(bkz: orhan pamuk) un son romanı. osmanlı imparatorluğu döneminde geçen, dünya üzerinde veba salgının olduğu bir dönemde, orhan pamuk'un kendi tasarladığı -aslında olmayan- osmanlı'nın 29. vilayeti diye bahsettiği minger ada'sında geçen bir roman. her zaman olduğu gibi masalsı bir anlatım, dilin mükemmel kullanışı, elinizden bırakamayacağınız, sanki bir dizi film izlermişçesine her sayfanın ve bölümün sonunda sizi merak içerisinde bırakan bir kitap. bir orhan pamuk klasiği. (ha bence diğer kitaplarının yanında en iyisi bu diyemem. )
kitabın yayınlandığı konjonktür tam da içinde bulunduğumuz pandemi dönemine geldiği için herkeste bir "acaba" dedirttiği oldu. ancak biliniyor ki pamuk bu romanı için 5 yıldır çalışmakta ve kitabı yazmaya başladığında tabi ki pandemi falan yoktu. tamamen tesadüf diyebiliriz yani.
kitaptan bahsedecek olursak minger adası, kozmopolit bir ada. yunanlar, hristiyanlar, müslümanların hep birlikte yaşadığı, zaman zaman sorunlar çıksa da birlikte yaşayabilen insanların olduğu kendine ait de bir kültürü hatta ve hatta kendi dili olan bir ada. veba salgını olduğunda sultan adaya en güvendiği hekimlerini, eczacılarını ve damadını gönderiyor. kitap boyunca tam da günümüzde olduğu gibi bir yandan veba ile mücadele, bir yandan cahil halk ile mücadele, bir yandan siyasi iktidarın otoritesini kaybetmemek için yaptığı mücadele anlatılırken; diğer yandan mükemmel aşk hikayeleri, milli mücadele ruhu pamuk'un o eşsiz anlatımı ile birleşiyor ve sizi adete o minger adasının bir yaşayanı haline getiriyor.
benim dikkatimi çeken önemli bir husus ise eczacılık üzerinde çok fazla durması. ve günün koşullarında eczacılık işinin nasıl idame ettirildiği ile ilgili mükemmel ayrıntılı bilgiler içeriyor olması. pamuk yine kitabı yazarken uzun uzun ve en ince ayrıntısına kadar araştırmalar yapmış. kitabın bir roman olması dışında bir tarih kitabı olma iddiası da var bence kesinlikle.
devamını gör...

--- alıntı ---

kamu bankaları tüm atm’leri tek bir atm’de toplama kararı aldı. buna göre ziraat bankası, halkbank, vakıfbank, ziraat katılım, vakıf katılım, pttbank ve emlakbank ocak ayı içerisinde protokol imzalayacak. proje ile yıllık 1 milyar lira tasarruf beklenirken türkiye geneline 15 binin üzerinde atm konulacak. ortak kullanımda müşterilerden komisyon ve masraf ücreti alınmayacak.

--- alıntı ---

kaynak : www.ntv.com.tr/ekonomi/kamu...
devamını gör...

iktisadi olayların karmaşık yapısının basit bir modele indirgemesini sağlayan iktisadı matematik ile çözümleyen alandır.
devamını gör...

gösterime giren bir film gişede zarar ediyorsa veya zarar etmediği halde kazancı beklenenin çok altındaysa genellikle başarısız olmuş kabul edilir. tabi buradaki "başarısızlık" sadece filmin parasal yönüyle ilgilidir, niteliğiyle ilgili değil. nitekim bazen çok iyi filmler de çeşitli sebepler (reklamının iyi yapılmaması, seyircilerin ilgi göstermemesi, yanlış vizyon tarihi vs.) yüzünden gişede istediğini elde edememiştir.

günümüzde hem eleştirmenler hem de seyirciler tarafından oldukça sevilen ama gösterime girdiği dönem gişede olumsuz sonuçlar alan filmlerden bazıları şunlardır:

the shawshank redemption: gösterime girdiği ilk aylarda zarar etmiştir. sebebi, hapishane filmlerinin ilgi çekmemesi, kadın karakter eksikliği ve hatta isminin zor telaffuz edilmesi gibi birçok etkene bağlanmıştır. oscar'a aday olduktan sonra tekrar gösterime girmiştir ancak yaklaşık 58 milyon dolar hasılat elde etmiştir (görece ne kadar az bir miktar olduğunu şuradan anlayabiliriz: o dönemin diğer oscar adayı forrest gump'in hasilatı 680 küsur milyon dolardı) film, video kiralama ve tv sayesinde giderek sevilmiş ve popüler olmuştur.

12 angry men: eleştirmenler çok başarılı bulmuş ama seyirciler pek ilgi göstermemişti ve bu yüzden gişe hasılatı çok düşük olmuştur. ilgisizliğin sebebi ise filmin siyah-beyaz çekilmiş olmasıydı. o dönem renkli filmler daha popüler olmaya başlamış, siyah-beyaz filmler "sıkıcı" bulunmaya başlanmıştı. film, televizyonda yayınlandıktan sonra insanların birbirlerine önermesi sayesinde hak ettiği ilgiyi görmüştür.

fight club: yapım şirketi fight club'ı bir "dövüş filmi" şeklinde pazarlamıştır ama seyircilerden bekledikleri ilgiyi görememiştir. gösterimlerden yaklaşık 100 milyon dolar elde eden filmin bir dövüş filmi olmadığı dvd satışlarından sonra daha iyi anlaşılmıştır.

donnie darko: başarısızlığının sebebinin 11 eylül'den kısa bir süre sonra gösterime girmesi (filmde bir uçak kazası sahnesi vardır) olduğu söylenir. hemen hemen sadece bütçesini karşılayacak kadar kazanmıştır. diğer filmler gibi dvd kiralama sayesinde bilinir olmuş ve zamanla kültleşmiştir.

örneklerden anlaşılacağı üzere, filmin konusu, tanıtımı, reklam anlaşmaları, oyuncular, yayınlanma tarihi, dönem şartlarına uygunluk vb. bir çok etken filmlerin başarılı veya başarısız olmasında etkilidir.
devamını gör...

bu seni hiç alakadar etmez.
devamını gör...

hanımların dikkatine,
overlok makinesi ayağınıza geldi.
halı, kilim, yolluk, paspas kenarına, halıfleks kenarına;
overlok çekilir.
beş dakikada yapılır,
hemen teslim edilir.
devamını gör...

an itibariyle oğlumun bana sabah notu.
diyor ki anacım olduğu kadar olmadığı kader.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

1925 yılında istanbul erkek lisesinde yaşanan o zamanki eğitimcilere verilen değeri gözler önüne seren bir hadise.

onuncu sınıfın dersine giren salih hoca sandalyesinde iğne olduğunu fark ediyor ve imzasını atıp sınıfa:
-" ben böyle bir muameleye layık değilim, sizlere teessüf ederim." deyip sınıfı terk ediyor.
mesele idareye gidiyor. suçlu aranıyor ama nafile. bir türlü bulunamıyor iğneyi yerleştiren.

idareciler iyice zor duruma düştükten sonra zor da olsa bir karar veriyor ve tüm sınıfın ihracını istiyor.

bu karara yalnız genç öğretmenlerden enver behnan şapolyo karşı çıkıyor ve ekliyor:

inzibat meclisinin bu korkunç kararını tasvib etmiyorum. koskoca bir sınıf nasıl ihraç edilir. bir katilin bile kanun karşısında bir avukatı vardır. eğer delil bulunmuyorsa suçlu olan idaredir, bulması lazımdır. bulamazsa bu talebelere ihraç cezası veremez. hem de bütün bir sınıf, öyle bir sınıf ki lisemizin en değerlileri ile doludur. düşünelim ki, yarın salih hocadan ve bizlerden daha üstün hizmetler görecek şahsiyetler bu sınıftan yetişecektir. 

benim, bu cesurane sözlerime ne müdür ve ne de arkadaşlardan birisi cevap veremedi. çaylar içilemedi öğretmenler toplantısı da dağıldı. iğneci sınıf ta tamamen ihraç edildi. 0 zamanlar ben gazetecilik de ediyordum. bir iki talebeyi cumhuriyet gazetesine götürdüm, lehlerinde yazı yazdırdım. maarif vekaleti (iğne) hadisesi ile alakadar oldu. delil bulunamadığından bu talebeler anadolu liselerine gönderildi. bir yıl sonra da kadrom istanbul lisesinde kalmak üzere derslerimi vefa lisesinde vermekliğim kararlaştırıldı. 


bir müddet sonra iğnecinin farklı bir sınıftan olduğu anlaşılıyor ancak iş işten geçmiş oluyor.

1925 yılının 10.sınıfı, yani “iğneciler” arasından kimler çıkıyor dersiniz?

228 sait efendi : arkadaşları arasındaki lakabıyla h2o, yani sulu sait. ünlü hikayeci sait faik abasıyanık
697 rahmi efendi : ünlü hekim, politikacı, şair ve akıl hastalıkları uzmanı dr.rahmi duman
748 saffet efendi : ünlü hukukçu saffet nezihi bölükbaşı
725 feridun efendi : ünlü gazeteci ve yazar hikmet feridun es
sabri efendi : türk politika ve diplomasi hayatının unutulmaz isimlerinden, eski dışişleri bakanı ihsan sabri çağlayangil
sıtkı efendi : demokrat parti döneminin ünlü bakanlarından sıtkı yırcalı

ve daha niceleri…

hepsi, o “iğneci sınıf”ın meşhur “iğneciler”i arasından çıktılar…

hikmet feridun es’in şu sözü çok meşhurdur.
“biz 43 iğneci idik. fakat sonradan o kadar çok kişi iğneci sınıftan olduğunu iftiharla iddia etti ki, hayret etmemek mümkün değil …”
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

yeni hali çok iyi olmuş dediğim radyo. yahu kıskandım. insanın radyo programı yapası geliyor he. hey gidi günler. of. ellerinize sağlık efenim.
devamını gör...

kafayı görmezseniz güzel resim aslında

güleni dövüyorum.* *

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

trip atıyormuşsun hissi uyandırır.
devamını gör...

bi dakika bu benim nickaltım mı? kafam karıştı nickimiz arasında fark göremiyorum modlar bi yardım pls...
devamını gör...

reel hayatta hiçbir zaman karşımıza çıkmasa da, ileride bir gün gelebilme ihtimali bile kişiyi hayata bağlayan insandır.
devamını gör...

nickaltına 12 tanım girildiğini görünce öldüğünü* sandığım yazar. ikinci bir ihtimal de doğum günü olmasıydı.
tahminlerimin ikisi de tutmadı*. ama neyseki kendisi iyiymiş, sadece yazarlar sevgili yazara nickaltı günüsü yapıyorlarmış. *

sözlüğü sahiplenen yazar gibi yazardır. aramızda olmasından mutluyum. keyifli sözlükler.
devamını gör...

soundtrack’teki şarkılar tek tek çalarken kendi filminde başrol oynamak gibidir.

bazen spotify listemi açıp yürürüm. kulağımda kulaklık varsa o artık sıradan bir yürüyüş değildir, kendi filmimin kareleri akmaya başlar. otuz iki kısım tekmili birden. bazen iki süper film birden. müziğin türüne göre filmimin türü de değişir.

o zaman kulaklıkla müzik dinlerken yaşadıklarımı anlattığım sıradan bir gün:

the exorcist

çok büyük bir kafka hayranı olduğum için sabah kahvaltımı kargalarla birlikte yapıp ( bence çok iyi bir gönderme oldu) evden çıktığımda sözlük yazarlarının benden hoşlanmayacağını düşünüp yürürken kitap okumaktan vazgeçip kulaklığımı taktım. şansıma sabah sabah the exorcist theme song gelince ilk macera hemen hemen netleşti. şarkı başladıktan on beş yirmi saniye sonra karşıma dev bir köpek çıktı. üç başı olan köpek cehennemden fırlamış gibi üzerime atladı. yeşil pembe salyaları her yerime bulaşırken bir anda köpeği kaptığım gibi hancock’un çocuğu kapıp göğe uçtuğu gibi havalandım. ve yere inişte köpeği asfalta vurdum. köpek parçalara ayrılınca o parçalardan yüzlerce sıçan etrafa yayıldı. tam sıçanlarla savaşmak için bir yol ararken müzik yavaş yavaş azaldı ve bitti. korkunç bir andı. dev bir köpek. aslında dev değildi, normal bir köpekti. ama saldırdı bana, yani saldırmadı ama hırladı. burnumun dibinde hırlayan bir köpek. yani aslında o kadar yakın değildi ama köpek köpektir. fakat müzik bittiğine göre doğruyu söyleyebilirim. büyük siyah bir çöp poşeti idi gördüğüm ve korktuğum şey. yeni bir şarkı başlayana kadar etrafa saçtığım çöpleri toplamak zorunda kaldım.

unchained melody

ikinci şarkı unchained melody olunca film de bir anda yön değiştirdi. hafiften puslu böyle bir günde bu kadar güzel bir kadınla karşılaşmak çok büyük bir talihti benim için. kadının yemyeşil gözleri vardı. o kadar yeşildi ki gözleri daha önce yeşil gözlü kimseyle bakışmadığım için benzetme bile yapamıyorum. uzun uzun bakıştık, ben durak levhasına yaslanıp bir sigara yaktım. gözlerimi kısıp kadına bakmaya devam ettim. hayrettir ki o da gözlerini hiç ayırmıyordu benden. ama başka şeyler de oluyordu. bir iki adam daha bana bakmaya başlamıştı. dar siyah bir tişört giymiş, boynunda devasa bir zincir olan, pantolonu derisine nüfus etmiş gibi duran bir adam elinde makasla bana bakıyordu. yanında da yandaki nalbur ve çırağı. tam o anda müzik bitti ve adamların bana doğru koşmaya başlaması ile ben de seri depara kalktım. görseniz onyekuru’dan koşu var derdiniz. iki şarkı ile filmi yarılayıp bu arada posterdeki bir kadınla kısa süreli bir aşka yaşadıktan sonra telefonum çalınca filme on dakika ara vermek zorunda kaldım.

10 dakika ara

nothing’s gonna hurt you baby

aradan sonra ben de kaçmanın verdiği heyecan ve paniği atlatınca yeni bir şarkı açtım. cigarettes after sex’ten nothing’s gonna hurt you baby. bence duruma çok uygun bir şarkı idi. sonuçta poster de olsa bir seks imkanı yaşamıştım ve bu da bir sigarayı hak ediyordu ve beni kovalayan adamlara yakalanmadığım için de kimse beni incitmemişti. bu saçma düşüncelerden sıyrılıp şarkının içine girince kendimi bir pubda otururken buldum ve hemen kendime gelip etrafa öfkeli ama anlayışlı, hayattan vazgeçmiş ama mücadele etmeye hazır, umursamaz ama cinsel gücü yüksek bir şekilde baktım. müzik yükseldi. barmen elinde bir bezle bardağın içini yarınlar yokmuş gibi kurularken bana bakıp ne istediğimi sordu. ben de viskiden çatallaşmış sesimle her zamankinden dediğim an şarkı bitti. büfeci ile göz göze geldim. bana her zamanki nedir oğlum der gibi baktığını anlayınca hemen bir winston blue bir de clipper çakmak aldım ama sanırım yeterli olmayacaktı. o yüzden iki winston blue almaya karar verdim. parayı da tam verdim iki yirmilik. belki bu hatırlamasına yardımcı olur.

too close

günün son şarkısı alex clare’den too close oldu. ve şarkının başlaması ile etrafımı silahlı iki adamın sarması bir oldu. adamların yabancı olduğu çok belliydi, ağır bir italyan aksanı ile konuşuyorlardı ve benim düşünecek zamanım yoktu, hemen silahımı çektim ve benzer bir aksanla “ say hello to my little friend” dedim. adamların gözündeki korkuyu okudum ya da ben korku sandım. elim tetikte beklerken en ufak bir hamlede yakmaya niyetliydim adamları ve o hamle gelince hiç tereddüt etmedim. parmağımın bir hareketi ile şarkı bitti ve çakmağın alevli sesi parladı. yüzüme şaşkın şaşkın bakan adamlara iki de sigara ikram ettim bunun üzerine. ve başka bir şehirden çalışmak için geldiklerini ve geri dönmek için paraya ihtiyaçları olduğunu söyleyen bu iki sahtekarı dumanlı bir kalpazanlıkla bırakıp yoluma devam ettim.

kulaklıkla şarkı dinlerken ben ben değilim. and the oscar goes to
devamını gör...

kulaklığım çalışmıyor. çalışması için uğraşıyorum. çıldırcam şimdi...
devamını gör...

şahsımın yaptığı ve bir süreden sonra insanı çıldırtan eylemdir. *

karşınızdaki insan bir süreden sonra hipnoz olmuş gibi bakar size. zaten ne dediğinizi anlamıyordur ve çoktan telepati olayına başlamıştır bile. siz de sanarsınız ki sizi dinliyor. fakat daha sonra mayışmış, ince, ruh gibi bir ses tonuyla şöyle der; "ne?"
o zaman da sarf ettiğiniz tüm cümlelerin boşa gittiğini görürsünüz. kötüdür, yapmayın.



ayrıca çok kitap okumaktan kaynaklandığını söyleyenler de var.
devamını gör...

sözlükte mellisho ve benim , dilerse de yazarların yaptığı kesitlerin toplandığı yer olacak.
biliyorsunuz geçenlerde mellisho’nun yaptığı kesit çok beğenilmişti. bunun bir akım olması için hızlıca çalışmalara başladım. bu akım yıllardır olan bir akım aslında biz sözlüğe entegre ettik. o halde keyifli izlemeler.
(bkz: kadıköy beyfendisi) ‘nden kesitler;
the matrix portakal revolutions
goodkafas meet the mods
goodkafas meet the sözlük
war of the portakals
portakal wars abdülseyidbincabbar’ın intikamı
kafa açan radyo meet the crew
kafa açan kesitler kadınlar günü özel
(bkz: mellisho) ‘dan kesitler;
the lord of the portakals
lord of the portakals miğfer dibi
(bkz: tartarus) ’tan kesitler;
darbe başarısız plan
not: bu başlığı takipte kalın ve bol bol yorum atın. *
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim