adolf hitler
adolf'u anlamak için kavgam kitabını iyi okumak ve 1939 kadar olan sürecini araştırıp anlamak lazım.
nasıl ki cumhuriyet tarihine baktığımız'da atatürk'ün vefatından sonra, türkiye siyasi, ekonomi iç sorunlar ile dış ilişkilerde asla iyileşme olmuyor ve devamında bugüne değin süregelen. siyasilerin kendi şahsi çıkarları için hayırsız evladın hoyratça baba mirası sömürmesi gibi devlet, millet, ülke ve değerlerini geçmişin bedelini bilemeden sömür-düler/yorlar.
aslında çok iyi bir ideolojiye sahip, düşünce ile eylem arasındaki dengesizlik ve tutarsızlık sonucu kendini halkını ve dunyayı felakete sürüklemesine sebep olan hırs ve gurur tutkunu.
kendimce mükemmel zeka, yönetim ve gözlemleme sahibi.
(zayıfa acımak doğaya aykırıdır. "adolf hitler")
nasıl ki cumhuriyet tarihine baktığımız'da atatürk'ün vefatından sonra, türkiye siyasi, ekonomi iç sorunlar ile dış ilişkilerde asla iyileşme olmuyor ve devamında bugüne değin süregelen. siyasilerin kendi şahsi çıkarları için hayırsız evladın hoyratça baba mirası sömürmesi gibi devlet, millet, ülke ve değerlerini geçmişin bedelini bilemeden sömür-düler/yorlar.
aslında çok iyi bir ideolojiye sahip, düşünce ile eylem arasındaki dengesizlik ve tutarsızlık sonucu kendini halkını ve dunyayı felakete sürüklemesine sebep olan hırs ve gurur tutkunu.
kendimce mükemmel zeka, yönetim ve gözlemleme sahibi.
(zayıfa acımak doğaya aykırıdır. "adolf hitler")
devamını gör...
hakkını helal et
yakın bir arkadaşla konuşurken, herhangi bir sözünüzün kendisini kırmış olabileceği ihtimaline karşı duyulan kaygı esnasında dile getirilir.
bir ticaret veya alavere sonunda dile getirilir.
başka birinin dut, kiraz ya da başka bir meyve ağacından iki üç tane koparılıp yeneceği zaman dile getirilir.
manav tezgahında mandalina, kayısı, üzüm gibi meyvelerin tadına bakıldıktan sonra dile getirilir.
güzel de davranıştır. hak hukuk adalet duyarlılığını hatırlatır. insan ruhuna moral verir.
ama bir de karşıdaki kişiye ağır olmuş, hem madden hem de ruhen zarar vermiş büyük haksızlık ve yıkımlar vardır. eğer ki böyle bir haksızlık ve yıkıma sebep olunmuşsa ve bundan dolayı büyük bir vicdan azabı ve tedirginlik yaşanıyorsa gerektiğinde zararı karşılamak, hatayı telafi etmek, yol yakınken affedilmek, yalvar yakar duruma gelmek icap edebilir. öncelikle de helallik alınacak muhataba ulaşmak gerekir. ulaşıldığında da tabi zarar gören helallik istenecek muhatabın insafına kalmışsa. bunun en kötüsü tarafı da eğer bir de o muhataba hiç ulaşılmıyorsa...
bir ticaret veya alavere sonunda dile getirilir.
başka birinin dut, kiraz ya da başka bir meyve ağacından iki üç tane koparılıp yeneceği zaman dile getirilir.
manav tezgahında mandalina, kayısı, üzüm gibi meyvelerin tadına bakıldıktan sonra dile getirilir.
güzel de davranıştır. hak hukuk adalet duyarlılığını hatırlatır. insan ruhuna moral verir.
ama bir de karşıdaki kişiye ağır olmuş, hem madden hem de ruhen zarar vermiş büyük haksızlık ve yıkımlar vardır. eğer ki böyle bir haksızlık ve yıkıma sebep olunmuşsa ve bundan dolayı büyük bir vicdan azabı ve tedirginlik yaşanıyorsa gerektiğinde zararı karşılamak, hatayı telafi etmek, yol yakınken affedilmek, yalvar yakar duruma gelmek icap edebilir. öncelikle de helallik alınacak muhataba ulaşmak gerekir. ulaşıldığında da tabi zarar gören helallik istenecek muhatabın insafına kalmışsa. bunun en kötüsü tarafı da eğer bir de o muhataba hiç ulaşılmıyorsa...
devamını gör...
bakır kablo
kablo seçimi yapılırken iletkenliğin iyi olması istenir.
bunun için de kabloların öz dirençlerinin düşük olması gerekmektedir.
öz iletkenlik=1/özdirenç
bu formüle göre öz iletkenlik, öz direnç ile ters orantılıdır.
bilinen metaller arasında öz direnci en düşük metal gümüştür. gümüşün öz direnci 1.59×10 üzeri −8 ω.m'dir.
gümüşten sonra (bakır, 1.72 × 10 üzeri -8), (altın 2.44 × 10 üzeri -8), (alüminyum 2.82 × 10 üzeri -8) (kalsiyum 3.3x10 üzeri −8) dir.
oda sıcaklığında bakır kablonun özdirenci 1.72 × 10 üzeri -8 ω.m iken, alüminyum kablonun özdirenci 2.82×10 üzeri −8 ω.m'dir.
alüminyum kablonun öz direnci bakır kablodan % 65 daha fazladır.
ancak, bakır kablonun metre fiyatı, alüminyum kablonun metre fiyatından 3 kat daha pahalıdır. halbuki bakır kablo kesitini % 65 artırıp kabloyu alüminyuma çevirirseniz bakırdan farksız bir kabloya sahip olursunuz. hatta daha emniyetli olsun diye bakır kablo çekeceğiniz yere, seçtiğiniz bakır kablonun 2 katı kalınlıkta bir alüminyum kablo çekerseniz hem bakır kablodan daha dayanıklı bir kablonuz olur, hem de kablo maliyetinizi % 40 daha ucuza halletmiş olursunuz. bakır kablonun alüminyum kabloya oranla ekstra hiçbir avantajı yoktur. izoleli kabloların emniyet katsayıları uluslararası standartlara göre belirlenir. yani bakır kablo alüminyum kablodan daha iyidir algısı yanlıştır.
tek sıkıntı alüminyum kablo bakıra nazaran bir miktar daha serttir. keskin dönüşlerde zorlar. zaten kalın kabloların keskin dönüş yapması istenmeyen bir olaydır.
yukarıdaki bilgilerden de anlaşılacağı üzere ısrarla bakır kablo çektirmenin bakır üreticileri haricinde kimseye faydası yoktur. eğer bakır kablo çekmek istemeyen biri ile karşılaşırsanız ona "neden tüm yüksek ve orta gerilim kabloları bakır değil de alüminyum çekiliyor" diye sorun.
ilginç bir bilgi daha vereyim.
bir kabloyu bakır olarak yapmak, saf altın olarak yapmaktan iletkenlik açısından daha iyidir. yani elektrik iletimi açısından bakır, kolunuza taktığınız o altınlardan daha iyidir. altının pratikte kullanıldığı işe yarar hiçbir yer yoktur. gümüş ise hepsinden daha iyidir. ayrıca kalsiyum'dan oluşan kemiklerimiz de iyi birer iletkendirler.
bunun için de kabloların öz dirençlerinin düşük olması gerekmektedir.
öz iletkenlik=1/özdirenç
bu formüle göre öz iletkenlik, öz direnç ile ters orantılıdır.
bilinen metaller arasında öz direnci en düşük metal gümüştür. gümüşün öz direnci 1.59×10 üzeri −8 ω.m'dir.
gümüşten sonra (bakır, 1.72 × 10 üzeri -8), (altın 2.44 × 10 üzeri -8), (alüminyum 2.82 × 10 üzeri -8) (kalsiyum 3.3x10 üzeri −8) dir.
oda sıcaklığında bakır kablonun özdirenci 1.72 × 10 üzeri -8 ω.m iken, alüminyum kablonun özdirenci 2.82×10 üzeri −8 ω.m'dir.
alüminyum kablonun öz direnci bakır kablodan % 65 daha fazladır.
ancak, bakır kablonun metre fiyatı, alüminyum kablonun metre fiyatından 3 kat daha pahalıdır. halbuki bakır kablo kesitini % 65 artırıp kabloyu alüminyuma çevirirseniz bakırdan farksız bir kabloya sahip olursunuz. hatta daha emniyetli olsun diye bakır kablo çekeceğiniz yere, seçtiğiniz bakır kablonun 2 katı kalınlıkta bir alüminyum kablo çekerseniz hem bakır kablodan daha dayanıklı bir kablonuz olur, hem de kablo maliyetinizi % 40 daha ucuza halletmiş olursunuz. bakır kablonun alüminyum kabloya oranla ekstra hiçbir avantajı yoktur. izoleli kabloların emniyet katsayıları uluslararası standartlara göre belirlenir. yani bakır kablo alüminyum kablodan daha iyidir algısı yanlıştır.
tek sıkıntı alüminyum kablo bakıra nazaran bir miktar daha serttir. keskin dönüşlerde zorlar. zaten kalın kabloların keskin dönüş yapması istenmeyen bir olaydır.
yukarıdaki bilgilerden de anlaşılacağı üzere ısrarla bakır kablo çektirmenin bakır üreticileri haricinde kimseye faydası yoktur. eğer bakır kablo çekmek istemeyen biri ile karşılaşırsanız ona "neden tüm yüksek ve orta gerilim kabloları bakır değil de alüminyum çekiliyor" diye sorun.
ilginç bir bilgi daha vereyim.
bir kabloyu bakır olarak yapmak, saf altın olarak yapmaktan iletkenlik açısından daha iyidir. yani elektrik iletimi açısından bakır, kolunuza taktığınız o altınlardan daha iyidir. altının pratikte kullanıldığı işe yarar hiçbir yer yoktur. gümüş ise hepsinden daha iyidir. ayrıca kalsiyum'dan oluşan kemiklerimiz de iyi birer iletkendirler.
devamını gör...
hayatın boş olduğu gerçeği
bu gibi konularda yazmama kararı aldım açıkçası. çünkü kimseye neyi nasıl yapacağını söyleme haddini kendime yakıştıramıyorum artık pek. insan kendisi için en iyisini bilir ve bu bir yalandır. ama öyle. kişi neyi hak ediyorsa onu yaşamalı. zulüm azalmalı böylece. hak etmediğin bir şey iyi ve kötü fark etmiyor sana zulümdür. taht hakikaten kral gibi yaşamış birinin altına serilmeli. yüksek fikirler de sadece duymak isteyenlere söylenmeli. niçe diyor ya; "ben bu kulaklara göre bir ağız değilim" diye. bu cümle kolay kurulmuş olamaz.
ben yine de hayatın boş olduğunu sanmıyorum. bilakis hayat diğer her şeyden daha adildir. kötü şeyler yaşayan insanların biçoğu seçimlerinin kurbanıdırlar. bilinçsizliklerinin. cehaletlerinin. siz yokuş aşağı giderken bir allah kulu çıkıp; "hey bak dur" dememiş olamaz. "yapma o insan iyi biri değil" diyen biri muhakkak vardır. "bu iş seni batırır" da denmiştir biçoğunuza. ya, "aman çocuğum dikkat et" de mi denmedi? kişi refikinden azar? o da mı değil.
ama tabii maalesef senelerdir insanlığa pompalanan nihilizmin bir sonucu bu. dünyanın tehlikelerle dolu olduğu yalanına çok inandınız. herkes düşmanınızdı. sizi hiç sevmediler. hiç önemsemediler güya... tek gerçek şu; sizler kandırıldınız. sizi kandırdılar. sizi hakikaten aldattılar. uyuştunuz. biçoğunuz çoktan vazgeçti. biçoğunuz da öylesine takılıyor. uyuyor uyanıyor ve hepsi bu. saçma ilişkiler, geçici arkadaşlıklar, birbirini körelten riya dolu insanlar, müthiş bir entrika, müthiş bir donukluk... prensler ve prensesler. çok yüksekte, güya çok kıymetli, çok mış gibi, çok muş gibi, çok gibi. ama hiç gerçek değil. gününüz sürüklenerek geçiyor. belki alışveriş yaparak tatmin oluyorsunuzdur biraz? o tişört seni olduğundan daha güzel gösterir. o çantayı almazsan gerçekten ölürsün. ya da çok eğlenceli diziler izleyerek günü doldurmalısın? "kalabalıklar içindeki yalnızlığınızı" güya törpüleyen ve size sahte bir korunaklı alan yaratan çok çilekeş kankileriniz vardır ve daha ne olsun? insan daha ne ister ki? hadi şimdi gidip berke'nin neden online olduğunu ama sana yazmadığını düşün. melisa'nın tam bir kaşar olduğuna ikna etmek için sigara dumanı sinmiş köhne kafedeki arkadaşlarına saatlerini ayır.
ama bigün yukarı doğru bakacaksın. "zirve" denen bir yer vardır. "tanrılar dağı." orada çok yorgun ama mutlu insanlar var. seni görmek için aşağı bakmaları bile yetmiyor. çok ama çok sağlam bir dikkat de lazım istatistikten başka hiçbir şey olmayan kafa'nın sayılabilmesi için. al sana kalabalıklar ve içindeki yalnızlık. kösnül vs. çok seversiniz böyle kelimeleri.
insanın yüksek değerler üreteme gayesi tümüyle imha edildi. saçma sapan uğraşlarla geçirilen bir ömrün tatmin edici hiçbir tarafı yok ve olmayacak. ancak yüksek değerler etrafına örgütlenmiş bir bilinçli hal bizi kurtarır. bizden sonra da hayatın devam edeceği bilgisiyle barışıp üretimde olmak, üretimde kalmak gerekiyor. düşüş kalkışlar tabii ki de yaşanır. insan akışkan bir mahluk ama akışkanlığını belli başlı doğrularla sınırlandırarak kendini toparlayabilir. binlerce birbirini takip eden gün yaşıyoruz, iyi ve kötü. tümü bir büyük; "ben"in yaratılması için bizim tarafımızda çalışıyor çok dipte bir yerde. keşke'leri iyi ki'ye dönüştürme becerimiz var ama keşkeler arttıkça mutsuzluk ihtimalimiz de artıyor. her geçen gün gençleşmiyor yaşlanıyoruz. her geçen gün biraz daha azalan birçok şeye maruz kalıyoruz. korunması gereken milyonlarca büyük küçük duygumuz ve yapıp etmelerimizden öğrendiğimiz pratikler var. genel amacımız mutluluktan ziyade ödev bilinciyle üretime katkı sağlamak olmalı. bu üretim her tür ve şartta ve sonuçta gözlemlenebilmeli. her şeyin artırılmış bir formunu hayata geri vermek zorundayız.
"alma-verme dengesi" diye bir şey var. tümden sizi sömüren bir kuyuya hayat boyu yatırım yaparsanız mutlu olmanız mümkün değildir. bu kuyu herkes ve her şey olabilir. sonuçlar alabiliyor olmanız gerekir günün sonunda ya da gün içinde. hayat zor ve daha da zorlaşacak yaşınız ilerledikçe. çocuk aklıyla doğru hamleler yapan insanlar bugün müthiş bir haz yaşıyorlar. o yıllardan bu yıllara çok şey biriktirdiler. çok çalıştılar. hayatın boş ve boşuna taraflarıyla çok erken yüzleşip buna karşı bir önlem aldılar. bu insanlar salak değildi. salak olmadıklarının kanıtı onlarla aramızda fark. tümden zirveye oynayan, kendini asker disipliniyle bir şeylere hazırlayan, yaralarını seven, akışkan, gücünü zulüm için yalan dolan için manipülasyon için harcamayan insanlar var.
bir insan otuzuna kadar çok ama çok ve çok çalışmalı. otuza kadar ne yaparsa kar kalacak yanına. otuzdan sonra artık inşa ettiği benliğinin keyfini sürebilir. hak etti. ama otuz mühim bir kırılma. ben bazen çok acıyorum. görüyorum ve acıyorum. ziyan edilmiş hayatları, potansiyelleri, imkanları görüyorum. canım yanıyor. hakikaten tokatlayasım geliyordu eskiden bu insanları ama artık sanırım umursamıyorum. umursayamıyorum ya da. geçti o isteğim. herkes o masanın etrafına oturduğunda kendi keşkesini konuşacak. yalandan bir; "mutluyum"a sığınanları hemen anlarsınız. sığ ve sahtedirler. kendine bunu yapan birine saygı duyulamaz. acıktım. zaten saçma meseleler bunlar. takılmayın siz. aynen devam.
ben yine de hayatın boş olduğunu sanmıyorum. bilakis hayat diğer her şeyden daha adildir. kötü şeyler yaşayan insanların biçoğu seçimlerinin kurbanıdırlar. bilinçsizliklerinin. cehaletlerinin. siz yokuş aşağı giderken bir allah kulu çıkıp; "hey bak dur" dememiş olamaz. "yapma o insan iyi biri değil" diyen biri muhakkak vardır. "bu iş seni batırır" da denmiştir biçoğunuza. ya, "aman çocuğum dikkat et" de mi denmedi? kişi refikinden azar? o da mı değil.
ama tabii maalesef senelerdir insanlığa pompalanan nihilizmin bir sonucu bu. dünyanın tehlikelerle dolu olduğu yalanına çok inandınız. herkes düşmanınızdı. sizi hiç sevmediler. hiç önemsemediler güya... tek gerçek şu; sizler kandırıldınız. sizi kandırdılar. sizi hakikaten aldattılar. uyuştunuz. biçoğunuz çoktan vazgeçti. biçoğunuz da öylesine takılıyor. uyuyor uyanıyor ve hepsi bu. saçma ilişkiler, geçici arkadaşlıklar, birbirini körelten riya dolu insanlar, müthiş bir entrika, müthiş bir donukluk... prensler ve prensesler. çok yüksekte, güya çok kıymetli, çok mış gibi, çok muş gibi, çok gibi. ama hiç gerçek değil. gününüz sürüklenerek geçiyor. belki alışveriş yaparak tatmin oluyorsunuzdur biraz? o tişört seni olduğundan daha güzel gösterir. o çantayı almazsan gerçekten ölürsün. ya da çok eğlenceli diziler izleyerek günü doldurmalısın? "kalabalıklar içindeki yalnızlığınızı" güya törpüleyen ve size sahte bir korunaklı alan yaratan çok çilekeş kankileriniz vardır ve daha ne olsun? insan daha ne ister ki? hadi şimdi gidip berke'nin neden online olduğunu ama sana yazmadığını düşün. melisa'nın tam bir kaşar olduğuna ikna etmek için sigara dumanı sinmiş köhne kafedeki arkadaşlarına saatlerini ayır.
ama bigün yukarı doğru bakacaksın. "zirve" denen bir yer vardır. "tanrılar dağı." orada çok yorgun ama mutlu insanlar var. seni görmek için aşağı bakmaları bile yetmiyor. çok ama çok sağlam bir dikkat de lazım istatistikten başka hiçbir şey olmayan kafa'nın sayılabilmesi için. al sana kalabalıklar ve içindeki yalnızlık. kösnül vs. çok seversiniz böyle kelimeleri.
insanın yüksek değerler üreteme gayesi tümüyle imha edildi. saçma sapan uğraşlarla geçirilen bir ömrün tatmin edici hiçbir tarafı yok ve olmayacak. ancak yüksek değerler etrafına örgütlenmiş bir bilinçli hal bizi kurtarır. bizden sonra da hayatın devam edeceği bilgisiyle barışıp üretimde olmak, üretimde kalmak gerekiyor. düşüş kalkışlar tabii ki de yaşanır. insan akışkan bir mahluk ama akışkanlığını belli başlı doğrularla sınırlandırarak kendini toparlayabilir. binlerce birbirini takip eden gün yaşıyoruz, iyi ve kötü. tümü bir büyük; "ben"in yaratılması için bizim tarafımızda çalışıyor çok dipte bir yerde. keşke'leri iyi ki'ye dönüştürme becerimiz var ama keşkeler arttıkça mutsuzluk ihtimalimiz de artıyor. her geçen gün gençleşmiyor yaşlanıyoruz. her geçen gün biraz daha azalan birçok şeye maruz kalıyoruz. korunması gereken milyonlarca büyük küçük duygumuz ve yapıp etmelerimizden öğrendiğimiz pratikler var. genel amacımız mutluluktan ziyade ödev bilinciyle üretime katkı sağlamak olmalı. bu üretim her tür ve şartta ve sonuçta gözlemlenebilmeli. her şeyin artırılmış bir formunu hayata geri vermek zorundayız.
"alma-verme dengesi" diye bir şey var. tümden sizi sömüren bir kuyuya hayat boyu yatırım yaparsanız mutlu olmanız mümkün değildir. bu kuyu herkes ve her şey olabilir. sonuçlar alabiliyor olmanız gerekir günün sonunda ya da gün içinde. hayat zor ve daha da zorlaşacak yaşınız ilerledikçe. çocuk aklıyla doğru hamleler yapan insanlar bugün müthiş bir haz yaşıyorlar. o yıllardan bu yıllara çok şey biriktirdiler. çok çalıştılar. hayatın boş ve boşuna taraflarıyla çok erken yüzleşip buna karşı bir önlem aldılar. bu insanlar salak değildi. salak olmadıklarının kanıtı onlarla aramızda fark. tümden zirveye oynayan, kendini asker disipliniyle bir şeylere hazırlayan, yaralarını seven, akışkan, gücünü zulüm için yalan dolan için manipülasyon için harcamayan insanlar var.
bir insan otuzuna kadar çok ama çok ve çok çalışmalı. otuza kadar ne yaparsa kar kalacak yanına. otuzdan sonra artık inşa ettiği benliğinin keyfini sürebilir. hak etti. ama otuz mühim bir kırılma. ben bazen çok acıyorum. görüyorum ve acıyorum. ziyan edilmiş hayatları, potansiyelleri, imkanları görüyorum. canım yanıyor. hakikaten tokatlayasım geliyordu eskiden bu insanları ama artık sanırım umursamıyorum. umursayamıyorum ya da. geçti o isteğim. herkes o masanın etrafına oturduğunda kendi keşkesini konuşacak. yalandan bir; "mutluyum"a sığınanları hemen anlarsınız. sığ ve sahtedirler. kendine bunu yapan birine saygı duyulamaz. acıktım. zaten saçma meseleler bunlar. takılmayın siz. aynen devam.
devamını gör...
şu ana kadar yaptığınız en saçma şey
bi ara hoşlandığım bir çocuk vardı ama o kişinin sevgilisi vardı zaten bana asla bakmazdı. ben de onun fotoğraflarıyla ve ismiyle bir instagram hesabı açıp bi kendimden ona , bi ondan kendime mesajlar yazıyordum. ara sıra internetten bulduğum güzel sözleri story'sine atıp kendimi etiket yapıyordum. 2 buçuk sene boyunca kendi kendimle sevgili olmuştum.
devamını gör...
enfp
şu kişilik testinin sonucuna göre kişilik tipimin adı. bana gerçekten de uyduğunu düşünüyorum ama sonuçlar doğru çıksa da çıkmasa da kişilik testi tarzı şeyler yapmayı, burç yorumu okumayı seviyorum. ayrıca belirli aralıklarla yaptığınızda kendinizdeki değişimleri de yansıtıyo bence böyle testler.*
devamını gör...
süleyman soylu
erdoğan'a "sana hesap sormazsam namerdim" diyen, erdoğan hükümetinin iç işleri bakanı.
devamını gör...
homofobik
halka açık alanlarda "velev ki ibneyiz" pankartlarıyla gezerek onur(!) yürüyüşü yapanların, ortada normalmiş gibi tavır sergilemesi beni rahatsız ediyor. başkalarına örnek olduğunu mu sanıyorlar nedirse, onlar istediğini yapacak dışarda ama biz istemediğimizi bile yazmaktan aciz mi kalacağız? bu özgürlük sadece size mi var,sadece sizin için tolerans geçip limitsiz mi kılınmış arkadaş? bazıları yazım hakkında eleştiride bulunmuş. ama eleştiri yaparken kendileri çok düzgün ve benim şahsımı tanıyormuş gibi saldırmış. ne de olsa içindekileri kusmuş. beni tanımadan etmeden kendini kandırma demek kendini kandırmasıdır. kimsenin kalbini ve dini inancını hayatına yaşantısını bilemezsiniz. bol keseden kendi gibi düşünülmüyor diye kendilerini haklı sanmak, kendi yobazlıklarıdır. benim düşüncem bu, seninki de kendi yaşantına göre. kalkıp sen ve türevlerine dini inancımı ve yaşantımı anlatamam. kimsenin cinsel hayatına karıştığım da yok. eşlerini bırakıp kimle ne yaptıkları umrumda değil. fıtrata ters bana göre kadınlar yalnızlaştırılıyor ve bu üremeyi de psikolojiyi de toplumu da etkiliyor. gelecek nespi tehlikeye sokuyor. dini inancım gereği de bana bu durumlar yasak ve haram kılındı. eğer aksini iddia etseydim o zaman inancımla çelişmiş olurdum. ki zaten dini inancım bana ve yaşantımda iyiliği ve güzelliği emrediyor. ister inanın ister inanmayın. benim düşüncelerime sizinkiler saygı duyduğum gibi saygı duymak zorundasınız. mahalle kavgası yapıyormuş gibi saldırmayın sizden farklı düşünülüyor diye. bundan sonra yazdıklarınıza da zaman ayırıp okuyacak boş insan değilim ne de olsa sadece kin kusulup kendi dedikleri sadece doğruymuş gibi güya haklılığını yazmaya çalışacak... bana göre çocuklar etkilenir. onlar öyleler diye çocukların ve ilerde çocuklarım olursa onlar gibi olmalarını istemiyorum. yok sigara içermişim de kutsal kitaba sanki saygım yokmuş bilmem ney zırvalamışlar. beni bilen bilir. kimseye kanıtlama ihtiyacı da gütmem hayatımı dini yaşantıma göre yaşayamayacaksam bunu nerde yaşayacağım. sırf düşüncelerimi kendince ütopik bulup inanmayanlar/rahatsız olanlar var diye yalan yere sigara içiyorum, rutin olarak şu dini vecibelerimi yerine getirmiyorum istediğinizi dışarda yapın diyemem. bu işi sırf yapıyorlar diye doğrudur ve halka açık alanlarda çocukların ya/ da dini değerlerin önünde tepinin de diyemem. kafa sözlükte de zaten özgür bir platform değil(!) ya, bazılarının düşüncesiz saldırıları sonucu yazdığımdan vazgeçmem.sonuna kadar arkasındayım (öğrenin artık; herkes sizle aynı düşünmek zorunda değil bu kendinizce onları ve yaşantıları hakkında ileri geri konuşma hakkı da size tanımıyor. ne de olsa herkes kendinden bilirmiş bu nedenle bu tarz kendi bildiğini dikte etmeye çalışanların yazdıkları gözümde çöp mahiyetinde...) . kimseyi de benim düşüncelerim ve yaşantım "alâkadar " etmez. yaşantımda uygulamadıklarımı da tavsiye etmem.şov peşinde olsaydım herkesle yani seninle aynı fikirden olanların yazdıklarını yazar bu şekilde bol oy da alırdım. başkalarının kalbini ve hayatını biliyormuş gibi de ön yargılı davranırdım.
kadının yalnızlaştırılması, işlevi bakımından fıtrata ters durumların oluşumuna zemin hazırlaması ve inançların gereği bu tür durumları aşırı normal bir durummuş gibi toplumda sergileyenlere karşı tavrım nettir. nasıl ki onların da bana karşı tavırları ve söylemleri hoş olmasa da benim de onları sevmek gibi bir zorunluluğum yok. ne yapıyorsan yap dersek kendi özgürlüğümüze ve gelecek nesle karşı saygısızlık olur. kendi evinde kendin gibilerle hangi ortamda ne yaptığın ilgilendirmez de beni, çocukların camiinin veya hiç olunmadık yerlerde marifetmiş ve yayılması, duyulması isteniyor gibi hareketleri kabul etmek zorunda değiliz.
kadının yalnızlaştırılması, işlevi bakımından fıtrata ters durumların oluşumuna zemin hazırlaması ve inançların gereği bu tür durumları aşırı normal bir durummuş gibi toplumda sergileyenlere karşı tavrım nettir. nasıl ki onların da bana karşı tavırları ve söylemleri hoş olmasa da benim de onları sevmek gibi bir zorunluluğum yok. ne yapıyorsan yap dersek kendi özgürlüğümüze ve gelecek nesle karşı saygısızlık olur. kendi evinde kendin gibilerle hangi ortamda ne yaptığın ilgilendirmez de beni, çocukların camiinin veya hiç olunmadık yerlerde marifetmiş ve yayılması, duyulması isteniyor gibi hareketleri kabul etmek zorunda değiliz.
devamını gör...
hal hatır sormadan konuya giren insan
bu insanlara karşı sormasalar da “iyiyim teşekkür ederim sen nasılsın” diye iğneleyici bir laf sokasım geliyor.
nezaket önemli bir erdem ve herkeste bulunmuyor.
nezaket önemli bir erdem ve herkeste bulunmuyor.
devamını gör...
yenilen en kötü tatlı
(bkz: tiramisu)
ismini duyduğum ve nasıl bir tadı olduğunu merak edip denediğim tatlı. görüntü olarak yaş pasta gibi albenili tarafı var. fakat üzerindeki kahve tozu bu tatlıyı bir daha da ağzıma almamaya sebep oldu.
ismini duyduğum ve nasıl bir tadı olduğunu merak edip denediğim tatlı. görüntü olarak yaş pasta gibi albenili tarafı var. fakat üzerindeki kahve tozu bu tatlıyı bir daha da ağzıma almamaya sebep oldu.
devamını gör...
deve sidiği
tadı bozuk soğuk çaydır.
ne lan bu deve sidiği gibi tepkisine nail olan çaydır.
ne lan bu deve sidiği gibi tepkisine nail olan çaydır.
devamını gör...
türklerin özellikleri
savaş sanatını iyi bilirler.
devamını gör...
agorafobi
bazı insanlar için evden ayrılmak gibi basit bir durum panik yapmak için bir oldukça iyi bir neden olabilir. yunanca'da "pazar yeri korkusu" anlamına gelen agorafobi, geniş açık alanlar veya kalabalık olan alanlar ve çeşitli seyahat araçları dahil olmak üzere, kaçışın zor olabileceği herhangi bir yerden korkma anlamına gelir.
agorafobisi olan kişiler, ev dışında yalnız kalmak, arabada, otobüste veya uçakta seyahat etmek, kalabalık bir alanda olmak, dükkan, sinema gibi kapalı alanlarda olmak, köprü veya asansörde olmak gibi durumlardan kaçınabilir çünkü acil bir şey olursa kaçmanın zor olabileceği veya panik ya da başka utanç verici semptomlar yaşamaları durumunda yardım alamayacakları düşüncelerine odaklanırlar. yüksek rahatsızlık ve stres hissederler ve bu gibi durumlarda başka birinin varlığına ihtiyaç duyabilirler.
bir kişini agorafobi tanısı alabilmesi için, agorafobik durumların kişide neredeyse her zaman ortaya çıkan gerçek tehlikeye kıyasla orantısız bir korku ve endişe yaratması gerekir. durum en şiddetli seviyeye geldiğinde, agorafobisi olan kişiler evlerinden tamamen çıkamayacak duruma gelirler.
ergenlerin ve yetişkinlerin yaklaşık yüzde 1.7'sinde agorafobi görülür. kadınların agorafobi yaşama olasılığı erkeklerin iki katıdır. agorafobi çocuklukta da ortaya çıkabilmesine rağmen, başlangıç evresi tipik olarak geç ergenlik veya erken yetişkinlik dönemin görülür. korku ve kaygıya neden olan düşünceler yaşla birlikte değişme eğilimindedir: çocuklar genellikle kaybolmaktan korkar, yetişkinler ise panik benzeri semptomlar yaşamaktan. daha yaşlı yetişkinler ise düşmekten korkabilir. agorafobi genellikle diğer anksiyete bozukluklarına ve depresif bozukluklara eşlik eder.
panik bozukluğu olan kişilerin çoğu, panik bozukluğu geliştirmeden önce agorafobi ve kaygı belirtileri gösterir.
agorafobisi olan kişiler, durumları nedeniyle ciddi sorunlar yaşarlar. bazıları çalışamaz ve alışveriş ve ev işlerini yapmak için diğer aile üyelerine ihtiyaç duyar. agorafobisi olan kişiler yıllarca eve kapanabilir ve bu da ilişkilerinde bozulmaya neden olabilir. bu kişilerin üçte birinden fazlasının evden çıkmadığı ve çalışamadığı tahmin edilmektedir.
nedeni, tam olarak anlaşılmamış olsa da, geniş anlamda yaşam deneyimlerinin, psikolojik özelliklerin ve/veya genetik faktörlerin bir kombinasyonunu içerir. agorafobi için kalıtım derecesinin yüzde 61 olduğu bildiriliyor ve bu da onu fobilere genetik yatkınlıkla en güçlü şekilde bağlantılı fobi haline getiriyor. agorafobinin gelişimiyle ilişkili olduğu bilinen çevresel faktörler arasında stresli olaylar yaşamak (bir ebeveynin ölümü, saldırıya uğramak gibi) ve yetersiz manevi sıcaklığın ve yüksek düzeyde aşırı korumanın olduğu bir evde büyütülmüş olmak yer alıyor.
kaynak
devamını gör...
intihar notu
belki de artık geleceğe etki edebilecek son cümleler, hissettirilebilecek son duygular bulunan cümleler bütünü.
mehmet pişkin'in ki geldi aklıma. sevgi ve saygıyla.
hayat öyle ya da böyle yaşanmalı diye düşünüyorum, intihar etmeyin, edilmesin.
mehmet pişkin'in ki geldi aklıma. sevgi ve saygıyla.
hayat öyle ya da böyle yaşanmalı diye düşünüyorum, intihar etmeyin, edilmesin.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının nicklerinin hikayesi
"telefonla olmaz, yüzyüzeyken konuşuruz."
konuşamadık.
konuşamadık.
devamını gör...



