90'lı yıllara özgü problemler
pokemon'un kaldırılması.
devamını gör...
muhammed el durra olayı
cemal el durra'nın 11-12 yaşlarında olan filistinli oğlu muhammed el durra'nın babasının kucağında israil askerleri tarafından katledilmesi olayıdır. olay 2000 senesinde gerçekleşti. muhammed, 1989 doğumlu, mülteci bir ailenin çocuğuydu. mülteci kampında, orta halli bir ailenin çocuğuydu ve öğrenciydi. babası cemal şöyle der,
muhammed yüzmeyi ve futbol oynamayı seven bir çocuktu. israil askerlerinin hemen her gün kampa düzenlediği baskınlara şahit olması sebebiyle filistin kimliği güçlenmişti ve bu yüzden komutan olmak istiyordu.
30 eylül 2000 tarihinde cemal, oğlu muhammed ile araba almak için gazze'deki bir oto pazarına giderler ama istedikleri arabayı bulamazlar. eve dönerken israil askerlerinin rastgele mermilerine maruz kalırlar. selahaddin caddesine varırlar ve israil askerlerinin yağdırdıkları mermilerin ortasında kalırlar. cemal, oğlu ile birlikte sığınmaya çalıştığı metal blokun yanından bağırmasına rağmen israil askerleri mermi yağdırmaya devam eder. cemal, elinden ve ayağından vurulur ve vücuduyla oğluna siper olmaya çalışır. ama muhammed önce sağ bacağı, sonra da karnından vurularak şehid olur.
cemal, oğlunun bağırarak kendisine "baba, bize neden ateş ediyorlar?" dediğini söyler. ve şöyle der:
ben ellerimle işaret ediyor ve bağırıyordum. fakat mermiler yağmur gibi üzerimize yağıyordu ve çocuğumu kurtaramadım. o sahne çok acıydı. ama halkımıza yönelik katliamlar yapan ve yapmaya devam eden işgal devleti için bu hiç de yeni bir durum değildi.
babasının, çocuk var, ateş etmeyin diye bağırmasına rağmen şehid edilir muhammed. cemal, bir süre sonra oğlunun kanlı bedenini görünce, muhammed'in şehid olduğunu anladı. ve, çocuk öldü, çocuk öldü. dedi.
muhammed şimdi yaşasa, 31-32 yaşlarında olacaktı.
muhammed yüzmeyi ve futbol oynamayı seven bir çocuktu. israil askerlerinin hemen her gün kampa düzenlediği baskınlara şahit olması sebebiyle filistin kimliği güçlenmişti ve bu yüzden komutan olmak istiyordu.
30 eylül 2000 tarihinde cemal, oğlu muhammed ile araba almak için gazze'deki bir oto pazarına giderler ama istedikleri arabayı bulamazlar. eve dönerken israil askerlerinin rastgele mermilerine maruz kalırlar. selahaddin caddesine varırlar ve israil askerlerinin yağdırdıkları mermilerin ortasında kalırlar. cemal, oğlu ile birlikte sığınmaya çalıştığı metal blokun yanından bağırmasına rağmen israil askerleri mermi yağdırmaya devam eder. cemal, elinden ve ayağından vurulur ve vücuduyla oğluna siper olmaya çalışır. ama muhammed önce sağ bacağı, sonra da karnından vurularak şehid olur.
cemal, oğlunun bağırarak kendisine "baba, bize neden ateş ediyorlar?" dediğini söyler. ve şöyle der:
ben ellerimle işaret ediyor ve bağırıyordum. fakat mermiler yağmur gibi üzerimize yağıyordu ve çocuğumu kurtaramadım. o sahne çok acıydı. ama halkımıza yönelik katliamlar yapan ve yapmaya devam eden işgal devleti için bu hiç de yeni bir durum değildi.
babasının, çocuk var, ateş etmeyin diye bağırmasına rağmen şehid edilir muhammed. cemal, bir süre sonra oğlunun kanlı bedenini görünce, muhammed'in şehid olduğunu anladı. ve, çocuk öldü, çocuk öldü. dedi.
muhammed şimdi yaşasa, 31-32 yaşlarında olacaktı.
devamını gör...
antidepresan etkisi gösteren şeyler
kitap okumak, yürümek, spor yapmak, yeni bişey öğrenmek, açık hava da vakit geçirmek, gırıl gırıl kedi sevmek, sevdiklerine sarılmak, ertelediğin bişey yapmak için harekete geçmek, fazla uykudan kaçınmak sağlıklı beslenmeye çalışmak ve ağlamak.
devamını gör...
the lobster
yorgos lanthimos'un ingilizce ilk filmi. yapım yılı 2015.
film, günümüz sorunlarından ve belki de en popüler konularından biri olan modern sevgi'yi işliyor. olmak ya da olmamak.. ''evli olmak, ya da olmamak'' işte bütün mesele bu. eğer evli değilseniz, bir yere götürülüyorsunuz ve 40 gün içinde gerçek(?) aşkı bulup evlenmeniz isteniyor. eğer evlenemezseniz istediğiniz bir hayvana dönüştürülüyorsunuz. yani tam bir distopya.
filmin karamsarlığı renklerle mükemmel dengelenmiş. hatta filmin belki de en ve tek sevdiğim yanı renkleriydi diyebilirim.
fakat filmin sevgiye bakış açısı, iki kişinin ortak özelliklerinin olması gerektiği. bir kişi miyop mu? diğer miyop olan başka biriyle evlenebilir. tabii ki illa miyop biriyle evlenmek zorunda değil lakin muhakkak aralarında ortak bir yön olmalı. ortak yön yoksa sevgi de yok
izlediğim en değişik ve aşırı bir şekilde işlenen, absürt filmdi. o yönüyle etkileyici olsa da ben pek beğenmedim. hatta hiç beğenmedim. ama konusu uzun yıllar aklımda kalır. o yüzden başarısız olduğunu söyleyemem ve izlenmesini öneririm.
film, günümüz sorunlarından ve belki de en popüler konularından biri olan modern sevgi'yi işliyor. olmak ya da olmamak.. ''evli olmak, ya da olmamak'' işte bütün mesele bu. eğer evli değilseniz, bir yere götürülüyorsunuz ve 40 gün içinde gerçek(?) aşkı bulup evlenmeniz isteniyor. eğer evlenemezseniz istediğiniz bir hayvana dönüştürülüyorsunuz. yani tam bir distopya.
filmin karamsarlığı renklerle mükemmel dengelenmiş. hatta filmin belki de en ve tek sevdiğim yanı renkleriydi diyebilirim.
fakat filmin sevgiye bakış açısı, iki kişinin ortak özelliklerinin olması gerektiği. bir kişi miyop mu? diğer miyop olan başka biriyle evlenebilir. tabii ki illa miyop biriyle evlenmek zorunda değil lakin muhakkak aralarında ortak bir yön olmalı. ortak yön yoksa sevgi de yok
izlediğim en değişik ve aşırı bir şekilde işlenen, absürt filmdi. o yönüyle etkileyici olsa da ben pek beğenmedim. hatta hiç beğenmedim. ama konusu uzun yıllar aklımda kalır. o yüzden başarısız olduğunu söyleyemem ve izlenmesini öneririm.
devamını gör...
normal sözlük’ün en güzel yanı
bana kalırsa kibar ve alakalı tutumuyla yönetim ekibidir. üyelik sürecinde ve en önemlisi alışma sürecinde hep yanınızda, yakınınızdalar.
yanınızdalar derken; öyle takip ediliyormuşsunuz gibi de hissettirmiyorlar. bu da rahat hissetmenizi sağlıyor. yoksa kim ister biri bizi gözetliyor hissiyatını?
üye olduğum şu elli günde bu sözlükte en sevdiğim kısım bu ilgi alaka oldu. onları bi portakal ışığı yakınımda hissetmek bana güven verdi/veriyor.
üstelik ulaşamadığımda da gerilmiyorum. çünkü çok iyi biliyorum ki, mesajı gördüklerinde muhakkak kibar bir dille mesajımı yeni gördüklerini dile getirecekler. istisnasız mesaj attığım her yöneticinin bu tutumuna şahit oldum.
mesaj ve önerilerimle turuncusunu bol bol yaktığım yöneticilere bu vesileyle teşekkür ederim. mesaj atmadığım ve dönüş almadığım yönetim tayfasına da selam ederim.
selametle…
yanınızdalar derken; öyle takip ediliyormuşsunuz gibi de hissettirmiyorlar. bu da rahat hissetmenizi sağlıyor. yoksa kim ister biri bizi gözetliyor hissiyatını?
üye olduğum şu elli günde bu sözlükte en sevdiğim kısım bu ilgi alaka oldu. onları bi portakal ışığı yakınımda hissetmek bana güven verdi/veriyor.
üstelik ulaşamadığımda da gerilmiyorum. çünkü çok iyi biliyorum ki, mesajı gördüklerinde muhakkak kibar bir dille mesajımı yeni gördüklerini dile getirecekler. istisnasız mesaj attığım her yöneticinin bu tutumuna şahit oldum.
mesaj ve önerilerimle turuncusunu bol bol yaktığım yöneticilere bu vesileyle teşekkür ederim. mesaj atmadığım ve dönüş almadığım yönetim tayfasına da selam ederim.
selametle…
devamını gör...
normal sözlük'e veda
her şeyi fazla ciddiye almıyor musunuz. alt tarafı bir sözlük . yazın geçin. kimse kusura bakmasın ama bu veda başlıkları bana çok komik geliyor.
devamını gör...
nude atmak
sadece güvendiğiniz kişilere atmanız gerekiyor. ben bir ara suyunu çıkarmıştım. az kalsın yayılıyordum. bu arada kızlar kendi arkadaş gruplarında atıyolar birbirlerine. biz niye yapmıyoruz beyler? kafa sözlük wp grubu kurup atalım nudelerimizi kapıştıralım ne dersiniz?
not: erkeğim beyler yazmayın.
not: erkeğim beyler yazmayın.
devamını gör...
koronavirüs aşısı ücretsiz mi yapılacak sorunsalı
aşı sağlam olsun da ücretli olsun dedirten sorunsal.
devamını gör...
paul dirac
teorik fiziğin kralı da babası da her şeyi de dirac'tır desek boynumuzu vurmazlar diye ümit ediyorum. einstein gibi diğer teorik fizikçiler kadar popüler olmamasının sebebi içine kapanıklığı. yoksa einstein'ı falan sulu getirir susuz götürür bu çakal. adam, kendisini fizik düşünmekten alıkoyan her şeyden soyutlamış. ancak çok da abartmamak lazım kendisini, çünkü matematik-fizik alanından çıkınca çuvallıyo.
oktay sinanoğlu'yla bi ufak ahbaplığı da varmış dirac'ın. hatta sinanoğlu'nun dirac'ın çözemediği bi kuantum problemini çözdüğü söylenir.
dirac denklemi, heisenberg'le schrödinger'in farklı formullerle kuantum mekaniğini teorik olarak ortaya koyduktan sonra kuantum mekaniği ve genel göreliliği birleştirme yolundaki en başarılı teori olarak da kabul edilmişti. herif bununla 31 yaşında nobel aldı. aslında bu denklem fizikte bir nevi devrimdir. herif mabadından anti madde diye bi şey öngörüp* matematiksel ispatını yapıyo. hatta wolfgang pauli baya itiraz etmiş. makale falan da yazmış. sonra deney sonuçları gelince selamun aleyküm.
şimdi nedir bu anti-madde kardeşim:
anti madde negatif kütle değildir, negatif elektron yükünü konu alır. evrende negatif kütleli madde var mıdır sorusu hala tartışmalı. (matematiğe uydurduktan sonra ne imkansız ki canına yanıyım) sürüsüyle makale yayınlanıyo bu konuda. big bang'den sonra eşit miktarda madde-anti madde üretilmiş olması gerekirdi genel kanıya göre ancak hala anti-madde için genel bi kanı yok. bikaç teori var tabi bu konuda. mesela cpt simetrisi... c=yük, p=uzaysal konum, t=zaman
maddenin özelliklerinden biri, bu simetriler açısından bir değişim geçirdiği zaman tam tersine döner. yani madde yük simetrisi yönünden -ters yönde- değişim geçirdiğinde antimadde olur. anti-madde demek ki bu bakışla c/p simetrisi açısından maddenin tam tersi olmalıdır. t simetrisini terse çevirecek bi durum yoktur, çünkü zaman için böyle bi zıtlıktan söz edilemez. zaten pratikte mümkün değildir, çünkü antimadde tam anlamıyla maddenin yansıması değildir. işte buna cp violation (ihlal) deniyor kuantum fiziğinde.
daha bir sürü deli sorular var. anti nöron ile nöron nası ayrılır gibi mesela. nöronda elektron falan yok çünkü. insan bedeninden muza kadar çeşitli yerlerde ortaya çıkması da ilginçtir. samanyolu'nda da bi adet anti-madde bulutu var mesela.
oktay sinanoğlu'yla bi ufak ahbaplığı da varmış dirac'ın. hatta sinanoğlu'nun dirac'ın çözemediği bi kuantum problemini çözdüğü söylenir.
dirac denklemi, heisenberg'le schrödinger'in farklı formullerle kuantum mekaniğini teorik olarak ortaya koyduktan sonra kuantum mekaniği ve genel göreliliği birleştirme yolundaki en başarılı teori olarak da kabul edilmişti. herif bununla 31 yaşında nobel aldı. aslında bu denklem fizikte bir nevi devrimdir. herif mabadından anti madde diye bi şey öngörüp* matematiksel ispatını yapıyo. hatta wolfgang pauli baya itiraz etmiş. makale falan da yazmış. sonra deney sonuçları gelince selamun aleyküm.
şimdi nedir bu anti-madde kardeşim:
anti madde negatif kütle değildir, negatif elektron yükünü konu alır. evrende negatif kütleli madde var mıdır sorusu hala tartışmalı. (matematiğe uydurduktan sonra ne imkansız ki canına yanıyım) sürüsüyle makale yayınlanıyo bu konuda. big bang'den sonra eşit miktarda madde-anti madde üretilmiş olması gerekirdi genel kanıya göre ancak hala anti-madde için genel bi kanı yok. bikaç teori var tabi bu konuda. mesela cpt simetrisi... c=yük, p=uzaysal konum, t=zaman
maddenin özelliklerinden biri, bu simetriler açısından bir değişim geçirdiği zaman tam tersine döner. yani madde yük simetrisi yönünden -ters yönde- değişim geçirdiğinde antimadde olur. anti-madde demek ki bu bakışla c/p simetrisi açısından maddenin tam tersi olmalıdır. t simetrisini terse çevirecek bi durum yoktur, çünkü zaman için böyle bi zıtlıktan söz edilemez. zaten pratikte mümkün değildir, çünkü antimadde tam anlamıyla maddenin yansıması değildir. işte buna cp violation (ihlal) deniyor kuantum fiziğinde.
daha bir sürü deli sorular var. anti nöron ile nöron nası ayrılır gibi mesela. nöronda elektron falan yok çünkü. insan bedeninden muza kadar çeşitli yerlerde ortaya çıkması da ilginçtir. samanyolu'nda da bi adet anti-madde bulutu var mesela.
devamını gör...
polisin evli çifti sosyal mesafe kuralı sebebiyle ayırması
kibar feyzo filmindeki, bilo'nun ağa'nın emriyle,gülo ve feyzonun bekçiliğini yaptığı sahne aklıma geldi.
hatırlayanlar gülsün.
hatırlayanlar gülsün.
devamını gör...
sosyoloji bölümünde okumak
keyifli.
tavsiye ederim.
tavsiye ederim.
devamını gör...
kitap okuma aşkını kazandıran kitabın ismi
edmondo de amicis tarafından yazılan çocuk kalbi isimli yapıttır.
ah enrico, hüzünlü kekim.*
ah enrico, hüzünlü kekim.*
devamını gör...
kleopatra
antik mısır kraliçesi. aslında abartıldığı kadar güzel değildir*. elbette bir insanın güzel olup olmadığına karar vermek kimsenin haddi değildir. fakat, herkesin deli divane olduğu, güllü sezar'ın onun için kendi imparatorluğunu dahi unuttuğu bir kadından bahsediyoruz. öyle olunca yorumlamak gerekiyor. ve burdan şunu anlıyoruz, her dönem, güzellik anlayışları değişir. yani güzellik denen kavram, asırlara, dönemlere, çağlara göre değişmektedir. ve tabi, halklara göre.... günümüzde dahi güzellik anlayışı her yerde aynı değildir. mesela günümüzde en ilkel bir kabilenin üyesi, kendi kabilesinden olan bir başka birini güzel bulabilir. ama bu kişi, diğer gelişmiş halklara göre güzellik tanımına uymayabilir. yani ben neden evde bunları düşünüyorum. işim gücüm yok mu lan benim.*
kleopatra denen çıyan, i. ptolemaios'un soyundandır. ben kleopatra'ya genelde " kadın tarzan " derim, hatta evrime inanmamın en büyük sebebi de bir nevi kendisi olmuştur. çünkü austrolopithecuslar, bazı görüşlere göre ağaçlarda yaşamış, daldan dala atlamışlardır. ki kleopatra denen homo sapiens türünden olan bir kadın da, adeta, daldan dala atlar gibi, erkekten erkeğe atlamıştır.
konudan sapmayalım. kleopatra çok aç gözlü bir kadındır. şöyle ki, kardeşi xiii. ptolemaios ile bile evlenmiştir. ptolemaios da ablası ve karısı olan kleopatra kadar aç gözlüdür. kleopatra bir kraliçe olarak rağbet görünce, ptolemaios kendisini(herhalde kıskanmış olacak ki) tahttan indirmeye çalışmıştır. tabi sizce sonra noldu? bizim bu güllü sezar, kleopatra'nın yardıma yetişmesin mi? ptolemaios şehirden kaçmaya mecbur oldu. kaçmaya çalışırken de, nil nehrinde boğuldu. böylelikle güllü sezar ile kleopatra zafer elde ettiler.
peki sizce, kleopatra bunun üzerine "ah sezar sezar, neden sezar'sın sen?" dedi mi? demedi. gitti diğer kardeşiyle evlendi. yani, xiv. ptolemaios ile.... ve sizce ben neden kleopatra'yı sevmem? çünkü taht uğruna kardeşiyle evlenmiş ama sezar ile sevgili kalmaya devam etmiştir. peki sizce sezar'ı neden sevmem? çünkü sezar bu kadar gurursuz bir adamdı. yani bu kadar kirli bir dünyada yaşadığımıza inanamıyorum. bazen kleopatra diye haykırıp ağlayarak kafamı duvarlara çarpıyorum. annem geçen beni deli sanıp psikoloğa bile götürdü. ben de kendimden korkmuyor değilim açıkçası. şunu da söylemek gerekir ki, xiv. ptolemaios sadece unvan olarak hükümdardı, tüm yönetim kleopatra'nın elindeydi. fakat, ptolemaios da öldü. tabi daha çocuk olan ptolemaios neden öldü? akonit ile zehirletildiği varsayılıyor. fakat konu belirsizliğini korumaktadır. ayrıca kleopatra çıyanı mı zehirlemiş onu bilmiyorum. ama ben bu çıyandan ne deseniz beklerim. fakat dediğim gibi zehirletildiği görüşü bir varsayımdır, neden öldüğü bilinmemektedir.
peki sizce kleopatra sonra boş durmuş mu? hayır. sezar da öldü tamam mı. yani sezar bile öldü. kleopatra'nın umrunda olmadı. gitti mark antony ile evlendi. sonra augustus mark antony'yi sıkıştırdı, bunlar düşman tabi. mark, kleopatra'nın intihar ettiğini sanıyor tabi, işte, kılıcını kendine sapladı. sonra kleopatra'nın hâlâ hayatta olduğunu öğrendi, arkadaşları onu kleopatra'nın saklandığı yere getirdiler ve mark, kleopatra'nın kollarında öldü.
ki, kleopatra'nın ölümüne gelirsek, kleopatra'nın da kendisini bir kobraya sokturarak intihar ettiği rivayet edilir. tabiri caiz ise, kadın ölürken bile, kobra ile bir şeyler yaşayarak ölmüş. yani ölürken bile icraat. böyle bir terbiyesizlik görülmedi.
ayrıca kleopatra'nın mezarı 2051 yldır hâlâ bulunamadı ama mısır'da olduğu düşünülüyor. hâlâ bir umut var arkadaşlar. o kişi siz olabilirsiniz.
araştırmalar sonucu kleopatra'nın gerçek yüzü şu şekilde modellenmiştir:

yani arkadaşlar demek ki, ya o dönem benim dediğim gibi güzellik anlayışı farklıydı, ya da sezar ile mark kerizleri kendi gözlerini bırakmış ve kalp gözleriyle görmeye başlamışlardı.... *
kleopatra denen çıyan, i. ptolemaios'un soyundandır. ben kleopatra'ya genelde " kadın tarzan " derim, hatta evrime inanmamın en büyük sebebi de bir nevi kendisi olmuştur. çünkü austrolopithecuslar, bazı görüşlere göre ağaçlarda yaşamış, daldan dala atlamışlardır. ki kleopatra denen homo sapiens türünden olan bir kadın da, adeta, daldan dala atlar gibi, erkekten erkeğe atlamıştır.
konudan sapmayalım. kleopatra çok aç gözlü bir kadındır. şöyle ki, kardeşi xiii. ptolemaios ile bile evlenmiştir. ptolemaios da ablası ve karısı olan kleopatra kadar aç gözlüdür. kleopatra bir kraliçe olarak rağbet görünce, ptolemaios kendisini(herhalde kıskanmış olacak ki) tahttan indirmeye çalışmıştır. tabi sizce sonra noldu? bizim bu güllü sezar, kleopatra'nın yardıma yetişmesin mi? ptolemaios şehirden kaçmaya mecbur oldu. kaçmaya çalışırken de, nil nehrinde boğuldu. böylelikle güllü sezar ile kleopatra zafer elde ettiler.
peki sizce, kleopatra bunun üzerine "ah sezar sezar, neden sezar'sın sen?" dedi mi? demedi. gitti diğer kardeşiyle evlendi. yani, xiv. ptolemaios ile.... ve sizce ben neden kleopatra'yı sevmem? çünkü taht uğruna kardeşiyle evlenmiş ama sezar ile sevgili kalmaya devam etmiştir. peki sizce sezar'ı neden sevmem? çünkü sezar bu kadar gurursuz bir adamdı. yani bu kadar kirli bir dünyada yaşadığımıza inanamıyorum. bazen kleopatra diye haykırıp ağlayarak kafamı duvarlara çarpıyorum. annem geçen beni deli sanıp psikoloğa bile götürdü. ben de kendimden korkmuyor değilim açıkçası. şunu da söylemek gerekir ki, xiv. ptolemaios sadece unvan olarak hükümdardı, tüm yönetim kleopatra'nın elindeydi. fakat, ptolemaios da öldü. tabi daha çocuk olan ptolemaios neden öldü? akonit ile zehirletildiği varsayılıyor. fakat konu belirsizliğini korumaktadır. ayrıca kleopatra çıyanı mı zehirlemiş onu bilmiyorum. ama ben bu çıyandan ne deseniz beklerim. fakat dediğim gibi zehirletildiği görüşü bir varsayımdır, neden öldüğü bilinmemektedir.
peki sizce kleopatra sonra boş durmuş mu? hayır. sezar da öldü tamam mı. yani sezar bile öldü. kleopatra'nın umrunda olmadı. gitti mark antony ile evlendi. sonra augustus mark antony'yi sıkıştırdı, bunlar düşman tabi. mark, kleopatra'nın intihar ettiğini sanıyor tabi, işte, kılıcını kendine sapladı. sonra kleopatra'nın hâlâ hayatta olduğunu öğrendi, arkadaşları onu kleopatra'nın saklandığı yere getirdiler ve mark, kleopatra'nın kollarında öldü.
ki, kleopatra'nın ölümüne gelirsek, kleopatra'nın da kendisini bir kobraya sokturarak intihar ettiği rivayet edilir. tabiri caiz ise, kadın ölürken bile, kobra ile bir şeyler yaşayarak ölmüş. yani ölürken bile icraat. böyle bir terbiyesizlik görülmedi.
ayrıca kleopatra'nın mezarı 2051 yldır hâlâ bulunamadı ama mısır'da olduğu düşünülüyor. hâlâ bir umut var arkadaşlar. o kişi siz olabilirsiniz.
araştırmalar sonucu kleopatra'nın gerçek yüzü şu şekilde modellenmiştir:

yani arkadaşlar demek ki, ya o dönem benim dediğim gibi güzellik anlayışı farklıydı, ya da sezar ile mark kerizleri kendi gözlerini bırakmış ve kalp gözleriyle görmeye başlamışlardı.... *
devamını gör...
viswanathan anand
arkadaşları arasında lakabı ''vishy''dir. kocaman camlı, çerçevesi kalın gözlükleri beni benden alıyor.
hint satranç büyükustası. gelmiş geçmiş en iyi oyuncular arasında yer alır.
fıde reyting listesinde 2.800 puan barajını geçen beş oyuncudan biridir.
bugün, , satranç denilince akıllara düşen ülkeler denilince hindistanbeliriyorsa zihninizde, bunu kendisine borçluyuz. amerikalı bobby fischer'in 1975'te ünvanı terk etmesinden bu yana ilk kez , dünya satranç şampiyonu olmak için rus olmayan bir favori olarak ortaya çıktı.
satrancı 6 yaşında anasından öğreniyor. 16 yaşında ülke birincisi oldu.
1987 yılında dünya gençler şampiyonu oldu böylece bu turnuvayı kazanan ilk hintli, hisdistanda çıkan ilk gm, asyanın ilk dünya şampiyonu olarak tarih yazdı...
hızlı satrançta inanılmaz bir herif...
kendisi çok yönlü bir oyuncudur. modern satranç, turnuva maçları, maç ve nakavt formlarındaki tüm seçenekleri oynayabilir. sezgilerine güvenerek oynar.
rakibi carlsen'le sık sık maç yaparlar efenim...
kah yenilir kah yener...
kendisi tarafından yazılan, vishy anand: my best games of chess, yani en iyi satranç oyunlarım kitabını çıkarmıştır.
en önemli maçlarından bir ikisinin analizini bırakalım aşağı...
2005 vishy anand -veselin topalov:
1995, anand - kasparov:
''
''
hint satranç büyükustası. gelmiş geçmiş en iyi oyuncular arasında yer alır.
fıde reyting listesinde 2.800 puan barajını geçen beş oyuncudan biridir.
bugün, , satranç denilince akıllara düşen ülkeler denilince hindistanbeliriyorsa zihninizde, bunu kendisine borçluyuz. amerikalı bobby fischer'in 1975'te ünvanı terk etmesinden bu yana ilk kez , dünya satranç şampiyonu olmak için rus olmayan bir favori olarak ortaya çıktı.
satrancı 6 yaşında anasından öğreniyor. 16 yaşında ülke birincisi oldu.
1987 yılında dünya gençler şampiyonu oldu böylece bu turnuvayı kazanan ilk hintli, hisdistanda çıkan ilk gm, asyanın ilk dünya şampiyonu olarak tarih yazdı...
hızlı satrançta inanılmaz bir herif...
kendisi çok yönlü bir oyuncudur. modern satranç, turnuva maçları, maç ve nakavt formlarındaki tüm seçenekleri oynayabilir. sezgilerine güvenerek oynar.
rakibi carlsen'le sık sık maç yaparlar efenim...
kah yenilir kah yener...
kendisi tarafından yazılan, vishy anand: my best games of chess, yani en iyi satranç oyunlarım kitabını çıkarmıştır.
en önemli maçlarından bir ikisinin analizini bırakalım aşağı...
2005 vishy anand -veselin topalov:
1995, anand - kasparov:
''
''
devamını gör...
anne
ucunda kendi ölümü bile olsa yavrusunu bırakmayan,
yavrusu için tüm dünyaya meydan okuyan canlıdır.
tam da şu kuş gibidir.
twitter.com/Gabriele_Corno/...
yavrusu için tüm dünyaya meydan okuyan canlıdır.
tam da şu kuş gibidir.
twitter.com/Gabriele_Corno/...
devamını gör...
dostoyevski nasıl o kadar iyi bir yazar oldu sorunsalı
ruh çözümlemeleri, duygu tahlilleri, karakterlerini halktan seçişi, ve dipteyken yazabilmesi. dibi gördüğü için dibine kadar iyi yazabildi. kendisini de üstün görmeyişi, kibirli olmayışı bunda etkili oldu.
devamını gör...
yeni bir insanla tanışmaya üşenmek
şarkıda geçen ifadeyi hatırlatmıştır.
" bir daha bu yolları aynı hevesle yürür müyüm?"
" bir daha bu yolları aynı hevesle yürür müyüm?"
devamını gör...
tedbirleri eleştiren savcının görevden uzaklaştırılması
savcıya cesaretinden dolayı çok çok teşekkür ediyorum, inşallah gerçekten halkını seven, iyiliğini isteyen bürokratlar konuşmaktan , eleştirmekten korkmaz, çekinmez ve çoğalır .
devamını gör...
kadın yazarların takipçi sayısının çok olması
sırf kadın diye bir yazarı takip etmezseniz ortada sorun kalmaz.
(bkz: meseleleri mesele etmezseniz ortada mesele kalmaz)
(bkz: meseleleri mesele etmezseniz ortada mesele kalmaz)
devamını gör...
