yazılarını paylaşımlarını ilgiyle takip ettiğim değerli bir yazar. ayrıca mahlası kulağa hoş geliyor. beğenileri için de teşekkür ederim.
devamını gör...

-22 marttan beri. yaklaşık 2 aydır.
neden yorgunsun?
devamını gör...

evren, tanrı, zihin, duygular, din, siyaset ve insan üzerine düşünüp yazmış rasyonalist felsefi yazar.

spinoza’nın kavrayışından yola çıktığımızda; özel olarak spinoza’nın felsefesi ya da bilgelik diye hiçbir ayrıcalıklı atfın yapılamayacağını fark ederiz. birçok felsefede filozof öznel olarak metnin içinde gezinirken, spinoza’nın metinlerinde bu öznellik insanın ortak doğasıyla ikame edilir. bu felsefede hakikatin kavranmasına dönük arzu ve sahip olduğumuz ortak doğa mevcuttur.
spinoza aslında geometrik yöntemi kullanarak bize şunu fısıldar: nasıl ki insanın doğayla işbirliği içinde yarattığı her şey aslında herkesin ise felsefe ve bilgi de herkesindir. şeylerin doğası ile ilişkilerin tarihsel kuruluşu arasındaki bağın kavranması bize bu hakikati gösterir. bu nedenle din ve devletin itaati canlı tutmak için bütün kurucu unsurlarıyla en çok ihtiyaç duyduğu şey hurafe, nefret, korku, melankoli, umut ya da kederin yeniden ve yeniden üretilmesidir.
çünkü tüm itaat ilişkilerinde şu hakikatten hareket edilir: “avam korkmazsa korkutucu olur” (ethica)
korkunun yerine çabayı, hurafenin yerine gerçekliği, kederin yerine neşeyi, itaatin yerine özgürlüğü yaratabilmenin koşulu ise ortak varoluşun ve ortak gücün yaratılması arzusundan geçer. ki bu arzu yaratılmadan, itaat ettirenin varoluşunun ve itaat ilişkilerinin köklerine korku salınabilir gözükmemektedir.

spinoza, “tanrı nedir?” sorusuna, tam olarak şöyle bir cevap veriyor: “kendi kendisinde var olan ve kendi kendisiyle kavranan; yani kavramını, kendisini teşkil edecek başka bir şeyin kavramına borçlu olmayan şey.” bu tanımdan da çıkaracağımız sonuç üzerine tanrı, kendi kendisinin nedenidir; bu sebeple onun var oluşunu başka bir şeyle açıklamak mümkün değildir. bu ifadeden spinoza, şöyle bir sonuç çıkarır: ona göre, var olması ve nedeni kendisinde olan tözün daha üstünde bir kavram yoktur. nitekim onun dışında tüm kavrananlar da ancak onun altında kavranabilir. o bölünemez, sınırlanamaz, tek parçadır ve elbette sonsuzdur.
tanrı doğadır ve her şeydir.
devamını gör...

bana olan ilgisini çekinmeden çok belli edecek bir şeyler yapması. ve bu ilginin sadece bana özel olduğunu hissettirmesi.
devamını gör...

son zamanlardaki ruh halim bir müzik olsa bu olurdu.
doğum
devamını gör...

"ben de diyorum ki senin gibiler olmasın ama varsınız" diye yanıtlanası cümle.

hürriyetler laiklik ile mi engelleniyor acaba son yıllarda, bir dönüp bak hele!
devamını gör...

kutuphaneye yeni kavusmus miniklerin hayal dunyalarina bir kapi da neden biz acmayalim dedirten, sosyal sorumluluk projesi.
bir kitap, bir cocugun hayatini degistirebilir.
devamını gör...

iletişimi ve günlük aktiviteyi engelleyecek şekilde davranış bozuklukları ile karakterize her luteal fazda siklik olarak görülen bir sendromdur.
prepubertal,postmenopozal ve gebelik dönemlerinde görülmez.
etyolojisinde serotonin miktarindaki azalmanın rolü olduğu düşünülmektedir.
tedavide öncelikle psikiyatrik bir durum olduğu bilinmeli ve ssri(fluoksetin) ve ovulasyonu baskılayan oral kontraseptifler kullanılabilir.
devamını gör...

pentium 150 32 mb ramli bilgisayarımda oyun oynarken müzik dinlediğim. daha kimse doğru düzgün mp3 bilmezken napster ı hayvan gibi sömürdüğüm dönemlerdeki yoldaşımdı. üniversitede roman dan sonraki en iyi arkadaşımdı benim.

sonra sırasıyla önce flac gibi kayıpsız formatlar akabinde youtube, spotify vb... gibi online servis ve formatlar çıkınca canım winamp ında pabucu dama atıldı tabii ki. sadece tema değil hayvani bir eklenti arşivi de vardı garibimin tek kötü tarafı işlemciyi hayvan gibi sömürmesiydi.
devamını gör...

timur'un torunu ve timur imparatorluğunun 4. sultanı. türk(moğol) ve müslüman bilim insanıdır. hem sultan olması hem de bilim yapması müthiş bir özelliktir ilimle hükmedilen bir memlekette hükümdar olmayı ilim insanı olmaya yeğlerim demiştir.

gök biliminde ilerlemeyen milletler büyük millet olamaz (bkz: istikbal göklerdedir.) diyerekten semerkant rasathanesini kurmuştur. fakat veba salgını başlayınca şeyhülislam meleklerin bacaklarına baktığı iddiasıyla veba salgınının nedeni olduğunu öne süren bir fetva yayınlamıştır.

sonra kurduğu rasathane kapatılmıştır. mollaların kışkırtmasına gelen oğlu tarafından suikaste uğramıştır. aydaki bir kratere ismi verilmiş, bugün galileo gibi bazı büyük bilim insanlarıyla ismi aynı makalede geçmektedir.

ki galileo da nispeten kader arkadaşı sayılır ikisi de aynı karanlık zihniyet tarafından acılar çekmişlerdir. hepsi ışıklar içinde uyusun anıları, katkıları yüzlerce yıl yaşasın ve gelecek nesillere her türlü yobazlık ve karanlığa karşı bilimin ışığında örnek olsunlar.

not: onları öldürenler bugün işte bizim dinimizden bilim insanı çıktı diye övünüyorlar. oysa ki ne galileo hıristiyan olduğu için ne de uluğ bey müslüman olduğu için bilim insanı oldu hepsi içlerindeki meraka olan tutku sayesinde bunları yaptı. çünkü merak ve bilim bütün dinlerin ve ideolojilerin üzerindedir.

galileo: "tabiat hiç şüphesiz tanrının okumamız gereken diğer bir kitabıdır" dedi
uluğ bey: medresesinin duvarına "her mümin kadın ve erkek ilim yapmalı" hadisini yazdırdı.
devamını gör...

karşı çıkmadığım, zaman zaman da savunduğum hede. sebebi aslında basit, yemek fotoğrafı paylaşmanın görgüsüzlüğü hep "o yemeği yiyemeyen, aç insana kendisini kötü hissettirmeme" hassasiyetinden kaynaklanıyor. toplumda herkesin her yemeğe ulaşamıyor olduğu gerçeğini bu gerçeği olabildiğince gizleyerek, özünde aç ve yoksun olanın aslında o kadar aç yoksun olmadığına ikna çabası.
aç ve yoksun kişi mahrum kaldığı güzellikleri görmediğinden aslında konumunun ne kadar yoksun, sosyal hiyerarşide ne kadar geride olduğunun farkında olmuyor. çünkü etrafındaki herkes "abi biz de bi'şey yemiyoruz zaten merak etme" modunda stealth olarak takılıyor. gördüğü kadarı da onun bu eşitsizliğe sesini çıkarması için yeterli olmuyor, aç ve yoksulluğun sona ermesine de yaramıyor.
tam tersine herkes yemek fotoğrafı paylaşsa, herkesin sahip olduğu imkanlar herkes tarafından bilinse, hatta bunu yapmaya zorunlu olsalar, bunlardan mahrum olan insanların tepesi atar. "yeter lan yediğiniz içtiğiniz, hep güzel şeyler size niye bize yok? bizim suçumuz ne!?" diye sokaklara dökülürler.
biz bugüne kadar ''erdem ve ahlak'' kisvesi altında hep aslında göreceli olarak ayrıcalıklı kesime en az sıkıntı çıkaracak olan konforlu bir düzeneği sürdürüyoruz. anayasanda "sosyal devlet" diye geçiyorsun ama "aman ona toplumun ne kadar alt tabakasında olduğunu çok hissettirme" diyorsun. aman abi tadımız kaçmasın. sen yine portakallı pekin ördeğini ye ama bunu yaparken aç adama sistemin onu nasıl görmezden geldiğini hissettirme.

devlet burada bu temel eşitsizliği oluşturan ekonomik ve siyasi stratejilerin sahibi olarak sorumluluğu üstünden atmak için yine toplumu üstünüze sürecektir: "yemeğinin fotoğrafını paylaşıyorsan yemeğini de paylaş, iki fakiri de sen doyur" diyecektir. kendisi demez de topluma bunu dedirtir. oysa sen zaten o hesabı ödemek için harcadığın gelirinden de, üstüne hesabın kdv'sinden de sürekli olarak devletin topluca tutarlı ve iyi planlamayla doyurabileceği milyonlarca aç insanın parasını ödüyorsun. hepimiz ödüyoruz. sosyal devlette verginin temel amacı da budur, eşitsizliğin olumsuz etkilerini yok etmektir. halbuki bizde hükûmet, bu geliri seçimde varlığının devamlılığını sağlayacak unsurlara harcar. mesela duble yol yapar, köprü falan yapar. yemek vermez. verse de yeterince vermez.

seçmen de oyunu açları doyurmayı vaadedene değil de duble yol yapana verir. bu tercihiyle aslında kendi ahlakının sahteliğini de tescil eder. seçim sonrası da "aman abi olan var olmayan var bu yemek fotoğrafları olmuyor" der. aman diyim üçüncü boğaz köprüsünü, yeni havalimanını o adamın boğazından çaldıklarımızla yaptığımıza uyanır muyanır (!)
yemek fotoğraflarınızı paylaşın. en ağız sulandıracak instagram filtreleriyle, en lüks ışıklar altında, toplumun uçurumlarını en iyi veren kontrast ayarıyla.
devamını gör...

bi oyun vardı elde tokmak, delikten çıkan solucanların kafasına vuruyordun. onun gibi bişey. bir köşeyi yapıyorsun öbür yandan pörtlüyor. can sıkıcı. iki kişi yapılması gereken görevlerden olması sebebiyle yalnızlığınızı yüzünüze tokat gibi vurur.
devamını gör...

gri şehir
devamını gör...

muazzam bir piyes izledim. skandal açıklamalar ve hedefler dinledim. bir türk insanını uzaya yollamayı hedeflerken ''bayanların bile aday olması'' şaşırtmıştır, hedef sahibini. neyse ben ilk olarak yerli uçak ve arabayı istiyorum, uzay konusunu ezhel'e bırakıyorum.
devamını gör...

bir derdim var ama anlatamıyorum kaygısı, ifade etsen bile yanlış bir noktadan anlatmaya başlamış olabilirisin bakışı.
genel olarak konuşma yapmadan önce planlar yapan kişilerin çoğunlukta olduğu fikrine güvenen zikrinde sıkıntı çeken insan sorunu.
devamını gör...

ters çaba kuralı, herhangi bir şeyi yapmayı ya da o şeyden kaçınmayı çok istediğimiz durumlarda istediğimiz şeyin tam tersinin olması durumudur. bu duruma verilecek en iyi örneklerden birisi uykusuzluktur. uyku tamamen bilinçaltı tarafından yönetilen bir süreçtir. uyumak adına bilinçli bir şekilde çaba sarf etmek genellikle kendimizi daha ayık hissetmemize sebep olur ve uyumamız zor hale gelir.
devamını gör...

ilk zaman sadece söyleyeni memnun ettiği düşünülse de aslında kimseyi memnun etmez. aslında insan yalan söylemeye ilk kendinden başlar. yalan anlaşılması için kanıt ister bu yüzden insanlarca yoğun şekilde başvurulan bir durumdur.
yalan aklın çapağıdır. derin uykumuzdan uyanırken gözlerimizden
temizlememiz gerekendir. ancak bunu uyurken yapmak imkansızdır.
yalana ve riyaya en az bulaşmanın yolu ise haddini bilmektir, susmaktır.
yalan, söyleyenin boynunda ip'tir her zaman. o ipin altında duran o sandalyeyi tepecek kişidir. ama o öyle biri olmalıdır ki hiç yalana bulaşmamış olsun, çok zor. e peki o zaman kimse kimseye hesap soramayacak yapılan yanlışlıklar öylece
yapanın yanına kar mı kalacak diye sorarsanız, sabırla bekleyin derim.
devamını gör...


geleceğim, bekle dedi, gitti..
ben beklemedim, o da gelmedi.
ölüm gibi bir şey oldu..
ama kimse ölmedi.

çizik - özdemir asaf

özdemir asaf’ın bu şiiri, aklıma direkt kaan tangöze’nin bekle dedi gitti şarkısını getirdi. dinlemek isteyenler için:
devamını gör...

bazen eve gelirken veya dedemi ziyaret ederken ya da çok sevdiğim kuzenlerime giderken, sanki onları çoktan kaybetmişim, üzerinden yıllar geçmiş ve ben de maziyi hatırlıyorum gibi o sokağa, eve tekrar gelmiş onları özlüyormuş gibi düşünürüm kendimi. onların aslında hayatta olmadıklarını düşünüp sanki eve girdiğimde onları bulacakmışım ihtimaliyle karşılaşmayı düşünürüm. sonra zili çalarım ve kapı açılır. içten içe belli etmeden mutlu olurum. şuan onların hayatımda olduğuna sevinir, bir gün yine aynı düşüncelerde o kapıyı çaldığımda açılmayacağını bilerek hüzünlenirim. içinde bulunduğum hale şükrederim. neden böyle yaptığımı bilmiyorum.
devamını gör...

uzun bir süredir dokunmadığım ukulelemi sonunda elime aldım. azıcık bir şeyler çalabiliyormuşum.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim