bir bitmediniz!
devamını gör...

there is no girl on the internet.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

üç aylar'ın ikincisi olarak bilinen ayın ismidir.

argoda da aptal, saf kişiler için kullanılan bir sözcüktür.
devamını gör...

biri bana alınca hala mutlu oluyorum. oyuncağı için heyecanlanıyorum.
devamını gör...

#1433505

gerçekten biraz alındım ya*

bay kemal
esefle kınıyorum efendim.ayıp.
devamını gör...

her zaman sevilip,sayılıp parmakla gösterildigi için hemcinsleri tarafından sevilmezler.çekememezliğinde bu kadarı doğrusu adam efendi diye zeka seviyesi düşük oldu durduk yere.
devamını gör...

lisedeyim ve ingilizce kaynak olarak a2 seviyesinde kitap aldırdılar. evet. gerçekten.
devamını gör...

faydası modern tıp ve geleneksel tıp tarafından kanıtlanmış alternatif tıp yöntemlerinden bir tanesi. modern tıbba hizmet eden biri olarak şunları söyleyebilirim, modern tıbbın yetersiz kaldığı hastalıklarda( tansiyon, diyabet, haşimato, alerjiler, migren vb.), vücuda kimyasal ilaç yüklemeden derideki kılcal damarlarda biriken toksinlerin atıldığı ıslak kupa yöntemidir. hem yaptırarak hem de uygulayarak şifasına şahit olduğum, şimdiye kadar yaptırmayanların ehli tarafından yapıldığında " bu zamana kadar aklım neredeymiş" pişmanlığı yaşatacak ve muhteşem bir maddi/ manevi rahatlık hissini tadacaklarına inandığım, korkulmayacak ve ön yargılarınızdan kurtulmanız gereken işlem.
www.profdrokanbalcioglu.com...

www.aliakben.com/makale/hac...

www.medipol.com.tr/tibbi-bi...

www.medicana.com.tr/tibbi-b...

www.haberturk.com/hastanele...
devamını gör...

android işletim sistemi ve bilgisayarlarda gereksiz yer kaplayan, deli gibi bellek harcayan sonuçta hiçbir şeye yaramayan, saçma sapan yazılım veya uygulamalardır. bunların çoğunu kaldıramadığınız için maalesef yeni aldığınız cihazınızda tadınızı kaçırır. yok etmek için root dahil bazı hoş olmayan yollara başvurmakta sizi ayrıca uğraştıracaktır.
devamını gör...

émile françois zola'nın natüralizmin babası sayılmasının nedenlerinden biri olduğuna kesin gözüyle baktığım muhteşem eseri. esere ismini vermiş olan thérèse raquin başlı başına william blake'in "he who desires, but acts not, breeds pestilence." cümlelerinin bir yansıması gibidir. çocukluğu ve gençliği boyunca tüm canlılığını yitiren thérèse'i zola o kadar incelikli aktarır ki cümlelerinde, tüm hırçınlığını, öfkesini ve gizlenmiş saldırganlığını okurun zihnine parça parça işler. cinayeti bayağı bir biçimde aşık bir adam ve kadının ellerinden çıkma göstermek yerine tüm gerçekliği ile bu cinayetin çıkarlar sonucu olduğunu satır aralarında sıklıkla gözümüze sokuyor zola. eser nefretle yoğrulan tutkunun, gülünç bir pişmanlığın ve yeri doldurulamayan bir boşluğun nahoş bir portresi. özellikle felç kalmış olan madame raquin'in oğlunu thérèse ve laurent'in öldürdüğünü öğrendiğindeki ruh hali zola tarafından o kadar etkileyici bir biçimde kağıda aktarılmış ki, bunun muhteşem bir insan doğasının tahlili olduğu yadsınamaz bir gerçek.

thérèse ve laurent'in birbirlerini suçlamalarında özenle yazılmış olan diyaloglar, laurent'in kabuslarının sarsıcı etkisini anlatmak için yazılmış betimlemeler ve hatta sanatın zola için ne ifade ettiğine dair hoş bir kaç detayla beraber kısa ama bünyeyi sarsan cinsten bir roman. laurent babasının zoru ile hukuk okuduğu yıllarda keyfine düşkünlüğünden iki sene kadar ressam bir arkadaşı ile atölyede kalıp resimler çiziyordu. thérèse ile sonunda evlendiği ve camille'in cinayetinin verdiği huzursuz edici ağırlık nedeniyle yıllar sonra yeniden kendine bir atölye kurduğu zamanlarda çizim yapmaya tekrar başladı. bu süreçte katı, umursamaz ve incelikten yoksun doğası değişmiş tıpkı eskiden heybetli duran görüntüsünün yavaş yavaş eriyip hastalıklı bir çocuksuluğa dönmesi gibi karakteri de hislerinden ötürü kırılgan bir boyut kazanmıştı. bu noktada eski ressam arkadaşı ile tekrar karşılaşan laurent onu atölyesine davet etti ve ressam laurent'in tablolarındaki mükemmelik karşısında şaşkınlıktan tutulup onun bu eserleri nasıl yapabildiğini merakla sormuş sebebini ise bu resimlerin bir sanatkârın elinden çıkma göründüğünü ama laurent'in oldum olası kaba bir sıvacıdan başka bir şey olmadığını düşündüğünü söylerek açıklamıştır. bu noktada zola'nın da sanata bakışının ufak bir parçasını yakalamış oluyoruz aslında. insansı kırılganlığın tüm parçaları eserin etrafına saçılmış gibi. okurken thérèse ve laurent'in intihara giden halet-i ruhiyeleri karşısında katı bir tiksintiden ziyade şiddetli bir acıma duygusu oluştu bende. insanın bencil ve buyurgan doğası pişmanlığını bile gölgeleyebilecek cinstendir bazen ve hatta romandaki diğer karakterler açıkça gösterir ki başkalarının hezeyanlarına ve kayıplarına duyduğumuz üzüntü bile çoğu zaman göstermelik bir oyundur. ek olarak romandaki kedi françois'nin isminin zola'nın ikinci isminden gelmesi ne zaman hatırlasam hoşuma giden bir detay.*

vernon'da halası ve onun hastalık hastası küçük oğlu camille ile geçen sıkıcı ve buhranlı bir çocukluk ve gençlikten sonra hayat hakkında hiçbir şey bilmeden henüz 20 yaşlarında camille ile evlenen ve sürekli uyumlu biri maskesi takmaya zorlanan thérèse, paris'e yeniden taşındıkları zaman sürecinde kocasının da arkadaşı olan laurent ile gizli bir ilişkinin içerisine girer fakat esasında bu ilişkinin aşk ile uzaktan yakından alakası yoktur. ikisi için de basit, içgüdüsel bir ihtiyaçtır aslında. laurent çalışmaktan hoşlanmayan tembel ve hovarda bir adamdır, beş parasız olduğundan kadınlara harcayacak beş kuruşu olmadığını düşünür ve bu yüzden ona masrafsız gelen thérèse ile vakit geçirmekten çekince duymaz. thérèse ise neredeyse ölü, mukavvadan bir kukla gibi gördüğü kocasından ve hayatından sonu gelmez bir tiksinti ile nefret etmektedir ve bu gösteremediği nefreti, yıllarca içinde gizlemek zorunda kaldığı tüm canlılığını laurent ile gösterebildiğini ve böylece gizlice intikamını aldığını düşünmektedir. bu ilişki camille'in seine nehrinin dibini laurent ve thérèse sayesinde boylamasından sonra evliliğe dönüşür fakat suçluluk ve cinayetin katı bir cisim gibi aralarına girmesi ikilinin intiharı ile son bulur.


"tous ces gens-là sont aveugles : ils n'aiment pas." (bütün bu insanların gözleri kör: çünkü sevmiyorlar.)


"ıl a raison, ils se ressemblent tous… ıls ressemblent à camille… ıl redoutait de ne plus pouvoir dessiner une tête, sans dessiner celle du noyé." (hakkı var, diye mırıldandı. hepsi birbirine benziyor... hepsi, camille'e benziyor. artık boğulmuş olan adamın suratından başka bir şey çizememekten korkuyordu.)

tu étais au bord de l’eau, tu te souviens, et je t’ai dit tout bas : je vais le jeter à la rivière. alors tu as accepté, tu es entré dans la barque. tu vois bien que tu l’as assassiné avec moi…ce n’est pas vrai, j’étais folle, c’est toi qui as assassiné camille. (sen suyun kenarındaydın, hatırlasana! ben sana yaklaşıp usulca: "onu nehire atacağım" dedim. o zaman sen bunu kabul ettin ve sandala bindin... işte görüyorsun ya, sen de benimle birlikte camille'i öldürdün!)

devamını gör...

"sözdebilim" olarak da geçer.
peki nedir sahte bilim?
bilimsel olarak tanımlanan ama asla kanıtlanamayan, bilimsel araştırmayla desteklenemeyen bilgiye denir.
insanların günlük hayatta kullandığı bazı bilgilerin, eğlence araçlarının ve en önemlisi gelecekten haber alma ümidinin bu kavrama dayandığını söyleyebiliriz.
zaten sözdebilimlerin özelliklerinden biri, inançlara ve duygulara hitap etmesi.

sahte bilimler aşağıdaki gibidir:
- astroloji
- her türlü fal
- parapsikoloji
- akıllı tasarım
- tanımlanamayan uçan nesne (ufo)
- cincilik
- numeroloji
- enerji şifası
- spiritüalizm
- homeopati
devamını gör...

bizim sözlükle gönül bağımız var, sözlük bizim bebeğimiz. o yüzden ismine cismine takılmadan yazmaya devam ediyoruz, sonuna kadar burdayız.
devamını gör...

"ne kusursuz insan ara, ne de insanda kusur. birincisini zaten bulamazsın, ikincisinde ise, bulduğun her kusur, öğrendiğin her ayıp, sahibini değil, seni çirkinleştirir. her ikisi de seni mutsuz eder. birincisini bulamadığın için, ikincisini ise bulduğun için mutsuz olursun." mevlana
devamını gör...

babanın ısrarla söylediği "haklı olmaya değil, mutlu olmaya bak" sözünü ciddiye al. bir şeyler biliyor olabilir, koca adam sonuçta.
devamını gör...

kişinin uzmanı olmadığı, bilgisinin yetmediği konularda hiçbir derde derman olmayacak görüş ve önerilerini belirtmesi.
--- alıntı ---

terim ilk olarak 1819'da william hazlitt adındaki bir denemecinin william gifford'a yazdığı açık mektupta kullanılmıştır. bu terim, ünlü yunan ressamı apelles'in yaptığı resme eleştirilerini yönelten bir ayakkabıcıya dayanıyor.

--- alıntı ---
devamını gör...

orta çağ avrupasında kliselerin otoriter olduğu dönemde bilim en karanlık dönemini yaşıyordu. bir çok bilim insanı kliseye ters olan keşiflerinden dolayı idam ettiriliyordu. bu karanlık dönemde aydınlar, illuminati=aydınlanmışlar olarak kliseden gizlenmek için gizli buluşmalar, çalışmalar yürütüyorlardı. gittikçe büyüyen aydınlanmışlar maddi desteği taş ve duvar ustası olan mason gruplar sayesinde sağlamaya başladılar. (masonların sembolünün pergel olmasının sebebininde bu olduğu söylenir). bu ittifak yıllarca sürmüştür. sonrasında dini reformlar yapılıp bilimin önemi anlaşılınca bu gizli örgüt günümüze kadar varlığını sürdürmemiştir. yani şuan kimse bilime engel olmuyor avrupa da. şimdiki komplo severler de kendilerinin ismini bolca kullanıyorlar.
kısaca hikayesinin böyle olduğunu okumuştum... doğru mu yanlış mı bilemiyorum
devamını gör...

duygular insan beyninde limbik sistemden kaynaklanır, hisler ise beynin ön lobundan meydana gelirler. hisler soyut düşünceden kaynaklanırken, duygular doğuştan gelir ve genetiksel olarak evrim sonucu belirlenirler. insanlarda ki duygu sayıları kısıtlı olmasına karşın sahip olunabilecek his sayısında sınır yoktur.

duygular hızla gelip geçtiği için vücudun bir başka değerlendirme mekanizması vardır; hisler.. duygular hislerin kalıntılarını temsil ederler. duygu ve his arasında ki en belirgin fark hissin yavaş yavaş gelişmesidir. kaldı ki günlerce, haftalarca, aylarca hatta yıllar boyu mevcut olabilirler ve değişebilirler.

duygular doğuştan gelen temel alarm ve motivasyon sistemidir. sevinç, öfke, korku, şaşkınlık ve üzüntü gibi durumlar karşısında kişiyi hareket etmeye ya da hareketi sonlandırmaya teşvik eder. hisler ise kişiyi, rahatsızlık veya tatsızlık hissiyatına son vermek için neler yapılabileceği üzerine düşünmeye sevk eder.

şimdiii, nedir bu nötr hissetmek.?

hissizleşme ya da hissetmeme değildir öncelikle. duygusuzluk halidir sadece. gerçekleşen, yaşanılan, karşımıza çıkan hiç bir şeyi, duygu değişikliği yaratacak kadar değerli bulmama durumudur. olguların ya da bireylerin artık anlam taşımamasıdır. kısaca her şeye karşı hiç bir şey hissetmeme halidir. 'hissetmeme değildir dedin, şimdi de hiç bir şey hissetmeme halidir diyorsun' diyenler çıkacaktır. evet burada 'hiç bir hey hissetmeme' derken de 'hiç bir şey'i hissetme hissiyatı söz konusudur zaten. hissizliğin verdiği kekremsi bir histir nötrizm*.

nötrizm, artık bu beni aşıyor dediğimiz noktada, saldım çayıra mevlam kayıra diyebilmektir. 'bilinmez olan belki de en güzel olana gebedir' cümlesi ile yüzleşebilmektir. resmin tamamına bakınca, ilerde anlayacağım bütün bunları niye yaşadığımı diye düşünebilmektir. en temizinden derin bir nefes alıp, boşluğa, sessizliğe, iç dinginliğine ruhu bırakmak ve hep bir şeyleri oldurmaya çalışmaktan vazgeçmektir. hayatımızın gelgitlerini olduğu gibi, verebilecekleriyle, iyisiyle kötüsüyle gerçek anlamda kabul edebilmektir. bir ermiş bilgeliğiyle sessiz sakin kalabilmek, her şeye rağmen gülümseyebilmektir. bu bir pes ediş değildir, sadece kabulleniş ve olana direnmeyi bırakıştır. biraz daha anlayışlı, biraz daha çocuksu, biraz daha esnek olarak anın getirdiklerini bütünüyle yaşayabilmektir.
cümle olarak ''ben mutsuz değilim sadece mutlu olmayı umursamıyorum''* şeklinde söylendiğinde daha bir anlaşılır oluyor anlatmak istediğim.

her daim zirvede hissedilen ancak sıfır noktasında bir tutum sergilenen, delilik ve dahiliğin arasında, ölümle yaşamın kıyısında, tezatların tam ortasında bir yaklaşım nötr bakış açısı. ne mutlu ne mutsuz, tam ortası ama biraz melankolik, tepkisiz, ağır başlı ve karanlık oluyor bu nötrlük.

öncelikle geçmişle zihnimizde kurduğumuz köprülerden kurtulup, olan her olayı karşımıza çıkan her cümleyi öncesiz dinleyebilmekten geçiyor sanırım bunun yolu. geçmişi unutup o ana odaklanmaktan geçiyor belki de. en son ne oluyor, ne söyleniyor, ne soruluyorsa sadece ona odaklanmaktan geçiyor. bunu başarmaya başladığımızda bizi en çok etkileyen empati kabiliyetimizden uzaklaşmış, stresi ve belirsizliği daha iyi yönetmeye başlamış oluruz. yani geçmişten hiç bir bilgi ve duyguyu bir sonra ki cümleye, düşünceye taşımadığımız için objektiflik katsayımız artış olur bir nevi. bu da bize çok negatif durumlar karşısında bile hızlıca süreci aşmamızı, verdiği sakinlikle fırtınanın tam ortasında çözüme ulaşmamızı sağlar..

osho ne güzel söylemiş;
'hayattaki en büyük cesaret hayatın sana sunduğu her şeyi kabul etmektir.' ve devam etmiş;
'hayatın karanlık koridorlarında dolaşarak kişinin gözleri alışkanlık kazanır ve kişi karanlıkta bile ışığı görmeye başlar. gündüz vakti ışığı görmek güzeldir. ama en karanlık gecede de gözlerin alışkınsa, oradaki saklı gündüzü görebilirsin, güzellik oradadır. en karanlık gecede sabahı görebilirsen, o zaman güzellik vardır, o zaman başarmışsındır. eğer en alçakta, en yükseği görebiliyorsan, eğer cehennemde bile bir cennet yaratabiliyorsan, hayatın sanatçısı haline gelmişsindir.'
devamını gör...

(bkz: ülkede aptal insan artışı)
devamını gör...

“bir nevi teşekkür etmek, memnuniyet ve minnet” anlamlarına gelen kelimedir.
devamını gör...

beni ilgilendirmiyorsunuz ben yokmuş gibi devam edin.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim