şöyle bir şeydir;

deneğimiz fazla araştırmamış, öğrenmemiş islam hakkındaki tüm bilgisi aile ve çevresinden öğrendikleriyle sınırlı (kısacası ülkemizdeki genel çoğunluğa hitap eden) bir müslüman olsun adına da tuğçe diyelim. bu kişinin bir de ordan buradan birkaç yazı okuyarak ateist olmuş bir arkadaşı olsun ve bunlar tartışsınlar. bizim müslüman olan arkadaşımız yani tuğçe hiç o zamana kadar sorgulamadığı için inandığı bazı şeylerin mantıksız olduğunu bu ateist arkadaşı sayesinde anlasın ve ateist olmaya karar versin.
başka bir gün ateist olan tuğçe müslüman bir kişiyle tanışsın. bu kişi hem tuğçe'den hem de onu ateist yapan diğer ateist arkadaşından yaşça büyük hem de bilgisi daha fazla diyelim. müslümanla tartışacak ve sorguladığı hemen her şeyin karşıdaki kişi tarafından altının doldurulabileceğini görmüş olsun. bu sefer tekrar müslüman olmaya karar verir. daha sonrasında ise karşısına kendisinden daha donanımlı bir ateist çıkar vs vs. bu şekilde devam edecektir.
yukarıdaki hayali örgüden farklı olarak bizler siyasi ve dini tutumlarımızı kolay değiştirmeyiz. mesela bizden daha donanımlı ve zıt fikirli birisi karşımızdaysa ya küfrederiz ya da çeşitli psikolojik savunma metodlarıyla söylediklerini kabul etmeme eğilimi gösteririz. eğer öyle olmasaydık ve sadece gerçeğe ulaşmak arzusunda olsaydık işte o zaman durumumuz yukarıdaki tuğçe ile aynı olacaktı. sürekli bizden daha donanımlı insanlar ya da bakış açıları karşısında rüzgarda savrulan bir yaprak gibi ordan oraya savrulacaktık. bunun nedeni inanç konusuna akıl ile yaklaşıldığı zaman kesin bir sonuca ulaşılamayacak olmasıdır. hem bir tanrıya inanan insanların cevap veremeyeceği pek çok "boşluk" vardır hem de ateistlerin cevap veremeyecekleri "boşluklar" vardır.

yukarıdaki kısım sadece akıl ile ilgili olan kısımdır bunun bir de vicdanla ilgili, hislerle ilgili duyuşsal kısmı vardır. zekanız size ne söylerse söylesin hisleriniz de bir taraftan konuşacaktır. ölüme karşı duygularınız ne söylüyor? ölen annenizin nerede olduğunu düşünmek istersiniz? varoluşa hangi pencereden bakıyorsunuz? tüm bunlar kişiden kişiye değişecek olan şeylerdir. işte agnostisizm kısaca bunu söyler. dine ya da dinsizliğe bakış, sayılamayacak kadar çok faktörün etkisindedir ve kişiden kişiye değişir. agnostik der ki; "madem kişinin karakterine göre, duygularına, zekasına, eğilimine, çevresine, kültürüne göre bu tercih şekillenecek. ( yani evrensel bir 2+2=4 durumu olmayacak) ben bir tercihte bulunmamayı tercih ediyorum."
*
devamını gör...

tutuyorsa allah kabul etsin tutmuyorsa gencecik adamsın niye tutmuyordu diyen kişidir.
devamını gör...

acil bir durum yoksa hele de karşı taraf başka bir görüşme yapıyorsa peş peşe aranmaz, aranmamalıdır.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
büyük taşlar üzerine akrilik boyalar ile yapılandır. ucuz ve keyifli bir hobidir.
devamını gör...

'harcama' anlamına da gelen sözcüktür.
devamını gör...


ayağı kayan bir çocuk
kadar şaşkınım, bilemedim
düz yolda yürümenin imlâsını
kanayan dizlerime bakıp da
ağlamayı öğrenemediğim gibi


(bkz: ahmet telli)
devamını gör...

o mesajlaşma anında masum masum gülümsüyor etrafındaki sesleri duymuyorsan hapı yutmuşsun demektir. *
devamını gör...

gri pasaportla yurt dışına kaçan türklerin alman polisini atlatmak için kullandığı ifade.

valla alman polisi de bunu yediyse gerçekten çok zekisiniz demektir.


türkiye'den almanya'ya gri pasaportla kaçanların frankfurt havalimanı’nda polise "okullarımızda başarılıydık zeka seviyemiz yüksek olduğu için türkiye bizlere bu pasaportu verdi" dediği öğrenildi.


kaynak: www.indyturk.com/node/34961...
devamını gör...

-adanadanadana
sağolsun arkadaşım çok güzel otobüs terminallerinde yolcu çağıran muavin repliği yapar dı.
devamını gör...

şöyle haberler gördükten sonra içimde insanlık namına hiçbir şey kalmıyor*
devamını gör...

ekonomi iyi olsa eşle sorun yaşamazdı zaten.
devamını gör...

wawel kalesi, krakow, polonya (fotoğrafta herhangi bir oynama yapılmamıştır)
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

hele içlik ve paçalı don giyene hiç güvenmem.
devamını gör...

koşuk biçiminde yazılmış, tam anlamıyla şiir düzeyine ulaşamamış, çoğunlukla öğretici ve didaktik bir amaç doğrultusunda, düz yazı ile anlatılabilecek olay veya kavramların kafiyeli ve ölçülü bir şekilde anlatıldığı metinlerdir.
devamını gör...

soyut veya somut olan olgular. hem onsuz hem de ona rağmen onu hatırlatan eser. ondan geriye kalan, eksiklik veya fazlalık.
devamını gör...

1913 yılında niels bohr tarafından ortaya koyulan model. bohr bu modeli tanımlarken, kendisinden önce ortaya atılan ve gözlemlerle uyuşmayan rutherford atom modelinden de faydalanmıştır. model, kendisinden önceki atom modellerinin aksine, elektronların atom etrafındaki yörüngelerinde dolanırken geçiş yaptığı enerji seviyelerinin sürekli değil kesikli olduğunu öne sürmesiyle göze çarpar.

rutherford modeline göre, yüklü bir parçacık olan elektron, atom etrafında dolanırken enerji kaybına uğramalı ve ışıma yaparak çekirdeğe yapışmalıydı. ancak bohr, oldukça isabetli bir biçimde, elektronun hareketinin enerji seviyeleri arasında atlamalar şeklinde gerçekleştiğini ifade etmişti. buna göre bohr'un modele getirdiği yenilik/düzeltmeler şu şekilde özetlenebilir:

- enerji düzeyleri ya da enerji kabukları olarak da anılan elektron yörüngeleri, çekirdeğe belirli uzaklıklarda bulunabilir ve her bir yörünge, belirli bir enerji seviyesine karşılık gelir.

- kararlı durumda olan bir elektron, herhangi bir şekilde ışıma yapmaz. fakat uyarılan ve enerji seviyeleri arasında geçişler yapan elektronlar, daha düşük enerji seviyelerine geçerken ışıma yapar.

- enerji seviyeleri n = 1, 2, 3... gibi tam sayılarla ya da büyük k, l, m, n gibi harflerle gösterilir.

- elektronların açısal momentumları belirli değerleri alabilir.

her ne kadar kendisine kadar olan modellere kıyasla oldukça gelişmiş olsa da, bu model hidrojen dışındaki çok elektronlu atomların davranışlarını doğru bir biçimde açıklayamaz. ayrıca nötron gibi bir parçacık -o tarihte henüz keşfedilmediğinden- bu modelde eksiktir ve yörünge kavramı da modern atom teorilerindeki kadar gerçekçi değildir.
devamını gör...

(bkz: ağzını şapırdatarak yemek yemek)
devamını gör...

bir filmin başına neler gelebilir, bu film neden sükselidir, türk sineması için neden önemlidir kısaca bahsetmek isterim.

1963 yılında yapılıyor film. dikkat edilirse 61 anayasası yürürlükte o tarihte. görece özgürlükçü bir anayasa. öncekine kıyasla ise fazlaca özgürlükçü. metin erksan belki de buna güvenerek daha önce sansürün izin vermediği öğeler yerleştiriyor filme. 61 öncesi filmlere bakılırsa “sansür ile sinemanın anasını nasıl ağlatırız” uygulaması net olarak görülür.

fakat gelin görün ki o tarihte bile film sansür yiyor. şu an filmi izleyince “bunun neyini sansürlemişler ulan” diyebilirsiniz ama oluyor işte. milli ahlaka aykırı sahneler var diyerek yapılabilir. nedir bu milli ahlak? bilmem ki, her şey olabilir. neyse nihayetinde film gösterime sokulmuyor. gösterilmeyi bırakın neredeyse imha edip kökünü kurutacaklar.

daha sonra filmin yapımcı ortaklarından, aynı zamanda başrol oyuncularından biri olan ulvi doğan isimli, şeytana pabucunu ters giydirme yeteneğine sahip adam filmi avrupa’ya kaçırıyor. berlin film festivalinde görücüye çıkıyor film ve hayatın cilvesi bu ya altın ayı’yı alıyor. festival ödül gerekçesinde “dünyanın en eski konularından birini, habil-kabil hikayesini, çok çarpıcı ve modern bir şekilde anlatıyor” diyor.

film avrupa’nın en önemli festivallerden birinden ödülle ayrılınca bizim devlet ayıyor, filmi sahiplenmeye niyetleniyor fakat ulvi doğan filmi ülkeye getirmiyor. ülkeye getirmediği gibi türlü çakallıkların peşine düşüyor. bazı yerlerde yönetmenin ismini değiştirerek gösteriyor filmi. kullandığı isim de “ismail metin”. ismail ise aslında erksan’ın göbek adı. ama asıl şeytanlığı filme ek sahneler koyarak yapıyor. buluyor oyunculara benzeyen dublörleri, çekiyor sahneleri, ekliyor filme. hem de ne sahneler. erotiğin üstü, pornografinin bir tık altı. özellikle amerikalıların pek hoşuna gidiyor bu köylü pornosu. hatta ve hatta bazı ülkelerde şu isimle bile izlettiriliyor , “ı had my brother’s wife”, kardeşimin karısına sahip oldum. ne isim ama. eğer sağda solda hülya koçyiğit eskiden porno filmde oynamış diye duyduysanız işte o duyduğunuz bu film olabilir. izlediyseniz de onun dublörü.

film sadece ulvi doğan ile metin erksan’ın arasını açmıyor. öykünün yazarı necati cumalı ile erksan’ın da arasını bozuyor. cumalı hikayeye bağlı kalmamak ile suçluyor yönetmeni. yönetmen yıllar sonra bu suçlamayı cevaplıyor. evet bağlı kalmadım, eklemeler yaptım diyor. yönetmenin eklemeler yapması bana çok normal gelse de, aralarında geçenleri bilemem.

yıllar sonra ise filmin negatifleri bulunuyor. bulunma işine de fatih akın öncülük ediyor. martin scorsese’nin vakfı tarafından restore edilerek, 2008 cannes film festivalinde “klasik filmler” kategorisinde gösteriliyor. bu gösterime ulvi doğan’da katılıyor. filmi banka kasasında saklamış yıllarca. fatih akın araya girince vermiş. son 20 dakikası eksikmiş ama o kısım da almanya’da devlet arşivinde bulunmuş. alman dediğin her şeyi saklar neticede. ulvi doğan, filmi ismail metin ismiyle gösterime sokması hususunda “almanlar metin erksan’ın komünist olmasını gerekçe göstererek filmi gösterime sokmak istemediler, biz de zaruretten ismi değiştirdik” diyor. metin erksan nasıl bir komünist, burası merak konusu. bu arada film ulvi doğan’ın bildiğim kadarıyla oyuncu olarak tek filmi.

son olarak şunları söyleyeyim. günümüzde izlediğimizde ve günün şartları ile değerlendirirsek çok ilgi çekici gelmeyebilir film ama içerik ve teknik açıdan ilkleri yapmıştır. örneğin erol taş’ın sapıkça inek memesi emmesi cüretkarlık bakımından öncü olabilir. yılan sokulan bacağı emmek şu an klişe gelse de o zaman için yeniydi. tabii ki ilkler hep emmek ile ilgili konular değil. kameranın bir tekerleğe bağlanarak dairesel çekimin yapıldığı sahne de teknik açıdan farklılıklara bir örnektir. ve erol taş’ın boğularak suyun içinde sürüklenmesi gerçekten ikoniktir.

kamu spotu: yılan ve akrep sokulan bacağı sakın emmeyin. erol taş değilsiniz, unutmayın.
devamını gör...

kalp kırmak sizi iyi hissettirmez.
devamını gör...

fransız nüfusunun, yüksek miktarda doymuş yağ alımına rağmen, oldukça düşük kardiyovasküler hastalık riski altında olması durumudur. koruyucu etkiler, nispeten yüksek şarap tüketimine atanmıştır.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim