uyku-uyanıklık adet döngüsü ve büyüme gibi biyolojik ritimleri ve döngüleri düzenleyen iç zamanlama mekanizmasıdır.
devamını gör...

haydi patlasın o halde. bekliyorum.

edit: patlamadı yav :(
devamını gör...

ilginiz var ise netflixte saqqara'nın sırları diye belgesel var tavsiye ederim. orjinal adı "the secret of saqqara tomb".

2019 yılında yapılan kazıyı filme almışlar. 2020 yılında da yine önemli şeyler bulundu ama henüz bir yayın çıkmadı. sadece haber okuduk.
devamını gör...

dönerci var.
devamını gör...

direkt avrupa birliğindeydi.
devamını gör...

şermin yaşar, nam-ı diğer oyuncu anne'nin öykü kitabı.
çok keyifli bir kitap dili akıcı ve samimi. zaten şermin yaşar'ın bütün kitapları öyledir. sıcaktır, samimidir. bir çırpıda okuyup bitirir insan.

bir gün parkta yalnız oturup, düşüncelere dalmışken:
yanıma çok hoş bir hanımefendi oturdu. kendisiyle biraz sohbet etme şansı bulduk.
halet-i ruhiyyemi anlamış olacaktı ki bana:
şermin yaşar'ın ev yapımı sihirli değnek kitabını önerdi.

neyse efendim, bir süre sonra o kitabı temin edip, yukarıda da söylediğim gibi bir çırpıda okuyup bitirdim. aslında bir kişisel gelişim kitabı. ama asla bir kişisel gelişim kitabı okuduğunuzu anlamıyorsunuz.(kişisel gelişim kitapları biraz sıkıcı olur)
"kalk ve kendin için bir şeyler yap" diyordu kitabında. ben de hemen kalktım ve kendim için bir kahve yaptım.
ertesi gün, hiç üşenmedim kendim için çay yaptım.
o gün bugündür kendim için kahve ve çay yapıyorum.
neyse bu kitabı bitirip ruhen huzura kavuştuktan sonra şermin yaşar'ı yakın markaj altına almaya başladım.
sırasıyla:
dedemin bakkalı: yazarımız bu kitabında çocukluğunu anlatıyor çok keyifli sıcacık.

tarihi hoşça kal lokantası:29 öyküden oluşuyor hepsi birbirinden sıcak öyküler.
bu iki kitabını da zevkle okudum.

annelere rehber olabilecek başka kitapları da var. onları da artık ileride okurum.
bu arada şermin yaşar ve kitaplarıyla tanışmama vesile olan, o güzel hanımefendiye;
gıyabında teşekkürlerimi sunuyorum.*
devamını gör...

benim de içinde olduğum yüzdelik gruptur.
araştırmanın linkini merak ettim ama. biz de oy versek %75'lere çıkar bence.
devamını gör...

insanın yapabileceği en güzel aktivitelerden biri. bir gece dahi olsa enfes bir yerde dört duvar olmadan uyanmak harikadır. deniz kenarında yapılan kamp şahsıma en güzel gelenidir. sabah gözlerinizi açar açmaz şöyle bir manzaraya kim uyanmak istemez.
devamını gör...

karşısındaki insana değer veren kişilerin en belirgin özelliklerinden biridir.

aynı zamanda daha önce birileri tarafından çok kez farklı farklı yerlerinden kırılmışsa, kırılmanın ne demek olduğunu ve nasıl hissettirdiğini biliyorsa başkalarının da bunu yaşamasını istemiyordur.

bence dünyada geçirdiğimiz zaman birilerini kırmak, kırdıktan sonra pişman olup özürler dilemek ve affedilmeyi beklemek için biraz kısa.
devamını gör...

çok gergin olur bu tipler. gözünüzün içine bakarlar bir şey dese de gider yapsam mevzu çıksa diye.

trafikte özellikle çok tehlikeli olurlar. eğer bu tip bir arkadaşınız varsa destek almasını sağlayın ki sizin de başınıza iş açmasın.

destek almayı reddediyorsa yavaş yavaş bitirin hayır gelmez o arkadaşlıktan. hiç ummadığınız bir anda incir kabuğunu doldurmayacak bir sebepten ailenizi üzebilirsiniz.
devamını gör...

taze taze izlediğim 1983 yapımı seri katil filmi.
öncelikle şunu söyleyeyim;
insanın yüzüne çok yakın kamera kullanılan filmleri veya arkasından yürünürken kameranın sallana sallana takip ettiği sahneler filmde en nefret ettiğim unsurlardır.
bu filmde bu teknik kullanılmış. en son mükemmel bir film olan mother(2017) filminde maruz kalmıştım bu eziyete.
neyse konumuza dönecek olursak...
filmde tek bir oyuncu var erwin leder ve kendini izlettiriyor. her şeyi ile mükemmel...filmin yönetmeni gerald kargl ve iyi iş çıkarmış. avusturya yapımı film; içerdiği şiddet nedeniyle 1983 yılında yasaklanmış.

filmi izlerken ses yönetmenine sövebilirsiniz. eski film olmasının etkisinden midir? nedir? bilmiyorum. seslendirmeler çok kötü...
sürekli ayakkabı sesi var, başkada bir ses yok... ne ayakkabının yapraklara bastığı andaki hışırtı, ne pencere açılıp rüzgar perdeyi havalandığındaki ses
kapıyı açma sesi var, kapatma sesi yok?! halılı evde gezerken evin içinde adamın ayakkabı sesi geliyor. gerçekten ses yönetmeni çok başarısız.
bütün bu saydığım olumsuzluklara rağmen, film çok güzel. sürükleyici ve bir çırpıda bitti.
seri katil filmlerini çok sevmemin etkisi olabilir tabi.
devamını gör...

bu entry çokça spoiler içerebilir!

orhan pamuk’un mükemmel eseri. bir renk çığlığı, eski istanbul’un daracak sokaklarına sığınan nakkaşların asırlar sonrasına seslenişi, polisiye roman, tarihi roman.

açıkcası orhan pamuk’u ilk kez okumaya başladığımda (kar ile başlamıştım) beklentilerim çok yüksekti. beklentilerimi karşıladı mı ? bir konu hariç evet, beklentilerimi sonuna kadar karşıladı. bu kitapta da aynısı oldu. orhan pamuk’un kitaplarında beklentilerimi karşılamayan tek konu karakter derinliği oldu, oluyor. hiçbir romanında karakterlerin derinine inemedim, onlar gibi düşünemedim. çünkü o kadar çok fikir değiştiriyorlar, o kadar arada kalıyorlar ki, hızlarına yetişemiyorum, bu da onları anlamamı zorlaştırdığı gibi, onlar gibi düşünmemi de zorlaştırıyor. örneğin bu romandaki şeküre’yi ele alalım. şeküre kimi tercih edeceği konusunda öylesine kararsız kalıyor ki, bir paragrafta o kadar çok fikir değiştiriyor ki onun ne yapmaya çalıştığını anlamıyorum. şeküre’ye tamam, dul bir kadın ikinci evliliğinde daha güvende olmak istiyor diyelim ancak diğer karakterlerde de aynı tadı alıyorum. uzatmayayım, orhan pamuk’un romanlarının karakterlerini pek özümseyemediğimi söyleyebilirim.

artılarına gelirsek.

orhan pamuk, romanlarını gerçekten inanılmaz kurguluyor. romanın geçeceği tarihleri öylesine iyi araştırıyor, öylesine iyi özümsüyor ki, yazdığı eserlerin kurgusunda hiçbir eksik kalmıyor. bu kitap içinde aynısı geçerli. kitabın geçeceği dönemi, nakkaşları o kadar iyi biliyor ki, romanı kurgulamakta hiç mi hiç zorlanmadığını düşünüyorum. orhan pamuk yalnızca romanlarının kurgusu için bile okunur.

dil konusuna gelirsek.
açıkcası kitabın dilini çok zor, anlaşılmaz bulduğumu söyleyemeceğim. yer yer nokta koyulmadan bitirilen sayfalar sıksa da orhan pamuk gayet anlaşılır bir dille yazmış bence. (dil bilgisi bilgimin biraz kıt olduğu gerçeğini bilmenizi isterim.)
dil konusunda kara kitap’ın sanırım biraz önünde, onu da belirteyim. (ruh halimin berbat olduğu bir dönemde okumaya çalıştığım kara kitap’ı 50. sayfaya gelmeden bırakmamın nedeni dilidir, bunun bilinmesini isterim. o yüzden kara kitap’a bir şans daha vereceğimi bilmenizi istiyorum.)

uzatmayayım efenim, karakter derinliği pek sevemedim, kurgusuna ve karınca misali üzerine çalışması, işlenmesine hayran kaldım, dili de fena bulmadım.
devamını gör...

aynen.
devamını gör...

bugün "hey sen bokboğaz, sen kimseye bunu dikte edemezsin tmm?" şeklinde özetlenecek bir tür cevap entrysi okudum. bu, bizim ülkemizde çoğu meselede tartışma kültürünün ve üslubun oturmadığının en güzel örneğidir. aslında bu entry de o başlığa yazılmıştı ama özünde meselemiz tartışma kültürüdür. iyice saçmalamış ve acilen kurtarılması gereken kültürdür.

şimdi koca koca adamlar sözlüğe geliyor, bir konuda çok kızıyor ve "şu namussuzlara verip veriştirmenin zamanı geldi artık" diyor. kime ve ne hakkında olursa olsun , bu olay genellikle cennet mahallesindeli ferhat ile şirin arasındaki kavganın, az buçuk eğitim almış insanlardaki yansıması olarak gerçekleşiyor. bunun diğer eğitimli, az çok oturaklı insanlarda yarattığı hisse de ben boktanlık diyorum çünkü bu hissin tam olarak bir kelime karşılığını bulamadım.

bizim gibi, öyle ya da böyle bu lanet olası sözlüklere tanım girecek kadar görmüş geçirmiş ve okumuş insanların tartışma kültürüne en dipten başlaması hoş bir şey değil. "ey marilyn monroe, sen nesin ya ? kasımpaşalılığı senden öğrenecek değiliz biz ya, çok afedersiniz, eğer bilgi içerikli tanım girmeyeceksek de bundan şahsım adına ben gurur duyarım, anladın mı marilyn" bunun bir yolu yordamı vardır.

bir konuda birinin argümanını eleştireceğimiz zaman, ki bu aynı başlık altındaki direkt bir entryi de hedef alabilir, şahsın kendisini doğrudan muhatap almayız. bu şahsın söylediği şeylerin neresiyle sorunumuz varsa, orayı eleştiririz ve bu eleştiri, eğer hedefiniz gerçekten bir tartışmaya bakış açısı kazandırmak veya karşınızdakinin düşüncelerinin zararlarını ortadan kaldırmak gibi faydalı işlerse, mutlaka genel örnekler içermelidir. söz gelimi bize bilgi içerikli entry girmemizi dikte etmeye çalışan bir gavur oğlu gavura vereceğimiz tepki, bilgi içerikli entry-sözlük-literatür taramasının önemi ve bu konuda sözlüğün yeri-genel anlamda sözlüğün kullanım amaçları vs. ekseninde olmalıdır. bu eksende "ya işte falanca bir konuda entry okudum, t.aşak abidesi, öyle hoşuma gitti ki sevdiklerimizi kaybetmenin ne demek olduğunu anladım." gibi bir örnekle de argümanlarınızı güçlendirirsiniz.

benim meselem tartışma kültürü. bu varya bu, o kadar önemli bir şey ki; bizi, birbirimizi anlamamızı, ilişkilerimizi, entelektüel seviyemizi bir üst seviyeye çıkarmamızı vs. sağlayacak; sosyal yaşamın her türlü kılcal damarına sirayet edecek bir olgudur. tartışma kültüründen yoksun bir kültürde insanların birbirini anlaması imkansızdır; bugün sosyal medyadan arkadaş ortamlarına kadar tartışma kültürü ad hominem, whataboutism gibi araçlara kurban edildi. sadece bunlar değil; herkes kendi gerçekliğini ortada bir gerçek bırakmayana kadar ısrarla savunurken, aslında ne konuştuğumuzdan bile haberimiz yokken bir de şahsileştiriyoruz. savunduğumuz şeyin akla mantığa kalır yanı yokken, aksini savunanın şahsına hakaret edecek kadar kendimize güveniyoruz. işte bunların çatışması tüm platformları esir aldı ve interneti bir işkence malzemesi yaptı. insanlar stres atmak için yapılan platformlarda sinir küpü olmakla meşguller.

işte bu lanetten kurtulmak için elimizden geleni yapmalıyız. artık seviyesizliğin bir sınırı olmalı ve bu sınır cennet mahallesinden yukarıda bir yerlerde olmalıdır. tartışmalara bilgimizi ya da hiçbir tecrübemizi ortaya koymadan bir argüman atıp fanatik gibi savunmamalıyız; böyle durumlarda insan kendini seviyesizleştiremeden duramaz çünkü ortada temeli olmayan bir argümanı savunan biri olmuşsunuzdur. bilmiyorum demenin basit bir şey olduğunu, bilmediğimiz konularda kesin yargılara varabilecek yorumlar yapmanın temelli çöpe atılması gereken pis bir iş olduğunu bilmek ve en önemlisi, bir konuda ne kadar donanımlı olursak olalım; karşımızdakine söz hakkı verecek şekilde tartışmayı yönlendirmek gerekir.

tüm yazdıklarımın özeti: sosyal yaşamın, yani senin benim ile benim de falanca ile olası ilişkilerimi zehirleyen bu hastalığa karşı mücadele etmemiz gerektiğidir. benim yollarım, yöntemlerim bu şekildeyken, başkaları da başka yollarla bu işi halledebilir.
devamını gör...

van gogh, resim konusunda ile ilgili bir tartışma sonrasında gauguin ile arkadaşlıklarının bozulmasına çok üzülmüş ve kötüleşen ruh sağlığının da etkisiyle kulağını bir usturayla kendisi kesmiştir. diğer bir rivayet ise, kulağı istediği şekilde resmedemeyen gogh, incelemek amacıyla kulak memesi hariç kulağının hepsini keser. yaşadığı bu hadiseden sonra "kulağı sargılı otoporte" adlı resmini çizer. böylece kendisine resim dünyası tarafından "deli ressam" lakabı verilir.
buradan
devamını gör...

taşların aralarındaki toprak, yağmur suyunu çekerek bir anlamda sel taşkınlarının önüne geçiyor.
devamını gör...

birinin yazdıklarıma eksi vermesindense, kayıtsız kalması bana daha çok koyar,
ayrıca eksileme çok kolay istismar edilebilen bir özellik, adama gözünün üstünde kaşın var diyorsun, bir bakıyorsun üşenmeyip sabaha kadar 1000 tanımını eksilemiş, sonra ağlayan başlıklar, vay efendim seri eksileme var bunlar karma 'yı etkilemesin falan,
beğendiysen beğen beğenmediysen bir alttaki tanım seni bekliyor olacak.
devamını gör...

mesaj kutuma ilk portakalı atmış ve hoşgeldin mesajı ile beni çok mutlu etmiş ilk moderatördür. sözlüğe ilk kayıt yaptığım zamanlarda yabancılık çekiyordum. ama kendisi sıcacık mesajıyla içimi ısıtmış ve sözlüğe daha samimi yaklaşmamı sağlamıştır. bu vesiliyle kendisine tekrar teşekkür ediyorum*. muhtemelen beni hatırlamıyordur ama olsun.
not:bu bahsettiğim olay iki ay önce yaşanmıştır. biraz yeni yaşanmış gibi anlattım ama kendisine nickaltı girmek şimdi aklıma geldi. *
devamını gör...

fikrimin ince gülü'dür efendim. keşke insan olsa da karşımda dursa dediğim bir çeşit şarkıdır. atatürk için de yeri ayrı olduğundan mütevellit hep duygu dolu gelir.
devamını gör...

polisiye ve gerilim türlerinde yazdığı romanlarla tanınına yazarımız.

istanbul üniversitesi hukuk fakültesi mezunu ve yaklaşık 6 yıl bu alanda çalıştıktan sonra 1994 yılından itibaren yayınladığı romanlarla tanınmıştır.

cellat adlı kitabı aynı zamanda ölümün el yazısı olarak tv’ye de uyarlanmıştır.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim