girift radyo yayını
didem madak şurada doğdu burada büyüdü öğrenimini o okulda tamamladı demeyeceğim. çünkü google hazretleri yetkili bu konuda.
gelelim şiirleriyle tanıdığımız didem madak'a. hani bazıları der ya "şiir ne abi" boş iş bunlar. değil işte. her kelimesi yaşanmışlık dolu. 13 yaşında annesini kanser sebebiyle kaybeden bir çocuk. annesinin ölümüyle başkasıyla evlenen bir baba ve çocuklarından kopuş. sonra evden kaçış. timur bey ile tanışması, evliliği her şey şiirlerinde. sonra füsun. ahh füsun, aynı annesi. sonra kanserle uğraşan didem madak, hastaneler, ilaçlar. hepsi şiirde. çoğumuzun hayatında. ben çok içselleştirdim, kendimi bulduğum çok dizesi oldu. sizlerin de olduğunu biliyorum. onun için didem madak.
edit: anlat kırkyama ne anlatıyorsan anlat.*
gelelim şiirleriyle tanıdığımız didem madak'a. hani bazıları der ya "şiir ne abi" boş iş bunlar. değil işte. her kelimesi yaşanmışlık dolu. 13 yaşında annesini kanser sebebiyle kaybeden bir çocuk. annesinin ölümüyle başkasıyla evlenen bir baba ve çocuklarından kopuş. sonra evden kaçış. timur bey ile tanışması, evliliği her şey şiirlerinde. sonra füsun. ahh füsun, aynı annesi. sonra kanserle uğraşan didem madak, hastaneler, ilaçlar. hepsi şiirde. çoğumuzun hayatında. ben çok içselleştirdim, kendimi bulduğum çok dizesi oldu. sizlerin de olduğunu biliyorum. onun için didem madak.
edit: anlat kırkyama ne anlatıyorsan anlat.*
devamını gör...
yazarların sahip olduğu ilk cep telefonu
ericcson, kapalıyken bile yeşil ışığı yanıp sönmeye devam ederdi.
nasıl bir saçmalıksa...
ayrıca bu takoz telefona, ikinci el araba parası vermiştim.
türkcelin ayda 300 tl fatura gönderip keselemeside cabası.
telefon firmaları nasıl bu kadar zenginlediler zannediyorsunuz.
25-30 sene önce 300 tl fatura ödüyordum.
nasıl bir saçmalıksa...
ayrıca bu takoz telefona, ikinci el araba parası vermiştim.
türkcelin ayda 300 tl fatura gönderip keselemeside cabası.
telefon firmaları nasıl bu kadar zenginlediler zannediyorsunuz.
25-30 sene önce 300 tl fatura ödüyordum.
devamını gör...
iskoçya'da pedlerin bedava olması
çok mantıklı bir karar.
bizde regl derken utanmamanın yollarını arayalım hala.
bizde regl derken utanmamanın yollarını arayalım hala.
devamını gör...
emine şenlikoğlu
birçok kitabını okuduğum yazar.
gençliğin imanını sorularla çaldılar, ağlatan yollar, idamlık genç, sabıkalı ve dul, çin işkencesi, hristiyan gülü, ne olur ihanet etme, bize nasıl kıydınız?, harcandık, imamın manken kızı, maria, yehova şahitleri, çingene ve daha adı aklıma gelmeyen bir çok kitabını okuduğumu belirtmeliyim.
ben emine şenlikoğlu'nun çizgisini iki ayrı dönem olarak ayırırım.
birinci dönem ; başörtüsü yasağının olduğu, haklı bir davanın savunucusu olduğu dönemdir. bu dönemde gerçek manada zulme uğrayan bir kesim vardı. bu zulme uğrayan kesim, taktığı başörtüsü yüzünden birçok insani haktan mahrum bırakılmıştı. okullara alınmıyor, toplumsal baskı yüzünden birçok devlet kurumunda ikinci sınıf insan muamelesi görüyorlardı. emine şenlikoğlu, bu dönemde yazdığı bir kitap yüzünden hapse girmiştir. 8 yıldan fazla bir zaman hapisle yargılanmış, iki buçuk yıl hapis yatmıştır. birkaç kitabı siyasi nedenlerle toplatılmıştır. çünkü: değindiği konu, diken üstü bir konudur; "eşitlik ve özgürlük!"
ikinci dönem ise; emine şenlikoğlu'nun düşünsel dünyasına uygun, siyasi iktidar başa geçmiştir. bu iktidarın islami açıdan eleştirilmesi gerektiği, birçok durum meydana gelmesine rağmen; şenlikoğlu'nun suskun kalması ben ve benim gibi bir çok müslümanı rahatsız etmiştir. çünkü; eşitlik ve özgürlüğü savunduğu için hapis yatan bir yazarın , eşitlik ve özgürlüğün, kişisel bir çekişme alanına indirgenmesi değil, sistemsel açıdan çözümlenmesi için çaba sarfedilmesi gereken bir konu olması gerekir.
yani şenlikoğlu'nun eleştirel duruşunun; sistemsel değil, bilakis kişisel olduğu kanaati ben ve benim gibi düşünen müslüman bireylerde oluşmuştur.
zulmün etnik kimliği, dini kimliği yoktur. aslında böyle bir kaygısı da yoktur. esas maharet odur ki; etnik kimlik veya dini kimlik arkasına gizlenmiş, zulmü görebilmektir.
gençliğin imanını sorularla çaldılar, ağlatan yollar, idamlık genç, sabıkalı ve dul, çin işkencesi, hristiyan gülü, ne olur ihanet etme, bize nasıl kıydınız?, harcandık, imamın manken kızı, maria, yehova şahitleri, çingene ve daha adı aklıma gelmeyen bir çok kitabını okuduğumu belirtmeliyim.
ben emine şenlikoğlu'nun çizgisini iki ayrı dönem olarak ayırırım.
birinci dönem ; başörtüsü yasağının olduğu, haklı bir davanın savunucusu olduğu dönemdir. bu dönemde gerçek manada zulme uğrayan bir kesim vardı. bu zulme uğrayan kesim, taktığı başörtüsü yüzünden birçok insani haktan mahrum bırakılmıştı. okullara alınmıyor, toplumsal baskı yüzünden birçok devlet kurumunda ikinci sınıf insan muamelesi görüyorlardı. emine şenlikoğlu, bu dönemde yazdığı bir kitap yüzünden hapse girmiştir. 8 yıldan fazla bir zaman hapisle yargılanmış, iki buçuk yıl hapis yatmıştır. birkaç kitabı siyasi nedenlerle toplatılmıştır. çünkü: değindiği konu, diken üstü bir konudur; "eşitlik ve özgürlük!"
ikinci dönem ise; emine şenlikoğlu'nun düşünsel dünyasına uygun, siyasi iktidar başa geçmiştir. bu iktidarın islami açıdan eleştirilmesi gerektiği, birçok durum meydana gelmesine rağmen; şenlikoğlu'nun suskun kalması ben ve benim gibi bir çok müslümanı rahatsız etmiştir. çünkü; eşitlik ve özgürlüğü savunduğu için hapis yatan bir yazarın , eşitlik ve özgürlüğün, kişisel bir çekişme alanına indirgenmesi değil, sistemsel açıdan çözümlenmesi için çaba sarfedilmesi gereken bir konu olması gerekir.
yani şenlikoğlu'nun eleştirel duruşunun; sistemsel değil, bilakis kişisel olduğu kanaati ben ve benim gibi düşünen müslüman bireylerde oluşmuştur.
zulmün etnik kimliği, dini kimliği yoktur. aslında böyle bir kaygısı da yoktur. esas maharet odur ki; etnik kimlik veya dini kimlik arkasına gizlenmiş, zulmü görebilmektir.
devamını gör...
omurilik sarımsağını bulan doktor
tıp literatürünü baştan yazan ve ezberleri bozan doktorumuzdur.
devamını gör...
tabanca atış teknikleri
temel bilgi verilmiş madem, ben de biraz profesyonel atış teknikleri üzerine bilgi vereyim. harika başlık olmuş bu arada, tebrikler.
öncelikle temel atış duruşlarından iki tanesini tanıtacağım. bunlar weaver ve isoscles.
1-) weaver stance / weaver duruşu
adını los angeles deputy'deki bir şerif olan jack weaver'dan alan duruş pistol ya da revolverlar için kullanılır. bu duruşta dominant elin olduğu omuz geriye atılır ve kol düz bir şekilde uzatılır. diğer elin dirseği de onu desteklemek amacıyla bükülerek silah tutan eli kavrar. dirsek neredeyse kilitlenme noktasına kadar bükülüyor bu atışta.
günümüzde modası geçmiş bir duruş olarak geçse de başlangıçta kullanıma gayet uygun olduğunu söyleyebilirim. yapı itibariyle fiziksel anlamda zayıf biriyseniz * silahı düz doğrulttuğunuzda bir noktada ağırlıktan dolayı bileğiniz titremeye başlar. bu da isabet oranınızı oldukça düşürür. bu teknikte, silahın ağırlığı çoğunlukla dominant olmayan kola verilir ve daha konforlu bir atış imkanı sağlar.
silahı tutan kolun bacağı biraz geride ve ayak biraz dışa bakar pozisyonda, diğeri düz durur. her iki diz de biraz kırılır ama buradaki duruşun püf noktası yalnızca dizi kırmak değil, aynı oranda kalçayı da biraz geri almaktır.
temize çekecek olursak; dışarıdan bakıldığında hafif çapraz, dizleri biraz kırık, silahı tuttuğu elinin olduğu taraftaki ayağı geride ve dışa doğru bakan, kalçası biraz geride birini görürsünüz. çapraz durduğu taraftaki kolu dümdüz uzanmış, destek kolu dirsekten bükülerek silah tutan eli kavramış şekilde görülür. tabii kafası da biraz dominant elinin olduğu tarafa eğik. göz-gez-arpacık *
o değil de baya baya boks gardı anlattım şu an düşününce. standart bir orthodox boks duruşuna bakarak durumu az çok kavrayabilirsiniz. onun tek kol uzanmış, diğer kol da ona destek olan hali. gerçi neden görsel bırakmıyorsam... hadi siz sevgili portakallar için bırakayım.
yazar notu: bu duruşu temel ama çok temel uzun namlu silah atışlarında da gerçekleştirebilirsiniz. tepmesini omzunuz güzelce karşılar, kısa vadede sıkıntı çıkarmaz. ama yine de o konuyu da bir ara kaleme* almakta fayda var. unutursam hatırlatın, unuturum çünkü. hem şunun kadar karizmatik bir duruş varken yemişim şerif weaver'ı.
2-) isoscles stance / ikizkenar duruş
ikizkenar duruş, çünkü ikizkenar duruş. kerameti isminde saklı şeylerden biri bu da. bu tutuşta omuzlar karşıya doğru düz, kafa hafif eğik, iki kol da eşit mesafede ve açıda ortaya doğru. silah tam ortada birleşiyor. bacakları da omuz genişliğinde açarsanız tamamdır, oldu bitti. dizleri de biraz kırarsanız tadından yenmez tabii, ama gel gör ki yeni başlayan insanlarda bu diz kırma mevzusunun fazla abartıldığını, gövdenin geri gittiğini falan görüyorum. eline tepmesi yüksek, yüksek kalibreli bir silah verilse geriye uçacaklarmış gibi duruyor.
tam aksine, dizleri kırarken kalçayı geriye alıyoruz ve gövde çok az öne doğru gidiyor. bu standart yıldırım sembolü vardır ya zihinde beliren, onun gibi duruyoruz yani. tetristeki kıvrık blok gibi. yok yok o olmadı. en iyisi ben görsel bırakayım. hadi hadi, iyisiniz.
yalnız kim çizdiyse helal olsun, umarım telif yemeyiz. ellerine sağlık. görsel zeka işte, oturuyoruz iki saat anlatıyoruz, biri gelip tek kareyle çözüyor olayı. şöyle çizemedik. *
3-) şimdi yanlış hatırlamıyorsam israil'de geliştirilmiş bir stil daha vardı. buraya onu yazdım. sonra görsel bulmak için google'dan faydalanmak isterken karşıma şöyle bir tablo çıktı. sinirim bozuldu. sildim ben de. araştırmak isteyen varsa böyle bir şey de var ya da merak edene anlatırım.
1-) double tap
amerikan ordusunda sık görülen bu atış tekniğinde olay, açık hedefe karşı nişan alındığında hızlı ve isabetli bir şekilde iki kez ateş edilmesi durumu. bazı tekniklerin temelini oluşturur ve komplike tekniklere geçilmeden önce güzelce pratiği yapılmalıdır. kurşunun çıktığı anda bir kurşun daha atarak sekme, geri tepme ve nişan alışta yaşanabilecek sorunların önüne geçilir. ilk atış oldukça "temiz"ken aynı yere bir atış daha gerçekleştirilir. durduruculuğu yetersiz silahlarda da sıklıkla kullanılır. 7.65mm gibi.
2-) mozambique drill / mozambik tekniği
şimdi bu olay zamanında mozambik'te yaşanmış bir olayı temel alıyor ve oradan duyuluyor. hikayesi pek çok kaynakta mevcut, o yüzden doğrudan işin teknik boyutundan bahsedeyim. durduruculuğuyla ön plana çıkan bu manevra tam anlamıyla bitiricidir. profesyonel bir teknik olması nedeniyle balistik yeleklere karşı da aşırı efektiftir. nano teknoloji kumaşlardan üretilmesi, plakalı olması, kafada kompzoit başlık olmasının falan bu tekniğe karşı neredeyse hiçbir önemi yok.
a-) standardında yakın mesafeden, hedefin göğsüne iki el atış * gerçekleştirilmesi ardından, bir tane de kafaya ateş edilmesi durumu. kusursuz mozambik'te, kafaya gerçekleştirilen atış göz ve çene arasına yapılmalıdır. çünkü bu bölge neredeyse hiçbir başlık tarafından korunmaz. eğer harika bir nişancıysanız burnun altı, üst dudağın üstü arasındaki yerde bulunan o nokta, bıyık ortasındaki boşluk bu atış için hedef olarak yaratılmış gibidir.
b-) evet gelelim bunun son zamanlarda moda haline. üçgen mozambik. standart mozambik drill isoscles duruşta daha başarılıyken, üçgen mozambik için weaver daha konforlu oluyor. burada üst gövdenin sağ ve soluna bir el atış gerçekleştirip, sonra kafayla bitiriyoruz. yani üçgen çizmiş oluyoruz. tabii faydalı mı? bence değil. çünkü mozambik'te esas amaç göğüs kafesinin ortasındaki boşluktan tam dikey hizada yukarıya, kafaya bir atış gerçekleştirmek. feci estetik ama. bunu da anlatmış olayım.
3-) el presidente drill
bunu jeff cooper isimli bir abd deniz piyadesi geliştiriyor. kendisi taktik atış ve özellikle tabanca gibi küçük silahlarda uzman bir şahsiyet. bir ara hakkında bir şeyler yazmak isterim. aşağıdaki görselde de kendisini görebilirsiniz. neyse gelelim "el presidente" kısmına.
bu manevra, üç farklı hedefe uygulanan* bir karşı atak saldırısı diyebiliriz. sırtımız hedefe dönük, eğer bir esir alınma durumu varsa eller teslim olma pozisyonunda, yoksa silahımızı kavrayabileceğimiz en rahat pozisyonda duracak şekilde başlıyor. tabii silah çekeceğinizi arkanızdakilere belirtmemekte fayda var.
her neyse, tercihen hızlı olması amacıyla topuk üzerinden 180 derecelik bir dönüş gerçekleştiriyoruz. silahımızı dönerken ya da dönmeden değil, dönüş tamamlandıktan hemen sonra çekiyoruz ki herhangi bir denge kaybı yaşamayalım. her hedefin merkez noktasına iki el atış gerçekleştiriyoruz. * sonra şarjör değiştiriyor ve dönüşünde ikişer el daha atış gerçekleştiriyoruz.
burada görsel bırakmaktan ziyade küçük bir video koymak istiyorum. oldukça ağır ve anlaşılabilir şekilde gösterilmiş. yeterli pratikle sizin bile kendinize inanamayacağınız hızda gerçekleştirilebiliyor.
tamam bu kadar yeterli. biraz da isimsiz ekstralardan bahsedeyim.
a-) aranızda uzak mesafe olan çoklu hedef var diyelim. iki hedef olsun örneğin. göz kararı 30 metrelik bir mesafeden ikisine de birer el atış gerçekleştiriyorsunuz. ardından koşuyor ve atış yaptığınız mesafenin yarısına geldiğinizde durup birer el daha atış gerçekleştiriyorsunuz. sonra yine koşuyor ve yine aynısını yapıyorsunuz. hedeften iki kat hızlı koştuğunuzu varsayalım ki genel senaryo budur. çünkü işin içine psikolojik faktörler dahil olur ve duraksamalar yaşanır. her neyse, hesaplayalım.
a-) 30 metreden birer atış
b-) 15 metre koştunuz, hedef sizden metre uzaklaştı.
c-) 22.5 metreden birer atış.
d-) yaklaşık 11.25 metre koştunuz, bunu ayarlamak zor tabii. 10-12.5 arasını gittiniz diyelim. hedefler de 5 metre hareket etti bu sırada.
e-) 15 metreden birer atış.
f-) ses çok yaklaştı, kaçış fırsatı daha az. artık hedefle aranızda 10-15 metre mesafe var ve yalnızca altı cephane harcadınız. başarılar.
-----------
b-) iki siper arası değişim yapacağınız zaman, yan yan adımlar atarak siperle mesafenizi gözünüzde ölçüyorsunuz. bir sonraki siper 6 metre diyelim, dört atış gerçekleştireceksiniz. bu durumda her 1.5 metrede bir atış gerçekleştiriyorsunuz. senkronize atışlar sanki sonsuzmuş etkisi yaratır. adım atarken belinizle dönüyorsunuz ki hedeften şaşmayın.
sipere varacağınız zaman, beliniz dönebileceği maksimum düzeye yakın bir dönüş yaşar. tam bu noktada yapmanız gereken tek şey dönüş yaptığınız taraftaki omzunuzu sipere dayayıp ayaklarınızı biraz değiştirmek. tekrar siperdesiniz, güvendesiniz ve atışa hazırsınız. dört kurşun, gerekirse burada şarjör dolumu ya da değişimi gerçekleştirebilirsiniz.
c-) bildiğiniz bir arazide kendinizden uzak bir hedefin sıkışabileceği bir yer varsa, bilerek ıskalayın. ıska atışların gerçekleştiği yer, hedefin kaçabileceği boşluk olsun. bir tarafı kapalı bir tarafı açık yer varsa, açık yere yakın atışlar gerçekleştirin. içgüdüsel olarak diğer tarafa kaçacaktır. yeterli cephaneniz olduğundan emin değilseniz bu sonuncuyu gerçekleştirmeyin.
d-) yine çoklu saldırganlara karşıysanız ve siper alamayacak durumda kaldıysanız* saldırganların aynı hizada olmaması durumu söz konusu olduğunda bunu avantajınıza kullanın. vücut hizanızı öndeki saldırgana doğru aldığınızda, arkadakinin atışlarının büyük kısmı size gelmeyecektir. karşılıklı mücadelelerde siper alamıyorsanız olabildiğince daralın. çapraz duruşlardan faydalanabilirsiniz. weaver gibi.
-------------
silahınızı bilek hareketleriyle oynatmayın. ilk tanımda da denildiği gibi kolunuzun devamı gibi davranın, bilek bükmeler isabetsiz atışlara ve incinmelere yol açar. onun yerine kol ve bel hareketleriyle yönlendirmeyi tercih edin. şundan bahsediyorum. ortadaki gibi olacak;
evet şimdi de gelelim sık yapılan hatalara, kavrayışlara. alışılagelmiş bir durum söz konusu olduğundan profesyonellerde bile gözlemlenebilir hatalar mümkün. tabii her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır üzerinden, birkaç farklı "doğru" olarak kabul edilen kavrayış biçimi var. bu sorunlar genelde dominant elde değil, destekleyici elde yaşanıyor. gelelim.
öncelikle silahınızı sıkı kavramayın. evet, silahı sıkı tutmak gerekir. ama onu avcunuzda tutmanız gereken bir kuş gibi düşünün. fazla gevşek bırakırsanız kaçar, fazla sıkarsanız ölür. boşa enerji kaybetmeye gerek yok. sıkı kavrayış dediğimiz olay ezercesine ne kadar sıktığımız değil, ne kadar doğru bir pozisyonda tuttuğumuzdan gelir.
1-) thumbs forward / başparmaklar ileri dönük tutuş
dominant elinizle silahı kavradınız, her şey harika. diğer elinizin baş parmağı karşıyı gösterecek şekilde silahın diğer tarafından kavrıyorsunuz. baş parmak dışındaki dört parmağınız, tetik korkuluğunun altından dominant elin orta, yüzük ve serçe parmağının uçlarını kavrayacak.
dominant elinizin baş parmağını boğumundan bükerek, destek elin üzerine yerleştiriyorsunuz. tabancalar için en sağlam tutuştur. sıkı bir kavrayış sağlar. başarılar.
2-) thumbs up / başparmaklar yukarı tutuş
silahınızı kavradınız. işaret parmağınız korkuluğun dış tarafında duruyor falan, bunları zaten biliyorsunuz. baş parmağınız kabzeye sarılmak yerine yukarıyı gösteriyor. destek eliniz de yine korkuluk altından diğer elin parmak uçlarını kavrıyor ve o elin baş parmağı da kabzaya yukarıyı gösterecek şekilde yerleştiriliyor. dominant elinizin baş parmağının iç tarafı, destek elin baş parmağının dış tarafına değiyor.
revolverda yapmayın. kimi yerlerde başarısız görüldüğü olur. bence temel sebebi altıpatlarlarda denenmesi. onun dışında bugüne kadar kimsede sorun çıkardığını görmedim. hatta tek el kullanımda baş parmakla ileri doğru baskı uygulanıp yine güzel ve isabetli atışlar sağlanabilir.
3-) knuckles over / başparmaklar katlı tutuş
üstte anlattıklarımdaki gibi lakin bu sefer başparmaklar kabzaya katlı şekilde tutuluyor. bu sefer destek el başparmağı, dominant el başparmağının üzerinde ve baskı uyguluyor. çok değil ama.
bu da oldukça sağlam bir tutuş. altıpatlarlar için standart olması gerektiğini düşünüyorum zira el yapısına en uygunu bu oluyor.
--------------------
şimdi de gelelim yapılmaması gerekenlere. en mantıksıza doğru gidelim.
1-) low grip / alçak tutuş
şimdi bunda çok da büyük bir sorun yok, düzeltilebilir. çoğunlukla amatörlerde görülür. standart başparmak ileri ya da başparmak yukarı tutuşunu düşünün, ama destek el korkuluğa dayanmamış da daha aşağıdan kavranmış şekilde. haliyle verdiği destek azalıyor. korkuluğun altından desteklediğinde aslında olan şey destek elin namluyu düz ve dik tutmak adına silahın yükünü sırtlanması durumu. haliyle verim düşüyor bu tutuşta.
2-) teacup / fincan tutuşu
bu hayatımda gördüğüm en aptalca tutuşlardan ama en aptalı değil. ona da geleceğiz. bu tutuşta dominant el yukarıda da anlattığım standartlarda silahı kavrıyor. destek el ise silahın altından, eğer tabancaysa şarjörü kavrayacak şekilde duruyor. kase ya da fincan tutar gibi. destek el parmak uçları, dominant elin dışını kavrıyor. destek el, desteklemekten tamamen uzaklaşıyor yani.
3-) wrist grip(?) / bilek kavrayarak tutuş
bunun adını tam olarak bilemedim. özetle tek elle silah tutulurken, destek elin dominant el bileğini kavraması durumu. memleketimin polat alemdarları tarafından sağda solda sıklıkla sergilenen bu tutuşun hiçbir mantıklı açıklaması yok. o kadar saçma ki. hani el boşta kalsa ona da tamam, bir de bilek sıkı sıkı kavranarak kan akışına müdahale ediliyor.
hayır bu kimseyi wanted'taki eleman yapmıyor, aksine kan akışı azaldığı için güç de azalıyor. böyle silah tutulacağına önce nefes egzersizlerine çalışılmalı, atış sırasında doğru nefes alıp vermeli. olur mu? eğer buralarda bu tayfadan biri varsa diye söylüyorum... yapmayın bunu, çok gülüyoruz. karnımız ağrıyor. nişan alamıyoruz sonra.
şimdilik bu kadarım sanırım. başka bir konuda görüşmek üzere. konuyla ilgili merakınız olursa yazmaktan çekinmeyin. bilgim ve dilim vardığınca yardımcı olmaya çalışırım.
öncelikle temel atış duruşlarından iki tanesini tanıtacağım. bunlar weaver ve isoscles.
1-) weaver stance / weaver duruşu
adını los angeles deputy'deki bir şerif olan jack weaver'dan alan duruş pistol ya da revolverlar için kullanılır. bu duruşta dominant elin olduğu omuz geriye atılır ve kol düz bir şekilde uzatılır. diğer elin dirseği de onu desteklemek amacıyla bükülerek silah tutan eli kavrar. dirsek neredeyse kilitlenme noktasına kadar bükülüyor bu atışta.
günümüzde modası geçmiş bir duruş olarak geçse de başlangıçta kullanıma gayet uygun olduğunu söyleyebilirim. yapı itibariyle fiziksel anlamda zayıf biriyseniz * silahı düz doğrulttuğunuzda bir noktada ağırlıktan dolayı bileğiniz titremeye başlar. bu da isabet oranınızı oldukça düşürür. bu teknikte, silahın ağırlığı çoğunlukla dominant olmayan kola verilir ve daha konforlu bir atış imkanı sağlar.
silahı tutan kolun bacağı biraz geride ve ayak biraz dışa bakar pozisyonda, diğeri düz durur. her iki diz de biraz kırılır ama buradaki duruşun püf noktası yalnızca dizi kırmak değil, aynı oranda kalçayı da biraz geri almaktır.
temize çekecek olursak; dışarıdan bakıldığında hafif çapraz, dizleri biraz kırık, silahı tuttuğu elinin olduğu taraftaki ayağı geride ve dışa doğru bakan, kalçası biraz geride birini görürsünüz. çapraz durduğu taraftaki kolu dümdüz uzanmış, destek kolu dirsekten bükülerek silah tutan eli kavramış şekilde görülür. tabii kafası da biraz dominant elinin olduğu tarafa eğik. göz-gez-arpacık *
o değil de baya baya boks gardı anlattım şu an düşününce. standart bir orthodox boks duruşuna bakarak durumu az çok kavrayabilirsiniz. onun tek kol uzanmış, diğer kol da ona destek olan hali. gerçi neden görsel bırakmıyorsam... hadi siz sevgili portakallar için bırakayım.
yazar notu: bu duruşu temel ama çok temel uzun namlu silah atışlarında da gerçekleştirebilirsiniz. tepmesini omzunuz güzelce karşılar, kısa vadede sıkıntı çıkarmaz. ama yine de o konuyu da bir ara kaleme* almakta fayda var. unutursam hatırlatın, unuturum çünkü. hem şunun kadar karizmatik bir duruş varken yemişim şerif weaver'ı.
2-) isoscles stance / ikizkenar duruş
ikizkenar duruş, çünkü ikizkenar duruş. kerameti isminde saklı şeylerden biri bu da. bu tutuşta omuzlar karşıya doğru düz, kafa hafif eğik, iki kol da eşit mesafede ve açıda ortaya doğru. silah tam ortada birleşiyor. bacakları da omuz genişliğinde açarsanız tamamdır, oldu bitti. dizleri de biraz kırarsanız tadından yenmez tabii, ama gel gör ki yeni başlayan insanlarda bu diz kırma mevzusunun fazla abartıldığını, gövdenin geri gittiğini falan görüyorum. eline tepmesi yüksek, yüksek kalibreli bir silah verilse geriye uçacaklarmış gibi duruyor.
tam aksine, dizleri kırarken kalçayı geriye alıyoruz ve gövde çok az öne doğru gidiyor. bu standart yıldırım sembolü vardır ya zihinde beliren, onun gibi duruyoruz yani. tetristeki kıvrık blok gibi. yok yok o olmadı. en iyisi ben görsel bırakayım. hadi hadi, iyisiniz.
yalnız kim çizdiyse helal olsun, umarım telif yemeyiz. ellerine sağlık. görsel zeka işte, oturuyoruz iki saat anlatıyoruz, biri gelip tek kareyle çözüyor olayı. şöyle çizemedik. *
3-) şimdi yanlış hatırlamıyorsam israil'de geliştirilmiş bir stil daha vardı. buraya onu yazdım. sonra görsel bulmak için google'dan faydalanmak isterken karşıma şöyle bir tablo çıktı. sinirim bozuldu. sildim ben de. araştırmak isteyen varsa böyle bir şey de var ya da merak edene anlatırım.
1-) double tap
amerikan ordusunda sık görülen bu atış tekniğinde olay, açık hedefe karşı nişan alındığında hızlı ve isabetli bir şekilde iki kez ateş edilmesi durumu. bazı tekniklerin temelini oluşturur ve komplike tekniklere geçilmeden önce güzelce pratiği yapılmalıdır. kurşunun çıktığı anda bir kurşun daha atarak sekme, geri tepme ve nişan alışta yaşanabilecek sorunların önüne geçilir. ilk atış oldukça "temiz"ken aynı yere bir atış daha gerçekleştirilir. durduruculuğu yetersiz silahlarda da sıklıkla kullanılır. 7.65mm gibi.
2-) mozambique drill / mozambik tekniği
şimdi bu olay zamanında mozambik'te yaşanmış bir olayı temel alıyor ve oradan duyuluyor. hikayesi pek çok kaynakta mevcut, o yüzden doğrudan işin teknik boyutundan bahsedeyim. durduruculuğuyla ön plana çıkan bu manevra tam anlamıyla bitiricidir. profesyonel bir teknik olması nedeniyle balistik yeleklere karşı da aşırı efektiftir. nano teknoloji kumaşlardan üretilmesi, plakalı olması, kafada kompzoit başlık olmasının falan bu tekniğe karşı neredeyse hiçbir önemi yok.
a-) standardında yakın mesafeden, hedefin göğsüne iki el atış * gerçekleştirilmesi ardından, bir tane de kafaya ateş edilmesi durumu. kusursuz mozambik'te, kafaya gerçekleştirilen atış göz ve çene arasına yapılmalıdır. çünkü bu bölge neredeyse hiçbir başlık tarafından korunmaz. eğer harika bir nişancıysanız burnun altı, üst dudağın üstü arasındaki yerde bulunan o nokta, bıyık ortasındaki boşluk bu atış için hedef olarak yaratılmış gibidir.
b-) evet gelelim bunun son zamanlarda moda haline. üçgen mozambik. standart mozambik drill isoscles duruşta daha başarılıyken, üçgen mozambik için weaver daha konforlu oluyor. burada üst gövdenin sağ ve soluna bir el atış gerçekleştirip, sonra kafayla bitiriyoruz. yani üçgen çizmiş oluyoruz. tabii faydalı mı? bence değil. çünkü mozambik'te esas amaç göğüs kafesinin ortasındaki boşluktan tam dikey hizada yukarıya, kafaya bir atış gerçekleştirmek. feci estetik ama. bunu da anlatmış olayım.
3-) el presidente drill
bunu jeff cooper isimli bir abd deniz piyadesi geliştiriyor. kendisi taktik atış ve özellikle tabanca gibi küçük silahlarda uzman bir şahsiyet. bir ara hakkında bir şeyler yazmak isterim. aşağıdaki görselde de kendisini görebilirsiniz. neyse gelelim "el presidente" kısmına.
bu manevra, üç farklı hedefe uygulanan* bir karşı atak saldırısı diyebiliriz. sırtımız hedefe dönük, eğer bir esir alınma durumu varsa eller teslim olma pozisyonunda, yoksa silahımızı kavrayabileceğimiz en rahat pozisyonda duracak şekilde başlıyor. tabii silah çekeceğinizi arkanızdakilere belirtmemekte fayda var.
her neyse, tercihen hızlı olması amacıyla topuk üzerinden 180 derecelik bir dönüş gerçekleştiriyoruz. silahımızı dönerken ya da dönmeden değil, dönüş tamamlandıktan hemen sonra çekiyoruz ki herhangi bir denge kaybı yaşamayalım. her hedefin merkez noktasına iki el atış gerçekleştiriyoruz. * sonra şarjör değiştiriyor ve dönüşünde ikişer el daha atış gerçekleştiriyoruz.
burada görsel bırakmaktan ziyade küçük bir video koymak istiyorum. oldukça ağır ve anlaşılabilir şekilde gösterilmiş. yeterli pratikle sizin bile kendinize inanamayacağınız hızda gerçekleştirilebiliyor.
tamam bu kadar yeterli. biraz da isimsiz ekstralardan bahsedeyim.
a-) aranızda uzak mesafe olan çoklu hedef var diyelim. iki hedef olsun örneğin. göz kararı 30 metrelik bir mesafeden ikisine de birer el atış gerçekleştiriyorsunuz. ardından koşuyor ve atış yaptığınız mesafenin yarısına geldiğinizde durup birer el daha atış gerçekleştiriyorsunuz. sonra yine koşuyor ve yine aynısını yapıyorsunuz. hedeften iki kat hızlı koştuğunuzu varsayalım ki genel senaryo budur. çünkü işin içine psikolojik faktörler dahil olur ve duraksamalar yaşanır. her neyse, hesaplayalım.
a-) 30 metreden birer atış
b-) 15 metre koştunuz, hedef sizden metre uzaklaştı.
c-) 22.5 metreden birer atış.
d-) yaklaşık 11.25 metre koştunuz, bunu ayarlamak zor tabii. 10-12.5 arasını gittiniz diyelim. hedefler de 5 metre hareket etti bu sırada.
e-) 15 metreden birer atış.
f-) ses çok yaklaştı, kaçış fırsatı daha az. artık hedefle aranızda 10-15 metre mesafe var ve yalnızca altı cephane harcadınız. başarılar.
-----------
b-) iki siper arası değişim yapacağınız zaman, yan yan adımlar atarak siperle mesafenizi gözünüzde ölçüyorsunuz. bir sonraki siper 6 metre diyelim, dört atış gerçekleştireceksiniz. bu durumda her 1.5 metrede bir atış gerçekleştiriyorsunuz. senkronize atışlar sanki sonsuzmuş etkisi yaratır. adım atarken belinizle dönüyorsunuz ki hedeften şaşmayın.
sipere varacağınız zaman, beliniz dönebileceği maksimum düzeye yakın bir dönüş yaşar. tam bu noktada yapmanız gereken tek şey dönüş yaptığınız taraftaki omzunuzu sipere dayayıp ayaklarınızı biraz değiştirmek. tekrar siperdesiniz, güvendesiniz ve atışa hazırsınız. dört kurşun, gerekirse burada şarjör dolumu ya da değişimi gerçekleştirebilirsiniz.
c-) bildiğiniz bir arazide kendinizden uzak bir hedefin sıkışabileceği bir yer varsa, bilerek ıskalayın. ıska atışların gerçekleştiği yer, hedefin kaçabileceği boşluk olsun. bir tarafı kapalı bir tarafı açık yer varsa, açık yere yakın atışlar gerçekleştirin. içgüdüsel olarak diğer tarafa kaçacaktır. yeterli cephaneniz olduğundan emin değilseniz bu sonuncuyu gerçekleştirmeyin.
d-) yine çoklu saldırganlara karşıysanız ve siper alamayacak durumda kaldıysanız* saldırganların aynı hizada olmaması durumu söz konusu olduğunda bunu avantajınıza kullanın. vücut hizanızı öndeki saldırgana doğru aldığınızda, arkadakinin atışlarının büyük kısmı size gelmeyecektir. karşılıklı mücadelelerde siper alamıyorsanız olabildiğince daralın. çapraz duruşlardan faydalanabilirsiniz. weaver gibi.
-------------
silahınızı bilek hareketleriyle oynatmayın. ilk tanımda da denildiği gibi kolunuzun devamı gibi davranın, bilek bükmeler isabetsiz atışlara ve incinmelere yol açar. onun yerine kol ve bel hareketleriyle yönlendirmeyi tercih edin. şundan bahsediyorum. ortadaki gibi olacak;
evet şimdi de gelelim sık yapılan hatalara, kavrayışlara. alışılagelmiş bir durum söz konusu olduğundan profesyonellerde bile gözlemlenebilir hatalar mümkün. tabii her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır üzerinden, birkaç farklı "doğru" olarak kabul edilen kavrayış biçimi var. bu sorunlar genelde dominant elde değil, destekleyici elde yaşanıyor. gelelim.
öncelikle silahınızı sıkı kavramayın. evet, silahı sıkı tutmak gerekir. ama onu avcunuzda tutmanız gereken bir kuş gibi düşünün. fazla gevşek bırakırsanız kaçar, fazla sıkarsanız ölür. boşa enerji kaybetmeye gerek yok. sıkı kavrayış dediğimiz olay ezercesine ne kadar sıktığımız değil, ne kadar doğru bir pozisyonda tuttuğumuzdan gelir.
1-) thumbs forward / başparmaklar ileri dönük tutuş
dominant elinizle silahı kavradınız, her şey harika. diğer elinizin baş parmağı karşıyı gösterecek şekilde silahın diğer tarafından kavrıyorsunuz. baş parmak dışındaki dört parmağınız, tetik korkuluğunun altından dominant elin orta, yüzük ve serçe parmağının uçlarını kavrayacak.
dominant elinizin baş parmağını boğumundan bükerek, destek elin üzerine yerleştiriyorsunuz. tabancalar için en sağlam tutuştur. sıkı bir kavrayış sağlar. başarılar.
2-) thumbs up / başparmaklar yukarı tutuş
silahınızı kavradınız. işaret parmağınız korkuluğun dış tarafında duruyor falan, bunları zaten biliyorsunuz. baş parmağınız kabzeye sarılmak yerine yukarıyı gösteriyor. destek eliniz de yine korkuluk altından diğer elin parmak uçlarını kavrıyor ve o elin baş parmağı da kabzaya yukarıyı gösterecek şekilde yerleştiriliyor. dominant elinizin baş parmağının iç tarafı, destek elin baş parmağının dış tarafına değiyor.
revolverda yapmayın. kimi yerlerde başarısız görüldüğü olur. bence temel sebebi altıpatlarlarda denenmesi. onun dışında bugüne kadar kimsede sorun çıkardığını görmedim. hatta tek el kullanımda baş parmakla ileri doğru baskı uygulanıp yine güzel ve isabetli atışlar sağlanabilir.
3-) knuckles over / başparmaklar katlı tutuş
üstte anlattıklarımdaki gibi lakin bu sefer başparmaklar kabzaya katlı şekilde tutuluyor. bu sefer destek el başparmağı, dominant el başparmağının üzerinde ve baskı uyguluyor. çok değil ama.
bu da oldukça sağlam bir tutuş. altıpatlarlar için standart olması gerektiğini düşünüyorum zira el yapısına en uygunu bu oluyor.
--------------------
şimdi de gelelim yapılmaması gerekenlere. en mantıksıza doğru gidelim.
1-) low grip / alçak tutuş
şimdi bunda çok da büyük bir sorun yok, düzeltilebilir. çoğunlukla amatörlerde görülür. standart başparmak ileri ya da başparmak yukarı tutuşunu düşünün, ama destek el korkuluğa dayanmamış da daha aşağıdan kavranmış şekilde. haliyle verdiği destek azalıyor. korkuluğun altından desteklediğinde aslında olan şey destek elin namluyu düz ve dik tutmak adına silahın yükünü sırtlanması durumu. haliyle verim düşüyor bu tutuşta.
2-) teacup / fincan tutuşu
bu hayatımda gördüğüm en aptalca tutuşlardan ama en aptalı değil. ona da geleceğiz. bu tutuşta dominant el yukarıda da anlattığım standartlarda silahı kavrıyor. destek el ise silahın altından, eğer tabancaysa şarjörü kavrayacak şekilde duruyor. kase ya da fincan tutar gibi. destek el parmak uçları, dominant elin dışını kavrıyor. destek el, desteklemekten tamamen uzaklaşıyor yani.
3-) wrist grip(?) / bilek kavrayarak tutuş
bunun adını tam olarak bilemedim. özetle tek elle silah tutulurken, destek elin dominant el bileğini kavraması durumu. memleketimin polat alemdarları tarafından sağda solda sıklıkla sergilenen bu tutuşun hiçbir mantıklı açıklaması yok. o kadar saçma ki. hani el boşta kalsa ona da tamam, bir de bilek sıkı sıkı kavranarak kan akışına müdahale ediliyor.
hayır bu kimseyi wanted'taki eleman yapmıyor, aksine kan akışı azaldığı için güç de azalıyor. böyle silah tutulacağına önce nefes egzersizlerine çalışılmalı, atış sırasında doğru nefes alıp vermeli. olur mu? eğer buralarda bu tayfadan biri varsa diye söylüyorum... yapmayın bunu, çok gülüyoruz. karnımız ağrıyor. nişan alamıyoruz sonra.
şimdilik bu kadarım sanırım. başka bir konuda görüşmek üzere. konuyla ilgili merakınız olursa yazmaktan çekinmeyin. bilgim ve dilim vardığınca yardımcı olmaya çalışırım.
devamını gör...
geceye bir söz bırak
''alçaklık beceren şah mı sayılır ?
alçaklık başkadır, şahlık başkadır.'' genceli nizâmî
alçaklık başkadır, şahlık başkadır.'' genceli nizâmî
devamını gör...
esrar ve kokainin yasallaşması gerektiği gerçeği
esrar belki tartışılabilir, ama kokain mi ? deli misin birader.
oldu olacak meth de olsun bari, benim için amfetamin amfetamindir, canlı canlı gözlerim tanık oldu, birbirini doğrayan insanlara..
uyuşturucu madde teşviği,ticareti,kullanımı suçtur.
oldu olacak meth de olsun bari, benim için amfetamin amfetamindir, canlı canlı gözlerim tanık oldu, birbirini doğrayan insanlara..
uyuşturucu madde teşviği,ticareti,kullanımı suçtur.
devamını gör...
yarasa
evimizin bahcesinde geceleri bolca cirit atan, dengesiz ve insanin her an suratina carpacakmis hissi veren ucuslariyla tedirgin eden hayvan.
ve de babam tarafindan bana takilan lakap.
ve de babam tarafindan bana takilan lakap.
devamını gör...
sözlük kütüphanesi için ne dediler
bu sözlüğü ismi ne olursa olsun neden sevdiğimi bir kez daha bana hatırlatan oluşum.
düşünen, uygulamaya geçiren, kitap gönderen, emeği geçen herkesin eline sağlık.
düşünen, uygulamaya geçiren, kitap gönderen, emeği geçen herkesin eline sağlık.
devamını gör...
lisede yaşanmış en garip olay
manyağın teki okulun tuvaletine bubi tuzağı kurmuştu. kapıyı açmanla b*k diye tabir ettiğimiz yığının yüzüne yapışacağı bir tuzak. müdür kim yaptıysa gelsin tebrik edicem, şimdiden diplomasını verelim demişti. resmen mühendislik harikası.
devamını gör...
normal sözlük aşık atışması
olmaz aklınla düşünür
olmaz dilinle söylersin
sanırsın ki
sözlerin kıymetli
görüşün değerli
sanırsın ki
beni tanır beni bilirler
onlar kendilerini bilir de
sen kendini bilmezsin.
olmaz dilinle söylersin
sanırsın ki
sözlerin kıymetli
görüşün değerli
sanırsın ki
beni tanır beni bilirler
onlar kendilerini bilir de
sen kendini bilmezsin.
devamını gör...
ekmek arasına en çok yakışan yiyecek
ekmek+peynir+domates+marul+zeytin = mükemmel
isteğe göre:salça
isteğe göre:salça
devamını gör...
22 mart 2021 türkiye'de işsizliğin azalması
islam'da sihir, büyücülük, okus pokus yapmak , bildiğim kadarıyla günah, bizim bu hükümet en büyük günahkar.
hem müslümanım de , hem sihirle uğraş pes yanı.
hem müslümanım de , hem sihirle uğraş pes yanı.
devamını gör...
kürt
kökenleri meselesi aslında çok eskiye dayanmaz, yani mısırlılar, türkler, grekler, çinliler gibi köklü medeniyetler bazında pekte uzak olmayan bir tarihte meydana gelmişlerdir. dilbilimcilere göre iran kökenlidirler. hani şey gibi düşünebiliriz bugünkü uygurlar. türklerdir ama genel bir isimlendirmeleri var.
kürtlerde böyledir muhtemelen. efendim görüyoruz ki kürtler takribi m.s. 5 ila 6. yüzyıllarda hafiften isimlerini duyurmuşlardır lakin dikkatinizi çekerim ki bunlar kürtlerin atası olmalıdırlar, zira kayıtlarda bu halktan daha geç zamanlarda bahsedildiği görülmektedir(bu zaman dilimini esnetebiliriz).
yeri gelmişken demeliyim ki selahaddin eyyubi türktür. kürtlerle (anne tarafından büyük dedesi dışında) hiçbir bağlantısı yoktur. soy ağacına bakıldığı vakit(tahmini yahut ne kadar çıkarılabilirse o kadar) büyük dedeleri'nin isimleri; batu han, oğuz, yıldız han, gibi türk adlarıyla görülür. e zaten adam türk komutanların yanında yetişmiş onlarla birlikte savaşmış bir adam, kültür bakımından dahi türk dışı bir ırk söylenmesi pek mümkün değildir. kısacası selahaddin eyyubi türktür.
kurtuluş zamanın da türk halkına yardım edenleri de olmuştur. zaten biliyorsunuz ki atatürk, kürt liderlerle de iletişim halinde kalmıştır(atam benim, geniş görüşlü adam). bu konu da zamanın da desteklerini vermişlerdir.
bu arada dünya tarihin de ön planda olan bir ırk değildir. yani dünya tarihine pek bir katkıları yoktur diye gösterilir, çoğu kitapta adları bile geçmez. ama geçen olursa da ilk günden beri topraksız bir ırk olarak gösterilirler.
kürtlerde böyledir muhtemelen. efendim görüyoruz ki kürtler takribi m.s. 5 ila 6. yüzyıllarda hafiften isimlerini duyurmuşlardır lakin dikkatinizi çekerim ki bunlar kürtlerin atası olmalıdırlar, zira kayıtlarda bu halktan daha geç zamanlarda bahsedildiği görülmektedir(bu zaman dilimini esnetebiliriz).
yeri gelmişken demeliyim ki selahaddin eyyubi türktür. kürtlerle (anne tarafından büyük dedesi dışında) hiçbir bağlantısı yoktur. soy ağacına bakıldığı vakit(tahmini yahut ne kadar çıkarılabilirse o kadar) büyük dedeleri'nin isimleri; batu han, oğuz, yıldız han, gibi türk adlarıyla görülür. e zaten adam türk komutanların yanında yetişmiş onlarla birlikte savaşmış bir adam, kültür bakımından dahi türk dışı bir ırk söylenmesi pek mümkün değildir. kısacası selahaddin eyyubi türktür.
kurtuluş zamanın da türk halkına yardım edenleri de olmuştur. zaten biliyorsunuz ki atatürk, kürt liderlerle de iletişim halinde kalmıştır(atam benim, geniş görüşlü adam). bu konu da zamanın da desteklerini vermişlerdir.
bu arada dünya tarihin de ön planda olan bir ırk değildir. yani dünya tarihine pek bir katkıları yoktur diye gösterilir, çoğu kitapta adları bile geçmez. ama geçen olursa da ilk günden beri topraksız bir ırk olarak gösterilirler.
devamını gör...
ruhsuzluk
bir marie curie ukdesidir.
içinde bulunduğumuz çağda bolca tanık olunan özelliktir. sanırım çağın gereği sahip olunması gereken saiklerden biri de bu. çünkü insanın eğer ruhu varsa, en çok acı çekenler maratonunda etiyopyalı atlet azmi ile koşuyor.
çevremizde gördüğümüz her şey, hatta görmediklerimiz bile alınır satılır hale geldiğinden beri ruhsuzluk geçer akçe haline geldi ve bu hali de o kadar çok sevdi ki bulaşıcı bir hastalık gibi yayıldıkça yayıldı.
insanlar her duruma, her nesneye, her olaya bunun sonunda benim cebim para görecek mi mantığıyla yaklaştıkça ruha dokunan her şey kaybolup gitti.
niyetim kapitalizm eleştirisi yapmak değil. zaten umrumda da değil. ruhsuzluğa yönelten şey de bu değil sadece. bir de insanların aymazlığı var. kimse kimsenin değer verdiği şeylere saygı duymuyor artık. herkes birbirine saldırmakta kararlı. vahşetin çağrısı bu. hakiki doğamıza geri dönüyoruz. ruhumuz haraç mezat ama alacak kimse yok. şeytana bile fazla geliyor ruhlarımızın sefaleti.
herkes kendini o kadar beğeniyor, o kadar seviyor, o kadar önemsiyor ki başka kimsenin sözünü kulak asmıyor. herkes körler aleminde tek gözlü.
ruhumuz tok artık. biraz hafifledik gibi. nereden baksan 21 gram. o zaman ruhunuza sağlık.
içinde bulunduğumuz çağda bolca tanık olunan özelliktir. sanırım çağın gereği sahip olunması gereken saiklerden biri de bu. çünkü insanın eğer ruhu varsa, en çok acı çekenler maratonunda etiyopyalı atlet azmi ile koşuyor.
çevremizde gördüğümüz her şey, hatta görmediklerimiz bile alınır satılır hale geldiğinden beri ruhsuzluk geçer akçe haline geldi ve bu hali de o kadar çok sevdi ki bulaşıcı bir hastalık gibi yayıldıkça yayıldı.
insanlar her duruma, her nesneye, her olaya bunun sonunda benim cebim para görecek mi mantığıyla yaklaştıkça ruha dokunan her şey kaybolup gitti.
niyetim kapitalizm eleştirisi yapmak değil. zaten umrumda da değil. ruhsuzluğa yönelten şey de bu değil sadece. bir de insanların aymazlığı var. kimse kimsenin değer verdiği şeylere saygı duymuyor artık. herkes birbirine saldırmakta kararlı. vahşetin çağrısı bu. hakiki doğamıza geri dönüyoruz. ruhumuz haraç mezat ama alacak kimse yok. şeytana bile fazla geliyor ruhlarımızın sefaleti.
herkes kendini o kadar beğeniyor, o kadar seviyor, o kadar önemsiyor ki başka kimsenin sözünü kulak asmıyor. herkes körler aleminde tek gözlü.
ruhumuz tok artık. biraz hafifledik gibi. nereden baksan 21 gram. o zaman ruhunuza sağlık.
devamını gör...
normal sözlük kafası karışanlar derneği
yeni gelen yazarlarımızın kafa sözlük formatı, işleyişi vb. akıllarına takılan her türlü soruyu sorabilecekleri ve biz moderatörlerden ya da diğer yazar arkadaşlarımızdan cevap alabilecekleri bir dernek.
(bkz: kafa sözlük formatı ve kuralları)
kafa sözlük'e giriş 101: her cümle nokta, üç nokta, soru işareti, ünlem işareti vb. bir noktalama işaretiyle biter.
sorular:
(bkz: #86250): ''başlık nasıl açıyoruz''
üstteki arama butonuna istediğimiz bir metni yazdıktan sonra altındaki paneli doldurmak suretiyle başlık açabiliyoruz. ancak, başlık açmadan önce şuna dikkat etmekte fayda var (bkz: aramaya inanmak)
(bkz: #86360): aslında başka bir yazarın girisine cevaben giri girerek flood ortamı oluşmasına sıcak bakmıyoruz. o yüzden kendi girimize alt ya da üst edit yaparak cevap vermemiz gerekiyor. ancak, bazı başlıklarda o kadar çok giri birikebilir ve o kadar içinden çıkılmaz bir hâl alabilir ki işte o zaman yeni bir giri girmemizde bir mahsuru yok ama yine de tanım yapmayı unutmamamız lâzım.
(bkz: kafa sözlük formatı ve kuralları)
kafa sözlük'e giriş 101: her cümle nokta, üç nokta, soru işareti, ünlem işareti vb. bir noktalama işaretiyle biter.
sorular:
(bkz: #86250): ''başlık nasıl açıyoruz''
üstteki arama butonuna istediğimiz bir metni yazdıktan sonra altındaki paneli doldurmak suretiyle başlık açabiliyoruz. ancak, başlık açmadan önce şuna dikkat etmekte fayda var (bkz: aramaya inanmak)
(bkz: #86360): aslında başka bir yazarın girisine cevaben giri girerek flood ortamı oluşmasına sıcak bakmıyoruz. o yüzden kendi girimize alt ya da üst edit yaparak cevap vermemiz gerekiyor. ancak, bazı başlıklarda o kadar çok giri birikebilir ve o kadar içinden çıkılmaz bir hâl alabilir ki işte o zaman yeni bir giri girmemizde bir mahsuru yok ama yine de tanım yapmayı unutmamamız lâzım.
devamını gör...
seksenler
ilk sezonları aşırı eğlenceli ve duygulu olan ancak yeni bölümleri sıkıcı ve klişe olan dizi. aradaki farkın nedeni ilk sezonları müfit can saçıntı yeni bölümleri bora tekay yönetiyor.
devamını gör...













