zaman tüneli

söz konusu yönetmen kubrick olduğu zaman tabi ki uyarlamalar yeni bir mahiyet kazanıyor. kubrick ele altığı edebi metni, kendi elmastıraş bıçağından geçirip başka bir hüviyete büründürüyor. tıpkı glenn gould'un bach variations kayıtları gibi, artık yorum, eserin orijinalinin de cidarlarını zorlayan başka bir boyuta geçiyor. onu aşmıyor. başka bir alan açıyor. kubrick eserleri reforme ve restore ediyor. ,

seneler önce cündioğlu'nun söylediği bir cümle kafamda epey yer etmişti. özetle film uyarlamalarına kaynak olan edebi metnin değeri ne kadar düşük ve sıradan olursa, filmin o kadar başarılı olacağına dair bir hükümdü. zira, edebi değeri ortalama ama best seller olmuş veya şıpın işi yazılmış b sınıfı bir romanda yeterince iyi ele alınamayan parlak fikirler, dahi bir yönetmenin bakış açısında ve kadrajında görsel ve entelektüel bir şölene dönüşebilir. ancak tekrar etmeliyim ki ingilizce'ye hakim olanların da dediği gibi stephen king her ne kadar kendi türünde çok satan bir otör olsa da tercümelerdeki kadar yüzeysel bir dil kullanan sıradan bir yazar değil. yani kubrick esere sınıf atlatmamış sadece kubrick'in the shining'de anlatılan aynı evrende farklı bir düzlemde ele almış.

benim ilk izlediğimde dikkatimi çeken farka dikkat çekmek istiyorum. jack nicholson bar sahnesinde barmen ile yaptığı konuşmada white man's burden diyor. yani beyaz adamın yükü yahut sorumluluğu. bu kavram ilk defa ingiliz edebiyatçı rudyard kipling'in bir şiirinde geçmiş ve beyaz ırkın, özelinde de ingilizlerin vahşi halkları sömürme ve ehlileştirme, oraya medeniyet götürme gibi bir mesuliyeti olduğundan bahseder. ahlaki açıdan sorunlu bir kavramdır. zira kendince ilkel kavimlere demiryolu, okul, ingilizce, beş çayı götüren beyaz adam, bu sözde fedakarlığı karşılığında yerel halkı bedenen ve ruhen istismar eder. overlook oteli bir kızılderili mezarlığı üzerine kurulmuştur ve kızılderililer amerikan askerlerince vahşice katledilmişlerdir. işte jack nicholson'un film boyunca otelde kaldığı sahnelerde boynuna yük olan sıkıntılı ifadesi muhtemelen atalarının sorumluluğu ve günahını üstlenen bir figür olmasıdır. keza yine orta sınıf caucasian başka bir amerikalı aile babası aynı şekilde cinnet geçirmiş ve ailesini katletmiştir. kubrick'in bu bakış açısı, haram ve gasp edilmiş topraklarla kapital üzerinde kurulan medeniyetin sorunlu olacağı, mutluluk getirmeyeceği yönünde son derece ahlaki bir anlatım.

söz konusu film the shining yönetmen de kubrick olunca ele alınacak çok şey var . keza oda numarasının anlamı, danny'nin parıldama denilen yaratılıştan gelen becerisinin alt metni, tavşan kostümü ve oral seks yapılan adam, fena durumda çürümüş küvetteki yaşlı kadın. tabi ki çoğunun metaforik anlamları var ama bu da akademik bir metin değil. filmi izleyen genç kuşak izleyicilerinin düştüğü hata bu eseri bir gerilim veya korku janrı ürünü gibi ele alıp, korktum-korkmadım kolaycılığında değerlendirmeleri. the shining'i stanley kubrick'in ''parlaması'' şeklinde okumak lazım.
devamını gör...

alternatif bir noel baba miti oluşturan, 19. yüzyıl kurgusal ortamında, aşiret kavgası diyebileceğimiz bir husumet yüzünden harabeye dönmüş ada kasabasında, oyuncakçı klaus ile arkadaş olan bir postacının hikayesini anlatan animasyon film. çoluk çocuk, patlamış mısır, çay kahve eşliğinde izlenesi.
devamını gör...

yaşadıklarınız üzerine düşünmeyeceksiniz. kader 2 kısımdan oluşur: insanın müdahale edebildiği kadarı, tamamen tanrı'nın yönetiminde olan kısmı. tanrı'nın yönetiminde olan kısmı için uygun olan akışta kalmak ve olacakların hayrınıza olacağına kalben inanmaktır. buna binevi "tevekkül" veya "tam teslimiyette" denilebilir.

benim bireysel olarak uyguladığım bir düşünme sistemidir. herhangi bir olay kontrolüme kapalıysa ve kendi kendisine gelişiyorsa, bu tanrı'dan geliyordur.

"akışta kal, inan, itaat et ve sorgulama." basamaklarını benimsiyorum. şu ana kadar ne yaşadıysam hayrıma oldu.

yönetemediğiniz her şey iyi sonuçlanır. kötü görünende de hayır vardır. bakmak ve görmek arasındaki fark burada devreye girer.

ben yönetemediğim her şeyin gelişme ve hayatıma etki etme biçimine hayranım.
devamını gör...

türkiye ile benzer çok fazla özelliği var. sınır komşusu olmasını geçelim.

iklim krizi ve beraberinde getirdiği sonuçları şu an için türkiye'den daha ağır şekilde yaşıyorlar. dünya adlı gezegen artık bir survivor adası ve adaya veda etme potansiyeli en yüksek yarışmacılardan biri iran. lüks alışkanlıkları falan geçtim, insanların temel ihtiyaçlarının bile karşılanamadığı ve lüks haline gelmekte olduğu bir yer. genç intiharları türkiye'ye kıyasla çok fazla ayrıca. son yıllarda da yaklaşık yirmi bin sağlık çalışanı ya sektör değiştirmiş (genelde kendi işini kurmuş) ya da iran dışına kaçmış. ayrıca çok ciddi bir ilaç krizi yaşanıyor ülkede. ölümcül hastalıkların ilaçlarını ancak ayrıcalıklı kesim bulabiliyor. 12 gün savaşı sırasında mossad, farsça yayın yapan sosyal medya hesaplarından iran halkına seslenip "bize ulaşın, size numara verelim, wp üzerinden adrese teslim istediğiniz ilacı size temin edelim" şeklinde propaganda yapmıştı.

iran başsavcısı, ülkedeki uyuşturucu ve alkolizm sorunundan yakınmış. kendisine göre iran'ın yaşadığı bu sosyal sorunlar "dış güşşşşlerrr" tarafından kıyasıya istismar ediliyormuş. ah şu dış güçler olmasa ne güzel güderlerdi insanları.

***

"iran başsavcısı pazartesi günü yaptığı açıklamada, uyuşturucu ve alkol bağımlılığıyla mücadelenin ulusal güvenlik önceliği olarak ele alınması gerektiğini belirterek, iran'ın düşmanlarının ülkeyi istikrarsızlaştırmak için topluma zarar veren alışkanlıklardan yararlanmaya çalıştığını savundu.

mohammad movahedi, üst düzey yargı yetkililerinin katıldığı bir toplantıda, "uyuşturucu ve alkollü içeceklerle mücadele öncelikli olmalıdır, çünkü düşman bu alanları güvenliği baltalamak ve topluma saldırmak için araç olarak kullanıyor" dedi.

güvenlik ve adli koordinasyona odaklanan bir oturumda konuşan movahedi, iran'ın düşmanlarının askeri çatışma yoluyla hedeflerine ulaşamadıktan sonra, toplumsal hoşnutsuzluğu ve etnik gerilimi körükleme çabalarına yöneldikleri konusunda uyarıda bulundu.

iç tehditlerle mücadele etmek için teyakkuzda olmanın, halkla daha yakın işbirliği yapmanın ve "halk odaklı istihbarat"* olarak adlandırdığı yöntemin gerekliliğini vurguladı."

kaynak

tam 46 yıldır her sorunda şah dönemini ve dış güçleri suçluyorlar. müthiş bir şey. aynısı türkiye'de de var...
devamını gör...

tanrı'nın bize verdiği her gün hediyedir. buna asla lafım yok fakat türkiye ile derdim büyük. bu ülkede her yeni gün işkence gibi bir his uyandırıyor. herkes mutsuz, suç oranları almış başını gidiyor, agresyon tavan, önyargılı/ uyuşturucu bağımlısı/ internet sapığı / seks delisi bir nesil yetişiyor. yani neresinden bakarsak bakalım, kültürel ve duygusal anlamda bataktayız.

şimdi bu ülkenin hangi sabahını hangi akşamını seveceksiniz? daha da önemlisi neden seveceksiniz?
devamını gör...

benim bu. uyanmaktan nefret ediyorum.
devamını gör...

kesinlikle işlerle uğraşmaz, hayatı tutkularım odaklı yaşardım. eğer zenginsem, bana bu standartları sağlayan, zaten oturmuş bir işim vardır. oradan gelen gelirle ilgilenir, güzel anılar yaratarak; ruhumu beslerdim.

gece gec saatlere kadar uyanık kalmayı çok seviyorum. muhtemelen gece film izler- gezer, sabaha karşı uyurdum. club- pub insanı değilim. kendi başıma takılmayı ve eğlenmeyi çok seviyorum. dışarıda geçirdiğim zamanlarda, muhtemelen boğazda güzel bir kahveciye çeker, etrafı izleyerek kahvemi içer- kitap okurdum. tüm boğaz şeridinde en sevdiğim şarkıları dinleyerek araba sürerdim. istanbul gece çok büyüleyici duruyor.

tabi, uyku kısmını atlamamak lazım. şafak vaktinde uyumak harika bir histir. herkese tavsiye ederim.hafif bir serinlik, uçan martıların sesleri... inanılmaz bir sükunet ve huzur çöküyor insana. şu atmosfere alışan bırakamaz. benim için müthiş bir konfor alanıdır şu olay.

uyanınca ayağımda panduflarım, üstümde polar sabahlığım, elimde kahvemle evimin içerisinde tüm gün takılırdım. ne güzel hayat! 7/24 tlc izler, huzur dolardım.


umarım geleceğim bu olacak.
devamını gör...

ben hepinizin aptal, hepinizin gerizekalı, hepinizin mal oldugunu dusunuyorum.
akıl yasınız 2 filan.

boylece hep pamuk gibiyim.
bende işe yarıyor;)
devamını gör...

hayatta bir çok şeyi yaşamış birisi olarak sevgisizliği ve şefkatsizliği çok net hissediyorum.

sevgi güzel bir şeydir. bir kere tadını alırsanız, sonra bağımlısı ve müptelası oluyorsunuz. bu aralar yoksunluğunu çok hissediyorum artık. hiçbiriniz durduk yere eroin aramazsınız, eroini ancak müptelası, yani tadını önceden almış olan arar. işte bu sebeple sahip olup da kaybetmek, hiç sahip olmamaktan çok daha ağırdır.

ben bunu defalarca kaybettim. daha doğrusu beni ittiler, sahip olmama izin vermediler, çok gördüler, hor gördüler.

eğer bunu hak etsem zoruma gitmez ama zoruma giden, bunu hak etmemiş olmak. çünkü yarım, eksik hissediyorum.

ha bu sevgisizlik dünyanın sonu mu? hayır.

ancak herkesi kendi cenneti kadar, kendi cehennemi de var ve ben o cehennemden ilmek ilmek geçmekten de yoruldum. kendime yetmekten de yoruldum. enerjim kalmadı. birçok cephede tek başıma savaşmaktan yoruldum.

oysa ben savaşmak değil, savaşmamak istiyorum. bu savaşmayı bilmediğim ya da korktuğum için değil ama savaşın cinayet olduğunu bildiğimden sadece.

tüm savaşları kazandım ama bir "seni" kazanamadım. ya da sen henüz kazanmama izin vermiyorsun, istemiyorsun, ancak artık adam atacak takatim yok haberin olsun.

sevgisiz ve şefkatsiz de yaşarım, yaşıyorum ve yaşayacağım. inadına yaşayacak hırsta, inatta ve güçteyim. yine de bu yorulmadığım ve takatimin bitmediği anlamına gelmiyor.

lakin hep eksik hissetmekten, hep yoksun, hep noksan ve hep tetikte, güvensiz hissetmek de yoruyor anasını satayım. çok yoruyor lan.

çok yoruyor hem de.
devamını gör...

beni aşırı rahatsız eden bir dizidir. insanları nasıl rahatsız etmiyor, midesini bulandırmıyor anlamıyorum. dizi dümdüz ensest ilişkiyi baz alıyor. üstüne son 1-2 bölümüyle iyice çirkin bir hale geldi. aşırı rahatsız oluyorum. ( afedersiniz) böyle dangalak dizi senaryoları ile akraba evliliğini- aile içi birbirine ilgi duyma mantığını besleyerek, insanların akıllarına her türlü fitneyi sokuyorlar.

kimse kusura bakmasın! kimse abisinin eşi ile evlenemez. adam ölü olsun olmasın. böyle bir ilişki düzenini onaylamıyorum ve normalde bulmuyorum. biz doğu kültüründe kadınların konumlandırılışı ile alakalı neden yıllardır savaşıyoruz? derdimiz zaten bu değil mi? kadının mal gibi, ailenin erkekleri içerisinde sürekli paylaşılması, bireysel iradenin zorla gaspı ve kadına uygulanan daha cinsiyetçi açıdan yürütülen bir sürü şiddet türü.

ee nerede bizim yıllardır oradaki kadınlarımız için yükselttiğimiz sesler? bir dizi geldi, hepsini ters düz etti.


normal değil! bu manyaklık normal değil. kimse abisinin eşi ile evlenip üstüne cinsel anlamda bir beraberlik yaşayıp, cocuk sahibi olamaz! ahlak kaldırmıyor bir kere. böyle ucu çok saçma yere dayanan senaryolar özellikle büyük nüfuslu ailelerin içerisindeki güven ortamını ciddi zedeleyebilir. aile içinde, kimse diğerinin eşine/ kızına:/ kuzenine / uzaktan akrabasına bakamaz! ahlaksızlık- hayasızlıktır bu. iyi o zaman herkes birbirinin eşini dönsün! meşrulaştırmak için "bu aşşşk amaaağ" desin! yok daha neler!!!

izlemeyin şöyle şeyleri, prim vermeyin bunlara çünkü bu toplum izlediği her şeyi uygular. vay doğudaki kadınlarımızın haline!

şuraya kusacağım.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

dördüncü nesil savaş konsepti üzerinden savaş alanında yaşanan değişimi anlamak: suriye örneği, 2011-2022 - sertaç canalp korkmaz
devamını gör...

köyüme yerleşip kooperatif kurar çiftçiye ingilizci tarikat hurafeleriyle değil bilimle tarım yapmayı öğretecek bir sistem oluştururum. ingilizci tarikatların çabalarını boşa çıkarmaktan daha keyif verici bir şey yok.
ek: bu geç uyanma isteği ile ilgili sayın yazarlara şunu demek isterim ki ben hiç geç kalkan zengin görmedim. siz fakir olduğunuz için günü uykuyla geçiştirmek istiyorsunuz. zengin olunca o günü yaşamaya değer kılan şeyler için erkenden uyanırsınız.
devamını gör...

ne yazık ki dost kurşunu yiyen bir karakterdir. kitabı bitirdikten sonra kafada ahmet kaya’nın olmasaydı sonumuz böyle şarkısını çaldırır.

devamını gör...

cidden olmuyor bazen.
devamını gör...

gereksiz, safi masraftır.

diyelim ki canınız dışarda bir şey yemek istedi. bu gerçekten makarna mı olmalı? ayrıca özel bir usülü falan yok. lokantada yapılan mercimek, köri soslu tavuk ya da butik bir hamburgerci esansı da yok. direkt sos koyup önünüze sunuyorlar. fiyatları da gereksiz pahalı oluyor. ayrıca makarna yorgun olduğunuz bir gün yapacağınız alternatif bir yemekten başka bir şey değildir.

gerçekten zevkle yemek istiyorsanız markete gidip iyi kalitede bir makarna ve sos malzemelerini alıp halledebilirsiniz. ayrıca daha uygun.
devamını gör...

sinir bozucusun.
devamını gör...

anasına bacısına da birileri yetiriyordur siz boşuna minnak canınızı sıkmayın. akp tarzı dindarlık böyle bişey çünkü. sabaha da kuran falan paylaşırlar.
devamını gör...

öfke.
devamını gör...

saat kaç olmuş yapmam gereken bir ton şey varken kahrolası uyku gelmiyor ilaçlara rağmen geçmek bilmeyen eklem ağrısı bir de üstüne baş ağrısı nefret ediyorum. yarın erken kalkıp 5 saat full dolu olacağım bir güne uyuyamamak. son bir aydır bence hemen hemene herkesin yaşadığı bir durum olabilir uyuyamamak. gerçekten aşırı sinirleniyorum kendime millet horul horul 20.saatteki uykusuna girerken günlerin stresi, geçmiş keşkeler, ve son zamanların fazlasıyla yorgunluğu sanırım beni baya zorluyor.
devamını gör...


tiësto - adagio for strings (radio edit)
hadi iyi geceler.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
daha fazla yükle

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim