su bardağı
pasta-borek yapimi icin olcu birimi.
anne evi itemi ayni zamanda; guncel “yeni gelin” evlerinde incik boncuklu bir tik buyuk boyutlulari var artik bunlarin, kocislerine servis yaparken kullaniyorlar.
ergonomik diye uretmisler bu bardagi ama bence degil ya, herhangi bir icecek tuketmeye asla yetmiyor cunku; surekli doldur-bosalt yapmaktan yoruyor, candan bezdiriyor, tak ettiriyor. dusundukce afakanlar basti, vallahi harakiri yapacagim.
bununla bir sey icmeye kalksam minimum 2 tam tur yapiyorum, sonunda mide bulantisi garanti.
icecek icin kullanmayin lan, ben manyak oldum bunun yuzunden. devasa kupalarim kalp ben.*
anne evi itemi ayni zamanda; guncel “yeni gelin” evlerinde incik boncuklu bir tik buyuk boyutlulari var artik bunlarin, kocislerine servis yaparken kullaniyorlar.
ergonomik diye uretmisler bu bardagi ama bence degil ya, herhangi bir icecek tuketmeye asla yetmiyor cunku; surekli doldur-bosalt yapmaktan yoruyor, candan bezdiriyor, tak ettiriyor. dusundukce afakanlar basti, vallahi harakiri yapacagim.
bununla bir sey icmeye kalksam minimum 2 tam tur yapiyorum, sonunda mide bulantisi garanti.
icecek icin kullanmayin lan, ben manyak oldum bunun yuzunden. devasa kupalarim kalp ben.*
devamını gör...
dostoyevski'den alıntılar
“yoksa dünyaya gelişimin biricik sebebi, varlığımın sadece bir yalan olduğu neticesine varmak mıdır?”
-yeraltından notlar-
-yeraltından notlar-
devamını gör...
hayırlı cumalar mesajı atan akrabalar
bir kızcağız vardı sürekli böyle mesaj atan, allah affetsin atma demek ayıp geldi ben hristiyanım dedim. özür diledi bir daha atmadı. hala vicdan azabı çekiyorum arada.
devamını gör...
ordu'da kendini önce yere sonra denize atan tiktok fenomeni
sorun tiktok değil. hali hazırda zaten geri zekalı insanlar bu sayede görünür oldular. toplumun seviyesi de aşağı yukarı bu zaten.
devamını gör...
kafa sözlük
açıldığı zamandan bu yana başta yazar olarak, 8 aydırsa moderatör olarak içinde bulunduğum platformdur. aynı zamanda ne yazık ki artık akademik yoğunluğum sebebiyle aktif olarak buralarda olmaya devam edemeyeceğim cağnım sözlüktür. bu yüzden başta benjamin olmak üzere bu sözlüğü bugünlere getiren tüm moderasyon ekibi ve yazarlara teşekkür etmek istiyorum. çünkü burası benim hem yazar olarak hem de moderatör olarak bulunmaktan keyif aldığım bir yer oldu.
sözlüğe kayıt olmamın da moderatör olmayı istememin de tek sebebi bana katacağı bir şeyler olacağını düşünmemdi. ki yanılmadım, burada tecrübe ettiğim şeylerin haddi hesabı yok. çok güzel insanlar da tanıdım, çok tuhaf* insanlarla da karşılaştım. güldüğüm, kızdığım, üzüldüğüm, şaşırdığım çok fazla şey yaşadım. açıkçası “ya işim gücüm mü yok, bunla uğraşılır mı” dediğim zamanlar da oldu. ama her seferinde yeniden motive olmamın sebebi buraya harcanan zamanı ve verilen emeği bizzat görmemdi. ulaşılan sonuçtan ziyade ulaşılmak istenen sonuç için harcanan çaba benim için her zaman çok daha kıymetli oldu. bu yüzden kimilerine göre sözlük çok bozmuş ya da başarısız olsa da, benim için hep çok kıymetli ve çok başarılıydı. ki hiç şüphesiz kafa sözlük ; x yazarı, y moderatöründen bağımsız inişlerle çıkışlarla da olsa başladığı yerden kısa zamanda çok iyi yerlere geldi. eminim ki buradan da çok daha iyi yerlere gidecektir.
son olarak benjamin amcaya çokça güvenin. çünkü sözlük için her zaman en iyisini yapacaktır. kıppssss* şimdilik hoçça ğalın ğidiyom ben
sözlüğe kayıt olmamın da moderatör olmayı istememin de tek sebebi bana katacağı bir şeyler olacağını düşünmemdi. ki yanılmadım, burada tecrübe ettiğim şeylerin haddi hesabı yok. çok güzel insanlar da tanıdım, çok tuhaf* insanlarla da karşılaştım. güldüğüm, kızdığım, üzüldüğüm, şaşırdığım çok fazla şey yaşadım. açıkçası “ya işim gücüm mü yok, bunla uğraşılır mı” dediğim zamanlar da oldu. ama her seferinde yeniden motive olmamın sebebi buraya harcanan zamanı ve verilen emeği bizzat görmemdi. ulaşılan sonuçtan ziyade ulaşılmak istenen sonuç için harcanan çaba benim için her zaman çok daha kıymetli oldu. bu yüzden kimilerine göre sözlük çok bozmuş ya da başarısız olsa da, benim için hep çok kıymetli ve çok başarılıydı. ki hiç şüphesiz kafa sözlük ; x yazarı, y moderatöründen bağımsız inişlerle çıkışlarla da olsa başladığı yerden kısa zamanda çok iyi yerlere geldi. eminim ki buradan da çok daha iyi yerlere gidecektir.
son olarak benjamin amcaya çokça güvenin. çünkü sözlük için her zaman en iyisini yapacaktır. kıppssss* şimdilik hoçça ğalın ğidiyom ben
devamını gör...
normal sözlük karma toplama başlığı
devamını gör...
kazığa oturtma
görebileceğiniz en vahşi ölümleri gördüğünüzü mü düşünüyorsunuz? acının, korkunun ve çaresizliğin sizi etkilemeyeceği sanrısında mısınız? o halde daha hiçbir şey görmediniz! huzurlarınızda idam cezalarının en büyüğü, kazığa oturtma.
hakkında farklı farklı çeşitler ve yöntemler geliştirilmiş olsa da ana fikir hep aynıdır. mesela osmanlı zamanında uygulananı şöyledir: yaklaşık bilek kalınlığında bir ahşap kazık önce ucu sivriltilerek, sonra da güzelce yağlanarak sağlamca bir yere çakılır. ardından infaz edilecek mahkum, kazığın makatından girmesi sağlanacak şekilde bir güzel oturtulur. burada asıl acılı kısım bu oturma süreci de değildir. kazık önce makatı, sonra bağırsakları ve üzerindeki iç organları delerek ilerler. en nihayetinde de sırt civarlarında bir yerden çıkar. gerektiğinde mahkumun pozisyonu değiştirilerek kazığın bahsedildiği şekilde bir yol izlemesi sağlanır.

işte bu da böyle bir temsili. fakat benim bahsettiğim şekildeki uygulanışında kazık ağızdan değil, sırtın yukarı bölgelerinden ya da direkt ense civarlarından çıkıyor.
bu işlem bir ritüel şeklinde yapılır. "ibretialem olsun deyü," çevredeki insanlara da izletilir. zaten bu denli acımasız bir yöntem seçilmiş olmasının sebebi de budur. zira en büyük sayılan (genellikle de devlete karşı olan) suçları işleyen mahkumların infazında uygulanır.
şanslı mahkumlar olabildiğince kısa sürede ölür. fakat saatler ve hatta günler geçmesine rağmen ölemeyen mahkumların olduğunu da biliyoruz. böyle durumlarda mahkuma çevredeki insanlar tarafından susuzluğunu gidermesi ya da serinlemesi için su verildiği dahi olurmuş. hatta mahkumun başında bekleyen görevlilerle ya da izleyicilerle laklak etmişliğine bile rastlanabilirmiş. uygulanmaya başlandığından itibaren geri alınabilecek bir işlem olmadığından, ne olursa olsun, ne kadar uzun sürerse sürsün, mahkum en kötü ihtimalle kan kaybından nihayetinde ölürmüş. genellikle işleme başlandıktan sonra dışarıdan müdahale edilmez, mahkumun bizzat kazık sebebiyle ölmesi beklenirmiş.
osmanlı'da uygulanmasına dair bir tahayyül na drini ćuprija'daki bir bölümde de görülebilir. ilgili bölüm kitabın oldukça çarpıcı bir bölümüdür. mahkumun dayanılmaz bir acı çekmesine rağmen bir türlü ölmemesi, hemen öldürmeleri için yalvaracak hale gelmesi çok çarpıcı bir sekanstır.
ve bir şey daha: unvanını bu teknikten alan bir tarihi kişilik bile var: (bkz: kazıklı voyvoda).
hakkında farklı farklı çeşitler ve yöntemler geliştirilmiş olsa da ana fikir hep aynıdır. mesela osmanlı zamanında uygulananı şöyledir: yaklaşık bilek kalınlığında bir ahşap kazık önce ucu sivriltilerek, sonra da güzelce yağlanarak sağlamca bir yere çakılır. ardından infaz edilecek mahkum, kazığın makatından girmesi sağlanacak şekilde bir güzel oturtulur. burada asıl acılı kısım bu oturma süreci de değildir. kazık önce makatı, sonra bağırsakları ve üzerindeki iç organları delerek ilerler. en nihayetinde de sırt civarlarında bir yerden çıkar. gerektiğinde mahkumun pozisyonu değiştirilerek kazığın bahsedildiği şekilde bir yol izlemesi sağlanır.

işte bu da böyle bir temsili. fakat benim bahsettiğim şekildeki uygulanışında kazık ağızdan değil, sırtın yukarı bölgelerinden ya da direkt ense civarlarından çıkıyor.
bu işlem bir ritüel şeklinde yapılır. "ibretialem olsun deyü," çevredeki insanlara da izletilir. zaten bu denli acımasız bir yöntem seçilmiş olmasının sebebi de budur. zira en büyük sayılan (genellikle de devlete karşı olan) suçları işleyen mahkumların infazında uygulanır.
şanslı mahkumlar olabildiğince kısa sürede ölür. fakat saatler ve hatta günler geçmesine rağmen ölemeyen mahkumların olduğunu da biliyoruz. böyle durumlarda mahkuma çevredeki insanlar tarafından susuzluğunu gidermesi ya da serinlemesi için su verildiği dahi olurmuş. hatta mahkumun başında bekleyen görevlilerle ya da izleyicilerle laklak etmişliğine bile rastlanabilirmiş. uygulanmaya başlandığından itibaren geri alınabilecek bir işlem olmadığından, ne olursa olsun, ne kadar uzun sürerse sürsün, mahkum en kötü ihtimalle kan kaybından nihayetinde ölürmüş. genellikle işleme başlandıktan sonra dışarıdan müdahale edilmez, mahkumun bizzat kazık sebebiyle ölmesi beklenirmiş.
osmanlı'da uygulanmasına dair bir tahayyül na drini ćuprija'daki bir bölümde de görülebilir. ilgili bölüm kitabın oldukça çarpıcı bir bölümüdür. mahkumun dayanılmaz bir acı çekmesine rağmen bir türlü ölmemesi, hemen öldürmeleri için yalvaracak hale gelmesi çok çarpıcı bir sekanstır.
ve bir şey daha: unvanını bu teknikten alan bir tarihi kişilik bile var: (bkz: kazıklı voyvoda).
devamını gör...
pandemi bitince yapılacaklar
sevdiğim insanlara koşuyor olacağım sanırım.doya doya sarılıp özlem gidermek isterim ilk.daha sonra da pandemide değerini anladığım,eksik kaldığım,yapmadığım ne varsa elimden geldiğince yapmaya çalışırdım galiba ya.
devamını gör...
the red pill
senelerdir karşıma çıkar, sonunda biraz olsun toplarladım. uzun bir yazı olacak, yıllar sonra buraya yolu düşen olursa fikir versin. "bu kadar kasmayın yeaaa" tayfası 15 kelimeyi geçen her yazıya damlıyor, onlara da bin selam olsun.
doğru-yanlış demeden ortada kalarak yazacağım:
kırmızı ve mavi hap alegorisi, matriks filmindeki, öğretilen ve huzur veren cehalet (mavi hap) ile, rahatsız edici ama gerçek dünya arasındaki seçimi anlatır.
önemli savunucuları rollo tomassi, robert a. glover, robert greene gibi isimler olan bir ideolojidir. the 21 convention gibi uluslararası organizasyonlar ve ulusal örgütlenmeler ile kendini geliştirir. buna göre "kadınlar iyi erkekleri seçer, romantizm arar" söylemi, feminize eğitim sisteminin bir ürünüdür ve mavi haptır. laf bitip gerçek eş seçimi zamanı geldiğinde hakikat belli olur.
the red pill hareketi, kadın-erkek ilişkilerinde gerçek dinamiklerin gizlendiğini savunur. ve der ki:
1- kadınlar alfayı seçer, ulaşamazlarsa, betaya razı olup alfayı ararlar.
2- kadınların alfayı bulma seksüel stratejisi hipergami üzerine kuruludur.
3- doğal alfa erkek çok azdır ancak gözlem ve eylem ile, kişi kendini alfaya geliştirebilir
4- kadınlar betalar için "öyle olmaz, şimdi olmaz" kurallar koyar, alfalar için bu kuralları yıkarlar.
hipergami nedir:
- kadınların maddi ve sosyal hiyerarşide kendinden üstünü ararken, alfa için elindeki eşleri (eş adaylarını), sürekli daha iyisiyle takas etme yönelimidir.
kadınların eş seçme stratejisi hakkında söyledikleri:
- sağa sola bela olmak istemeyen ortalama erkeğe, kadına değer verdiğini göstermesi, ona şiirler şarkılar yazıp kalbini kazanması öğretilir. oysa gerçek hayatta durum bunun tam tersidir. burada belirmek gerek "değer vermeyin" demiyor, "değer verdiğinizi göstermeyin" diyor. lisede, üniversitede böyle şiir yazan, şarkı söyleyen tipler vardı. kız "ay canım ya" deyip deri ceketli yakışıklıya, opel tigra'lı sığıra giderdi. yüz yıllık hikaye, zaten redpill popülerliği, yüz yıllık sıkıntıların adını koymasından geliyor.
- kadının eş olarak tercih edilme değeri sexual market value ergenlikle başlar, 23 yaşında tavan yapar, oradan itibaren aşağı iner. erkeğin kıymete bindiği yaşlar ergenlikte sıfıra yakındır ve çok yavaş yükselir. 35 yaşlarında tepeye vurur. bu iki eğrinin kesiştiği yaşlar 30'lardır. yani 30 yaşına kadar "seçen" pozisyonda olan kadın, buradan itibaren "kovalayan" pozisyona geçer. pek çok kişi bunu fark edene kadar 30'ların ortasına gelir.

- bunu otobandan önceki son çıkışta, 29-30 yaşlarında fark eden kadınlar bir aydınlanma fazı epiphany phase yaşarlar ve "bakıcı beta erkek" ararlar.
- erkeklerin peşinde koştuğu yaşları "alfa" larla geçirip, hipergami stratejisi doğrultusunda artık bebek yapacak, buna bakacak ve gelir sağlayacak erkeklere yönelen kadınların önemli bir kısmı, özellikte yatakta o "alfa" yı unutmaz. bunlara alfa dulu alpha widow denir.
yani kadınlar, çocukluktan çıkar çıkmaz peşlerinde koşulduğunu fark ediyorlar ve "yatılacak/ eğlenilecek erkek" ile revaçta oldukları yılları geçirip, çocuk baktırmak için "evlenilecek erkek" aramaya başlıyorlar.
e o zaman, erkekler ne yapsın:
- ilkel, evrimsel kökleri olan bir oyun içinde olduğunu bilsin, işi romatize etmesin. bu iş "senin için ölüyorum"la olmaz. ona düşen kadın, zaten öncesinde düşmüştür. eric clapton layla'yı yazdı, wonderful tonight'ı yazdı da hatunu gene düşüremedi o ezik tavırlarıyla.
- kadın peşinde koşuyorsa, kendini yerden yere vurmasın. karşısında güçten etkilenen bir grup var. derbeder olmak, karanlık mesajlar atmak, "o bunu okusa", "seninle şöyle olabilirdik" tripleri sadece çekiciliğini azaltır.
- seksüel çekiciliğini artıracak yatırımlar yapsın. ekran başından kalkıp spor yapsın, kilo versin. olayın en önemli faktörü hala fiziksel görünüş. finansal başarıya odaklansın, öğrenciyse dersleri koparsın. yatırım kadına yapılmaz, kendine yapılır, kadın bunu anlar ve gelir.
- kurduğu ilişkilerdeki pozisyonunun farkında olsun ve talepleriyle varolsun. büyük ihtimal, kadının çoğu kuralı, o erkeğin şahsına konmuş kurallar.
bu işin daha erkek hakları, maskülizm ), black pill ), mgtow, incel, no more mr. nice guy diye kırk tane dalı var.
kanımca sıkıntıları:
- sevgi çok zor bulunan ve eksikliği insanı en fazla yaralayan şey. bu arkadaşların ağzından, kadın erkek ilişkilerine dair her konuyu duyarsınız da, "sevgi" konusunu duymazsınız. yani sürekli yanlışlarını anlattığın bir mesele var ama doğrusu ağzından çıkmıyor. videoları atanların gerginliğine, "keşiş huzuru" demelerine rağmen ses tonlarına bakın. tüm analizleri, bir kısmı doğru olmasına rağmen aşktan muaf.
gerçi aşkı taciz olarak gören, "reddetmiş adamı, neden tekrar soruyor" ya da "aldatıldı diye neden sinirlendi ki ilişki sonuçta" diyen bu kadar 3. dalga feminist varken, bu devirde aşk hakkında konuşmak zor.
- memlekette balkondan baktı diye kadın dövülüyor. tüm bu analizler beli seviyenin üzerindeki sosyal sınıflara ait.
- sürekli "kadınlar kadınlar" diyorlar da, milyarlarca insan hakkında tek kalemde konuşmak, son bin yılın her bilimine -ayrı ayrı- aykırı. içlerinde akıllı olanları bu konuda gelen eleştirileri savuşurmak için artık "genelleme" yaptıklarını belirtiyor, "%26'sı (bkz: normal dağılım) anlattığımın dışında ama ben çoğunluğu konuşuyorum" diyor. bizim kopyala yapıştırcı redpill'cilerin çoğunun bundan haberi yok, gaza gelip "her kadın" diyorlar.
- ya hepsini geçtim, milletin ne kadar yüzeysel gaza geldiğinin en güzel örneği jack donavan. redpill tayfası bu adamı kaslı, alfa görünüşlü diye baş tacı ediyor. açık ara kadın düşmanı bu arkadaş gay yahu. zamanında gay barlarda striptiz yapıyordu, şimdi para ediyor diye bu kostümü giymiş. yani şimdi bu adamdan mı kadın erkek ilişkisi öğüdü alıp hayati kararlar vereceksin? (bakın redpill komple kadın düşmanı demiyorum, oraya kayan çok elemanı var diyorum)
- yukarıdakiyle bağlantılı olarak, daha önce yazdığım bir cümle ile bitireyim: "kadınlar" dediğin çoğu genelleme, senin çevrendeki kadınları, bir grup kadın ilgilendirir. mesela benim çevremdeki kadınların çoğu iyi sürücü. sen "kadınlar araba kullanamaz" deyip bunu da dert ediyorsan, kendine "neden araba kullanamayan kadınlardan oluşmuş bir çevreyi seçtim" diye sorman lazım. redpill'in bazı iddialarını da bu gözle inceleyin.
doğru-yanlış demeden ortada kalarak yazacağım:
kırmızı ve mavi hap alegorisi, matriks filmindeki, öğretilen ve huzur veren cehalet (mavi hap) ile, rahatsız edici ama gerçek dünya arasındaki seçimi anlatır.
önemli savunucuları rollo tomassi, robert a. glover, robert greene gibi isimler olan bir ideolojidir. the 21 convention gibi uluslararası organizasyonlar ve ulusal örgütlenmeler ile kendini geliştirir. buna göre "kadınlar iyi erkekleri seçer, romantizm arar" söylemi, feminize eğitim sisteminin bir ürünüdür ve mavi haptır. laf bitip gerçek eş seçimi zamanı geldiğinde hakikat belli olur.
the red pill hareketi, kadın-erkek ilişkilerinde gerçek dinamiklerin gizlendiğini savunur. ve der ki:
1- kadınlar alfayı seçer, ulaşamazlarsa, betaya razı olup alfayı ararlar.
2- kadınların alfayı bulma seksüel stratejisi hipergami üzerine kuruludur.
3- doğal alfa erkek çok azdır ancak gözlem ve eylem ile, kişi kendini alfaya geliştirebilir
4- kadınlar betalar için "öyle olmaz, şimdi olmaz" kurallar koyar, alfalar için bu kuralları yıkarlar.
hipergami nedir:
- kadınların maddi ve sosyal hiyerarşide kendinden üstünü ararken, alfa için elindeki eşleri (eş adaylarını), sürekli daha iyisiyle takas etme yönelimidir.
kadınların eş seçme stratejisi hakkında söyledikleri:
- sağa sola bela olmak istemeyen ortalama erkeğe, kadına değer verdiğini göstermesi, ona şiirler şarkılar yazıp kalbini kazanması öğretilir. oysa gerçek hayatta durum bunun tam tersidir. burada belirmek gerek "değer vermeyin" demiyor, "değer verdiğinizi göstermeyin" diyor. lisede, üniversitede böyle şiir yazan, şarkı söyleyen tipler vardı. kız "ay canım ya" deyip deri ceketli yakışıklıya, opel tigra'lı sığıra giderdi. yüz yıllık hikaye, zaten redpill popülerliği, yüz yıllık sıkıntıların adını koymasından geliyor.
- kadının eş olarak tercih edilme değeri sexual market value ergenlikle başlar, 23 yaşında tavan yapar, oradan itibaren aşağı iner. erkeğin kıymete bindiği yaşlar ergenlikte sıfıra yakındır ve çok yavaş yükselir. 35 yaşlarında tepeye vurur. bu iki eğrinin kesiştiği yaşlar 30'lardır. yani 30 yaşına kadar "seçen" pozisyonda olan kadın, buradan itibaren "kovalayan" pozisyona geçer. pek çok kişi bunu fark edene kadar 30'ların ortasına gelir.

- bunu otobandan önceki son çıkışta, 29-30 yaşlarında fark eden kadınlar bir aydınlanma fazı epiphany phase yaşarlar ve "bakıcı beta erkek" ararlar.
- erkeklerin peşinde koştuğu yaşları "alfa" larla geçirip, hipergami stratejisi doğrultusunda artık bebek yapacak, buna bakacak ve gelir sağlayacak erkeklere yönelen kadınların önemli bir kısmı, özellikte yatakta o "alfa" yı unutmaz. bunlara alfa dulu alpha widow denir.
yani kadınlar, çocukluktan çıkar çıkmaz peşlerinde koşulduğunu fark ediyorlar ve "yatılacak/ eğlenilecek erkek" ile revaçta oldukları yılları geçirip, çocuk baktırmak için "evlenilecek erkek" aramaya başlıyorlar.
e o zaman, erkekler ne yapsın:
- ilkel, evrimsel kökleri olan bir oyun içinde olduğunu bilsin, işi romatize etmesin. bu iş "senin için ölüyorum"la olmaz. ona düşen kadın, zaten öncesinde düşmüştür. eric clapton layla'yı yazdı, wonderful tonight'ı yazdı da hatunu gene düşüremedi o ezik tavırlarıyla.
- kadın peşinde koşuyorsa, kendini yerden yere vurmasın. karşısında güçten etkilenen bir grup var. derbeder olmak, karanlık mesajlar atmak, "o bunu okusa", "seninle şöyle olabilirdik" tripleri sadece çekiciliğini azaltır.
- seksüel çekiciliğini artıracak yatırımlar yapsın. ekran başından kalkıp spor yapsın, kilo versin. olayın en önemli faktörü hala fiziksel görünüş. finansal başarıya odaklansın, öğrenciyse dersleri koparsın. yatırım kadına yapılmaz, kendine yapılır, kadın bunu anlar ve gelir.
- kurduğu ilişkilerdeki pozisyonunun farkında olsun ve talepleriyle varolsun. büyük ihtimal, kadının çoğu kuralı, o erkeğin şahsına konmuş kurallar.
bu işin daha erkek hakları, maskülizm ), black pill ), mgtow, incel, no more mr. nice guy diye kırk tane dalı var.
kanımca sıkıntıları:
- sevgi çok zor bulunan ve eksikliği insanı en fazla yaralayan şey. bu arkadaşların ağzından, kadın erkek ilişkilerine dair her konuyu duyarsınız da, "sevgi" konusunu duymazsınız. yani sürekli yanlışlarını anlattığın bir mesele var ama doğrusu ağzından çıkmıyor. videoları atanların gerginliğine, "keşiş huzuru" demelerine rağmen ses tonlarına bakın. tüm analizleri, bir kısmı doğru olmasına rağmen aşktan muaf.
gerçi aşkı taciz olarak gören, "reddetmiş adamı, neden tekrar soruyor" ya da "aldatıldı diye neden sinirlendi ki ilişki sonuçta" diyen bu kadar 3. dalga feminist varken, bu devirde aşk hakkında konuşmak zor.
- memlekette balkondan baktı diye kadın dövülüyor. tüm bu analizler beli seviyenin üzerindeki sosyal sınıflara ait.
- sürekli "kadınlar kadınlar" diyorlar da, milyarlarca insan hakkında tek kalemde konuşmak, son bin yılın her bilimine -ayrı ayrı- aykırı. içlerinde akıllı olanları bu konuda gelen eleştirileri savuşurmak için artık "genelleme" yaptıklarını belirtiyor, "%26'sı (bkz: normal dağılım) anlattığımın dışında ama ben çoğunluğu konuşuyorum" diyor. bizim kopyala yapıştırcı redpill'cilerin çoğunun bundan haberi yok, gaza gelip "her kadın" diyorlar.
- ya hepsini geçtim, milletin ne kadar yüzeysel gaza geldiğinin en güzel örneği jack donavan. redpill tayfası bu adamı kaslı, alfa görünüşlü diye baş tacı ediyor. açık ara kadın düşmanı bu arkadaş gay yahu. zamanında gay barlarda striptiz yapıyordu, şimdi para ediyor diye bu kostümü giymiş. yani şimdi bu adamdan mı kadın erkek ilişkisi öğüdü alıp hayati kararlar vereceksin? (bakın redpill komple kadın düşmanı demiyorum, oraya kayan çok elemanı var diyorum)
- yukarıdakiyle bağlantılı olarak, daha önce yazdığım bir cümle ile bitireyim: "kadınlar" dediğin çoğu genelleme, senin çevrendeki kadınları, bir grup kadın ilgilendirir. mesela benim çevremdeki kadınların çoğu iyi sürücü. sen "kadınlar araba kullanamaz" deyip bunu da dert ediyorsan, kendine "neden araba kullanamayan kadınlardan oluşmuş bir çevreyi seçtim" diye sorman lazım. redpill'in bazı iddialarını da bu gözle inceleyin.
devamını gör...
safran çiçeği
safran bitkisinin bilimsel adı crocus sativus. bitkinin orijini doğu akdeniz ve anadolu coğrafyasıdır. ülkemizin soğanlı bitkileri entelektüel dünyada çok meşhurdur. taaa ingiltere'den botanik merakı olan turistler doğu karadeniz turlarına gelir. sırf çiğdemlerin çiçeklerinin fotoğraflarını çekebilmek için. ne yazık ki ülkemizin kültür seviyesi çok düşük.
bitkinin ticari değeri olan kısımları: çiçekteki kızıl renkli 3 adet dişi organ (stigmalar) ve çoğaltım materyali olan soğanları
= safranbolu şehri adını safran bitkisinden alır. cumhuriyet tarihine bakıldığında sadece şanlıurfa ve safranbolu şehirlerinde yetiştirildiği görülür. selçuklular döneminde safranbolu kalesini türkler fethetmeden önce şehrin ismi dadybra'dır. türkler bu şehre zalifre adını vermişler. osmanlı döneminde tapu ve tağrir defterlerinde şehrin adı taraklıborlu olarak kayıt edilmiştir.

-safran sözcüğünün etimolojik kökeni-
antik mezopotamya dillerinde azupiru olarak geçmektedir.
arapça sfr kökünden türetilen sözcükler
arapça safra : öd salgısı
arapça asfar : koyu sarı renk
arapça surf : bakır, pirinç
arapça safran : çiçeği sarı boyar bitki, crocus sativus
arapça asfur : çiçeği sarı boyar bitki, yaban safranı, aspir, carthamus tinctorius
eski ibranice'de safran veya aspir bitkisinden karkom olarak eski ahit’te bahsedilmektedir.
arapça kurkum sözcüğü sarı renkli başka bir baharat olan ve hint safranı olarak da bilinen zerdeçal bilimsel adı: curcuma longa için kullanılmaktadır.
eski yunanca krokus sözcüğü safran için kullanılmıştır.
yukarıda da görüldüğü üzere aspir, safran, zerdeçal gibi bitkilerin isimlendirilmesinde bir karmaşa var. bir agronomi öğrencisi olarak yorumum şöyle;
eski dünya'da bitkiler botanik özelliklerine isimlendirilmiyordu. hayatımızda nasıl yer aldığına göre isimlendirilirdi. hastalıkların tedavisinde bitkiler dualarla birlikte kullanılıyordu. çünkü insan hayatını olumsuz etkileyen doğal olaylar için tanrıların laneti olduğuna inanılıyordu. hastanın başında tütsü yakmak, hastaya bazı bitkisel drogları birayla birlikte içirmek, ana tanrıçaya dua etmek, kurban kesmek, kurban kanıyla bir yeri işaretlemek, günahlarını başka bir hayvana veya insana devretmek gibi ritüeller vardı.
dahası, antik dünya'da bitkilerin nasıl çoğaldığı ve ürediği tam olarak bilinmiyordu. antik dünya hakkında yazılan kaynaklardan bildiğimiz kadarıyla antik yunan filozofu aristoteles doğayı sistematik olarak inceleyebilen ilk insanlardandır. bitkilerde üreme ve çoğaltım ile ilgili çeşitli fikirler üretmiştir ve o dönemde kabul edilen fikirleri değerlendirmiştir.
buradan anlıyoruz ki antik dünya'da çoğu tıbbi, aromatik ve boya bitkisinin ticari kaynağı olan coğrafya hindistan'dır. biz türkler o ülkeye hindistan desek de gerçek adı bharat (parat). yani baharat yolu (parat yolu) aslında hindistan yoludur.
buğdaygillerin ve baklagillerin tarımı diğer bitkilerle kıyaslandığında kolaydır. tohumu atarsınız toprağa ve sularsınız. kendi kendine büyür gelişir. çok ciddi bir tarla faaliyeti gerektirmez. oysa tıbbi ve aromatik bitkilerin tarımı o kadar kolay değildir. ya tohumları toz kadar küçüktür (örn. kekik); ya yumru, soğan, rizom ile çoğaltılması gerekir; ya çelik alınarak çoğaltılması gerekir.
yani antik dünya'da tarım vardı evet ama insanlar bugün ki kadar geniş yelpazede bitki yetiştiremiyordu. arpa, buğday, darı gibi buğdaygiller ve bakla, nohut gibi baklagiller dışında diğer bitkiler (böğürtlen, çilek, narenciye, elma, nar, kekik, fesleğen, aspir, safran, çiğdem, lale gibi) doğadan toplanıyordu.
bitkinin ticari değeri olan kısımları: çiçekteki kızıl renkli 3 adet dişi organ (stigmalar) ve çoğaltım materyali olan soğanları
= safranbolu şehri adını safran bitkisinden alır. cumhuriyet tarihine bakıldığında sadece şanlıurfa ve safranbolu şehirlerinde yetiştirildiği görülür. selçuklular döneminde safranbolu kalesini türkler fethetmeden önce şehrin ismi dadybra'dır. türkler bu şehre zalifre adını vermişler. osmanlı döneminde tapu ve tağrir defterlerinde şehrin adı taraklıborlu olarak kayıt edilmiştir.

-safran sözcüğünün etimolojik kökeni-
antik mezopotamya dillerinde azupiru olarak geçmektedir.
arapça sfr kökünden türetilen sözcükler
arapça safra : öd salgısı
arapça asfar : koyu sarı renk
arapça surf : bakır, pirinç
arapça safran : çiçeği sarı boyar bitki, crocus sativus
arapça asfur : çiçeği sarı boyar bitki, yaban safranı, aspir, carthamus tinctorius
eski ibranice'de safran veya aspir bitkisinden karkom olarak eski ahit’te bahsedilmektedir.
arapça kurkum sözcüğü sarı renkli başka bir baharat olan ve hint safranı olarak da bilinen zerdeçal bilimsel adı: curcuma longa için kullanılmaktadır.
eski yunanca krokus sözcüğü safran için kullanılmıştır.
yukarıda da görüldüğü üzere aspir, safran, zerdeçal gibi bitkilerin isimlendirilmesinde bir karmaşa var. bir agronomi öğrencisi olarak yorumum şöyle;
eski dünya'da bitkiler botanik özelliklerine isimlendirilmiyordu. hayatımızda nasıl yer aldığına göre isimlendirilirdi. hastalıkların tedavisinde bitkiler dualarla birlikte kullanılıyordu. çünkü insan hayatını olumsuz etkileyen doğal olaylar için tanrıların laneti olduğuna inanılıyordu. hastanın başında tütsü yakmak, hastaya bazı bitkisel drogları birayla birlikte içirmek, ana tanrıçaya dua etmek, kurban kesmek, kurban kanıyla bir yeri işaretlemek, günahlarını başka bir hayvana veya insana devretmek gibi ritüeller vardı.
dahası, antik dünya'da bitkilerin nasıl çoğaldığı ve ürediği tam olarak bilinmiyordu. antik dünya hakkında yazılan kaynaklardan bildiğimiz kadarıyla antik yunan filozofu aristoteles doğayı sistematik olarak inceleyebilen ilk insanlardandır. bitkilerde üreme ve çoğaltım ile ilgili çeşitli fikirler üretmiştir ve o dönemde kabul edilen fikirleri değerlendirmiştir.
buradan anlıyoruz ki antik dünya'da çoğu tıbbi, aromatik ve boya bitkisinin ticari kaynağı olan coğrafya hindistan'dır. biz türkler o ülkeye hindistan desek de gerçek adı bharat (parat). yani baharat yolu (parat yolu) aslında hindistan yoludur.
buğdaygillerin ve baklagillerin tarımı diğer bitkilerle kıyaslandığında kolaydır. tohumu atarsınız toprağa ve sularsınız. kendi kendine büyür gelişir. çok ciddi bir tarla faaliyeti gerektirmez. oysa tıbbi ve aromatik bitkilerin tarımı o kadar kolay değildir. ya tohumları toz kadar küçüktür (örn. kekik); ya yumru, soğan, rizom ile çoğaltılması gerekir; ya çelik alınarak çoğaltılması gerekir.
yani antik dünya'da tarım vardı evet ama insanlar bugün ki kadar geniş yelpazede bitki yetiştiremiyordu. arpa, buğday, darı gibi buğdaygiller ve bakla, nohut gibi baklagiller dışında diğer bitkiler (böğürtlen, çilek, narenciye, elma, nar, kekik, fesleğen, aspir, safran, çiğdem, lale gibi) doğadan toplanıyordu.
devamını gör...
textrovert
ingilizce bir kelime olup yüzyüze konuşmaktan rahatsızlık duyup mesajlaşırken kendini daha rahat hisseden kişilere denir.
devamını gör...
yazarların itiraf köşesi
sevemediğimi sevemiyorum sözlük. ağzıyla kuş tutsa da yaranamiyorlar bana. ama benim sevemediğim insanda da mutlaka bir bokluk çıkıyor. boş yere değilmiş yani seni sevememem diyorum.
devamını gör...
solcu bıyığı
60'ların sonlarına doğru hayatımıza girmiş bir lügat.
sağcı bıyığı dudakların sağından ve solundan çeneye doğru inerken, solcu bıyığı çeneye inmez.
solcu bıyığı, sağcı bıyığına göre çok daha gürdür.
bana göre solcu bıyığının sembol ismi kesinlikle mahir çayan'dır.
orijinal solcu bıyığı 40'lı yaşlarda sararmaya başlar.
bunun sebebi içilen adıyaman tütünüdür.
sağcı bıyığı sararmaz çünkü onlar genelde fabrika sigarası içerler.
sağcı bıyığı dudakların sağından ve solundan çeneye doğru inerken, solcu bıyığı çeneye inmez.
solcu bıyığı, sağcı bıyığına göre çok daha gürdür.
bana göre solcu bıyığının sembol ismi kesinlikle mahir çayan'dır.
orijinal solcu bıyığı 40'lı yaşlarda sararmaya başlar.
bunun sebebi içilen adıyaman tütünüdür.
sağcı bıyığı sararmaz çünkü onlar genelde fabrika sigarası içerler.
devamını gör...
18 ocak 2021 içişleri bakanlığı tarafından engellenen i.b.b soruşturması
--- alıntı ---
istanbul belediyesi şirketi metro a.ş., 2012’de sikorsky satın aldı. helikopterin 6 yılda getirisi 3.2 milyon, gideri 14.4 milyon tl oldu. ibb’nin başlattığı “sikorsky niye alındı” incelemesi ise yarım kaldı.
istanbul büyükşehir belediye (ibb) başkanı ekrem imamoğlu'nun talimatı ile başlatılan geçmiş döneme ilişkin yolsuzluk incelemesi, içişleri bakanlığı müfettişlerinin dosyalara el koyması üzerine yarım kaldı. ibb teftiş kurulu'nun bakanlık müfettişlerine devretmek zorunda kaldığı dosyalar içinde sikorsky helikopter alımı da var.
ibb müfettişleri, akp yönetiminde iken metro istanbul a.ş.'nin bir helikoptere sahip olduğunu belirleyerek konuyu araştırmaya başladı. ilk belirlemelere göre ibb şirketi metro istanbul a.ş. 2012 yılında kdv dahil 590 bin dolara satın aldığı 1988 model “sikorsky s-76b” tipi helikopteri 23 ocak 2019 tarihinde kdv dahil 601 bin 800 tl'ye sattı.
metro istanbul a.ş., helikopteri 2012 yılından 2018 yılına kadar kiraya vererek toplam 3 milyon 220 bin 401 tl gelir elde etti. ancak sikorsky helikopterin bakım ve diğer giderleri metro istanbul a.ş'ye 14 milyon 400 bin 340 tl'lik fatura çıkarttı.
helikopter kiralama hizmeti verilmeyen 2018 yılında yalnızca personel ücret gideri olarak 919 bin 589 tl ödeme yapıldı. ibb müfettişleri, metro istanbul a.ş. tarafından helikopterin neden alındığını, alım kararının kimler tarafından verildiğini, ibb'nin aldığı kiralama hizmetinin yerinde kullanılmış olup olmadığını araştırmak üzere inceleme başlatmak istedi. ancak inceleme için başkanlık oluru alındığı sırada dosya, içişleri bakanlığı müfettişlerine devredilmek zorunda kalındı.
aynı şekilde mülkiye müfettişlerine teslim edilmek zorunda kalınan dosyalardan biri de geçmiş dönemde iptal edilen ve proje süresi uzayan raylı sistem hatları oldu. raylı sistem yapım işlerinde yanlış kararlardan dolayı kamunun yaklaşık 11 milyar lira zarar ettiği belirtildi.
--- alıntı --- buradan
istanbul belediyesi şirketi metro a.ş., 2012’de sikorsky satın aldı. helikopterin 6 yılda getirisi 3.2 milyon, gideri 14.4 milyon tl oldu. ibb’nin başlattığı “sikorsky niye alındı” incelemesi ise yarım kaldı.
istanbul büyükşehir belediye (ibb) başkanı ekrem imamoğlu'nun talimatı ile başlatılan geçmiş döneme ilişkin yolsuzluk incelemesi, içişleri bakanlığı müfettişlerinin dosyalara el koyması üzerine yarım kaldı. ibb teftiş kurulu'nun bakanlık müfettişlerine devretmek zorunda kaldığı dosyalar içinde sikorsky helikopter alımı da var.
ibb müfettişleri, akp yönetiminde iken metro istanbul a.ş.'nin bir helikoptere sahip olduğunu belirleyerek konuyu araştırmaya başladı. ilk belirlemelere göre ibb şirketi metro istanbul a.ş. 2012 yılında kdv dahil 590 bin dolara satın aldığı 1988 model “sikorsky s-76b” tipi helikopteri 23 ocak 2019 tarihinde kdv dahil 601 bin 800 tl'ye sattı.
metro istanbul a.ş., helikopteri 2012 yılından 2018 yılına kadar kiraya vererek toplam 3 milyon 220 bin 401 tl gelir elde etti. ancak sikorsky helikopterin bakım ve diğer giderleri metro istanbul a.ş'ye 14 milyon 400 bin 340 tl'lik fatura çıkarttı.
helikopter kiralama hizmeti verilmeyen 2018 yılında yalnızca personel ücret gideri olarak 919 bin 589 tl ödeme yapıldı. ibb müfettişleri, metro istanbul a.ş. tarafından helikopterin neden alındığını, alım kararının kimler tarafından verildiğini, ibb'nin aldığı kiralama hizmetinin yerinde kullanılmış olup olmadığını araştırmak üzere inceleme başlatmak istedi. ancak inceleme için başkanlık oluru alındığı sırada dosya, içişleri bakanlığı müfettişlerine devredilmek zorunda kalındı.
aynı şekilde mülkiye müfettişlerine teslim edilmek zorunda kalınan dosyalardan biri de geçmiş dönemde iptal edilen ve proje süresi uzayan raylı sistem hatları oldu. raylı sistem yapım işlerinde yanlış kararlardan dolayı kamunun yaklaşık 11 milyar lira zarar ettiği belirtildi.
--- alıntı --- buradan
devamını gör...
kötülük problemi
dünya insana yaşaması için bütün gereksinimlerini sunar. eğer adil ve mutlu bir dünya kurulamadı ise bu yaratıcının değil insanın becerememesi ile açıklanmalıdır.
devamını gör...
kral kaybederse
kendi hayatınızıda sorgulayacağınız, kader motifinin insanı nasıl terketmediğini göreceğiniz gülseren budayıcıoğlu kitabı. kenan baran’ın hikayesini konu alıyor. zaman zaman kenan’a kızarken bulacaksınız kendinizi. tüm kitapları gibi edebi yönü olmayan ancak psikolojik yönü ağır basan bir kitap.
"mutluluk yaramaz, hareketli, yakalanması çok zor bir kuştur"
"mutluluk yaramaz, hareketli, yakalanması çok zor bir kuştur"
devamını gör...



