joyce yazar profili

bu adamın çok güçlü bir sesi var. daha ünlü olması lazımdı. nedense olmadı. belkide daha popüler şarkılar söylemesi gerekti.
ekin idim oldum harman adlı türküyü çok iyi söylüyor.

körfez savaşı vardı 91 de ilk o zaman tanık olduk.
füzeler bir o tarafa bir öbür tarafa gidip duruyordu.
bosna savaşı çeçenistan ırak afganistan libya mısır suriye ukrayna rusya gazze derken iran israil savaşı.
demek ki binlerce yıl önceki büyük iskender attila moğollar osmanlı avrupa savaşlarını izlese insan nasıl olurdu. yüz yüze bir savaş tabi o dönemler.
kötü bir durum evet.

bir taraftan hak veriyorum. sanki ülkenin bu kadar işletmeci iktisatçıya maliyeciye vs ihtiyacı var.
her yer üniversite her yer okul. hele vakıf okulları.
sonra bunu bunların demesi işte o inandırıcı değil.
sanki küçük yaşta ucuza çalıştıracak genç arıyorlar. sanki mi.
işte hu nesil o eski nesil değil. bir sanayide tuvaleti bile olmayan dükkanda . o genci caminin tuvaletine göndereceksin.
o gence menemen pide tuhaf bir köfte yedireceksin. 12_14 saat çalıştıracaksin.
o gençler hamburger yiyor pizza yiyor. 8 saat çalışmak istiyor. insanca çalışmak hafta sonu tatil yapmak istiyor. düzgün bir maaş istiyor.
sen o gence dükkandaki her işi yaptırıp üstüne neler daha yaptıracaksan.
bu devir o devir değil işte.
çok çalışarak kim zengin olmuş . o çocuklar işi öğrense bile dükkan açacak kendi işini kuracak seviyeye nasıl gelecek. az usta olsa hemen kovacaksiniz .

insanın başına gelmesi mümkün durum.
en azından faiz ödüyor ama birikim yapiyodur.

asra bedel.

bende ilk defa ender balkır dan dinledim ve çok beğendim. tvem diye bir kanal da söylemişti. youtube de var videosu.
bu türkü çok yaygın bir türküymüş. birçok yörede sözleri farklı farklı söylenmiş. yüzlerce kıtası varmış.
türkü baştan sona bir film gibi akıyor. sözleriyle türkü yaşıyor. insanın gözünün önüne geliyor.
eski dönemleri bilenler için daha anlamlı tabi.
benim yavrum hastalanmış
çimento da yata yata.
ana celali yudular
baş ucunda döne döne

türkünün çok misrası var . bir celal in sevdiği söylüyor bir annesi.

var mıdır. ben bir kaç kişiden şüpheleniyorum ama bilemedim.

aklıma gelen dahiyane fikir.
şehrin kenarında büyük kocaman bir çelik zırh bulunduruyoruz. işte şehir kaç kilometreyse ona göre bir uzunluk ve şehirdeki en yüksek binadan biraz daha yüksek bir çelik zırh.
branda gibi düşünün. çadır gibi sera naylonu gibi.
şehrimize bir füze falan geldiğinde hemen çelik zırhı şehrin üstüne geriyoruz. böylece gelen füzeler bombalar uçaklar şehre hasar veremiyor.
hatta biraz şöyle elastiki bir şey olsa atılan füze bomba geri geldiği yere gitse daha iyi olur.
bu çelik zırh savunma sistemi böyle böyle geliştirilebilir.

köye iki katlı ev yaptırmak.

hemen bir imam hatip lisesi veya çocuğunun adına kurulmuş bir vakıf üniversitesi yapmadan bu fikri ben dile getireyim dedim.
yav bu uranyum tehlikeli bir maddeyse . plutonyum işte toryum uranyum hatta tuz ruhu. tuz ruhu çok tehlikeli bence.
bunları silah yapmak için nükleer tesise gerek yok. boşa masraf.
uranyumu aldın ısıttın bir kaba koydun.
sıcak sıcak firlatinca al sana nükleer silah.
etkisini artırmak için içine tuz ruhu konabilir.
tabi uranyumu mermi içine bile koyabilirsiniz sonuçta isteğe bağlı bu.

bayburt diyorum. istanbul da insanların çoğu çok kötü yaşıyor o trafikte kalabalıkta gürültü de.
bayburt ta havaalanı da varmış. olmasa nolur atla araca iki saat sonra her yere gidersin bu devirde.
en azından hafta sonları kaçarsın. para biriktirir harcarsınız.
ha insan mutluysa bayburt ta da mutlu olur. mutsuzsa nereye gitse nerde olsa mutsuz olur.
bayburt tan daha küçük ilçeler yerler var insanların yaşadığı.

büyük ağaçlar sıcaklarda küçük ağaçlara su ve besin sağlıyormuş. ben de diyorum bu küçük fidanlar nasıl kurumuyor o sıcakta. kökleri derinde değil sonuçta. "yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine"

bu sıralar yine yalnız kalmak istiyorum.
kendi kendine vakit geçirme kısmı geldi. bu zamanda yazmak okumak izlemek hobi işleri var.
ulan ben gümüşten nasıl zarar ettim ya. nasıl kırk kırk bir tlde sıkıştı kaldı.
bak aklıma geldi yine.
bu arada izin sürem dolmus. akşam gidiyorum yine. hepinize saygılar sunuyorum.
gitmeden az yazayım. benle kavga edecek hakaret edecek varsa etsin ahaha. ya bende seni seviyordum ama söyleyemiyordum diyenler desin.
ona bir oda ver baba. ama ara ara gidip geleceği bir yeri olsun. ona de ki.
geceleri erken yatıp erken kalkmaya alıştım yine.
bu beni dinç mi tutuyor. sorsan kimseye ben hiç uyumuyorum sanıyorlar.

yağmur yağarken aklıma gelen dahiyane düşünce. şimdi uzayda neden yaşam yok. ee su yok.
peki biz uzaya doğru plastik kangal 50 lik boru döşedik. strasforu vs neydi onlar onları da geçti. ya metresi kac tl o boruların sonuçta uzaya gitmekten ucuza mal olur.
boruları döşedik. tam da bir ay işte gezegene yakın olacak. suyu vereceksin. su dolacak oralar ve al sana bir süre sonra yaşam.
tabi su ordan geri akmaz.
sonuçta uzayda su gezse bile bir şey olmaz. başka başka yerlere gider.
başka gezegenden canlılar der bu su nereden geliyor alla alla. bir iletisim olur belki.

yani doğa bahçe tarla işleriyle ilgilenen seven hobisi olan kadın sayısının az olması. herkes pembe stor perdeli camekanlı evlerde oturmak istiyor demek ki.
gerçi ne yapacak kadın inek boku mu temizleyecek. keçi mi sağacak.
zor olur ya. hadi tavuk neyse.

kaç gündür yoktum. çünkü çok yoğundum.
lojmanda işler vardı evde iş vardı. arkadaşa yardım ettim. bir de kendime bir bahçe kuruyorum.
tabi benim evin önü taşlık olduğu için dışardan toprak getiriyorum. biber ve domates diktim. bu bahçeyi ilerde gösteririm.
bu hafta soğuktu yağmur vardı. bir sıcak bir soğuk günler yaşadık.

fazla çalıştım evde çok yoruldum. erkenden uyudum uyandım.
çok çok gizli bir yere pikniğe gittik. inanılır gibi değil. öyle bir göl doğa .
her yer tertemiz dere su. her taraf yemyeşil. kocaman göknar ağaçları var.
insan ayağı pek değmemiş ama belli ki bir dönem çok eski bir dönem yaşamış insanlar orda. defineciler hep kazı yapmış. gelirken ceylanları gördük.
kendimi iyi hissetmedim bu hafta fiziksel yorgunluk oldu. pek iyi beslenmedim.



sabah işe geldim ki ne göreyim. sürekli yavru üreten kedi depoya girmiş bir sekilde ve kalmış orda. kapıda kilitli.
anahtarı ararken geldim ki gitmiş. yav o zaman niye bağırıyon.
yavruladı oraya sandım.
iş yerinde yine olaylar olaylar. ok yaydan çıktı kılıçlar çekildi. hey dostlar. kalan sağlar bizimdir.
insanın egosu kini hırsı bitmiyor. istekleri bitmiyordu. bitmeyen hiçbir şey yoktu oysa. ömür bitiyordu . zaman hiç geçmiyordu sanki ama insanlar yaşlanıyordu yaşlanıyorduk.
yürüdüm tabi. yürümekle yollar aşınmadı arabalar aşındırmış.
yürüdüm dikenlerin üstünde. yol ver dağlar dedim..dağlar nehirlere yol vermiş.
renk renk büyük kuşlar gelmiş nehre.
göçmen kuşlar yani.
kaç ülke aşmış gelmiş. bence bu pahalılıkta yine iyi gelmişler buraya. ben olsam gelmezdim.
bilmiyorum burada düzenimiz var yeğenim diye mi gelmişler.
yürüdük tabi. bir sağdan bir soldan yürüdük.

herkesin her konuda bir fikri bir ön yargısı var tabi.
insan kendisini sabahlara kadar anlatsa insanların gördüğü anladığı kadarsın.
kimi dinlesem bana haklı gibi geliyor.
büyük bir iletişim sorunu var insanların gibi geliyor.
böyle parça parça kültürler. bunca ortak noktaya rağmen bir türün bu kadar anlaşamaması ilginç.
belkide ilginç değil normal. insan varsa orada duracaksın.

yok la. ev soğuk oluyor bazen. bende erkenden çıkıp yürüyorum. dışarı daha sıcak. düşün o kadar yani. evi kuzey kutbuna yapmışlar temeli orda.
evin dışı daha sıcak.
iş yerine gidiyorum ki kimse gelmeden imzamı atıp ekşi sozluk debeyi okuyorum müzik açıyorum. kimse gelmeden çayımı içiyorum.

ömer üründül yine maçta. hayatı yaşıyor ya.

bugün dükkana bir müşteri geldi. bizim patron malatyalı. malatyalı olduğu için malatyalı musa dükkanın adı.
biz dedik patron malatya kayısı . bak kayısının ingilizcesi olsun dükkanın adı. apricot yani.
onu da google sorup baktık dedik yani.
hatta apricot musa olsun dedik.
musa abi sanayi esnafı ne anlar oğlum yapmayın.
malatyalı musa işte beni böyle tanırlar dedi .

neyse bugün dükkana bir müşteri geldi . kafada temu dan alınmış güneş gözlüğü. üstünde siyah bir deri ceket. ama ceket sanki koyunun üstünden yeni alınmış. ulan nasıl sigara ictin sen. tütünü dalından mı koparıp içtin.
bende zaten okul harçlığı çıksın diye çalışıyorum.
bu geldi oturdu ne var diyo yiycek.
bak bak bak. ne varmış. menü nerdeymiş.
ya zaten burası nusret günaydın restaurant.
sanayi dükkanda ne olur. ya çorba ya kebap.

bir de servis aç diyo. servis mi hahaha.
içerden sanki on kişi arabalarla gelip meze tabaklarını koyacaklar.
ben varım bir de bulaşıkçı. aşçı yemekleri yapıp gidiyor.
servisi açtım. peçete çatal kaşık.
çorbayı da koydum önüne. çorbayla ekmeğe yumuldu bu. ama nasıl yiyor. sonra kebap istedi.
hemen hazır olacak ya kebap. bekle dedim pişsin.
bu kebaba yumuldu löp löp götürüyor. bende az ilgilendim belki bahşiş verir diye.
ama bu bakmıyor bana.
hemen kalktı zaten kafasında hesaplamış ücreti. kendi kendisine kolonya döktü. parayı kasanın üstüne bıraktı kaçar gibi gitti. erkeğin hası yav.
başka yerde olsa bir selfie cekinirdi. sırf malatyalı musa olduğumuz için mi kaçtı acaba.
ınstagram da paylaşsa malatyalı musa da kebap keyfi.
apricot musa olacaktı adımız. apricot kebap.
beni dinleyen yok ki.

sara gedimova en güzel şekilde söylüyor.