saat 12'yi geçti...
takvim yaprağı 5 mayıstan 6'ya döndü...
demli bir çayın kokusuyla beraber çalmaya başladı kulaklarımda,
her sene olduğu gibi bu sene de...

sana da eyvallah
devamını gör...

(bkz: insanın insana olan saygısı)
devamını gör...

ara öğün saati…
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

#kahrolsundiyet*
devamını gör...

kahperengi, hande altaylı tarafından 2012 yılında kaleme alınmış bir romandır. kitapta, ege'de bulunan yaslıhan isimli küçük bir kasabada yaşayan narin isimli karakterin; hem bu kasabada hem de istanbul'da yaşadıkları anlatılmaktadır. roman bu doğrultuda çeşitli flashbacklerle çoğunlukla yaslıhan'da geçen olayları, günümüze döndüğünde ise çoğunlukla istanbul'daki olayları anlatır. 2013 yılında "merhamet" ismiyle bir diziye uyarlanmıştır.

bazı alıntılar:

"hayat, doğrularla yanlışlar arasında bir sarkaç gibi sallanıp dururken, insanlar da onunla birlikte bir o yana, bir diğer yana savrulur."



“yürümüş, yürümüş ama hiç bir yere gidememişti. belki de dünyanın yuvarlak olması daima başladığın yere, yani kendine döneceğin anlamına geliyordu.”



"galiba aşk birini unutamamak değil, onu her gördüğünde yeniden hatırlamak. kaç yıl geçerse geçsin, her karşına çıktığında aynı şekilde hissetmek."



“demek ki bazı sevişmeler insanları yakınlaştırırken bazıları uzaklaştırıyordu ve iki insan birbirine sırtını döndüğünde aralarındaki mesafe dünyanın çevresine eşit oluyordu.”



"kabuslar sadece rüyalarda olmuyordu, en korkunçlarını gözleri açıkken yaşıyordu insan; çünkü hayatın hayal gücü, insanınkinden çok daha kuvvetli ve acımasızdı."



"herkesin kıyameti kendine koptuğundan ve herkesin yangını kendini yaktığından,içinde olduğunuz karanlığın ne kadar koyu olduğunu kimse göremez."



"insan ne kadar başarmış görünürse görünsün, kaybedilmiş savaşların izlerini taşır."



"kimse günahlarıyla karşılaşmak istemezdi; özellikle de o günahlar toprak altındaysa."



"aile gibi değildik biz, aynı koğuşta yaşamaya mecbur bırakılmış mahkumlar gibiydik."



“zamanın kıvamı insanı daima şaşırtır, akıcılığı andan ana değişiklik gösterirdi. bazen boza kadar koyu, bazen su gibi seyreltilmiş olurdu. tüy gibi hafifleyebilir, taş gibi ağırlaşabilirdi. göl kadar durgunlaşabilir ya da grizu gibi patlayabilirdi. hatta canı isterse durabilirdi bile.”
devamını gör...

seks hakkında da yazıp, konuşabilen kadınlardan ödünüz kopuyor di' mi, ancak minik falluslarının güdümüyle kendini gerçekleyebilen zavallı zibidiler sizi.

sizi mizojinizminizde boğacağımıza bugün de lilium sayesinde yeminler ettik, var ol sis.
devamını gör...

kakao, bir hidrofob maddedir. yani suyu sevmez. kakaoyu bir kaşıkla suya daldırdığınız zaman, bozulmadan geri çıkarırsanız ıslanmadığını görebilirsiniz. bu hidrofob maddelerin genel bir özelliğidir, ıslanma yüzdeleri çok çok düşüktür.
devamını gör...

“dünyada her sene satılan kitap sayısı yüzde on iki azalıyor. üç nesil sonra dostoyevski’yi, tanpınar’ı hiç duymamış hayatı twitter’dan dizi takip etmek olan gençler sokakları dolduracak. canlı bombalar bile daha az tehlikeli.”
devamını gör...

hıristiyanlık öncesi pagan zamanlarında bile, slavlar doğu avrupa'nın tamamına yayılmıştı ve bu da çok çeşitli kabile ve geleneklere yol açtı. bazı efsaneler ve halk hikayeleri çeşitli topraklarda yayılırken, diğerleri sınırlı bir bölge içinde sıkışıp kaldı. perun (перýн), hemen hemen her kabilede tapılan birkaç kişiden biridir. sadece ibadet edilmekle kalmadı, aynı zamanda tanrıların şefi olarak taç giydi. perun, diğer gök gürültüsü tanrılarına, özellikle zeus ve thor'a benziyor. sakallı, genellikle kanatlı miğferli, altın baltasıyla güçlü bir adam olarak resmedilmiştir. halkı tarafından hem korkulan hem de sevilen, gökyüzünde adalet ve düzenin koruyucusuydu. perun'a, insanın ona yaklaşabileceğine inanılan en yüksek yerlerde tapılırdı. ona sık sık adak verildi. hayvanların veya çeşitli anlamlı nesnelerin kurban edilmesi, ilk slavlar arasında yaygındı. özellikle perun'a atfedilen insan kurban etme iddiaları da vardır, ancak hıristiyan ve roma kaynakları genellikle slavları barbar olarak resmettiği için doğru olup olmadıklarını söylemek zor.

slav kabileleri arasındaki bölünme ve ayrışma nedeniyle, tanrıların birleşik bir “slav panteonu” yoktu ve yoktur. perun'a ve baş düşmanı weles/veles'e (yeraltı dünyasının, ovaların ve sığırların tanrısı), çoğu kabile tarafından tapılmış olabilir, ancak dziewanna/devana (doğa ve av tanrıçası) ve żywa/vesna (bahar ve bereket tanrıçası) gibi kişiler sadece belirli bölgelerde biliniyordu. bölgeye göre değişiklik gösteren bu çeşitlilik, hikayelerin birbirinden bağımsız ve ''tutarsız'' olasına sebep olmuştur (eğer hikayelerimiz varsa.) perun, tüm bu karmaşayı aşarak bize ulaşabilmiş nadir karakterlerden.

bazı anlatılara göre (bölgeye göre değişir), perun'un diğer tanrıların çoğuyla ailevi bağlantıları vardır. mokosz/mokosh, (büyük anne ve kadınların tanrıçası, koruyucusu) karısı olarak kabul edilir. çocuklarının her birinin slav mitolojisinde önemli yerleri vardır.
devamını gör...

bisküvi pastası. hâlâ yiyorum, ucuz ama lezzetli. cidden klas bir tat.
devamını gör...

göğüs dekolteli bir elbise kusursuz bir vücutta +18 etkisi bırakıyormuş.öğrendik...
devamını gör...

çok da doğru değildir. özellikle başarı odaklı aileler çocuklarını resmen hırpalamaktadır. *
ancak bu dönem gelişen sözde demokratik ailelerde doğru değildir. sözde çünkü çocuklarından resmen korkan aileler var. hocam ya bana küserse, aramız bozulursa. siz konuşsanız diyen var. hiçbir şeyi dengede tutamıyoruz.
(bkz: ülkede orta halli davranan insan olmaması)
devamını gör...

hanımefendinin saçlarının rengi ve doğallığının oluşturduğu masumiyet ile giysisinin ve şapkasının oluşturduğu kadınsı detaylar hoş bir tezat oluşturmuş.


beyfendinin orta yaşlı ve mutlu görüntüsü ile başının hafif eğik hali bir sohbet girişimine benziyor ki, kollarını rahat şekilde yaslaması ve sigarasının ilk bakışta görülmeyen belli belirsiz dumanı da resime ismini veren rahatsızlığı hissettiriyor.


resimin sol tarafında güzel işlemeli çanta ile koltuğun sırt kısmında duran mavi ceket ile sağ tarafında bulunan raf ve pencereden görünen uzun boylu yeşil ağaçlar hareket kazandırmış.

arka taraftaki diğer yolcu ve hanımefendinin bakışlarının vagonun diğer tarafa dönük oluşu bize kısmen kalabalık bir ortamda olduklarını gösteriyor.

acaba hanımefendi baktığı taraftaki vagon kapısından kendisine refakat eden ikinci kişinin gelip bu beyefendiden kurtarmasını mi bekliyor? belki de ineceği durağa daha çok vardır ve gözyaşlarına hakim olmaya çalışıyordur.

resimde izleyiciye de geçen huzursuzluk halini genç kızın duru güzelliği bir parça da olsa yumuşatıyor da detayları incelemek ya da hanımefendi için umutlanmak için zaman bulabiliyorsunuz.

beyefendi hanımefendiyi neden rahatsız ediyor olabilir? ya da ne söyleyerek ve belki de ne teklif ederek rahatsız ediyor olabilir? tanışma? arkadaşlık? birlikte seyahat etme? kimbilir... hepimiz bu sorulara kendi geçmiş yaşantımıza göre ya da o andaki ruh halimize göre cevaplar veririz.

belki de beyefendi hanımefendinin bir yakınıdır ve istemeden çıkmak zorunda kaldığı bu yolculuğun hüznünden kurtulması için hanımefendiyi yemekli vagonda bir bir şeyler içmeye ikna etmek için dil döküyordur.

sanatın en güzel yönü de bu değil mi? eserin sahibi ile işi bitip izleyenine teslim edildiği anda asıl yolculuğunun başlaması ve onu izleyenlerin sayısı kadar farklı biçimlere dönüşebiliyor olması.
devamını gör...

kaliteli müzik örnek vatandaş 'ta dinlenir.
devamını gör...

hayatımda bundan saçma çok az genelleme gördüm. ne alakası var ? 3 - 5 kişi bunu yapmış diye niye biz bu genellemeye dahiliz ? hayatımda bi kez bile böyle bi şey yapmadım , yapmam da.
devamını gör...

şöyle bir kitap için bir başlık açılıyor fakat ilk tanım tek bir cümleden ibaret. ne kitap hakkında bir bilgi ne bir yorum ne de yazardan bahsedilmiş. bu şekilde açılan bir çok başlığa denk geliyorum. bunun amacı sanırım başlığı fazla uğraşmadan ilk açan olup, enrty girildikçe puan yükseltmek. yönetimin böyle önemli başlıklarda, böyle özensiz açılmış ilk enrty silmesini öneriyiroum.

tanım: george orwell tarafından yazılmış ve hayvanlar üzerinden insanların yozlaşmış yapısını anlatan metaforlar ve simgeler ile dolu şaheser. konu olarak, hayvanların haklarının çiftçiler tarafından ihlal edildiği bir çiflikte, domuzların liderliğinde isyan eden ve daha sonra domuzlar tarafından yeniden sömürülmeye başlan hayvanları anlatır.
orwellin bütün işleri gibi okuması keyifli ve akıcı bir kitaptır.
devamını gör...

burasıydı... geldim, buradayım.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

bütün çaylaklar eşittir, ama bazı çaylaklar daha eşittir.
yoldaş benjamin franklin

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

merhaba selamın aleyküm diyerek konuya gireyim. öcelikle embesil lafını küfür ya da hakaret zannedebilecek moderatöre sesleneyim embesil zeka seviyesi ile ilgili tıbbi bir terimdir.

peki sen bu öğüt veren cahillere laf edebilecek misin diyen olabilir. ben tıp doktoruyum. ayrıca üç yıl psikiyatri asistanlığı yaptım. bir yıl daha sabredebilsem psikiyatrist olurdum. ama hocalarıma siz önünüze gelene antidepresan yazan tıbbi cahillersiniz dedim diye itilmiş biriyim. tanıdığınız asistan doktor varsa sorun bu ne demek. tanrıya küfredip cennete al beni demekten farkı olmadığını anlarsınız. pek çok intihar girişiminde bulunan kişiyle konuştum. konuşma derken muayene oluyor bu psikiyatride.

gelelim konumuza. değer mi be. paraysa sorun hallederiz demek afedersiniz ben salağım senin de kafanı silkeyim geri zekalı demektir hastaya. çözeriz hallederiz umarım her şey düzelir demek o kişiye destek olmak değil ona zarar vermektir.

kimse para için ya da tek bir konu yüzünden intiharı seçmez. sorun komplextir ve büyük ihtimalle bu kompleks yapıyı intihar eden kişi bile bilmez. sizin teselli ya da iyi niyetli görünen aptalca yazdıklarınızı okuyorsa bu kişi zarar görür.

bilginiz olmadan her başlığa atlayıp yorum yapabilirsiniz ama böyle hassas bir konuda fikir belirtmeniz beni delirtti. tıpta ilk kural bilgin yoksa hastaya zarar vermedir. cehalet böyle işte. yorum yaparak bir insana zarar vermek. intihar girişiminde bulunan insanların bunu tekrarlama oranı ne biliyor musun. hayır. senin yazdıklarından nasıl etkilenir biliyor musun. hayır. neden yazıyorsun? ben söyleyeyim. manevi masturbasyon yapıp rahatlamak için. okuyanlara ben çok duyarlı ve iyi bir insan imajı vermek için.

sayın düşük zekalı kardeşim. git nereye yazarsan yaz ama hayatı pamuk ipliğine bağlı kişiye yazma. bu kişiyle konuşacak kişi yedi yıl tıp fakültesi sonrası yıllarca psikiyatri eğitimi alan kişi olmalı.

bu işin geyiği olmaz. en ufak bir hatada o kişi kaybedilir. bu sevgilisinin terk ettiği üzgün arkadaşın değil. intihardan bahseden kişiye nasıl yaklaşılmalı konusunu anlatırdım ama bunu okuyan kendini uzman sanarak hareket eder diye susuyorum.

böyle hassas konularda susun ve yorum yapmayın. neyse derdim anlaşılmıştır umarım.
devamını gör...

türk edebiyatının yapı taşlarından olan çok önemli bir eserdir "yalnızız". peyami safa'nın oturduğu sandalye her ne kadar üç bacaklı ve kişilik düzleminde güven vermeyen bir durumda olsa da, edebi yönden eşsiz sayılabilecek eserler sunmuştur her daim.

esasen, türk okurları olarak (başta ben olmak üzere) bir eseri okumadan önce, yazarının politik duruşunu es geçmeyi, gözlerimizi kişiliğine kapamayı beceremiyoruz. fakat şahsım adına peyami safa ile bu önyargımı yıkmış olmaktan çok ama çok mutluyum.kendimle de çok çeliştiğim üzere bir dostoyevski, tolstoy veya modern avrupa klasikleri yazarlarının birçoğunun nobran, yobazlık derecesinde mutaassıp olduğunu bildiğimiz halde, eserlerini okurken kendimizden geçiyoruz. fakat konu türk edebiyatı olunca, roman düzleminde bu objektifliği yakalayamıyoruz. iskender pala'nın, nihal atsız'ın edebi yönden çok kıymetli romanlarının hala daha yakınlarından geçmiyor oluşum da bu şahsi bağnazlığımın bir tezahürüdür.

yalnızız'a gelirsek; gerçekten bir dostoyevski kurgusu, schopenhauer tahlilleri ile karşılaşıyor okur. üstadın diğer eserlerini de okuduktan sonra, yazarın kendi kişisel tarihinde kadın / erkek ilişkileri üzerinden ciddi bir darbe yediğini düşünmekten geri kalamıyor insan. batı felsefesi ile ilgili çekincelerini, özellikle tanzimat dönemi sonrası "batılılaşma" hareketlerine eleştirilerini de alt başlıklarda cesurca sergiliyor. sonuç olarak, benim de kişisel okurluk tarihimde ayrı bir yere koymama sebep olmuş, öneriler listemin başlarına yerleşmiştir.

(bkz: peyami safa)
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim