asteria yazar profili

asteria kapak fotoğrafı
asteria profil fotoğrafı
rozet
karma: 1696 tanım: 4 başlık: 63 takipçi: 97

son tanımları


apollonia

youtube kanalında çok güzel vakit geçirdim, okumak istediğim kitapların bazılarını oradan senin sesinle dinlemeyi planlıyorum.
kendini tanıttığın videodan sonra hayatını dolu dolu, kaliteli ve başarılı bir şekilde verimli yaşadığının kanısına vardım ve bu günümüzde artık nadide görülen bir şey.
ismin şans ve güzel talihi ifade ederken, anlamı hayatına da yansıdı mı bilmiyorum ama şansa ihtiyacın olmadığını, hedeflerini şansa bağlamadığını düşünüyorum. zaten şans dantel gibi isminde işlenmiş, gerisi senin elinde ve bunun bilincinde olup her şeyi en iyi şekilde değerlendirmişsin.
kanalında paylaştığın gibi, hayatta denemeye değer şeyleri merak etmeye ve denemeye devam et, görüyorsun ki, bazen inanılmaz güzel şaşırtıcı sonuçlar ortaya çıkıyor. beş dilin serüveni gibi...

www.youtube.com/@plaktakiki...
devamını gör...

normal sözlük yazarlarının özledikleri şeyler

başlıklarda, tanımların altında bu nickleri görmeyi çok ama çok özledim.
@volumina
@evernevergreen
@sir came a lot
@iorek byrnison
@revolversiz ittihatçı
@karanliktakimum
@yedinci dem
@bengaripsengüzeldünyaumutlu
@tutankamonun laneti
@zümrüd-ü anka
@tepelerin kocakarisi
@özözünedanışır
@ateist kaplumbağa
@quo fata ferunt
@nicholai rosicky
@yüzyüzeyken de konuşamadık
@ne zaman gitti tren
@uzunihsanefendininyesilsurubu
@atforvendetta
@ucemak
@dostoyevskininsuçune
@aksi ve nalet

sözlük henüz genç sayılır fakat ilk günlerinden şimdiye kadar çok yol aldı ve doğal olarak değişti.
hala yazar olduğum günü hatırlıyorum. ilk mesajım geldi. o zamanlar moderatör olduğunu bilmediğim @uykusuzkahve "tebrik ederim, yazar oldunuz, yardıma ihtiyacınız olursa her zaman bana yazabilirsiniz" gibi şeyler yazmıştı, mutlu olmuştum.
buradaki ilk yıllarda herkes bilgi içerikli ve kaliteli tanımlar girme yarışındaydı. kimin profiline baksanız madalyalar sıralıydı. kimisi sanat ağırlıklı yazıyordu, kimisi tamamen sinema üzerinde, kimisi ise edebiyat ustası, siyasetçiler de vardı, en üst seviyeden troller de.
tartışmalar bile tartışmaya benzemiyordu. tanımadıkları halde, insanlar birbirini kırmamak adına hep seviyesini korudular, ağız tadıyla tartışma bile olmazdı.
sözlük kulüpleri doluydu, organizasyon faaliyetleri hakkında portakalda sonuçları okuyabiliyorduk, kitap kazanan yazarların seçtikleri kitapların paylaşımlarını görüyorduk. her şey çok güzeldi, planlı, programlı bir şekilde ilerliyordu ve gelişiyordu sözlük.
işte benim özlediklerim bunlardır.
devamını gör...

rüya

babası masal kitabını bir kenara bıraktı, gece lambasının ışığını biraz daha kıstı, çıkarken kapıyı aralı bıraktı.
çocuk, uzaklaşan ayak seslerini duyuyordu. sonra sessizlik kapladı bütün evi. her gece sabırla bu dakikaları bekliyordu. usulca örtüleri kaldırdı, yatağından iner inmez hemen terliklerini giymesi gerektiğini bildiği halde bu sefer yanlarından geçti, ses çıkarmamaya dikkat ederek yalın ayaklarla odanın en uzak ve karanlık köşesine doğru ilerledi.
babası onun için orada büyük sihirli bir ev monte etmişti. bir barbi evi. barbi'nin kendisine, evine gösterdiği ilgisinin yarısı kadar göstermemişti çocuk. içini barbi'nin eşyalarından boşaltmış, kendi kafasına göre doldurmuştu. sonra oraya girip gün içerisinde dışarıda bulup topladıklarıyla yakından ilgileniyor inceliyordu daha çok.
sarı ve kahverenginin tonlarında kurumuş çeşitli yapraklar, bir avuç kadar meşe ağacın meyvelerinden, ona ilginç gelmiş değişik şekillerde üç beş tane küçük taş, geyik boynuzun ucundan kırılmış bir parça, farklı boyutlarda üç kozalak... annesi, odasında her temizlik yaptığında onları hep atmak istiyor ama çocuk buna asla izin vermiyordu. bu onun orman hazinesiydi.
bir süre önce şehrin yakınlarındaki ormana gitmişlerdi. ormanı ilk defa yakından görmek, içinde bulunmak onda büyük heyecan yaratmıştı. ormanda ne var ne yoksa her şeyi tanımaya, incelemeye başlamıştı. orası aynı babasının her gece okuduğu masallardaki ormanlara benziyordu. acaba içinde yaşayan o görünmeyen sakinleri de öyle miydi? dönüşte birçok ilginç şeyler doldurmuştu ceplerine. hepsini barbi'nin evine saklamıştı. o ev, ormana açılan büyülü bir kapı olduğunu hayal ederdi.
şimdi hazinesinin ortasında oturmuş, esneyerek, uykulu gözlerle elinde tutuyordu taşlarından birini. insan yüzüne benziyordu. göz gibi açılmış iki küçük çukuru ve gülen dudakları anımsatan ince bir çizgi oluşmuştu taşın üzerinde. arkadaşı gibiydi.
birden duvarın arkasından gelen bir hışırtı sesi duydu. daha iyi duyabilmek için iyice yaslandı duvara. sonra da birden düştü duvarın öbür tarafına. şaşkınlıkla doğruldu, ilk önce ne olduğunu anlamadı. sonra bir ormanın ortasında yalınayak durduğunun farkına vardı. "biliyordum! bir gizli geçit olduğunu biliyordum!" bir zafer çığlığı yükseldi içinden. hiç korkmadı. sadece çok meraklandı.
yürümeye başladı. toprak, otlar, küçük taşlar ayaklarını gıdıklıyordu. terliksiz dolaşmaya alışık değildi. sonra az ilerde kocaman bir geyik gördü. galiba dinleniyordu. çocuk bir ağcın gövdesinin arkasına saklandı ve onu sessizce izlemeye başladı.
"yere oturma, üşütürsün sonra" annesine yakalanmıştı. yok, hayır, annesinin sesi bu kadar kalın değildi. hatta babasınınki bile değildi. etrafında geyikten başka canlı yoktu.
"neden saklanıyorsun?" tekrar konuştu, sesin geyikten geldiğini anladı. konuşan bir geyikle karşılaşmıştı. çocuk buna da hiç şaşırmadı. ormandaki hayvanlar tabi ki aralarında konuşabiliyorlardı. ilginç olan ise, onun anlamasıydı. ama bunun üzerinde fazla düşünmedi.
"sen benimle konuşabiliyorsun!"
"evet, bazen konuşurum. ama insanlarla konuşmaktansa susmayı tercih ederim"
"canın bir şeye sıkılmış gibi görünüyorsun" meraklandı çocuk.
"tilkinin yanından dönüyorum. onu teselli etmem gerekiyordu. bir dosta ihtiyacı vardı. çok üzgündü. aslında ormandaki en üzgün hayvandır kendisi."
"neden üzgün olsun ki?"
"la fontaine denen adam yüzünden. hayvan masallarında tilkiye hak etmediği bir yer verdi ve şimdi zavallı tilkimiz kötü ününden dolayı çok üzgün. çocuklar onu kötü biliyor, oysa tikli onları çok seviyor."
"haklısın galiba. babam da bana o masallardan okur ve orada tilki her zaman kötülük yapar. bunun için üzüldüğünü bilmiyordum."
"çocuklar ormanda yalnız dolaşmaz. bundan korkarlar. sen korkmuyor musun?"
"hayır, neden korkmam gerekiyormuş, burası çok güzel, kocaman ağaçlar büyüleyici, hayvanlar çok ilginç, yeşil tonların hepsini bir arada görmek de muhteşem bir şey."
"hımm, ormandan korkmayan bir çocuk! işte bunu kurda anlatmalıyım. hayatta inanmaz."
"o da üzgün mü?"
"kim?"
"kurt. hani kırmızı başlıklı kız masalında o da kötü ya? böyle anıldığı için o da tilki gibi üzgün mü?"
geyik, bir an için gözlerinin önüne kurdu getirdi ve güldü bu düşünceye.
"hayır. bizim kurt umursamaz böyle şeyleri. işin gerçeği şu ki, kurdumuz çok yumuşak kalplidir ve asla birini yemek aklından geçmez. kırmızı başlıklı kızı yemektense, sepetinden bir parça ekmek dilenmeye çekinmez. aslında o masaldaki karakteriyle gurur duyuyor, kendini korkusuz ve güçlü hissediyor oysa yolunda karınca görse üzerine basmamaya dikkat ederek yanından geçer. her şey bu saçma masallar yüzünden. orman sakinleri çok büyük haksızlığa uğruyorlar o hikayelerde. ama sen bunları kimseye anlatma."
"peki, sırrınızı saklayacağım. ayrıca seni herkes iyi biri biliyor, ağırbaşlı ve bilgilisin o masallarda."
"evet, bazı masallarda beni öyle anlatıyorlar. ama insanların bir "geyik muhabbeti" tabirleri var ki, o biraz canımı sıkıyor. ben yararsız, uzun uzadıya konuşan, gevezelik eden biri miyim? ah, bu insanlar, hep en doğrusunu onlar bilir, her şeye onlar karar verir, sanki dünyanın tek canlısıymış gibi davranırlar. masallarda bile bize haksızlık ediyorlar."
"üzülme sen. ben büyüyünce bütün masalları değiştiririm. yeni masallar yazarım ve orada hepiniz hak ettiğiniz yerde olursunuz. sadece kurdu nasıl iyi kalpli biri olarak yazacağım pek bilmiyorum. bu biraz zor olacak."
"gel seni onunla tanıştırayım. yakından tanı, seveceksin. hepimizi tanı önce, sonra bizi olduğumuz gibi yazarsın masallarında."
küçük çocuk onu bekleyen bu yeni buluşmadan heyecanlanmıştı yine. geyiğin sırtına tırmandı ve ikisi yola koyuldular. yumuşak kalpli kurtla tanışmaya gidiyordu.

***
"onu orada uyuyakalmış olarak kaçıncı buluşumuz, evi bozsak mı acaba?" sordu babası.
"kalsın, bozmayalım. uzun zamandır bu kadar ilgisini çeken bir şey bulamamıştı. aksi takdirde, akşamları daha çok masallar okuman ve yanında daha uzun zaman geçirmen gerekecek. sen de yorgunsun" gülümseyerek dedi annesi.
devamını gör...

küçük prens

küçük prens, tek başına oturdu kapının eşiğine ve önündeki çiçek bahçesini seyretmeye başladı. bu gün çok üzgündü. kendini hiç bu kadar kötü hissetmemişti. küçük prens artık ne küçüktü ne de prensti. büyümüş, kocaman adam olmuştu. bunu ilk defa bu gün fark etti ve şaşkınlıkla "ben ne zaman değiştim" dedi.
bunun farkına varmasını, sokakta gördüğü ve konuştuğu hiç tanımadığı küçük bir çocuk sağlayabilmişti. mendil satıyordu. küçük prens yanında durdu, ihtiyacı olmadığı halde bir mendil satın aldı. tam yoluna devam etmek üzereyken çocuk ona seslendi, "bayım, çok fazla para verdiniz" dedi. "benim ihtiyacım yok, senin ise var" alması için ısrar etti. çocuk merak etti adamı. "siz kimsiniz" diye sordu. adam duraksadı, sadece başını salladı ve yürüdü. birkaç adım sonra durdu, geri döndü. "gel benimle, karnın açtır senin" dedi çocuğa.
onu deniz kıyısında, seyyar karavanada balık ekmek satılan bir yere götürdü. yarım ekmek arası, yanına da ayran aldı. ekmeği tutturdu çocuğun eline, ayranı da açıp önüne koydu.
"ben kimim diye sordun. aslında kim olduğumu unutmaya başlamıştım. bana tekrar hatırlattın bunu.
ben exupery'nin küçük prensiyim. bir çiçekle bazı sorunlarım olduğu için gezegenimi bir süre için terk ettim. sonra kendi küçük gezegenime dönemedim. masalın sonunu yanlış biliyorlar. burada yaşamak ve her şeye uyum sağlamak zorunda kaldım. beni en çok üzen şey büyümekti. bu gezegende çocuklar büyüyordu, ben de bu kanunun etkisi altında kaldım. ne zaman büyüdüğümü hissedemedim. büyüme süreci değiştirdi beni, çocukluğumu unuttum.
biliyor musun, çocukken bir ev gördüğüm zaman "kırmızı kiremitli, pencerede çiçekler, damında güvercinleri olan şirin bir ev" diye tarif ederken, şimdi sadece "beş milyon liralık bir ev" tarifini yeterli buluyorum. eskiden insanların sevdiği şeyleri, hobilerini, hayallerini sorardım tanışırken. şimdi ise, sanki çok önemliymiş gibi ne iş yaptıklarını soruyorum.
zincirle bağlanmış bir köpeğim var evimin bahçesinde.
çocukluğumda bağlama ihtiyacı duymadığım bir tiklim vardı ve o benim dostumdu. tilki bana şöyle derdi, "insan gerçekleri sadece kalbiyle görebilir. en temel şeyi gözler göremez". şimdi ise en iyi dostumun bu sözlerini unutmuş, kalbimin gözlerini kapatıyorum. çocukken çok hayal ederdim. hayal edebildiğim kadar dünyalarım vardı. sonra ben büyüdükçe sahip olduğum dünyalarım birer birer eksildi.
bahçemde düzinelerce güller var. hepsi benim ama onların güzelliğini göremiyorum ve hiç biriyle eskisi gibi konuşmuyorum. hiç biri beni evcilleştirmeye çalışmıyor gezegenimde bıraktığım gülüm gibi. sabah erkenden işe gitmek için evden çıkıp aceleyle yanlarından geçerken birbirimizi fark etmiyoruz bile.
bir gezegende, sürekli içen bir adamla tanıştığımı hatırlıyorum. derdi olduğu için mi içerdi yoksa içtiği için mi dertliydi anlayamamıştım. şimdi ise kendimi anlamıyorum. işten sonra bara gidip içiyorum. derdim olduğu için mi bilmiyorum.
çöldeyken, "burada kendimi çok yalnız hissediyorum" demiştim yılana. "insanlar içinde de öyle hissedersin, arada pek fark yoktur" demişti ve ben ona inanmamıştım. yılan haklıymış.
küçük prens, başını ellerine yasladı, sustu. suskunluğu uzun sürdü.
"sizin için üzüldüm bayım. keşke kendi gezegeninize dönebilseydiniz" dedi çocuk.
"bunun için çok geç artık, benim küçük gezegenimde sadece çocuk olarak yaşayabilirim. ama çocukluğumu kaybettim ve oraya geri dönemem" dedi küçük prens.
"siz kimsiniz" diye merak edip sormuştun. bu gezegende yaşamaya mahküm olan, exupery'nin büyümüş küçük prensiyim ben.
karnın doyduysa kalkalım. şimdi git mendillerini sat ve hep çocuk kalmayı dene. belki benden daha başarılı olursun" dedi ve oturduğu yerden çocuğu üzgün bakışlarıyla uğurladı.

***
yukardan, bir bulutun ardından exupery olanları izledi. sevgiyle yarattığı küçük prensin hikayesini dinledi. sonu böyle bitmemeliydi. henüz bir şeyler yapmak için çok geç kalmadığını umut etti.
bulutların arasında saklambaç oynayan meleklerden kağıt kalem istedi. nedenini sorduklarında, onlara duyduklarını anlattı. melekler ağlamaya başladı. bir yaz yağmuru küçük prensin gül bahçesini ıslattı.
exupery hikayenin devamını yazmaya başladı...

***
bir süre sonra küçük prens, sabahları işe giderken, güllerinin yanında durmaya ve onlarla "günaydın" demeye başladı. birkaç gün sonra güllerin renkleri parlaklaştı, canlandı yaprakları. küçük prens bunu mutlulukla fark etti. komşu çocuklarına en sevdikleri oyunları soruyor, onlara kuş evi yapımında yardım ediyordu.
artık iş çıkışında içmeye gitmiyor, sokağındaki neşeli çocuk seslerini duymak için sabırsızlanıyor, gülleriyle konuşmak için eve dönmeye acele ediyordu. köpeğinin tasmasını çıkarıp attı. özgürce koşmasını seyretti. onunla yeşil çimenlerde yuvarlandı, oyunlar oynadı.
artık kendini bu gezegende yalnız hissetmiyordu.
dünya, küçük mutluluklarla dolu güzel bir yerdi.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim