şu hayatta en çok anlamak istediğim insan kendini açık açık anlatmamak için bin tane takla attı, bütün kötü ihtimalleri ve şüpheleri üstüme attı ve gitti.

bari kim olduğunu bilseydim, bari kimin olduğumu bilseydim.
devamını gör...

--- alıntı ---

türk mitolojisinde yeni yıl

yeni yıl kutlama geleneğinin kültürümüzdeki yerini daha iyi kavrayabilmek için islamiyet öncesi türk geleneklerine bakarak, zamansal olarak yeni bir takvim yılına geçmenin herhangi bir tür holywood etkisi değil de tüm kültürlerde farklı şekillerde de olsa doğal olarak var olan bir kutlama, gelenek olduğunu anlatmaya çalışacağız. öncelikle türklerde yeni yılın ilk günü kabul edilen nardugan’a bakalım.

nardugan
nardugan kelimesi etimolojik olarak moğol dilinde nar( güneş ) ve türkçe deki tugan ( doğan ) kelimelerinin birleşiminden oluşmuş bir kelimedir.

nardugan aynı şekilde antik yunan’da dionysos şenlikleri olarak, roma’da ise satürnalya olarak kutlanırdı. aynı mısır mitolojisinde olduğu gibi türk mitolojisinde de gece ile gündüz savaş halindeydi.

türk mitolojisinde gündüzün geceyi bu savaşta yendiği, en uzun gece olan 21 aralıktan sonra güneşin daha çok görünmeye başladığı, gündüzlerin uzadığı ilk gün olan 22 aralık, yeni yılın ilk günü nardugan’dır.

nardugan’da, türk mitolojisinde ölümsüzlük sembolü olarak kabul edilen akçam ağaçları süslenir, bu ağaçların etrafında geleneksel oyunlar oynanır, şarkılar söylenir ve eğlence düzenlenirdi.

çam bayramı
çam ağacının türklerde ölümsüzlük sembolü olması ve inanışa göre tüm insan ırkının türediği ağaç olması sebebiyle kutsal kabul ediliyordu.

murad adji’nin türklerin ve büyük bozkırın kadim tarihi adlı kaynağında konuyla ilgili ”altay’da çam ağacının her zaman esrar dolu bir güzelliğe sahip olduğu kabul edilmiştir” der.

türk mitolojisinde güneş ve ay, tanrı ülgen’in emrindeydi. ay yılı esasına göre 25 aralık’ta gündüz geceyi yeniyordu ve insanlar bu tarihte geri verilen güneş için ülgen’e teşekkür ediyorlardı.

yeni yılda dualarının kabul edilmesi için ülgen’in çok sevdiği bir çam ağacının dallarına renkli kurdeleler, çaputlar bağlayarak süslüyor ve yanına hediyeler bırakıyorlardı. insanlar aydınlığın karanlığı yenmesini kutluyordu.

doç. dr. haluk berkmen, araştırmalarına göre noel ağacı süsleme geleneğinin kökenini islamiyet öncesi asya türklerine ait hayat ağacı inancına dayandırmıştır. akçam ağacının kış mevsiminde dahi yapraklarını dökmemesi ve sürekli yeşil kalması sebebiyle türkler’de ”hayat ağacı” diye adlandırılmıştı.

--- alıntı ---

kaynak
devamını gör...

tamam söyleyin mesaj atmayalım ama açık olsun, ulaşabilirim fikri bile memnun ediyor.*
devamını gör...

serbest tırmanış yaparken ortada bir yerde sıkışıp kalmıştım. ne ileri gidebiliyorum, ne aşağı inebiliyorum. gittikçe yoruluyordum bir de. üstüne bir kere "napacam la şimdi" diye düşünmeye başlayınca, her şey daha da beter olmaya başlamıştı. neyse ki yukarıda göremediğim bir yer varmış, sağ olsun arkadaşım sayesinde farkına vardım. insan nasıl da tutuşuyor...
devamını gör...

benim için strateji ve spontane. diyeceksiniz ki neden ne alaka yahu! bu kelimeleri babam çok kullanır. yani kullanamaz söyleyemez aslında ısrarla kullanmaya çalışır. caağnım babam ya
devamını gör...

ihtiyacın zevkli olması tercihtir diye tersten bakayım bende.*

*
devamını gör...

sürekli gelecek kaygısı çekmek.
devamını gör...

mesajlaşma özelliği acilen kaldırılmalı. ayrıca sıfır denetim. adamlar uygulamayı yapmış kaçıp gitmiş sanki. ancak kitaplarımı sürekli evimde tutmadığımdan altını çizdiğim ve sevdiğim tüm alıntıların kaybolup gitmesini istemiyorum bir de okumayı düşündüğüm kitapları liseteleyebiliyorum. amacına göre kullanılırsa gayet faydalı bence.
devamını gör...

anne baba tarafı demek varken neden dayı amca tarafı dendiğini merak ettiğim başlık
devamını gör...

choker.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

geri geldiği gün ayrılarak gerçekleştirdiğim olaydır.
kısa dönem askerde olan er kişinin, çıkan öğle yemeğini beğenmeyip arkadaşlarıyla pizza söylemesi ve pizzacının orası uzak kalıyor getiremeyiz demesi nedeni ile beni işteyken arayıp 2 saat pizzacıyı, 1 saat bölgedeki geri kalan esnafı şikayet etmesi üzerine ayrılma kararı almıştım. sonra çok telefonla konuştuğum için iş yerimden uyarı almıştım adam hala uyarı almamı umursamadan canı sıkıldıkça arıyordu ( günde yaklaşık 20 kez hemde)
siz söyleyin dayanılır mı bu eziyete?
devamını gör...

nereye gidiyoruz? yedikule hayvan barınağına mı?

laf aramızda kulübeler, puflar falan 10 numara.

oraya gidiyorsak geliyorum. yoksa kabuğumu oynatmam.
devamını gör...

küçükken bütün kuzenlerimle anneannemin bahçesinde birleşip topladığımız, yüzümüzü türlü mimiklere sokan meyve.

(bkz: nostalji 101)
devamını gör...

vücudumu hareket ettirmek.

mesela parmağımı oynatıyorum ama öyle bir komut verdim mi? yok, düşündüm mü? hayır
ama istedim ve o hareket ediyor yada kolum yada bacağım yada diğer bir uzvum, sanki tanrıdan diliyorum ve kabul oluyor gibi şakkadanak.

daha kendi vücudumu anlayamadım. hahaha.
devamını gör...

bu tip yazarlar delikanlı yazarlardır, gizlileri saklıları yoktur. fakat bazen insan bir tanım görüyor onun üstünden bir yorum getirebilmek istiyor ya da soru sormak istiyor, o konuda insanı çaresiz bırakıyorlar o ayrı.
devamını gör...

ngũgĩ wa thiong'o ngugi wa thiong oadlı kenyalı bir yazarın elinden çıkmış müthiş eser. uzun bir yazı yazacağım, çünkü kitap da oldukça kalın. ayrıntı yayınları’ndan ( ki gördüğüm kadarıyla çok farklı yazarların kitaplarını çevirerek harika iş yapıyorlar) toplam 798 sayfalık bir kitap. ama garanti ediyorum ki tek bir sayfasında dahi sıkılmayacaksınız. olay örgüsü muhteşem işlenmiş.

kitabı ilk okumaya başladığım zamanki heyecanı bitirince de yaşadım. nadide bir şey bulduğunuzda heyecan yaşarsınız ya, ben de gerçekten hayran olduğum bir kitap/yazar keşfettiğimde aynı heyecanı yaşıyorum. en son bu heyecanı ‘körlük’ kitabında yaşamıştım; körlük kitabını bilenler heyecanımın boyutunu takdir ederler diye düşünüyorum.

bir kere gereksiz betimlemeler yok; bu kadar kalın kitaplarda genelde konu lastik gibi uzatılır, gereksiz betimlemelere boğulur kitap. ama bu kitapta betimleme çok az, karakterleri ve olayların geçtiği mekanları kafanızda canlandırmak tamamen hayalgücünüze bağlı. merak etmeyin, okudukça kafanızda temsili bir kahraman resmi yaratıyorsunuz. ee peki betimleme yok, lastik gibi uzatmak yok, bu kitap neden bu kadar kalın derseniz, iç içe geçmiş bir çok olayı içinde barındırıyor. demem o ki dolu dolu bir kitap .

konusu kısaca şöyle: aburirya adlı bir afrika ülkesi’nde , bir diktatör ve tesadüflerin sonucu kendisini kargalar büyücüsü olarak bulan kamiti’nin yollarının çakışmasını anlatıyor.

bundan sonrası tamamen spoiler; isterseniz kitabı bitirdikten sonra bu bölümü okuyabilirsiniz.

yazarın öncelikte diktatörlüğü yaşadığını ve yerinde gördüğünü söylemeliyim.kitap içindeki , bazen abartıyla anlatılan olaylar bence yazarın gerçekten yaşadıklarını ve gördüklerini anlatıyor. yani diktatörlük rejimini gören bir yazardan , diktatör bir hükümdarı okuyorsunuz. bunu her ne kadar mizahi bir dille anlatsa da ( mizahı gerçekten harika, bazı yerleri kahkahayla okuyorsunuz) aslında roman gerçekleri anlatmaktadır.

nedense idi amin’den esinlendiğini düşünüyorum bazı bölümlerde. idi amin’in düşmanlarını yok edip yemedi ile ilgili hikayeleri bilirsiniz.burada da hükümdar, soğuk savaş döneminde batının yardımıyla tahta geçmiş, komünist düşmanlarını öldürmüş ve aslında batıya hizmetle o konuma gelmiştir. öldürdüğü düşmanlarının kemiklerinden büyük bir oda yapmış ve kimi zaman kendini o odaya kapatarak : ‘bakın beni alt edeceğinizi sandınız ama en son gülen benim’ diye onlara asıl güçlünün kim olduğunu gösteriyor kendi çapında.

ee diktatör olur da yanında şakşakçıları olmaz mı? machokali yurtdışına giderek gözlerini büyütmüş ve hükümdara ‘sizin için, size tehlike olacak herkesi görebilirim böylece’ diyerek bakanlık koltuğunu kapmıştır. sikiokuu ise kulaklarını büyütmüş ve ‘sizin kulağınız olacağım, düşmanlarınızın tüm konuşmalarını böylece duyabileceğim’ demiştir. o da böylece bakanlık koltuğunu kapmıştır. ülkede belli mevkiye gelenlerin ve zenginlerin ilk yaptığı şey ise ‘mercedes benz’ almak*. çok garip , hiç bir yerde görmemiştim
bunu*

kargalar büyücüsü olayı ise komik ve tesadüfler içeriyor. kargalar büyücüsü olan kamiti , fakir bir aileden geliyor. ailesi zor bela onu hindistan’a gönderip akademik eğitim almasını sağlıyor. ülkeye 2 diplomayla gelen kamiti, iş bulacağından emindir ama nafile. aç aç her gün iş ararken bir gün çöplükte açlıktan bayılır ve ruhu bir kuş olup bedenini terk eder. havada süzülür ve bedenine geri döner. ama o sırada çöpçüler onu ölü zannedio soymak istemişler ve kamiti tekrar canlanınca korkmuş ve ‘şeytanı gördük’ diye etrafı velveleye vermişlerdir. daha bunun benzeri bir çok tesadüf onu kargalar büyücüsü olmaya itmiştir. bu tesadüf zinciri de öyle kısa değil efendim, bir başlasam 200 sayfada ancak anlatabilirim.

kamiti iş ararken nyawira ile tanışır. nyawira’nın patronunun onu aşağılayarak ‘iş yok’ demesi, sonrasında ‘cennete yürüyüş’ başkanı seçilen tjarika(nyawira’nın patronu), oluşan rüşvet ağı ve oluşan ucu bucağı olmayan kuyruklar.

hükümdarın kitap sonlarına doğru iyice paranoyaklaşıp, etrafında güçlü olan herkesi öldürmeye başlaması ve keyfi kanunlarla insanların suçsuz yere nasıl ölüme mahkum edildiği , diktatörlüğün yani tek insan rejiminin keyfiliğini gözler önüne seriyor. çünkü ülke=hükümdar; ülke hükümdarın malı gibi görülüyor.

afrika ve afrikalıların alışkanlıkları, inançları hakkında da çok şey öğreniyoruz. yazar halk masallarını aralara yerleştiriyor. genel olarak anladığım , afrikalıların hurafelere fazlasıyla bağlılığı ve yazar bir anlamda bunu eleştiriyor. kafamdaki soru işareti şu ki: kargalar büyücüsü’nün gerçekten gücü var mı, yoksa insanlara verdiği tavsiyeler onları farklı şekilde adım atarak başarı sağlamasını mı sağlamıştır. çünkü olaylar , o kadar tesadüfi olarak ilerliyor ki , büyücünün başarısı mı yoksa tesadüfler silsilesi mi diye şüpheye düşüyorsunuz.

yazarın bir eleştirisi daha var: ülkede , özellikle belli bir gelir seviyesinde olan kişilerde peydah olan ‘beyazlık’ ve ‘eğer’ hastalığı. sanırım halkının, beyazlara imrenmesini ve siyahlıklarından utanmalarını ve beyazları kendilerinden üstün görmelerini bu şekilde eleştiriyor ve bunu ‘hastalık’ olarak belirtiyor. çok parası vardır, mevkisi vardır ama hala kendini üstün hissedemez, çünkü beyaz değildir; bu düşünce de hastalıktır.

hükümdara ve sisteme karşı oluşan halk hareketinin öncülerinin kadın olması ve cesaretleri kitapta sıkça yer buluyor. hatta kitapta bu başkaldırı için şunu der:


kadınların törelerin ağırlığını taşımak zorunda bırakılmalarına da karşı çıkıyoruz’.


erkek egemen bir toplumda , kadınların başkaldırmaları hükümetçe de tehdit olarak görülüyor. kadının, söz hakkı olmayacak, yediği dayağı hazmedip oturacak ve eşi başkalarıyla gönül eğlendirirken oturup ses çıkarmayacak. ‘kadının önemli görevlerde işi nedir, otursun evinde’ politikası ve töreleri hüküm süren bir ülkede , bu kadın direnişi sizi heyecanlandırıyor. hükümdarın tehdit olarak gördüğü iki kesim var: aydınlanma ihtimali olan öğrenciler ve kadınlar. çünkü onun varlığını tehdit edecek olan, aydınlanmış çocuklar ve organize olmuş kadınlar. bunu şimdi ülkemize uygulayın; kadın hakları karşıtı bazı politikaların ve kanunların nedenini daha iyi anlayacaksınız umarım. kitapta ne demiş:


içinde doğduğun kabileyi seçme şansın yok ama birlikte olmak istediğin kişileri seçmek senin elinde. biyoloji kaderdir;siyasetse seçim’


kitabın sonlarına doğru , ülkeye sözde demokrasinin gelmesi ülkede özelleştirmeyi getirmiş; abd’nin avrupa’nın zengin maden yataklarını işletme hakları ; petrol şirketlerine de sahil şeridinde araştırma yapmalarına izin verilmiştir. bunlar zaten afrika’nın gerçekleridir. o kadar zengin maden yatakları olan bir bölgede, insanların açlıktan ölmeleri ancak bu şekilde açıklanabilir.

kitapta alıntılayacağım o kadar çok yer var ki ama sadece ana fikri içeren aşağıdaki paragrafı bırakacağım. okuyun, okutun. elimde olsa bu kitaptan milyonlarca nüsha çıkartıp, dağ taş tepe gezerek herkese okuturdum. belki insanlar yaklaşan tehlikeleri görür ve ayağını denk alır.


şunu gördüm: avrupa,17.yy civarı , afrika’daki kimilerini kötülüğüyle dölledi. bu gebeliklerden köle plantastonunun köle şoförleri doğdular, onlar sömürge plantasyonunun sömürge şoförlerine dönüştüler, onlarsa yıllar sonra sömürge sonrası dönemin plantasyonunda neo-kolonyal pilotlara dönüştüler. şimdi ise küresel ölçekteki bir plantasyonun modern şoför ve pilotlarına mı dönüştüler yoksa? ama afrika kendi cinsini de dölledi ve bu da halkımıza ‘kahramanlarımızı öldürseniz de biz kadınlar umutla yeni kahramanlıklara gebeyiz’ türkülerini söyletti. bu yüzden, ata yadigarını satıp savanlara umutsuzca haykırmayın, mirasımızı korumak için mücadele verenlerin başarılarına gururla gülümseyin
devamını gör...

herkes gidiyor anasını satayım bu ne ya. bebeğim, aşkom benim.* nerelere gittin?

neden herkes teker teker gidiyor abi? içim doldu lan, içim doldu. geçen de mellisho gitmişti sanki.. delirtmeyin abi insanı. şurada takılıyoz işte ya.

gerçi gitmekte özgürsünüz tabi hahaa. isyanım size değil aslında. hayat böyle. hayat, tükenmek üzere var. iyisi de kötüsü de tükeniyor.

neyse felsefeye bağlamadan keselim, kestik.
devamını gör...

japonların lada nivası... laf aramızda markanın amblemini seat'la karıştırmıyor değilim. lakin vitarası güzel bi'seri... sadece; bozuldu mu yapmayım, aman motora dokunmayım, modifiye ile uğraşmayım, rahat bi sürüş yaşayım, diyenlerin tercihi. kendini hem off-road'da hissetmek hem de şehir içinde dikkat çekmeden gezebilmek için ideal. niva gibi parmakla gösterilmez, müsterih olursunuz...*

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

sözlükte fark ettiğim bir durum olduğunda naçizane rahatsız edip yardımcı olmasını istediğim sarı renkli mahlasıyla dikkat çeken yönetici.
kendisi anlayışlı,kibar, alınan geri dönüşü nazikçe teşekkür eden birisi.
teşekkürler sevgili helios.
devamını gör...

sağlıklı iletişim kuramayan aile her zaman ya dizini döver yada kızını sonra fırıncıya kaçar vs vs .

sadece aile değil bir arkadaş bir dost olabilmeli.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim