jeanny
dünyanın gelmiş geçmiş en etkileyici balladlarından olan "jeanny" şarkısı ilk olarak falco tarafından, 1984 yılında paylaşılmıştır. gerçek bir hikaye üzerine yazılmış olan sözleri 41 kişinin intihar etmesine sebep olduğundan, papa 2. jean paul tarafından yasaklanmıştır. önce şarkının hikayesine değinmek isterim dostlar.
bir mafya üyesi olan adam, jeanny (jennifer) adında bir kadına aşık olur. kadın da bu aşkı geri çevirmez ve birlikte güzel bir hayat sürmeye başlarlar. bir gün evlenmeye karar verdiklerinde jeanny, adamın bir mafya üyesi olduğunu öğrenir ama bu çok sevdiği adamdan da vazgeçemez. jeanny, malum mafyanın işlerinden dolayı, sevdiği adamın mafyayı bırakmasını ister ve adam da bunu kabul eder. fakat mafya bunu kendisine yediremez ve adamın geri dönmesi gerektigi çağrısında bulunur. adam ise aşkı seçer. bunun üzerine mafya, jeanny'i öldürür ve suçu adamın üstüne yıkar. adam ömür boyu hapse mahkum olur. fakat adamın umrunda olan tek şey; jeanny'nin ölümü, onun yokluğudur. ve bir gün hapishanede bu şarkının sözlerini yazar, ardından da intihar eder. kodesinde ölü bulunduğunda, yatağının üzerine bıraktığı notta bu şarkının sözleri yazılıdir.
bir mafya üyesi olan adam, jeanny (jennifer) adında bir kadına aşık olur. kadın da bu aşkı geri çevirmez ve birlikte güzel bir hayat sürmeye başlarlar. bir gün evlenmeye karar verdiklerinde jeanny, adamın bir mafya üyesi olduğunu öğrenir ama bu çok sevdiği adamdan da vazgeçemez. jeanny, malum mafyanın işlerinden dolayı, sevdiği adamın mafyayı bırakmasını ister ve adam da bunu kabul eder. fakat mafya bunu kendisine yediremez ve adamın geri dönmesi gerektigi çağrısında bulunur. adam ise aşkı seçer. bunun üzerine mafya, jeanny'i öldürür ve suçu adamın üstüne yıkar. adam ömür boyu hapse mahkum olur. fakat adamın umrunda olan tek şey; jeanny'nin ölümü, onun yokluğudur. ve bir gün hapishanede bu şarkının sözlerini yazar, ardından da intihar eder. kodesinde ölü bulunduğunda, yatağının üzerine bıraktığı notta bu şarkının sözleri yazılıdir.
devamını gör...
başarıyı engelleyen faktörler
aslında bilinçaltında hiçbirşeyi haketmediği düşüncesi vardır, bilinçaltına yerleştirilmiştir, emeğinin, ürettiği bir ürünün değeri yok zannediyordur.. çünkü yaptığı hiçbirşeye değer verilip, takdir edilmemiştir, kendisinin ve emeğinin karşılık görmemesi durumunu çok yaşadığı için, bir sürü işe başlar, dener, ama hiçbiri ilerlemez, çünkü konsantre olamaz, bunu hisseden bencil insanlar bu tiplere yapışır genelde, ve maddi manevi sömürülürler hep, yaşadığı o hüzünlü his onu yavaşlatır, zihninde ilgili olayları üst üste hatırlar, ortak bir his vardır ama çözemez, hiçbir işini sürdüremez, tamamlayamaz, yapamayacağına inandırılmıştır,
aslında hiçbirşey başarmasada 'değerlidir", bu ona gösterilmemiştir, hissettirilmemiştir, sevilmeyi hakediyordur, sevilme sayılma değer görme hakkı vardır, bilmiyordur, çünkü görmemiştir, tatmamıştır, istediğini söyleme, talep etme hakkı vardır, işte bunu çözdüğü zaman herşeye konsantre olacak, bütün işleri hızlanacak, ve daha üretken, daha verimli olacaktır, artık sınırlarına girildiği an "farkedecek" ve tepkisini gösterecektir, kendisine değer vermeyenleri anlayacak ve oda değer vermeyecektir, izin vermediği için üzülmeyecektir, önce kendisi, kendisini adam yerine koyduğunda, ben varım dediğinde, insanlarda bunu farkedecektir, varlık gösterecektir..
mükemmeliyetçilik dedikleride bence, mükkemmel olursa beğenileceğinin garanti sanılması hissi ve mükemmel olmazsa beğenilmeyeceği, değer görmeyeceği durumunda, yaşanacak duygudan korkan kişinin, dönüp dolaşıp, saçma detaylarda boğulmasıdır.. bu yüzden bir türlü bitmez o işler, halbuki kendi değerini farkettiğinde, yaptığın işide beğenip tamamlayabiliyorsun bir yerde.. ortaya çıkarabiliyorsun, ben yaptım diyecek, ben de, emeğim de değerli diyecek cesareti kendi kendine sen vereceksin..
aslında hiçbirşey başarmasada 'değerlidir", bu ona gösterilmemiştir, hissettirilmemiştir, sevilmeyi hakediyordur, sevilme sayılma değer görme hakkı vardır, bilmiyordur, çünkü görmemiştir, tatmamıştır, istediğini söyleme, talep etme hakkı vardır, işte bunu çözdüğü zaman herşeye konsantre olacak, bütün işleri hızlanacak, ve daha üretken, daha verimli olacaktır, artık sınırlarına girildiği an "farkedecek" ve tepkisini gösterecektir, kendisine değer vermeyenleri anlayacak ve oda değer vermeyecektir, izin vermediği için üzülmeyecektir, önce kendisi, kendisini adam yerine koyduğunda, ben varım dediğinde, insanlarda bunu farkedecektir, varlık gösterecektir..
mükemmeliyetçilik dedikleride bence, mükkemmel olursa beğenileceğinin garanti sanılması hissi ve mükemmel olmazsa beğenilmeyeceği, değer görmeyeceği durumunda, yaşanacak duygudan korkan kişinin, dönüp dolaşıp, saçma detaylarda boğulmasıdır.. bu yüzden bir türlü bitmez o işler, halbuki kendi değerini farkettiğinde, yaptığın işide beğenip tamamlayabiliyorsun bir yerde.. ortaya çıkarabiliyorsun, ben yaptım diyecek, ben de, emeğim de değerli diyecek cesareti kendi kendine sen vereceksin..
devamını gör...
örnek vatandaş (yazar)
ilk kez birisine nickaltı girmemi sağlamış yazardır. bu ayrıcalığı hak etti.
kendisini okutturmayı başarıyor.
kendisini okutturmayı başarıyor.
devamını gör...
dostoyevski'den alıntılar
"etrafınıza şöyle bir göz gezdiriniz! gerçek hayat denilen şeyin ne olduğunu, nerede olduğunu bilmiyoruz bile! kitaplarımızı, hayallerimizi elimizden alsalar, öylece ortada kalakalacağız."
"ne kadar çok anladıysam, o kadar derinlere battım, sıkıştım kaldım."
-yeraltından notlar-
"böylesine güzel bir gökyüzünün altında,
bu kadar kötü insan nasıl yaşayabiliyor?"
-beyaz geceler-
"ne kadar çok anladıysam, o kadar derinlere battım, sıkıştım kaldım."
-yeraltından notlar-
"böylesine güzel bir gökyüzünün altında,
bu kadar kötü insan nasıl yaşayabiliyor?"
-beyaz geceler-
devamını gör...
cinsel içerikli başlıkların verdiği rahatsızlık
insanı ergenlik günlerine götürür sadece. çok şükür büyüdük ama böyle sivilceli yazılar olmasın artık.
devamını gör...
tutankamonun laneti
bu dakikadan itibaren kendisi kafa sözlük hunidaşlar kulübüne katılmıştır. hunidaşlara lanet okuyan kafirler artık ayağını denk alacak. kendisi lanetler ile ilgili ilim irfan sahibi olduğundan dolayı bizi bu tarz eylemlere karşı tam koruma sağlayacaktır. lanet de okuyabilir ancak onu yapmamasını tercih ederiz.
aramıza hoşgeldin!!!
aramıza hoşgeldin!!!
devamını gör...
kendi kendine konuşurken lafın lafı açması
bazen de anlaşamazsınız, kendi kendinize küsersiniz. yok yahu ne delirmesi?
devamını gör...
kişide kaçma isteği uyandıran muhabbetler
(bkz: siyasi konular)
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının karalama defteri
bir çocuk; kahverengi gözlü, siyah saçları alabulus traşlı, güleç yüzünde çilleri olan, kepçe kulakları her daim kızarık, küçücük burnu çoğu zaman akma halinde olan, kolları vücuduna oranla uzun, minicik ellerindeki parmakları dolgun dolgun, genelde pantolonu belinden düşen, beyaz tenli bir çocuk.
bir sokak, çıkmaz bir sokak, üzerinde elektrik telleri olan, yeri gelince çocukların çift kale maç yaptığı, yeri gelince en ateşli tartışmalara ev sahipliği yapan, kenarında beyaz badanalı evlerin hanımeli ile örülü çitlerinin bulunduğu, cılız ışıklarıyla ancak kendisinin farkedilmesini sağlayan lambalarının olduğu, yemek kokularının birbirine karıştığı, delik deşik asfaltında fakirliğin yalın ayak yürüdüğü bir sokak.
minicik ellerinde kocaman hayaller tutan çocuk.
bir tarafından yaşamları sıkıştıran çıkmaz sokak.
çocuk çok sever sokağını. gece gündüz dışarıda. sokak çeker onu içine. çektikçe sokak, korkmaya başlar çocuk. düşen pantolonunu çekerken kocaman hayallerini, minicik elleriyle tutmakta zorlanır çocuk. bir de akan burnu yok mu?
çıkar sokaktan, evine çok uzak olmayan, arada bir gittiği boş arsanın hemen hemen ortasında olan selvi ağacının serin gölgesine oturur. öylece kalır orda. bir an yüreğine uçurtma sevdası ip salar.
sevda bu işte yüreğe düştü mü, hemen harekete geçirir insanı.
çocuk minicik elleriyle, minicik bir uçurtma yapmayı başarır. heyecanlıdır, mutludur.
yaptığı uçurtmayı havalandırmaya çalışır. tutar ipinden koşturmaya başlar. arkasına da bakamadan edemez çocuk. onun bir an önce yükselmesini görmek ister. görmez ki hiç önünü, düşer defalarca. bir çocuk, kısacık bir sürede bu kadar çok düşmüş müdür acaba?
işte daha ilk gün dizlerini paramparça eder çocuk. paramparça eder de dizlerini, ancak bir türlü havalandıramaz uçurtmayı. yine de mutludur çocuk. yüreğine sevda düşmüştür bir kere. o sokağın çıkmaz kısmından, bir çıkış ihtimali bulmuştur ya.
günler birbirini kovalarken çocuk yavaş yavaş uçurtmayı havalandırmayı başarır. yükselir uçurtma, güler çocuk.
uçar uçar, tellere takılır. elektrik tellerine. mutludur yine de çocuk. yeniden yapar uçurtmayı. yeniden takılır tellere.
sürekli sürekli takılır tellere. çocuk bıkmadan usanmadan tekrar tekrar dener. bir çocuk hiç bu kadar çok teli uçurtma ile süslemeyi başarabilmiş midir acaba? sokak sakinleri sürekli elektrik kesintilerinden muzdarip şekilde çocuğa kızarken bile mutludur çocuk.
gökyüzünün masmavi göründüğü bulutsuz bir günde çocuk o bir sürü teli atlatmayı başararak uçurtmasını yükseklere doğru gönderir. ip salmaya başlar hayallerine. en sonunda ipi biter. imdadına, mahalleli yetişir. uçurtmaya ip eklerken mahalleli, kocaman hayaller taşımaktan yorulan minicik elleri rahatlamaya başlayan çocuk daha kolay ip salar. uçurtma yükseldikçe yükselir. artık görünmez olmaya başlar.
çocuk bırakır elinden ipi. evine gider, uyur. yorulmuştur çocuk. sabah kalktığında mutsuz olduğunu hisseder. gridir çocuk. ankara’nın kış mevsimine hakim olan gri havası kadar gridir.
bir sokak, çıkmaz bir sokak, üzerinde elektrik telleri olan, yeri gelince çocukların çift kale maç yaptığı, yeri gelince en ateşli tartışmalara ev sahipliği yapan, kenarında beyaz badanalı evlerin hanımeli ile örülü çitlerinin bulunduğu, cılız ışıklarıyla ancak kendisinin farkedilmesini sağlayan lambalarının olduğu, yemek kokularının birbirine karıştığı, delik deşik asfaltında fakirliğin yalın ayak yürüdüğü bir sokak.
minicik ellerinde kocaman hayaller tutan çocuk.
bir tarafından yaşamları sıkıştıran çıkmaz sokak.
çocuk çok sever sokağını. gece gündüz dışarıda. sokak çeker onu içine. çektikçe sokak, korkmaya başlar çocuk. düşen pantolonunu çekerken kocaman hayallerini, minicik elleriyle tutmakta zorlanır çocuk. bir de akan burnu yok mu?
çıkar sokaktan, evine çok uzak olmayan, arada bir gittiği boş arsanın hemen hemen ortasında olan selvi ağacının serin gölgesine oturur. öylece kalır orda. bir an yüreğine uçurtma sevdası ip salar.
sevda bu işte yüreğe düştü mü, hemen harekete geçirir insanı.
çocuk minicik elleriyle, minicik bir uçurtma yapmayı başarır. heyecanlıdır, mutludur.
yaptığı uçurtmayı havalandırmaya çalışır. tutar ipinden koşturmaya başlar. arkasına da bakamadan edemez çocuk. onun bir an önce yükselmesini görmek ister. görmez ki hiç önünü, düşer defalarca. bir çocuk, kısacık bir sürede bu kadar çok düşmüş müdür acaba?
işte daha ilk gün dizlerini paramparça eder çocuk. paramparça eder de dizlerini, ancak bir türlü havalandıramaz uçurtmayı. yine de mutludur çocuk. yüreğine sevda düşmüştür bir kere. o sokağın çıkmaz kısmından, bir çıkış ihtimali bulmuştur ya.
günler birbirini kovalarken çocuk yavaş yavaş uçurtmayı havalandırmayı başarır. yükselir uçurtma, güler çocuk.
uçar uçar, tellere takılır. elektrik tellerine. mutludur yine de çocuk. yeniden yapar uçurtmayı. yeniden takılır tellere.
sürekli sürekli takılır tellere. çocuk bıkmadan usanmadan tekrar tekrar dener. bir çocuk hiç bu kadar çok teli uçurtma ile süslemeyi başarabilmiş midir acaba? sokak sakinleri sürekli elektrik kesintilerinden muzdarip şekilde çocuğa kızarken bile mutludur çocuk.
gökyüzünün masmavi göründüğü bulutsuz bir günde çocuk o bir sürü teli atlatmayı başararak uçurtmasını yükseklere doğru gönderir. ip salmaya başlar hayallerine. en sonunda ipi biter. imdadına, mahalleli yetişir. uçurtmaya ip eklerken mahalleli, kocaman hayaller taşımaktan yorulan minicik elleri rahatlamaya başlayan çocuk daha kolay ip salar. uçurtma yükseldikçe yükselir. artık görünmez olmaya başlar.
çocuk bırakır elinden ipi. evine gider, uyur. yorulmuştur çocuk. sabah kalktığında mutsuz olduğunu hisseder. gridir çocuk. ankara’nın kış mevsimine hakim olan gri havası kadar gridir.
devamını gör...
çocukken sahip olunan yanlış bakış açıları
dünyada iki tane dil konuşuluyo zannediyodum : türkçe ve ingilizce
türkçe kelimeleri tersten okuyunca da ingilizce olduğunu sanıyodum. hatta çocukken bunu ilk düşündüğümde ingilizce bildiğimi de farkettiğim an çok acayip hissetmiştim. ulan dedim daha bu yaşta bütün dilleri biliyosun kim tutar seni*
hayatta yaşadığım ilk aydınlanmalardandı.
türkçe kelimeleri tersten okuyunca da ingilizce olduğunu sanıyodum. hatta çocukken bunu ilk düşündüğümde ingilizce bildiğimi de farkettiğim an çok acayip hissetmiştim. ulan dedim daha bu yaşta bütün dilleri biliyosun kim tutar seni*
hayatta yaşadığım ilk aydınlanmalardandı.
devamını gör...
daldan dala konmak
genel olarak bir iş yahut ilişkide istikrarlı olamayan insanları anlatan deyim.
devamını gör...
20 eylül 2021 perm üniversitesi katliamı
bu sabah rusyada bulunan perm devlet üniversitesinde 18 yaşındaki timur bekmansurov katliam yaptı. ölü sayısının en az 6 olduğu söyleniliyor. okuldaki sınıf arkadaşları, perm tetikçisinin bir gün bir öğretmene "bir gün bir silah alacağım ve hepinizi vuracağım" dediğini söyledi. soruşturma komitesi, bugün 6 kişinin öldüğünü ve 28 kişinin yaralandığını bildirdi. (8 kurbanla ilgili önceki bilgiler yanlıştır)
failin okul fotoğrafı

27 ağustos tarihinde 105 mermi alırken

tetikçinin üniversiteye gidiş anı

katliamdan sonra fail, polisler tarafından vurulurken
failin okul fotoğrafı

27 ağustos tarihinde 105 mermi alırken

tetikçinin üniversiteye gidiş anı

katliamdan sonra fail, polisler tarafından vurulurken
devamını gör...
örnek vatandaş (yazar)
nick'inin hakkını veren nadir yazarlardan birisidir. yardımsever iyi niyetli. zor bulunuyor böyle insanlar. kıymetini bilelim.
devamını gör...
eli kasığımda dans etmeme müsaade ediyorsa kocam değildir
sabah sabah yine sınırlı zekalar, kıt fikirler deyip geçmek lazım ama olmuyor. seren serengil salak bir kadın değil. nabza göre şerbet verip reyting arttırıyor, gündem oluşturuyor işte. çünkü kitle bunu istiyor bunu seviyor. tv programlarının kalitesi ile seyircinin düzeyi sürekli etkileşim içinde. birinden biri değişmediği sürece de aynı şekilde devam edecek.
eli kasığında dans etme mevzusu ile yine namus eşe bağlanmış. iyi ki şu eşler var valla yoksa kimse nasıl davranması gerektiğini bilemeyecek. illa bir üst(!) akıldan yönlendirme-yasak gelmesi lazım. buna ihtiyacı olduğunu düşünenlere mutluluklar dilerim. diğerlerinin ise akil insan, anchorman, muhtar, başkan*... vb. gibi kimlikleri bir daha gözden geçirmelerini tavsiye ederim. ahlakınız/namusunuz da dahil olmak üzere hangi alanlarda kendi kararınıza, kendiniz düşünerek varıyorsunuz?
eli kasığında dans etme mevzusu ile yine namus eşe bağlanmış. iyi ki şu eşler var valla yoksa kimse nasıl davranması gerektiğini bilemeyecek. illa bir üst(!) akıldan yönlendirme-yasak gelmesi lazım. buna ihtiyacı olduğunu düşünenlere mutluluklar dilerim. diğerlerinin ise akil insan, anchorman, muhtar, başkan*... vb. gibi kimlikleri bir daha gözden geçirmelerini tavsiye ederim. ahlakınız/namusunuz da dahil olmak üzere hangi alanlarda kendi kararınıza, kendiniz düşünerek varıyorsunuz?
devamını gör...
geceye bir söz bırak
“birisini unutmak zorundaysanız, bunu sindire sindire yapın. çünkü aklın zamansız öldürdükleri, yürekte amansız dirilir.”
| paul auster
| paul auster
devamını gör...
kendimizle aramızdaki fark
en içimizde olan saf halimize karşın etrafa oynadığımız roldür bu fark.
hepimiz yaparız bunu. kabuklara sarar, iyice derinlere gömeriz kendimizi. kimseyi umursamıyorum diyenimiz bile bir yerlerde, bir zamanda kendi gibi olmaktan çekinmiştir belki korkmuştur belki istemsizce kendi gibi olmamıştır.
bir de kendimize yabancılaşmış hissettiğimiz evre vardır ki en matah durum da budur. yaptığımız eylemleri kendimizin yaptığına inanamayız. bazen asla dediğimiz şeyleri yaparken buluruz kendimizi.
esasında her gün hatta her saat değişiyoruz ve kendimiz olmak dediğimiz şey sabit kalmıyor. onunla aramızdaki fark açıldıkça açılıyor. bir zaman sonra etrafta bize biçilen rolü oynamaktan kendimizi kaybediyoruz, unutuyoruz. kimdim ben?neydim ben? derken buluyoruz kendimizi.
sonrası zaten malum;
nedensiz mutsuzluklar silsilesi, gülümserken içimize akan gözyaşları.
hepimiz yaparız bunu. kabuklara sarar, iyice derinlere gömeriz kendimizi. kimseyi umursamıyorum diyenimiz bile bir yerlerde, bir zamanda kendi gibi olmaktan çekinmiştir belki korkmuştur belki istemsizce kendi gibi olmamıştır.
bir de kendimize yabancılaşmış hissettiğimiz evre vardır ki en matah durum da budur. yaptığımız eylemleri kendimizin yaptığına inanamayız. bazen asla dediğimiz şeyleri yaparken buluruz kendimizi.
esasında her gün hatta her saat değişiyoruz ve kendimiz olmak dediğimiz şey sabit kalmıyor. onunla aramızdaki fark açıldıkça açılıyor. bir zaman sonra etrafta bize biçilen rolü oynamaktan kendimizi kaybediyoruz, unutuyoruz. kimdim ben?neydim ben? derken buluyoruz kendimizi.
sonrası zaten malum;
nedensiz mutsuzluklar silsilesi, gülümserken içimize akan gözyaşları.
devamını gör...
imamın alevilere eşlerinizi dedeye sunuyormuşsunuz demesi
bir sünni olarak son derece kızdığım olay zira islâma müslüman olamayanlardan daha çok zarar veren êmevi yobazlığı, mezhepçiliğinin devam ettiğini ortaya koyan olay.
devamını gör...
türk halkının yüzde 60'ı aptaldır
aziz nesin'in sözüdür. adam geleceği ta 1990 yılında görmüş. haklılık payı son dönemlerde artmıştır bana göre.
devamını gör...
planet terror
quentin tarantino ve kankası robert rodriguez'in , 70 ve 80 'lerin iki film birden teması üzerine çektikleri (bkz: grindhouse) filmlerinden , robert rodriguez tarafından yönetilen korku komedi filmi.
devamını gör...