lhermitte bulgusu
multipl skleroz hastalığında görülen baş fleksiyonda iken(çenemizi göğsümüze değdirdigimiz hareket) vertebrada aşağıya inen elektrik çarpma hissi bulgusuna verilen isimdir.
devamını gör...
garip psikolojik rahatsızlıklar
katatonik şizofreni: hastalar kaskatı kesilirlerken şizofreni de seyreder. ama öyle bir kaskatılıktır ki günlerce aynı vaziyette durabilirler.
majör depresyon: kişi kendini çok değersiz ve işe yaramaz görür. bunu kendi içerisinde bitirmiştir, kendine kanıtlamıştır. en sonunda hareket bile edemeyecek hâle gelebilir. sürekli aklında intihar ve kendine zarar verme vardır.
şizofreni: kişi, depresyonunu alakasız şeylere bağlayabilir. örneğin yerlere basılmasına. yerlere basmasak sıkıntısı geçecek sanar ve buna öyle inanır ki kendisinin "yer" olduğunu düşünür, sanar. paranoyalar geliştirir ve yankı gibi sesler duyar. örneğin herkes ona bomba atmak istiyor sanabilir. tabii bu kadar absürt olmak zorunda değil. seyrek de olsa gerçekte olmayan şeyler görür. tabii bunların hepsi değişebilir.
manik depresyon*: depresyondaki kişi değerli olmak uğruna koşar da koşar. böylece depresyondan kurtulur ama bu kez de gereksiz bir neşeli veya sinirli olma hâli seyreder. yorulmayabilirler. bu hastalar önce depresyona sokulur sonra da depresyonları tedavi edilir. aşırı neşeli oluşları sıkıntı yaratabilir. delice şeyler yaparak kendilerine ve çevreye zarar verebilirler.
anksiyete: her türlü tedavi edilmesi gereken psikolojik tepkidir. kaygılıdırlar. ellerini ceplerine atmak konusunda mesela çok kaygılanabilirler. kalpleri hızlıca çarpmaya başlar kaygılandıklarında. bu doğal bir şey olsa da kaygıları yersizdir. travmalar nedeni ile tuhaf alışkanlıklar geliştirebilirler. kişi kirpiklerini kopartabilir, taş yiyebilir, kafasını duvara vurabilir, bir gülüp bir ağlama krizine girebilir.
hepsi oldukça garip ve inanması, anlaması güç bence psikolojik rahatsızlıkların. öte yandan hepsi de birbiri ile iç içe, değişken, kronik. kişi psikolojik rahatsızlığına alışmalı. ilaçlar çoğu kez kesin bir çözüm sağlamaz. çünkü beyne ulaşmaları çok dolanbaçlıdır. toplumumuz ne yazık ki psikolojik rahatsızlıklar konusumda bilinç ve duyar yoksunu. kafaya takmamakla vs. düzelir sanıyorlar, numara yapılıyor, rahat etmeye çalışılıyor zannediyorlar.
uzman bir klinik psikolog ile uzun süreli bir terapi ve rutin bir doktor muaynesi önerilir. (bkz: hiwell)
majör depresyon: kişi kendini çok değersiz ve işe yaramaz görür. bunu kendi içerisinde bitirmiştir, kendine kanıtlamıştır. en sonunda hareket bile edemeyecek hâle gelebilir. sürekli aklında intihar ve kendine zarar verme vardır.
şizofreni: kişi, depresyonunu alakasız şeylere bağlayabilir. örneğin yerlere basılmasına. yerlere basmasak sıkıntısı geçecek sanar ve buna öyle inanır ki kendisinin "yer" olduğunu düşünür, sanar. paranoyalar geliştirir ve yankı gibi sesler duyar. örneğin herkes ona bomba atmak istiyor sanabilir. tabii bu kadar absürt olmak zorunda değil. seyrek de olsa gerçekte olmayan şeyler görür. tabii bunların hepsi değişebilir.
manik depresyon*: depresyondaki kişi değerli olmak uğruna koşar da koşar. böylece depresyondan kurtulur ama bu kez de gereksiz bir neşeli veya sinirli olma hâli seyreder. yorulmayabilirler. bu hastalar önce depresyona sokulur sonra da depresyonları tedavi edilir. aşırı neşeli oluşları sıkıntı yaratabilir. delice şeyler yaparak kendilerine ve çevreye zarar verebilirler.
anksiyete: her türlü tedavi edilmesi gereken psikolojik tepkidir. kaygılıdırlar. ellerini ceplerine atmak konusunda mesela çok kaygılanabilirler. kalpleri hızlıca çarpmaya başlar kaygılandıklarında. bu doğal bir şey olsa da kaygıları yersizdir. travmalar nedeni ile tuhaf alışkanlıklar geliştirebilirler. kişi kirpiklerini kopartabilir, taş yiyebilir, kafasını duvara vurabilir, bir gülüp bir ağlama krizine girebilir.
hepsi oldukça garip ve inanması, anlaması güç bence psikolojik rahatsızlıkların. öte yandan hepsi de birbiri ile iç içe, değişken, kronik. kişi psikolojik rahatsızlığına alışmalı. ilaçlar çoğu kez kesin bir çözüm sağlamaz. çünkü beyne ulaşmaları çok dolanbaçlıdır. toplumumuz ne yazık ki psikolojik rahatsızlıklar konusumda bilinç ve duyar yoksunu. kafaya takmamakla vs. düzelir sanıyorlar, numara yapılıyor, rahat etmeye çalışılıyor zannediyorlar.
uzman bir klinik psikolog ile uzun süreli bir terapi ve rutin bir doktor muaynesi önerilir. (bkz: hiwell)
devamını gör...
ekşi sözlük'ün son yıllardaki en büyük yazar alımını yapması
6 aydır 1000 sayısının altında bir sağa bir sola yalpalıyorum.
kayıt olalı 4 seneyi geçti.
saçma sapan bir sistemle seçtiklerini alıyorlar.
benim adalet inancımı yitirmeme neden oldular.
keşke 1000'e yakın entry'mi kafa sözlük'e taşıyabilsem.
gerçekten düzgün insanları hak etmiyorlar.
kayıt olalı 4 seneyi geçti.
saçma sapan bir sistemle seçtiklerini alıyorlar.
benim adalet inancımı yitirmeme neden oldular.
keşke 1000'e yakın entry'mi kafa sözlük'e taşıyabilsem.
gerçekten düzgün insanları hak etmiyorlar.
devamını gör...
üniversitedeki kadınların yüzde 70’i başörtülü değilse orada özgürlük yoktur
yıllarca kız çocuklarını okutmayan, ilkokulu bitirdiği gibi çocuğu okuldan alan, ergenliğe geldiği gibi başını kapatan, daha reşit olmadan evlendiren babalara ve analara söylenmesi gereken söz.
hatta bu sistematiği o baba ve analara dayatanlara söylenmesi gereken söz.
neden ve sonuç ilişkisi kuramayan bir mağdurun beyanı.
hatta bu sistematiği o baba ve analara dayatanlara söylenmesi gereken söz.
neden ve sonuç ilişkisi kuramayan bir mağdurun beyanı.
devamını gör...
uzat sarı saçlarını rapunzel
tatlı dili ve ince davranışları ile tüm sempatimi üzerinde toplamış yazar. masalsı havasını yaşadığı gibi yaşatmaktadır. mahlasını her gördüğünüzde sizi çocukluğunuza sürüklemesi an meselesidir.
devamını gör...
pame radyo yayını
- bana göre - kafa sözlük radyosunun açık ara en iyi yayını, en iyi yayıncısını içeren zaman dilimi.
su katılmamış ortodoks bir piç olduğum için köklerime yakın, yalın, mavi, sıcak, huzurlu ve acayip gaz bir zaman dilimi hem de.
'gece olsa da kavuşsam" denilen yâr gibi.
neyse ki az kaldı, o vakte kadar biraz aragaz ile idare etmeli.
zeybekiko? neden olmasındı?
su katılmamış ortodoks bir piç olduğum için köklerime yakın, yalın, mavi, sıcak, huzurlu ve acayip gaz bir zaman dilimi hem de.
'gece olsa da kavuşsam" denilen yâr gibi.
neyse ki az kaldı, o vakte kadar biraz aragaz ile idare etmeli.
zeybekiko? neden olmasındı?
devamını gör...
evlenme teklifi
aynı yolda yürümek isteyen insanların birbirlerine sunduğu meyve tabağı.
bir kere sahnede aldığım teklif. benim ex müzisyendi kendileri. ama ne müzisyen efsane ötesi. neysem reklamı bırakalım. 14 şubatta sahne aldılar bir cafede bende izleyici. bu baktım mikrafonu aldı. hayır almamalı çünkü o ara solist başkası. canı şarkı söylemek çekti herhalde dedim.
neyse janti bey güzel bir teklifle taçlandırdı konuşmasını. duygulandım len dur şimdi. rahmetli iyi adamdı hoş adamdıda azcuk sıkıntılıydı. tamam kabul çok sıkıntılıydı aman püff geçti gitti.
bizim memlekette evlilik ve evlilikle ilgili durumlar fazlaca abartılıyor.
ben bir kere ucuna kadar yaklaştım. nişan vs merasimleri oldu nikahta ayağımız takıldı. yani bana kalsa o merasimler de fazla ama aileler bir şekilde istiyor ve yapıyorsun. ama şimdi olsa yapmam.
yani benimkiler pek sadeydi kendi diktiğim bir elbise giymiş ve evde kendim bir şeyler hazırlamıştım. yiyecek içecek masa dizayn vs. o bile 'yuh bu ne ya?' şeklinde karşılanmıştı. insanlara göre çok sadeymiş. kendine vermediğin değerin göstergesiymiş falan filan.
çok ilginçtir ki aslında ben bizzat kendime değer verdiğim için bu işleri abartmıyorum. gereksiz stres, koşturmaca en önemlisi bir oğlak kadını olarak gereksiz ve fazla harcanan paralar. aman allahım param gitmesin yahu cebimde dursun benim çuvalda giyerim ben.
şaka bir yana. gösterişsiz sade bir halle olabilir hepsi. ve ayrıca evlilik teklifini illa erkek eder diye dayatma ve aynı dayatmayla gösteriş gösteriş gösterişler. yahu iki insan evlenecek bizim gözler kan revan. abicim hiç mi elle tutulur hayaliniz yok sizin. düğüne derneğe, en iyi mobilyalara gömeceğiniz paranızı o uğurda harcasanıza. hiç olmadı çatır çutur yiyin.
ben olsam gezerdim. alırdım benim adamı yanıma bir de karavan gez babam gez. la napacağım bir daha hiç yüzüne bakmayacağım elbiseye binleri harcayacağım. ben mesela nikahtan döndüm malum düz beyaz kendi halinde bir elbise dikmeyi planlıyordum. evet evet kendim dikecektim onu da. pintiyim abi ben siz bana bakmayın yine yapın ama abartmayın. ya da abarttın ya babane. sonra senelerce çektiğiniz kredileri ödemek için tırmalarsınız.
evlenme teklifini erkek mi eder kadın mı?
teklif beklemek gelmeyince ya da bekleneni karşılamayacına tribe girmek bana pek komik geliyor. yani ortak verilen bir karar değil mi neden bir teklif bekliyoruz. evlilikle ilgili yapılan her adımda böyle teklif bekleyecek miyiz? teklifsiz olursa gönülsüz mü duracağız? ya da benim aklıma geldi ilk evlenme fikri yani dedim ki abi bu adamla evlenilir. 'hadi gel evlenek' diyemeyecek miyim? kalıplar kalıplar yıkın da artık bunları.
derin konu aslında sabahlara kadar yazarım ama okuyan bulamam hah bunu bile okuyan bulursam öpüp başıma koyacağım. tabi tabi okuyanı. ilk yüz okuyana benden öpücük. *
çok gergin işler kardeşlerim uzak durun derim. gereksiz üzmeyin kendinizi ve birbirinizi amaç bir yola girmek. hayat boyu yürüyeceğin o yolda kendine bir arkadaş bulmak değil mi? kime ne ne giymişsin ne de oturmuşsun? düşüncesi bile yoruyor beni ama yine de siz bilirsiniz yapanlara saygım var. o da öyle seviyor napak. parası var harcıyor benim gibi pinti değil insan kişisi. neyse canım sıkıldı harcamayın şu paraları ulu orta üzüyorsunuz beni. *
bir kere sahnede aldığım teklif. benim ex müzisyendi kendileri. ama ne müzisyen efsane ötesi. neysem reklamı bırakalım. 14 şubatta sahne aldılar bir cafede bende izleyici. bu baktım mikrafonu aldı. hayır almamalı çünkü o ara solist başkası. canı şarkı söylemek çekti herhalde dedim.
neyse janti bey güzel bir teklifle taçlandırdı konuşmasını. duygulandım len dur şimdi. rahmetli iyi adamdı hoş adamdıda azcuk sıkıntılıydı. tamam kabul çok sıkıntılıydı aman püff geçti gitti.
bizim memlekette evlilik ve evlilikle ilgili durumlar fazlaca abartılıyor.
ben bir kere ucuna kadar yaklaştım. nişan vs merasimleri oldu nikahta ayağımız takıldı. yani bana kalsa o merasimler de fazla ama aileler bir şekilde istiyor ve yapıyorsun. ama şimdi olsa yapmam.
yani benimkiler pek sadeydi kendi diktiğim bir elbise giymiş ve evde kendim bir şeyler hazırlamıştım. yiyecek içecek masa dizayn vs. o bile 'yuh bu ne ya?' şeklinde karşılanmıştı. insanlara göre çok sadeymiş. kendine vermediğin değerin göstergesiymiş falan filan.
çok ilginçtir ki aslında ben bizzat kendime değer verdiğim için bu işleri abartmıyorum. gereksiz stres, koşturmaca en önemlisi bir oğlak kadını olarak gereksiz ve fazla harcanan paralar. aman allahım param gitmesin yahu cebimde dursun benim çuvalda giyerim ben.
şaka bir yana. gösterişsiz sade bir halle olabilir hepsi. ve ayrıca evlilik teklifini illa erkek eder diye dayatma ve aynı dayatmayla gösteriş gösteriş gösterişler. yahu iki insan evlenecek bizim gözler kan revan. abicim hiç mi elle tutulur hayaliniz yok sizin. düğüne derneğe, en iyi mobilyalara gömeceğiniz paranızı o uğurda harcasanıza. hiç olmadı çatır çutur yiyin.
ben olsam gezerdim. alırdım benim adamı yanıma bir de karavan gez babam gez. la napacağım bir daha hiç yüzüne bakmayacağım elbiseye binleri harcayacağım. ben mesela nikahtan döndüm malum düz beyaz kendi halinde bir elbise dikmeyi planlıyordum. evet evet kendim dikecektim onu da. pintiyim abi ben siz bana bakmayın yine yapın ama abartmayın. ya da abarttın ya babane. sonra senelerce çektiğiniz kredileri ödemek için tırmalarsınız.
evlenme teklifini erkek mi eder kadın mı?
teklif beklemek gelmeyince ya da bekleneni karşılamayacına tribe girmek bana pek komik geliyor. yani ortak verilen bir karar değil mi neden bir teklif bekliyoruz. evlilikle ilgili yapılan her adımda böyle teklif bekleyecek miyiz? teklifsiz olursa gönülsüz mü duracağız? ya da benim aklıma geldi ilk evlenme fikri yani dedim ki abi bu adamla evlenilir. 'hadi gel evlenek' diyemeyecek miyim? kalıplar kalıplar yıkın da artık bunları.
derin konu aslında sabahlara kadar yazarım ama okuyan bulamam hah bunu bile okuyan bulursam öpüp başıma koyacağım. tabi tabi okuyanı. ilk yüz okuyana benden öpücük. *
çok gergin işler kardeşlerim uzak durun derim. gereksiz üzmeyin kendinizi ve birbirinizi amaç bir yola girmek. hayat boyu yürüyeceğin o yolda kendine bir arkadaş bulmak değil mi? kime ne ne giymişsin ne de oturmuşsun? düşüncesi bile yoruyor beni ama yine de siz bilirsiniz yapanlara saygım var. o da öyle seviyor napak. parası var harcıyor benim gibi pinti değil insan kişisi. neyse canım sıkıldı harcamayın şu paraları ulu orta üzüyorsunuz beni. *
devamını gör...
filozof atakan'ın yeni kariyer planı
ben bu çocuğa çok gülüyorum. zeki olabilir yaşıtlarına göre, ancak hayatın sillesini yemiş biri gibi konuşması çok komik. çünkü annesi yemek koymasa önüne, babası harçlık vermese ağlayacak yaşta henüz. önce çocuk ol, doyasıya yaşa çocukluğunu. sonra kız arkadaşın olsun. önce bunları bi tat atakan. bırak zorlu süreçleri amcaların düşünsün.
velhasılı ailesinin gazıyla medya maymunu olan çocuğun yeni incileri. yolu açık olsun da o yaşta kimseye de akıl verme gülüm.
velhasılı ailesinin gazıyla medya maymunu olan çocuğun yeni incileri. yolu açık olsun da o yaşta kimseye de akıl verme gülüm.
devamını gör...
sonsuz günbatımı
bir karanlık ayet olan varlığım
kendinde yenileyerek seni
götürecek çiçeklenen sonsuz tanyerine
ben bu ayette seni ah çektim
ben bu ayette seni
bağladım ağaca, suya ve ateşe
furuğ ferruhzad tarafından doğunun derin izlerinin ve acılarının, kadının yüreğini sıkan baskılarının uzun şiirlerle, geleneğin de etkisiyle mesnevi tadında anlatıldığı şiir kitabıdır. *
farsçadan çevirisi onat kutlar ve celal hosrovşahi* tarafından yapılmıştır.
ilk baskısı 1989'da ada yayınları tarafından yapılan kitap 2019 nisan'ında kırmızı kedi'de de yayımlanmıştır.
ve işte senden daha yalnız değil mi
ayaklarının altında titreyen yeryüzü?
ve rüzgar
sevişmenin en derin ve karanlık anında esmeye başlayan rüzgar
zorluyordu
surlarını güvenimin sessiz kalesinin
kendi adıyla çağırıyordu yüreğimi çok eski çatlaklardan sızarak
devamını gör...
29 aralık 2020 dsö’den covid-19'dan daha şiddetli olabilecek salgın uyarısı
dsö bir susabilir mi artık? bu salgının bu kadar küresel boyuta taşınıp, milyonlarca insanın ölmesine sebep olan kendileri değilmiş gibi sürekli felaket tellallığı yapmalarından çok sıkıldım.
devamını gör...
osmanlı döneminde olası normal sözlük başlıkları
(bkz: harem ağası olmak)
(bkz: istanbul'un fethini görmüş efsane nesil)
(bkz: bizans mallarını almıyoruz kampanyası)
(bkz: istanbul'un fethini görmüş efsane nesil)
(bkz: bizans mallarını almıyoruz kampanyası)
devamını gör...
acaba sadece bana mı oluyor diye düşünülen şeyler
içinde bulunduğum duygu durumuyla ya da yaşadığım anlık olayla ilgili farkında olmadan bir şarkı söylüyorum. sonra ne söylüyorum ben diye düşünüp sözleri kendi kendime çözümlerken ; ‘yuhhh nerden geldi aklıma bu parça şimdi ‘diyorum. evet biraz şizofrenik ama öyle.
devamını gör...
normal sözlük’ün çok sıkıcı olması sorunsalı
ben boşuna bir sen eksiktin dememiştim ermolettin kardeş! sağ olasın yüzümü kara çıkarmadın. benim çok eğlendiğim sözlüktür, iddialar asılsız.
devamını gör...
artı oy veriyoruz kampanyası
sevgili yazar arkadaşım cathedral'e bende katılıyorum ve arttırıyorum seri tanım özelliği geri gelsin diyorum.
devamını gör...
edalıda modalı yar
eskiden gidebildiğimiz düğünlerimizin vazgeçilmez parçalarından biri.
devamını gör...
geceye attila ilhan şiiri bırak
ayrılık sevdaya dahil
açılmış sarmaşık gülleri
kokularıyla baygın
en görkemli saatinde yıldız alacasının
gizli bir yılan gibi yuvalanmış
içimde keder
uzak bir telefonda ağlayan
yağmurlu genç kadın
rüzgâr
uzak karanlıklara sürmüş yıldızları
mor kıvılcımlar geçiyor
dağınık yalnızlığımdan
onu çok arıyorum onu çok arıyorum
heryerinde vücudumun
ağır yanık sızıları
bir yerlere yıldırım düşüyorum
ayrılığımızı hissettiğim an
demirler eriyor hırsımdan
ay ışığına batmış
karabiber ağaçları
gümüş tozu
gecenin ırmağında yüzüyor zambaklar
yaseminler unutulmuş
tedirgin gülümser
çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
çünkü ayrılık da sevdâya dahil
çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili
hiç bir anı tek başına yaşayamazlar
her an ötekisiyle birlikte
herşey onunla ilgili
telaşlı karanlıkta yumuşak yarasalar
gittikçe genişleyen
yakılmış ot kokusu
yıldızlar inanılmayacak bir irilikte
yansımalar tutmuş bütün sâhili
çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
öyle vahşi bir tad ki dayanılır gibi değil
çünkü ayrılık da sevdâya dahil
çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili
yalnızlık
hızla alçalan bulutlar
karanlık bir ağırlık
hava ağır toprak ağır yaprak ağır
su tozları yağıyor üstümüze
özgürlüğümüz yoksa yalnızlığımız mıdır
eflatuna çalar puslu lacivert
bir sis kuşattı ormanı
karanlık çöktü denize
yalnızlık
çakmak taşı gibi sert
elmas gibi keskin
ne yanına dönsen bir yerin kesilir
fena kan kaybedersin
kapını bir çalan olmadı mı hele
elini bir tutan
bilekleri bembeyaz kuğu boynu
parmakları uzun ve ince
sımsıcak bakışları suç ortağı
kaçamak gülüşleri gizlice
yalnızların en büyük sorunu
tek başına özgürlük ne işe yarayacak
bir türlü çözemedikleri bu
ölü bir gezegenin
soğuk tenhalığına
benzemesin diye
özgürlük mutlaka paylaşılacak
suç ortağı bir sevgiliyle
sanmıştık ki ikimiz
yeryüzünde ancak
birbirimiz için varız
ikimiz sanmıştık ki
tek kişilik bir yalnızlığa bile
rahatça sığarız
hiç yanılmamışız
her an düşüp düşüp
kristal bir bardak gibi
tuz parça kırılsak da
hâlâ içimizde o yanardağ ağzı
hâlâ kıpkızıl gülümseyen
-sanki ateşten bir tebessüm-
zehir zemberek aşkımız
açılmış sarmaşık gülleri
kokularıyla baygın
en görkemli saatinde yıldız alacasının
gizli bir yılan gibi yuvalanmış
içimde keder
uzak bir telefonda ağlayan
yağmurlu genç kadın
rüzgâr
uzak karanlıklara sürmüş yıldızları
mor kıvılcımlar geçiyor
dağınık yalnızlığımdan
onu çok arıyorum onu çok arıyorum
heryerinde vücudumun
ağır yanık sızıları
bir yerlere yıldırım düşüyorum
ayrılığımızı hissettiğim an
demirler eriyor hırsımdan
ay ışığına batmış
karabiber ağaçları
gümüş tozu
gecenin ırmağında yüzüyor zambaklar
yaseminler unutulmuş
tedirgin gülümser
çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
çünkü ayrılık da sevdâya dahil
çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili
hiç bir anı tek başına yaşayamazlar
her an ötekisiyle birlikte
herşey onunla ilgili
telaşlı karanlıkta yumuşak yarasalar
gittikçe genişleyen
yakılmış ot kokusu
yıldızlar inanılmayacak bir irilikte
yansımalar tutmuş bütün sâhili
çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
öyle vahşi bir tad ki dayanılır gibi değil
çünkü ayrılık da sevdâya dahil
çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili
yalnızlık
hızla alçalan bulutlar
karanlık bir ağırlık
hava ağır toprak ağır yaprak ağır
su tozları yağıyor üstümüze
özgürlüğümüz yoksa yalnızlığımız mıdır
eflatuna çalar puslu lacivert
bir sis kuşattı ormanı
karanlık çöktü denize
yalnızlık
çakmak taşı gibi sert
elmas gibi keskin
ne yanına dönsen bir yerin kesilir
fena kan kaybedersin
kapını bir çalan olmadı mı hele
elini bir tutan
bilekleri bembeyaz kuğu boynu
parmakları uzun ve ince
sımsıcak bakışları suç ortağı
kaçamak gülüşleri gizlice
yalnızların en büyük sorunu
tek başına özgürlük ne işe yarayacak
bir türlü çözemedikleri bu
ölü bir gezegenin
soğuk tenhalığına
benzemesin diye
özgürlük mutlaka paylaşılacak
suç ortağı bir sevgiliyle
sanmıştık ki ikimiz
yeryüzünde ancak
birbirimiz için varız
ikimiz sanmıştık ki
tek kişilik bir yalnızlığa bile
rahatça sığarız
hiç yanılmamışız
her an düşüp düşüp
kristal bir bardak gibi
tuz parça kırılsak da
hâlâ içimizde o yanardağ ağzı
hâlâ kıpkızıl gülümseyen
-sanki ateşten bir tebessüm-
zehir zemberek aşkımız
devamını gör...
koronalı dünyada bile mutlu mesut yaşayan tip
o kişi benim. hiç değilse onlardan biriyim. en azından yaşıyoruz be abi kıvamında yaşayıp gidiyorum. neyin var lan sanki diyorlar, ipimle kuşağım var diyorum. yaşıyorum nefes alıyorum ya fazlasıyla yetiyor.
devamını gör...

