wilhelm genazino kitabıdır.

bu dünyada yeni diyebileceğimiz hiçbir şey yok. her şey bir öncekinin tekrarı. ilk elden sahip olduğumuzu düşünme cüretini gösterebileceğimiz eşyalarımız olmadığı gibi. duygularımız da yok aslında. her şey elden düşme. işlerimiz, aşklarımız, korkularımız, hobilerimiz, sevdiklerimiz ve nefret ettiklerimiz, umutlarımız ve hayal kırıklıklarımız ve hatta benliğimiz bile. bir bit pazarı içinde amaçsızca dolaşıp birbirimizden haberdar değilmiş gibi davranıyoruz. bir sahafta kitapları tek tek yoklayıp en az okunmuş kitabı bulmaya çalışır gibi yaşıyoruz hayatı. çok dinlenmiş bir plağın çizikler içindeki seslerinin kaybolup gitmiş yerlerine zaten bildiğimiz ezgi parçalarını doldurarak dinler gibi yaşıyoruz hayatı. yırtık bir pantolonu yama yaparak giyip ne kadar yeni göründüğüne hayret eder gibi yaşıyoruz hayatı. çiğneyip bir kenara bıraktığımız naneli sakızın kurumuş hüznünü yeniden ağzımıza atıp nane aromasını acıyla karışık bir mutlulukla bulmaya çalışır gibi yaşıyoruz hayatı.

elden düşme bir dünyada yaşıyoruz, elden düşme hayatlarımızı. ben sizin yerinizde olsam bu kitabı bir kitabevinden değil bir sahaftan alır okurdum, elden düşme.
devamını gör...

yobaz aile baskısıyla kendilerine oy verdirtecek rezil herifler.
devamını gör...

kendini kandırmaktan öteye gidemezsin. hiç bir kurtuluş yok 'bu beden bu ruh senin' atamazsın,satamazsın. onu olduğu gibi kabul edip dost olmayı başaramazsan hayat'ın her türlü zehir olur. bu da kendimizle olan sınavımız. orada bile torpil yok. insan kendine bile zor soru sorar mı?
cevap vermekten bu kadar korkar mı?
yine deli sorularla kapattık günü.
devamını gör...

ayarını bozduğun kantar, gün gelir seni tartar
terazi var tartı var, her şeyin bir vakti var.
koça kuyruk yük olmaz.
devamını gör...

(bkz: suphanallah bu da nesi)
devamını gör...

çaylakların özgüvenini düşürmemesi gereken başlık. ben okuyor, bilhassa onları artılamaya çalışıyorum. yazmadığı sürece, yazar olamayıp kısır bir döngüye mi girmeli çaylak? bu çaylıklık bazı egolu insanlara overdose oldu. siz onlara aldırmayın.
devamını gör...

ortaklaşa müzik listeleri oluşturma özelliğine de sahiptir. çok nazlı bir sitesi ve uygulaması vardır.
devamını gör...

ankara’ya özgü mekanlardan tek bildiğim aspavadır. sipariş verdiğiniz yemeklerden gelmeden önce, ikramlarıyla karnınızı tıka basa doyururmuşsunuz. rivayetlere göre bu ikramlar insanı kendinden geçirirmiş. ankara’ya gidince uğramak istediğim mekanlardan biri olarak not edilmiştir. aspavaların çeşit çeşit yerleri varmış en güzel ikramı olanı bulmamız gerekecek.
aspavanın açılımı ise; allah sağlık, para, aşk (afiyet)’ versin amin.
devamını gör...

tartışması yapılamaz. oğullarına
devamını gör...

başka evlerden gelen kızartma, özellikle biber kızartması kokusu... evde kendim kızartma yaparken leş gibi kokarken, başkalarından gelen kızartma kokusu niye bana bu kadar güzel geliyor çözemedim.
devamını gör...


''hep böyle çocuksu mu bakar senin gözlerin?
hep böyle içinde uzak bir ışık mı yanar? bakışlarında beni dinlendiren bir şey var; kıyısındaymış gibi en sakin denizlerin...
bir yelkenliyim şimdi ben senin limanında fırtınalardan geldim sende dinleniyorum.
bu huzur, bu sessizlik hiç bitmesin diyorum;
en eşsiz dakikalar sürsün senin yanında...
hiç yumma gözlerini, ışığın eksilmesin,
gündüzüm aydınlığım, ipek böceğim benim!
güz bahçemde açılmış o son çiçeğim benim!
yorgun kalbim seninle elem nedir bilmesin;
ayırma gözlerimden çocuksu gözlerini, o sakin o yalansız, o kuytu gözlerini... ''

ümit yaşar oğuzcan - gözlerin gözlerimde.
devamını gör...

türkiye müziğinde taş plak sesli şarkıcı olarak kendine yer edinmiş, bir daha onun gibisi gelir mi acaba dedirten bir müzisyen.
devamını gör...

1934 yılında mussolini, iyice şımarmış, antalya'nın italyanlara verilmesi gerktiğini söyleyerek tehditler savurmaya başlamıştı. ayrıca italyan öğrencilerine roma'daki türk elçiliği önünde gösteri yaptırtıyor; antalya'yı istiyoruz diye avaz avaz bağırttırıyordu.
atatürk, o günlerde bir akşam italyan büyükelçisinin ankara palas'ta yemek yemekte olduğunu duyunca, onun yanındaki masayı kendisine hazırlamalarını emretti ve birkaç dakika sonra oraya gitti. büyükelçi ile selamlaşıp yerine oturdu fırsatı kaçırmada herkesin duyması için tercüman aracılığı ile yüksek sesle ona hitap etti:
- antalya'yı istiyormuşsunuz. antalya, bizim italya'daki elçimizin cebinde değil ki, çıkarıp size versin. antalya buradadır, anadolu'da? niçin gelip almıyorsunuz? ekselans duce'ye( mussolini'ye) bir teklifim var:
ordusunu göndersin, dövüşelim. kim kazanırsa antalya onun olur.
büyükelçi:
- bu bir savaş ilanımı ekselans? diye sordu.
- hayır. ben burada herhangi bir vatandaş gibi konuşuyorum. türkiye adına savaş ilanına sadece türkiye büyük millet meclisi yetkilidir. ama şunu da hatırlatayım: büyük millet meclisi, zamanı gelince, benim gibi basit yurttaşların duygularını da göz önüne alır.
büyükelçi yemeğini bitirmişti. atatürk'ü selamlayıp, tek kelime söylemeden ankara palas'ı terk etti.
mussolini'nin hala aynı saçmalıklara devam ettiği görülmekte idi. sanki, atatürk'ün o sözlerine cevap vermek istiyormuşçasına, rodos adasına asker yığmaya başladı.
birkaç ay sonra da italyan büyükelçisi, cumhurbaşkanımızla görüşmek üzere randevu istedi. belki hükümetinin bir notasını, bir ültimatomunu o'na vermek niyetinde idi.
atatürk, elçiyi günlük kostümü ile kabul etti.
fakat, daha onun konuşmasına fırsat bırakmadan :
- bana on dakika müsaade etmenizi rica ederim, diyerek yandaki odaya geçti.
on dakika sonra atatürk, mareşal üniformasını ve çizmelerini giymiş olarak elçinin yanına döndü ve:
-buyurun, şimdi sizi dinliyorum, dedi.
italyan büyükelçisi, afallamış gözlerle o'na baktıktan sonra, kekeleye kekeleye şunları söyleyebildi:
- ekselanslarına, duce'nin selamlarını ve iyi dileklerini takdim etmek için rahatsız etmiştim.
başka tek laf etmeden çıktı, gitti.
ertesi gün mussolini, rodos'daki askerlerini geri çekmiş bir daha da antalya'nın adını ağzına almamıştır.
devamını gör...

bir stephen king başarısı. kitabın sürükleyiciliği mantık kurgusu ve uyarlanan filmin film olarak kalitesiyle ilgilenen zihinleri kıskıvrak yakalayıp gerçeklikten koparıp korkutması ve king'in aniden, bir dehaymış gibi algılanması mücizesi king'in - yine - gerçek bir yerli ritüelinden esinlenmiş olmasında saklıdır. stephen king'in toplumsal hikaye ve hurafeleri çok seven bir yazar olduğunu meraklıları farketmiştir. hayvan mezarlığı öyküsü her insanın hemen her korkusunu, hurafesini, merakını aynı anda yakalayan bir yerli efsanesine dayandığı için korku veya bilm kurgu filmlerini zihinsel insan kabiliyetlerini, başarılarını, teknik kalite doyumlarını yakalamak için seyreden insanları bile korkutmayı, üzmeyi, sorgulatmayı başarmıştır. king'in benzer stratejiler ile yazdığı pek çok eseri okurken saçmalıkları yakalayıp edebiyat teknikleri sayesinde akışa kapılıp 'bir doyuma ulaşabildim en azından' düşüncesi ile kapağı kapatırken, hayvan mezarlığı, rose red konağı gibi birkaç eserde cidden nevrinizin döndüğünü hissedebiliyorsunuz.
benim farklı olarak eklemek istediğim buydu, bazı olay ya da efsaneler - çoktur-, sanki kasten laboratuvarda karıştırılıp hazırlanmışlar gibi nesne ve canlıları her şeylerinden yakalarlar.
devamını gör...

atlardan korkmak
inanılması güç yenmesi daha güç olan bir fobimdir. at gördüğümde yolumu değiştirir, kafamı çevirir bakmak bile istemem içimi çok kötü bir his kaplıyor. bu yaşıma kadar asla ata binmedim dokunmadım kötü bir anım da yok ama korkuyorum
not: atla nasıl karşılaşıyorsun diyenler olacaktır. yaşadığım bölge de bazı kesimler pazara at arabasıyla gidiyor, çocukları atları alıp gezebiliyorlar bazende kaçan atlar oluyor ya da hurdacı at arabasıyla hurda topluyor bu şekilde veya benzer şekillerde atlar karşıma çıkıyor yani bu yüzden küçüklüğümden beri karşılaştığım bir hayvan. kedi kadar değil ama pazarın olduğu günler yoluma illa çıkıyor.
ayrıca bu fobiyi yenebilmek uğruna bizim için şampiyon filmine iki defa gittim erkek arkadaş zoruyla her iki gidişimde de ilk sahnesinde ki atın bir anda hareket etmesi sonucu korkudan ne yapacağımı şaşırmıştım. önceden sevmezdim fakat artık ne seviyorum ne sevmiyorum içimdeki korku çok başka bir şey tamamen içimi kaplıyor huzursuz ve bilincim kapalı hissediyorum. etrafımdaki insanların ne yaptığı ne dediği duruyor bir anda. aynı durumu yaşayan varmıdır bilmem çok garip bir duygu..
devamını gör...

sen cv ni ver bana, yardımcı oluruz sana.
devamını gör...

çarşı çarşı geziyorum.
devamını gör...

okabe rintaro hououin kyouma önderliğinde zaman makinesi icat eden bir grup gencin yaşadıklarını anlatan manga/anime serisidir. güzel bir bilim kurgu, distopik dizi. hem eğlenceli hem de gerilim dolu. özellikle okabe’nin çılgın bilim adamı gülüşü en sevdiğim sahnelerdir.*
(bkz: anime önerisi)
devamını gör...

ulan o kadar şimşek çaktı, bi’ fotoğraf çekeyim diye niyetlendim, olaya bak. 27262551617 kare sadece bundan var.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
ayrıca bi’ föto atalım dedik, sözlük çöktü iyi mi. (bkz: 9 eylül 2021 kafa sözlük'e erişim sorunu) kafa sözlük daha fazla fotoğraf kaldıramaz derken bunu kastediyorlarmış sanırsam.

neyse yarım saat sonra ancak atabildim,* umarım bu azmimle yeniden bozmam sözlüğü.

o değil de ben bir yere gidince neden yağmur yağıyor acaba? terlikle, şortla geldim ulan ben buraya, terlikle şortla. umarım sabah bişiciği kalmaz.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim