how to train your dragon
kitaptan uyarlanıp anismayonu çekilmiş bir film.
bir dreamworks harikası daha.
2010 yılında chris sanders, dean deblois yönetmenliğinde çekilmiş fantastik, 3d animasyon filmi.
hikaye cresside cowell tarafından oluşturulmuş bir serinin ilk filmi.
sadece çocukları değil animasyon ve macera seven yetişkinleri de seyircileri arasına dahil etmiş bir film.
berk adasında geçen hikaye vikinglerin zorlu hayatlarını konu alır. sürekli köylerine saldıran ejderhaları durdurmaya çalışan vikingler çocuklarını da bu yönde eğitir ve yetiştirir. ejderha yakalayıp öldürmek onlarda bir vikingli emaresidir ve bunun için ellerinden geleni yaparlar. bir kişi hariç.
berk adasının lideri kayıtsız zebellah'ın oğlu hıçkıdık. babası ne yaparsa yapsın onun inadını ve değişik yanlarını törpüleyemez. baba oğul çekişmesi işlenmiş. kimi zaman hüzünlendirip kimi zaman güldürmüştür bu ilişki.
filmin asıl konusu hıçkıdık ve gecenin öfkesinin dostluğu. bu dostluk çeşit çeşit sorunlar açar hıçkıdık'ın başına da yine arkadaşından vazgeçmez. gecenin öfkesi de öyle ölümlere bile atılır arkadaşı için. peki ya hıçkıdık'ın halkı bunu anlar mı? izleyip göreceğiz.
açıkçası bazı yerlerde çocuk filmi olarak lanse edilmiş fakat bir animasyon sever olarak ben kendilerini pek sevdim. güldüm, eğlendim, düşümdüm. evet evet yine düşündüm. mesajlı bir animasyon filmi kendileri. ön yargılarımızı ve gereksiz öfkemizi bir kenara bıraktığımızda bize hayatın bazı sırlar verebileceğini gösteriyor. hiç beklenmedik yakınlaşmalar hiç olmadık dostluklar olabileceğini işaret ediyor. bu bana da bir tebessüm veriyor. bu aralar normalde burun kıvırıp hıh diyeceğim bir kişiyle tanıdıkça yakınlaşmamı yakınlaştıkça sevememi hatırlatıyor.
hayat bize sırlarını her türlü fısıldıyor tabi biz duymak istersek. o bende hayat, ben aldım ve kabul ettim. çok thaks cınım. *
sizlerin de bol hayat dersi çıkarmacalı seyri olsun. iyi seyirler dostlar...
seslendirme kadrosu,
hıçkıdık (harun can)
kayıtsız zebella (hakan vanlı)
geğirik (fatih özacun)
astrid (serenay sarıkaya)
südüklü (ahmet taşar)
sertceviz (mustafa oral)
tersceviz (suzan avcı)
balıkayak (ümit erdim)
bir dreamworks harikası daha.
2010 yılında chris sanders, dean deblois yönetmenliğinde çekilmiş fantastik, 3d animasyon filmi.
hikaye cresside cowell tarafından oluşturulmuş bir serinin ilk filmi.
sadece çocukları değil animasyon ve macera seven yetişkinleri de seyircileri arasına dahil etmiş bir film.
berk adasında geçen hikaye vikinglerin zorlu hayatlarını konu alır. sürekli köylerine saldıran ejderhaları durdurmaya çalışan vikingler çocuklarını da bu yönde eğitir ve yetiştirir. ejderha yakalayıp öldürmek onlarda bir vikingli emaresidir ve bunun için ellerinden geleni yaparlar. bir kişi hariç.
berk adasının lideri kayıtsız zebellah'ın oğlu hıçkıdık. babası ne yaparsa yapsın onun inadını ve değişik yanlarını törpüleyemez. baba oğul çekişmesi işlenmiş. kimi zaman hüzünlendirip kimi zaman güldürmüştür bu ilişki.
filmin asıl konusu hıçkıdık ve gecenin öfkesinin dostluğu. bu dostluk çeşit çeşit sorunlar açar hıçkıdık'ın başına da yine arkadaşından vazgeçmez. gecenin öfkesi de öyle ölümlere bile atılır arkadaşı için. peki ya hıçkıdık'ın halkı bunu anlar mı? izleyip göreceğiz.
açıkçası bazı yerlerde çocuk filmi olarak lanse edilmiş fakat bir animasyon sever olarak ben kendilerini pek sevdim. güldüm, eğlendim, düşümdüm. evet evet yine düşündüm. mesajlı bir animasyon filmi kendileri. ön yargılarımızı ve gereksiz öfkemizi bir kenara bıraktığımızda bize hayatın bazı sırlar verebileceğini gösteriyor. hiç beklenmedik yakınlaşmalar hiç olmadık dostluklar olabileceğini işaret ediyor. bu bana da bir tebessüm veriyor. bu aralar normalde burun kıvırıp hıh diyeceğim bir kişiyle tanıdıkça yakınlaşmamı yakınlaştıkça sevememi hatırlatıyor.
hayat bize sırlarını her türlü fısıldıyor tabi biz duymak istersek. o bende hayat, ben aldım ve kabul ettim. çok thaks cınım. *
sizlerin de bol hayat dersi çıkarmacalı seyri olsun. iyi seyirler dostlar...
seslendirme kadrosu,
hıçkıdık (harun can)
kayıtsız zebella (hakan vanlı)
geğirik (fatih özacun)
astrid (serenay sarıkaya)
südüklü (ahmet taşar)
sertceviz (mustafa oral)
tersceviz (suzan avcı)
balıkayak (ümit erdim)
devamını gör...
çatalburun
mersin'in tarsus ilçesine özgü bir köpek ırkı. güçlü koku alma özelliği, zekası, akılcı iz sürme yeteneğiyle diğer av köpeklerinden farklıdır.
devamını gör...
the song of sparrows
özgün adı avaze gonjeshk-ha olan majid majidi filmi. iran sinemasi ile aram çok olmasa da sevdiğim filmlerinden birisidir. bambaşka bir havası var basit de bir konusu var aslında ama insana güzel gelen bir yana sahip, hoş.
devamını gör...
en sevdiğin yazarların seni takip etmediğini öğrenmek
başlıklara girip teker teker tanım okuyorum ve kimisi gerçekten kahkaha attırıyor. hayır nikah haftası ev kalabalık ve tüm gün surat sirke satarken gelen kahkaya ev halkı şüpheyle bakıyor. çok hoşsunuz sevgili yazarlarım. ayrıca neden takip etmesin yav gece gece şevkimi kırmayın şimdi. (burada çokça gülücük var.)
devamını gör...
normal sözlük'te darbe olurken kafa atm'ye koşanlar
tüm kafacoinleri çekip sözlükdışına kaçmaya çalışsalar da iko tarafından tespit edilmişlerdir ve kafalarına ödül konmuştur. benden duymuş olmayın ödül 10.000 kafacoinmiş. yani tanıdığınız biri eğer bunu yaptıysa hemen sözlük yönetimine bildirin.
(bkz: sözlük haini)
(bkz: sözlük haini)
devamını gör...
devranın hala dönmemesi
bugün de dönmemiştir.
devamını gör...
sözlük yazarlarının en sevdiği korku filmi
(bkz: elm sokağı kabusu)
"bir iki freddy içeri girdi
üç dört hemen kapıyı ört
beş altı freddy yolda kaldı
yedi sekiz uyumazsak sınavı geçeriz
dokuz on uyuma artık son"
"bir iki freddy içeri girdi
üç dört hemen kapıyı ört
beş altı freddy yolda kaldı
yedi sekiz uyumazsak sınavı geçeriz
dokuz on uyuma artık son"
devamını gör...
hüloğğğ
malum yönetimi başa getiren kitlenin, ne kadar kara cahil olduğunu gösteren replik.
evet bunların %85'i falan böyle, geneli eğitimsiz, hatta eğitilmez kalas bir topluluk.
bari sizden gelen nesiller kurtulsun diye uğraşıyoruz ama, cahillik bağımlılık yapıyor demek ki, vazgeçiremiyoruz.
evet bunların %85'i falan böyle, geneli eğitimsiz, hatta eğitilmez kalas bir topluluk.
bari sizden gelen nesiller kurtulsun diye uğraşıyoruz ama, cahillik bağımlılık yapıyor demek ki, vazgeçiremiyoruz.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının karalama defteri
kök salmak; iyice tutunmak, sağlamlaşmak. bir bitki için en zorunlu eylem. durup daha fazla düşündüğümde bir çiçekte ya da bir tohumda duraksıyorum. kök salmadığı zaman ne büyüyor, ne çiçek açıyor, ne de meyve veriyor. köksüzlük; bir çeşit yabanilik, yabanıl olma durumu. daha fazla düşününce iç sesim olaya müdahil oluyor. sesi kulaklarımda: “düşünsene her şeyini borçlu olduğun toprağa yabancısın, kabul edilmiyorsun. hoş karşılanmıyorsun.”
yalnız, huzursuz, darmadağın… belki bir rüzgarla, toprakla olan bağı kopuyor. belki de yağan yağmurla boğuluyor. bir sebebi yokken yolculuk bitiveriyor. kimsesiz ve çaresiz kalıyor. ve buna köksüzlük deniyor.
sonra insan olan yanıma dönüyorum. insan için de böyle olmalı. insanın çocukluktan, hatta doğum anından, itibaren kök salma hikayesi var. ailesinden, çevresinden öğrendiklerini bir zaman sonra tanıştığı insanlar üzerine saçıyor. bu durumda tanıdığı her insan onun için bir toprak. kimi zaman toprakla arasında güçlü bağlar oluşuyor. sonucunda bir sürü meyve, çiçek, bahar oluyor. kimi zaman köksüzlükten şikayet ediyor ve kalıcı olamıyor, sararıp soluyor. kimi zaman dik bir şekilde toprağa kök salarken kimi zaman da toprağa paralel şekilde yayılmacı politika izliyorsun. tıpkı ayrık otları gibi… toprağı kurutuyor, arsız oluyorsun; fakat bunun farkında olmuyorsun. birinin seni kirli elleriyle topraktan sökmesine dek… baktığında ucunda sallanan toprak kırıntıları anıların oluyor. hâlâ nemli, yeni yaşanmış olmalı. bir bakıma bir köşeye atıldığında ucunda kalmış toprak parçalarının nemiyle bir vakit daha geçer gibi… nereye ve ne zamana kadar?..
ne zamandır köklerimi ve kök saldıklarımı, salamadıklarımı, kök saldığım topraktan canım yana yana nasıl söküldüğümü, sonrasında bana ne olduğunu düşünüyorum. kök saldıklarımla bahar bahçelerine dönerken, kök salamadıklarımda nasıl kuruyup gittiğimi, neyi, ne kadar yapamadığımı düşünüyorum. bana kattıklarını bir bir sayıyorum. sanırım bunların hepsi yılın son gününün tezahürü. bir çeşit hesap kitap işi. hoş severken hiçbir zaman hesap kitap yapmadım. severken ayrık otu gibiydim. yayılmacı politika izleyip arsız davrandım. iç sesim “her şeyin fazlası zarardır” diyor.
yarın yeni bir yıla başlayacağız. yeni bir dönüm olacak. yeniden fazlalaşıp, yeniden kök salma çabası içinde olacağım. fazla bir beklenti içinde olmadan, yormadan, yorulmadan, güzel bir toprakta güzel bir kök salmayı, ayaz gördükten sonra zenginleşmeyi, çiğ taneleriyle kuvvetlenmeyi, sıcakla kavrulmayı, yağmur damlalarıyla zenginleşmeyi, en önemlisi kök salıp sağlamlaşmayı diliyorum.
sevebileceğimiz topraklarda buluşmak üzere sevgili sözlük… unutma; kök salamadığın her yerde yalnızsın leylimley…
yalnız, huzursuz, darmadağın… belki bir rüzgarla, toprakla olan bağı kopuyor. belki de yağan yağmurla boğuluyor. bir sebebi yokken yolculuk bitiveriyor. kimsesiz ve çaresiz kalıyor. ve buna köksüzlük deniyor.
sonra insan olan yanıma dönüyorum. insan için de böyle olmalı. insanın çocukluktan, hatta doğum anından, itibaren kök salma hikayesi var. ailesinden, çevresinden öğrendiklerini bir zaman sonra tanıştığı insanlar üzerine saçıyor. bu durumda tanıdığı her insan onun için bir toprak. kimi zaman toprakla arasında güçlü bağlar oluşuyor. sonucunda bir sürü meyve, çiçek, bahar oluyor. kimi zaman köksüzlükten şikayet ediyor ve kalıcı olamıyor, sararıp soluyor. kimi zaman dik bir şekilde toprağa kök salarken kimi zaman da toprağa paralel şekilde yayılmacı politika izliyorsun. tıpkı ayrık otları gibi… toprağı kurutuyor, arsız oluyorsun; fakat bunun farkında olmuyorsun. birinin seni kirli elleriyle topraktan sökmesine dek… baktığında ucunda sallanan toprak kırıntıları anıların oluyor. hâlâ nemli, yeni yaşanmış olmalı. bir bakıma bir köşeye atıldığında ucunda kalmış toprak parçalarının nemiyle bir vakit daha geçer gibi… nereye ve ne zamana kadar?..
ne zamandır köklerimi ve kök saldıklarımı, salamadıklarımı, kök saldığım topraktan canım yana yana nasıl söküldüğümü, sonrasında bana ne olduğunu düşünüyorum. kök saldıklarımla bahar bahçelerine dönerken, kök salamadıklarımda nasıl kuruyup gittiğimi, neyi, ne kadar yapamadığımı düşünüyorum. bana kattıklarını bir bir sayıyorum. sanırım bunların hepsi yılın son gününün tezahürü. bir çeşit hesap kitap işi. hoş severken hiçbir zaman hesap kitap yapmadım. severken ayrık otu gibiydim. yayılmacı politika izleyip arsız davrandım. iç sesim “her şeyin fazlası zarardır” diyor.
yarın yeni bir yıla başlayacağız. yeni bir dönüm olacak. yeniden fazlalaşıp, yeniden kök salma çabası içinde olacağım. fazla bir beklenti içinde olmadan, yormadan, yorulmadan, güzel bir toprakta güzel bir kök salmayı, ayaz gördükten sonra zenginleşmeyi, çiğ taneleriyle kuvvetlenmeyi, sıcakla kavrulmayı, yağmur damlalarıyla zenginleşmeyi, en önemlisi kök salıp sağlamlaşmayı diliyorum.
sevebileceğimiz topraklarda buluşmak üzere sevgili sözlük… unutma; kök salamadığın her yerde yalnızsın leylimley…
devamını gör...
kadın yazarların daha fazla oylanması ve takipçilerinin daha fazla olması
bundan şikayetçi olan yazar; beğendiği her tanımın yazarını incelesin, kadınsa eğer beğenmesin ve takip etmesin. bana da kimse karışmasın*.
devamını gör...
karma puan sisteminin kaldırılması
karma sistemi artık her mecrada olan, bence iyi düşünülmüş ama suistimal edilen bir sistem.
şimdi bir grup yazar var ki yazdıklarıyla hem sözlüğün içindekiler için hem de dışarıdan bakanlar için sözlüğü güzelleştiren, gerçek tanımlar yazanlar. onların karma puanlarına kimse itiraz etmez sanırım. eğer karma puanı bu insanları da yazmaya itiyorsa bu güzel bir şey.
bir diğer grup spam tayfası. çılgıncasına başlık ve tanım spamliyorlar. bilmeyenler için bir bilgilendirme yapayım daha önce başlık spamlediği için uyarılan(hatta sanırım ceza alan) çok insan oldu. gerçi bir tayfa da var rütbe alacak, yardırsın, yürüyedur falan diye gazlayan. bunlar bambaşka bir kafadalar.
bir de sadece radyo ve nick altlarına yazdıkları tanımlar 5-10k karma eden tayfa var.
son olarak facebook'un karanlık döneminden çıkamamış beğeniye beğeni tayfası var. muhtemelen instagramda en alakasız postların altına bile gt ve ilk yazan insanlar bunlar.
görüldüğü üzere karma sistemi iyi ama çevresi kötü. şaka şaka. sistemde bir şey yok, biz kötüye kullanıyoruz.
şimdi bir grup yazar var ki yazdıklarıyla hem sözlüğün içindekiler için hem de dışarıdan bakanlar için sözlüğü güzelleştiren, gerçek tanımlar yazanlar. onların karma puanlarına kimse itiraz etmez sanırım. eğer karma puanı bu insanları da yazmaya itiyorsa bu güzel bir şey.
bir diğer grup spam tayfası. çılgıncasına başlık ve tanım spamliyorlar. bilmeyenler için bir bilgilendirme yapayım daha önce başlık spamlediği için uyarılan(hatta sanırım ceza alan) çok insan oldu. gerçi bir tayfa da var rütbe alacak, yardırsın, yürüyedur falan diye gazlayan. bunlar bambaşka bir kafadalar.
bir de sadece radyo ve nick altlarına yazdıkları tanımlar 5-10k karma eden tayfa var.
son olarak facebook'un karanlık döneminden çıkamamış beğeniye beğeni tayfası var. muhtemelen instagramda en alakasız postların altına bile gt ve ilk yazan insanlar bunlar.
görüldüğü üzere karma sistemi iyi ama çevresi kötü. şaka şaka. sistemde bir şey yok, biz kötüye kullanıyoruz.
devamını gör...
olağanüstü bir gece
(bkz: stefan zweig) tarafından yazılmış mükemmel kitap. öncelikle şunu söylemem lazım ki iş bankası kültür yayınları modern klasikler serisinden okudum. ilk düştüğüm şey ise kapak tasarımıydı. tabi ki zweig'in hemen hemen bütün kitaplarını okumuşumdur. en beğendiğim kitabı (bkz: vicdan zorbalığa karşı ya da castellio calvin'e)
olağanüstü bir gece'ye dönecek olursak, evet zwieg'ın uzun öykülerinden birisi. sayfa sayısı az ve muhteşem akıcı anlatımından mütevellit tek seferde okunabilecek ve herkesin mutlaka okuması gereken bir kitap. kitap kalabalıklar içindeki yalnızlığı, aslında her şeyi olan zengin bir adamın dışarıdan bakıldığında mutlu gibi görünen hayatının pek de öyle olmadığını anlaması üzerine kurulu. yani diyor ki zweig her şey para pul zenginlik, partiler, danslar, eğlence değil. yaşamanın başka anlamları da var. ve kahramanımız bu anlamı kendince tarif ettiği o olağanüstü gecede fark ediyor. yine yeniden bütün büyük eserlerde ve yazarlarda olduğu gibi bu kitapta da varoluşçuluğun izlerini görüyoruz. yine konformist yaşam ve otantik yaşam arasındaki farkı görüyoruz. ve çıkardığımız anlam şu: bize sunulan hayatı yaşamak zorunda değiliz, bize sunulan senaryoya mahkum değiliz. konfor alanımızdan çıkmamız lazım. kendi tercihlerimizi kendi özgür irademizle yapmamız ve sorumluluğunu da kendimiz almamız lazım. kahramanımız da o yaşadığı olağanüstü geceden sonra yani konformizden kurtulduktan sonra o zamana kadarki bastırılmış duygularını özgürleştiriyor adeta zincirlerini kırıyor ve daha mutlu daha anlamlı bir hayat yaşamaya başlıyor. okuduğumuzda özdeşlik kurabileceğimiz bir hikaye. biz de kendi bastırılmış duygularımızı özgürleştirmek istiyoruz bu özdeşleşme üzerine. zweig en sevdiğim yazarlardan biri ve olağanüstü gece en iyi uzun öykülerinden biri
olağanüstü bir gece'ye dönecek olursak, evet zwieg'ın uzun öykülerinden birisi. sayfa sayısı az ve muhteşem akıcı anlatımından mütevellit tek seferde okunabilecek ve herkesin mutlaka okuması gereken bir kitap. kitap kalabalıklar içindeki yalnızlığı, aslında her şeyi olan zengin bir adamın dışarıdan bakıldığında mutlu gibi görünen hayatının pek de öyle olmadığını anlaması üzerine kurulu. yani diyor ki zweig her şey para pul zenginlik, partiler, danslar, eğlence değil. yaşamanın başka anlamları da var. ve kahramanımız bu anlamı kendince tarif ettiği o olağanüstü gecede fark ediyor. yine yeniden bütün büyük eserlerde ve yazarlarda olduğu gibi bu kitapta da varoluşçuluğun izlerini görüyoruz. yine konformist yaşam ve otantik yaşam arasındaki farkı görüyoruz. ve çıkardığımız anlam şu: bize sunulan hayatı yaşamak zorunda değiliz, bize sunulan senaryoya mahkum değiliz. konfor alanımızdan çıkmamız lazım. kendi tercihlerimizi kendi özgür irademizle yapmamız ve sorumluluğunu da kendimiz almamız lazım. kahramanımız da o yaşadığı olağanüstü geceden sonra yani konformizden kurtulduktan sonra o zamana kadarki bastırılmış duygularını özgürleştiriyor adeta zincirlerini kırıyor ve daha mutlu daha anlamlı bir hayat yaşamaya başlıyor. okuduğumuzda özdeşlik kurabileceğimiz bir hikaye. biz de kendi bastırılmış duygularımızı özgürleştirmek istiyoruz bu özdeşleşme üzerine. zweig en sevdiğim yazarlardan biri ve olağanüstü gece en iyi uzun öykülerinden biri
devamını gör...
hocalara sorulan garip sorular
din hocasına:
"hocam nanaz kılarken öndeki amcanın çatalı görünüyor bakmak günah mı?"
bunu derin bir sessizliğin ardından sınıftan yükselen histerik kahkahalar izler.
evet gerçekten sordular bunu sözlük :(
"hocam nanaz kılarken öndeki amcanın çatalı görünüyor bakmak günah mı?"
bunu derin bir sessizliğin ardından sınıftan yükselen histerik kahkahalar izler.
evet gerçekten sordular bunu sözlük :(
devamını gör...
kafa sözlük
arama butonunun gece modunda "artık" siyah olduğu gözümden kaçmamış sözlük. küçük ayrıntıları severim. siyah olan her şeyi daha çok severim.
devamını gör...
girift radyo yayını
günayddd!
bir habertürk yorumcusu olmasak da bizim de her konuda fikrimiz olduğundan bu hafta pozitif ayrımcılık üzerine ahkam keselim istedik. kariyer hedeflerim arasında sjwleri toplumdan izole etmek de var belirtmek isterim. siz de otorite olmadığınız bu konuya dair görüş bildirmek isterseniz bu başlığa faks çekebilirsiniz. hemfikirsek okumayız.
bir de aile evi mağduriyetleri üzerine de tespit dışkılayabiliriz, bakalım mağdur hanım konuğumuzu ikna edersek sesini mozaikleme suretiyle bizle olur belki.
hülasa girift kendi gün ve saatinde etik dinleyici ile akvaryumdan 24 saat önce sözlük radyosu'nda,
sözlük radyosu burada
o çıtırın instası burada
aforizmalar kastığı tıbaytırı burada
bir habertürk yorumcusu olmasak da bizim de her konuda fikrimiz olduğundan bu hafta pozitif ayrımcılık üzerine ahkam keselim istedik. kariyer hedeflerim arasında sjwleri toplumdan izole etmek de var belirtmek isterim. siz de otorite olmadığınız bu konuya dair görüş bildirmek isterseniz bu başlığa faks çekebilirsiniz. hemfikirsek okumayız.
bir de aile evi mağduriyetleri üzerine de tespit dışkılayabiliriz, bakalım mağdur hanım konuğumuzu ikna edersek sesini mozaikleme suretiyle bizle olur belki.
hülasa girift kendi gün ve saatinde etik dinleyici ile akvaryumdan 24 saat önce sözlük radyosu'nda,
sözlük radyosu burada
o çıtırın instası burada
aforizmalar kastığı tıbaytırı burada
devamını gör...
normal sözlük
#1289524 zamanla oturur benimsenir elbette ama ben beğenmedim. hiç olmazsa kafa ile ilgili ya da kafayı çağrıştıran bir şey olsaydı çünkü o kafayı seviyordum.
kafadan
bi'kafa
normal kafa, kafasız, baş, ser, has kafa, öz kafa.. bile olsa daha iyi olurdu. mutlaka kafa ile ilgili bir çağrışım yapmalıydı. siz sıfırlayıp yeni bir sayfa açtınız.
yazarlara isim konusunun son dakika söylenmesi ise başka mevzuu. bu durum profeynolellikten uzak bir sempati içeriyor gibi görünse de yazarları dötüme takmadım anlamında bence. "normal sözlük" olmasına kimin karar verdiğini bilmiyoruz ama bence başka karar almasa iyi olur. ortak karar verildi ise keşke profesyonel hizmet alınsaydı.
sonuç olarak normal sözlük adını beğenmedim. her şeyden son dakika haberdar olmak can sıkıcı. "ben böyle yaptım, bundan sonra böyle" tavrı daha can sıkıcı. ama aylardır yazıyorum, emeğim var, ortam da fena değil. yani yazmaya devam ederim herhalde.
kafadan
bi'kafa
normal kafa, kafasız, baş, ser, has kafa, öz kafa.. bile olsa daha iyi olurdu. mutlaka kafa ile ilgili bir çağrışım yapmalıydı. siz sıfırlayıp yeni bir sayfa açtınız.
yazarlara isim konusunun son dakika söylenmesi ise başka mevzuu. bu durum profeynolellikten uzak bir sempati içeriyor gibi görünse de yazarları dötüme takmadım anlamında bence. "normal sözlük" olmasına kimin karar verdiğini bilmiyoruz ama bence başka karar almasa iyi olur. ortak karar verildi ise keşke profesyonel hizmet alınsaydı.
sonuç olarak normal sözlük adını beğenmedim. her şeyden son dakika haberdar olmak can sıkıcı. "ben böyle yaptım, bundan sonra böyle" tavrı daha can sıkıcı. ama aylardır yazıyorum, emeğim var, ortam da fena değil. yani yazmaya devam ederim herhalde.
devamını gör...
sizi kaybetmek istemeyen ama sizi sevmeyi bilmeyen insanlar
kaybetme korkusuna sahip ne istediğini bilmeyen kişidir. sevmek geride kalmıştır artık paranoyak senaryolar ile sizi kaybedeceğini anksiyete haline getirmiş, farkında olmadan bunu yapmakla da kendi sonunu hazırlamış insandır.
devamını gör...
kırmızı bir kuştur
“kırmızı bir kuştur soluğum
kumral göklerinde saçlarının
seni kucağıma alıyorum
tarifsiz uzuyor bacakların
kırmızı bir at oluyor soluğum
yüzünün yanmasından anlıyorum
yoksuluz gecelerimiz çok kısa
dört nala sevişmek lazım.”
cemal süreya şiiri.
kumral göklerinde saçlarının
seni kucağıma alıyorum
tarifsiz uzuyor bacakların
kırmızı bir at oluyor soluğum
yüzünün yanmasından anlıyorum
yoksuluz gecelerimiz çok kısa
dört nala sevişmek lazım.”
cemal süreya şiiri.
devamını gör...
sohbet ederken keyif duyulan insan tipi
bilgiye ve sorgulamaya aç insanlarla sohbet etmekten çok keyif alırım. insan ne kadar bilgili ise o kadar da bilgiye açtır diyebiliriz bir anlamda. çünkü bu insanlar size bir şeyler katarken sizin de ona bir şeyler katacağından emin bir şekilde dinler sizi. ortaya farklı bakış açıları koyar, farklı sorular sorarak sizi de kendi sorgulamasının içine dahil eder. hayatı sadece yiyip içip gezmek olarak görmeyen, karşısında akıp giden evren denilen sahnenin her bir dekoru üzerine düşünür. sahne arkasını irdeler. işte bu dünya gezintisinde beraber beyin fırtınası yapabildiğim dostlarım en keyifli sohbetlerin aktörüdür benim için.
devamını gör...
