kafa sözlük
bazı bazı oluyor, infial çıkar bastırılır. her sözlükte benzer hadiseler yaşanılıyor. tüm bunların neticesinde genele hitap edememenin anlamsız burukluğu kalır. kimse istediğini elde edemez. top ortada kalır.
infial konusu bugün cinsiyetçilik olur yarın bir penaltıya 50 başlık açılınca çok mühim memleket meselelerine kafa patlatan ciddi yazarlar duyarsızlıktan ayaklanır. bir sonraki gün sol frame’de twit benzeri yazılar ve başlıklar olur, entel camia ‘kalite’ diye yükselir. bir bakmışsın trollün teki çoktan alay konusu yapmış, umarsızca bir şeyler yazıyor olur, troll linçler. memnuniyetsizlik konusu hiçbir zaman tükenmez.
her çözüm yeni bir sorun doğurur tezimizden bu işler için tek reçete relax olmak yav.
tüm bu ifade özgürlüğü ‘böyle olmazcıların’ alayının sol görüşlü olması olayı benim açımdan çok komik kılıyor. hepsi şikayetçi hepsi ‘yasakçı’ hatta sözlükten şutlansın beğenmediklerimizci.
günün bir saati herneyse sol frame’i domine etmiş bir takım yazar çizer sanki 7-24 sözlüğü manipüle ediyormuş gibi gösterilince titriyorum bak.
bırakın kim ne şekilde yazıyorsa yazsın. bir allahın kulunu engellemedim sitede. böyle bir şey olabilir mi ya? kimim ki ben yahu.
sizde bir sorun kendinize. bazı ruhsal halleri aşmak lazım.
infial konusu bugün cinsiyetçilik olur yarın bir penaltıya 50 başlık açılınca çok mühim memleket meselelerine kafa patlatan ciddi yazarlar duyarsızlıktan ayaklanır. bir sonraki gün sol frame’de twit benzeri yazılar ve başlıklar olur, entel camia ‘kalite’ diye yükselir. bir bakmışsın trollün teki çoktan alay konusu yapmış, umarsızca bir şeyler yazıyor olur, troll linçler. memnuniyetsizlik konusu hiçbir zaman tükenmez.
her çözüm yeni bir sorun doğurur tezimizden bu işler için tek reçete relax olmak yav.
tüm bu ifade özgürlüğü ‘böyle olmazcıların’ alayının sol görüşlü olması olayı benim açımdan çok komik kılıyor. hepsi şikayetçi hepsi ‘yasakçı’ hatta sözlükten şutlansın beğenmediklerimizci.
günün bir saati herneyse sol frame’i domine etmiş bir takım yazar çizer sanki 7-24 sözlüğü manipüle ediyormuş gibi gösterilince titriyorum bak.
bırakın kim ne şekilde yazıyorsa yazsın. bir allahın kulunu engellemedim sitede. böyle bir şey olabilir mi ya? kimim ki ben yahu.
sizde bir sorun kendinize. bazı ruhsal halleri aşmak lazım.
devamını gör...
josé clemente orozco
1883 - 1949 yılları arasında yaşamış, duvar resimlerinde ustalaşmış meksikalı karikatürist ve ressam. 20. yüzyılın en önemli duvar resimcisi olarak görülür. mexico city'den new york city'e kadar birçok farklı şehirde duvar resimleri yapmıştır.
17 (ya da 21, kesin bir kayıt yok) yaşındayken bir kazada sol elini kaybetmiştir. (bazı kaynaklar barutla havaifişek yaparken olduğunu bazı kaynaklar da sadece laboratuvar kazasında olduğunu yazıyor.)
çoğunlukla sembolizmden ve kübizmden etkilenmiştir, bunun yanı sıra goya ve giotto gibi isimlerin de etkisi görülür. çizimleri bolca politik eleştiriler içerir. köylülerin ve işçilerin politik davalarının destekçisi olmuştur.
1923'te diego rivera gibi isimlerle birlikte mexican muralist movement 'ı başlattılar.
1947'de meksika devlet başkanı, onu önceki beş yılın sanat ve bilim dalında seçkin meksikalı figür olarak tanıyan federal beş yıl ödülü'nü verdi.
eserlerinin frida kahlo ve jackson pollock gibi sanatçıları etkilediği düşünülüyor.
self portrait
panel 17. gods of the modern world - the epic of american civilization

the great mexican revolutionary law and the freedom of slaves
17 (ya da 21, kesin bir kayıt yok) yaşındayken bir kazada sol elini kaybetmiştir. (bazı kaynaklar barutla havaifişek yaparken olduğunu bazı kaynaklar da sadece laboratuvar kazasında olduğunu yazıyor.)
çoğunlukla sembolizmden ve kübizmden etkilenmiştir, bunun yanı sıra goya ve giotto gibi isimlerin de etkisi görülür. çizimleri bolca politik eleştiriler içerir. köylülerin ve işçilerin politik davalarının destekçisi olmuştur.
1923'te diego rivera gibi isimlerle birlikte mexican muralist movement 'ı başlattılar.
1947'de meksika devlet başkanı, onu önceki beş yılın sanat ve bilim dalında seçkin meksikalı figür olarak tanıyan federal beş yıl ödülü'nü verdi.
eserlerinin frida kahlo ve jackson pollock gibi sanatçıları etkilediği düşünülüyor.
self portrait

panel 17. gods of the modern world - the epic of american civilization

the great mexican revolutionary law and the freedom of slaves
devamını gör...
bilgi içerikli tanım girmeye üşenmek
hiç yapmadığım şey. hiç üşenmem, saatlerce yazarım. öyle wiki'den falan da değil üstelik.
bu nedenledir ki yakın zamanda bir blog açmayı düşünmekteyim. umarım bir engel çıkmaz ve nasip olur.
bu nedenledir ki yakın zamanda bir blog açmayı düşünmekteyim. umarım bir engel çıkmaz ve nasip olur.
devamını gör...
küfür
dilin cilasıdır.
edit: sözlük içerisinde yasaksa etmeyiz elbet, türkçemiz sağolsun anlatım gücümüz kuvvetli.
edit: sözlük içerisinde yasaksa etmeyiz elbet, türkçemiz sağolsun anlatım gücümüz kuvvetli.
devamını gör...
hatırladıkça iç burkan garibanlık anıları
ekmek arası sade ruffles yiyerek yaşadığım bir aya yakın bir süre var. fakirdik ama mutluyduk be sözlük.
devamını gör...
pierre de coubertin
--- alıntı ---
baron pierre de coubertin (1 ocak 1863 - 2 eylül 1937), fransız pedagog, tarihçi ve sporcu. modern olimpiyat oyunları'nın kurucusudur.
italyan kökenli ve aristokrat bir fransız ailesinin çocuğu olarak 1863’de paris’te doğdu. ingiliz ve amerikan okullarındaki eğitim sistemini inceleme fırsatı buldu. bu onun eğitim anlayışının gelişmesine ve ülkelerdeki değişik sistemlerin avantajlarını ve dezavantajlarını görmesine sebep oldu. alman orduları karşısında fransa'nın bozguna uğrama nedenini fransız gençliğinin fiziksel olarak iyi yetişmemesine bağladı.
antik oyunların yapıldığı olympia antik kentinin o dönemde açığa çıkarılmasından doğan eski oyunlara genel ilgi onu da yakından ilgilendirdi. oyunların yeniden başlatılması fikrini planlamaya başladı.
bu planlarını açıklamak için 23 haziran 1894 günü paris, sorbonne'da bir kongre organize etti. bu kongrede oyunların tekrar başlatılmasını teklif etti. kongre sonunda uluslararası olimpiyat komitesi (ıoc) kuruldu ve pierre de coubertin genel sekreter oldu.
de coubertin, 1937 yılında cenevre'de ölene dek ıoc'nin onursal başkanı olarak kaldı. öldükten sonra komitenin genel merkezinin bulunduğu lozan'da gömüldü.
--- alıntı --- buradan
baron pierre de coubertin (1 ocak 1863 - 2 eylül 1937), fransız pedagog, tarihçi ve sporcu. modern olimpiyat oyunları'nın kurucusudur.
italyan kökenli ve aristokrat bir fransız ailesinin çocuğu olarak 1863’de paris’te doğdu. ingiliz ve amerikan okullarındaki eğitim sistemini inceleme fırsatı buldu. bu onun eğitim anlayışının gelişmesine ve ülkelerdeki değişik sistemlerin avantajlarını ve dezavantajlarını görmesine sebep oldu. alman orduları karşısında fransa'nın bozguna uğrama nedenini fransız gençliğinin fiziksel olarak iyi yetişmemesine bağladı.
antik oyunların yapıldığı olympia antik kentinin o dönemde açığa çıkarılmasından doğan eski oyunlara genel ilgi onu da yakından ilgilendirdi. oyunların yeniden başlatılması fikrini planlamaya başladı.
bu planlarını açıklamak için 23 haziran 1894 günü paris, sorbonne'da bir kongre organize etti. bu kongrede oyunların tekrar başlatılmasını teklif etti. kongre sonunda uluslararası olimpiyat komitesi (ıoc) kuruldu ve pierre de coubertin genel sekreter oldu.
de coubertin, 1937 yılında cenevre'de ölene dek ıoc'nin onursal başkanı olarak kaldı. öldükten sonra komitenin genel merkezinin bulunduğu lozan'da gömüldü.
--- alıntı --- buradan
devamını gör...
üniversite hocalarının öğrencileri küçümseyen tavırları
hocalarımdan birini notumu sisteme girmediğini söylemek için aradığımda konuşma telefonu suratıma kapamasıyla sonlanmıştı. halbuki kabalık da etmemiştim, sadece onun istediği gibi konuşmamışım. arkadaşım aynı konuyu daha mahcup bir tavırla anlatıp rica edince sorunumuz çözüldü. o zaman sorun bendeymiş diye düşünmüştüm. sorun hocaların egolarını öğrenciler üzerinden tatmin etmek istemesi.
devamını gör...
mart
içinde olduğumuz ay.
hoş geldin mart
"vazgeçtim bu dünyadan
tek ölüm paklar beni
değmez bu yangın yeri
avuç açmaya değmez.”
shakespeare yüzlerce yıl önce yazmış. bir yerlere ait olmadığını anladığı bir zamanda yazmıştır muhtemelen.
her gün kadına şiddet ile ilgili haberler görüyoruz. eğitim seviyesi artıyor ama bu tür olaylar azalmıyor. dışarıdan bakınca, iki yetişkin insan görülen çiftler, hoş başlayan ilişkilerini nasıl bu kadar çirkinleştirebiliyor. hiçbir kadın kendisini dövsün diye bir erkekle beraber olmaya başlamıyor. adamların da ilişkiye başlarken “ben bunu bir temiz döverim” diye başladığını sanmıyorum. ipler nerede kopuyor?
her kadına şiddet sonrası tüm erkeklere faturayı kesmekle yol alınmıyor. alınsaydı çoktan biterdi kadına şiddet. yürüyüşler yapılıyor, sloganlar atılıyor, ertesi gün bir başka kadına şiddet vakası gerçekleşiyor.
kadına yönelik artan şiddetlerin bir sebebi de vazgeçmemek olabilir mi? inadına, olanlara rağmen olduğu gibi yaşamaya devam etmek olabilir mi?
yaşamak için inat etmeye gerek var mı?
son nefese kadar bize bahşedilmiş bir nimet yaşamak. son nefese kadar bize bahşedilen beden ve son nefese kadar verilen rızık ile yasayabiliriz zaten. inat etmeye gerek yok. inadına olamayacak bir insanı, olamayacağı bir insan yapmaya gerek yok. inadına sevmeyen, saygı duymayan bir insana katlanmaya gerek yok. inadına huzursuz bir eve mahkûm olmaya gerek yok.
bir patron sözü vardır, ‘kimse vazgeçilmez değildir.’ diye. çiftler için de geçerli olabilecek söz.
vazgeçemeyenler yüzünden diğer taraf kendini vazgeçilmez sanıyor. karşısındaki insana etmediğini bırakmıyor.
içinde sevgi açlığı olan kadınlar-adamlar var. kendisiyle kalmaktan korktuğu için, yalnız kalmaktan korktuğu için karşısındaki insanın tüm yanlışlarını sineye çekiyor.
kendiyle yalnız kalmaktan korkmasa, karşısındaki insan ondan çekinecek. saygı duymaya başlayacak, kendine çeki düzen verecek.
din ve devlet de dâhil, hiçbir otorite insana istemediği bir hayatı zorlayacak emirler ve kanunlar içermiyor. islamiyet için insan hayatı kutsal. islamiyet için insan ruhu da kutsal. kimsenin, bir başkasının ruhunu incitmesine müsaade etmiyor. en büyük günahlardan biri kul hakkı. bir kul, bir başka kulun hakkını yemesin diyor islamiyet. kul hakkı bazen mala zarar vermek olur, bazen bağırmak olur, bazen şiddet olur. zulme uğrayan kul, zalimlik yapana hakkını helal etmezse allah da zalim olanı affetmiyor.
devlet de müsaade etmiyor zalimliklere. aile içinde bile olsa, zalimlik yapana gereken cezayı veriyor.
zalimlere boyu eğmeden, gün görmek için yapılması gereken, zulme müsaade etmemek. zalimliği tescillenmiş insandan uzak durmak. hesap yapmadan, yalnızlıktan korkmadan, kendiyle baş başa kalmaktan korkmadan, zalimlik yapandan uzak durmak zorundayız.
göçmen kuşlar gibi, mutlu olacağımız, iyi olacağımız yerlere uçmalıyız. mart ayı göçmen kuşların türkiye’ye gelme zamanı. yuvalarını hayatlarını bırakıp türkiye’de yeni bir hayat kurmaya geliyorlar. binlerce kilometrelik yolculuk yapıyorlar. kiminin küçücük kanatları var. bu kanatlarla bu yola çıkılır mı diye düşünmeden çıkıyorlar yola. yolda ne yeriz ne içeriz diye düşünmüyorlar. onları yaratan yaratıcı, onlara müthiş içgüdüleri vermiş. o içgüdülere güvenip kanat çırpıyorlar.
biz insanlara, yaratıcı hem donanım hem akıl verdi. bizim yapmamız gereken, önceki tecrübelerimizden ders almak. okuduklarımızdan ders almak. sonramızı daha iyi etmeye çalışmak. sonramızı daha iyi etmek için, kötü olan öncelerden vazgeçmemiz gerekiyor.
önce yaratıcıya, sonra kendimize güvenerek, kendimize güzel bir sonra sağlamak elimizde.
mart ayı, baharın ilk ayı. bahar kuzey yarımkürede tüm doğanın yeniden başladığı aydır. meyveler çiçek açar, hayvanlar yavrular, göçmen kuşlar gelir, ekinler ekilmeye başlar. yaz mevsimi içindir tüm hazırlık. mart ayının bir günü de kadınlar günü’dür. sembolik bir gündür. hediye sektörüne, çiçek sektörüne yarayan bir gündür. kadın aşağı, kadın yukarı edilir bir gün. bir önceki gün ve bir sonraki günden farklı olarak.
kadınlar da doğa gibidir. dünyayı güzelleştirmeye çabalarlar. güzelleştirdikçe mutlu olur kadınlar. temizler mutlu olur, yemek yapar mutlu olur, yardım eder mutlu olur, gülümser mutlu olur.
koronalı günleri geride bırakmayı umduğumuz bu mart ayında, yeni gelmiş göçmen kuşlar gibi yeni güzel günler görebilmek için uğraşmamız gerekiyor. göçmen kuşun, yuvasını yapma telaşı gibi umut dolu bir telaşla sarılmalıyız mart ayına. göçmen kuşun gerisinde bıraktığı, vazgeçtiği gibi, zamanı dolan her şeyi geride bırakmalıyız. her şeyin güzel olması için eskilerden vazgeçmemiz gerekiyor. iyi gitmeyen şeylerden vazgeçersek iyi olan günlere varabiliriz. hoş geldin mart.
hoş geldin mart
"vazgeçtim bu dünyadan
tek ölüm paklar beni
değmez bu yangın yeri
avuç açmaya değmez.”
shakespeare yüzlerce yıl önce yazmış. bir yerlere ait olmadığını anladığı bir zamanda yazmıştır muhtemelen.
her gün kadına şiddet ile ilgili haberler görüyoruz. eğitim seviyesi artıyor ama bu tür olaylar azalmıyor. dışarıdan bakınca, iki yetişkin insan görülen çiftler, hoş başlayan ilişkilerini nasıl bu kadar çirkinleştirebiliyor. hiçbir kadın kendisini dövsün diye bir erkekle beraber olmaya başlamıyor. adamların da ilişkiye başlarken “ben bunu bir temiz döverim” diye başladığını sanmıyorum. ipler nerede kopuyor?
her kadına şiddet sonrası tüm erkeklere faturayı kesmekle yol alınmıyor. alınsaydı çoktan biterdi kadına şiddet. yürüyüşler yapılıyor, sloganlar atılıyor, ertesi gün bir başka kadına şiddet vakası gerçekleşiyor.
kadına yönelik artan şiddetlerin bir sebebi de vazgeçmemek olabilir mi? inadına, olanlara rağmen olduğu gibi yaşamaya devam etmek olabilir mi?
yaşamak için inat etmeye gerek var mı?
son nefese kadar bize bahşedilmiş bir nimet yaşamak. son nefese kadar bize bahşedilen beden ve son nefese kadar verilen rızık ile yasayabiliriz zaten. inat etmeye gerek yok. inadına olamayacak bir insanı, olamayacağı bir insan yapmaya gerek yok. inadına sevmeyen, saygı duymayan bir insana katlanmaya gerek yok. inadına huzursuz bir eve mahkûm olmaya gerek yok.
bir patron sözü vardır, ‘kimse vazgeçilmez değildir.’ diye. çiftler için de geçerli olabilecek söz.
vazgeçemeyenler yüzünden diğer taraf kendini vazgeçilmez sanıyor. karşısındaki insana etmediğini bırakmıyor.
içinde sevgi açlığı olan kadınlar-adamlar var. kendisiyle kalmaktan korktuğu için, yalnız kalmaktan korktuğu için karşısındaki insanın tüm yanlışlarını sineye çekiyor.
kendiyle yalnız kalmaktan korkmasa, karşısındaki insan ondan çekinecek. saygı duymaya başlayacak, kendine çeki düzen verecek.
din ve devlet de dâhil, hiçbir otorite insana istemediği bir hayatı zorlayacak emirler ve kanunlar içermiyor. islamiyet için insan hayatı kutsal. islamiyet için insan ruhu da kutsal. kimsenin, bir başkasının ruhunu incitmesine müsaade etmiyor. en büyük günahlardan biri kul hakkı. bir kul, bir başka kulun hakkını yemesin diyor islamiyet. kul hakkı bazen mala zarar vermek olur, bazen bağırmak olur, bazen şiddet olur. zulme uğrayan kul, zalimlik yapana hakkını helal etmezse allah da zalim olanı affetmiyor.
devlet de müsaade etmiyor zalimliklere. aile içinde bile olsa, zalimlik yapana gereken cezayı veriyor.
zalimlere boyu eğmeden, gün görmek için yapılması gereken, zulme müsaade etmemek. zalimliği tescillenmiş insandan uzak durmak. hesap yapmadan, yalnızlıktan korkmadan, kendiyle baş başa kalmaktan korkmadan, zalimlik yapandan uzak durmak zorundayız.
göçmen kuşlar gibi, mutlu olacağımız, iyi olacağımız yerlere uçmalıyız. mart ayı göçmen kuşların türkiye’ye gelme zamanı. yuvalarını hayatlarını bırakıp türkiye’de yeni bir hayat kurmaya geliyorlar. binlerce kilometrelik yolculuk yapıyorlar. kiminin küçücük kanatları var. bu kanatlarla bu yola çıkılır mı diye düşünmeden çıkıyorlar yola. yolda ne yeriz ne içeriz diye düşünmüyorlar. onları yaratan yaratıcı, onlara müthiş içgüdüleri vermiş. o içgüdülere güvenip kanat çırpıyorlar.
biz insanlara, yaratıcı hem donanım hem akıl verdi. bizim yapmamız gereken, önceki tecrübelerimizden ders almak. okuduklarımızdan ders almak. sonramızı daha iyi etmeye çalışmak. sonramızı daha iyi etmek için, kötü olan öncelerden vazgeçmemiz gerekiyor.
önce yaratıcıya, sonra kendimize güvenerek, kendimize güzel bir sonra sağlamak elimizde.
mart ayı, baharın ilk ayı. bahar kuzey yarımkürede tüm doğanın yeniden başladığı aydır. meyveler çiçek açar, hayvanlar yavrular, göçmen kuşlar gelir, ekinler ekilmeye başlar. yaz mevsimi içindir tüm hazırlık. mart ayının bir günü de kadınlar günü’dür. sembolik bir gündür. hediye sektörüne, çiçek sektörüne yarayan bir gündür. kadın aşağı, kadın yukarı edilir bir gün. bir önceki gün ve bir sonraki günden farklı olarak.
kadınlar da doğa gibidir. dünyayı güzelleştirmeye çabalarlar. güzelleştirdikçe mutlu olur kadınlar. temizler mutlu olur, yemek yapar mutlu olur, yardım eder mutlu olur, gülümser mutlu olur.
koronalı günleri geride bırakmayı umduğumuz bu mart ayında, yeni gelmiş göçmen kuşlar gibi yeni güzel günler görebilmek için uğraşmamız gerekiyor. göçmen kuşun, yuvasını yapma telaşı gibi umut dolu bir telaşla sarılmalıyız mart ayına. göçmen kuşun gerisinde bıraktığı, vazgeçtiği gibi, zamanı dolan her şeyi geride bırakmalıyız. her şeyin güzel olması için eskilerden vazgeçmemiz gerekiyor. iyi gitmeyen şeylerden vazgeçersek iyi olan günlere varabiliriz. hoş geldin mart.
devamını gör...
sangria
evde yapması çok kolay olan ispanyol meyveli şarabı. aşağıdaki tarifle siz de kendinize bir sangria hazırlayabilirsiniz (şarap eksperi değilim, sangriayı yıllardır içen biri de değilim. ispanya'da içtiğim market sangrialarına benziyor bu tarifle yaptıklarım, iddiam yok yani).
malzemeler
1.5 litrelik şişede su alın. suyu kullanmayacaksınız, sokak kedilerine verin. şişesi lazım.
1 tane elma (ben granny smith elmayı çok seviyorum. ekşiliği çok yakışıyor),
1 tane şeftali,
1 tane de lime (limon da olur ama 1 bütün limon fazla gelir),
büyük bir kap (salata kurutucusunun altı olur, mutfakta kullanılan leğenler olur, tencere bile olur. derin olsun yeterli),
15 adet küp şeker (sangria tatlı olur çünkü meyve şarabı, ya da meyveli şarap, ya da öyle bir şey. 15 şeker atınca anca içilecek kıvamda tadı vardı benim için, kendi ağzınıza göre ayarlarsınız bunu),
beyaz şarap.
yapılışı
* meyvelerin kabuklarını soyun, küçük küçük doğrayın, 1.5 litrelik boş su şişesine atın. kapağını kapatıp iyice sallayın ki biraz parçalansınlar. şişeye atmadan önce çatalla delik de açabilirsiniz elmaya falan,
* büyük derin kaba şarabı boşaltın, içine şekerleri atıp eritin,
* şarabı meyvelerin olduğu şişeye koyup 3-4 kez ters düz edin şişeyi, iyice karışsın meyveler (foşur foşur çalkalamayın),
* 1 gün buzdolabında bekletin. afiyet olsun.
** kırmızı şarabın tadını sevmediğim için beyaz şarap önerdim, sangria normalde kırmızı (ya da rose) şarapla olur. tadını seviyorsanız kırmızıyla deneyin.
** elma-şeftali-lime benim damak tadıma göre sevdiğim tatlar. şeftali kışın yok, çıkartabilirsiniz. portakal denemedim ama elma-portakal yapabilirsiniz.
** içmeden önce içine sprite ekleyip kabarcıklı baloncuklu bir hale de dönüştürebilirsiniz. daha sert olsun isterseniz biraz vodka da ekleyebilirsiniz. yalnız sprite zaten tatlı, şaraptaki şeker miktarını azaltabilirsiniz belki. yoktan yere diyabet olmayın.
** şarap yerine elma suyu kullanırsanız alkolsüz sangria diye kaktırabilirsiniz.
** yanına bir de güzelinden tortilla de patatas yapıverin. sonra da beni davet edin *
edit. resimli anlatım yapmıştım zamanında. şöyle takip edebilirsiniz, 1 2 3
malzemeler
1.5 litrelik şişede su alın. suyu kullanmayacaksınız, sokak kedilerine verin. şişesi lazım.
1 tane elma (ben granny smith elmayı çok seviyorum. ekşiliği çok yakışıyor),
1 tane şeftali,
1 tane de lime (limon da olur ama 1 bütün limon fazla gelir),
büyük bir kap (salata kurutucusunun altı olur, mutfakta kullanılan leğenler olur, tencere bile olur. derin olsun yeterli),
15 adet küp şeker (sangria tatlı olur çünkü meyve şarabı, ya da meyveli şarap, ya da öyle bir şey. 15 şeker atınca anca içilecek kıvamda tadı vardı benim için, kendi ağzınıza göre ayarlarsınız bunu),
beyaz şarap.
yapılışı
* meyvelerin kabuklarını soyun, küçük küçük doğrayın, 1.5 litrelik boş su şişesine atın. kapağını kapatıp iyice sallayın ki biraz parçalansınlar. şişeye atmadan önce çatalla delik de açabilirsiniz elmaya falan,
* büyük derin kaba şarabı boşaltın, içine şekerleri atıp eritin,
* şarabı meyvelerin olduğu şişeye koyup 3-4 kez ters düz edin şişeyi, iyice karışsın meyveler (foşur foşur çalkalamayın),
* 1 gün buzdolabında bekletin. afiyet olsun.
** kırmızı şarabın tadını sevmediğim için beyaz şarap önerdim, sangria normalde kırmızı (ya da rose) şarapla olur. tadını seviyorsanız kırmızıyla deneyin.
** elma-şeftali-lime benim damak tadıma göre sevdiğim tatlar. şeftali kışın yok, çıkartabilirsiniz. portakal denemedim ama elma-portakal yapabilirsiniz.
** içmeden önce içine sprite ekleyip kabarcıklı baloncuklu bir hale de dönüştürebilirsiniz. daha sert olsun isterseniz biraz vodka da ekleyebilirsiniz. yalnız sprite zaten tatlı, şaraptaki şeker miktarını azaltabilirsiniz belki. yoktan yere diyabet olmayın.
** şarap yerine elma suyu kullanırsanız alkolsüz sangria diye kaktırabilirsiniz.
** yanına bir de güzelinden tortilla de patatas yapıverin. sonra da beni davet edin *
edit. resimli anlatım yapmıştım zamanında. şöyle takip edebilirsiniz, 1 2 3
devamını gör...
geceye bir söz bırak
devamını gör...
fesuphanallah
şaşırınca ve sinirlenince kullanılan bir cümledir.
devamını gör...
kahve falı bakanların klişeleri
bak burda kocaman bir balık var, balık kısmet demek para demek . ne zaman baktırsam aynı şey, nedense bu balık bana bir ulaşamadı yolunu kaybetti sanırsam .
devamını gör...
hiçbir tanımı beğenmeyen yazar
beğenince beğeni butonunun yanında bulunan whatsapp, twitter ve facebook da yaptığı beğenilerin görüneceğini düşünen yazardır. yoksa aksi halde beğeni yapmaması kabul edilemez.
devamını gör...
harry potter'daki büyüler
(bkz: cruciatus laneti) 3 yasak büyüden biri olup ölüm yiyenlerin şahı bellatrix lestrange tarafından longbottom ailesine işkence etmek için kullanılmıştır. lanet sonucunda deliren genç çiftin oğulları da hem seride hem de hogwarts savaşında önemli rol oynamıştır: (bkz: neville longbottom)
devamını gör...
çaylaklar oy kullanamaz
devamını gör...
geceye attila ilhan şiiri bırak
ayrılık sevdaya dahil
açılmış sarmaşık gülleri
kokularıyla baygın
en görkemli saatinde yıldız alacasının
gizli bir yılan gibi yuvalanmış
içimde keder
uzak bir telefonda ağlayan
yağmurlu genç kadın
rüzgâr
uzak karanlıklara sürmüş yıldızları
mor kıvılcımlar geçiyor
dağınık yalnızlığımdan
onu çok arıyorum onu çok arıyorum
heryerinde vücudumun
ağır yanık sızıları
bir yerlere yıldırım düşüyorum
ayrılığımızı hissettiğim an
demirler eriyor hırsımdan
ay ışığına batmış
karabiber ağaçları
gümüş tozu
gecenin ırmağında yüzüyor zambaklar
yaseminler unutulmuş
tedirgin gülümser
çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
çünkü ayrılık da sevdâya dahil
çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili
hiç bir anı tek başına yaşayamazlar
her an ötekisiyle birlikte
herşey onunla ilgili
telaşlı karanlıkta yumuşak yarasalar
gittikçe genişleyen
yakılmış ot kokusu
yıldızlar inanılmayacak bir irilikte
yansımalar tutmuş bütün sâhili
çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
öyle vahşi bir tad ki dayanılır gibi değil
çünkü ayrılık da sevdâya dahil
çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili
yalnızlık
hızla alçalan bulutlar
karanlık bir ağırlık
hava ağır toprak ağır yaprak ağır
su tozları yağıyor üstümüze
özgürlüğümüz yoksa yalnızlığımız mıdır
eflatuna çalar puslu lacivert
bir sis kuşattı ormanı
karanlık çöktü denize
yalnızlık
çakmak taşı gibi sert
elmas gibi keskin
ne yanına dönsen bir yerin kesilir
fena kan kaybedersin
kapını bir çalan olmadı mı hele
elini bir tutan
bilekleri bembeyaz kuğu boynu
parmakları uzun ve ince
sımsıcak bakışları suç ortağı
kaçamak gülüşleri gizlice
yalnızların en büyük sorunu
tek başına özgürlük ne işe yarayacak
bir türlü çözemedikleri bu
ölü bir gezegenin
soğuk tenhalığına
benzemesin diye
özgürlük mutlaka paylaşılacak
suç ortağı bir sevgiliyle
sanmıştık ki ikimiz
yeryüzünde ancak
birbirimiz için varız
ikimiz sanmıştık ki
tek kişilik bir yalnızlığa bile
rahatça sığarız
hiç yanılmamışız
her an düşüp düşüp
kristal bir bardak gibi
tuz parça kırılsak da
hâlâ içimizde o yanardağ ağzı
hâlâ kıpkızıl gülümseyen
-sanki ateşten bir tebessüm-
zehir zemberek aşkımız
açılmış sarmaşık gülleri
kokularıyla baygın
en görkemli saatinde yıldız alacasının
gizli bir yılan gibi yuvalanmış
içimde keder
uzak bir telefonda ağlayan
yağmurlu genç kadın
rüzgâr
uzak karanlıklara sürmüş yıldızları
mor kıvılcımlar geçiyor
dağınık yalnızlığımdan
onu çok arıyorum onu çok arıyorum
heryerinde vücudumun
ağır yanık sızıları
bir yerlere yıldırım düşüyorum
ayrılığımızı hissettiğim an
demirler eriyor hırsımdan
ay ışığına batmış
karabiber ağaçları
gümüş tozu
gecenin ırmağında yüzüyor zambaklar
yaseminler unutulmuş
tedirgin gülümser
çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
çünkü ayrılık da sevdâya dahil
çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili
hiç bir anı tek başına yaşayamazlar
her an ötekisiyle birlikte
herşey onunla ilgili
telaşlı karanlıkta yumuşak yarasalar
gittikçe genişleyen
yakılmış ot kokusu
yıldızlar inanılmayacak bir irilikte
yansımalar tutmuş bütün sâhili
çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
öyle vahşi bir tad ki dayanılır gibi değil
çünkü ayrılık da sevdâya dahil
çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili
yalnızlık
hızla alçalan bulutlar
karanlık bir ağırlık
hava ağır toprak ağır yaprak ağır
su tozları yağıyor üstümüze
özgürlüğümüz yoksa yalnızlığımız mıdır
eflatuna çalar puslu lacivert
bir sis kuşattı ormanı
karanlık çöktü denize
yalnızlık
çakmak taşı gibi sert
elmas gibi keskin
ne yanına dönsen bir yerin kesilir
fena kan kaybedersin
kapını bir çalan olmadı mı hele
elini bir tutan
bilekleri bembeyaz kuğu boynu
parmakları uzun ve ince
sımsıcak bakışları suç ortağı
kaçamak gülüşleri gizlice
yalnızların en büyük sorunu
tek başına özgürlük ne işe yarayacak
bir türlü çözemedikleri bu
ölü bir gezegenin
soğuk tenhalığına
benzemesin diye
özgürlük mutlaka paylaşılacak
suç ortağı bir sevgiliyle
sanmıştık ki ikimiz
yeryüzünde ancak
birbirimiz için varız
ikimiz sanmıştık ki
tek kişilik bir yalnızlığa bile
rahatça sığarız
hiç yanılmamışız
her an düşüp düşüp
kristal bir bardak gibi
tuz parça kırılsak da
hâlâ içimizde o yanardağ ağzı
hâlâ kıpkızıl gülümseyen
-sanki ateşten bir tebessüm-
zehir zemberek aşkımız
devamını gör...
yazarların yazmayı tercih ettiği başlıklar
(bkz: ermolettin) (bkz: abdulseyidbincabbar) bunlar açmadıysa eğer yazıyorum başlığa. bunların başlığı görürsem yazmamaya gayret ediyorum. ama çok tahrik olursam yapacak birşey yok.
devamını gör...
omnia
pagan müziğin en güzel örneklerinden biridir. gecenin çocukları; kurtların serenatları, muzip cadıların kıkırdamaları, çokça neşeli bir mistik müzik şöleni... arp ve flüt ile keltlerin diyarından; acem, hint diyarlarının otantik enstürmanlarına kadar yelpazesi geniş bir müzik topluluğu...
fee ra huri
wytches’ brew
fee ra huri
wytches’ brew
devamını gör...
ebu saplardo bin muazzama
provokasyon hesabı olduğu belli olan bir yazar.
sinir uçlarına dokunarak tartışma-polemik üretme peşinde.
an itibarı ile uzay boşluğuna gönderildi.
edit : fake hesaplar ile geri dönme çabası nafile olan yazardır aynı zamanda.
sinir uçlarına dokunarak tartışma-polemik üretme peşinde.
an itibarı ile uzay boşluğuna gönderildi.
edit : fake hesaplar ile geri dönme çabası nafile olan yazardır aynı zamanda.
devamını gör...
sokak lambası
küçük bir çocuğun, gece yarısı usul usul yağan karlar eşliğinde iki elini çenesine götürerek fakir gecekondusunun buğulu penceresinden ışıklarına baktığı yerdir.
devamını gör...
