köy enstitüleri
anadolu'yu cennete çevirebilecekken kapatılıp insanımızı cehalete teslim ettiğimiz gerçek eğitim yuvaları.
içimde resmen yaradır köy enstitüleri.
istanbul'dan kars'a kadar tren yolculuğu yaparken köylerimizin nasıl zavallı olduğunu görmüştüm. insanımızın ne denli cahil olduğunu da anlatmaya gerek yok.
kapatılması bize yapılan en büyük kötülüklerden biri.
eğer hala faaliyetleri devam ediyor olsaydı bugün yaşadığımız üretim, dengesiz nüfus dağılışı, eğitim gibi sorunlarını asla yaşamazdık.
en yakın zamanda yenilenmiş bir modelle tekrar gündeme gelmeli ama nerede bizde milleti düşünen devlet büyükleri.
hizmet kelimesi dillerden düşmez ama işte halkı da fakirliğe, cahilliğe de siyaset sürükler.
içimde resmen yaradır köy enstitüleri.
istanbul'dan kars'a kadar tren yolculuğu yaparken köylerimizin nasıl zavallı olduğunu görmüştüm. insanımızın ne denli cahil olduğunu da anlatmaya gerek yok.
kapatılması bize yapılan en büyük kötülüklerden biri.
eğer hala faaliyetleri devam ediyor olsaydı bugün yaşadığımız üretim, dengesiz nüfus dağılışı, eğitim gibi sorunlarını asla yaşamazdık.
en yakın zamanda yenilenmiş bir modelle tekrar gündeme gelmeli ama nerede bizde milleti düşünen devlet büyükleri.
hizmet kelimesi dillerden düşmez ama işte halkı da fakirliğe, cahilliğe de siyaset sürükler.
devamını gör...
bal karıncası
avustralya'ya özgü bir karınca türü.
kıtlık zamanlarında haznelerinde bal depolayan karıncalar, acıkan diğer işçi karıncaları bir damla balla besliyor.
bal karıncaları bu balı afit denilen yaprak bitlerinden temin ediyor. aslında ismi bal diye geçse de depoladıkları sıvı, bal değildir. şeker oranı fazla ve su oranı az bir maddedir. bala benzediği için de, bal olarak isimlendirilmiştir.
bu yaprak bitlerini yakaladıkları zaman karınlarını bir güzel okşayıp dürtüklüyorlar, yani insan olarak düşünürsek gıdıklıyorlar. bu kadar okşanmak, yani aşırı gıdıklanmaya maruz kalan bit de, tabiki de gülmekten midesinde ne var ne yoksa çıkarıverir. çıkardıkları da bitkilerden aldıkları özsudur. bitin midesinde tatlı bir kıvama gelmiş bu suyu içip bitirirler.
aç kalan karıncalar ise depo vazifesi gören karıncaların duyargalarına dokunarak yiyecek isterler. karınca da, kendi familyasından olan bu karıncalara balla besler. yabancı bir familyaya ait karınca ise bu besinden faydalanamaz.
aborjinler için tadı tam olarak bal değil de şerbete benzeyen bu karıncalar, misafirlere geleneksel ikramı da oluyor. fakirlik, kıtlık zamanlarında altın ile takas yapılır, o derece de değerliymiş.
kıtlık zamanlarında haznelerinde bal depolayan karıncalar, acıkan diğer işçi karıncaları bir damla balla besliyor.
bal karıncaları bu balı afit denilen yaprak bitlerinden temin ediyor. aslında ismi bal diye geçse de depoladıkları sıvı, bal değildir. şeker oranı fazla ve su oranı az bir maddedir. bala benzediği için de, bal olarak isimlendirilmiştir.
bu yaprak bitlerini yakaladıkları zaman karınlarını bir güzel okşayıp dürtüklüyorlar, yani insan olarak düşünürsek gıdıklıyorlar. bu kadar okşanmak, yani aşırı gıdıklanmaya maruz kalan bit de, tabiki de gülmekten midesinde ne var ne yoksa çıkarıverir. çıkardıkları da bitkilerden aldıkları özsudur. bitin midesinde tatlı bir kıvama gelmiş bu suyu içip bitirirler.
aç kalan karıncalar ise depo vazifesi gören karıncaların duyargalarına dokunarak yiyecek isterler. karınca da, kendi familyasından olan bu karıncalara balla besler. yabancı bir familyaya ait karınca ise bu besinden faydalanamaz.
aborjinler için tadı tam olarak bal değil de şerbete benzeyen bu karıncalar, misafirlere geleneksel ikramı da oluyor. fakirlik, kıtlık zamanlarında altın ile takas yapılır, o derece de değerliymiş.
devamını gör...
geçmişle yaşamak
geçmiş insanın peşini öyle kolay kolay bırakmaz. insan ne kadar unutmaya çalışırsa çalışsın geçmişini asla unutamaz. hep bir iz, bazen küçük, bazense büyük bir iz kalır onda. bu yüzden öyle kolay kolay silemezsin. kimi zamanda herşeyi unutmuş gibi görünür. ama hep küçük bir parça vardır. ona tüm geçmişi hatırlatan.
devamını gör...
ekşi sözlük'ün son yıllardaki en büyük yazar alımını yapması
kafa sözlük ile ekşi sözlük'ün misyonu farklı, vizyonu farklı. en beğeniler tanımlar arasındaki fark bile kafa sözlük ile ekşi sözlük’ün kabil-i kıyas olmadığını ortaya koyuyor. 3 ocak 2021 tarihi itibari ile ekşi sözlük'te dünün en beğenilen entry'leri
1. özlem tekin
2. radamel falcao garcia
3. şaka maka herkesin exxen'e üye olması
4. the witcher 3 wild hunt
5. playstation 5
kafa sözlük'teki portakallı içerik cennetine baktığımızda ise
1. 12 yaşındaki kızın biriktirdiği harçlıklarla çiftçiliğe atılması
2. ekşi sözlük'ün son yıllardaki en büyük yazar alımını yapması
3. 2 ocak 2021 bakan soylu'nun kadın cinayetleriyle ilgili tweet'i
4. genç oyuncuya ormanda tecavüz eden kuryeye 22 yıl hapis cezası verilmesi
5. #emineyekimtecavüzetti
ekşi sözlük’te nedense reklamlar ile ilgili tanımlar ilgi çekerken kafa sözlük’te ise toplumsal duyarlılık ile ilgili tanımlar ve kadın hakları ilgi çekiyor. kafa sözlük’ün başarılı olacağını anlayanlar kendi sözlüklerine çeki düzen vermek için kafa yoruyorlarmış, bu bile olumlu gelişme sayılır.
”dünyanın gördüğü her büyük başarı, önce bir hayaldi. en büyük çınar bir tohumdu, en büyük kuş bir yumurtada gizliydi.” edgar allan poe.
1. özlem tekin
2. radamel falcao garcia
3. şaka maka herkesin exxen'e üye olması
4. the witcher 3 wild hunt
5. playstation 5
kafa sözlük'teki portakallı içerik cennetine baktığımızda ise
1. 12 yaşındaki kızın biriktirdiği harçlıklarla çiftçiliğe atılması
2. ekşi sözlük'ün son yıllardaki en büyük yazar alımını yapması
3. 2 ocak 2021 bakan soylu'nun kadın cinayetleriyle ilgili tweet'i
4. genç oyuncuya ormanda tecavüz eden kuryeye 22 yıl hapis cezası verilmesi
5. #emineyekimtecavüzetti
ekşi sözlük’te nedense reklamlar ile ilgili tanımlar ilgi çekerken kafa sözlük’te ise toplumsal duyarlılık ile ilgili tanımlar ve kadın hakları ilgi çekiyor. kafa sözlük’ün başarılı olacağını anlayanlar kendi sözlüklerine çeki düzen vermek için kafa yoruyorlarmış, bu bile olumlu gelişme sayılır.
”dünyanın gördüğü her büyük başarı, önce bir hayaldi. en büyük çınar bir tohumdu, en büyük kuş bir yumurtada gizliydi.” edgar allan poe.
devamını gör...
her kızın 25 tane flörtü olduğu gerçeği
malum yerinden element uyduran yazar beyanı. bende 50 tane var sen yanlış hesaplamışsın*.
devamını gör...
on emir
dini inanışa göre, musa'ya sina dağı'nda tanrı tarafından 2 taş tablet üzerinde verildiği söylenen bir dizi dini ve ahlaki öğretiler bütünüdür. emirler, eski ahit'in çıkış (eksodos) kitabının 20. babında yer almaktadırlar:
1)karşımda başka ilahların olmayacak.
2)kendin için oyma put, yukarda göklerde olanın, yahut aşağıda yerde olanın, yahut yerin altında sularda olanın hiç suretini yapmayacaksın, onlara eğilmeyeceksin ve onlara ibadet etmeyeceksin.
3)yehova'nın, rab'ın ismini boş yere ağza almayacaksın.
4)sebt gününü takdis etmek için onu hatırında tutacaksın. altı gün işleyeceksin ve bütün işini yapacaksın, fakat yedinci gün efendin rab'e sebttir. sen ve oğlun ve kızın, kölen ve cariyen ve hayvanların ve kapılarında olan garibin hiçbir iş yapmayacaksınız. çünkü rab gökleri, yeri ve denizi ve onlarda olan bütün şeyleri altı günde yarattı.
5)babana ve annene hürmet edeceksin.
6)öldürmeyeceksin.
7)zina etmeyeceksin.
8)çalmayacaksın.
9)komşuna karşı yalan şahitlik yapmayacaksın.
10)komşunun evine tamah etmeyeceksin, komşunun karısına, yahut kölesine, yahut cariyesine, yahut öküzüne, yahut eşeğine, yahut komşunun hiçbir şeyine tamah etmeyeceksin.
kaynak.
1)karşımda başka ilahların olmayacak.
2)kendin için oyma put, yukarda göklerde olanın, yahut aşağıda yerde olanın, yahut yerin altında sularda olanın hiç suretini yapmayacaksın, onlara eğilmeyeceksin ve onlara ibadet etmeyeceksin.
3)yehova'nın, rab'ın ismini boş yere ağza almayacaksın.
4)sebt gününü takdis etmek için onu hatırında tutacaksın. altı gün işleyeceksin ve bütün işini yapacaksın, fakat yedinci gün efendin rab'e sebttir. sen ve oğlun ve kızın, kölen ve cariyen ve hayvanların ve kapılarında olan garibin hiçbir iş yapmayacaksınız. çünkü rab gökleri, yeri ve denizi ve onlarda olan bütün şeyleri altı günde yarattı.
5)babana ve annene hürmet edeceksin.
6)öldürmeyeceksin.
7)zina etmeyeceksin.
8)çalmayacaksın.
9)komşuna karşı yalan şahitlik yapmayacaksın.
10)komşunun evine tamah etmeyeceksin, komşunun karısına, yahut kölesine, yahut cariyesine, yahut öküzüne, yahut eşeğine, yahut komşunun hiçbir şeyine tamah etmeyeceksin.
kaynak.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının çektiği fotoğraflar
evet 3 adet fotoğraf bırakıyorum buraya;
1)sabah 7 suları. bir kaç ayarıyla oynansa da , ortaya çıkan enfes bir fotoğraf. bayılıyorum buna

2) sabaha karşı 5-6 suları. muhteşem bir güneşin doğuşuna şahitlik ettiğim gündür.

3) bu da akşamüzeri saatleri, güneşin batışı birçok renk cümbüşü katıyor hayatımıza.
1)sabah 7 suları. bir kaç ayarıyla oynansa da , ortaya çıkan enfes bir fotoğraf. bayılıyorum buna

2) sabaha karşı 5-6 suları. muhteşem bir güneşin doğuşuna şahitlik ettiğim gündür.

3) bu da akşamüzeri saatleri, güneşin batışı birçok renk cümbüşü katıyor hayatımıza.
devamını gör...
her şey bitti derken çıkagelen insan
allah aşkına o insan bir an önce beni bulabilir mi?
devamını gör...
normal sözlük'ün sizi takip etmesi
t: yazarlarını takip eden sözlük yapmışlar.
takipçi listeme güneş gibi doğmuş sarı papatyam.
ayrica merak etmeyin yoldaş sizi bulur derken bahsedilen numara bu muydu acep?
eğer öyle ise bu biraz basit kaçmış yoldi tolki.
takipçi listeme güneş gibi doğmuş sarı papatyam.
ayrica merak etmeyin yoldaş sizi bulur derken bahsedilen numara bu muydu acep?
eğer öyle ise bu biraz basit kaçmış yoldi tolki.
devamını gör...
kısa saç batağı
kulak hizasından kısa saçlara gece uyurken bir şeyler oluyor. bir sabah james dean gibi uyanırken bir sabah halkadaki samara gibi uyanıyor insan. nasıl oluyor, gece yastıkla kafamız arasında ne geçiyor? bazı saçlar nasıl dik durabiliyor?
devamını gör...
hasret gültekin
sivas katliamında “ hiçbir zarar görmeyen” halkımızdan biri değildir. o zarar görmeyen halkımız oteldeki insanları diri diri yakmak için orta çağ azmi ile saldırmış ve başarılı da olmuştur.
şimdilerde herkesin tonton dede olarak gördüğü, kurtarıcılardan bir gözüyle baktığı temel karamollaoğlu o dönem belediye başkanıydı. bu olaydan utanç duyup duymadığı sorulduğunda “insanların ölmesi için böyle bir şey yapıldığı kanaatinde değilim" diyerek otelin yakılmasının deneysel bir çalışma olabileceğini düşündürmüştür bizlere.
hasret ise adı gibidir. çok özlenir. arif sağ, “hasret sağ olsa hepimiz evde otururduk” diyerek ne kadar büyük bir yetenek olduğunu anlatmıştır özetle.
yine de hasret orda kendini yakanlardan daha büyük bir ateş yakmış olan güzel insanlardan biridir. ve sen de unutma insanlığını kaybetmemiş okur : derman sendedir.
şimdilerde herkesin tonton dede olarak gördüğü, kurtarıcılardan bir gözüyle baktığı temel karamollaoğlu o dönem belediye başkanıydı. bu olaydan utanç duyup duymadığı sorulduğunda “insanların ölmesi için böyle bir şey yapıldığı kanaatinde değilim" diyerek otelin yakılmasının deneysel bir çalışma olabileceğini düşündürmüştür bizlere.
hasret ise adı gibidir. çok özlenir. arif sağ, “hasret sağ olsa hepimiz evde otururduk” diyerek ne kadar büyük bir yetenek olduğunu anlatmıştır özetle.
yine de hasret orda kendini yakanlardan daha büyük bir ateş yakmış olan güzel insanlardan biridir. ve sen de unutma insanlığını kaybetmemiş okur : derman sendedir.
devamını gör...
the culture of narcissism
christopher lacsh’in savaş sonrası amerikan toplumunda narsist bir karakterin ortaya çıkışını, ekonomik ve toplumsal sebepleri ile incelediği 1979 yılında yayınlanan kitabının ismidir. amerika, günümüz endüstriyel toplumunun ileri aşamasını temsil ettiğinden, 1979 yılında amerika toplumu için yazılan bu eserin, 2000’li yıllar ile birlikte türkiye içinde bazı gerçeklere işaret ettiği söylenebilir.
kendisi haricinde her şeyi kendisi için bir ayna olarak gören, kendi dış görünüşü, çekiciliği, toplumdan kendisine yansıyan görüntüsünden (bu yansımayı sosyal medyadan aldığı likelar ile ölçer) başka hiçbir şeyle gerçekten ilgilenmeyen bir karakter olarak tanımlar lasch narsisti. geleceğe ve gelecek nesillere olan tüm ilgisini yitirmiştir. ilgilendiği şeyler ya da inançları, bütünlüklü bir dünya görüşünün parçaları değil, yansımasını geliştirmek amaçlı bir takım terapilerdir. (vücut geliştirme, yoga, sağlıklık beslenme, pilates, karatay diyeti, organik besinler vb.) bu karakterin ortaya çıkmasında ekonomik, toplumsal ve tarihsel sebepler nelerdir? lasch ile beraber incelemeye çalışalım.
dünyanın sonu, umutların yıkılışı ve tek çare olarak bireysel terapi
bireysellik, her ne pahasına olursa olsun mutluluğun peşinde koşma, kültürel devrim adı altında narsistik davranış biçimleri ile çökmekte olan bir medeniyetin tezahürleri haline gelmiştir.
bir felaketin yaklaştığı hissi, dünyanın sonunun geldiği düşüncesi, daha iyi günlerin bizi beklemediği duygusu, kolektif ve organize bir kurtuluşa duyulan inancın yitirilmesi karşısında bireysel kurtuluşun, mutluluğu aramanın, kişisel gelişimin, yani terapinin tek mantıklı çare olduğu inancı yerleşmiştir. politik tüm hedeflerin, hayallerin çökmesinden sonra, geriye terapatik bir takım uğraşlar kalmıştır. yoga, sağlıklı beslenme, fitness, kendini keşfetme, veganizm vb.
kitlelerde yaygın olan bir diğer duygu durumu devamlı bir zamanın, tarihin bir parçası olduğumuzun fikrinin çöküşüdür. geçmişten gelip geleceğe doğru giden bir tarihin parçası değiliz artık. geleceği olmayan bir toplumda ve dünyada, şimdiki zamanda yaşamak kadar doğal bir şey yoktur.
lasch’in terapatiden kastettiği insanların anlık olarak iyi, sağlıklı hissetmeye çalışmalarıdır. bu genel bir inanca, dünya görüşüne oturan bir pratik değildir. arzuların anlık doyurulmasıdır.
aslında bireysellik yüceltilirken bireyin mega makineye bağlı kalmadan yaşamasının tüm şartları ortadan kalkmıştır. insan gerçek anlamda yalnız kalamadığı gibi, birlikte de değildir. totaliter hareketlerin, yalnız kitle insanını hareketin deviniminde birbirine doğru itmesi gibi bir durum ile kaşı karşıyayız.
yalnızlık, boşluk hissi gündelik hayatın bir savaş alanı haline gelmesinden, kimsenin yanında kendimizi emin hissetmeme duygusundan kaynaklanmaktadır. meta ilişkilerinin yoğunluğunun artması ile işin kişisel rekabet haline gelmesi, üremenin sosyalleşmesi sonucu aile ilişkilerinin çökmesi gibi sebepleri vardır.
modern insan kendi fiziksel ihtiyaçlarından, çocuklarını yetiştirmeye, psikolojik gereksinimlerine kadar devlete, şirketlere, büyük organizasyonlara bağlıdır. bu da güçsüzlüğe sebep olur. içten içe kendi ile barışık olamayan narsist bir toplumun kökenleri burada yatmaktadır.
narsist, başkalarının olumlayıcı, övücü bakışlarına muhtaçtır. kendisi için ayna olan dünyaya muhtaçtır. normal olmak, sıradan kişi olmak narsist için insanın başına gelebilecek en kötü şeydir. narsist bir fandır. sürekli ünlüler ile özdeşleşir. başkaları üzerinden sıradışı bir yaşam sürmeye çalışır.
insanların özel hayat, yani bedensel ihtiyaçlarını giderdikleri alanın dışında kalan kamuda, birlikteliklerini düzenleyen kurallar bütününü ifade eden civilitasın çöküşü kamu ile özel alanın ortadan kaldırılmasına sebep olmuştur. türkçe’ye nezaket kuralları olarak çevrilebilecek civilitas kısıtlayıcı olmaktan öte insanların, kişisel çekincelerini bırakarak biraraya gelmeleri için gerekli ortamı yaratıyorlardı. bu kurallar sayesinde daha rahat bir ilişki tesis etmek mümkündü. civilitas’ın ortadan kalkması ile tüm sosyal ilişkiler arada hiçbir sınırın olmadığı bir itiraf seansına dönüşmüştür. politika ve iş somut hedeflerinden sıyrılarak, özel hayattaki kişiliğin sergilendiği bir yer haline gelmiştir.
işin bürokratikleşmesinin, iş ile ilgili kabiliyetleri anlamsız hale getirmesi, şirketin, kurumun kişinin yaptıklarından bağımsız olarak bürokratik tarzda otomatik işleyişi, iş hayatında başarı kriteri olarak kişiliği ön plana çıkarmıştır. günümüz yöneticisi örneğin belirli bir hedef ya da görev için uğraşmaz. onun için önemli olan başkalarını geçmektir. winner olmaktır. gerçek bir kabiliyeti ve hedefi yoktur. amaç bir değer yaratmak değil kendisini, kendi karizmasını sergilemek, rakiplerini alt ederek winner olmaktır. aurası genç, dinamik olmasına bağlı olduğu için yaşlanmak en büyük korkulu rüyasıdır.
bu kendi kişiliğini, görüntüsünü sergileme motivasyonunu artıran bir değer husus sürekli kayıt altında olduğunun bilincidir. kameralar tarafından sürekli çekildiğini bilmek, sürekli fotoğrafının çekildiği bir ortamda yaşamak davranışların bir gösteriye dönüşmesini destekler.
burada kapitalizmin ilk ortaya çıktığı zamanlardaki, weber’in kapitalizm ile özdeşleştirdiği puritan ahlakın terk edilmesi söz konusudur. aslında puritan ahlak, kapitalist değer yargılarının tam olarak topluma nüfüz etmediği bir dönemin ürünüdür. puritan ahlakta fayda kavramı, topluma yararlı bir iş yapmakla ilişkilendirilir. puritan ahlaka göre disiplinli, kendi zevklerini bir kenara atmasını bilen, tutumlu kişiler, yaptıkları ile topluma faydalı olurlar ve böylece bunun maddi karşılığını da alırlar. önemli olan insanın yeteneklerini geliştirmesidir. maddi kazanç onunla birlikte gelecektir. ancak günümüzde insanın kendi yeteneklerini geliştirmesi ile ilgili rekabet yerini başkaları ile olan rekabete bırakmıştır. bir iş yapma kabiliyetinden daha çok kişisel ilişkilerdeki üstünlük, kendini pazarlama konusundaki maharet yükselmenin kaynağı olmuştur.
başarının kendisi neyin başarısı olduğundan bağımsız olarak önemlidir. başarının kendi ötesinde bir anlamı yoksa başarının tek ölçüm birimi başkalarının başarısıdır. bu durum hayatın bir savaş alanı haline gelmesi ve geleceğin belirsizleşmesinin en önemli sebeplerindendir.
puritan ahlaktan, narsist ahlaka geçiş, kapitalizmde üretimin başatlığından tüketimin başatlığına geçiş ile bağlantılıdır. puritan etiğin yerini tüketimin anlık zevklerine bıraktığı bu ahlak biçimi aslında kapitalizmin kendi içkin ahlak yapısının geçmişten gelen tortulardan sıyrılarak ortaya çıkmasıdır. sade’ın tahayyül ettiği, herkesin kendi kişisel zevk ve arzularından başka bir kural ve değer tanımadığı ve başka hiçbir kısıtlama olmadan bunların peşinde koştuğu bir toplumsal düzen.
hiçbir baskı altında kalmadan her türlü arzunun kolayca gerçekleştirilebileceği, meta üretimi ve bunların tüketimine dayalı bir toplum, arzuların anlık tatminin önündeki her türlü engeli ortadan kaldırmaya çalışır. bunların önünde hiçbir dini, ahlaki, felsefi bir engel olmamalıdır. birey arzularını tatmin etmek istediği hiçbir ailevi, geleneksel yani ekonominin yasaları haricinde hiçbir kuralın baskısı altında kalmamalıdır. bireyin bu tarz bir tahayyülü, tüm bireyleri, fiziksel ihtiyaçlarının peşinde koşan, birbirinin aynı monadlar olarak görür. bu ihtiyaçlar da meta olarak tanımlandığı ve karşılanması da bunların satın alınması ile eş değer tutulduğu için aslında birey tam anlamı ile topluma, bu metaları üreten endüstriyel/kapitalist topluma mahkum edilmiş demektir. geleneksel değerlerden özgürleşmek gibi algılanan şey aslında kendini tamamı ile topluma terk etmektir.
kapitalist topluma topyekun bir karşı duruş olan 68 hareketinin dağılmasının sonuçları olan kadın hareketi, gençlik hareketi, gay hareketi, yeşiller vb. parçaların temelde gördükleri işlev bu civilitasın, saf kapitalist mantığın önündeki engellerin ortadan kalkmasıdır.
örneğin kadının ekonomik özgürleşmesi, aslında temel olarak kadının kapitalist ekonomiye dahil olması demektir. ailede paternalizmin yıkılması, çocukların ekonominin, şirketlerin, devletin yönlendiriciliğine ve tahakkümüne girmesi demektir. (bu örneklerde geçen eski tip tahakkümlerin kısıtlayıcı etkilerinden bağımsız olarak)
lasch’in bahsettiği bir başka yaygın ruh hali, insanların yaptıkları işe ve gündelik hayatlarına karşı ironik bir tavır ve ciddiyetsizlik ile yaklaşmalarıdır. yapılan iş meslekten ve kabiliyetten bağımsız hale geldiğinde, sergilenen yapılan işler değil karakterin kendisi haline geldiğinde, işin anlamanın ölmesi ile birlikte yapılan işe duyulan saygı da ölür. iş, absürt bir noktaya doğru kayar ve bu sebeple insanlar yaptıkları işe karşı alaycı bir uzaklık takınırlar. aynı ironik tavrı sosyal hayattaki ilişkilerde de görebiliriz. sosyal yaşam geleneksel rutinlerinden sıyrılıp bir role playing haline geldiğinde insan gündelik faliyetinin tümüne ciddiyetsiz bir uzaklık ile yaklaşır.
iş ve sosyal yaşamın kendisi bir ilüzyona dönüştüğünde hiçbirşeye inanmayan ve herşeye inanan bir insan profili ile karşılaşırız. semptomları gittikçe yaygınlaşan komplo teorilerinde görülebilir.
spor ve oyunun sektörleşmesi
lasch sporda ve oyunda meydana gelen değişimleri de incelemektedir. oyun, spor, toplumun kendi ritüellerine, geleneklerine, hayata bakışına bağlı bir faaliyet (örneğin ilyada’da achilleus’un düzenlediği müsabakalar gibi) olmaktan çıkarak, kitle iletişim araçları ile yayınlanan bir eğlence, dolayısı ile bir business faliyetine dönüşmüştür.
oyun, keyfi kuralları ile hayatın askıya alındığı, yapay bir şekilde gerilimin sürekliliğinin sağlandığı ve böylece rekabet, macera duygularının tatmin edildiği bir faaliyet ve fiziksel ve zihinsel kapasitelerin sergilenmesi için bir imkandır. oyunun bu beklentileri karşılaması için oyuncuların ve izleyicilerin kuralların keyfiliğini kabul etmesi, oyunu kendi içerisinde ciddiye alması şarttır. kendi hayatını ciddiye almakta zorlanan bir insanın oyunu ciddiye alması imkansızdır. narsistik insanın en önemli özelliklerinden birisi oyunda, tiyatroda, sinemada gerçekliği askıya alma yetisini kaybetmesidir.
oyunun büyüsünün bozulmasının kapitalist üretim ile alakalı başka sebepleri de vardır. çalışma ve boş zamanın birbirinden ayrılması, kitle iletişim araçları ile sporun geniş kitleler için bir eğlence haline gelmesi sporun büyüsünü öldüren etkenlerdendir. spor gerçekliğin askıya alındığı bir temsil değil, büyük paralar yatırılan, müsabaka öncesinideki yatırım ve hazırlığın müsabakadan daha önemli hale geldiği bir business faaliyetidir. sporun bir business haline gelmesi lokalliği ve bağlılığı öldürür. sonuçta oyun tüm ciddiliğini, büyüleyici özelliğini kaybetmiştir. holiganlık ve taraftar grubu faaliyetleri oyunun ciddiye alınmasından ileri gelmez bilakis oyun ile alakasız faaliyetlerin oyunun önüne geçmesini simgeler. taraftar gruplarının ilgilendikleri şey oyunun kendisi değil, oyun dışındaki kendi şovları ve gösterileridir. örneğin we are the best diye bağıran ultraaslan galatasaray klübünü değil, kendi taraftar gruplarını kastediyordur. burada en iyi olmak futbol sahası içinde yapılanın haricinde en iyi kareografiyi yapmak, deplasmana en kalabalık gitmek gibi oyun ile alakasız aktivitelerdir.
sonuç olarak spor bireysel olarak ilgilenildiğinde sağlıklı yaşam için yapılan bir terapi, organize halinde ise bir sektör halini almıştır.
yeni cahillik, cahilliğin öğretimi
peki günümüzde çok yaygın görülen yeni cahilliğin sebepleri neler olabilir. lasch’in bu konuda da tatmin edici açıklamaları mevcut.
en elitinden daha yaygın kurumlara kadar, eğitimin ve öğrencilerin kalitesi düşmüştür. kültür geleneğinden kopmuş, kendi ülkesinin tarihi ile ilgili temel bilgilerden habersiz, bu hali ile eğitim sürecini tamamlayabilmiş bir kitle oluşmuştur. okuma-yazma oranlarını artıran genelleştirilmiş eğitim yeni oluşan cahillik biçimleri karşısında etkisiz kalmıştır. konuşma ve yazmada duyulan zorluklar, okuduğunu anlama kabiliyetinde gerileme, en temel hukuki haklarından habersiz bir yurttaşlık, geleneksel bilgiler ile kuşaktan kuşağa aktarılan gündelik yaşam bilgisinin uzmanların mesleki faaliyet alanı haline gelmesi vb. genel manada yaşanan bu kabileyet düşüşünün etkilerini aile ilişkileri, çocuk bakımı, beslenmeye kadar her alanda görmek mümkündür. hayatın her alanı, uzmanların ezoterik bilgisi tarafından düzenlenmesi gereken, sokaktaki adama terk edilemeyecek uzmanlık alanları haline gelmiştir.
yukarıdaki gelişmelerin temel sebebi günümüzde yapılan işlerin gerçek bir kabiliyet, inisiyatif ve organizasyon yeteneği istememesidir. hatta işlerin çoğunun bunlara sahip olanları tatmin etmeyen bir yapısı vardır. alalade özelliklere sahip, ortalama bir eğtimden geçmiş bir kişi, yaptığı iş için kendi yeteneklerini fazla görmektedir. endüstriyel üretim tarzı sürekli söylendiği gibi, kalifiye çalışanlara değil, rutin işleri baştan savma yapacak, boş zamanında tüketim ile kendisini tatmin edecek bir iş gücüne ihtiyaç duymaktadır. dolayısı ile sistemin hedefi tam olarakta vasat öğrenciler yetiştirmektedir.
okulun bu hedef doğrultusunda şekillendirilmesinde ilerici pedegojik görüşlerin katkısı yadsınamaz. bu görüşlere göre öğrencinin dikkati korunmalıdır. öğrencinin sınıfta geçirdiği zaman aynı zamanda eğlenceli olmalıdır. öğretmen ile öğrenci arasında eşit bir ilişki kurulmalıdır. öğretmen yönlendiren kişi değil, öğrenci ile birlikte öğrenen kişidir. bu anlayış öğretmen kalitesinin düşüşünde muazzam etkili olmuştur. demokratik pedegojik görüşe göre öğrenci ciddi çalışma kapasitesinden mahrum, konsantrasyonunu toplayamayan bir karaktere sahiptir. bu sebeple ilgisi ciddi akademik faaliyetlere girmeden oyunlarla, yeni teknolojik cihazlarla canlı tutulmalıdır. bu görüşlerin arendt’in crisis in education makalesi ile büyük paralellikler içerdiği söylenebilir.
ailenin çöküşü
üretimin ailenin ve bireyin bir faliyeti olmaktan çıkarak, toplumsal bir boyut kazanması ile üreme de sosyal bir faaliyet haline gelmiştir. çocuk yetiştirme ailenin tekelinden çıkarak devletin, uzmanların, özel şirketlerin meşgalesi haline gelmiştir.
modernite ve ilerleme nüfuzunu artırdıkça ailenin tutucu, çağın gerekliliklerine uyum sağlayamayan bireyler yetiştirdiği varsayılarak, eğitim ile ilgili faaliyetler ailenin tekelinden peyderpey alınmıştır.
son ve yeni uzman görüşlerine göre normal ve sağlıklı bir aile yapısı dahi, çocuk yetiştirme konusunda yetersizdir. bu sebeple toplum, devlet aracılığı ile çocuk yetiştirmeyi eline almalıdır.
böylece çocuk yetiştirme ile ilgili geleneksel bilgiler, kuşaktan kuşağa aktarılmış doğrular kaybolmakta, ebeveynler çocukları karşısında ne yapacaklarını bilemez bir durumda kalmaktadırlar. uzman görüşüne muhtaç bir ebeveyn profili ortaya çıkmaktadır. başarılı ve sağlıklı çocuklar yetiştirmek belirli bir yurt ve özel okula, bir vitamine, protein içerikli mamaya, çeşitli özel kurslara bağlanır. ebeveynler, başarılı çocuk yetiştirme stresini sürekli üzerlerinde taşır.
geleneksel otoritenin ve aile değerlerinin çağın gerekliliklerini karşılamadığının iddia edildiği, çocuk yetiştirmenin değişik uzmanlık alanlarının bilimsel yönlendirmesi ile sağlıklı olabileceği ilan edildiğinde ebeveynin çocuk üzerinde hiçbir ahlaki otoritesi ve yükümlülüğü kalmıştır. bu fiili durum, liberal ahlaki özgürlük kavramının, çocuğun kendi seçim hakkı düsturu ile meşrulaştırır. aslında herhangi bir yönlendirici ve örnek olma kabiliyetini kaybetmiş ebeveynin bu sorumluluğundan gönül rahatlığı ile sıyrılmasının bir imkanıdır bu.
sonuçta modern ebeveynlik pazardaki çocuk yetiştirme ile ilgili metaların alımına indirgenir. özetle, doğum uzmanları çocuğun doğumundan, pediyatrikler hastalıklarından ve tedavisinden, öğretmenler zekasından, süpermarketler ve gıda endüstrisi yiyeceklerinden, kitle kültürü ise dünya görüşünden sorumludur, ebeveynler ise bunları satın alan kişilerdir.
nesiller arasındaki hiyerarşinin tersine dönmesi, ebeveyn otoritesinin çökmesi, ben merkezci, fiziksel arzular ile hareket eden, hedonist bir toplum yapısı yaratır. bunun kapitalist toplumun tüketim endeksli yapısı ile birbirini destekleyen yapısı mağlumdur.
ancak bu durumun birey üzerinde hiçbir disiplin, eleştirel bir otorite bırakmadığı düşünülmemeli. kısıtlayıcı geleneksel disiplin yerine, yeni eleştirel bakış, herkes tarafından beğenilme, popüler olma, en çok like alma, sosyal başarı üzerine kriterlerini inşa eder. bu aslında insanlar üzerinde çok daha sert, eleştirel bir baskı oluşturur. bunun somut örneklerinden birisi, facebookta belirli sayıda like almazsa çocuğunu 15. kattan atmakla tehdit eden babadır.
kadın erkek ilişkileri
üremenin sosyalleşmesi, kişisel ilişkileri sıradanlaştırır. kendi ölümünden sonraki dünyaya ilgi duymamak ile sonuçlanır. çünkü ebeveynler çocuklarını kendilerine ait hissetmezler. çocuklar da otorite ve rol model olarak anne-babayı kabul etmedikleri için, nesiller arası devamlılık duygusu kopmuştur. kendi ölümünden sonraki her şeye ilgisini kaybeden kişi anı yaşamak zorundadır. narsistik karakterin bu özelliğinin bir türlü gelmek bilmeyen ekolojik bilinçle ya da sınıf bilinci ile ilgisi yok mudur? dünyanın sonunun geldiği sayısız raporda, filmde, belgeselde dile getirilmesine hatta dünyanın sahipleri tarafından kabul edilmesine rağmen bunun hiçbir etki bırakmamasının sebeplerinden biri bu olamaz mı?
modern toplum öncesinde kadın-erkek ilişkilerinin temel normları centilmenlik kültürü üzerine oturmaktaydı. bu centilmenlik kültürü, zayıf cinsiyeti korumak, centilmenlik görevleri gibi kavramlar altında, temelde fiziksel güce dayanan kadının sömürüsünü yumuşatan bir etkiye sahipti. günümüzde bu kültür ortadan kalkmıştır.
kadın erkek ilişkilerindeki bu ilüzyonun ortadan kalkması doğal bir takım zıtlıkların doğrudan yaşanmasına, kadın erkek ilişkilerinin şiddetlenmesine sebep olmuştur.
lasch cinsel devrimin kadın-erkek ilişkilerinde yarattığı bazı komplikasyonlara da dikkat çekiyor. örneğin seksin sadece kendisi için değerli hale gelmesi, geleceğe dair tüm referanslarını kaybetmesine ve sürekli bir ilişkinin temeli olabilme özelliğini yitirmesine sebep olmuştur. seksi aşka, evliliğe ve yeni nesillere bağlayan bağlar böylece kopmuştur.
feminizmin bazı çelişkileri konusunda ise şunları söylüyor. feminizmin kadın ve erkeği haklarında değil kendi doğalarında da eşit kabul etme eğilimi, eşitsizliği yaratan faktörün ise geleneksel değerler olduğu iddiası, bu ilişkileri düzenleyen normların (lasch için bu gelenekselliklerde herhangi bir ideal söz konusu değil) ortadan kalkmasına sebep olarak kadın ve erkeği doğadan gelen bir takım zıtlıkları ile baş başa bırakmıştır. örneğin feminizm , erkeği vahşi bir hayvan olarak tanımlarken, kadına yönelik vahşiliğini eleştirmekte, aynı zamanda bu vahşiliği törpüleyecek geleneksel değerleri (centilmenlik kültürü gibi) kadın-erkek eşitsizliğinin temeli olarak görmektedir.
yaşlılık nefreti ve korkusu
günümüzdeki en yaygın hislerden bir tanesi yaşlılık karşısında duyulan nefret ve korkudur. birincisi henüz uzakken, ikincisi yaklaştığı zaman. lasch’e göre bunun sebebi nesiller arasındaki bağın kopmasıdır. yaşlılık ile ilgili en büyük teselli, yeni nesillerin bizim yerimize geliyor oluşu ve bir anlamda bizim devamlılığımızı sağlayacak olmalarıdır. ancak insanoğlu kendi ölümünden sonraki hayata karşı tüm ilgisini kaybettiğinde, kendisini sadece güzelliği, çekiciliği, dış görünüşü ve gücünün (hepsi gençlikle bağlantılıdır ve yaşlandıkça erir) dış dünya tarafından takdir edilmesi ile tatmin edebildiğinde yaşlılık dayanılması en zor bela ve başa gelebilecek en büyük felaket halini alır. çünkü sürekli teknolojik yenilenme altında bir gelenek oluşturabilmek mümkün değildir. birbirini takip eden nesiller daha önceki nesillerin yani bir geleneğin devamını değil tam tersine önceki neslin yok oluşunu temsil eder. çocuk yapma karşısında duyulan tereddütün sebeplerinden bazıları buralardadır. bilgilerin sürekli yenilenmesi, yaşlıların bir toplumdaki en büyük değerini oluşturan bilgeliğin ortadan kalkmasına sebep olur. orta yaşını geçen insanın, tecrübeye, bilgiye ve geleneğe saygısı olmayan bir toplumda son kullanma tarihi geçmiş demektir.
kendisi haricinde her şeyi kendisi için bir ayna olarak gören, kendi dış görünüşü, çekiciliği, toplumdan kendisine yansıyan görüntüsünden (bu yansımayı sosyal medyadan aldığı likelar ile ölçer) başka hiçbir şeyle gerçekten ilgilenmeyen bir karakter olarak tanımlar lasch narsisti. geleceğe ve gelecek nesillere olan tüm ilgisini yitirmiştir. ilgilendiği şeyler ya da inançları, bütünlüklü bir dünya görüşünün parçaları değil, yansımasını geliştirmek amaçlı bir takım terapilerdir. (vücut geliştirme, yoga, sağlıklık beslenme, pilates, karatay diyeti, organik besinler vb.) bu karakterin ortaya çıkmasında ekonomik, toplumsal ve tarihsel sebepler nelerdir? lasch ile beraber incelemeye çalışalım.
dünyanın sonu, umutların yıkılışı ve tek çare olarak bireysel terapi
bireysellik, her ne pahasına olursa olsun mutluluğun peşinde koşma, kültürel devrim adı altında narsistik davranış biçimleri ile çökmekte olan bir medeniyetin tezahürleri haline gelmiştir.
bir felaketin yaklaştığı hissi, dünyanın sonunun geldiği düşüncesi, daha iyi günlerin bizi beklemediği duygusu, kolektif ve organize bir kurtuluşa duyulan inancın yitirilmesi karşısında bireysel kurtuluşun, mutluluğu aramanın, kişisel gelişimin, yani terapinin tek mantıklı çare olduğu inancı yerleşmiştir. politik tüm hedeflerin, hayallerin çökmesinden sonra, geriye terapatik bir takım uğraşlar kalmıştır. yoga, sağlıklı beslenme, fitness, kendini keşfetme, veganizm vb.
kitlelerde yaygın olan bir diğer duygu durumu devamlı bir zamanın, tarihin bir parçası olduğumuzun fikrinin çöküşüdür. geçmişten gelip geleceğe doğru giden bir tarihin parçası değiliz artık. geleceği olmayan bir toplumda ve dünyada, şimdiki zamanda yaşamak kadar doğal bir şey yoktur.
lasch’in terapatiden kastettiği insanların anlık olarak iyi, sağlıklı hissetmeye çalışmalarıdır. bu genel bir inanca, dünya görüşüne oturan bir pratik değildir. arzuların anlık doyurulmasıdır.
aslında bireysellik yüceltilirken bireyin mega makineye bağlı kalmadan yaşamasının tüm şartları ortadan kalkmıştır. insan gerçek anlamda yalnız kalamadığı gibi, birlikte de değildir. totaliter hareketlerin, yalnız kitle insanını hareketin deviniminde birbirine doğru itmesi gibi bir durum ile kaşı karşıyayız.
yalnızlık, boşluk hissi gündelik hayatın bir savaş alanı haline gelmesinden, kimsenin yanında kendimizi emin hissetmeme duygusundan kaynaklanmaktadır. meta ilişkilerinin yoğunluğunun artması ile işin kişisel rekabet haline gelmesi, üremenin sosyalleşmesi sonucu aile ilişkilerinin çökmesi gibi sebepleri vardır.
modern insan kendi fiziksel ihtiyaçlarından, çocuklarını yetiştirmeye, psikolojik gereksinimlerine kadar devlete, şirketlere, büyük organizasyonlara bağlıdır. bu da güçsüzlüğe sebep olur. içten içe kendi ile barışık olamayan narsist bir toplumun kökenleri burada yatmaktadır.
narsist, başkalarının olumlayıcı, övücü bakışlarına muhtaçtır. kendisi için ayna olan dünyaya muhtaçtır. normal olmak, sıradan kişi olmak narsist için insanın başına gelebilecek en kötü şeydir. narsist bir fandır. sürekli ünlüler ile özdeşleşir. başkaları üzerinden sıradışı bir yaşam sürmeye çalışır.
insanların özel hayat, yani bedensel ihtiyaçlarını giderdikleri alanın dışında kalan kamuda, birlikteliklerini düzenleyen kurallar bütününü ifade eden civilitasın çöküşü kamu ile özel alanın ortadan kaldırılmasına sebep olmuştur. türkçe’ye nezaket kuralları olarak çevrilebilecek civilitas kısıtlayıcı olmaktan öte insanların, kişisel çekincelerini bırakarak biraraya gelmeleri için gerekli ortamı yaratıyorlardı. bu kurallar sayesinde daha rahat bir ilişki tesis etmek mümkündü. civilitas’ın ortadan kalkması ile tüm sosyal ilişkiler arada hiçbir sınırın olmadığı bir itiraf seansına dönüşmüştür. politika ve iş somut hedeflerinden sıyrılarak, özel hayattaki kişiliğin sergilendiği bir yer haline gelmiştir.
işin bürokratikleşmesinin, iş ile ilgili kabiliyetleri anlamsız hale getirmesi, şirketin, kurumun kişinin yaptıklarından bağımsız olarak bürokratik tarzda otomatik işleyişi, iş hayatında başarı kriteri olarak kişiliği ön plana çıkarmıştır. günümüz yöneticisi örneğin belirli bir hedef ya da görev için uğraşmaz. onun için önemli olan başkalarını geçmektir. winner olmaktır. gerçek bir kabiliyeti ve hedefi yoktur. amaç bir değer yaratmak değil kendisini, kendi karizmasını sergilemek, rakiplerini alt ederek winner olmaktır. aurası genç, dinamik olmasına bağlı olduğu için yaşlanmak en büyük korkulu rüyasıdır.
bu kendi kişiliğini, görüntüsünü sergileme motivasyonunu artıran bir değer husus sürekli kayıt altında olduğunun bilincidir. kameralar tarafından sürekli çekildiğini bilmek, sürekli fotoğrafının çekildiği bir ortamda yaşamak davranışların bir gösteriye dönüşmesini destekler.
burada kapitalizmin ilk ortaya çıktığı zamanlardaki, weber’in kapitalizm ile özdeşleştirdiği puritan ahlakın terk edilmesi söz konusudur. aslında puritan ahlak, kapitalist değer yargılarının tam olarak topluma nüfüz etmediği bir dönemin ürünüdür. puritan ahlakta fayda kavramı, topluma yararlı bir iş yapmakla ilişkilendirilir. puritan ahlaka göre disiplinli, kendi zevklerini bir kenara atmasını bilen, tutumlu kişiler, yaptıkları ile topluma faydalı olurlar ve böylece bunun maddi karşılığını da alırlar. önemli olan insanın yeteneklerini geliştirmesidir. maddi kazanç onunla birlikte gelecektir. ancak günümüzde insanın kendi yeteneklerini geliştirmesi ile ilgili rekabet yerini başkaları ile olan rekabete bırakmıştır. bir iş yapma kabiliyetinden daha çok kişisel ilişkilerdeki üstünlük, kendini pazarlama konusundaki maharet yükselmenin kaynağı olmuştur.
başarının kendisi neyin başarısı olduğundan bağımsız olarak önemlidir. başarının kendi ötesinde bir anlamı yoksa başarının tek ölçüm birimi başkalarının başarısıdır. bu durum hayatın bir savaş alanı haline gelmesi ve geleceğin belirsizleşmesinin en önemli sebeplerindendir.
puritan ahlaktan, narsist ahlaka geçiş, kapitalizmde üretimin başatlığından tüketimin başatlığına geçiş ile bağlantılıdır. puritan etiğin yerini tüketimin anlık zevklerine bıraktığı bu ahlak biçimi aslında kapitalizmin kendi içkin ahlak yapısının geçmişten gelen tortulardan sıyrılarak ortaya çıkmasıdır. sade’ın tahayyül ettiği, herkesin kendi kişisel zevk ve arzularından başka bir kural ve değer tanımadığı ve başka hiçbir kısıtlama olmadan bunların peşinde koştuğu bir toplumsal düzen.
hiçbir baskı altında kalmadan her türlü arzunun kolayca gerçekleştirilebileceği, meta üretimi ve bunların tüketimine dayalı bir toplum, arzuların anlık tatminin önündeki her türlü engeli ortadan kaldırmaya çalışır. bunların önünde hiçbir dini, ahlaki, felsefi bir engel olmamalıdır. birey arzularını tatmin etmek istediği hiçbir ailevi, geleneksel yani ekonominin yasaları haricinde hiçbir kuralın baskısı altında kalmamalıdır. bireyin bu tarz bir tahayyülü, tüm bireyleri, fiziksel ihtiyaçlarının peşinde koşan, birbirinin aynı monadlar olarak görür. bu ihtiyaçlar da meta olarak tanımlandığı ve karşılanması da bunların satın alınması ile eş değer tutulduğu için aslında birey tam anlamı ile topluma, bu metaları üreten endüstriyel/kapitalist topluma mahkum edilmiş demektir. geleneksel değerlerden özgürleşmek gibi algılanan şey aslında kendini tamamı ile topluma terk etmektir.
kapitalist topluma topyekun bir karşı duruş olan 68 hareketinin dağılmasının sonuçları olan kadın hareketi, gençlik hareketi, gay hareketi, yeşiller vb. parçaların temelde gördükleri işlev bu civilitasın, saf kapitalist mantığın önündeki engellerin ortadan kalkmasıdır.
örneğin kadının ekonomik özgürleşmesi, aslında temel olarak kadının kapitalist ekonomiye dahil olması demektir. ailede paternalizmin yıkılması, çocukların ekonominin, şirketlerin, devletin yönlendiriciliğine ve tahakkümüne girmesi demektir. (bu örneklerde geçen eski tip tahakkümlerin kısıtlayıcı etkilerinden bağımsız olarak)
lasch’in bahsettiği bir başka yaygın ruh hali, insanların yaptıkları işe ve gündelik hayatlarına karşı ironik bir tavır ve ciddiyetsizlik ile yaklaşmalarıdır. yapılan iş meslekten ve kabiliyetten bağımsız hale geldiğinde, sergilenen yapılan işler değil karakterin kendisi haline geldiğinde, işin anlamanın ölmesi ile birlikte yapılan işe duyulan saygı da ölür. iş, absürt bir noktaya doğru kayar ve bu sebeple insanlar yaptıkları işe karşı alaycı bir uzaklık takınırlar. aynı ironik tavrı sosyal hayattaki ilişkilerde de görebiliriz. sosyal yaşam geleneksel rutinlerinden sıyrılıp bir role playing haline geldiğinde insan gündelik faliyetinin tümüne ciddiyetsiz bir uzaklık ile yaklaşır.
iş ve sosyal yaşamın kendisi bir ilüzyona dönüştüğünde hiçbirşeye inanmayan ve herşeye inanan bir insan profili ile karşılaşırız. semptomları gittikçe yaygınlaşan komplo teorilerinde görülebilir.
spor ve oyunun sektörleşmesi
lasch sporda ve oyunda meydana gelen değişimleri de incelemektedir. oyun, spor, toplumun kendi ritüellerine, geleneklerine, hayata bakışına bağlı bir faaliyet (örneğin ilyada’da achilleus’un düzenlediği müsabakalar gibi) olmaktan çıkarak, kitle iletişim araçları ile yayınlanan bir eğlence, dolayısı ile bir business faliyetine dönüşmüştür.
oyun, keyfi kuralları ile hayatın askıya alındığı, yapay bir şekilde gerilimin sürekliliğinin sağlandığı ve böylece rekabet, macera duygularının tatmin edildiği bir faaliyet ve fiziksel ve zihinsel kapasitelerin sergilenmesi için bir imkandır. oyunun bu beklentileri karşılaması için oyuncuların ve izleyicilerin kuralların keyfiliğini kabul etmesi, oyunu kendi içerisinde ciddiye alması şarttır. kendi hayatını ciddiye almakta zorlanan bir insanın oyunu ciddiye alması imkansızdır. narsistik insanın en önemli özelliklerinden birisi oyunda, tiyatroda, sinemada gerçekliği askıya alma yetisini kaybetmesidir.
oyunun büyüsünün bozulmasının kapitalist üretim ile alakalı başka sebepleri de vardır. çalışma ve boş zamanın birbirinden ayrılması, kitle iletişim araçları ile sporun geniş kitleler için bir eğlence haline gelmesi sporun büyüsünü öldüren etkenlerdendir. spor gerçekliğin askıya alındığı bir temsil değil, büyük paralar yatırılan, müsabaka öncesinideki yatırım ve hazırlığın müsabakadan daha önemli hale geldiği bir business faaliyetidir. sporun bir business haline gelmesi lokalliği ve bağlılığı öldürür. sonuçta oyun tüm ciddiliğini, büyüleyici özelliğini kaybetmiştir. holiganlık ve taraftar grubu faaliyetleri oyunun ciddiye alınmasından ileri gelmez bilakis oyun ile alakasız faaliyetlerin oyunun önüne geçmesini simgeler. taraftar gruplarının ilgilendikleri şey oyunun kendisi değil, oyun dışındaki kendi şovları ve gösterileridir. örneğin we are the best diye bağıran ultraaslan galatasaray klübünü değil, kendi taraftar gruplarını kastediyordur. burada en iyi olmak futbol sahası içinde yapılanın haricinde en iyi kareografiyi yapmak, deplasmana en kalabalık gitmek gibi oyun ile alakasız aktivitelerdir.
sonuç olarak spor bireysel olarak ilgilenildiğinde sağlıklı yaşam için yapılan bir terapi, organize halinde ise bir sektör halini almıştır.
yeni cahillik, cahilliğin öğretimi
peki günümüzde çok yaygın görülen yeni cahilliğin sebepleri neler olabilir. lasch’in bu konuda da tatmin edici açıklamaları mevcut.
en elitinden daha yaygın kurumlara kadar, eğitimin ve öğrencilerin kalitesi düşmüştür. kültür geleneğinden kopmuş, kendi ülkesinin tarihi ile ilgili temel bilgilerden habersiz, bu hali ile eğitim sürecini tamamlayabilmiş bir kitle oluşmuştur. okuma-yazma oranlarını artıran genelleştirilmiş eğitim yeni oluşan cahillik biçimleri karşısında etkisiz kalmıştır. konuşma ve yazmada duyulan zorluklar, okuduğunu anlama kabiliyetinde gerileme, en temel hukuki haklarından habersiz bir yurttaşlık, geleneksel bilgiler ile kuşaktan kuşağa aktarılan gündelik yaşam bilgisinin uzmanların mesleki faaliyet alanı haline gelmesi vb. genel manada yaşanan bu kabileyet düşüşünün etkilerini aile ilişkileri, çocuk bakımı, beslenmeye kadar her alanda görmek mümkündür. hayatın her alanı, uzmanların ezoterik bilgisi tarafından düzenlenmesi gereken, sokaktaki adama terk edilemeyecek uzmanlık alanları haline gelmiştir.
yukarıdaki gelişmelerin temel sebebi günümüzde yapılan işlerin gerçek bir kabiliyet, inisiyatif ve organizasyon yeteneği istememesidir. hatta işlerin çoğunun bunlara sahip olanları tatmin etmeyen bir yapısı vardır. alalade özelliklere sahip, ortalama bir eğtimden geçmiş bir kişi, yaptığı iş için kendi yeteneklerini fazla görmektedir. endüstriyel üretim tarzı sürekli söylendiği gibi, kalifiye çalışanlara değil, rutin işleri baştan savma yapacak, boş zamanında tüketim ile kendisini tatmin edecek bir iş gücüne ihtiyaç duymaktadır. dolayısı ile sistemin hedefi tam olarakta vasat öğrenciler yetiştirmektedir.
okulun bu hedef doğrultusunda şekillendirilmesinde ilerici pedegojik görüşlerin katkısı yadsınamaz. bu görüşlere göre öğrencinin dikkati korunmalıdır. öğrencinin sınıfta geçirdiği zaman aynı zamanda eğlenceli olmalıdır. öğretmen ile öğrenci arasında eşit bir ilişki kurulmalıdır. öğretmen yönlendiren kişi değil, öğrenci ile birlikte öğrenen kişidir. bu anlayış öğretmen kalitesinin düşüşünde muazzam etkili olmuştur. demokratik pedegojik görüşe göre öğrenci ciddi çalışma kapasitesinden mahrum, konsantrasyonunu toplayamayan bir karaktere sahiptir. bu sebeple ilgisi ciddi akademik faaliyetlere girmeden oyunlarla, yeni teknolojik cihazlarla canlı tutulmalıdır. bu görüşlerin arendt’in crisis in education makalesi ile büyük paralellikler içerdiği söylenebilir.
ailenin çöküşü
üretimin ailenin ve bireyin bir faliyeti olmaktan çıkarak, toplumsal bir boyut kazanması ile üreme de sosyal bir faaliyet haline gelmiştir. çocuk yetiştirme ailenin tekelinden çıkarak devletin, uzmanların, özel şirketlerin meşgalesi haline gelmiştir.
modernite ve ilerleme nüfuzunu artırdıkça ailenin tutucu, çağın gerekliliklerine uyum sağlayamayan bireyler yetiştirdiği varsayılarak, eğitim ile ilgili faaliyetler ailenin tekelinden peyderpey alınmıştır.
son ve yeni uzman görüşlerine göre normal ve sağlıklı bir aile yapısı dahi, çocuk yetiştirme konusunda yetersizdir. bu sebeple toplum, devlet aracılığı ile çocuk yetiştirmeyi eline almalıdır.
böylece çocuk yetiştirme ile ilgili geleneksel bilgiler, kuşaktan kuşağa aktarılmış doğrular kaybolmakta, ebeveynler çocukları karşısında ne yapacaklarını bilemez bir durumda kalmaktadırlar. uzman görüşüne muhtaç bir ebeveyn profili ortaya çıkmaktadır. başarılı ve sağlıklı çocuklar yetiştirmek belirli bir yurt ve özel okula, bir vitamine, protein içerikli mamaya, çeşitli özel kurslara bağlanır. ebeveynler, başarılı çocuk yetiştirme stresini sürekli üzerlerinde taşır.
geleneksel otoritenin ve aile değerlerinin çağın gerekliliklerini karşılamadığının iddia edildiği, çocuk yetiştirmenin değişik uzmanlık alanlarının bilimsel yönlendirmesi ile sağlıklı olabileceği ilan edildiğinde ebeveynin çocuk üzerinde hiçbir ahlaki otoritesi ve yükümlülüğü kalmıştır. bu fiili durum, liberal ahlaki özgürlük kavramının, çocuğun kendi seçim hakkı düsturu ile meşrulaştırır. aslında herhangi bir yönlendirici ve örnek olma kabiliyetini kaybetmiş ebeveynin bu sorumluluğundan gönül rahatlığı ile sıyrılmasının bir imkanıdır bu.
sonuçta modern ebeveynlik pazardaki çocuk yetiştirme ile ilgili metaların alımına indirgenir. özetle, doğum uzmanları çocuğun doğumundan, pediyatrikler hastalıklarından ve tedavisinden, öğretmenler zekasından, süpermarketler ve gıda endüstrisi yiyeceklerinden, kitle kültürü ise dünya görüşünden sorumludur, ebeveynler ise bunları satın alan kişilerdir.
nesiller arasındaki hiyerarşinin tersine dönmesi, ebeveyn otoritesinin çökmesi, ben merkezci, fiziksel arzular ile hareket eden, hedonist bir toplum yapısı yaratır. bunun kapitalist toplumun tüketim endeksli yapısı ile birbirini destekleyen yapısı mağlumdur.
ancak bu durumun birey üzerinde hiçbir disiplin, eleştirel bir otorite bırakmadığı düşünülmemeli. kısıtlayıcı geleneksel disiplin yerine, yeni eleştirel bakış, herkes tarafından beğenilme, popüler olma, en çok like alma, sosyal başarı üzerine kriterlerini inşa eder. bu aslında insanlar üzerinde çok daha sert, eleştirel bir baskı oluşturur. bunun somut örneklerinden birisi, facebookta belirli sayıda like almazsa çocuğunu 15. kattan atmakla tehdit eden babadır.
kadın erkek ilişkileri
üremenin sosyalleşmesi, kişisel ilişkileri sıradanlaştırır. kendi ölümünden sonraki dünyaya ilgi duymamak ile sonuçlanır. çünkü ebeveynler çocuklarını kendilerine ait hissetmezler. çocuklar da otorite ve rol model olarak anne-babayı kabul etmedikleri için, nesiller arası devamlılık duygusu kopmuştur. kendi ölümünden sonraki her şeye ilgisini kaybeden kişi anı yaşamak zorundadır. narsistik karakterin bu özelliğinin bir türlü gelmek bilmeyen ekolojik bilinçle ya da sınıf bilinci ile ilgisi yok mudur? dünyanın sonunun geldiği sayısız raporda, filmde, belgeselde dile getirilmesine hatta dünyanın sahipleri tarafından kabul edilmesine rağmen bunun hiçbir etki bırakmamasının sebeplerinden biri bu olamaz mı?
modern toplum öncesinde kadın-erkek ilişkilerinin temel normları centilmenlik kültürü üzerine oturmaktaydı. bu centilmenlik kültürü, zayıf cinsiyeti korumak, centilmenlik görevleri gibi kavramlar altında, temelde fiziksel güce dayanan kadının sömürüsünü yumuşatan bir etkiye sahipti. günümüzde bu kültür ortadan kalkmıştır.
kadın erkek ilişkilerindeki bu ilüzyonun ortadan kalkması doğal bir takım zıtlıkların doğrudan yaşanmasına, kadın erkek ilişkilerinin şiddetlenmesine sebep olmuştur.
lasch cinsel devrimin kadın-erkek ilişkilerinde yarattığı bazı komplikasyonlara da dikkat çekiyor. örneğin seksin sadece kendisi için değerli hale gelmesi, geleceğe dair tüm referanslarını kaybetmesine ve sürekli bir ilişkinin temeli olabilme özelliğini yitirmesine sebep olmuştur. seksi aşka, evliliğe ve yeni nesillere bağlayan bağlar böylece kopmuştur.
feminizmin bazı çelişkileri konusunda ise şunları söylüyor. feminizmin kadın ve erkeği haklarında değil kendi doğalarında da eşit kabul etme eğilimi, eşitsizliği yaratan faktörün ise geleneksel değerler olduğu iddiası, bu ilişkileri düzenleyen normların (lasch için bu gelenekselliklerde herhangi bir ideal söz konusu değil) ortadan kalkmasına sebep olarak kadın ve erkeği doğadan gelen bir takım zıtlıkları ile baş başa bırakmıştır. örneğin feminizm , erkeği vahşi bir hayvan olarak tanımlarken, kadına yönelik vahşiliğini eleştirmekte, aynı zamanda bu vahşiliği törpüleyecek geleneksel değerleri (centilmenlik kültürü gibi) kadın-erkek eşitsizliğinin temeli olarak görmektedir.
yaşlılık nefreti ve korkusu
günümüzdeki en yaygın hislerden bir tanesi yaşlılık karşısında duyulan nefret ve korkudur. birincisi henüz uzakken, ikincisi yaklaştığı zaman. lasch’e göre bunun sebebi nesiller arasındaki bağın kopmasıdır. yaşlılık ile ilgili en büyük teselli, yeni nesillerin bizim yerimize geliyor oluşu ve bir anlamda bizim devamlılığımızı sağlayacak olmalarıdır. ancak insanoğlu kendi ölümünden sonraki hayata karşı tüm ilgisini kaybettiğinde, kendisini sadece güzelliği, çekiciliği, dış görünüşü ve gücünün (hepsi gençlikle bağlantılıdır ve yaşlandıkça erir) dış dünya tarafından takdir edilmesi ile tatmin edebildiğinde yaşlılık dayanılması en zor bela ve başa gelebilecek en büyük felaket halini alır. çünkü sürekli teknolojik yenilenme altında bir gelenek oluşturabilmek mümkün değildir. birbirini takip eden nesiller daha önceki nesillerin yani bir geleneğin devamını değil tam tersine önceki neslin yok oluşunu temsil eder. çocuk yapma karşısında duyulan tereddütün sebeplerinden bazıları buralardadır. bilgilerin sürekli yenilenmesi, yaşlıların bir toplumdaki en büyük değerini oluşturan bilgeliğin ortadan kalkmasına sebep olur. orta yaşını geçen insanın, tecrübeye, bilgiye ve geleneğe saygısı olmayan bir toplumda son kullanma tarihi geçmiş demektir.
devamını gör...
loş sohbet
t: daha çok caner özyurtlu'nun "derdimi duvarlara anlatacağıma ünlülere anlatayım bari" düşüncesiyle başladığını varsaydığım* neysene adlı youtube kanalındaki üç-beş konseptten en fazla ilgi göreni.
güldürüyor, boş yapıyor, nadirattan üzüyor*. yer yer arkada bir şeyler ötsün babında dinlenebilir, yer yer de sıkabilir. ünlüler elemanın programında daha bir rahat gibi, ki bu da iyi bir özellik. sonuç: sarıyor.
en son gelen konuk hasibe eren'le yapılan lakırdı buradan
güldürüyor, boş yapıyor, nadirattan üzüyor*. yer yer arkada bir şeyler ötsün babında dinlenebilir, yer yer de sıkabilir. ünlüler elemanın programında daha bir rahat gibi, ki bu da iyi bir özellik. sonuç: sarıyor.
en son gelen konuk hasibe eren'le yapılan lakırdı buradan
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının en yaşlı özelliği
sürekli her yerim ağrıyor.
devamını gör...
çok bilgili olmaktan dolayı dışlanmak
allam şükürler olsun, asla dışlanmayacağımı öğrendim.
cehalet sadece mutluluk değilmiş, ayrıca dışlanmamakmış.
cehalet sadece mutluluk değilmiş, ayrıca dışlanmamakmış.
devamını gör...
patatesin görünüş olarak pek bir şey vadetmemesi
al sana ibret . görünüşe aldanma yiğidim diye daha güzel nasıl söylenebilir.
devamını gör...
popüler olmayan sözlük yazarlarının yazma amacı
yazıldıysa affola, popüler olmak.
devamını gör...
yaşamaya değer mi sorunsalı
geçmişte olan geçmişte kalıyor.yarın ne çıkaracak onuda bilemiyoruz.ama hiçbirşey sebebini işlemeden olmuyor.yaşamaya değer mi? güzel soru bunu birazda nasıl yaşadığımız belirliyor.hedeflerimiz ideallerimiz için ne kadar uğraşıyoruz?yoksa sadece daha iyiye imrenip moral mi bozuyoruz?hepsini bir ele aldığımız zaman bu sorunun gerçek cevabı çıkar ortaya..
devamını gör...



