yumurtalı ekmek
bugün detoks kafasıyla uyanamayacağımı biliyordum da, yumurtalı ekmek de denmez be sözlük. çok açım çok. çok aç uyandım yapcaz mecbur*
devamını gör...
indirimdeydi
en lüzumsuz şeyleri aldıran kampanya.
(bkz: indirim)
(bkz: indirim)
devamını gör...
babayla olan ilişki
her zaman güzel bir ilişkimiz yoktu. özellikle lise döneminde çok tartıştık. okuduğum kitapları beğenmez onun gibi düşünmemi isterdi. sürekli zıtlaşırdık.
şimdi fark ediyorum ki babam, küçükken en iyi arkadaşımmış. neredeyse her gece uyumadan kısa hikayeler okurdu. her gün ödevlerime yardım ederdi. birinci sınıfta 10 kez okuyun gelin diye ödev verilirdi. bazen 7'den 9'a atlardı ben daha 8 oldu diye uyarırdım. satranç oynardık. beraber okuma kitabı alıp okurduk. hafta sonu banyo yapınca tırnaklarımı hep babam keserdi. bisiklete binerdik. yokuş yukarı çıkamayınca çekerdi. bazen apartmandaki diğer çocukları da toplar dondurma yerdik. bir komşu şakalaşarak ''ya sen bize yanlış örnek oluyorsun'' demişti. o zaman anlamamıştım. dönüp bakınca güzel anılar biriktirdiğimi fark ettirdiğin için teşekkürler kafa sözlük.
şimdi fark ediyorum ki babam, küçükken en iyi arkadaşımmış. neredeyse her gece uyumadan kısa hikayeler okurdu. her gün ödevlerime yardım ederdi. birinci sınıfta 10 kez okuyun gelin diye ödev verilirdi. bazen 7'den 9'a atlardı ben daha 8 oldu diye uyarırdım. satranç oynardık. beraber okuma kitabı alıp okurduk. hafta sonu banyo yapınca tırnaklarımı hep babam keserdi. bisiklete binerdik. yokuş yukarı çıkamayınca çekerdi. bazen apartmandaki diğer çocukları da toplar dondurma yerdik. bir komşu şakalaşarak ''ya sen bize yanlış örnek oluyorsun'' demişti. o zaman anlamamıştım. dönüp bakınca güzel anılar biriktirdiğimi fark ettirdiğin için teşekkürler kafa sözlük.
devamını gör...
öğretmenlerin almış olduğu parayı hak etmemesi
bazı öğretmenler için geçerli önerme. öğretmen demeye bile şahit ister bu tipler için. adam sırf rahatı bazulmasın diye her ders çocuğa boyama verip, çizgi film izletiyor. azıcık bir şey katayım diyen öğretmene de 'aman hocam ne uğraşıyorsun bunun alacağı sınırlı zaten hahaha' deyip moral bozmaya çalışıyor, uğraşan öğretmen hem öğrenciler, hem veliler, hem idare tarafından sevilince de başlıyor bi' çekememezlik. tam diyorsun hay ben senin öğretmenliğini, seni öğretmen yapan sistemi seveyim hem de duvardan duvara vura vura ama diyemiyorsun, niye? çünkü küfür yasak bebelerin önünde.
devamını gör...
hame
farsça da kalem anlamına gelen 2 heceli.
devamını gör...
fotoğraf albümü
bitmeye yüz tutmuş bir gelenek daha. böyle olması çok üzücü. şu anki hâlinin fotoğrafları telefonunda ve her an bir şey gelebilir başına. gerçi silinse bile umrunda değil. şak şak sürekli her hâlini çekiyorsun ne olacak ki? bir yerde yüz poz. elinin altında nasıl olsa ama değerli değil. eski fotoğraf albümleri öyle mi?
ben bu albümlerin müptelasıyım. hadi aç bakalım modundayım. ahh evdeki benim elimden ne çekti... tekrar tekrar kaplandı. anne ile baba'nın düğün fotoğrafları...
her baktığımda yüz analizi yapıp durum değerlendirmesi yapıyorum. ne hissettiklerini anlamaya çalışıyorum.bir anda moda eleştirmeni oluyorum. bu kim, bu kim? tanıyacak sanki, tam bir delilik!
en sevdiğim tabii ki çocukluk fotoğraflarım.
çünkü insan kendi fotoğraflarına daha dikkatli bakıyor. üstelik kendimle dalga geçmeye bayılıyorum. eşek sıpası, şebek, tipe gel tipe... yaa çok tatlı! aa bu kırmızı rugan papuçlar, püsküllü çantam, hatırlıyorum bunun için küçük çaplı savaş çıkartıp sadece iki gün koluma takmıştım. o fotoğrafta bir zafer var, başım dik vee kocaman bir gülümseme. çisssss...
90' ların çılgın trendleri o an hepsi bellekte bu albümler sayesinde.
tanımadığım insanların fotoğraf albümler'inede bakarım. hepsinin var değişik hikayesi. dıdısının dıdısının dıdısı, onun 3 kuşak hayatı anlatılır...her aile'nin bir iftiharı ve talihsiz hikayesi o an bilen ağız tarafından özet geçilir. niye ilgilendirir ki seni? ama tadı başka işte. okuldan dönerken eve gelene kadar hızlı hızlı yediğin çilekli lolitop şekeri gibi. tadı güzel, şekeri fazla... tatlı...
bir aktarım fotoğraf albümü, bir yaşanmışlık, kültür... kuşak farklılığını ortaya koyacak, yılları birbiriyle yarıştıracak, değişimlere kafa atacak renkli, görseller her biri. hepsinde gülümseme hiçbir acıdan geçmemiş gibi. bazılarında göz kaçırma, o an yaşadığı bir huzursuzluğu yansıtma. onu anlayayıp sorgulamaya gidiyor insan istemsizce. yorgun muydun burada? hopp başlıyor yaşananı anlatmaya.
şu an yazarken bile tuhaf bir gülümseme belirdi yüzümde. son on senenin fotoğrafları bile albüm şeklinde yok elimde. o kadar kötü değil belki şu an. belki ilerisi için çok dikkat çekici. o zaman hemen yenisi eklenmeli şöyle sayfa çevirmeliklerden..
ben bu albümlerin müptelasıyım. hadi aç bakalım modundayım. ahh evdeki benim elimden ne çekti... tekrar tekrar kaplandı. anne ile baba'nın düğün fotoğrafları...
her baktığımda yüz analizi yapıp durum değerlendirmesi yapıyorum. ne hissettiklerini anlamaya çalışıyorum.bir anda moda eleştirmeni oluyorum. bu kim, bu kim? tanıyacak sanki, tam bir delilik!
en sevdiğim tabii ki çocukluk fotoğraflarım.
çünkü insan kendi fotoğraflarına daha dikkatli bakıyor. üstelik kendimle dalga geçmeye bayılıyorum. eşek sıpası, şebek, tipe gel tipe... yaa çok tatlı! aa bu kırmızı rugan papuçlar, püsküllü çantam, hatırlıyorum bunun için küçük çaplı savaş çıkartıp sadece iki gün koluma takmıştım. o fotoğrafta bir zafer var, başım dik vee kocaman bir gülümseme. çisssss...
90' ların çılgın trendleri o an hepsi bellekte bu albümler sayesinde.
tanımadığım insanların fotoğraf albümler'inede bakarım. hepsinin var değişik hikayesi. dıdısının dıdısının dıdısı, onun 3 kuşak hayatı anlatılır...her aile'nin bir iftiharı ve talihsiz hikayesi o an bilen ağız tarafından özet geçilir. niye ilgilendirir ki seni? ama tadı başka işte. okuldan dönerken eve gelene kadar hızlı hızlı yediğin çilekli lolitop şekeri gibi. tadı güzel, şekeri fazla... tatlı...
bir aktarım fotoğraf albümü, bir yaşanmışlık, kültür... kuşak farklılığını ortaya koyacak, yılları birbiriyle yarıştıracak, değişimlere kafa atacak renkli, görseller her biri. hepsinde gülümseme hiçbir acıdan geçmemiş gibi. bazılarında göz kaçırma, o an yaşadığı bir huzursuzluğu yansıtma. onu anlayayıp sorgulamaya gidiyor insan istemsizce. yorgun muydun burada? hopp başlıyor yaşananı anlatmaya.
şu an yazarken bile tuhaf bir gülümseme belirdi yüzümde. son on senenin fotoğrafları bile albüm şeklinde yok elimde. o kadar kötü değil belki şu an. belki ilerisi için çok dikkat çekici. o zaman hemen yenisi eklenmeli şöyle sayfa çevirmeliklerden..
devamını gör...
tablolarını satamayan ressam
en azından bu şerefsiz dünyaya güzel bir şeyler bırakacak olan ressamdır. zaten zenginler dışında hepimiz fakir hale geldik, boyan olduğu/bulduğun sürece koy alüminyumuna!(bkz: sısısısı)
devamını gör...
kız gibi yapmak
bir şey kız gibi yapılıyorsa çok iyi yapılıyor demektir.
devamını gör...
nostalghia
vatanından uzak bir şairin kendisine tamamen yabancı bir ülkedeki gözlemlerini başarılı şekilde aktaran 1983 yapımı andrey tarkovski filmi. kendisinin italya'da çektiği ilk film olarak da bilinir.
filmin en unutulmaz sahnesi ''bir delinin haykırışı''dır. şuradan türkçe altyazılı şekilde sahneyi izelmek mümkün:
-- spoiler --
insanoğlu dinle!
domenico burada, bagno vignoni’nin delisi.
hayır, onun deli olmadığını biliyorum.
öyleydi, bunu anlayacaksın.
o burada roma’da, bir gösteri için.
üç gündür konuşmalar yapıyor.
…
nasıl gidiyor?
kalbin nasıl?
bilmiyorum, sınıra dayandım.
içimde hangi atam konuşuyor?
hem aklımda hem de bedenimde…
aynı anda ayrılamam.
bu yüzden tek kişi olamıyorum.
kendimi aynı anda sayısız şey olarak hissedebiliyorum.
fazla büyük usta kalmadı.
zamanımızın gerçek kötülüğü budur.
kalbin yolları gölgelerle kaplanmış.
yararsız görünen seslere kulak vermeliyiz.
okul duvarları, asfalt ve refah reklâmlarının
uzun kanalizasyon boruları ile dolu beyinlere…
böceklerin vızıltıları girmeli.
her birimizin gözlerini ve kulaklarını…
büyük bir rüyanın başlangıcı olan şeylerle doldurmalıyız.
birisi piramitleri yapacağımızı haykırmalı.
yapmamamızın bir önemi yok!
o isteği beslemeliyiz…
ve ruhun köşelerini esnetmeliyiz…
sınırsız bir çarşaf gibi.
dünyanın ilerlemesini istiyorsanız…
el ele vermeliyiz.
sözüm ona sağlıklıları…
sözüm ona hastalarla karıştırmalıyız.
siz sağlıklı olanlar!
sağlığınız ne anlama gelir?
insanoğlunun bütün gözleri, içine…
daldığımız çukura bakıyor.
özgürlük faydasızdır…
eğer gözlerimizin içine bakmaya…
yemeye, içmeye ve…
bizimle yatmaya cesaretiniz yoksa!
dünyayı yıkıntının eşiğine getirenler…
sözüm ona sağlıklı olanlardır.
insanoğlu dinle!
senin içinde su, ateş…
ve sonra kül…
ve külün içindeki kemikler.
kemikler ve küller!
gerçekliğin içinde veya…
hayalimde değilken, ben neredeyim?
işte yeni anlaşmam:
geceleri güneşli olmalı…
ve ağustos da karlı.
büyük şeyler sona erer…
küçük şeyler baki kalır.
toplum böylesine parçalanmaktansa…
yeniden bir araya gelmeli.
sadece doğaya bak
hayatın ne kadar basit olduğunu göreceksin.
bir zamanlar olduğumuz yere dönmeliyiz…
yanlış tarafa döndüğümüz noktaya.
hayatın ana temellerine geri dönmeliyiz…
suları kirletmeden…
deli bir adam size…
kendinizden utanmanızı söylüyorsa…
ne biçim bir dünyadır burası!
şimdi müzik
müzik!
ah... anne!
başının etrafında dolaşan…
ve sen güldükçe berraklaşan…
o hafif şey havaymış.
-- spoiler --
filmin en unutulmaz sahnesi ''bir delinin haykırışı''dır. şuradan türkçe altyazılı şekilde sahneyi izelmek mümkün:
-- spoiler --
insanoğlu dinle!
domenico burada, bagno vignoni’nin delisi.
hayır, onun deli olmadığını biliyorum.
öyleydi, bunu anlayacaksın.
o burada roma’da, bir gösteri için.
üç gündür konuşmalar yapıyor.
…
nasıl gidiyor?
kalbin nasıl?
bilmiyorum, sınıra dayandım.
içimde hangi atam konuşuyor?
hem aklımda hem de bedenimde…
aynı anda ayrılamam.
bu yüzden tek kişi olamıyorum.
kendimi aynı anda sayısız şey olarak hissedebiliyorum.
fazla büyük usta kalmadı.
zamanımızın gerçek kötülüğü budur.
kalbin yolları gölgelerle kaplanmış.
yararsız görünen seslere kulak vermeliyiz.
okul duvarları, asfalt ve refah reklâmlarının
uzun kanalizasyon boruları ile dolu beyinlere…
böceklerin vızıltıları girmeli.
her birimizin gözlerini ve kulaklarını…
büyük bir rüyanın başlangıcı olan şeylerle doldurmalıyız.
birisi piramitleri yapacağımızı haykırmalı.
yapmamamızın bir önemi yok!
o isteği beslemeliyiz…
ve ruhun köşelerini esnetmeliyiz…
sınırsız bir çarşaf gibi.
dünyanın ilerlemesini istiyorsanız…
el ele vermeliyiz.
sözüm ona sağlıklıları…
sözüm ona hastalarla karıştırmalıyız.
siz sağlıklı olanlar!
sağlığınız ne anlama gelir?
insanoğlunun bütün gözleri, içine…
daldığımız çukura bakıyor.
özgürlük faydasızdır…
eğer gözlerimizin içine bakmaya…
yemeye, içmeye ve…
bizimle yatmaya cesaretiniz yoksa!
dünyayı yıkıntının eşiğine getirenler…
sözüm ona sağlıklı olanlardır.
insanoğlu dinle!
senin içinde su, ateş…
ve sonra kül…
ve külün içindeki kemikler.
kemikler ve küller!
gerçekliğin içinde veya…
hayalimde değilken, ben neredeyim?
işte yeni anlaşmam:
geceleri güneşli olmalı…
ve ağustos da karlı.
büyük şeyler sona erer…
küçük şeyler baki kalır.
toplum böylesine parçalanmaktansa…
yeniden bir araya gelmeli.
sadece doğaya bak
hayatın ne kadar basit olduğunu göreceksin.
bir zamanlar olduğumuz yere dönmeliyiz…
yanlış tarafa döndüğümüz noktaya.
hayatın ana temellerine geri dönmeliyiz…
suları kirletmeden…
deli bir adam size…
kendinizden utanmanızı söylüyorsa…
ne biçim bir dünyadır burası!
şimdi müzik
müzik!
ah... anne!
başının etrafında dolaşan…
ve sen güldükçe berraklaşan…
o hafif şey havaymış.
-- spoiler --
devamını gör...
bir kıza onu sevdiğimizi ne zaman söylemeliyiz sorunsalı
devamını gör...
dışarıda koca bir dünya varken odasında takılan genç
dünyayı odasına sığdıracak kitaplar vardır.
devamını gör...
karikatür
etimolojik kökeni italyanca ''cari-care'' ye dayanmaktadır. . '' saldırı, yüklemek, doldurmak'' tan gelmektedir.
karikatür çok eski zamanlara dayansa da başlangıcı 16. yüzyılda annibale carraci’nin çizimleriyle başladığı kabul edilir,
ilk foto pompei dönemine ait, bir politikacının karikatürüdür. ikinci foto ise annibale carraciye ait bir çizimdir.
''
''
''media.mutualart.com/Images/...''
17 ve 18 yy'da ise özellikle matbaanın icadıyla birlikte geniş kitlelere ulaşabiliyor. 19 yy.'da özellikle fransız ihtilalinin etkisiyle, toplumu yönlendiren, toplumsal sorunları konu eden, düşündüren, iğneleyen bir sanat türüdür.
burada unutulmaması gereken şey; abartı ve gerçeği çarpıtan bir özelliğinin unutulmaması gerektiğidir. bu mizahın yapısıdır.
mizah insanoğlu var olduğu zamandan beri vardır. insan var olduğu süre içerisinde siyasette vardır. bu nedenle; mizahın bir dalı olan karikatürden alınmak; neblem biraz ''şey''dir.
neyse efenim konumuza dönecek olursak; karikatür mizahı çizgi yoluyla ifade eder.
ülkemizde ilk mizah dergisi 1870 yılındaki ''diyojen''dir.bazı imzasız karikatürleri bünyesinde barındırmıştır.
ilk karikatür sanatçısı ise ali fuad'dır.
ali fuad'dan iki karikatür paylaşalım; ''göbek sendeyken kimselere kapıyı açtıramazsın.''
ikinci karikatürde ise bence geleceği görmüş ve insanın tembelliğinin sınırsızlığını vurgulamıştır. bence bir baş yapıttır.
''
''
''
''
o zamanları osmanlı mizahı ''çok iyi'' imiş... öyle ki osmanlı mizahçıları ingiliz punch dergisinden intihal yarışına girmişler.
örnekler;
''
''
''
''
''
''
şu makaleyede bir göz atmanızı tavsiye ederim www.academia.edu/16532596/H...
karikatür çok eski zamanlara dayansa da başlangıcı 16. yüzyılda annibale carraci’nin çizimleriyle başladığı kabul edilir,
ilk foto pompei dönemine ait, bir politikacının karikatürüdür. ikinci foto ise annibale carraciye ait bir çizimdir.
''
''''media.mutualart.com/Images/...''
17 ve 18 yy'da ise özellikle matbaanın icadıyla birlikte geniş kitlelere ulaşabiliyor. 19 yy.'da özellikle fransız ihtilalinin etkisiyle, toplumu yönlendiren, toplumsal sorunları konu eden, düşündüren, iğneleyen bir sanat türüdür.
burada unutulmaması gereken şey; abartı ve gerçeği çarpıtan bir özelliğinin unutulmaması gerektiğidir. bu mizahın yapısıdır.
mizah insanoğlu var olduğu zamandan beri vardır. insan var olduğu süre içerisinde siyasette vardır. bu nedenle; mizahın bir dalı olan karikatürden alınmak; neblem biraz ''şey''dir.
neyse efenim konumuza dönecek olursak; karikatür mizahı çizgi yoluyla ifade eder.
ülkemizde ilk mizah dergisi 1870 yılındaki ''diyojen''dir.bazı imzasız karikatürleri bünyesinde barındırmıştır.
ilk karikatür sanatçısı ise ali fuad'dır.
ali fuad'dan iki karikatür paylaşalım; ''göbek sendeyken kimselere kapıyı açtıramazsın.''
ikinci karikatürde ise bence geleceği görmüş ve insanın tembelliğinin sınırsızlığını vurgulamıştır. bence bir baş yapıttır.
''
''''
''o zamanları osmanlı mizahı ''çok iyi'' imiş... öyle ki osmanlı mizahçıları ingiliz punch dergisinden intihal yarışına girmişler.
örnekler;
''
''
''
şu makaleyede bir göz atmanızı tavsiye ederim www.academia.edu/16532596/H...
devamını gör...
jetlag
farklı zaman dilimlerini kapsayan uzun uçuşlarda, aşırı yorgunluk olarak tanımlanan durumlardır.
devamını gör...
lahmacun
okul zamanı yurtta kalırken her hafta lahmacun siparişi verirdik. bir gün yine lahmacun yerken, lahmacun kelimesinin nereden geldiğini merak edip araştırdım. lahm arapça bir kelime olup et demektir. acun ise yine arapça bir kelime olup hamur anlamına geldiğini öğrendim. ıkisini birleştirdim veee etli hamur yanii lahmacuun çıktı.
devamını gör...
bireysel silahsızlanma
dünyanın daha güzel bir yer olması için gerekendir.
insanların cinayet, katliam, saldırı, tehdit gibi haberlere 'bireysel silahlanma şart' tepkisiyle yaklaşması, tam aksini düşünmemesi bana çok korkunç geliyor.
2016-2018 yılları arasında ankara'da işlenen cinayet suçlarının % 68,6'sı ateşli silahlarla gerçekleştirilmiş. [ dergipark.org.tr/tr/downloa... ] 2016 yılı için bursa'da intihar vakalarında en çok kullanılan ikinci yöntem yine ateşli silahlarla olmuş. [ dergipark.org.tr/tr/downloa... ] silaha erişim türkiye'de kurallara bağlı ama hiç de zor değil. silaha erişimin kolaylığı ile suç arasındaki ilişkiyi kurmak gerçekten zor değil.
.png)
umut vakfı'nın hazırladığı yukarıdaki haritaya göre 2020 yılında işlenen bu silahlı cinayet suçlarının % 85'i ateşli silahlarla işlenmiştir. [ www.umut.org.tr/umut-vakfi-... ]
bu bilgi önemli çünkü ateşli silah öldürmenin en kolay aracıdır. katil her türlü öldürür denilmemeli, anlık sinir ya da cinnet hali için eline maktülün kanının bulaşacağı bıçaklamaya, ellerinin altında kurbanının çırpınışını ve direnişini hissedeceği boğmaya kıyasla tetiğe basmak en kolay iştir.
silahlı şiddetten korunmanın yolu silahsız olanların da silahlanması olarak görülürse, ülke olarak aşağıdaki grafikte abd ile aynı seviyelerde bir yere yerleşeceğimizden şüpheniz olmasın.

bu da bonus:

2017 yılı verilerine göre bireysel silahlanma oranı japonya’da %0,6 ingiltere’de %6,2 abd’de ise %88,8 oranında. silahlanma oranı ile suç arasındaki ilişkiyi görmemek için kör olmak gerek.
burada japonya'nın bulunduğu seviye çok dikkat çekici ve irdelenmeyi hakediyor. japonya bunu nasıl başarıyor anlamak için japon siyasi tarihine kısaca bakmak gerek. japonya modernleşmesinin başlangıcı sayılan 1868 meiji restorasyonuna kadar feodal bir düzenle yönetilmiştir. yani tüm ülke imparatorluk altında birleşene kadar, bakufu ya da şogun denilen güçlü derebeylerinin yönetiminde olmuştur. hükümranlık hakkı için diğer derebeyleri ile savaşan ve galip gelen bu güçlü derebeyleri aynı şekilde alaşağı edilmemek için ülke çapında kılıç avı (kataganari) denilen silah toplama ve halkı silahsızlandırma faaliyetlerine girişmişlerdir. en bilineni hideyoshi toyotomi’nin 1588 yılında başlattığı kılıç ve ateşli silah toplatma faaliyetidir. sonraki tokugawa periyodu (1603–1867) boyunca bu faaliyetler kapsamı genişletilerek çeşitli yasalarla düzenlenmiştir. çok kanlı savaşların sonunda 1868 yılında tokugawa periyodu sona erdirilip, meiji dönemi başladığındaysa bu sefer de yeni kurulan imparatorluk düzeninin tehditlere karşı ilk aldığı önlem yine kılıç ve ateşli silahlarla ilgili düzenlemelere gitmek olmuştur. imparatorluk ı. dünya savaşı öncesinde bu yasalarda bir revizyon yaptıktan sonra, ıı. dünya savaşının ardından anayasal monarşiye geçmiş, son olarak 1959 yılında da bu konudaki düzenlemelere son halini vermiştir. burada önemli olan nokta 1959’daki düzenlemede ülke açısından hiçbir iç tehdit olmamasına karşın, silah yasalarının geçmişteki gerekçelerinden farklı olarak, japon sivil halkının silahlardan uzakta bir yaşamı benimsemesi ve çok ağır şartlar içeren silah düzenlemelerine itiraz etmemesidir. halkın da yüzyıllar süren bu uygulamayı benimsemiş olmasından ötürü ne o gün ne de bu gün japon halkının silah yasalarının gevşetilmesi konusunda bir talebi olmamıştır.
japonya'da silah sahibi olmak gerçekten çok zordur. tabanca siviller için kesinlikle yasak, sadece avcılık ya da spor faaliyeti için av tüfeği ve havalı tüfek edinilebiliyor. bunun için de, ruh sağlığı ve uyuşturucu testlerinden geçilmesi, sabıka kaydının kesinlikle olmaması ve iş arkadaşları, yakın arkadaşlardan uzak akrabalara kadar bütün çevreyi araştıran teftiş sürecinden başarıyla geçmiş olmak gerekiyor. silah ruhsatı alındıktan sonra da bu kişiler düzenli olarak psikolojik ve yeterlilik kontrollerinden geçmek, her yıl silahlarını kontrol ettirip poligonda güvenli kullanım konusunda ehil olduklarını göstermek zorundalar. ayrıca silah sahipleri polis tarafından ikamet çevresinde soruşturulabiliyor ve polislerin bu kişiler için geniş arama yetkileri bulunuyor.
japonya’da tabanca taşımak ya da bulundurmak başlı başına bir suçtur ve cezası ağırdır. silah bulundurmaktan yedi yıla kadar hapis cezası ile yargılanılabiliyor. sadece güvenlik güçlerinin tabanca taşıma yetkisi vardır. haliyle güvenlik güçlerinin taşıdığı bu silahların da kullanımı çok nadir oluyor. 2014 yılında ateşli silahla sadece altı cinayet vakası raporlanmış. 2015 yılında tek bir polis memurunun silah kullandığı raporlanmış. bu durum japon resmi polis tabancalarının seçiminde de etkili olmuştur. japonya, kolluk kuvvetlerine toplu tabanca dağıtan nadir ülkelerdendir. bunun sebebi polislerin tabancalarını nadiren kullanmaları, bunun da güvenlik açısından tutukluk riski oraya çıkarmasıdır. pistol (şarjörlü) gibi icra yayı gücüyle çalışan tabancaların uzun süre kullanılmaması yaydaki gerginliğin azalmasına ve silahın doğru çalışamamasına yol açabiliyor, toplu tabancalarda böyle bir sorun yoktur.
silah konusunda getirilen kısıtlamalar mühimmatı da kapsıyor ve daha önce alınan mühimmatın tamamının tüketildiği kanıtlanmadan (boş mermi/fişek kovanları teslim edilmeden) yeni istihkak kesinlikle verilmiyor. tabanca yasak olduğu için tek bir tabanca mermisi dahi bulundurmak hapis cezası ile sonuçlanabiliyor. en büyük cezalar ise silah ve mühimmat temini ile ilgili.
olayın özü şu ki, silahlar öldürmek içindir, ateşli silahlar daha kolay öldürmek içindir. ne kadar az ateşli silah o kadar az suç.
insanların cinayet, katliam, saldırı, tehdit gibi haberlere 'bireysel silahlanma şart' tepkisiyle yaklaşması, tam aksini düşünmemesi bana çok korkunç geliyor.
2016-2018 yılları arasında ankara'da işlenen cinayet suçlarının % 68,6'sı ateşli silahlarla gerçekleştirilmiş. [ dergipark.org.tr/tr/downloa... ] 2016 yılı için bursa'da intihar vakalarında en çok kullanılan ikinci yöntem yine ateşli silahlarla olmuş. [ dergipark.org.tr/tr/downloa... ] silaha erişim türkiye'de kurallara bağlı ama hiç de zor değil. silaha erişimin kolaylığı ile suç arasındaki ilişkiyi kurmak gerçekten zor değil.
.png)
umut vakfı'nın hazırladığı yukarıdaki haritaya göre 2020 yılında işlenen bu silahlı cinayet suçlarının % 85'i ateşli silahlarla işlenmiştir. [ www.umut.org.tr/umut-vakfi-... ]
bu bilgi önemli çünkü ateşli silah öldürmenin en kolay aracıdır. katil her türlü öldürür denilmemeli, anlık sinir ya da cinnet hali için eline maktülün kanının bulaşacağı bıçaklamaya, ellerinin altında kurbanının çırpınışını ve direnişini hissedeceği boğmaya kıyasla tetiğe basmak en kolay iştir.
silahlı şiddetten korunmanın yolu silahsız olanların da silahlanması olarak görülürse, ülke olarak aşağıdaki grafikte abd ile aynı seviyelerde bir yere yerleşeceğimizden şüpheniz olmasın.

bu da bonus:

2017 yılı verilerine göre bireysel silahlanma oranı japonya’da %0,6 ingiltere’de %6,2 abd’de ise %88,8 oranında. silahlanma oranı ile suç arasındaki ilişkiyi görmemek için kör olmak gerek.
burada japonya'nın bulunduğu seviye çok dikkat çekici ve irdelenmeyi hakediyor. japonya bunu nasıl başarıyor anlamak için japon siyasi tarihine kısaca bakmak gerek. japonya modernleşmesinin başlangıcı sayılan 1868 meiji restorasyonuna kadar feodal bir düzenle yönetilmiştir. yani tüm ülke imparatorluk altında birleşene kadar, bakufu ya da şogun denilen güçlü derebeylerinin yönetiminde olmuştur. hükümranlık hakkı için diğer derebeyleri ile savaşan ve galip gelen bu güçlü derebeyleri aynı şekilde alaşağı edilmemek için ülke çapında kılıç avı (kataganari) denilen silah toplama ve halkı silahsızlandırma faaliyetlerine girişmişlerdir. en bilineni hideyoshi toyotomi’nin 1588 yılında başlattığı kılıç ve ateşli silah toplatma faaliyetidir. sonraki tokugawa periyodu (1603–1867) boyunca bu faaliyetler kapsamı genişletilerek çeşitli yasalarla düzenlenmiştir. çok kanlı savaşların sonunda 1868 yılında tokugawa periyodu sona erdirilip, meiji dönemi başladığındaysa bu sefer de yeni kurulan imparatorluk düzeninin tehditlere karşı ilk aldığı önlem yine kılıç ve ateşli silahlarla ilgili düzenlemelere gitmek olmuştur. imparatorluk ı. dünya savaşı öncesinde bu yasalarda bir revizyon yaptıktan sonra, ıı. dünya savaşının ardından anayasal monarşiye geçmiş, son olarak 1959 yılında da bu konudaki düzenlemelere son halini vermiştir. burada önemli olan nokta 1959’daki düzenlemede ülke açısından hiçbir iç tehdit olmamasına karşın, silah yasalarının geçmişteki gerekçelerinden farklı olarak, japon sivil halkının silahlardan uzakta bir yaşamı benimsemesi ve çok ağır şartlar içeren silah düzenlemelerine itiraz etmemesidir. halkın da yüzyıllar süren bu uygulamayı benimsemiş olmasından ötürü ne o gün ne de bu gün japon halkının silah yasalarının gevşetilmesi konusunda bir talebi olmamıştır.
japonya'da silah sahibi olmak gerçekten çok zordur. tabanca siviller için kesinlikle yasak, sadece avcılık ya da spor faaliyeti için av tüfeği ve havalı tüfek edinilebiliyor. bunun için de, ruh sağlığı ve uyuşturucu testlerinden geçilmesi, sabıka kaydının kesinlikle olmaması ve iş arkadaşları, yakın arkadaşlardan uzak akrabalara kadar bütün çevreyi araştıran teftiş sürecinden başarıyla geçmiş olmak gerekiyor. silah ruhsatı alındıktan sonra da bu kişiler düzenli olarak psikolojik ve yeterlilik kontrollerinden geçmek, her yıl silahlarını kontrol ettirip poligonda güvenli kullanım konusunda ehil olduklarını göstermek zorundalar. ayrıca silah sahipleri polis tarafından ikamet çevresinde soruşturulabiliyor ve polislerin bu kişiler için geniş arama yetkileri bulunuyor.
japonya’da tabanca taşımak ya da bulundurmak başlı başına bir suçtur ve cezası ağırdır. silah bulundurmaktan yedi yıla kadar hapis cezası ile yargılanılabiliyor. sadece güvenlik güçlerinin tabanca taşıma yetkisi vardır. haliyle güvenlik güçlerinin taşıdığı bu silahların da kullanımı çok nadir oluyor. 2014 yılında ateşli silahla sadece altı cinayet vakası raporlanmış. 2015 yılında tek bir polis memurunun silah kullandığı raporlanmış. bu durum japon resmi polis tabancalarının seçiminde de etkili olmuştur. japonya, kolluk kuvvetlerine toplu tabanca dağıtan nadir ülkelerdendir. bunun sebebi polislerin tabancalarını nadiren kullanmaları, bunun da güvenlik açısından tutukluk riski oraya çıkarmasıdır. pistol (şarjörlü) gibi icra yayı gücüyle çalışan tabancaların uzun süre kullanılmaması yaydaki gerginliğin azalmasına ve silahın doğru çalışamamasına yol açabiliyor, toplu tabancalarda böyle bir sorun yoktur.
silah konusunda getirilen kısıtlamalar mühimmatı da kapsıyor ve daha önce alınan mühimmatın tamamının tüketildiği kanıtlanmadan (boş mermi/fişek kovanları teslim edilmeden) yeni istihkak kesinlikle verilmiyor. tabanca yasak olduğu için tek bir tabanca mermisi dahi bulundurmak hapis cezası ile sonuçlanabiliyor. en büyük cezalar ise silah ve mühimmat temini ile ilgili.
olayın özü şu ki, silahlar öldürmek içindir, ateşli silahlar daha kolay öldürmek içindir. ne kadar az ateşli silah o kadar az suç.
devamını gör...
marvin the paranoid android
depresyon ve bıkkınlığın, yıkıklığın elektronik bir vücut bulmuş hali olan douglas adams karakteri. aşağıdaki şiirin sahibidir kendileri;
how i hate the night
now the world has gone to bed,
darkness won't engulf my head,
i can see by infra-red,
how i hate the night.
now i lay me down to sleep,
try to count electric sheep,
sweet dream wishes you can keep,
how i hate the night.
how i hate the night
now the world has gone to bed,
darkness won't engulf my head,
i can see by infra-red,
how i hate the night.
now i lay me down to sleep,
try to count electric sheep,
sweet dream wishes you can keep,
how i hate the night.
devamını gör...
rob gonsalves
onun resimleri için gerçekle fantastiğin büyülü bileşimi diyorlar. kanadalı ressam aslında mimarlık eğitimi alır. resimlerindeki dizayn'dan anlaşılmıyor değil. çok ince detaylar var. optik illüzyon'a başvurur bu yüzden sürrealist olarak tanımlanır. o aslında büyülü gerçekçilik akımının temsilcisidir. gerçekle kapıyı açar ama bambaşka dünyaya.. dünden beri eserlerinin içine düştüm çıkamıyorum. etkileyici tabloları'nın birkaç tanesine göz atalım:

medieval moonlight


dancing wind
ressam geçirdiği depresyon nedeniyle 2017 yılında intihar ederek 59 yaşında hayata veda etmiştir. umarım başka büyüleyici dünyalar keşfetmiştir.
bu resimler beni büyüledi. her biri harikulade.

medieval moonlight


dancing wind
ressam geçirdiği depresyon nedeniyle 2017 yılında intihar ederek 59 yaşında hayata veda etmiştir. umarım başka büyüleyici dünyalar keşfetmiştir.
bu resimler beni büyüledi. her biri harikulade.
devamını gör...

