yıl bilmem kaç.

başrolde christoph waltz'un oynadığı bir terry gilliam filmi. terry gilliam genelde 12 maymun filmiyle tanınmıştır. zaten kendisini genellikle distopik kurgularda görürüz. haliyle the zero theorem (film) de bir distopya sayılabilir!

öncelikle zamanınız yoksa bu filmi izlemenizi önermem. çünkü epey vakit kaybıydı. çok fazla soru işareti kaldı sonda. ama bu soru işaretleri sizi eğlendirmiyor tam tersine canınızı sıkıyor. en azından benim canım epey sıkıldı. çünkü film hiç eğlenceli değildi. hiç! sıkıla sıkıla izledim ama izledim neticede... genele bakıldığında verdiği ve aşıladığı birkaç mesaj var. onun haricinde izlemek bir şey katar mı? hım. christoph waltz için izlenebilir tabii. birkaç ünlü oyuncu daha var örneğin david thewlis. biz onu harry potter serisinden remus lupin olarak biliyoruz.

varlık kırıcı olan ana karakterimiz sıfır teorisi adında bir şeyi kanıtlamaya çalışıyor. lakin adam akıllı belirtilmemiş de bu teorinin ne olduğu, bir sürü açık vardı. işte efendim, evren sonunda mutlak sıfır noktasına gidecek ve yok olacakmış ve bunu bilmelerine rağmen teoriyi ispat etmeye çalışıyorlarmış vs. vs. tabii varlık kırıcı olan karakterimiz bu teoriyi kanıtlamakta da pek başarılı olamadı.

film neyi öğretiyor? en azından piyanist ne anladı bu filmden? birkaç şey anladım sanırım. ve pek de önemli olduğunu düşünmüyorum.

insan neden vardır? insanın varoluşu niçindir ve ne için yaşar? bu soruları doğru zamanda doğru kişiye sormak gerekir. fakat o kişi kimdir? aslında kendimizizdir. ya da hiç kimsedir.

"kaos! kaos!" diye bağırıyor bu film. kaos tanrı'ya karşı, kaos düzene karşı, kaos inanca karşı ve kaos aşka karşı! kaosa karşı bir antitez bağırıyor: umrumda değilsin, benim tek umrumda olan aşk. (daha doğrusu gerçek...)

filmin teması kaos ile aşkın çatışması üzerine kurulu bile diyebilirim. * aşkın yerini cinsellik de bir noktada ikame edebilir. çünkü salt aşk filmi izlemiyoruz, insan doğası çok bariz bir şekilde ortadaydı. yani aşk filmi izleyeceğim diye izlemeye kalkarsanız olmaz...

neticede pek bir önemi de yok hayatın, diyor film bizlere. ki aşağı yukarı her film bu mesajı bize vermekte. hiçbir şeyin önemi yok! lakin aşk kazanıyor mu bu filmde? hayır, kazanmıyor. kaos da kazanmıyor. ama varlık kazanıyor işte.

kişinin amacı bir noktada kendisini tanrısallaştırmasıdır. insan kendi kendisinin tanrısı olmalıdır ve tanrısallaşmalıdır. kendiselleşmelidir veyahut. fakat bu belki de yalnızca kaosa kendimizi teslim ederek olabilir.

eğer neticede hayat yok olmak ise o halde niçin ısrar ederiz yok olmanın anlamını aramakta? bu soru da rahatlıkla yöneltilebilir.

hoşuma giden alıntılar:


"doğduğumuz andan itibaren ölmeye başlarız. buna ustaca planlanmış eskime deyin. er ya da geç ister dilenci ol ister kral, her şeyin sonunda ölüm vardır. çünkü hayat; ölümün muhteşem organizmasını enfekte eden bir virüs olarak görülebilir."

"+bu bob, yazın çalışıyor. -neden sana bob diyor? +bob herkese bob der. isimleri hatırlamanın beyin hücrelerini ziyan etmek olduğunu söylüyor."

"hiç dünyanın senin arkandan kıkırdadığı hissine kapıldın mı, dünyadaki herkes bir çeşit kozmik şakanın içindeymiş gibi? sen hariç herkes gülüyor, çünkü gülünecek olan şey sensin, hiç bu hisse kapıldın mı? "

"objektif araştırmalar, diğer herkes gibi önemsiz olduğumuza kanaat getirdi. biz, bir arı kovanındaki çalışan tek işçi arılardık milyonlarca diğerleri gibi, aynı zorunlu şeylere bağımlıydık. hoşnutsuzluğumuzu alkole, uyuşturucuya ve sekse karşı biledik.






yahu benim anlamadığım bu filmle ilgili niçin başrolümüz aşkı kendi eliyle itti! halbuki aşkın kendisi için bir kurtarıcı olduğunu da biliyordu. ama kendisini kaosa verdi. yani tam olarak verdi denemez ama aşkı da reddedince zaten kaosla baş başa kalmış oldu bir nevi. sanırım aşktan kaçmasının nedeni kadının ihanet ettiğini sanmasındandı. ya da ihanet etmesindendi. yine de kadının hüznü karşısında bu kadar soğukkanlı kalması neticede onu da üzdü. o da artık bir yalnız.

devamını gör...

az önce görmemiş ve görgüsüz olduğumu öğrendiğim başlık.
devamını gör...

bilmem kaçıncı dereceden memurluk?
devamını gör...

yasadışı olana bakış açımı değiştirdi. diziyi bitirdikten sonra yasadışı yollardan para kazanasım geldi.
devamını gör...

bu herkes için geçerli ama karşı cinsten ekstra soğutuyor:
temizlik ve kişisel bakım, eşşşşek kadar adam olup kişisel bakımına, temizliğine dikkat etmen gerektiğini öğrenemediysen allah senin belanı versin bence. bunu bilmeyen bir insanın hangi hareketi doğru olabilir ki?
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel



eskişehir uçak müzesi
devamını gör...

çözüm bir kapsül sabah içeceksin akşama kadar acıkmayacaksın bu kadar. lütfen beni bu zaman dilimine ışınlayın.
devamını gör...

kardeş 'sağ ol' dediğinde iki kat mutlu olmak.
devamını gör...

arkadaşlarımızla geleneksel buluşmalarımızdan birine bir bey eklenmişti. şehir dışından memleketine dönmüş olan beyimiz çok hoş ve kibardı. ortamda herkesle aram çok iyiydi ve her biriyle saatlerce muhabbet edebilme yeteceğime rağmen ''beğendiğim bey'' ile iletişim kuramıyordum. heyecanlanıyordum, tıkanıyordum yapabildiğim tek şey, o konuşurken saçma ama en gereksiz laf oyunlarıyla espri yapmaktı. kimyam ile oynayan bu çocuğa karşı saçmalıklarımı farkeden bir kız arkadaşım hemen olaya el koydu. ''yahu neden bu kadar saçma hareketler yapıyorsun ki?'', ''normal davran, sağlıklı iletişim kur'', ''konuşurken gözlerinin içine bak'' dedi. bir dahakine diyerek geçiştirdim.
bir doğum günü etkinliğinde ve bir araya gelişimizin üçüncüsünde artık kendimi belli etme kararı almıştım, aslında niyetimi belli etme kararı almıştım. mekan zifiri karanlık, alkol alıyoruz ve sadece çocukla nasıl iletişim kurarız diye düşünüyordum. sigara içmek bahanesi ile dışarıda hava almaya çıkarmayı düşündüm. saatler geçti, cesaretimi topladım, ayağa kalktım ve çocuğa doğru eğilip elimi uzatacakken bir anda o da kalktı ve parmağım çocuğun gözüne girdi. parmağımın temas ettiği o gözbebeğini hissettim, resmen gözünü oydum. çocukcağızın gözünde lens varmış, hemen bir kaos ortamı oluştu, tek gözü kapalı olarak lavaboya koştu. arkasından bir kaç arkadaşım gitti. olayın şokuyla olduğum yerde kalakaldım. geri döndüğünde gözü küçülmüş ve kıpkırmızıydı. çocuğu o halde görünce çok utandım, o mahcubiyetle 5393005 kere özür diledim. beyimiz, bana doğru eğilip ''ben de tam senin yanına gelip seninle konuşmayı düşünüyordum fakat gözüme giren parmağın sebebiyle lensimi çıkarmak zorunda kaldım, gözüm çok yanıyor, eve gitmek zorundayım'' dedi. işte tam o anda yerin yarılmasını ve içine süzülmeyi istedim .
devamını gör...

bugün ilk toplantısını saat 21.00 itibariyle gerçekleştirmiş kulüptür.
h.g.wells'in zaman makinesini konuştuk,irdeledik,sorguladık. yer yer,yazar burada ne demiş, demiş de niye demiş, dediyse nasıl demiş dedik.
hatta en son kulüpten bir arkadaşımızı zamanda yolculukla geçmişe gönderip geçmişte yapmasını istediklerimizi sıralıyorduk, değişik anlar yaşadık.
toplantıya sesle katılanların sesine, yazarak fikirlerini aktaran herkesin parmaklarına sağlık! çok keyifliydi,iyi ki geldiniz!

sıradaki kitabı ve toplantıyı heyecanla bekliyorum!
devamını gör...

bugün itibarı ile 278 takipçi.
teşekkürler sevgili kafa sözlük ailesi.
beni izlemeye devam edin.
devamını gör...

tıbbi olarak nasıl bir izahı var bilmiyorum. ama bir kere yaşadım.
yaşadığım şeyi biliyorum.
hayattan hiç zevk almadığınızı ve her şeyin boş olduğunu düşünün öyle ki çektiğiniz acı bile boş, öyle bir bomboşluk hali. koca bir anlamsızlık.
devamını gör...

bugün kendimizi nasıl iyi hissetsek diye düşünürken denk gelen başlık.
tamam doğru değil ama şuan çok da doğrudur diyesim var. harikayız, mütüşüz, mikemmeliz..*
devamını gör...

sertab erener-ateşle barut.
devamını gör...

yeni bilgi geldi: kezban ve meriç ismini taşıyanlar içinmiş.
üniversite tercihlerinde *bakınız anlamında ufak bir işaret vardı ya.özel şartları taşıman gerekir yoksa başvuru yapamazsın işte bu da o kıvamda olmuş.isim belirtilmiş çünkü.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

kafamda sürekli artan yaş.
eskiden 50den sonrası boş diyordum. sonra 60a çıkardım. şuan 70 de gözüme güzel gelmeye başladı alıcı gözle bakınca.
insan ne kadar kötü günler geçirse de yaşamayı seviyor gerçekten.
devamını gör...

1-insan çok zalim ve cahildir. (ahzab 72)
2-insan acelecidir. (isra 11) (enbiyâ, 37)
3-insan menfaatine çok düşkündür. (rûm, 36)
4-insan haris ve cimridir. (mearic 19)
5-insan kıskanç ve hasetçidir. (ali imran 120)
6-insan zayıf yaratılmıştır. (nisa 28)
7-pek zalimdir, pek nankördür (ibrahim 34)

bu bozuk fıtratı allah'ın gönderdiği din ile düzeltenler kurtuluşa erenlerdir. dünya'da fedakarlık yapanlara allah ahirette karşılığını ebedi ve fazlasıyla verecektir. bu özellikleri ne kadar törpülersek o kadar insan oluruz, çünkü bunlar ruhani değil, nefsi özelliklerdir. ve ruh nefsi yenemezse helak olur.
devamını gör...

konum ya kızılay avm’deki asansörün önü ya da dost kitabevi arkadaşlar.
demedi demeyin.
neden? çünkü ankaralı olmak bunu gerektirir.
devamını gör...

i elizabeth - son tudor hükümdarı - 7 eylül 1533'te, henry vııı ve ikinci eşi anne boleyn'in kızı olarak greenwich'te doğdu.

erken yaşamı belirsizliklerle doluydu ve üvey kardeşi edward 1537'de doğduğunda tahta geçme şansı çok düşük görünüyordu. üvey kız kardeşi prenses mary'nin arkasında üçüncü sıradaydı. 1554'te kraliçe mary'ye karşı başarısız bir isyanın ardından idamdan ancak kıl payı kurtuldu.

elizabeth, üvey kız kardeşinin kasım 1558'de ölümü üzerine tahta çıktı. çok iyi eğitimliydi (beş dilde akıcıydı) ve her iki ebeveynden de zeka, kararlılık ve kurnazlık miras almıştı.

elizabeth, otokratik ve kaprisli olmasına rağmen, zeki siyasi yargıya sahipti ve bakanlarını iyi seçti; bunlar arasında william cecil, daha sonra lord burghley (dışişleri bakanı), sir christopher hatton (lord şansölye) ve sir francis walsingham (istihbarattan sorumlu ve aynı zamanda bir dışişleri bakanı) vardı.

elizabeth'in yönetimi genel olarak büyük devlet dairelerini yöneten yaklaşık 600 memurdan ve benzer bir sayı kraliyet topraklarındaki idari masrafları finanse eden kişilerden oluşuyordu. sosyal ve ekonomik düzenleme ile hukuk ve düzen, ücretsiz barış hakimleri tarafından desteklenen yerel düzeyde şeriflerin elinde kaldı.

elizabeth'in hükümdarlığı ayrıca francis drake, walter raleigh ve humphrey gilbert'in özellikle amerika'ya gidenleri de içeren birçok cesur keşif yolculuğuna tanık oldu. bu seferler ingiltere'yi, elizabeth'in 1599'un sonunda doğu hindistan şirketi'ni kurarak tanıdığı bir sömürge ve ticaret genişlemesi çağına hazırladı.

sanat, elizabeth'in hükümdarlığı sırasında gelişti. longleat ve hardwick hall gibi kır evleri inşa edildi, minyatür resim zirveye ulaştı, tiyatrolar gelişti - kraliçe, shakespeare'in "bir yaz gecesi rüyası" nın ilk kez sergilendi. william byrd ve thomas tallis gibi besteciler elizabeth'in sarayında ve chapel royal, st. james sarayı'nda çalıştı.

kraliçenin kendisine genellikle 'gloriana', ve 'bakire kraliçe' deniyordu.

bununla birlikte, elizabeth'in saltanatı, ispanya'dan irlanda'ya ve fransa'dan iskoçya'ya kadar işgal tehditleriyle birçokları için önemli bir tehlike ve zorluktu. kuzey ingiltere'nin çoğu 1569-70'te isyan içindeydi. 1570 tarihli bir papalık boğası, elizabeth'in tebaasını bağlılıklarından özellikle kurtardı ve hayatına karşı komplolar keşfedildikten sonra roma katoliklerine karşı sert yasalar çıkardı.

elizabeth'in uzun hükümdarlığı sırasında, ulus ayrıca 1590'larda özellikle kırsal kesimde yüksek fiyatlar ve şiddetli ekonomik bunalımdan muzdaripti. elizabeth, hükümet harcamalarını sıkı bir şekilde kontrol etmesine rağmen, büyük borçlarını halefine bıraktı. elizabeth'in hükümdarlığı sırasındaki savaşların gelirlerinin 5 milyon sterlin (o zamanki fiyatlarla) üzerinde olduğu tahmin ediliyor. - (örneğin, 1588'de elizabeth'in toplam yıllık geliri ancak 392.000 sterline ulaşmıştı.).

1588'den sonra mali sıkıntılar ve uzun süren savaşın birleşimine rağmen, parlamento sık toplanmadı. elizabeth'in hükümdarlığı sırasında, beşi 1588-1601 döneminde olmak üzere, yalnızca 16 avam toplantısı vardı. elizabeth yetkisini yasaları veto etmek için özgürce kullanmasına rağmen çatışmalardan kaçındı ve parlamentonun anayasal konumunu ve haklarını tanımlamaya çalışmadı.

elizabeth asla evlenmemeyi seçti. yabancı bir prens seçmiş olsaydı, ingiltere'yi kendi avantajları için dış politikaya çekerdi (kız kardeşi mary'nin ispanya'lı philip ile evliliğinde olduğu gibi). elizabeth evlilik beklentilerini dış ve iç politikalarda siyasi bir araç olarak kullandı. ancak, 'bakire kraliçe' özünde 'evli' olduğu ulusun iyiliği için kişisel mutluluğu feda eden özverili bir kadın olarak sunuldu.

24 mart 1603'te richmond sarayı'nda öldü ve hayatı boyunca bir efsane haline geldi. iskoçya kralı james vı, elizabeth'in halefiydi ve ingiltere kralı ı. james oldu. buradan

@prusyadaki kral ukdesiydi.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim