche, 20 yaşında bonn üniversitesinde ilahiyat eğitimi almaya başladı. fakat bu eğitim kısa sürdü ve 1 yıl sonra dillerin yapısını, tarihsel gelişimini ve birbirleri ile ilişkilerini inceleyen bilim dalı olan filoloji’de karar kıldı. bu okulda çok sıkı bir şekilde eski yunanca ve latince öğrendi. evdeki rahat ve konforlu hayattan, okulun soğuk demir yataklarına geçiş onu epey üzmüştü. fakat düşünce tarzı bundan aldığı kuvvetle daha da güçlendi. kişiliğinin ve başarısızlığın bilincine bu sayede varmıştı.
ancak bir yandan da inancını sorgulamaya devam ediyordu. nietzsche’nin keskin zekası, içinde yaşadığı dünyanın çelişkilerini görmezlikten gelmesine engeldi. bu dönemde kadınlar tarafından çevrelenmiş geçmişi ve atacağı adımlar ve yapacakları yine ailesi tarafından planlanmış geleceği ile ilgili düşünmeye başladı. huzursuzdu, bilinçsiz bir isyan dürtüsü kişiliğine etki etmeye ve onu değiştirmeye başladı.
herkesin giremediği özel öğrenci birliklerine girdi, arkadaşlarıyla içki içmeye başladı ve öğrenciler arasında yapılan eskrim düellolarına katıldı. kaçınılmaz olarak bir düelloda yara aldı. burnunun üstündeki küçük dikiş izi o günlerden kalmaydı.
bu dönemde nietzsche’nin yaşadığı iki önemli olay hayatını sonsuza kadar değiştirecekti. birincisi gittiği bir genelevde kaptığı frengi virüsüydü. o dönem frenginin tedavisi mümkün değildi ve gittiği doktor bu hastalığı ondan gizlemeye karar verdi. aslında o dönem bu uygulama sıkça yapılan bir şeydi. ikinci olay ise gittiği bir sahaf dükkânında bulduğu kitaptı. arthur schopenhauer’in istem ve tasarım olarak dünya adlı kitaptı bu. yazarın karamsarlığı onu derinden etkilemişti ve nietzsche bu tarihten sonra yazar hakkında derin araştırmalar yapmıştı.
niçe için bir diğer önemli hadise ise 8 kasım 1868 yılında vilhelm richard wagner ile tanışmasıydı. nietzsche müzisyen olan wagner’e hayranlık derecesinde ilgi duyuyordu. her ikisinin ortak özelliği hem beethoven’a hem de schopenhauer’e olan ortak hayranlıklarıydı. wagner nietzsche’nin babasıyla hemen hemen aynı yaştaydı. babasız büyüyen nietzsche için baba figürü oluyordu ve o dönem wagner’den epey etkilenmişti.
öğrenimini tamamlayan nietzsche, çok genç yaşta yani daha 24’ündeyken isviçre’nin basel üniversitesinde filoloji profesörü oldu.
basel’de nietzsche’nin bilinen değerlere karşı isyanı açığa vuruldu ve kitaplarının ilk üçünü yazdı. aynı zamanda gittikçe artan ruhsal yalnızlığının bilincine vardı. fikirlerini anlayanlar pek azdı ve bunlar da istekli görünmüyorlardı. dostluğa pek düşkün olduğu halde uzun süreli pek az dostluk kurdu. gerçekte dostluk kuracak kendi çapında zeki insan bulamıyordu. basel’de hem filoloji hem de felsefe dersleri veren niçe üniversitede epey saygınlık kazanmıştı.
hem dostoyevski hem de tolstoy gibi savaş ortamını gören yazarlar kervanına katılacağı tarih 1870 yılıydı. gönüllü olarak prusya savaşında sağlık hizmetleri birliğine er olarak katılmıştı. nietzsche’nin o dönem içinde yanan vatanseverlik alevi ancak savaşa katıldığında sönecekti ve nitekim öyle oldu. kitabını tamamlama duygusunun bile önüne geçen vatanseverliğiyle ilgili sonraları şunları söyleyecekti: “karşımızda devlet var. başlangıcı insana utanç verici. çünkü devlet insanların çoğu için korumak bilmeyen bir acı kuyusu, ikide bir buhranlara salarak onları tüketen bir alev. ne var ki, çağırmaya görsün, ruhlarımız kendilerini unutuyor; kanlı çağrısına yığınlar koşa koşa gidiyor, kahraman oluyorlar.”
cepheye giderken, frankfurt’ta, oldukça gösterişli biçimde resmi geçit yapan bir süvari birliği görmüştü. bütün felsefesini yaratacak hayalin ve görüntünün o an doğduğunu söylemiş ve bunu şu sözlerle ifade etmişti: “en güçlü ve en yüksek yaşama isteminin sefil bir var oluş mücadelesinde değil, savaş isteminde, güç isteminde, yenmek isteminde olduğunu duydum ilk defa.” bu düşünce, onun “güç istenci” kitabının tohumu olacaktı ve oluşumundaki militarist kaynağı hiçbir zaman inkar etmeyecekti.
savaş ortamında karşılaştığı acı gerçekler karşısında dehşete düşen nietzsche halihazırda kaptığı frengi virüsünden sonra çürümüş cesetler ve yaralanan askerlere yardımcı olmaya çalıştığı bu dönemde dizanteri ve difteri virüslerine de merhaba demişti. böylece sağlığı giderek bozulan nietzsche cepheden vazgeçmek zorunda kaldı.
tekrar üniversiteye dönen yazar hem denemelerine hem de kitaplarına ağırlık verdi. 1972-1978 yılları arasında toplam 6 eserini yayınlamayı başarmıştı.
1879’da uzun yıllardır sürmekte olan sağlık problemleri iyice arttı. zira çocukluğundan bu yana miyop olan filozofun bu sorunu geçici körlüğe neden oluyordu. migren ve şiddetli mide ağrılarıyla birlikte sağlığı iyice bozulduğu için üniversitedeki görevinden istifa etmek zorunda kaldı.
üniversiteden istifa ettikten sonra birçok ülkeyi gezme fırsatı yakaladı ve o dönemden 1888 yılına kadar her sene yeni denemeler ve kitaplar yayınlamaya devam etti.
1882 yılında yazdığı şen bilim kitabı yayınlandıktan sonra ünlü yazar lou salome ile tanıştı. thuringia’da birlikte bir yaz geçiren ikiliye nietzsche’nin kız kardeşi elizabeth de eşlik etti. salome, nietzsche’yi bir partnerden çok öğretmen gibi görüyordu. ancak filozof salome’e aşık oldu ve onun peşinden koşmaya devam etti. salome, nietzsche’nin evlenme teklifini reddettikten sonra ilişkileri sona erdi. kardeşi elizabeth’in annesiyle birlikte sürekli olarak salome hakkında tartışmaları, tekrarlayan hastalık nöbetleri ve onu canından bezdiren intihar düşüncesi ile oldukça bunalan nietzsche, en büyük eserlerinden biri olan böyle buyurdu zerdüşt kitabının ilk bölümünü 10 günde yazacağı rapolla’ya kaçtı.
schopenhauer’e olan felsefi bağlılığını yitirdikten ve hayatını etkileyen, baba gibi gördüğü wagner ile olan ilişkisini tamamen koparması o dönem yazmaya devam ettiği böyle buyurdu zerdüşt kitabını da etkilemiş oldu. yazım tarzını değiştirmesi o dönem okuyucular tarafından fark edildi ve eserleri daha az satmaya başladı. bu dönemde yayıncısıyla sorunlar yaşamaya başlayan nietzsche’nin böyle buyurdu zerdüşt kitabının dördüncü bölümü ancak 40 kopya basıldı. bu kopyalar da sadece yakın çevresine dağıtıldı.
yaşadığı sağlık sorunlarından dolayı eskisi kadar iyi üretemiyor ve çalışmaları üzerinde uzun süreler düşünme fırsatı yakalayamıyordu. işte tam o dönemde yani 1887 yılında dostoyevski’nin kitapları eline geçmiş ve yazarı benimsemişti. bu dönemden 1889 yılına kadar kendi çabalarıyla 5 kitap daha yayınlamayı başarmıştı.
bundan sonraki yıllarda olumlu düşünce tarzını geliştirdikçe var olan nietzsche ile var olmasını istediği nietzsche arasındaki uçurum giderek daha fazla açıldı. fikirlerindeki şiddetle dost olarak yanına aldığı kadının eline bakan adam arasındaki zıtlık duygulandırıcıydı. bilinen ölçülerden kendini kurtarmak bir yana hayatında annesinin ve kız kardeşinin etkisinden bile kendisini kurtaramıyordu. kitaplarında salık verdiği gibi yüreğindeki acıma duygusunu öldürmek şöyle dursun, son derece duyarlı, içten hıristiyanlar karşısında anlaşılmamaktan korkan biri olup çıkmıştı. karşılaştığı gerçekler yüzünden yüreği beyniyle devamlı savaş halinde bir adam olup çıkmıştı.
3 ocak 1889 yılında beklenen çöküntü gelip çattı. daha önceki aylarda akıl deneyinde aksama olduğunu gösteren belirtiler ortaya çıkmıştı. çapraşık şiddet duygularını dile getiren mektuplar yazıyordu. bunlardan birinde genç kayser’i öldürmek niyetinden söz ediyor, diğerinde çarmıha gerilmiş adam diye imza atıyordu.
derken bir gün sokakta bir at arabasının sahibinin atına çok kötü davrandığını gördü. koşup hayvanın boynuna sarıldı, acıyla öpmeye başladı hayvanı. sonra hıçkıra hıçkıra ağladı. birden kendini kaybedip yere yuvarlandı.
dostoyevski’nin suç ve ceza kitabında, eserin kahramanı raskolnikov’un da gözleri önünde bir at kırbaçlanıyordu. bu durum nietzsche’nin biyografi yazarlarının gözlerinden kaçmadı. zira nietzsche dostoyevski’i çok seviyor ve onun için şöyle diyordu: “kendisinden bir şeyler öğrendiğim tek psikolog.”
her ne olursa olsun o an da bayılışı ve çöküşü tam oldu. bir daha aklını tam olarak kullanamadı, kitap yazamadı. hasta yatağında annesi ve kız kardeşi tarafından bakıma muhtaç bir şekilde son yıllarını geçirdi.
1900 yılında ise hayatını yalnız başına geçiren, birçok esere imza atan, herman hesse, michel foucault, albert camus, carl gustav jung gibi isimlere ilham kaynağı olmuş büyük filozof nietzsche, zaatüreden hayatını kaybetti. yıllarca hıristiyanlığa hizmet etmiş atalarının yanına gömüldü. kim bilir belki de onların yanında kendisini daha mutlu hissetmiştir.
devamını gör...