cüneyt arkın
bugün vefât haberini alarak târifsiz bir hüzün yaşadığım çocukluk ve gençlik zamanlarımın yakışıklı yegâne kahramanıdır. hayatımda çok istesem de bir kez bile olsun canlı canlı görüp konuşma, görüşme fırsatı bulamadığım bu insanın kaybını derin bir teessürle hissettim. bana çok yakın birini ahiret yurduna uğurladığımda yüreğime çöken yakıcı ayrılık acısını, cüneyt arkın için de duydum. evet, kendisi büyük bir aktördü. ama, bana kendini bu denli sevdirebilmesi, sanatındaki başarısından çok, günümüzde iyiden iyiye aşınmış olan insânî değerlere sahip olmasındandı. vatanını, milletini samimi bir aşk ile severdi. tevâzu sahibi bir insandı; hatta, içinde yaşadığı toplumun duygularına dokunmak için yaptığı filmlerine, halkı ile birlikte bilet gişesinde sıraya girip bilet alarak kendi filmlerini seyredecek kadar…

iş ahlâkını her şeyin üzerinde tutan bir yaklaşıma sahipti. herkesin dublör kullanarak geçiştirdiği sahneleri yaralanma pahasına, ağır tehlikelerine rağmen bizzat kendisi oynayarak, başarısının, helâl emeğinin ve hummalı çalışmasının semeresi olduğunu göstermişti. türk seyircisine kıymet verdiği için her türlü zorluk ve tehlikesine katlanarak oyunculuğunun hakkını vermişti.
‘‘malkoçluğu’’ nun, ‘‘kara murat’’ ın sayısız düşmanı tek başına haklamasına bıyık altından gülüp, ‘‘ne palavralar seyretmişiz be arkadaş yav!...’’ makâmında, sözümona eleştirilerde bulunanlar, günümüzün yabancı sinemalarında görüntü efektleri ile sağlanmış bundan bin kat saçma olay ve sahneleri gözlerini kırpmadan zevkle seyretmekten utanmamışlardır. halbuki malkoçoğlu’nun dövüşü gerçektir, trambolinin üzerinde zıplasa da uçuşu gerçektir. tekmeleri, yumrukları gerçektir, efekt değildir. cüneyt arkın, filmlerinin her sahnesinde ruhuyla cismiyle ispât-ı vücud etmiş emsalsiz bir sanatçıdır. bana , ‘‘malkoçoğlu, kara murat yaşadığı devirde nasıl biridir, boyu posu, kaşı gözü nasıldır?’’ deseler, gözümü kapadığımda hayâlimde polat yürekli cüneyt arkın canlanır. o mu gerçek malkoçoğlu’dur, yoksa aslında malkoçoğlu, cüneyt arkın mıdır ayıramazsınız. kimi zaman burçlarda savaşan, gözünü budaktan sakınmayan bir yeniçeri fedâîsidir, kimi zaman da annesinin duâsını alan, yavuklusuna şefkat ve merhametle sarılan duygulu bir insandır.
cüneyt arkın’ı, fransız aktör alain delon ile de karşılaştırdık bir zamanlar. halbuki, aslında cüneyt arkın’ın tırnağı olamazdı alain delon. ikisi farklı dünyaların insanlarıydı. alain delon’un bakışlarında kibirli, soğuk bir sertlik varken, cüneyt arkın’ın fotoğraflarını görenler, o’nun bakışlarında insana içinden bakan bir sıcaklık, bir yakınlık hissederler. evet alain delon’un 1967 yapımı ‘‘kiralık katil’’ filminde oynadığı, işine olan saygısı ve işverenlerle yapmış olduğu iş sözleşmelerine olan sadâkati ile temâyüz eden katil kostello karakteri, boş silahı ile aslında aldığı son işindeki kurbanın canını bağışlamış ve bu merhameti beni duygulandırmıştı. ama, cüneyt arkın’ın, gönül yazar ile oynadığı ‘‘vurgun’’ filminde, o’nun azılı bir dolandırıcı olduğunu öğrenmiş ama sevgisinden yine de vazgeçememiş bir kadının, dolandırıldığını bile bile güya kimsesiz çocuklara hayır için getirdiği parayı alamayan dolandırıcı kazanova mehmet’in bakışlarındaki merhamet ve sevgi duygusunu, bu kadar yalın ve gerçek hâlde ancak bizden bir oyuncu durumundaki cüneyt arkın yansıtabilirdi.
çocukluğumda aynanın karşısına geçip, saçlarımı o’nun gibi taramaya çalışırdım. o’nun filmlerindeki gibi ayna karşısında pozlar kesip, bakışlar atardım. çünkü çocuk muhayyilemde o, kötülere ve kötülüklere karşı tek başına savaşıp kazanan, mazlumun hakkını söke söke alan, her dâim haklının ve zayıfın yanında yer alan büyük bir kahramandı. o, benim en tatlı, en saf dönemlerimin güzel bir insanıydı. bu dünyada iki damla gözyaşı da senin için akıtacakmışım cüneyt âbi. allah sana rahmet eylesin. kabrin nur olsun.

iş ahlâkını her şeyin üzerinde tutan bir yaklaşıma sahipti. herkesin dublör kullanarak geçiştirdiği sahneleri yaralanma pahasına, ağır tehlikelerine rağmen bizzat kendisi oynayarak, başarısının, helâl emeğinin ve hummalı çalışmasının semeresi olduğunu göstermişti. türk seyircisine kıymet verdiği için her türlü zorluk ve tehlikesine katlanarak oyunculuğunun hakkını vermişti.
‘‘malkoçluğu’’ nun, ‘‘kara murat’’ ın sayısız düşmanı tek başına haklamasına bıyık altından gülüp, ‘‘ne palavralar seyretmişiz be arkadaş yav!...’’ makâmında, sözümona eleştirilerde bulunanlar, günümüzün yabancı sinemalarında görüntü efektleri ile sağlanmış bundan bin kat saçma olay ve sahneleri gözlerini kırpmadan zevkle seyretmekten utanmamışlardır. halbuki malkoçoğlu’nun dövüşü gerçektir, trambolinin üzerinde zıplasa da uçuşu gerçektir. tekmeleri, yumrukları gerçektir, efekt değildir. cüneyt arkın, filmlerinin her sahnesinde ruhuyla cismiyle ispât-ı vücud etmiş emsalsiz bir sanatçıdır. bana , ‘‘malkoçoğlu, kara murat yaşadığı devirde nasıl biridir, boyu posu, kaşı gözü nasıldır?’’ deseler, gözümü kapadığımda hayâlimde polat yürekli cüneyt arkın canlanır. o mu gerçek malkoçoğlu’dur, yoksa aslında malkoçoğlu, cüneyt arkın mıdır ayıramazsınız. kimi zaman burçlarda savaşan, gözünü budaktan sakınmayan bir yeniçeri fedâîsidir, kimi zaman da annesinin duâsını alan, yavuklusuna şefkat ve merhametle sarılan duygulu bir insandır.
cüneyt arkın’ı, fransız aktör alain delon ile de karşılaştırdık bir zamanlar. halbuki, aslında cüneyt arkın’ın tırnağı olamazdı alain delon. ikisi farklı dünyaların insanlarıydı. alain delon’un bakışlarında kibirli, soğuk bir sertlik varken, cüneyt arkın’ın fotoğraflarını görenler, o’nun bakışlarında insana içinden bakan bir sıcaklık, bir yakınlık hissederler. evet alain delon’un 1967 yapımı ‘‘kiralık katil’’ filminde oynadığı, işine olan saygısı ve işverenlerle yapmış olduğu iş sözleşmelerine olan sadâkati ile temâyüz eden katil kostello karakteri, boş silahı ile aslında aldığı son işindeki kurbanın canını bağışlamış ve bu merhameti beni duygulandırmıştı. ama, cüneyt arkın’ın, gönül yazar ile oynadığı ‘‘vurgun’’ filminde, o’nun azılı bir dolandırıcı olduğunu öğrenmiş ama sevgisinden yine de vazgeçememiş bir kadının, dolandırıldığını bile bile güya kimsesiz çocuklara hayır için getirdiği parayı alamayan dolandırıcı kazanova mehmet’in bakışlarındaki merhamet ve sevgi duygusunu, bu kadar yalın ve gerçek hâlde ancak bizden bir oyuncu durumundaki cüneyt arkın yansıtabilirdi.
çocukluğumda aynanın karşısına geçip, saçlarımı o’nun gibi taramaya çalışırdım. o’nun filmlerindeki gibi ayna karşısında pozlar kesip, bakışlar atardım. çünkü çocuk muhayyilemde o, kötülere ve kötülüklere karşı tek başına savaşıp kazanan, mazlumun hakkını söke söke alan, her dâim haklının ve zayıfın yanında yer alan büyük bir kahramandı. o, benim en tatlı, en saf dönemlerimin güzel bir insanıydı. bu dünyada iki damla gözyaşı da senin için akıtacakmışım cüneyt âbi. allah sana rahmet eylesin. kabrin nur olsun.
devamını gör...
11 ağustos 1999 tam güneş tutulması
benim için tam karşılığı "ürkmek" di. korkuyla karışık ürkmek. pencere camlarını ateşe tutup is bağlatıp hazırlanmıştık oysa eğlenceye. ağustosun ortasında gündüz vakti hava aniden buz kesti, ortalık karardı, hatta ışığı yaktığımı hatırlıyorum. doğanın, evrenin büyüklüğü ve bizim acziyetimiz resmen önümdeydi. tam eşhedü falan demeye karar verdim, güneşin koronasından ilk ışıkları saçıldı ve lannnn bildiğin doğa olayı işte ne oluyor dedim.
devamını gör...
hamile kediye saldıran kadın
giderek delirdiğimizin göstergesidir. uyuyan bir kediye bile tahammülü kalmamışsa insanların ortada çok ciddi sorunlar vardır.
devamını gör...
iç döküşler
sanırım dönüp dolaşıp geldiğim bir çöplük burası. bir şeyler yaşayıp, hissedip, görüp, duyup yine burada, elimde kendi kendini tüketen bir sigarayla içimi dökerken buluyorum kendimi. yine geldim ve yine bu başlığın altındayım. eskiden karalama defterine yazardım, şimdi bakıyorum da bu başlık daha uygun içimdekileri kusmaya. ne demişler sonuçta? iç döküşler...
yaklaşık bir haftadır karantinadayım. evden dışarıya adımımı dahi atmadım. halledilmesi gereken birkaç posta işimi de sağ olsun arkadaşlar halletti. evimde, tüm sessizliğim, sakinliğim ve yalnızlığımla geçirdim son günlerimi. karantinaya girinceye kadar farkında değilmişim yalnızlığa ne kadar ihtiyacımın olduğunu ve kendimden, merdumgirizliğimden ne kadar uzaklaştığımı. günlerim kitaplarımın başında, çoğunlukla elimde sigarayla ve yalnızlığımla baş başa geçiyor. birkaç yakın dostum arayıp sormadığı sürece ağzımı dahi açmıyorum. insanın ağzı bile yorulur mu? yoruluyormuş dostlar. sayfalarca kitap okurken yorulmayan bedenim sanki tek kelime etse yığılıp kalacakmış gibi geliyor kimi zamanlarda. o yüzden susuyorum, susmaya susadığım onca zamanın acısını çıkartırcasına, tüm kelimelerimin birer birer katili oluyorum...
yaklaşık bir haftadır karantinadayım. evden dışarıya adımımı dahi atmadım. halledilmesi gereken birkaç posta işimi de sağ olsun arkadaşlar halletti. evimde, tüm sessizliğim, sakinliğim ve yalnızlığımla geçirdim son günlerimi. karantinaya girinceye kadar farkında değilmişim yalnızlığa ne kadar ihtiyacımın olduğunu ve kendimden, merdumgirizliğimden ne kadar uzaklaştığımı. günlerim kitaplarımın başında, çoğunlukla elimde sigarayla ve yalnızlığımla baş başa geçiyor. birkaç yakın dostum arayıp sormadığı sürece ağzımı dahi açmıyorum. insanın ağzı bile yorulur mu? yoruluyormuş dostlar. sayfalarca kitap okurken yorulmayan bedenim sanki tek kelime etse yığılıp kalacakmış gibi geliyor kimi zamanlarda. o yüzden susuyorum, susmaya susadığım onca zamanın acısını çıkartırcasına, tüm kelimelerimin birer birer katili oluyorum...
devamını gör...
arthur stanley eddington
19. yüzyıl sonlarında birleşik krallık'ta doğan ve 22 kasım 1919 tarihindeki güneş tutulması gözlemlerine önderlik ederek genel görelilik kuramının deneysel ispatını sağlayan astrofizikçi.
bundan başka, yıldızlardaki ışınım gücüne ilişkin, kendi adıyla bilinen bir üst limit de hesaplamıştır.
bundan başka, yıldızlardaki ışınım gücüne ilişkin, kendi adıyla bilinen bir üst limit de hesaplamıştır.
devamını gör...
02.02.2022 saat 02.02
02:20
20:20
20:02
diğer seçeneklerimiz mevcuttur. sonuçta umut ve fakir,ayrıca ekmek...
20:20
20:02
diğer seçeneklerimiz mevcuttur. sonuçta umut ve fakir,ayrıca ekmek...
devamını gör...
dersim
güzide ülkemin en güzel şehirlerinden.tunceli ya da dersim ne farkeder bunlar bizim insanlarımız.sosyalizmin olduğu yerde her zaman muhalif bir tavır vardır bu aşikar.bu şehirdeki insanlarımızda zamanın da çok büyük zulüm görmüştür ama her zaman başı dik ve aydın insanlar olmuşlardır.herkesin acısına saygı duymak gerekir.orası böyledir şöyledir boş şeyler. yaşamadığın, hikayesini,acısını bilmediğin şey için atıp tutmak kolaydır her zaman.ateş düştüğü yeri yakar.herkes yandığı kadar bilir sadece.
devamını gör...
5 arkadaşa aynı tişörtü giydirme şakası yapan kadınlar
buradan izleyebilirsiniz
kadınlar arasında anlaşıp eşlerininin haberi olmadan onlara aynı tişörtü giydirip kahvaltıya çıkarmışlar. ortaya çıkan komik görüntüler sosyal medyada gündem olmuş.
kadınlar arasında anlaşıp eşlerininin haberi olmadan onlara aynı tişörtü giydirip kahvaltıya çıkarmışlar. ortaya çıkan komik görüntüler sosyal medyada gündem olmuş.
devamını gör...
her düşüş bir öğreniş
hayatta kalmanın kuralını açıklayan nitelikte bir atasözü. özümseyebilmek için çok düşmek, iyi düşmek hatta en güzel düşmek kulvarlarında derece yapmanız lazım.
devamını gör...
veda ederken söylenecek en güzel söz
seni yeterince yaşayamadım.
devamını gör...
kendinizi gerçekten mutlu hissettiğiniz son olay
kızımın doğduğu an. 8 ay önce doğumhanenin kapısına yapışmış beklerken, içeriden kızımın ağlama sesini duydum ve o an ne yapacağımı şaşırdım. gözlerim birini aradı ben napcam şimdi diye sormak istedim ama; o gün de sokağa çıkma yasağı vardı kimse yoktu yanımda.
yine yaşadım o anı bak gözlerim doldu.
yine yaşadım o anı bak gözlerim doldu.
devamını gör...
kabullenildiğinde olgunlaştıran acı gerçekler
arkadaş zekai özger'in güzel bir sözü vardı, şöyle diyor usta,
kendime kendimden başka kendim yok
ne utancımı kuşanan bir sevgi
ne çirkinliğimi öpen bir kız
yalnızlığımdan yalnızlığım yalnız
yalnızız ve yalnız olacağımızı kabullenmek ile ilgili bir alıntıydı. evet benim gibilerin kabullenmesi gereken bir şey...
kendime kendimden başka kendim yok
ne utancımı kuşanan bir sevgi
ne çirkinliğimi öpen bir kız
yalnızlığımdan yalnızlığım yalnız
yalnızız ve yalnız olacağımızı kabullenmek ile ilgili bir alıntıydı. evet benim gibilerin kabullenmesi gereken bir şey...
devamını gör...
moderatörlerin entry girmesi
burda yarış mı varmış? kazanana ne veriliyor?
devamını gör...
bakkala bile pijamayla gidemeyen insan
ben.
pijamam ile salona bile girmem.
pijamam kirlenir.
yatağa girilen, uyunan bir şeyin, mümkün mertebe steril olmasında fayda var.
6-7 saat, savunmasız bir şekilde uyuyorum ben onunla.
bakkal yolundaki tüm mikropları yatağıma sokamam.
evet nerden bildiniz, ben bir başağım.
pijamam ile salona bile girmem.
pijamam kirlenir.
yatağa girilen, uyunan bir şeyin, mümkün mertebe steril olmasında fayda var.
6-7 saat, savunmasız bir şekilde uyuyorum ben onunla.
bakkal yolundaki tüm mikropları yatağıma sokamam.
evet nerden bildiniz, ben bir başağım.
devamını gör...
gaucher hastalığı
en sık görülen glikospingolipit hastalığıdır.
beta glukozidaz enzim eksikliğine bağlı patolojiler ortaya çıkar.
klinikte ağrılı kemik lezyonları, erlenmeyer deformitesi, hepatosplenomegali görülür.
bu hastalar enzimoterapiden fayda görür.
beta glukozidaz enzim eksikliğine bağlı patolojiler ortaya çıkar.
klinikte ağrılı kemik lezyonları, erlenmeyer deformitesi, hepatosplenomegali görülür.
bu hastalar enzimoterapiden fayda görür.
devamını gör...
hayatım kaymış
merhabalar yazar arkadaşlarım.
bu şarkıyı aslında kendi açtığım fakat pek de ilgi görmeyen (bkz: yaza bir şarkı bırak) başlığına yazacaktım ama klibi izleyince fikrimi değiştirip direkt şarkıya başlık açmak istedim.
efendim kendisi yaza çok yakışır, kıpır kıpır bir melek mosso şarkısıdır.
söz-müzik kutup ata tuncer'e aranje ise ersay üner'e aittir.
dinlemek isteyenler buyursunlar: hayatım kaymış, hangi yönde olduğu bilinmez...
ama klibi de izlemenizi tavsiye ederim çünkü şarkıdan ziyade aslında burada klip ile ilgili bir kaç kelam edeceğim ben.
şöyle ki;
sevgiliyi yitirmiş, yitirdiği için kendini valizine attığı birkaç parça eşya ile yollara, tarlalara, ormana vurmuş ama bu kadar olumsuzluğa rağmen umudunu asla ve kat'a yitirmediğini vücut dilinden ve omuz hareketlerinden anladığımız, ülkemiz için çok da güvenilir olmayan otostop yöntemi ile kah karavanda, kah üstü açık güzel arabalarda sürekli sevgilisinden uzaklaşan ama bir yandan da "gel gör beni, bak ne hallere düştüm senin yüzünden" diyerek aynı sevgilinin gelmesini bekleyen, tam "tamam ya, gelmez artık bu zalım" diye hayata küseceği sırada "madem bu kadar üzgünüm, neden iki dans figürü yapıp neşemi yerine getirmiyorum ki ben?" diyerek yollarda deli deli danslar yapmak suretiyle umut tazeleyen, lavanta tarlalarına ellerini sürerek enerji depolayan sevgili melek mosso bize de, o sevgilinin yokluğundan delirmiş olsak da umutlarımızı yitirmememiz gerektiğini, hiçbir şey olmazsa bile bu beklenti ile ülkenin her karışını adım adım gezelim, görelim tadında gezebileceğimizi göstermiştir.
neden biz de bir saman balyası üzerinde hayatın ve insanların acımasızlığından dem vurmayalım kendi kendimize değil mi efenim?
belki buradaki mesaj şudur;
sevgili gelmese de olur, sen neşeni kaybetme,
belli mi olur o yolda belki yenisi bulunur...
ne demişler; umut olmadan, umulmayanı bulamayız *
bu şarkıyı aslında kendi açtığım fakat pek de ilgi görmeyen (bkz: yaza bir şarkı bırak) başlığına yazacaktım ama klibi izleyince fikrimi değiştirip direkt şarkıya başlık açmak istedim.
efendim kendisi yaza çok yakışır, kıpır kıpır bir melek mosso şarkısıdır.
söz-müzik kutup ata tuncer'e aranje ise ersay üner'e aittir.
dinlemek isteyenler buyursunlar: hayatım kaymış, hangi yönde olduğu bilinmez...
ama klibi de izlemenizi tavsiye ederim çünkü şarkıdan ziyade aslında burada klip ile ilgili bir kaç kelam edeceğim ben.
şöyle ki;
sevgiliyi yitirmiş, yitirdiği için kendini valizine attığı birkaç parça eşya ile yollara, tarlalara, ormana vurmuş ama bu kadar olumsuzluğa rağmen umudunu asla ve kat'a yitirmediğini vücut dilinden ve omuz hareketlerinden anladığımız, ülkemiz için çok da güvenilir olmayan otostop yöntemi ile kah karavanda, kah üstü açık güzel arabalarda sürekli sevgilisinden uzaklaşan ama bir yandan da "gel gör beni, bak ne hallere düştüm senin yüzünden" diyerek aynı sevgilinin gelmesini bekleyen, tam "tamam ya, gelmez artık bu zalım" diye hayata küseceği sırada "madem bu kadar üzgünüm, neden iki dans figürü yapıp neşemi yerine getirmiyorum ki ben?" diyerek yollarda deli deli danslar yapmak suretiyle umut tazeleyen, lavanta tarlalarına ellerini sürerek enerji depolayan sevgili melek mosso bize de, o sevgilinin yokluğundan delirmiş olsak da umutlarımızı yitirmememiz gerektiğini, hiçbir şey olmazsa bile bu beklenti ile ülkenin her karışını adım adım gezelim, görelim tadında gezebileceğimizi göstermiştir.
neden biz de bir saman balyası üzerinde hayatın ve insanların acımasızlığından dem vurmayalım kendi kendimize değil mi efenim?
belki buradaki mesaj şudur;
sevgili gelmese de olur, sen neşeni kaybetme,
belli mi olur o yolda belki yenisi bulunur...
ne demişler; umut olmadan, umulmayanı bulamayız *
devamını gör...
sokrates'in ölmeden önce baldıran zehrini üç yudumda ve çömelerek içmesi
platon'un devlet kitabında da kısaca geçmektedir.
"o anda hepimiz şaşa kalmış ve ne diyeceğimizi bilememiştik. gözleriyle gülümseyerek "bunun adı baldırandır evlatlarım, bunu üç yudumda içeceksiniz..." dedi ve başını tutarak çömeldi ve üç yudumda içti, oracıkta öldü. hepimiz şaşırdık. glaukon da şaşırdı. peki glaukon, sokrates'in üç yudumda içmesinin maksadı nedir? dedim, ekledim "yani üç yudumda içmesinin bir anlamı yoksa bunu söylemesinin bir etik değeri yoktur. o halde devletimize üç yudumda zehir içmek gibi bir kural getirmeyeceğiz" gözlerime bakarak "sen bilirsin moruk" dedi, ben bilirim tabii..."
platon - devlet / 10. kitap
"o anda hepimiz şaşa kalmış ve ne diyeceğimizi bilememiştik. gözleriyle gülümseyerek "bunun adı baldırandır evlatlarım, bunu üç yudumda içeceksiniz..." dedi ve başını tutarak çömeldi ve üç yudumda içti, oracıkta öldü. hepimiz şaşırdık. glaukon da şaşırdı. peki glaukon, sokrates'in üç yudumda içmesinin maksadı nedir? dedim, ekledim "yani üç yudumda içmesinin bir anlamı yoksa bunu söylemesinin bir etik değeri yoktur. o halde devletimize üç yudumda zehir içmek gibi bir kural getirmeyeceğiz" gözlerime bakarak "sen bilirsin moruk" dedi, ben bilirim tabii..."
platon - devlet / 10. kitap
devamını gör...
geceye bir söz bırak
demek ki hayat, böyle iki adım ilerisi bile görülmeyen, sisli ve yalpalı bir denizdi.
sabahattin ali
sabahattin ali
devamını gör...
sadece aptallar 8 saat uyur
bana 4 saat uyku yeter diyeni duydum ve anlam veremedim demek ki kişiden kişiye değişiyor bu durum.7-8 saat uyumayınca olmuyor bende.şimdi 4 saatlik uyuyan kişi beni baskı altında nasıl tutabilir?ben az uyku uyuduğumda şapşallaşıyorum çok sinirli oluyorum biri bana bunu açıklasın onda olan şey bende niye yok?sinirlendim uyku saatim geldi galiba.
devamını gör...
