"büyük olmak için kimseye iltifat etmeyeceksin, hiç kimseyi aldatmayacaksın, ülke için gerçek amaç ne ise onu görecek ve o hedefe yürüyeceksin. herkes senin aleyhinde bulunacaktır, herkes seni yolundan çevirmeye çalışacaktır. fakat sen buna karşı direneceksin, önüne sonsuz engeller de yığacaklardır; kendini büyük değil küçük, zayıf, araçsız, hiç sayarak, kimseden yardım gelmeyeceğine inanarak bu engelleri aşacaksın. bundan sonra da sana büyük derlerse, bunu söyleyenlere güleceksin."

hayatımın merkezindeki yüce insan.
ruhun şad olsun.
devamını gör...

bugün bitirdiğim( bitirebildiğim) jose saramago kitabı.
daha önce körlük ve görmek kitabıyla tanımıştım kendisini. noktalama işaretleri kullanmaması ve konuşma başlıklarını açmaması yazarı bilen herkesce bilinir. ha işte onun 10 katı olarak düşünün kitabı. uzun cümlelerin içinde ,bazen kim kim, kim neyi dedi diye 2/3 kere okumak durumunda kaldım.
kitabın konusu sadece şu: süleyman adlı fil ve bakıcısı subhro , portekiz kralının emrindeyken avusturya arşidüküne hediye edilmek istenir. arşidükün hediyeyi kabul etmesiyle filin yolculuğu başlar.
kitabın etkileyiciliği konusunda değil, konunun işlenişinde. bu yolculuk tabi ki bürokrasinin ağına takılacaktı. bakıcı subhro aslında farklı bir karakter. akıllı ve mantıklı.politiklikliği de bu mantığından kaynaklanır. arşidük ise lutherci. kilise hapishanesinden çıkıp ülkeyi özgürleştirme ve modernleştirme taraftarı. ama korkuları var ve görüşünü ulu orta dile getirmiyor. yol üzerinde konaklama yerlerindeki halkın düşünce yapıları, askerler,ırgatlara hatta filin bile aklına girerek olası düşüncelerini mizahi bir dille aktarmıştır. aralara kilise karşıtlığını da serpmeyi unutmamıştır.
kitabın çoğunluğu yazarın hastane odasında yazılmış ve yazarın da son kitaplarından biridir.
kitap ise gerçek bir olaydan esinlenerek yazılmıştır.gilda lopes encarnaçao adlı bir arkadaşıyla buluşmalarında ,kendisine 16.yy’da 3.don joao döneminde, 1551’de bir filin lizbon’dan viyana’ya yolculuğunu anlatmış ve kitabın doğuşu da bu hikayeyle olmuş.
kitap ile ilgili görüşüme gelince; kitapta sürükleyici bir konu bekliyorsanız sizi hayalkırıklığına uğratabilir. ama esprili dili ile okunmaya değer bir kitap.
devamını gör...

sineklerin, biz insanları kıskandıracak özellikleri. her şeyi çeken yerçekimi onları çekmemektedir.
işin gerçeği, ayaklarında bulunan vantuzlardır. aynı lavabo açacağı gibi, sineğin ayağı da bastığı yere yapışır.
devamını gör...

bu sabah 7 civarında gerçekleşen ve afad tarafından 5.1 büyüklüğünde olduğu açıklanan sarsıntı. ben hissetmedim, iyi ki de hissetmedim ama biraz bilgi vereyim dedim. geçtiğimiz yılki depremin olduğu bölgenin yanı başındaki ikeria fayı olarak nitelendirilen bölgede olmuş. on iki adalar yani yine. fakat bir artçı değil, yeni bir deprem olarak belirtiliyor. demirtaş hocaya göre o bölgede bir süredir bir faaliyet var. geçmiş olsun herkese. böyle bir havada bir de deprem hiç olmadı. vallahi kalp krizi geçirmeme az kaldı.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
iki olsa olmaz mıı? birbirlerini hiç bırakmıyor bu ikili...
devamını gör...

göreli kuantum alan kuramında buçuklu spine sahip olanlar fermiyon olarak adlandırılır.fermiyonlar da proton gibi bileşik veya elektron gibi temel olabilir.
devamını gör...

seçim zamanı parti arabalarının çaldığı şarkılar... hele trafikte falan denk gelirse çileden çıkartır. verilen tepki ektedir..

devamını gör...

yanında çanta taşımayı sever ,kalemini ve not aldığı defterini yanından ayırmazdı. her zaman gittiği lokantada sadece çorba içerdi. hatta çorba içerken sigarasını da yakar bir çorbadan kaşık alır bir de sigaradan içerdi. kendisinin ölümünde oğlu memo (sövmemeliyim) büyük rolü vardır. memo,babası cemal'in bazı eserlerini yırtmış,bazı eserlerini sobada yakmış bazılarını ise satmıştır. cemal'i dövmüş evden kovmuştur. gel gelelim memo'nun sonuna... silahlı saldırıda vefat etmiştir.
devamını gör...

başlık altındaki esprilere(!) o kadar güldüm ki az sonra beni bahçeye dikecekler.
devamını gör...

işte böyle..
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

elde açılarak yapılanın daha güzel, daha lezzetli , daha süper olduğu , beş çaylarının vazgeçilmezi hamur işi. elde açılana çarşaf böreği deriz.
hamurunun yapımında pek bir zorluk yoktur. un, su ve tuz ile hamuru yoğurduktan sonra en önemlisi hamurun dinlenme sürecidir. hamurun biraz yumuşak olması açılmasını kolaylaştıracaktır. hamuru bezelere ayırıp tabak büyüklüğünde açmak yine hamuru büyütme aşamasını kolaylaştıracaktır. bir kilo undan yapılan hamurdan beş beze çıkar. bezelerin arasını iyice yağlarsak hamurun açılmasını yine kolaylaştırmış olacağız. hamurumuz iyice dinlendikten sonra temiz bir bez üzerinde artı bir çift el yardımıyla hamurumuzu güzelce açabiliriz. biz genelde patatesli yaparız. tabii iç harç damak zevkine göre değişir. harcı hamurun üzerine yayabiliriz. bir kişi çarşafın bir ucundan diğer kişi diğer ucundan tutup hamurun yuvarlanmasını sağlamalı. iki üç ortada buluşunca bıçak yardımıyla keselim ve yağlanmış tepsiye , tepsinin ortasından başlamak şartıyla, hamuru kendi etrafında dolayalım. hamur bitene kadar aynı işlemi yapalım. hamurdan arta kalan yağı böreklerin üzerine sürelim ve önceden ısıtılmış 200 derece fırında böreğimizin üzeri kızarsan kadar pişirelim. afiyet olsunnnn
devamını gör...

dr. david burns'ün iyi hissetmek kitabını okumak. isimden dolayı kişisel gelişim zırvası gibi gözükse de alakası yok, bilişsel terapi ile kendine yardım etmek üzerine bir kitap. bana da psikoloğum önermişti, kitaptaki uygulamaları yaptıkça kendimde önemli değişikler fark ettim ve iyileşme sürecim hızlandı. kitabın pdf dosyasını isteyenler mesaj yollayabilirler, tekrar tekrar okumak için telefonumda bulunduruyorum.
devamını gör...

orhan pamuk, romanı 15. ve 16.yüzyıl mesnevilerindeki hikayelerden etkilenerek yazdığını dile getirmiştir. dört yıldan uzun süren romanın ilk dönemdeki ismi de ilk bakışta aşk.
devamını gör...

kolay kolay bu başlığa uğramayı tercih etmiyorum.
yazdıklarım iç açıcı olmuyor çünkü.

tam bir mutsuzluklar ülkesiyiz. bari adaletsizlikler ülkesi olmasaydık.. yüzsüzlükler ve kötülükler ne kadar hızlı yürüyorsa kanunlar da bir o kadar yavaş yürüyor. bekle, bekle, bekle. tükenmek bilmez bir sabırla bir meçhulü bekle ama hiçbir şey çıkmasın.

insanların çoğu bencil, öfkeli, kavgacı, çıkarcı ve yalancı. doğrunun ve haklının yalnız kalmasından o kadar bıktım ki. çocukken çok tozpembe bakıyor ve kendime çok güveniyormuşum. kendime güvendiğimden dolayı kavgadan ve yalandan uzak durmak için elimden geleni yaptım hep. ama durumumu yaşar kemal şu sözleriyle öyle güzel özetliyor ki: ''kendine güvendiğin için yalancı değilsin. yalan dolan bilmediğin için yalan karşısında yenileceksin.''

küçükken kendime o kadar çok güveniyordum ki, dünyadaki adaletsizliği ve kötülüğü değiştirme hayalleri kuruyordum hatta, elbette bu yavaş yavaş olacaktı, yere çakılmam sert oldu o yüzden. her seferinde kalbim o kadar kırılıyor ki, yakında kırılacak bir şey kalmamasından korkuyorum.

insanların bu davranışlarına alışmak istemiyorum. eskiden ''bu neden böyle, böyle şeyleri ortadan kaldırmak için birlik olmalı, çabalamalı'' derdim, artık bunları bile sorgulamıyorum. insan diyorum işte, ülkemiz diyorum, olmayan adalet, düzen, insanlık diyorum... çoktan alıştım belki de, ama hala derinlerde bir yerde üzüntü duyup sinirleniyorum.

yeryüzünde olmayan iyilikleri beklemekten yoruldum.
devamını gör...

mikroplastikler her yerde artık. paketli olarak satın aldığımız nerdeyse tüm gıdalar mikroplastik içeriyor. okumaya üşenenler olacağını bildiğim için bilgi kaynağım olan haberden alıntı yapmayacağım, özetleyeceğim. en aşağı linki koyarım ilgilenenler için.
mikroplastikler, dışarıdan söylediğimiz yemekler hijyenik olarak getirilebilsin diye kullanılan plastik her türlü üründen vücudumuza bulaşıyor. evinize aldığınız herhangi bir paketli gıdayı açarken * gıdaya mikroplastik bulaşıyor. marketlerde et ve benzeri ürünleri saklamak için kullanılan plastik kapaklı paketlerde binlerce mikroplastik bulunuyor. evde kullandığımız çoğu ürün de plastikten, ve hepsi etrafa mikroplastik yayabiliyor. mikroplastikler solunum yoluyla da vücuda alınabildiği için bunu engellemek çok zor. bir ceninin bünyesinde mikroplastik bulunması, bir sürü hastalığa sebep olabiliyor. otizm, zeka geriliği, disleksi bunlardan birkaçı.
kaynakça
ayrıca ne yazık ki kaynakçam olmayan bir şey daha anlatmak istiyorum size. * *
tamamen kendi bahçelerinde yetiştirdikleri besinlerle beslenen iki bilim insanı, bir haftalığına tamamen paketli gıdalarla beslenme kararı alıyorlar. hafta sonunda vücutlarında mikroplastik bulgularının yanı sıra, vücuda zararlı toksinlere de rastlanıyor.
olabildiğince paketli gıda tüketmemek lazım.
devamını gör...

kendimdir. yapmacıklıktan hiç haz etmem, eğer cidden halini hatrını merak ediyorsam sorarım, etmiyorsam bahsini etmem. sanki hal-hatır sormak selam vermenin yerini almış gibi davranıyor insanlar. belki de hal hatır sormadan, merhaba ile yetinmem benim eksikliğimdir ama kesinlikle gereksiz, iki tarafında ilgisini çekmeyen kısa sohbetlerin önüne geçmiş oluyorum en azından.
devamını gör...

trt'nin müzik anlamındaki en iyi girişimi. üstelik tamamen ücretsiz bir uygulama. lisanslı ve reklamsız müzik dinleyelim diye youtube'a spotify'a deezer'a döktüğümüz paralar sonlanacak mı acaba?
edit: daha şimdi indirip birkaç dakikadır dinleyen biri olarak söyleyebilirim ki ses kalitesi youtube music'ten daha iyi. ara yüzde belli sıkıntıları var, eminim ki bunu da belli zaman sonra halledeceklerdir. helal olsun be! ücretsiz böyle bir uygulama yapmak, herkesin yapacağı iş değil.
edit 2: halk müziği ve sanat müziği listeleri efsanenin ötesinde bir şey. trt'nin 50 yıllık tecrübesi olunca türkü ve fasıl dinlemek bambaşka bir şey oluyormuş. ulan cyberpunk, dark electro vs. dinleyen adamdım ben. şimdi orhan hakalmaz'dan gönlüm ataşlara yandı gidiyor dinleyip olmayan sevdiğime ağıtlar yakıyorum.
devamını gör...

yami sukehiro
(bkz: black clover)
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

18 mayıs - uluslararası müzeler günü.
18-24 mayıs haftası ise müzeler haftası olarak kutlanıyor.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel istanbul arkeoloji müzesi
devamını gör...

bir yanımda artemis, bir yanımda aphrodite vardı. ön taraflardan hektor'un sesini duyuyordum, "bu ilk değil!" diye bağırıyordu. "sonuncusu da olmayacak! bu bereketli doğu toprakları, her zaman batının kan döktüğü yerler oldu!" diye devamını getirmişti.

kapının ardından akhalıların seslerini duyabiliyordum, gökyüzünü mavi yapan ışığın nedenini de biliyordum oysa ki...

athena onların yanındaydı, tıpkı hera, poseidon, hephaistos, hermes gibi. athena en sevdiğim tanrıça olmasına rağmen, ona karşı gelmek beni öylesine ürpertiyordu ki, hemen yanımda bulunan, ismini bilmediğim bir troyalının, bana "kazanacağız!" demesini bile zar zor duyuyordum.

ve işte, tam o anda, tüm troyalıları çıldırtan bir şey oldu. gökyüzünü kırmızıya boyamış bir varlık, bulunduğumuz yere iniyordu. kırmızı gözleri, giydiği savaş kaskından bile daha korkutucuydu.

ares, en ön kısma indiğinde, herkes çılgın gibi savaşmak için can atıyordu. birazdan ya kan dökecek ya da ölecektik ve bunun sebebi tek bir kadındı...

ah helen...

önce herkes sessiz oldu, sonra kapıların açılma sesini duydum...

işte böyle başladı büyük bir savaş, mottom bile hazırdı.
doğunun çocukları, batıya karşı geliyordu.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim