
anunnakiler
ilk başta çok saçma gelen, fakat biraz araştırma yapılınca insanın kafasını kurcalayan, " lan yoksa..!?!" dedirten hipotez.
şimdi anunnakilerin dünyayı tohumladığını ve burada köle olarak kullanmak üzere bir ırk yarattıklarınına inanılıyor. 12 bin yıllık mumyada kol saati bulunması da bu konuları biraz daha çekici kılıyor. bu güçlü gelişmiş varlıklar, uzak geçmişte dünya’yı terk ettiler; bir gün, dünya’ya döneceklerine söz vererek. tuhaf bir şekilde, dünyanın dört bir yanındaki eski kültürlere bakarsak, "tanrılarının çoğu dünya’yı terk edip bir gün döneceğine söz verdi." şeklinde yazıtlara ulaşırız. bazı araştırmacılara ve yazarlara göre anunnaki, spiritüel uyanışı ve insan bilincinin evrimini hızlandırmak için “yanlış yaptıklarını düzeltmek” amacıyla dünya’ya dönecek.
bazı bilim insanları anunnakilerin bir dönemde dünyaya döneceklerini düşünüyor. sümer mitolojisinde anunnaki, dünya’ya gelen ve sonunda insan ırkını yaratan iyi ve kötü tanrı ve tanrıçalar grubuydu. dünya çapında birçok yazar tarafından anunnakilerin dünyaya gelmiş olduğuyla ilgili sayısız kaynak toplandı. antik bir geçmişte dünyaya gelen anunnakiler, araştırmacılar tarafından uzun bir süreden beri tartışılıyor. varlıkları ve dünya gezegenine gelişleri farklı kültürlerde sayısız metinde işleniyor, ancak bu metinlerin görmezden gelindiği anunnaki araştırmacıları tarafından iddia ediliyor.
bazı afrika kültürlerinde, dünya dışı varlıkların on binlerce yıl boyunca dünya’yı ziyaret ettiğine inanılıyor. örneğin, zulu efsanelerinde yıldızlardan gelen ziyaretçilerin altın ve diğer doğal kaynakları çıkardığını, bu kaynakların çıkarılması için köleler yarattıklarını söylüyor.
bazı kaynaklar bu tanrıların niburu’dan geldiğini söylüyor. asuriler ve babiller gezegeni ‘marduk’ olarak adlandırıyorlar. sümerler, nibiru’da bir yılın dünya’da 3.600 yıla eşdeğer olduğunu söylüyor. niburu’nun var olup olmadığı ise büyük bir tartışma konusu. güneş sisteminin dışında muazzam bir gezegenin olduğunu gösteren çok sayıda bilgi mevcut. bilim insanları bu gezegene planet x ismini verdiler.
washington post’a göre: “muhtemelen samanyolundaki dev gezegen jüpiter kadar büyük ve bu güneş sisteminin bir parçası olan, orion takımyıldızının yönünde, yeni bir gezegen abd’deki bir teleskop tarafından bulundu. ıras akademisyeni gerry neugebauer ortaya çıkan bulgulara dair, “size söyleyebileceğim tek şey, bunun ne olduğunu bilmediğimiz “dedi.
r. harrington, 1988’de astronomical journal’da çok ilginç bir yazı yazdı. harrington, dünya’dan üç ya da dört kat daha büyük bir gezegenin var olduğunu ve pluto’ya göre güneşten üç ya da dört kat uzakta bir yerde olduğunu söyledi. sunulan matematiksel modellere göre,niburu ya da planet x olarak isimlendirilen gezegen 30 derecelik son derece eliptik bir yörüngeyle hareket ediyor.
2008’de japon araştırmacılar, hesaplamalarına göre, dünya gezegeninin üçte ikisine kadar bir büyüklüğe sahip yaklaşık 100 au uzaklıkta bir “keşfedilmemiş” gezegen bulunması gerektiğini açıkladı.
birçok araştırmacı tarafından niburu’nun var olduğu öne sürülüyor. eski metinlere göre anunnaki’nin ortalama ömrünün 120 sar olduğuna, yani 120 x 3.600 ya da 432.000 yıl olduğuna inanılmaktadır. sümerlerde ortaya çıkan kral listesinde binlerce yıl boyunca hükmeden krallardan söz etmektedir. metinde, “krallığın cennetten inmesinden sonra krallık eridug’daydı. eridug’da, alulim kral oldu; 28.800 yıl hükmetti. alaljar 36.000 yıl hükmetti. 2 kral; 64.800 yıldır hükmetti. ” ibareleri bulunuyor.
sümer kral listesi hakkında en ilginç ayrıntılardan biri, ilk listenin, dünya üzerinde 241.200 yıl boyunca hüküm süren sekiz kralın, orijinal krallığın ‘cennetten’ aşağı indiği zamana dek “büyük tufan”, bu topraklarda süpürüldüğünü ve bir kez daha gökten indiklerini belirtmesi.
anunnakilerin yarattığı insan ırkıyla ilgilide araştırmacıların bazı iddiaları bulunuyor. kazakistandan bazı araştırmacıların ortaya attığı hipotez, daha gelişmiş bir dünya dışı medeniyetin farklı dünyalarda yeni hayat tohumladığı ve dünyanın da sadece onlardan birisi olduğu yönündedir.
araştırmacılar, “dna’da gördüğümüz şey, iki versiyondan, dev bir yapılandırılmış koddan ve basit veya basit koddan oluşan bir program.” araştırmacılar, dna kodumuzun ilk bölümünün dünya üzerinde yazılmadığına ve onlara göre doğrulanabilir olduğuna inanmaktadır. ikincisi ve en önemlisi, genlerin tek başına evrim / ani evrim sürecini açıklamak için yeterli olmadığı ve ‘oyunda’ bir şey daha olması gerektiği yönünde. araştırmacı makukov’a göre “er ya da geç,” “dünyadaki tüm yaşamların dünyevi kuzenlerimizin genetik kodunu taşıdığını ve evrimin bizim düşüncemiz olmadığını kabul etmeliyiz” dedi. bu bilimsel bulguların sonuçları, insanlara benzeyen uzaylılarla temas kurduğunu iddia eden diğer kişiler ve gözlemciler tarafından ortaya atılan iddiaları güçlendiriyor. insan benzeri uzaylılar insan evrimi için gerekli bazı genetik materyali dünya insanı için sağlayabilir.
amerikalı bir new age edebiyat yazarı olan ve 2012 olayı hakkında yazan ve yeryüzünün manyetik kutupluluğunun tersine döneceği iddiasıyla kaydedilen greggbraden’e göre, sadece “açık” kodumuzda bulunan 64 kodundan 20’sine sahibiz. biri, “neden yaratılışın kaynağı, dna’nın çoğunu kapatarak genetik yeteneklerimizi sınırladı” diye sormalı. ortaya atılan bir teoriye göre dna’mız anunnaki yaratıcılar tarafından kontrol içerisinde kalabilmemiz için sınırlandırıldı.
birçok araştırmacı anunnaki’nin milyonlarca yıldır ‘bizi kontrol eden’ kişiler olduğuna inanıyor ve insanoğlunun gerçek genetiğini onların bildiğini düşünüyor. çoğu yazar, bir gün dönmeyi vaat eden sayısız kültürde bahsedilen tanrı olabilecek anunnaki’nin, insanın yaratıcıları oldukları için bizi tamamen kontrol edebildiğini iddia ediyor.
şimdi anunnakilerin dünyayı tohumladığını ve burada köle olarak kullanmak üzere bir ırk yarattıklarınına inanılıyor. 12 bin yıllık mumyada kol saati bulunması da bu konuları biraz daha çekici kılıyor. bu güçlü gelişmiş varlıklar, uzak geçmişte dünya’yı terk ettiler; bir gün, dünya’ya döneceklerine söz vererek. tuhaf bir şekilde, dünyanın dört bir yanındaki eski kültürlere bakarsak, "tanrılarının çoğu dünya’yı terk edip bir gün döneceğine söz verdi." şeklinde yazıtlara ulaşırız. bazı araştırmacılara ve yazarlara göre anunnaki, spiritüel uyanışı ve insan bilincinin evrimini hızlandırmak için “yanlış yaptıklarını düzeltmek” amacıyla dünya’ya dönecek.
bazı bilim insanları anunnakilerin bir dönemde dünyaya döneceklerini düşünüyor. sümer mitolojisinde anunnaki, dünya’ya gelen ve sonunda insan ırkını yaratan iyi ve kötü tanrı ve tanrıçalar grubuydu. dünya çapında birçok yazar tarafından anunnakilerin dünyaya gelmiş olduğuyla ilgili sayısız kaynak toplandı. antik bir geçmişte dünyaya gelen anunnakiler, araştırmacılar tarafından uzun bir süreden beri tartışılıyor. varlıkları ve dünya gezegenine gelişleri farklı kültürlerde sayısız metinde işleniyor, ancak bu metinlerin görmezden gelindiği anunnaki araştırmacıları tarafından iddia ediliyor.
bazı afrika kültürlerinde, dünya dışı varlıkların on binlerce yıl boyunca dünya’yı ziyaret ettiğine inanılıyor. örneğin, zulu efsanelerinde yıldızlardan gelen ziyaretçilerin altın ve diğer doğal kaynakları çıkardığını, bu kaynakların çıkarılması için köleler yarattıklarını söylüyor.
bazı kaynaklar bu tanrıların niburu’dan geldiğini söylüyor. asuriler ve babiller gezegeni ‘marduk’ olarak adlandırıyorlar. sümerler, nibiru’da bir yılın dünya’da 3.600 yıla eşdeğer olduğunu söylüyor. niburu’nun var olup olmadığı ise büyük bir tartışma konusu. güneş sisteminin dışında muazzam bir gezegenin olduğunu gösteren çok sayıda bilgi mevcut. bilim insanları bu gezegene planet x ismini verdiler.
washington post’a göre: “muhtemelen samanyolundaki dev gezegen jüpiter kadar büyük ve bu güneş sisteminin bir parçası olan, orion takımyıldızının yönünde, yeni bir gezegen abd’deki bir teleskop tarafından bulundu. ıras akademisyeni gerry neugebauer ortaya çıkan bulgulara dair, “size söyleyebileceğim tek şey, bunun ne olduğunu bilmediğimiz “dedi.
r. harrington, 1988’de astronomical journal’da çok ilginç bir yazı yazdı. harrington, dünya’dan üç ya da dört kat daha büyük bir gezegenin var olduğunu ve pluto’ya göre güneşten üç ya da dört kat uzakta bir yerde olduğunu söyledi. sunulan matematiksel modellere göre,niburu ya da planet x olarak isimlendirilen gezegen 30 derecelik son derece eliptik bir yörüngeyle hareket ediyor.
2008’de japon araştırmacılar, hesaplamalarına göre, dünya gezegeninin üçte ikisine kadar bir büyüklüğe sahip yaklaşık 100 au uzaklıkta bir “keşfedilmemiş” gezegen bulunması gerektiğini açıkladı.
birçok araştırmacı tarafından niburu’nun var olduğu öne sürülüyor. eski metinlere göre anunnaki’nin ortalama ömrünün 120 sar olduğuna, yani 120 x 3.600 ya da 432.000 yıl olduğuna inanılmaktadır. sümerlerde ortaya çıkan kral listesinde binlerce yıl boyunca hükmeden krallardan söz etmektedir. metinde, “krallığın cennetten inmesinden sonra krallık eridug’daydı. eridug’da, alulim kral oldu; 28.800 yıl hükmetti. alaljar 36.000 yıl hükmetti. 2 kral; 64.800 yıldır hükmetti. ” ibareleri bulunuyor.
sümer kral listesi hakkında en ilginç ayrıntılardan biri, ilk listenin, dünya üzerinde 241.200 yıl boyunca hüküm süren sekiz kralın, orijinal krallığın ‘cennetten’ aşağı indiği zamana dek “büyük tufan”, bu topraklarda süpürüldüğünü ve bir kez daha gökten indiklerini belirtmesi.
anunnakilerin yarattığı insan ırkıyla ilgilide araştırmacıların bazı iddiaları bulunuyor. kazakistandan bazı araştırmacıların ortaya attığı hipotez, daha gelişmiş bir dünya dışı medeniyetin farklı dünyalarda yeni hayat tohumladığı ve dünyanın da sadece onlardan birisi olduğu yönündedir.
araştırmacılar, “dna’da gördüğümüz şey, iki versiyondan, dev bir yapılandırılmış koddan ve basit veya basit koddan oluşan bir program.” araştırmacılar, dna kodumuzun ilk bölümünün dünya üzerinde yazılmadığına ve onlara göre doğrulanabilir olduğuna inanmaktadır. ikincisi ve en önemlisi, genlerin tek başına evrim / ani evrim sürecini açıklamak için yeterli olmadığı ve ‘oyunda’ bir şey daha olması gerektiği yönünde. araştırmacı makukov’a göre “er ya da geç,” “dünyadaki tüm yaşamların dünyevi kuzenlerimizin genetik kodunu taşıdığını ve evrimin bizim düşüncemiz olmadığını kabul etmeliyiz” dedi. bu bilimsel bulguların sonuçları, insanlara benzeyen uzaylılarla temas kurduğunu iddia eden diğer kişiler ve gözlemciler tarafından ortaya atılan iddiaları güçlendiriyor. insan benzeri uzaylılar insan evrimi için gerekli bazı genetik materyali dünya insanı için sağlayabilir.
amerikalı bir new age edebiyat yazarı olan ve 2012 olayı hakkında yazan ve yeryüzünün manyetik kutupluluğunun tersine döneceği iddiasıyla kaydedilen greggbraden’e göre, sadece “açık” kodumuzda bulunan 64 kodundan 20’sine sahibiz. biri, “neden yaratılışın kaynağı, dna’nın çoğunu kapatarak genetik yeteneklerimizi sınırladı” diye sormalı. ortaya atılan bir teoriye göre dna’mız anunnaki yaratıcılar tarafından kontrol içerisinde kalabilmemiz için sınırlandırıldı.
birçok araştırmacı anunnaki’nin milyonlarca yıldır ‘bizi kontrol eden’ kişiler olduğuna inanıyor ve insanoğlunun gerçek genetiğini onların bildiğini düşünüyor. çoğu yazar, bir gün dönmeyi vaat eden sayısız kültürde bahsedilen tanrı olabilecek anunnaki’nin, insanın yaratıcıları oldukları için bizi tamamen kontrol edebildiğini iddia ediyor.
devamını gör...
zaman
avuçlarımızdan kayıp gidendir.
dün daha bir koli oyuncağımı ve minik kilimlerimi sürüklüye sürüklüye bahçeye çıkarmış kendi evimi kuruyordum mutlu mutlu. ara ara okuma bayramında oynayacağımız tiyatro repliklerini çalışıyordum da bir yandan, o zaman kalbimi pır pır ettiren çocukla başrolü paylaşmanın verdiği heyecanla. :)
şimdilerde 30'a merdiven dayamış vaziyette her gün "nasıl yahu, ne ara bu yaşa geldik" şaşkınlığını yaşıyorum.
dün daha bir koli oyuncağımı ve minik kilimlerimi sürüklüye sürüklüye bahçeye çıkarmış kendi evimi kuruyordum mutlu mutlu. ara ara okuma bayramında oynayacağımız tiyatro repliklerini çalışıyordum da bir yandan, o zaman kalbimi pır pır ettiren çocukla başrolü paylaşmanın verdiği heyecanla. :)
şimdilerde 30'a merdiven dayamış vaziyette her gün "nasıl yahu, ne ara bu yaşa geldik" şaşkınlığını yaşıyorum.
devamını gör...
uzat sarı saçlarını rapunzel
bu prenses bildiğimiz prenseslere benzemiyor. ne saçlarını salıp kendini prensin gelip kurtarmasını bekliyor, ne de uzun uykusundan prensin öpücüğü ile uyanıyor.
kendisine uzattığın o saçlarını topla artık rapunzel demek istediğim sözlük yazarı ve nadide arkadaş.
kendisine uzattığın o saçlarını topla artık rapunzel demek istediğim sözlük yazarı ve nadide arkadaş.
devamını gör...
888888. tanım
bendeniz tarafından kapılan #888888 numaralı tanımdır. *)
devamını gör...
tatlı dille konuşmak
katılmıyorum. insanlarla iletişimde en önemli şey usluptur. uslubunu bilirsin, gerektiğinde tatlı, gerektiğinde otoriter, gerektiğinde sadece haddini bilir susarsın.
devamını gör...
kurban
90'ların sonu ve 2000'lerin başında dönemin en başarılı müzik grubudur.
insanlar şarkısı sanki hangi dönemde dinlerseniz dinleyin o dönemlere ait bir iz bulacağınız şarkıdır.
insanlar
birisi susmuş, küsmüş; niye?
diğeri der ki: "her şey zevkte"
biri de durmuş sadece bakar
öteki kafayı bozmuş yemekle
güneşi sevmez, hep geceyi bekler
koşuyor sanır, sadece emekler
insanlar görmezler
insanlar bilmezler
insanlar duymazlar
ne yapsın insanlar
geceye doymuş şu dünyada
yürü de düşme, şansın varsa
en iyisi oyalan sen kendinle
kimseyi yorma boş derdinle
verince alır, fazlasını ister
seninle uyur, başkasını düşler
insanlar görmezler
insanlar bilmezler
insanlar duymazlar
ne yapsın insanlar
insanlar şarkısı sanki hangi dönemde dinlerseniz dinleyin o dönemlere ait bir iz bulacağınız şarkıdır.
insanlar
birisi susmuş, küsmüş; niye?
diğeri der ki: "her şey zevkte"
biri de durmuş sadece bakar
öteki kafayı bozmuş yemekle
güneşi sevmez, hep geceyi bekler
koşuyor sanır, sadece emekler
insanlar görmezler
insanlar bilmezler
insanlar duymazlar
ne yapsın insanlar
geceye doymuş şu dünyada
yürü de düşme, şansın varsa
en iyisi oyalan sen kendinle
kimseyi yorma boş derdinle
verince alır, fazlasını ister
seninle uyur, başkasını düşler
insanlar görmezler
insanlar bilmezler
insanlar duymazlar
ne yapsın insanlar
devamını gör...
çocukken hayal edilen meslek vs sahip olunan meslek
astronom olmak isterken avukat oldum. evet böyle de tutarlı biriyimdir.
devamını gör...
yazar nicklerini alt alta okuma
bundan sonra birçok kişinin başlıklara bakarken "birbiriyle uyumlu nickler" arayacağına yemin edebilirim, yakında ispatını da yapacağım. *
(bkz: kişi kendinden bilir işi)
edit: kelime hatası.
(bkz: kişi kendinden bilir işi)
edit: kelime hatası.
devamını gör...
türkiye’nin en iyi müzik grubu
bence üç grup yarışır bir numara için
1)pentagram anatolia albümü ve fly forever ile bir şarkılarıyla türkiyede yapılmış en iyi işlerdendir
2)kurban insanlar albümü tek başına türkçe rock için kült bir albüm.
3)mor ve ötesi dünya yalan söylüyor albümü türkiye'de en çok satan rock albümüdür.
-redd ve duman'ı da severim ama duman benim için rock yapmıyor çok arabesk. redd de 21 albümüyle bambaşka işler yaptı bence türkiye'nin pink floyduydu dağılmadan önce. hala iyiler ama tavırları biraz itici
-üçüncü yenicilerden de çıkan güzel işler var ama en iyiler içinde isimleri geçmez
-almora da türkiye'deki epica idi ama ilk üçe girecek kadar iyi değillerdi bence ama kesinlikle ilk 10'a girer
1)pentagram anatolia albümü ve fly forever ile bir şarkılarıyla türkiyede yapılmış en iyi işlerdendir
2)kurban insanlar albümü tek başına türkçe rock için kült bir albüm.
3)mor ve ötesi dünya yalan söylüyor albümü türkiye'de en çok satan rock albümüdür.
-redd ve duman'ı da severim ama duman benim için rock yapmıyor çok arabesk. redd de 21 albümüyle bambaşka işler yaptı bence türkiye'nin pink floyduydu dağılmadan önce. hala iyiler ama tavırları biraz itici
-üçüncü yenicilerden de çıkan güzel işler var ama en iyiler içinde isimleri geçmez
-almora da türkiye'deki epica idi ama ilk üçe girecek kadar iyi değillerdi bence ama kesinlikle ilk 10'a girer
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının hobileri
şiir yazmak..
devamını gör...
çikolatalı portakallı kek
bugün dünün ışıltısı yok sokaklarda. çatıya düşen yağmur damlalarının pıtırtısı ile gözlerimi aralayınca pazar günlerine has duygusallığımla yine yataktan usulca kalktım.
çocukken de böyleydim, okul günleri erkenden kalkmak konusunda bin bir şikayet edip annemin telkinleri ile birkaç lokma kahvaltıyı zorla ederdim. ama pazar oldu mu o gün aile günü olduğu için erkenden kalkıp tv başında çizgi film izlemeye başlardım. annem mutfakta pazara has bir şeyler hazırlarken babam ve ablam da tv karşısındaki yerini alırdı ve kovboy filmleri saati başlardı. bir yandan kahvaltı edip bir yandan filmle karışık sohbet içinde neşeli saatler geçirirdim.
güneş yok bugün ama baharın izi çokça. kuş cıvıltıları ve böceklerin sesini duyabiliyorum. bir de uyanır uyanmaz tüm camları açıp etrafta dolanabildiğim zamanlar da geldi. kahvemi içerken bir yandan sözlükte takılıp sol framede akan başlıklardan sıkılınca takip ettiğim yazarlar neler yazmış, diye bir göz gezdireyim dedim. bir baktım gidenlere yenileri eklenmiş, burada olanlar da yazmayı oldukça seyrelttilmiş. sanırım sıcak havaların başlaması onları da reel hayata bir parça çekmiş. birkaç arkadaşımı daha kaybetmişim hissi ile bir parça hüzün yaşamama sebep oldu bu durum.
sonra dedim ki yine de bugün pazar, tatil. moralimi yüksek tutmalıyım. kahvaltı sonrası witcher oynamak için dünden plan yaptığım beyefendi yatakta tatilin uzun soluklu uykusunun keyfini çıkartırken uzun zamandır özlediğimiz bir kokuyu evin içine doldurmalıyım. portakal ve çikolatanın müthiş kokusu.
sanırım bu tatla ilk karşılaştığımız yer ilk yurt dışı tatilimizde yunanistan'da olmuştu. frape ile birlikte hayatımıza aldığımız portakallı damla çikolatalı kurabiyeler. eve döndündükten sonra deneme yanılma yöntemi ile beraber * en sonunda o tadı yakalamayı başarmıştım. sonrasında aynını bir başka ülkede de bulmuştuk aradan geçen beş yıl sonra. burada hala yok ne yazık ki. * biraz tembellik biraz kolaya kaçma sonucunda çikolatalı portakallı kurabiyelerim artık keke dönüştü. yine aynı koku, aynı aroma ama hazırlama süresi çok daha kısa. üç bardak un *, bir bardak şeker, birazcık zeytin yağı ve hindistan cevizi yağı, kabartma tozu, kek kıvamı için portakal suyu yoksa süt, buzluktan çıkarılan portakal kabukları * ve de son dokunuş damla çikolata...
şimdi fırından gelen mis gibi bir koku eşliğinde ikinci kahvemi içerken uzun zamandır ben de bir şeyler yazmadım diyerek kendimi döktüm birazcık. kekin üzeri çatlamaya başlamış. buzluktan çıkardığım simitleri fırına verdiğimde kahvaltı için son dokunuşu da yapmış olup anı anlatmayı bırakıp yaşamaya başlıyor olacağım...
mis kokulu, huzurlu sofralı pazarlarınız olsun. *
çocukken de böyleydim, okul günleri erkenden kalkmak konusunda bin bir şikayet edip annemin telkinleri ile birkaç lokma kahvaltıyı zorla ederdim. ama pazar oldu mu o gün aile günü olduğu için erkenden kalkıp tv başında çizgi film izlemeye başlardım. annem mutfakta pazara has bir şeyler hazırlarken babam ve ablam da tv karşısındaki yerini alırdı ve kovboy filmleri saati başlardı. bir yandan kahvaltı edip bir yandan filmle karışık sohbet içinde neşeli saatler geçirirdim.
güneş yok bugün ama baharın izi çokça. kuş cıvıltıları ve böceklerin sesini duyabiliyorum. bir de uyanır uyanmaz tüm camları açıp etrafta dolanabildiğim zamanlar da geldi. kahvemi içerken bir yandan sözlükte takılıp sol framede akan başlıklardan sıkılınca takip ettiğim yazarlar neler yazmış, diye bir göz gezdireyim dedim. bir baktım gidenlere yenileri eklenmiş, burada olanlar da yazmayı oldukça seyrelttilmiş. sanırım sıcak havaların başlaması onları da reel hayata bir parça çekmiş. birkaç arkadaşımı daha kaybetmişim hissi ile bir parça hüzün yaşamama sebep oldu bu durum.
sonra dedim ki yine de bugün pazar, tatil. moralimi yüksek tutmalıyım. kahvaltı sonrası witcher oynamak için dünden plan yaptığım beyefendi yatakta tatilin uzun soluklu uykusunun keyfini çıkartırken uzun zamandır özlediğimiz bir kokuyu evin içine doldurmalıyım. portakal ve çikolatanın müthiş kokusu.
sanırım bu tatla ilk karşılaştığımız yer ilk yurt dışı tatilimizde yunanistan'da olmuştu. frape ile birlikte hayatımıza aldığımız portakallı damla çikolatalı kurabiyeler. eve döndündükten sonra deneme yanılma yöntemi ile beraber * en sonunda o tadı yakalamayı başarmıştım. sonrasında aynını bir başka ülkede de bulmuştuk aradan geçen beş yıl sonra. burada hala yok ne yazık ki. * biraz tembellik biraz kolaya kaçma sonucunda çikolatalı portakallı kurabiyelerim artık keke dönüştü. yine aynı koku, aynı aroma ama hazırlama süresi çok daha kısa. üç bardak un *, bir bardak şeker, birazcık zeytin yağı ve hindistan cevizi yağı, kabartma tozu, kek kıvamı için portakal suyu yoksa süt, buzluktan çıkarılan portakal kabukları * ve de son dokunuş damla çikolata...
şimdi fırından gelen mis gibi bir koku eşliğinde ikinci kahvemi içerken uzun zamandır ben de bir şeyler yazmadım diyerek kendimi döktüm birazcık. kekin üzeri çatlamaya başlamış. buzluktan çıkardığım simitleri fırına verdiğimde kahvaltı için son dokunuşu da yapmış olup anı anlatmayı bırakıp yaşamaya başlıyor olacağım...
mis kokulu, huzurlu sofralı pazarlarınız olsun. *
devamını gör...
hz. ali'den hikmetler
"sözün dikildiği yer, gönüldür; ısmarlandığı yer düşüncedir, onu kuvvetlendiren akıldır, meydana çıkaran dildir; bedeni harflerdir, canıysa anlamı; süsü, düzenli söylenmesidir; düzgünlüğü ise doğru oluşudur."
imam ali
imam ali
devamını gör...
hüseyin nihal atsız 116 yaşında
hiç göstermiyor.
devamını gör...
yazarların bugünkü mutsuzluk sebebi
bugünün ilk tanımını ancak bu saatte yazabilmem. bende de performans düştü sözlük.
devamını gör...
anın fotoğrafı
an itibari ile bir adet kuş yumurtası. az önce doğdu! zalım kuşlar gelip gidip balkonumda fan fini fin fon yaptılar. hiç düşünmediler bu yumurta ile nasıl başa çıksın evde yaşayan insan? ellemeye korkar mı? kötü kalpli mi? tutup arkamızdan fırlatır mı bu yavruyu? demediler. al işte onca sorumluluğun üstüne bir sorumluluk daha. n’apim şimdi ben bunu? dal, çer çöp, her hangi bir koruma getirmediler bu no name yumurta için. atsan atılmaz satsan satılmaz dedikleri bu işte.

devamını gör...
kitap alıntıları
"yürek yok" dedi yaşlı adam. "fakat zamanla senin yüreğin de silinip gidecek. yüreğin silinip gittiğinde yitirmişlik hissi de kalmaz, çaresizlik de. gidecek yeri olmayan aşk da kaybolur gider. geriye yaşam kalır. sessiz ve durgun bir yaşam."
haruki murakami - haşlanmış harikalar diyarı ve dünyanın sonu
haruki murakami - haşlanmış harikalar diyarı ve dünyanın sonu
devamını gör...
yazarların yazdığı hikayeler
açılışımı kısa zaman önce yazdığım rüyaya ağıt isimli kısa hikayem ile yapıyorum.
karşılaşmalarının üstünden çok da fazla zaman geçmemişti. yollarını kesiştiren irade ona daha büyük sürprizler hazırlıyordu ama celil bu durumun pek de farkında değildi. arzu ile geçirdiği günlerin keyfini çıkarmakla meşguldü. yıllardır hayalini kurduğu mutluluk belki de bu sefer onu bulmuştu. normal zamanda çok da hareketli sayılmayan bir hayatı vardı celil'in. hayatını kitaplarıyla paylaşıyor, arada sokak hayvanlarını beslemeye çıkıyor, sahilde kısa günlük yürüyüşlerini tamamlayıp dışarıda çay bile içmeden evine yollanıyordu. asosyal denilebilecek bir tipti. liseden kalma birkaç yakın arkadaşı ve askerlikten samimi olduğu birkaç tertip dışında düzenli görüştüğü kimi kimsesi yoktu. ailesinden ayrı tek başına kadıköy'de ufak eski bir artı bir dairede yaşıyordu. bu aralar iş arıyordu bir yandan da, babasından kalma parası yavaş yavaş suyunu çekiyordu. eski işinde yaptıklarından memnundu ama etrafındaki insanların dedikoducu, çıkarcı tavırları ve onun alttan alta kuyusunu kazmaları canına tak etmişti. sürüden biri olmayı çocukluğundan beri kabullenemiyordu. sürüden ayrılınca da haliyle kurt kaptı. annesinden gelme bir özellikti idealistliği, ona göre insanlar belli bir ideal üzerine yaşamalıydı. başka insanların haklarına riayet etmeli, onları konfor alanlarına dan dun girmemeliydi. saygı ve sevgi çerçevesinde iş ilişkileri düzenlenmeliydi. ama bizim ülkede işler pek de öyle işlemiyor azizim. aradığın ütopya evrenini bulursan bize de haber ver celil. arkadaşlarının onun ortamlardan(iş, okul, arkadaş çevresi) kopuk hallerine karşı ona böyle takılıyorlardı. sahiden de ütopya benim bu aradığım düzen diye hak da veriyordu onlara ama huylu huyundan vazgeçmez. kafasına yatmadığı noktada ceketini alıp gidiyordu bulunduğu ortamdan. yanında rahat hissedebildiği sınırlı sayıda insan vardı. bunların arasına son zamanlarda gönlünü çiçek bahçesine çeviren arzu da eklenmişti. şans eseri gittiği bir tiyatro oyununda yanındaki koltukta bulmuştu onu celil, sanki yıllar öncesinde orada bırakmıştı da yeniden kavuşmuşlar gibiydi. çoğunlukla sinema, tiyatro yalnız gidilen aktivitelerdi onun için. tevafuk bu ya, arzu da öyle bir kızdı. modadaki oyun atölyesinde gregory gorin'in kundakçı oyununda yolları kesişmişti. oyun sonrası laf lafı açtı ve kendilerini karşılıklı kahve içerken buldular, telefonlar alındı, mesajlaşmalar devam etti. normal celil hızına göre her şey ışık hızında ilerliyordu. bunları asker arkadaşı taner'e anlattığında sen ne ara böyle girişken oldu diye hayretle dinlenmişti. ama olmuştu, belki de yıllardır içinde biriktirdiği duygular önündeki setin aniden çekilmesiyle sel misali akıp onu da beraberinde sürüklüyordu. günlerden bir gün kadıköy boğa'da tekrar buluştular. her ne kadar uzun sayılabilecek- iki ay - bir süredir tanışıyor olsalar da hala birbirlerinin hayatlarının detaylarını tam da bilmiyorlardı. iki gün öncesinde celil rüyasında arzu'yu görmüştü ama bu pek de iç açıcı bir rüya değildi, daha çok kabus denebilirdi. onun fotoğrafını ama çok değişmiş bir şekilde ekranda görüyor ve altında aranan terör sempatizanı olarak haber başlığını okuyordu. kabusunda arzu terör saldırıları düzenleyen bir grubun kadıköy temsilcisiymiş. bunu ona anlatmadı tabi ama seni geçen gün rüyamda gördüm diyerek geçiştirdi. ister istemez rüya olsa da etkilenmişti bu durumdan. davranışlarına sirayet eden bir korku vardı. iki aydır ilk kez doğru dürüst konuşmayıp sadece dinledi celil. ben sana inandım arzu diyordu içinden, sana güvendim. rüyanın etkisinde saçmalıyordu düpedüz, aklı başında adamın rüya ile amel etmesi olur iş değildi ama elinden gelmiyordu aksi. bir rüya uğruna hayatının aşkına tavır mı alacaktı, kafası çok karışmış ne yapacağını bilemez haldeydi. aradan geçen günlerde bu konu aralarında mevzu olmadı belki ama celil hala rüyanın etkisini atlatamamıştı. mevzuyu yakın arkadaşı taner'e açmaya karar verdi, ona anlattıktan sonra alacağı tepkiyi aslında az çok tahmin edebiliyordu. anlatmadan önce rüya tabirlerinde baktığı yorumlar da endişesini bir nebze daha arttırmıştı, olumsuz gelişmelere yoruyordu düpedüz tabirler. taner bu yaptıkların akıl alır değil, bir rüya uğruna sevdiğin kızla arana mesafe koymak olur iş değil dese de pek tesiri olmadı bu lafların celil üzerinde. yoksa rüya bahane miydi, celil zaten bir ilişkiyi doğru dürüst yürütebilecek bir adam değildi de bahanesi bu mu olmuştu. aslında bilinçaltı ona bu oyunu bilerek oynamıştı, sen zaten asosyal, kendi kendine yalnız ölüp gidecek bir adamsın celil, ne işin olur aşkla meşkle. evet beklenen oldu, kafasına yatmayan bu ilişkiden de ceketini alıp gitti celil, ortada mantıklı hiçbir açıklaması olmadan terketti arzu'yu. o gece tekrar rüyasında arzu'yu gördü, bu sefer neler gördüğünü sabah hatırlayamadı. uyandığında taner'in onu on yedi kere aradığını gördü, telefonu gece sessizde kalmıştı. neyin nesi bu ilgi acaba diye düşünerek geri döndü arkadaşına. taner'in sesi boğuk bir o kadar da hüzünlüydü. söylediklerinden sadece birkaç kelimeyi doğru dürüst anlayabildi, arzu , boğanın orası, bomba patlamış, çok üzgünüm celil, başımız sağolsun.
karşılaşmalarının üstünden çok da fazla zaman geçmemişti. yollarını kesiştiren irade ona daha büyük sürprizler hazırlıyordu ama celil bu durumun pek de farkında değildi. arzu ile geçirdiği günlerin keyfini çıkarmakla meşguldü. yıllardır hayalini kurduğu mutluluk belki de bu sefer onu bulmuştu. normal zamanda çok da hareketli sayılmayan bir hayatı vardı celil'in. hayatını kitaplarıyla paylaşıyor, arada sokak hayvanlarını beslemeye çıkıyor, sahilde kısa günlük yürüyüşlerini tamamlayıp dışarıda çay bile içmeden evine yollanıyordu. asosyal denilebilecek bir tipti. liseden kalma birkaç yakın arkadaşı ve askerlikten samimi olduğu birkaç tertip dışında düzenli görüştüğü kimi kimsesi yoktu. ailesinden ayrı tek başına kadıköy'de ufak eski bir artı bir dairede yaşıyordu. bu aralar iş arıyordu bir yandan da, babasından kalma parası yavaş yavaş suyunu çekiyordu. eski işinde yaptıklarından memnundu ama etrafındaki insanların dedikoducu, çıkarcı tavırları ve onun alttan alta kuyusunu kazmaları canına tak etmişti. sürüden biri olmayı çocukluğundan beri kabullenemiyordu. sürüden ayrılınca da haliyle kurt kaptı. annesinden gelme bir özellikti idealistliği, ona göre insanlar belli bir ideal üzerine yaşamalıydı. başka insanların haklarına riayet etmeli, onları konfor alanlarına dan dun girmemeliydi. saygı ve sevgi çerçevesinde iş ilişkileri düzenlenmeliydi. ama bizim ülkede işler pek de öyle işlemiyor azizim. aradığın ütopya evrenini bulursan bize de haber ver celil. arkadaşlarının onun ortamlardan(iş, okul, arkadaş çevresi) kopuk hallerine karşı ona böyle takılıyorlardı. sahiden de ütopya benim bu aradığım düzen diye hak da veriyordu onlara ama huylu huyundan vazgeçmez. kafasına yatmadığı noktada ceketini alıp gidiyordu bulunduğu ortamdan. yanında rahat hissedebildiği sınırlı sayıda insan vardı. bunların arasına son zamanlarda gönlünü çiçek bahçesine çeviren arzu da eklenmişti. şans eseri gittiği bir tiyatro oyununda yanındaki koltukta bulmuştu onu celil, sanki yıllar öncesinde orada bırakmıştı da yeniden kavuşmuşlar gibiydi. çoğunlukla sinema, tiyatro yalnız gidilen aktivitelerdi onun için. tevafuk bu ya, arzu da öyle bir kızdı. modadaki oyun atölyesinde gregory gorin'in kundakçı oyununda yolları kesişmişti. oyun sonrası laf lafı açtı ve kendilerini karşılıklı kahve içerken buldular, telefonlar alındı, mesajlaşmalar devam etti. normal celil hızına göre her şey ışık hızında ilerliyordu. bunları asker arkadaşı taner'e anlattığında sen ne ara böyle girişken oldu diye hayretle dinlenmişti. ama olmuştu, belki de yıllardır içinde biriktirdiği duygular önündeki setin aniden çekilmesiyle sel misali akıp onu da beraberinde sürüklüyordu. günlerden bir gün kadıköy boğa'da tekrar buluştular. her ne kadar uzun sayılabilecek- iki ay - bir süredir tanışıyor olsalar da hala birbirlerinin hayatlarının detaylarını tam da bilmiyorlardı. iki gün öncesinde celil rüyasında arzu'yu görmüştü ama bu pek de iç açıcı bir rüya değildi, daha çok kabus denebilirdi. onun fotoğrafını ama çok değişmiş bir şekilde ekranda görüyor ve altında aranan terör sempatizanı olarak haber başlığını okuyordu. kabusunda arzu terör saldırıları düzenleyen bir grubun kadıköy temsilcisiymiş. bunu ona anlatmadı tabi ama seni geçen gün rüyamda gördüm diyerek geçiştirdi. ister istemez rüya olsa da etkilenmişti bu durumdan. davranışlarına sirayet eden bir korku vardı. iki aydır ilk kez doğru dürüst konuşmayıp sadece dinledi celil. ben sana inandım arzu diyordu içinden, sana güvendim. rüyanın etkisinde saçmalıyordu düpedüz, aklı başında adamın rüya ile amel etmesi olur iş değildi ama elinden gelmiyordu aksi. bir rüya uğruna hayatının aşkına tavır mı alacaktı, kafası çok karışmış ne yapacağını bilemez haldeydi. aradan geçen günlerde bu konu aralarında mevzu olmadı belki ama celil hala rüyanın etkisini atlatamamıştı. mevzuyu yakın arkadaşı taner'e açmaya karar verdi, ona anlattıktan sonra alacağı tepkiyi aslında az çok tahmin edebiliyordu. anlatmadan önce rüya tabirlerinde baktığı yorumlar da endişesini bir nebze daha arttırmıştı, olumsuz gelişmelere yoruyordu düpedüz tabirler. taner bu yaptıkların akıl alır değil, bir rüya uğruna sevdiğin kızla arana mesafe koymak olur iş değil dese de pek tesiri olmadı bu lafların celil üzerinde. yoksa rüya bahane miydi, celil zaten bir ilişkiyi doğru dürüst yürütebilecek bir adam değildi de bahanesi bu mu olmuştu. aslında bilinçaltı ona bu oyunu bilerek oynamıştı, sen zaten asosyal, kendi kendine yalnız ölüp gidecek bir adamsın celil, ne işin olur aşkla meşkle. evet beklenen oldu, kafasına yatmayan bu ilişkiden de ceketini alıp gitti celil, ortada mantıklı hiçbir açıklaması olmadan terketti arzu'yu. o gece tekrar rüyasında arzu'yu gördü, bu sefer neler gördüğünü sabah hatırlayamadı. uyandığında taner'in onu on yedi kere aradığını gördü, telefonu gece sessizde kalmıştı. neyin nesi bu ilgi acaba diye düşünerek geri döndü arkadaşına. taner'in sesi boğuk bir o kadar da hüzünlüydü. söylediklerinden sadece birkaç kelimeyi doğru dürüst anlayabildi, arzu , boğanın orası, bomba patlamış, çok üzgünüm celil, başımız sağolsun.
devamını gör...
modernist primat
tanımlarını çok beğendiğim aynı zamanda da beğenilerini eksik etmeyen yazar arkadaşımızdır.
nickaltını açmak da bana nasip olmuştur. hayırlı olsun.
nickaltını açmak da bana nasip olmuştur. hayırlı olsun.
devamını gör...