çikolata reyonu. büyüleyici bir etkisi var. renkler içinde kendini kaybedip şeker gibi çıkıyorsun. bir de ülkemizde fiyatları uçuk olmasa daha da tatlı olurdu.
devamını gör...

et işareti mi o? ''etle doyuracağım sizleri halkım'' gibi bir mesaj kaygısıyla yapılmış sanırım. '' önce memlek@ ''
devamını gör...

üsküdar belediyesi’nin down sendromlu çocuklar için uygulamaya soktuğu sosyal projenin adıdır. kahvaltı ve aperitif yiyecekler sunan bir kafedir. hatta kafelerdir. 2.şubesini açmıştır. çalışanlar down sendromlu çocuklardan oluşmaktadır. eşim ve çocuklarımla beraber sık sık gider, çalışan çocuklarla sohbet ederiz.

siz de tebessüm etmek isterseniz...
devamını gör...

mobildeki stabilizasyonuyla ciddi dusundugum, desktop kullanimda arayuzu degisince sacma sapan bir hal alan canimin ici muzik uygulamasi.

kullanimi cesitlendirecegiz, cafcafli gosterecegiz, bak cogzel olacak hehehe diye diye sadelikten ne kadar uzaklasilirsa o kadar boktanlasiliyor, bunu markalarin anlamasi gerekiyor artik ama ya.

mis gibiydi mis, geri cekin guncellemeyi saaad.*
devamını gör...

kızımla kahvaltı diyaloğum
-anne ben kaç yaşımdayım¿
ona boş boş baktım.
-bilmiyorum, kaç gösteriyorsun¿
taptaze komiklik. *
devamını gör...

niye benjaminin liderlik vasfı yok mu ?
devamını gör...

there will be blood (2007), yönetmen paul thomas anderson'ın filmidir. yazar upton sinclair' in oil romanından uyarlanmıştır.

film, bir petrol zengininin yatırım yapmak üzere bir kasabaya taşınması ve buradaki bağnaz halkı manipüle etme sürecini anlatıyor.

bu film oyunculukları ile parlıyor. zaten daniel day-lewis hak ederek o sene en iyi erkek oyuncu akademi ödülü nü almış. ancak day-lewis kadar filmde üç kağıtçı bir din adamını canlandıran paul dano 'nun oyunculuğu da üst seviyede, o da o sene en iyi yardımcı erkek oyuncu akademi ödülü adayı oluyor ama alamıyor. day-lewis gibi insanüstü bir performans sergileyen bir aktör karşısında bu derece parlamak kolay bir iş değil.

görüntü yönetmeni robert elswit çok iyi iş çıkarmış, sinemada yönetmen ve oyunculuktan sonra en büyük görev görüntü yönetmenine düşüyor. hakkını vermiş ve o senenin en iyi görüntü yönetmeni akademi ödülü nü almış.

karakterler ve oyunculuklar dışında filmde para ve din çatışması da oldukça ilgi çekiciydi. iki büyük güç arasında kimin kazanacağını görmek sizi ekran karşısına kilitliyor.

özellikle filmde ayin sahnesi ve en son sahne gibi kusursuz sahneler var. anderson buralarda bütün hünerlerini konuşturmuş. tam bu tarz filmlerin yönetmeni olduğunu bir kez daha göstermiş.

izlemesi gayet keyifli ve müthiş oyunculuklar içeren bir film olarak nitelendirebilirim.

ilginç anekdotlar (imdb.com dan çevrilmiştir)

bu film ile en iyi erkek oyuncu ödülünü ikinci kez alan daniel day-lewis bu ödülü iki kez alan dokuzuncu aktör oldu. diğer sekiz oyuncu (ikinciyi alış sırasına göre) :
1. spencer tracy (1937, 1938),
2. fredric march (1932, 1946),
3. gary cooper (1941, 1952),
4. marlon brando (1954, 1972),
5. dustin hoffman (1979, 1988),
6. tom hanks (1993, 1994),
7. jack nicholson (1975, 1997),
8. sean penn (2003, 2008).

yukarıda da bahsetmiştim. upton sinclair' in romanı baz alınmıştır ama senaryoyu uyarlayan yönetmen paul thomas anderson romanın ilk 150 sayfasını kullanmış, romanın orjinali 1920 lerde geçer ama filmde daha önceye california'da petrol işinin patlamasına taşınmıştır. film 1898, 1902, 1911 ve 1927 de geçiyor.

doğru mu bilmem biraz reklam gibi geldi bana ama daniel day-lewis' in oğlunu oynayan dillon freasier aslında oyuncu olmayıp, filmin çekildiği yerde ilkokula giden bir çocukmuş. yönetmen çocuğun annesini bu filmde oynatabilmek için kırk takla atmış. annesi dur bakayım babasını oynayacak daniel day-lewis kim deyince , day-lewis'in çete liderini oynadığı, eli satırlı "the butcher" rolündeki gangs of new york (2002) filmini seyretmiş ve oğlum bu satırlı psikopat ile mi film çevirecek diye dehşete düşmüş, bunun üzerine yapım ekibi day-lewis' in kibar bir centilmeni oynadığı the age of innocence (1993) filmini seyrettirmiş ve annesi o şekilde ikna olmuş. (ben bile meh dedim yani.)

oyunculuğun doruğa ulaştığı iki sahneyi de buraya bırakıyorum. spoiler içerir:

daniel plainview baptism scene
i drink your milkshake
devamını gör...

korkarsan zaten kaybetme ihtimalin çok çok yüksek olan yersiz korku. bu dünyaya yalnız geldiğini sık sık kendine hatırlatmak bu korku ile başa çıkmada bir nebze etkili olacaktır.
devamını gör...

ben 2002'liyim yani 18-19 yaşlarındayım. hayatımdaki tek gerçek amacım yaşayan hiçbir varlığa zarar vermemek. bunu yaparken zarar görmemeye de çalışıyorum ve bu tarz başlıklar bana duygusal anlamda ağır geliyor. bu başlığı açan, hak veren siz "abilerim, ablalarım"dan öğrenmeye çalışan, sizi dinlemeye gelen biriyim. ama dinlediğim şeylerin aşağılama olması üzücü. ne yazık ki bir nesil tamamen çöp olamayacağı gibi tamamen harika da olamaz. büyüyeceğimiz şartları, dönemi ve çevreyi biz seçmedik. bu kuşağın tamamının kişiliğinde oluşan bir problem görüyor ve bunu doğduğumuz döneme bağlıyorsanız bana da "e o dönemi de siz yaratmadınız mı"diye sormak düşer. ben bu genç yaşımda insanları etiketlememeye çalışmayı öğreniyorum ki bu çok zor çünkü etrafımdaki büyüklerim her şeyi etiketleyerek anlatmış, öğretmiş bana zamanında. şimdi ben emekliyorum ben yürüdüğümde, kostugumda umarım sizin etiketleriniz ayaklarınızı bağlayıp sizi düşürmez
;umarım bir an önce kurtulursunuz onlardan. sözlüğe giriş nedenim de kitap kazanabilmek malum pahalı çünkü sizin döndürdüğünüz ekonomi dolayısıyla ama aylık kitap yardımı yaparsanız çeker giderim siz de bana katlanmak zorunda kalmazsınız.
devamını gör...

bir gün zengin olursam açacağım un fabrikasına vereceğim isim. ilk ihracatımı da kuzey kore'ye yapacağım.
devamını gör...

sobali evde kuzey tarafindaydi odam . yazları orada yatardim .kışın yataklar birleşirdi soba kurulurdu beş kardeş aynı odada. bir gün küstüm gittim odamda yattım sanırım aralık ayıydı. sabaha ne kolumu ne bacağımı ne boynumu oynatabildim. her tarafım tutulmuş. o günden sonra kış ayında kusmedim.
devamını gör...

tanımlarını keyifle okuduğum yazar arkadaşımızdır.

hatta o kadar iyi bir insandır ki 'nickaltı olmayan yazar kalmayacak' prensibi ile hareket eder sağ olsun.

takipteyiz efendim.
devamını gör...

türkiye'de kalitesini bozmadan 22 yıldır bize gerçek müziği dinleten, gerçek bir radyo istasyonu.
klasik müzik seviyorsanız şayet gece 1 ile sabah 7 arası euroradio notturno ismi ile avrupa ile aynı anda yayınlanan ortak yayın muazzamdır.

dinle, dinlettir.
devamını gör...

"hiç yaşamamış olmayı dilerdim bu seneyi. unutana kadar acıyla, nefretle hatırlayacağım."

(bkz: aşk-ı memnu)/(bkz: bihter ziyagil)
devamını gör...

amaaaaan, ne gerek var, boş ver!
devamını gör...

annem de, kardeşlerim de ve bende de olan özel öğrenme güçlüğü dediğimiz kavram.
4 çeşittir:
disleksi (okuma güçlüğü)
disgrafi (yazma güçlüğü)
diskalkuli (matematik güçlüğü)
dispraksi (motor kordinasyon güçlüğü)

görsel, sözel, işitsel becerilerde sıkıntı yaşarlar.

-çocuklukta belirtiler:
-gecikmiş konuşma
-sağ-sol kavramında sorun
-ay, hafta,yıl gibi sıralı bilgileri öğrenmede zorluk
-unutkanlık
-zaman kavramının iyi olmaması
-odaklanamama
-dört işlemde zorlanma
-çok basamaklı sayıları okumada zorlanma
-rakam karıştırma (6-9) (4-7)
-ayakkabı bağcıklarını bağlamada zorlanma
-harf-hece atlatma
-harf karıştırma (b-d-p)

yetişkinlikte disleksi belirtileri:
-haritayı anlamada zorluk
-düşük hızda okuma
-okuduğu kitabın tam bitirmeden değiştirme
-kompozisyon yazmakta zorluk
-dağınık not tutma
-yönleri (kuzen -güney-doğu -batı) karıştırma
-alt yazılı filmleri izlemekte zorlanma
-zaman kavramında problem(randevulara hep gecikmek)
gibi sıralanabilir.
devamını gör...

bodrum da; antik gemi enkazlarından çıkan eserler ve büyük cam eserlerin sergilendiği bodrum kalesi müzesi.
hafta sonu kapalı ve giriş ücreti 65 tl. müze kart geçerli.
devamını gör...

tam adı meja anna pernilla kullersten olan isveçli şarkıcı ve besteci.

müzisyen bir ailenin çocuğu olan meja, henüz 7 yaşındayken tanıştı sahneyle. daha sonra okumak üzere gittiği ispanya'da şan dersleri almaya başladı. 4 sene sonra isveç'e geri döndü. 2 sene sonra vokal dersleri almak için amerika'ya taşınacaktı ancak 2 sene süresince isveçli bir grupla beraber yedek şarkıcı olarak turneye katıldı, farklı gruplarla da şarkılar söyledi.

amerika'dan vokal eğitimini alıp döndükten sonra çeşitli dans ve albüm çalışmalarında bulundu. farklı sanatçılarla albümler çıkardıktan sonra ilk solo albümünü 1996'da çıkardı. ace of base'i ilk sıraya taşıyan douglas carr, ricky martin gibi ünlü isimlerle çeşitli çalışma ve düetlere imza attı.

her ne kadar çoğumuz kendisini all 'bout the money şarkısıyla tanıyıp sonra piyasadan silindiğini sansak da, meja 2000'li yıllarda da kariyerini devam ettirdi.

90'lı yıllarda dans ve şarkı kategorilerinde grammy'e aday gösterildi. japonya'da yılın pop albümü ödülüne layık görüldü ve ondan 3 yıl sonra da yılın şarkıcısı seçildi. yine aynı yıl japonya'da altın disk ödülünü aldı. japonya ve isveç'te bunlardan başka ödüller de kazandı.

sanatçı 1969 doğumlu ve şu anda 52 yaşında.

***

yüzünü çok tatlı bulmuştum klibini ilk izlediğimde. meja ismi de ayrıca sevimli gelmişti kulağıma. o nedenle o günden beri oyunlarda olsun, sosyal medyada olsun kullandığım bir isimdir*.

meja iskandinav dillerinde "güç, kuvvet, güçlü" gibi anlamlara gelirken urbandictionary. com'da "başkalarının kendisi hakkında ne dediğini umursamayan güzel ve eşsiz kadın" anlamına gelir.

geç de olsa nickimin hakkını vermiş olmayı umuyorum bu tanımı girerek.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
görselin kaynağı
devamını gör...

bazı şeyleri dalgaya vurmasam ciddi ciddi çoktan delirmiştim. sen zaten delisin diyenler konumuz bu mu şimdi?

arada kendi yaptığım esprilerime gülüyorum. yüzümüzü güldüren olmayınca kendi kendimizi güldürüyoruz mecburuz çünkü.

bazen ağlama krizlerim,panik atağım tutuyor. 5 dakika sonra kendimi mutfakta kek,poğaça yaparken buluyorum. "neyse madem yaptın bir şeyler kalk ye" diyorum içimden. o esnada televizyonda bir olaya denk geliyorum. kadının biri salya sümük ağlıyor. ne için ağladığını bilmeden, onla beraber ben de oturup ağlamaya başlıyorum. arada da ağzıma yaptığım kekten,poğaçadan iki lokma atıyorum tabi. iki lokma dediğime de bakmayın. tabağın dibini sıyırıyorum.

kalkıp anası ağlamiş mutfağı, tezgahı topluyorum . asla kulaklıksız mutfağı toplamam. açıyorum 90'lar pop hiçbir şey olmamış gibi mutfağı topluyorum. terapi gibi geliyor o an. yorgunluktan canım çıkana kadar ovuyorum o tezgahı. mutfağın temizlenip, temizliğin bittiğini haber veren sarı beze selam çakıyorum. keyfi yerindeyse arada göz kırpıyor o da.

t: ağlamak ile gülmek arasında kafayı yemiş ama hayatına kaldığı yerden devam ediyor.
devamını gör...

sözlüğün selameti açısından güzel düşünülmüş bir nevi yarışma.
pek hoşuma gitti.
bu 1 haftalık yoğunluğumdan sonra, önümüzdeki haftanın en büyük birincilik adayıyım.
herkes ona göre pozisyon alsın.
tantuni geliyor.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim