70'lerde çocuk olmak
yaz gecesi kızartma kokularıyla dolan sokaklardan eve girmeyen,
televizyon denilen aleti anca 70 yılların ortalarında görmeye/tanımaya başlayan, eve televizyon alındığında telesafir denilen bir tanıma tanışan,
karaborsa nedir bilen, bakkallarda hemen hemen hiçbir şeyin satılmadığına şahit olan,
radyodan maç yayını dinleyen, başkasını da bilmeyen,
herkesin birbirinin çocuğuna sahip çıktığı, herkesin birbirini tanıdığı mahallelerde yaşayan,
orta/2. yarısında siyasi kimlik bunalımının ülkenin her yerinde ön plana çıktığını bilen,
eğer şanslıysa, tüpçülerden tüp bulup oflaya puflaya evine götüren,
makaralı teypleri, lambalı radyoları hatırlayan,
tüketim çılgınlığını bilmeyen ebeveynlere sahip olan,
oynayacak arsa bulan, deli gibi sokakta oyun oynayan,
biraz daha şanslı olanları bahçeli evler büyüyen,
üniversite/liseye giden abi/ablalarını "acaba eve sağ salim dönebilecek mi ?" kaygıları ile bekleyen anne babaya sahip olan,
bakkallardaki bisküvilerin kare / cam kapaklı kutularda satıldığını hatırlayan,
yazın hemen hemen her gece "yazlık" sinemalara giden, eve dönüş yolunda ya baba/abinin omzunda yarı uykulu, yarı mutlu sırıtan,
denizin tüm sahillerimizde temiz olduğunu bilen, denize girecek temiz yer aramayan,
pazar günleri radyodaki eğlence programlarını dinleyen,
"okul radyosu", radyo tiyatrosu" ile hayal gücünü geliştiren,
oyuncak namına eline ne geçerse onunla oynayan,
meşin topu ancak zengin çocuklarının elinde gören..
büyüyen;
ve sonrasında çirkinleşerek "büyük insan" olmanın ne kadar b.ktan olduğunu yaşayarak öğrenmektir.
televizyon denilen aleti anca 70 yılların ortalarında görmeye/tanımaya başlayan, eve televizyon alındığında telesafir denilen bir tanıma tanışan,
karaborsa nedir bilen, bakkallarda hemen hemen hiçbir şeyin satılmadığına şahit olan,
radyodan maç yayını dinleyen, başkasını da bilmeyen,
herkesin birbirinin çocuğuna sahip çıktığı, herkesin birbirini tanıdığı mahallelerde yaşayan,
orta/2. yarısında siyasi kimlik bunalımının ülkenin her yerinde ön plana çıktığını bilen,
eğer şanslıysa, tüpçülerden tüp bulup oflaya puflaya evine götüren,
makaralı teypleri, lambalı radyoları hatırlayan,
tüketim çılgınlığını bilmeyen ebeveynlere sahip olan,
oynayacak arsa bulan, deli gibi sokakta oyun oynayan,
biraz daha şanslı olanları bahçeli evler büyüyen,
üniversite/liseye giden abi/ablalarını "acaba eve sağ salim dönebilecek mi ?" kaygıları ile bekleyen anne babaya sahip olan,
bakkallardaki bisküvilerin kare / cam kapaklı kutularda satıldığını hatırlayan,
yazın hemen hemen her gece "yazlık" sinemalara giden, eve dönüş yolunda ya baba/abinin omzunda yarı uykulu, yarı mutlu sırıtan,
denizin tüm sahillerimizde temiz olduğunu bilen, denize girecek temiz yer aramayan,
pazar günleri radyodaki eğlence programlarını dinleyen,
"okul radyosu", radyo tiyatrosu" ile hayal gücünü geliştiren,
oyuncak namına eline ne geçerse onunla oynayan,
meşin topu ancak zengin çocuklarının elinde gören..
büyüyen;
ve sonrasında çirkinleşerek "büyük insan" olmanın ne kadar b.ktan olduğunu yaşayarak öğrenmektir.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının şiirleri
aynı anda var olabilseydi birkaç boyut
birinde doğru, güzel olanı yaşamıyorsak
diğerinde mutlu olsaydık.
birinde olamadığımız için pişman olduklarımızı,
telafi edebilse idik bir diğerinde.
yaşayabilir miydik doğru olanı?
yoksa gereği gibi insan olmanın;
sahiplenip her şeyi,
bizim için var olduğu yanılgısı ile
ve birlikte diğer bütün yanılsamalarımızla
mahveder miydik yine her boyutunu hayatımızın.
birinde doğru, güzel olanı yaşamıyorsak
diğerinde mutlu olsaydık.
birinde olamadığımız için pişman olduklarımızı,
telafi edebilse idik bir diğerinde.
yaşayabilir miydik doğru olanı?
yoksa gereği gibi insan olmanın;
sahiplenip her şeyi,
bizim için var olduğu yanılgısı ile
ve birlikte diğer bütün yanılsamalarımızla
mahveder miydik yine her boyutunu hayatımızın.
devamını gör...
hachiko
2009 yılında yayımlanan bir profesörün, akita cinsi bir köpekle kurduğu duygusal bağı konu alan yönetmenliğini lasse hallström'in yapımcılığını richard gere, bill johnson, vicki shigekuni wong'un senaristliğini stephen p. lindsey'in üstlendiği drama filmidir.
oyuncuları,
richard gere
chico
layla
forrest
joan allen
cary-hiroyuki tagawa
sarah roemer
jason alexander
erick avari
film 1923-1935 yılları arasında japonya'nın akita ilinin odate semtinde yaşayan bir köpeğin hayatından uyarlanmıştır.
tokyo üniversitesinde görev yapan bir profesör dr. hidesaburo ueno küçük bir köpek yavrusu buluyor ve onunla yaşamaya başlıyor. hachiko her sabah babasını metroya kadar götürüyor ve akşamları onu almak için tekrar oraya geliyor. bu böyle uzun bir zaman devam ediyor aralarındaki bağ her geçen gün dahada güçleniyor.
bir gün profesör inmiyor metrodan ve böylece başlıyor hachiko nun dramı. hiç ayrılmıyor ordan her gelen metroya dikiyor gözlerini bekliyor sevdiğini ama sevdiği gelmiyor. 1,2,3...9 sene sürüyor böyle ve hachiko orada yaşamını yitiriyor.
japonlar bu sevgiye bu bağlılığa hayran kalıyor ve hachiko'nun heykelini dikiyor oraya. hachiko'yu da profesörün yanına yatırıyorlar.
çok duygulu ve insanı hüzne gark eden bir film. benim gibi insanlara çok ağır bir yük ama yine de izlemeye değer.
iyi seyirler...
oyuncuları,
richard gere
chico
layla
forrest
joan allen
cary-hiroyuki tagawa
sarah roemer
jason alexander
erick avari
film 1923-1935 yılları arasında japonya'nın akita ilinin odate semtinde yaşayan bir köpeğin hayatından uyarlanmıştır.
tokyo üniversitesinde görev yapan bir profesör dr. hidesaburo ueno küçük bir köpek yavrusu buluyor ve onunla yaşamaya başlıyor. hachiko her sabah babasını metroya kadar götürüyor ve akşamları onu almak için tekrar oraya geliyor. bu böyle uzun bir zaman devam ediyor aralarındaki bağ her geçen gün dahada güçleniyor.
bir gün profesör inmiyor metrodan ve böylece başlıyor hachiko nun dramı. hiç ayrılmıyor ordan her gelen metroya dikiyor gözlerini bekliyor sevdiğini ama sevdiği gelmiyor. 1,2,3...9 sene sürüyor böyle ve hachiko orada yaşamını yitiriyor.
japonlar bu sevgiye bu bağlılığa hayran kalıyor ve hachiko'nun heykelini dikiyor oraya. hachiko'yu da profesörün yanına yatırıyorlar.
çok duygulu ve insanı hüzne gark eden bir film. benim gibi insanlara çok ağır bir yük ama yine de izlemeye değer.
iyi seyirler...
devamını gör...
tanrı'nın sapık olduğu gerçeği
tanri'nin basar sifatından popoma bakar sonucunu cikardin yani. ıste vziyon bu.
devamını gör...
diyanet'in 100 milyon liraya saray yaptırması
bu işlerin din ile allahla falan alakası yok deyince de dinsiz diyolar insanlara .
devamını gör...
acı yiyemeyen erkek
mide problemi yaşayan, erkekliğini abuk subuk şeylerde göstermeyen erkektir.
devamını gör...
pandemide kadına şiddet tolere edilebilir seviyededir
cemaatlerin yatılı eğitim kurumlarında, kuran kurslarında sistematik olarak tecavüze ugrayan erkek çocukları için bi kereden bir şey olmaz zihniyeti bu.
niye çemkiriyorsunuz yada şaşırıyorsunuz...?
20 yıldır alışamadınız mı ?
tanım: ahlaksal evrimini tamamlamamış bir siyasal islamcının beyin yakan beyanatı ...
niye çemkiriyorsunuz yada şaşırıyorsunuz...?
20 yıldır alışamadınız mı ?
tanım: ahlaksal evrimini tamamlamamış bir siyasal islamcının beyin yakan beyanatı ...
devamını gör...
kitap alıntıları
veba eğer sizi ilgilendiriyorsa bunun nedeni düşünme zamanının gelmiş olmasıdır. dürüst insanların bundan korkmasına gerek yok ancak kötüler titremekte haklı.
veba - albert camus.
veba - albert camus.
devamını gör...
bir kelime ile içini dökmek
yoruldum.
devamını gör...
geceye bir alıntı bırak
"burada hep böyle olur. bir gün bir şey olur ve ertesi gün hayat sanki hiçbir şey olmamış gibi devam eder."
(bkz: gallagher lawson)
(bkz: gallagher lawson)
devamını gör...
yazarların cüzdanlarında taşıdığı garip nesneler
devamını gör...
normal sözlük yeni özellik istekleri
kaydetme özelliği gelmeli. hoşuma giden, beğendiğim ve üzerinde düşündüğüm tanımları kaydetmek istiyorum fakat ss almaktan öteye geçemedim. bir an önce gelmesini istediğim özellik.
devamını gör...
rütbeni nickine monte et
kuzguncuktaki filozof vişne.
bence 'filozof manav' yapalım. daha iyi bütün meyveleri kapsıyor. bir yere ait değil yer bildirmiyor. güzel oldu.
kendi başıma monte ettim. hiç zorlanmadım, yardım almadım. meyvelerin ve felsefelerin gücü adına...
bence 'filozof manav' yapalım. daha iyi bütün meyveleri kapsıyor. bir yere ait değil yer bildirmiyor. güzel oldu.
kendi başıma monte ettim. hiç zorlanmadım, yardım almadım. meyvelerin ve felsefelerin gücü adına...
devamını gör...
grek tanrılarının genel özellikleri
grek tanrılarının hiçbiri en büyük tanrı değildir. mutlak gücün toplandığı tek bir tanrı yoktur. her birinin farklı farklı güçleri vardır. bazen sorumluluk alanlarının çakıştığı görülmüştür. ve sürekli birbirleri ile iktidar mücadelesine girmişlerdir.
tanrıların hepsi insanca, pek insanca özelliklere sahiptirler.
insanlar gibi, güç ve iktidar peşinde koşmuşlardır.
onlar gibi gaddar, kaprisli, ikiyüzlü ve riyakardırlar.
güç uğruna her şeyi yapabilirler.
tanrılardan, her türlü ilişkiye girmeleri de beklenebilirdi. hatta tanrıların bir kısmı, bazı tanrıların ensest ilişkilerinden meydana gelmiştir.
örnek vermek gerekirse; gaia, kendi oğlu uranos'la cinsel olarak birleşerek on iki titan doğurmuştur. o titanlardan ise, diğer tanrılar ortaya çıkmıştır. kendi çocuklarını yiyen kronos gibi cani oldukları da görülür.
insanlar için emir vererek, böyle davranın dedikleri duyulmamıştır. onlara yazılı kurallar da bildirmemişlerdir.
insanlardan bir beklentileri de olmamıştır. zaten onları pek sevmezler. ve onlardan da herhangi bir sevgi beklemezlerdi.
kurban gibi bir beklentileri de yoktur. ama insanlar sırf tanrıların kendilerine borçlu hissetmeleri için onlara kurbanlar kesmişlerdir. hala da kesmektedirler.
tanrıların hepsi insanca, pek insanca özelliklere sahiptirler.
insanlar gibi, güç ve iktidar peşinde koşmuşlardır.
onlar gibi gaddar, kaprisli, ikiyüzlü ve riyakardırlar.
güç uğruna her şeyi yapabilirler.
tanrılardan, her türlü ilişkiye girmeleri de beklenebilirdi. hatta tanrıların bir kısmı, bazı tanrıların ensest ilişkilerinden meydana gelmiştir.
örnek vermek gerekirse; gaia, kendi oğlu uranos'la cinsel olarak birleşerek on iki titan doğurmuştur. o titanlardan ise, diğer tanrılar ortaya çıkmıştır. kendi çocuklarını yiyen kronos gibi cani oldukları da görülür.
insanlar için emir vererek, böyle davranın dedikleri duyulmamıştır. onlara yazılı kurallar da bildirmemişlerdir.
insanlardan bir beklentileri de olmamıştır. zaten onları pek sevmezler. ve onlardan da herhangi bir sevgi beklemezlerdi.
kurban gibi bir beklentileri de yoktur. ama insanlar sırf tanrıların kendilerine borçlu hissetmeleri için onlara kurbanlar kesmişlerdir. hala da kesmektedirler.
devamını gör...
15 temmuz 2016 darbe girişimi
olayda hayatını kaybeden masum insanları en içten vatansever duygularımla anıyorum.
anlayamadığım konu iktidarın bunu propoganda malzemesi haline getirmesidir. iktidardakiler bu olayı çok iyi bir şekilde kullanmıştır.
tanım: üzerine türlü tartışmaların döndüğü şaibeli girişim.
anlayamadığım konu iktidarın bunu propoganda malzemesi haline getirmesidir. iktidardakiler bu olayı çok iyi bir şekilde kullanmıştır.
tanım: üzerine türlü tartışmaların döndüğü şaibeli girişim.
devamını gör...
kabullenmenin verdiği huzur
mutlu olmanın en büyük erdem olduğu evrendeki en kutsal farkındalıktır.
-o beni sevmiyor!
-asla deniz kenarında bir villam olmayacak.
-ben de öleceğim.
-ben öldükten bir kaç on yıl içinde adım unutulacak.
-insanlar çok cahil ve aptal.
-çocukluğumdaki bayramları bir daha göremeyeceğim.
-...........
aklımıza gelen bir çok negatif düşünce (aslında negatif değil, herkes bunu yaşıyor) bizi mutsuz edebilir ama değiştiremeyeceğimiz gerçeklere takılıp kalmak, onları dert edip sürekli düşünmek sadece ve sadece bize zarar verir.
gerçekleri kabullenin güzel insanlar
her yürek atışınız, her nefes alışınız, her sevişmeniz, her su içmeniz, her yağmur kokusu, her güneş yanığı, her kuş sesi, her çiçek kokusu, her bal tadı, her düşünceniz,
her umudunuz, her manzara görüşünüz. her ....... güzel ne varsa
hayat çok güzel. negatif olsa da pozitif olsa da hayatı kabullenin.
-o beni sevmiyor!
-asla deniz kenarında bir villam olmayacak.
-ben de öleceğim.
-ben öldükten bir kaç on yıl içinde adım unutulacak.
-insanlar çok cahil ve aptal.
-çocukluğumdaki bayramları bir daha göremeyeceğim.
-...........
aklımıza gelen bir çok negatif düşünce (aslında negatif değil, herkes bunu yaşıyor) bizi mutsuz edebilir ama değiştiremeyeceğimiz gerçeklere takılıp kalmak, onları dert edip sürekli düşünmek sadece ve sadece bize zarar verir.
gerçekleri kabullenin güzel insanlar
her yürek atışınız, her nefes alışınız, her sevişmeniz, her su içmeniz, her yağmur kokusu, her güneş yanığı, her kuş sesi, her çiçek kokusu, her bal tadı, her düşünceniz,
her umudunuz, her manzara görüşünüz. her ....... güzel ne varsa
hayat çok güzel. negatif olsa da pozitif olsa da hayatı kabullenin.
devamını gör...
9,75
mehmet eroğlu'nun 9,75 santimetrekare romanından uyarlanan aynı adlı filme az önce netflix'te denk geldim ve pazar aktivitesi olarak izledim. bunu neden belirtiyorum yani bir beklentim olmadan önerilmeden izlediğim bir filmdi. baş rollerinde nejat işler, funda eryiğit ve berkay ateş'in olduğu filmde ise ahmet adlı bir adamın beyin tümörü olduğunu öğrenişi bu sırada aşkı buluşu ve geçmişindeki acılarla olan savaşı işleniyor.
öncelikle belirtmem gerekiyor ki nejat işler mükemmel oyunculuk sergilemiş gerçi her rolün hakkını verdiğini biliyoruz zaten. funda eryiğit konusunda pek bir şey söyleyemeyeceğim pek oyunculuk gerektiren diyalogları yoktu zaten film genel olarak ahmet karakteri üstünden ilerliyor diğer karakterlerin psikolojik tahlilleri pek yapılmamış. belki kitapta böyle işlenmiştir orasını bilmiyorum. ama ahmet karakteri o kadar güzel yazılmış ve oynayacak oyuncu o kadar doğru seçilmiş ki karakterin hislerini ve sonda verdiği kararı iliklerime kadar hissettim. öyle bir adam ki bu ahmet acılarının içine sıkıştığı yetmemiş bir de başkalarının acılarını hayatına sığdırmayı başarmış. ve sonrasında bulduğu aşk bile bu acılarını bastırmaya, unutmaya yetmiyor.
film ezilmişlerin, mağdur edilenlerin ve dışlananların gözünden hayata bakmayı amaçlıyor diyemem ama farkındalık yaratılmaya çalışıldığı kesin. zaten 2013 taksim gezi parkı olaylarının olduğu bir zaman örgüsünde geçiyor. yine belirtmem gerekiyor çok hareketli bir film beklemeyin ağır ve sağlam ilerleyen bir film. oldukça fazla diyalog mevcut bu da yer yer sıkıcı yapıyor gizi gözükse de diyalogları irdelediğinizde çok güzel mesajlar verdiğini fark ediyorsunuz.
filme puanım 7/10.
iyi seyirler
öncelikle belirtmem gerekiyor ki nejat işler mükemmel oyunculuk sergilemiş gerçi her rolün hakkını verdiğini biliyoruz zaten. funda eryiğit konusunda pek bir şey söyleyemeyeceğim pek oyunculuk gerektiren diyalogları yoktu zaten film genel olarak ahmet karakteri üstünden ilerliyor diğer karakterlerin psikolojik tahlilleri pek yapılmamış. belki kitapta böyle işlenmiştir orasını bilmiyorum. ama ahmet karakteri o kadar güzel yazılmış ve oynayacak oyuncu o kadar doğru seçilmiş ki karakterin hislerini ve sonda verdiği kararı iliklerime kadar hissettim. öyle bir adam ki bu ahmet acılarının içine sıkıştığı yetmemiş bir de başkalarının acılarını hayatına sığdırmayı başarmış. ve sonrasında bulduğu aşk bile bu acılarını bastırmaya, unutmaya yetmiyor.
film ezilmişlerin, mağdur edilenlerin ve dışlananların gözünden hayata bakmayı amaçlıyor diyemem ama farkındalık yaratılmaya çalışıldığı kesin. zaten 2013 taksim gezi parkı olaylarının olduğu bir zaman örgüsünde geçiyor. yine belirtmem gerekiyor çok hareketli bir film beklemeyin ağır ve sağlam ilerleyen bir film. oldukça fazla diyalog mevcut bu da yer yer sıkıcı yapıyor gizi gözükse de diyalogları irdelediğinizde çok güzel mesajlar verdiğini fark ediyorsunuz.
filme puanım 7/10.
iyi seyirler
devamını gör...
ahmet özhan’ın gerekirse yarım ekmek yeriz açıklaması
lüzumsuz çıkışlarda bugün diyebileceğimiz beyan.
bir kitap okumuştum. hissedebilen protez yapmak, beyni en ufak parçalarına kadar dilimleyip bilgisayara beynin çalışma şeklini simüle ettirmek, hastalıkları uzaktan ameliyat edebilmek, kanserli hücrelere doğrudan ilacı götürecek nano yapılar tasarlamak... millet bunlarla uğraşıyor inanır mısınız?
sonra dönüp bize baktım. periyodik şekilde baş örtüsü-kürtler-soğan ekmek yemek arasında gidip gelirken bir yandan da kıskanıldığımızı sanmak illetine tutulmuşuz. kıskanılmayı geçtim insan yerine bile konmadığımızı anlamak için, tüm gelişmiş ülkelerin mars'a gitmesi ve bizim gibileri burada bırakması mı gerekiyor illa ki? bir kere, sadece bir kere, başımıza hakiki bir bela gelmeden bir şeyleri zamanında anlasak olmaz mıydı?
hani böyle bütün ülke insanlarını kapsayan bir felaket olur da allah'tandır falan der sabredersin. yahu bir tarafta açlıktan kendini yakan adam varken bir tarafta 11 yerden maaş alan varsa bu eşitsizliğe neden sabretmek zorunda kalıyoruz? tevekkül değil enayilik bu.
çok sıkıldım. aşırı sıkıldım. bıktım. bu kadarını kaldırabilmek için insan üstü bir çaba gerekiyor artık.
allah sizi bildiği gibi yapsın, ne diyeyim... yettiniz yahu!
bir kitap okumuştum. hissedebilen protez yapmak, beyni en ufak parçalarına kadar dilimleyip bilgisayara beynin çalışma şeklini simüle ettirmek, hastalıkları uzaktan ameliyat edebilmek, kanserli hücrelere doğrudan ilacı götürecek nano yapılar tasarlamak... millet bunlarla uğraşıyor inanır mısınız?
sonra dönüp bize baktım. periyodik şekilde baş örtüsü-kürtler-soğan ekmek yemek arasında gidip gelirken bir yandan da kıskanıldığımızı sanmak illetine tutulmuşuz. kıskanılmayı geçtim insan yerine bile konmadığımızı anlamak için, tüm gelişmiş ülkelerin mars'a gitmesi ve bizim gibileri burada bırakması mı gerekiyor illa ki? bir kere, sadece bir kere, başımıza hakiki bir bela gelmeden bir şeyleri zamanında anlasak olmaz mıydı?
hani böyle bütün ülke insanlarını kapsayan bir felaket olur da allah'tandır falan der sabredersin. yahu bir tarafta açlıktan kendini yakan adam varken bir tarafta 11 yerden maaş alan varsa bu eşitsizliğe neden sabretmek zorunda kalıyoruz? tevekkül değil enayilik bu.
çok sıkıldım. aşırı sıkıldım. bıktım. bu kadarını kaldırabilmek için insan üstü bir çaba gerekiyor artık.
allah sizi bildiği gibi yapsın, ne diyeyim... yettiniz yahu!
devamını gör...