
public philosophy
son yıllarda felsefe literatüründe, popüler bilim veya popüler tarih terimlerine denk geldiği söylenebilecek yeni bir alt eğilim doğdu, “public philosophy.” ne olduğunu tek kelimeyle tam olarak tercüme etmek zor. özetle, kitle iletişim aracılarını kullanarak kamusal alanda popüler konular üzerine gündelik bir dil ile yapılan felsefe olduğu söylenebilir —yani akademik felsefenin tam aksi. “simpsonlar ve felsefe” başlıklı bir blog yazısının, ludwig wittgenstein’ın “felsefi soruşturmalar” adlı kitabında yaptığı felsefeden farklı bir şekilde felsefe yaptığı açık. bu yeni kamusal felsefe, 2500 senelik tarihinin verdiği sorumluluk ve terminolojik yapı yüzünden akademik geleneğin içerisine hapsolmuş “ağır” felsefeye bir alternatif oluşturmaya çalışır. toplumsal fenomenleri idealleştirme çabasına girmeden olduğu haliyle ele alır ve bizim için ne anlama geldiği üzerine felsefenin araçlarıyla düşünmeye başlar. bu açıdan akademinin yapmakta yetersiz kaldığı, belki de yapmayı zaten amaçlamadığı bir şeyi başararak gündelik hayatlarımızın içine sızar. böylelikle felsefe eğitimi almamış insanlara da hitap ettiği gibi felsefe eğitimi almamış kişiler tarafından da yapılabilir hale gelir.
bu yeni eğilim, başta akademisyen-felsefeciler olmak üzere entelektüel çevreler tarafından epey tartışıldı. hala da tartışılıyor. kimileri bu sokağa inen felsefeyi bayağı bulurken, kimileri ise çok geç kalınmış bir hamle olarak görüyor. o yüzden üzerine düşünmek istiyorum, bir şeyin popülerleşmesi her zaman sığlaşması anlamına mı gelir? öyleyse bile bunun tamamen kötü olduğu söylenebilir mi? insanların aristoteles’in metafizik adlı kitabıyla cebelleşmek yerine “aristoteles ile bir karıncayiyen washington'a gider” adlı kitabını okuması, özünde felsefe olmayan bir şeyi mi yaygınlaştırmaktadır? [bir not, bu sığ (!) ve esprili kitabın yazarları harvard mezunu felsefe profesörleridir.]
bu sorular dijital platformlarda felsefeci olmayanlar için felsefe anlatmaya başladığımdan beri aklımı kurcalıyor. insanların benim veya diğer popüler felsefi yayınları yalnızca daha entelektüel gözükmek ya da eğlenmek için tüketiyor olma ihtimali oldukça yüksek. bu açıdan çileli de olsa akademik felsefe doğru düşünmenin araçlarını öğretmeye çalışırken bu yeni kamusal felsefe tüketim nesnesi yaratıyor gibi gözükebilir. fakat böyle bile olsa, popüler kültürün kendisi kültür teorisi içerisinde yer alan yeni bir akademik araştırma alanıyken, felsefenin yüksek zümrelerince pop olanın görmezden gelinmesini anlamsız buluyorum. bu durum bana modern sanat ortaya çıktığında onu sığ bulan klasistlerin tavrını hatırlatıyor. kişisel olarak gelenekçilere karşı hep yenilikçilerden yana olmuşumdur. şanlı günlerinde yapıldığı biçimiyle felsefe yapmanın tek doğru yol olduğunu söyleyip bunu dayatmanın muhafazakar bir yanı var.
eğer felsefe benim ondan anladığım şeyse, yani özünde ilkelere dayalı eleştirel düşünme edimi ise, akademik felsefe bu düşünme biçiminde ustalaşmayı temsil eder. ustalaşmak, yeni ilkeler koymak ve öğrenmek isteyenlere bu bilgeliği aktarmak için akademi elbette şart, bunu tartışmıyorum. buna karşın popülerleşen kamusal felsefe, çağrı ve farkındalık rolü üstlenerek toplumsal ölçekte etki yaratabilir. başta amerika ve avrupa olmak üzere günümüzde felsefenin seyrini değişmesine etki eden pek çok çağdaş filozof twitter kullanıyor, ted konuşmalarına katılıyor, new york times, verso, aeon gibi popüler bloglarda yazıyor, hatta tanrının varlığı üzerine yaptıkları en ciddi tartışmaları dahi video kaydına alıp youtube’da yayınlıyor. çünkü felsefe fildişi kulelerde kendimize saklamamız gereken bir sır değil. yaklaşık 2000 senedir filozofların hak ve adalet üzerine yazmasına rağmen hala trump gibileri başkan olabiliyorsa felsefi öğretilerimizin gündelik hayatımıza ne derece yansıdığı üzerine düşünmemiz gerekir. bu durumda tüm derinliği ve yalıtılmışlığıyla akademik felsefenin iyi tek yol olduğunu söylemek biraz zor. o yüzden kamusal felsefe toplumsal ölçekte eleştirel düşünmeyi aşılamanın iyi bir yolu olabilir mi bırakalım bunu zaman göstersin. görünen o ki, kaybetmekten korkmamız gereken çok bir şey yok.
bu yeni eğilim, başta akademisyen-felsefeciler olmak üzere entelektüel çevreler tarafından epey tartışıldı. hala da tartışılıyor. kimileri bu sokağa inen felsefeyi bayağı bulurken, kimileri ise çok geç kalınmış bir hamle olarak görüyor. o yüzden üzerine düşünmek istiyorum, bir şeyin popülerleşmesi her zaman sığlaşması anlamına mı gelir? öyleyse bile bunun tamamen kötü olduğu söylenebilir mi? insanların aristoteles’in metafizik adlı kitabıyla cebelleşmek yerine “aristoteles ile bir karıncayiyen washington'a gider” adlı kitabını okuması, özünde felsefe olmayan bir şeyi mi yaygınlaştırmaktadır? [bir not, bu sığ (!) ve esprili kitabın yazarları harvard mezunu felsefe profesörleridir.]
bu sorular dijital platformlarda felsefeci olmayanlar için felsefe anlatmaya başladığımdan beri aklımı kurcalıyor. insanların benim veya diğer popüler felsefi yayınları yalnızca daha entelektüel gözükmek ya da eğlenmek için tüketiyor olma ihtimali oldukça yüksek. bu açıdan çileli de olsa akademik felsefe doğru düşünmenin araçlarını öğretmeye çalışırken bu yeni kamusal felsefe tüketim nesnesi yaratıyor gibi gözükebilir. fakat böyle bile olsa, popüler kültürün kendisi kültür teorisi içerisinde yer alan yeni bir akademik araştırma alanıyken, felsefenin yüksek zümrelerince pop olanın görmezden gelinmesini anlamsız buluyorum. bu durum bana modern sanat ortaya çıktığında onu sığ bulan klasistlerin tavrını hatırlatıyor. kişisel olarak gelenekçilere karşı hep yenilikçilerden yana olmuşumdur. şanlı günlerinde yapıldığı biçimiyle felsefe yapmanın tek doğru yol olduğunu söyleyip bunu dayatmanın muhafazakar bir yanı var.
eğer felsefe benim ondan anladığım şeyse, yani özünde ilkelere dayalı eleştirel düşünme edimi ise, akademik felsefe bu düşünme biçiminde ustalaşmayı temsil eder. ustalaşmak, yeni ilkeler koymak ve öğrenmek isteyenlere bu bilgeliği aktarmak için akademi elbette şart, bunu tartışmıyorum. buna karşın popülerleşen kamusal felsefe, çağrı ve farkındalık rolü üstlenerek toplumsal ölçekte etki yaratabilir. başta amerika ve avrupa olmak üzere günümüzde felsefenin seyrini değişmesine etki eden pek çok çağdaş filozof twitter kullanıyor, ted konuşmalarına katılıyor, new york times, verso, aeon gibi popüler bloglarda yazıyor, hatta tanrının varlığı üzerine yaptıkları en ciddi tartışmaları dahi video kaydına alıp youtube’da yayınlıyor. çünkü felsefe fildişi kulelerde kendimize saklamamız gereken bir sır değil. yaklaşık 2000 senedir filozofların hak ve adalet üzerine yazmasına rağmen hala trump gibileri başkan olabiliyorsa felsefi öğretilerimizin gündelik hayatımıza ne derece yansıdığı üzerine düşünmemiz gerekir. bu durumda tüm derinliği ve yalıtılmışlığıyla akademik felsefenin iyi tek yol olduğunu söylemek biraz zor. o yüzden kamusal felsefe toplumsal ölçekte eleştirel düşünmeyi aşılamanın iyi bir yolu olabilir mi bırakalım bunu zaman göstersin. görünen o ki, kaybetmekten korkmamız gereken çok bir şey yok.
devamını gör...
4 nisan 2021 103 emekli amiralin bildirisine soruşturma açılması
demokratik haklarını kullanmak bizim ülkemizde suç olmuştur. bu haberde bunun özetidir.
devamını gör...
halk etimolojisi
t: halk arasında çoğunlukla yabancı sözcüklerin kökenlerinin bilimsel temellere dayandırılmadan açıklanması. ing. folk etymology, false etymology* bir nevi psödobilim. kulaktan kulağa yayılır. halk arasında bilinmeyen bir form bilinen formla değiştirilir.
en bilinen örneği "anadolu"nun acılı analarının çok olması üzerine adının "ana dolu"dan geldiğidir. bir diğer uçuk hikaye -şahsi olarak en sevdiğim- "hoşmerim" tatlısı üzerine olandır. hikayeye göre kadının eşi askerden gelir ve ona bir tatlı yapar, tatlıyı adamın önüne koyar ve şöyle der, "hoş mu erim?" adam da "evet" der. böylelikle tatlının adı hoşmerim olarak kalır. oysaki farsça hoş ve maram (tatlı, yemek) sözcüklerinden oluşur.
evliya çelebi'de bolca halk etimolojisi örneğine rastlanır: istanbul<islambol, bursa<bulursa'dan, giresun<giresin, üsküdar<eskidar vs. tam da bu konu üzerine bir makale.
en bilinen örneği "anadolu"nun acılı analarının çok olması üzerine adının "ana dolu"dan geldiğidir. bir diğer uçuk hikaye -şahsi olarak en sevdiğim- "hoşmerim" tatlısı üzerine olandır. hikayeye göre kadının eşi askerden gelir ve ona bir tatlı yapar, tatlıyı adamın önüne koyar ve şöyle der, "hoş mu erim?" adam da "evet" der. böylelikle tatlının adı hoşmerim olarak kalır. oysaki farsça hoş ve maram (tatlı, yemek) sözcüklerinden oluşur.
evliya çelebi'de bolca halk etimolojisi örneğine rastlanır: istanbul<islambol, bursa<bulursa'dan, giresun<giresin, üsküdar<eskidar vs. tam da bu konu üzerine bir makale.
devamını gör...
agora meyhanesi radyo yayını
evet saat 21.00 keyifli yayınlar efenim.
devamını gör...
otuz yaşında hala ailesiyle yaşayan tip
ne var bunda arkadaşlar. evlenmediyse yaşasın ne olacak ki.
devamını gör...
uykusuzkahve
ilk gördüğümde resmen ay çok şükür dedim. eğer yalansa ağlarım. çok mutlu oldum yaa hoşgelmiş biriciğimiz iyi ki gelmiş*. bi daha giderse ona çok küseceğimi de bilsin lütfen gidişiyle ben dahil bütün sözlüğü çok üzdü*. iyi ki gelmiş yaa nası mutlu olduumm*.
devamını gör...
aşk
aşk, karşındakini bulunmaz hint kumaşı zannetmekle, hıyarın teki olduğunuzu anlamak arasında geçen zamana verilen isimdir.
devamını gör...
ölüme gülüp geçecek derecede hayattan bezmek
her gece yatmadan önce "allahım keşke benim canımı alıp ihtiyacı olan bir kuluna şifa niyetine bağışlasan" dediğim, ölümü iple çekip ne olacaksa olsun artık diyecek kadar bezmiş ruh halimin karşılığı başlıktır.
devamını gör...
çekirdek çitlemeyi bırakamamak
okan bayülgen'in bir ara geceyarısı sunduğu programda bununla ilgili skeci vardır. çekirdek yiyiciler isimli skeçte, bayülgen ve yanında oturan oyuncu hem konuşuyorlar hem de hızlı hızlı çekirdek çitliyorlar, çekirdek kabukları da dağ gibi birikip boylarını geçiyor.
devamını gör...
kürkünde kalp izi taşıyan kedi
dünyanın en enteresan görünümüne sahip kedi cinslerinden biridir. çeşitli yerlerinde doğal kalp simgeleri bulunur. cats with heart shaped "kalpte kemik yoktur ama en çok kırılan yer orasıdır, kırılmış kalbine teselli arıyorsan ben varım" diye miyavlar.
devamını gör...
yayımladığı bütün kitapları iyi olan yayınevleri
iletişim, türkiye iş bankası kültür yayınları, say yayınları
devamını gör...
şarkının melodisini hatırlayıp adını hatırlamamak
en azından melodiyi shazam'a mırıldanarak şansını denemelidir dediğim kişinin yaşadığı mağduriyet.
devamını gör...
11 ocak 2021 normal sözlük olayları
kafa sözlük diye bir yer varmış üye olcam lan
açtığı başlıktır.
olaylar oluyor bir ekmek de ben yiyeyim amacıyla kaosun ateşinin sönmemesini amaçlar.
az değilsin seni muzip seni.
açtığı başlıktır.
olaylar oluyor bir ekmek de ben yiyeyim amacıyla kaosun ateşinin sönmemesini amaçlar.
az değilsin seni muzip seni.
devamını gör...
türk kızının merhaba sözüne vereceği yanıtlar
merhaba'na merhaba kardeş.
devamını gör...
bursa'ya gideceklere tavsiyeler
demirtaşpaşa metro istasyonu yanındaki fırınlardan tahinli pide alıp ördekli kültür merkezinde osmanlı çayı ile yemenizi tavsiye ederim.
devamını gör...
dibe vurmuş insanlara tavsiyeler
aynı hatayı tekrar yapmamayı öğrendin şimdi git başka şekilde dene.. çünkü hala hayattasın ve senden başka yok.
devamını gör...
acaba sadece bana mı oluyor diye düşünülen şeyler
utanç duyulması olası şeyleri görmemiş gibi yapıp utanç duyulmasını engellemeye çalışırken utanmak
devamını gör...
geceye nazım hikmet'ten bir şiir bırak
ağladın,
avuçlarıma döküldü inciler
gönlüm gibi zengin
hürriyet gibi aydınlık oldu odam.
avuçlarıma döküldü inciler
gönlüm gibi zengin
hürriyet gibi aydınlık oldu odam.
devamını gör...
hobaaa3434
çok tanımıyorum ama mahlasından dolayı ne kadar samimi olduğu aşikâr.
devamını gör...
görülmeden önce ölünmesi gereken yerler
(bkz: esenler otogarı tuvaleti)
devamını gör...