joyce yazar profili

aslında bende sevmeseydim gibi tanışmış olmasaydık karşılaşmamış olsaydık. zamanda o anlara gidebilseydik durumuna gelmek.

çiğ köfteye keklere yaprak sarmaya pastalara dalan insanların es geçtiği ürün.

ibni sina ; tanrı tarafından havada asılı olarak yaratılmış bir adam hayal edin, bu insanın durumu iyi fakat gözleri örtülü, uzuvlarını salmış yani hiçbir yere dokunmuyor hatta kendi vücuduna bile. bu adamın hafızası yok, sahip olduğu tek şey yaratılmış olmak. şimdi, bu kişinin zihni geçmiş ve şimdiki duyusal deneyimlerden yoksun olduğu için boş mudur?”
bir adam düşünün, allah onu bir an önce yaratmış olsun, hafızasında geçmişine dair bir bilgi olmasın, havada bulunsun, yani yere basmasın, gözleri ve kulakları kapalı olsun, yani algıları kapalı olsun. bu durumda bu insan ne bilebilir?
anlatamayacağımı düşündüğüm için üstteki ibni sina nın düşüncesini yapıştırdım.
yani diyor ki ruh ve beden ayrıdır. düşünce bilinç vücut ayrı ayrı varlıklardır.
bu mutezileciler böyle böyle geleneksel islam kader ve kaza anlayışından ayrılmışlar.
adamlar akılı ön plana aldıkları halde ruhu inkar etmemiş. birisi olmadan öbürü olmaz demişler.

bence en en sevimli hayvanlardan birisi bu. yavruları da güzel. markette bunun oyuncak halini satıyorlardı. oyuncak ayı gibi oyuncak bezden bir zürafa.
çok sevimliydi.
bunu alsam ne yapacaktım .

düşünüyorum bulamıyorum. hani pidesi eh diyelim.
durun aklıma geldi diğer karadeniz şehirlerinde var mı bilmiyorum. yaprak sarma yemiştim. bizde yapraklar ekşi olur. onlar kokulu üzümden yapmıştı. yapraklar tatlıydı. yaprak sarma iyiydi.

hani baharda erik ağaçlarının çiçeklerinin acı kokusu dağılır. elma ağaçlarının çiçeklerinin kokusu gelir.
yaz başında sıcak rüzgar bir koku bırakır. belki balkonlarda kahvaltı yapanların patates biber kızartması kokusu. olgunlaşmış meyvelerin kokusu.
sonbaharda kurumuş yaprak kokusu.

dün sabah dışarı çıktığımda bu yıl ilk kez kış kokusunu aldım. yani resmen dejavu yaşadım. soğuk kırağı düşmüş az ilerde kömür kokusu soğuk bir rüzgar.
işte bu kış kokusu diye düşündüm. her mevsimin resmen bir kokusu vardı. insanın içine işlemiş yerleşmiş bir durum.

neye inandığın mı önemli neyi kabullendiğin mi. her inandığını yapmaz yapamaz insan. her inandığı onu rahat ettirmez.
her inandığı yetmez. sevildiğine inanan insana bile ailesinin bile yeri gelir sevgisi yetmez.
neye inanmak isterdin yani sana ne yeterdi. sen neyi isterdin. her istediği olanlara bile dünya yetmiyor madden ruhen yetmiyor. bunu istemek buna inanmak insana iyi geliyor demek ki.
okulu bitirince iyi bir işe gireceğini ev alıp rahat edeceğine inanmak gibi. hep inanç. bu inanç keşimesi işte bir kesin kelime değil. her inanç bir hurafe üretir.
her istek bir diğerini doğurur.
inanmak mı innadırılmak mı.
insanlar en çok güvendiklerini severler ya. insanlar güvenince aşık olur. güvenir bir şekilde aslında.
güvenmediği insanı sever mi insan .

böyle ayarlı kesin ifadelerle yazınca ayar veriyormuş bir ukala oluyormuş gibi oluyorsa öyle değil. bu bir yazı sonuçta ve ben yazıyorum. yuvarlak kelimeler yerine böyle olması daha iyi mantıklı.
yoksa kesin yüzde yüz böyle ben eminim fikri değil . bunu diyen ne bilim olur ne bir şey nede inandırıcı olur. din kitaplarında bile bir başka dinden insanlara kızarken sonra onlara iyi davranın insandırlar tövbe ederler kul hakkı vardır, ne bilim biliyorsunuz işte dolu şeyler deniyor.
bir yaratıcı fikrine inanmak ister miydin. istiyorsan inanırsın zaten. inanırsın ama dediklerini yapmazsın.
inanmazsın ama ibadet dışında dediklerini yaparsın.
ütopyalara inanmak isterdim kendi kurduğum dünyaya. dünya sonrasına ölüm sonrasına. ailemle birlikte.
buna ne inandırabilir.

sadece cnn değil herhangi bir tartışma programını kim izliyor. elinde kalıyor hepsi. geçen gördüm hacı yakışıklı ( bir insanın soyadı ile kendisi ancak bu kadar zıt olabilir)
ihaları anlatıyordu. bir yere düşmüş . nasıl başarılı bir şeymiş falan.
şahan ın bir skeci vardı adam reyting düştükçe bağırıyordu veriyordu müziği gazı. reyting ölçer vardı bakıyordu. iş oralara döndü.
o program daha inandırıcı eğlenceliydi tabi.

roma imparatorluğunda korku vermek caydırıcı olmak adına yapılan uygulama. tabi dört çivi çakıyorlar vücuda. vücudu astıkları tahta t harfinde oluyor.
hz isa ile bilinirliği artmış.
insanın aklı hayali almıyor tabi bu işkence yöntemlerini. var böyle yakma eritme deri yüzme ezme parçalama idam şekilleri.
bu çarmıh işi sonradan metaforlara dönüşmüş. hz isa aslında tüm insanlık için şeytana karşı durmuş . günahlar onunla temize çıkar olmuş kendini feda etmiş.
o tahta t harfi yani 3 ilah yani teslisin habercisi vs .
yani hristiyanlar ve yahudiler hz isa nın öldüğünü söylüyor. ee bu çok kötü bir ölüm çok acı. bırakın süslü dini terimleri olan olana olmuş.
daha kötüsü hz isa incillere göre hep satışa gelmiş. yahuda mıydı. birisinde diyor roma askerleri hz isayı ararken yahuda gelip sarılmış hz isa ya aha bu der gibi.
öbüründe işaret etmiş.
ölen hz isa nın cesedi dağa götürülmüş sonra canlanmış yok olmuş.
adamların yaptığı işkence dinleri olunca yasaklamışlar bu şekil idamı.
belliki başka kreatif düşüncelerle daha çok işkence yöntemi bulmuşlar.
bize göre hz isa değildi. göğe yükseldi. o idam edilen çarmıha gerilen yahuda idi.
biz yahuda için iyi olmuş diyebilir miyiz.
romalılar yahudiler hristiyanlar şimdi bunca metaforu ne yapacak. o çarmıhtaki yahuda ise.
iyi olmuş mu derler.
ben hristiyan olsam hz isa nın ölmediği fikri daha iyi gelirdi. ama onlar zaten öldü dağda dirildi kayboldu diyorlar .
hz isa göğe yükseldi ee her canlı ölümlü ise hz isa da ölmeli. tıpkı mutezile mezhebinin kuran bir mahluk mudur. yaratılan bir şey midir. tartışmasını açıp kuran ın bir yaratılan ise ömrünün olması gerektiğini demesi gibi. yoksa tek ezeli ebedi allah sa kuran ikinci bir varlık oluyor put oluyor demeleri gibi. sonra olaylar olaylar tabi. ortalık karışıyor.
konumuz çarmıh . sonuçta çok acı verir ya bu çivi işi. insan ölmezde çiviyle. kan kaybeder sürekli. kemikler kırılır. bayılır geri ayılır. çiviler bedeni taşımaz . düşüncesi bile sıkıntı.

bugün iş yerinde bir arkadaşımın odasında konuşurken içeri bir yavru kedi girdi. geldi üstüme çıktı oturdu uyudu.
seni seçtim pikaçu gibi oldu ama ben kedi bakamam hayvan bakamam ölüyorlar sonra üzülüyorum .

iş yerinde ve dışarda çok güzel bir gün geçirirsem güle oynaya bir gün olursa sözlükte ağır şeyler yazmak istiyorum duygusal şarkılar dinliyorum duygusal takılıyorum. sanki çok yorulmuş çok gülmüş yeter bu kadar gibi. dinleniyorum böyle . tam tersi olursa daha komik eğlenceli takılıyorum. hep böyle olmuyor tabi her zaman olmuyor ama arada böyle .

bende mecnun dan füzun aşıklık istidadı var,
aşık-ı sadık benem mecnunun ancak adı var. (fuzuli)
yani diyor ki . leyla ile mecnun u da en iyi ben yazdım.
benim mecnundan daha büyük bir aşkım var.

az meyve almak 3 elma gibi. hafta içi daha kolay yemekler hazırlamak gibi. ertesi günün yemeğini düşünmek hazırlamak .
dinlene dinlene temizlik yapmak. sessiz yaşamak mümkün olduğunca az sesle yaşamak. bu yüzden bir yere gidince tv sesi müzik sesi yüksek oluyor rahatsız ediyor.
zaman geçirmek için kendi kendine takılmak. çıkıp yürümek bir şeylerle uğraşmak.
erken uyumak erken kalkmak.
hobilere yönelmek. demlik poşet çay demlemek.
yoğurt gibi tarihi çabuk geçecek ürünleri çöpe atmamaya çalışmak.

başlık güzel içinde yazan bence yanlış.
iletişim kurmaktan kaçınan insan nerede kaçınıyor .
diyelim iş yerinde. iş yerleri hep dedikodu dolu . patron müdür laf taşıyıcılığı yapanların olduğu yerler.
çok fazla samimiyet iyi olmuyor.
sözlüklerde veya nette diyelim. kim kim belli değil. çok samimi olamıyor insan . olması gerekli mi değil.
sürekli iletişim halinde olan insanlar bazende sanki yalnızlıktan korkuyorlar gibi. düşünmekten. kafasındaki düşüncelerden kaçıyor gibi.
herkesle ne konuşacak ne kadarını aklında tutacaksın neye yarayacak.
yabani bir insan değilse insan bu devirde çok iletişim sıkıntı sanki.

bazen birilerine karşı o kadar kızgın olursunki içinden kendi kendini doldurursun. şunu yapacam bunu diyecem bana neden bu yapıldı gibi.

insanlar mağarada yaşarken mutfak var mıydı yoktu. zaten ocak ateş. o zaman mutfakta ateşin yanında olmalıydı. insanlar evlere geçince bu sefer mutfak aslında depo gibi bir yer olmuş. yiyeceklerin konduğu bir yer.
anadolu da evlerin içinde su olmadığı dönemlerde. buzdolaplarının olmadığı tel dolapların çömleklerin koyun derisinde peynirlerin çömleklerde pekmezlerin olduğu dönemlerde mutfak bir depo gibi bir yerdi demek ki. yemeği ocakta sobada yaparlar sonuçta. sonra evlere su geldi elektrik geldi en önemlisi buzdolabı geldi. işte o zaman bir ayrı odaya gerçek bir mutfağa ihtiyaç duyuldu.
ürünler nerde duracaktı nerede yemek yapılacaktı.
evin her yerine soğan kokusu ye ek kokusu sinerdi.
sonraları zaten davlumbaz fırın derken mutfağa bu sefer masalar televizyonlar taşındı.
mutfak bir odadan fazlası oldu.
demek ki mutfak aslında evin en önemli kısmı.
ben amerikan mutfak sevmiyorum. bizim gibi ülkeler için iyi bir şey değil.
ve bakıyorum ev ilanlarında gerçekten çok kötü mutfaklar var. çok küçük mutfaklar çok dar çok bakımsız tezgahlar. çok küçük tezgahlar.
ya artık bu devirde mutfak büyük olmalı geniş olmalı.

çok güzel bir kuş tabi. fatma girik in beşikteki bebeğini kaçıran kartal mıydı. çocukken ne korkmuştuk ondan.
kuş güzel sert mizaçlı asil bir hayvan. saygı duyulan hayran olunan bir hayvan olmuş ki neredeyse tüm ülkelerde bir şeyin sembolü olarak kullanılmış.
bizde hava kuvvetlerinin sembolü örneğin. beşiktaş ın sembolü. arnavutluk un bayrağında vardı siyah bir kartal figürü.
abd ordusunda da vardı bu kartal . bir de çift başlı kartal var. tarihte bir çok ülke bunu kullanmış bayrağında.
ne zaman bir kartal belgeseline denk gelsem izlerim.
ülkemizde kaya kartalı belgeseli çekmişler. trt belgeselde izlemiştim.

galiba en sevdiğim sebzelerden. kızartması değilde yemeği güzel. ama kıymalı ya da kuşbaşılı olacak. sadede olabilir ama olmasa iyi olur. haftada bir yesem bıkmam.
bu da insanlar tarafından üretilmiş bir sebzeymiş. yabani türü avrupa da dağlarda varmış. brokoli gibi sebzelerde aynı türden evrimleşip oluşmuşlar.

son sezonu hariç galiba tüm bölümlerini izledim. son kısımlarını hatırlamıyorum. zaten işin içine dünyaya gelen melek şeytan girince bozulmaya başlamıştı. en zorlama kısmı kardeşlerin ölüp geri gelmesi oldu.
dean ın arabası tabi çok güzel. sam iyi birisi .

bazı bölümleri korkunç oluyordu. bu kadar olaya karışıp çok karakolluk olmuyorlardı. arada kendileri gibi avcılara denk geliyorlardı. ama en iyileri kendileriydi.
dünyada ne kadar kültürde yaratık işte canavar hurafe doğaüstü durum haber vs varsa diziye koyuyorlardı.
özellikle avrupa amerika doğaüstü varlıkları.

(bkz: zorunda mıyım)