etkileşimli kitap okuma
etkileşimli kitap okuma, okul öncesi dönemdeki çocuklarla yetişkinler arasındaki (özellikle ebeveyn) karşılıklı etkileşim halinde okunan kitap faaliyetine denir.
çocuklar, okuma yazma eğitimlerine daha okula gitmeden başlamaktadır. ailenin ve/veya çevrenin çocuğa kitap okuması, çocuğun ileride okuma becerisi ve yazı farkındalığı açısından önemlidir. clay'e göre yazı farkındalığı, yazı ile resimleri ayırt edebilme, kitabı tutup sayfalarını çevirebilme ile ilgilidir (1960). bu yüzden ebeveyn veya çocuğa bakan kişi (caregiver) ile çocuğun birlikte kitap incelemesi, resimlere bakarak hayal güçleri eşliğinde yeni bir hikaye oluşturması ya da hikayenin sonunu tahmin etmeye çalışması çok önemlidir.
bu sayede çocuğun dil becerisi, hayal gücü, ailesi ile olan bağı ve kitaplara olan ilgisi artmış olur.
etkileşimli kitap okuma; okuma öncesi, okuma sırası ve okuma sonrası şeklinde bir uygulama planı içerir.
- okuma öncesi: okuma öncesinde, okunacak uygun masal veya kitap seçilir.
- okuma sırası: okuma sırasında çocukla nasıl etkileşimde olunacağı belirlenir, ve açıklanması gereken kelimeler(çocuğun bilmediği) anlatılır. çocuğun katılımı için okuma esnasında sorular sorulabilir, resimler eşliğinde hikayenin devamını kendi söylemesi beklenebilir.
- okuma sonrası: okuma sonrasında sorularla öykü özetlenir.
çocuklar, okuma yazma eğitimlerine daha okula gitmeden başlamaktadır. ailenin ve/veya çevrenin çocuğa kitap okuması, çocuğun ileride okuma becerisi ve yazı farkındalığı açısından önemlidir. clay'e göre yazı farkındalığı, yazı ile resimleri ayırt edebilme, kitabı tutup sayfalarını çevirebilme ile ilgilidir (1960). bu yüzden ebeveyn veya çocuğa bakan kişi (caregiver) ile çocuğun birlikte kitap incelemesi, resimlere bakarak hayal güçleri eşliğinde yeni bir hikaye oluşturması ya da hikayenin sonunu tahmin etmeye çalışması çok önemlidir.
bu sayede çocuğun dil becerisi, hayal gücü, ailesi ile olan bağı ve kitaplara olan ilgisi artmış olur.
etkileşimli kitap okuma; okuma öncesi, okuma sırası ve okuma sonrası şeklinde bir uygulama planı içerir.
- okuma öncesi: okuma öncesinde, okunacak uygun masal veya kitap seçilir.
- okuma sırası: okuma sırasında çocukla nasıl etkileşimde olunacağı belirlenir, ve açıklanması gereken kelimeler(çocuğun bilmediği) anlatılır. çocuğun katılımı için okuma esnasında sorular sorulabilir, resimler eşliğinde hikayenin devamını kendi söylemesi beklenebilir.
- okuma sonrası: okuma sonrasında sorularla öykü özetlenir.
devamını gör...
erzurum (oyun)
bir türk geliştiricinin üzerinde çalışarak online oyun platformları üzerinden yayımladığı 'erzurum (oyun)u yayımlanan oynanış videosu ile dikkatleri üzerine çekti. türkçe dil desteğinin bulunduğu oyun içerisinde bazı yöresel dokular yer alıyor. henüz üzerinde çalışmaların devam ettiği oyunun ocak 2021 tarihinde çıkması bekleniyor.
buradan
buradan
devamını gör...
ericsson gh 688
ilk cep telefonum, kendisi ile 1997 yılında tanışmıştık, o zaman yanlış hatırlamıyorsam 163.000.000 tl saymıştım (faturası evde bir yerdedir, aradan onca sene geçmesine rağmen atmamışımdır, hep saklarım, evet gençler o zaman paramızda bol sıfır vardı, sonra altı sıfır atıldı, gerçi atıldı da ne oldu, eskisinden daha beter oldu.)
toplum olarak hep ayrışmayı seviyoruz, bu kanımızda var, siyasiler bile bu yönde toplumu ayrıştırıyorlar. çocukluktan beri fenerbahçeliler-galatasaraylılar, renaultcular-tofaşçılar, turkcellciler-telsimciler, ericssoncular-nokiacılar, iphonecular-androidçiler gibi hep bir tarafı tutuyoruz, daha doğrusu tutmak zorunda kalıyoruz. o zamanda cep telefonu türkiye'de yeni yeni yaygınlaşmaya başlıyor, piyasada ericsson ve nokia modeller başı çekiyor. piyasada tek tük hatırladığım motorola ve başka markalarda mevcut ama o kadar azlar ki esameleri okunmuyor.
dedim ya cep telefonu yeni yeni yaygınlaşıyor. o zaman henüz yeni yeni çıkmaya başladığım şimdiki eşime hava atacağım, bir cep telefonu alayım dedim, ona da sürpriz yapacağım, düşünsenize milletin içinde al buradan arkadaşlarını ara diyeceğim. ericsson mu nokia mı diye bakıyorum. dediğim gibi ericssoncular bir yanda nokiacılar diğer tarafta, telefonu almakla bitmiyor bir de operatör seçeceksin, turkcell mi telsim mi olacak, tam çifte bela, hangi seçimi yaparsan toplumun gözünde ..... cı olacaksın.
ericsson isveç, nokia finlandiya malı. mesleğim gereği isveç teknolojisini iyi biliyorum. isveç çeliğini, volvoyu, saabı tanıyorum, finlandiyayı ise sadece kone marka asansörlerden biliyorum, finlandiya kim ola ki dedim ve ericssonda karar kıldım, o zaman ericsson'un 388 modeli çok yaygın, gh 688 yeni gelmiş:
www.eskigaste.com/efsane-er...
nokia 8110 kayar kapaklı telefonda çok afili. (aşağıdaki reklamda hamile kadın maşallah telefonu karnında gezdiriyor, o zaman demek ki normalmiş, reklamda şafak sezer ve hakan yıldız var) :
neyse telefon olarak turkcell hatlı ericsson gh 688 de karar kıldım ve aldım, telefonda istediğiniz şarkıyı notalar ile yazıp, kaydedebiliyorsunuz, o zil sesiniz olabiliyor ama çıkan ses metalik, şimdiki nesile çok garip gelir. ericsson dedim ya isveç malı, volvo araba gibi, önceden volvo 940 model arabalar vardı, duvara vursan duvarı yıkardı, ericssonda öyle çerçevesi çelikten yere düşse hiç bir şey olmuyor, nokia 8110 kayar kapaklı daha estetik ama metal çerçeveli değil. zaman benim ericssonu seçmemle ne kadar doğru tercih yaptığım konusunda beni haklı çıkardı. kaç sefer benim telefon makine tepelerinden kendini yere atarak intihar etmeye kalktı, ellerim yağlı, kir-pas içinde iken bile hep bana hizmet etti, maşallah senelerce o işkenceye dayandı, tık bile demedi.
aynı iş yerinde nokia 8110 kayar kapaklı alan arkadaşımınki ne oldu, ilk yere düşmede kapak gövdeden ayrıldı, kenardaki kızağı kırıldı. peki yaklaşık 4 sene bana sadakatle hizmet eden telefon ne oldu, yerini aşağıdaki panasonic gd 90 a bıraktı.
toplum olarak hep ayrışmayı seviyoruz, bu kanımızda var, siyasiler bile bu yönde toplumu ayrıştırıyorlar. çocukluktan beri fenerbahçeliler-galatasaraylılar, renaultcular-tofaşçılar, turkcellciler-telsimciler, ericssoncular-nokiacılar, iphonecular-androidçiler gibi hep bir tarafı tutuyoruz, daha doğrusu tutmak zorunda kalıyoruz. o zamanda cep telefonu türkiye'de yeni yeni yaygınlaşmaya başlıyor, piyasada ericsson ve nokia modeller başı çekiyor. piyasada tek tük hatırladığım motorola ve başka markalarda mevcut ama o kadar azlar ki esameleri okunmuyor.
dedim ya cep telefonu yeni yeni yaygınlaşıyor. o zaman henüz yeni yeni çıkmaya başladığım şimdiki eşime hava atacağım, bir cep telefonu alayım dedim, ona da sürpriz yapacağım, düşünsenize milletin içinde al buradan arkadaşlarını ara diyeceğim. ericsson mu nokia mı diye bakıyorum. dediğim gibi ericssoncular bir yanda nokiacılar diğer tarafta, telefonu almakla bitmiyor bir de operatör seçeceksin, turkcell mi telsim mi olacak, tam çifte bela, hangi seçimi yaparsan toplumun gözünde ..... cı olacaksın.
ericsson isveç, nokia finlandiya malı. mesleğim gereği isveç teknolojisini iyi biliyorum. isveç çeliğini, volvoyu, saabı tanıyorum, finlandiyayı ise sadece kone marka asansörlerden biliyorum, finlandiya kim ola ki dedim ve ericssonda karar kıldım, o zaman ericsson'un 388 modeli çok yaygın, gh 688 yeni gelmiş:
www.eskigaste.com/efsane-er...
nokia 8110 kayar kapaklı telefonda çok afili. (aşağıdaki reklamda hamile kadın maşallah telefonu karnında gezdiriyor, o zaman demek ki normalmiş, reklamda şafak sezer ve hakan yıldız var) :
neyse telefon olarak turkcell hatlı ericsson gh 688 de karar kıldım ve aldım, telefonda istediğiniz şarkıyı notalar ile yazıp, kaydedebiliyorsunuz, o zil sesiniz olabiliyor ama çıkan ses metalik, şimdiki nesile çok garip gelir. ericsson dedim ya isveç malı, volvo araba gibi, önceden volvo 940 model arabalar vardı, duvara vursan duvarı yıkardı, ericssonda öyle çerçevesi çelikten yere düşse hiç bir şey olmuyor, nokia 8110 kayar kapaklı daha estetik ama metal çerçeveli değil. zaman benim ericssonu seçmemle ne kadar doğru tercih yaptığım konusunda beni haklı çıkardı. kaç sefer benim telefon makine tepelerinden kendini yere atarak intihar etmeye kalktı, ellerim yağlı, kir-pas içinde iken bile hep bana hizmet etti, maşallah senelerce o işkenceye dayandı, tık bile demedi.
aynı iş yerinde nokia 8110 kayar kapaklı alan arkadaşımınki ne oldu, ilk yere düşmede kapak gövdeden ayrıldı, kenardaki kızağı kırıldı. peki yaklaşık 4 sene bana sadakatle hizmet eden telefon ne oldu, yerini aşağıdaki panasonic gd 90 a bıraktı.
devamını gör...
ağrı kesici içmeyen insan
benimdir. çok ağır durum olmadığı sürece içmem.
ancak diş ağrısı gibi durumlarda içerim.
ancak diş ağrısı gibi durumlarda içerim.
devamını gör...
green book
2018 yılında vizyona giren benim yeni izlediğim ve yeni izlediğim için üzüldüğüm filmdir.
bu film hakkında yorum yaparken şu kelimeyi kullanmak istiyorum “sıcacık” tamamen sıcacık bir filmdi 2 saat boyunca tebessüm ve keyif arasında dolaşıp durdum.
bence bu film dostluğun filmi insanın kendini tanımasının öğrenmesinin ne kadar önemli olduğunu bize öğreten dostça sıcacık bir film.
amerika da ki çifte standart davranışları eşitsizliği çok acı bir şekilde gözler önüne seriyor.
filmde iki karakter bir yolculuğa çıkıyorlar ve o yolculuktan döndüklerinde bambaşka iki insan oluyorlar.
yolculuğun onlara öğrettiği şeyler çok ama çok önemli.
--! spoiler !--
filmin başında iki siyahi işçinin su içtiği bardakları çöpe atan karakterimiz filmin sonunda siyahi arkadaşına “sıcacık” bir sarılma gösteriyor hem seyirci hem evin içindeki insanlar gözyaşlarını tutamıyor (ben tutamadım).
hayatın ona öğretildiği gibi yaşayan doktor tony bu yolculukta kafasında kodlanmış insan kimliğinden biraz olsun uzaklaşıyor ve rahatlıyor.
tavuk yerken mutlu oluyor o tavuğu arabanın camından dışarı atarken mutlu oluyor yolculuğunda çok şey öğreniyor hem de arka koltukta oturmasına rağmen.
filmin sonunda ön koltuğa oturuyor bence çok güzel bir detaydı.
toplumun ona kazandırdığı kimliğin arasında sıkışıp kalmış bir insan yetersizliğinden avazı çıktığı kadar bağırarak kurtuluyor.
bence filmin en önemli ve en can alıcı sahnesi filmin alt metni.
yetersizliğin üzerine kurulmuş bir hayat yaşayan tony kendi kimliğini yağmur altında arınarak buluyor.
bulurken arkadaşına da çok önemli şeyler öğretiyor.
“beyaz değilim, yeterince siyah değilim, yeterince erkek değilim, o zaman ben neyim?”
--! spoiler !--
izlenip ders çıkarılması gereken bir film kesinlikle izlenmeli.
bu film hakkında yorum yaparken şu kelimeyi kullanmak istiyorum “sıcacık” tamamen sıcacık bir filmdi 2 saat boyunca tebessüm ve keyif arasında dolaşıp durdum.
bence bu film dostluğun filmi insanın kendini tanımasının öğrenmesinin ne kadar önemli olduğunu bize öğreten dostça sıcacık bir film.
amerika da ki çifte standart davranışları eşitsizliği çok acı bir şekilde gözler önüne seriyor.
filmde iki karakter bir yolculuğa çıkıyorlar ve o yolculuktan döndüklerinde bambaşka iki insan oluyorlar.
yolculuğun onlara öğrettiği şeyler çok ama çok önemli.
--! spoiler !--
filmin başında iki siyahi işçinin su içtiği bardakları çöpe atan karakterimiz filmin sonunda siyahi arkadaşına “sıcacık” bir sarılma gösteriyor hem seyirci hem evin içindeki insanlar gözyaşlarını tutamıyor (ben tutamadım).
hayatın ona öğretildiği gibi yaşayan doktor tony bu yolculukta kafasında kodlanmış insan kimliğinden biraz olsun uzaklaşıyor ve rahatlıyor.
tavuk yerken mutlu oluyor o tavuğu arabanın camından dışarı atarken mutlu oluyor yolculuğunda çok şey öğreniyor hem de arka koltukta oturmasına rağmen.
filmin sonunda ön koltuğa oturuyor bence çok güzel bir detaydı.
toplumun ona kazandırdığı kimliğin arasında sıkışıp kalmış bir insan yetersizliğinden avazı çıktığı kadar bağırarak kurtuluyor.
bence filmin en önemli ve en can alıcı sahnesi filmin alt metni.
yetersizliğin üzerine kurulmuş bir hayat yaşayan tony kendi kimliğini yağmur altında arınarak buluyor.
bulurken arkadaşına da çok önemli şeyler öğretiyor.
“beyaz değilim, yeterince siyah değilim, yeterince erkek değilim, o zaman ben neyim?”
--! spoiler !--
izlenip ders çıkarılması gereken bir film kesinlikle izlenmeli.
devamını gör...
kitap hediye notu
verdiğimiz kitabı daha anlamlı kılar. karşı dakını mutlu eder.
devamını gör...
david reimer deneyi
22 ağustos 1965’de dünyaya gelen david ve brian isimli ikiz kardeşlere henüz altı aylıkken fimoz adı verilen bir hastalık teşhisi konuldu. bu hastalığın tek tedavisi sünnetti, ancak dönemin kanada’sında sünnet yaygın bir işlem olmadığından ilkel bir yöntemle, yani yakarak sünnet etmeyi tercih ettiler. ancak işlem sırasında yapılan hatalar sebebiyle ikiz kardeşlerden david’in penisi tamamen yandı ve işlevsiz hale geldi.
yaşanan bu trajedinin ardından aile david’i johns hopkins hastanesinde bir doktor olan john money’e götürdü. john money o dönemde cinsel gelişim ve cinsiyet kimliği alanlarında yaptığı çalışmalarla oldukça gündemdeydi.
john money’e göre cinsiyet çevresel etkilerle değiştirilebilirdi. karşılaştığı bu vaka da onun için teorisini kanıtlamak üzere ona sunulan bir fırsat niteliğindeydi.
doktor ve ekibinin aileyle yaptığı görüşmelerin ardından verilen ortak kararla david 22 aylıkken orşektomi işlemiyle testisleri alındı ve brenda ismiyle bir kadın gibi yetiştirilmeye başlandı. öyle ki, yalnızca yaşam tarzı, davranışları ve giyim kuşamı değil, bedeni ve seks esnasında girmesi gereken pozisyonlar bile doktorlar tarafından öğretilmişti.
10 sene boyunca doktor john money’nin yakın takibiyle devam eden deneylerde brenda* ve brian’a dair her detay not alındı ve money notlarında deneyin ilerleyişini “ çocuğun hareketleri net bir şekilde küçük bir kızı andırıyor, kardeşi gibi erkeksi değil.” cümlesiyle açıklamıştı. aile de aynı şekilde deneyin başarıyla ilerlediğini ve çocuklarının çok sağlıklı olduğunu söylüyorlardı.
deneylerin doktor ve ailenin bahsettiği şekilde gerçekleşmediği ancak 20 yıl sonra, money’nin ekibinden john colapinto tarafından yayınlanan bir makale ile ortaya çıktı.
colapinto’nun anlatımına göre david, deney süresince dişi kimliğini asla benimsememişti. bir kadın gibi görülmesi için verilen hormonlar ve giydirilen kıyafetler sanılanın aksine toplumdan dışlanmasına ve ağır depresyon süreçlerinden geçmesine sebep olmuştu.
13 yaşında geldiğinde daha fazla doktora gitmek istemediğini ve eğer ailesi onu zorlamaya devam ederse intihar edeceğini söyleyen david 15 yaşına geldiğinde gerçekleri öğrenmiş ve ailesinden tamamen kopmuştu.
brenda kimliğini tamamen reddeden david, 37 yaşına geldiğinde mastektomi işlemiyle göğüslerini aldırdı ve falloplasti ameliyatıyla yeniden penis sahibi olmaya çalıştı. aynı zamanda 1990 senesinde jane fontaine ile evlenerek 3 çocuk sahibi oldu.*
ikiz kardeş brian yapılan deneylerin yarattığı travmanın etkisiyle yaşadığı şizofreninin ardından aşırı dozda antidepresan kullanımı sebebiyle 2002 senesinde öldü. david ise kardeşinin ölümünden iki yıl sonra bir manavda kendisini kafasından vurarak hayatına son verdi.
yapılan bu deney ise cinsel kimlik ve yönelimlerin doğuştan geldiği ve çevresel etkilerle değiştirilmesinin olanaksız olduğu teorisini kanıtlamak üzere en güçlü delillerden biri olarak tarihe yazıldı.
yaşanan bu trajedinin ardından aile david’i johns hopkins hastanesinde bir doktor olan john money’e götürdü. john money o dönemde cinsel gelişim ve cinsiyet kimliği alanlarında yaptığı çalışmalarla oldukça gündemdeydi.
john money’e göre cinsiyet çevresel etkilerle değiştirilebilirdi. karşılaştığı bu vaka da onun için teorisini kanıtlamak üzere ona sunulan bir fırsat niteliğindeydi.
doktor ve ekibinin aileyle yaptığı görüşmelerin ardından verilen ortak kararla david 22 aylıkken orşektomi işlemiyle testisleri alındı ve brenda ismiyle bir kadın gibi yetiştirilmeye başlandı. öyle ki, yalnızca yaşam tarzı, davranışları ve giyim kuşamı değil, bedeni ve seks esnasında girmesi gereken pozisyonlar bile doktorlar tarafından öğretilmişti.
10 sene boyunca doktor john money’nin yakın takibiyle devam eden deneylerde brenda* ve brian’a dair her detay not alındı ve money notlarında deneyin ilerleyişini “ çocuğun hareketleri net bir şekilde küçük bir kızı andırıyor, kardeşi gibi erkeksi değil.” cümlesiyle açıklamıştı. aile de aynı şekilde deneyin başarıyla ilerlediğini ve çocuklarının çok sağlıklı olduğunu söylüyorlardı.
deneylerin doktor ve ailenin bahsettiği şekilde gerçekleşmediği ancak 20 yıl sonra, money’nin ekibinden john colapinto tarafından yayınlanan bir makale ile ortaya çıktı.
colapinto’nun anlatımına göre david, deney süresince dişi kimliğini asla benimsememişti. bir kadın gibi görülmesi için verilen hormonlar ve giydirilen kıyafetler sanılanın aksine toplumdan dışlanmasına ve ağır depresyon süreçlerinden geçmesine sebep olmuştu.
13 yaşında geldiğinde daha fazla doktora gitmek istemediğini ve eğer ailesi onu zorlamaya devam ederse intihar edeceğini söyleyen david 15 yaşına geldiğinde gerçekleri öğrenmiş ve ailesinden tamamen kopmuştu.
brenda kimliğini tamamen reddeden david, 37 yaşına geldiğinde mastektomi işlemiyle göğüslerini aldırdı ve falloplasti ameliyatıyla yeniden penis sahibi olmaya çalıştı. aynı zamanda 1990 senesinde jane fontaine ile evlenerek 3 çocuk sahibi oldu.*
ikiz kardeş brian yapılan deneylerin yarattığı travmanın etkisiyle yaşadığı şizofreninin ardından aşırı dozda antidepresan kullanımı sebebiyle 2002 senesinde öldü. david ise kardeşinin ölümünden iki yıl sonra bir manavda kendisini kafasından vurarak hayatına son verdi.
yapılan bu deney ise cinsel kimlik ve yönelimlerin doğuştan geldiği ve çevresel etkilerle değiştirilmesinin olanaksız olduğu teorisini kanıtlamak üzere en güçlü delillerden biri olarak tarihe yazıldı.
devamını gör...
ağlayarak günlüğe yazmak
ponçik kalpli muhallebi çocuklarının gün sonu aktivitesi.
çünkü neden olmasın?
çünkü neden olmasın?
devamını gör...
ilginç genel kültür bilgileri
osmanlı döneminde yemeklerde zehir olup olmadığını anlamak için seladon porseleninden yapılan tabaklar kullanılırdı.
devamını gör...
nasreddin hoca
eşeğe ters bindiğine inanılan konya akşehir'li aksakallı bilge gandalff dedemizdir. göle maya çalma hikayesi bir nesile umut olmuştur. bir de " sanane " adlı içinden derin ders çıkarılması gereken fıkrası vardır.
nasreddin hoca bir gün yolda yürüyüşe cıkmış.
yanından geçen adam hocaya " hocam az önce burdan bir adam elinde bir tepsi baklavayla geçti " demiş. hoca banane demiş. adam " ama hocam senin eve doğru gidiyordu " demiş. hoca e o zaman sanane demiş.
nasreddin hoca bir gün yolda yürüyüşe cıkmış.
yanından geçen adam hocaya " hocam az önce burdan bir adam elinde bir tepsi baklavayla geçti " demiş. hoca banane demiş. adam " ama hocam senin eve doğru gidiyordu " demiş. hoca e o zaman sanane demiş.
devamını gör...
yazarların şu an dinledikleri şarkı
kuan, var
...
şu kırk yıldır senin daran alındı
suratına yüz bin kara çalındı
nasıl olsa bu bokluğa dalındı
neyzenden de büyük isyanın mı var
...
şu kırk yıldır senin daran alındı
suratına yüz bin kara çalındı
nasıl olsa bu bokluğa dalındı
neyzenden de büyük isyanın mı var
devamını gör...
katlanılamayan insanlar
her platformda öne çıkmaya, kendini göstermeye çalışan insanlar .
devamını gör...
normal sözlük gök tengrici yazarlar birliği
kurulmasına önayak olmaktan kıvanç duyacağım oluşum.
yasaklar bitiminde çamçak çamçak kımız içip eski ötüken günlerinden bahsederiz.
yasaklar bitiminde çamçak çamçak kımız içip eski ötüken günlerinden bahsederiz.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının karalama defteri
ölüm her şeyi bitirir bir gün,
güzel olan her şeyi. bu yüzden; ardınızda güzel anlar koyun,
her şeyi bitirir bir gün, hayatlara dokunup, silinmesi zor olan, güzel izler bırakın. ölüm her şeyi yarım bırakır bir gün, yarım kaldığı zaman bile, pişman olmayacak gibi yaşayın, bir şeyi sevmeye başlayacaksanz eğer, onu yarına bırakmayın, yarın yok ki...
kırmayın, bir çiçeği bile, çünkü ölüm her şeyi bitirir bir gün. dünyanın kötü, kalpsiz, hissiz, insanlarından daha kirli olamaz renginiz. bu yüzden; dokunduğunuz herkese kendi renginizi bulaştırın ve bırakın öyle kalsın.
ve evet...
biraz da olsa ölümü düşünün. çünkü; ölüm her şeyi, bitirir bir gün.
güzel olan her şeyi. bu yüzden; ardınızda güzel anlar koyun,
her şeyi bitirir bir gün, hayatlara dokunup, silinmesi zor olan, güzel izler bırakın. ölüm her şeyi yarım bırakır bir gün, yarım kaldığı zaman bile, pişman olmayacak gibi yaşayın, bir şeyi sevmeye başlayacaksanz eğer, onu yarına bırakmayın, yarın yok ki...
kırmayın, bir çiçeği bile, çünkü ölüm her şeyi bitirir bir gün. dünyanın kötü, kalpsiz, hissiz, insanlarından daha kirli olamaz renginiz. bu yüzden; dokunduğunuz herkese kendi renginizi bulaştırın ve bırakın öyle kalsın.
ve evet...
biraz da olsa ölümü düşünün. çünkü; ölüm her şeyi, bitirir bir gün.
devamını gör...
şarkılarda geçen acımasız cümleler
her ayrılık bir başlangıç, bu gidişle sonum olmaz.
devamını gör...
geceye bir şiir bırak
temmuz çoktan bitti.
ağustos da bitecek.
eylül'de ellerin üşüyecek, ısınmak için geleceksin.
biliyorum!
eylül tam bu işe göredir;
gel bağışlayalım birbirimizi.
ağustos da bitecek.
eylül'de ellerin üşüyecek, ısınmak için geleceksin.
biliyorum!
eylül tam bu işe göredir;
gel bağışlayalım birbirimizi.
devamını gör...
ses kaydının normal sesten farklı duyulması
cidden ben bazen duyduğum sese tahammül edemiyorum, benim sesim bayağı çocuk gibi yav o zaman.
devamını gör...


