joyce yazar profili

vardır bence ama yüzde yüz uyum diye bir şey olmaz zaten. yüzde seksen bile olmaz .
idare etmek ortak amaç olur.
bir zaman sonra birbirine benzeyen çiftler oluyor. bizim toplumumuz bazen özellikle kadınlara biz de yapıyoruz daha güzel önemli anlamlar yüklüyoruz. hani yakıştıramıyoruz gibi bazı şeyleri. değer veriyoruz tanımadan bile. çünkü dikkat ettim bir erkek birisi ile evlenince birisi diyor ki kıza yazık oldu. erkeği tanıyorlar ya. cidden bu bir kıskançlık olarak denmiyor. hiç öylesini görmedim hissetmedim.
bir duygu olarak diyorlar. kaç kişi de kaç kez duydum.
bende şunu gördüm. aynı o erkekler gibi o kadınlarında çoğu aynı. ne yani kadınlar kötü olamaz mı. kıskanç uyumsuz pis ne bilim dedikoducu aldatan çıkarcı acımasız.
hatta diyorum bakın herkes birbiri gibisini bulur.
bir yaşlı çift vardı güya erkek olanı pislik eşi efendi. hep derdim öyle değil bakın. bu kadında rol yapıyor. asıl tehlike bunda. başkasının bahçesini gidip izinsiz topladılar tüm sebzeyi. konu üzüm böyle çok şey yaptılar. işte birbirlerini bulmuşlar.
tamam bazı ailelerde bir eş bazen iyi oluyor erkek ya da kadın olabiliyor. ama şu devirde özellikle bu bile zor.
tam bir uyum birlikteliği. cimrilerse beraber cimriler .

sözlüklerin eskiden tespitleri güzeldi. aslında eskiden aşağı yukarı bir çok tespit geçerliydi. burçlar için bile insan ulan yoksa alla alla diyordu.
insanlarda çok maske var. cevizin içi kurtlu dışı güzel.
öyle efendi adamlar var ki sapık. öyle kadınlar var ki kaç kişiyi katil etmiş . hatta kadınları yoldan çıkarmış. bir konuşsun evliya sanırsın. ikna edebilir .
öyle efendi erkekler var kaç gb porno arşivi var.
insan saklayacaksa çok şeyini saklayabilir. iki telefon kullanabilir. hatta telefonun içinde ayrı bir telefon kısmı bile var.
ne psikopatlar var efendi efendi takılır.
insan bu yapar yapabilir.

intikam nefret büyük duygular. insanın kendisine zarar verir. insanı tüketir. değmez bazıları için.
her şeyin zamanla ortaya çıkması gibi bir şey vardır.
bazı kötülükler karşındakine değil kötülüğü yapana zarar verir. kısa vadede ona kötülük yaptı zanneder.
insanlara verilecek en iyi ceza onları görmezden gelmektir.
günün sonunda herkes kendi hayatında.

bu yüzden iş yeri için bir tane daha alınır alınmalı.

(bkz: gülün dikenleri alınırsa gül hala gül olur mu)
benim alanım meyveler meyve ağaçları aslında ama anladığım kadarıyla bu gül dikenleri çok işe yarayan bir şey. gül dikensiz olmaz gibi. çünkü bu dikenler bir savunma mekanızması. dikenler olmasa gül çiçeği olmaz. hayvanlar yer o dalları yaprakları çiçekleri. zarar verir.
hatta bir çok hayvan böyle dikenli ağaçların dikenlerine sürtünüp tüylerini döküyor. yabani keçiler koyunlar vs.

bazıları gerçekten komik ve haklı. hindistan ı geçmişiz. herkes koşuyor diyor. bak pilavcıda koşuyor.
bir de bir bıyıklı adam var onunla çok uğraşıyor. bak eline hiçbir iş yakışmıyor diyor. aha kendini kesti.
temiz güzel paylaşımları övüyor .
ınstagram da çok çıkıyordu bir ara.

insanların psikolojisi neden bu kadar bozuldu. etrafa bakıyorum çok sinirli mutsuz bencil içi boş bir özgüven kibir görüyorum. hiçbir şeyi beğenmeyen sürekli suçlayan. herkesle iletişime geçmek isteyen ama yalnızlık teması isteyen söyleyen. ne kadar zeki başarılı olduğunu falan kanıtlamaya çalışanlar. her şey maddiyata döndü.
böyle çok çevre yapmak mantıklı mı. sonra saçma olayların içinde olur insan. 700 arkadaşı olan insanlar görüyorum . 500 -700 bunlar nasıl rakamlar ya.
kötülerde sanıyor ki kimse onlara dokunmuyor korkuyor falan. uğraşmak istemiyor boka bulaşmak istemiyor.
sen iyiysen herkes iyi olur.
bazen kangren olmadan bir şeyleri kesmek söküp atmak iyidir. bu yazıda üstte söylenenler gibi olmuş olabilir. sen çok biliyon aynısı sensin gibi. ön yargıların eseri gibi. olabilir bir şey diyemem bir şeyler söylüyoruz işte.
bu sıralar yine çok iş var diye her bir şeye sarmak güzel oluyor. ne güzel uğraşıyorum. hayal gücü insanın başına bela ama çokta güzel bir şey. insanın kendi kendisine zaman geçirmesi için bile güzel.
bir taraftan artan tahtalarla kuş yuvası yapmaya çalışıyorum. bir ağaç dalı buldum bir abinizle yürürken. ben dedim bundan çok güzel baston yaparım. aslında andız ağacı arıyorduk. andız ağacı meyvesinden tespih yapacaktım. meyveler küçük kalmış hep. ağaç dalını bulunca dedim ben bunla baston yapayım.
o abi dedi ben yapayım. abi dedim bak sen yoruldun elini kesersin. yok dedi ver bıçağı. verirdin vermezdin. verdim maket bıçağını oturdu dalı yontarken çat pantolonunu kesti. daha yeni aldıydım dedi.
ama dedim ben dedim. benle gezenlerin üstü başı batıyor bak. bir şey oluyor yani. hayır bastonu yapıp vernikleyip güzel bir şey olacaktı. şimdi elime almadım.
o da bıraktı. başka bir dal bakıyoruz.

ihstagram da gördüm . yani diyor ki.
yaralanmayın. sebebi olmadığınız şeyleri düzeltmeye kalkmayın.

üç aylara girdik ramazana az kaldı derken başlamış reklamlar. böyle ne çok dernek varmış. su kuyusu işi patlayınca bu sefer kuran dağıtma vardı. ya otobüslerde dağıtılan sular var ya . onu dağıtanlar var. ayşe teyzenin hayrı diyorlar. simit dağıtıyorlar. biraz önce ekmek dağıtıyorlardı. almanya dan birisinin hayrı imiş. herkes ekmeklere koşuyor izdiham var.
kötü yorumları kabul etmiyorlar zaten.
bunları din adına yapıyorlar . ve gerçekten yardım edenlerin hakkına giriyorlar. onlara engel olup önyargı oluşturuyorlar. ne kötü.

böyle gerçek suçlar dışında aslında suç değil hata gibi denk gelmek gibi diyelim. çok komik muhabbetler dönüyor. gerçekten insan arkadaş konusunda şanslıysa en azından suç ortağı oluyor. yani bir kötü suçtan bahsetmiyorum . bir aptallık ahmaklık değil .
masum bir yardım .
ya senin orda ne işin var.
lan oğlum valla geçiyordum denk geldi.
böyle hani o ara kalkıp iki şamar atsa yeridir gibi.
kelimeleriyle döverler.
hayır şimdi konu bu mu. bunu nasıl halledicez.
yav senin orda ne işin var .

bir de çok kötü ortaklıklar var. adam kadını öldürmüş . kahvede oturan arkadaşlarını çağırmış beraber gömmüşler. ee yuh. akıl tutulması mı . ee bu çıkar ortaya. boş yere sıkıntı işte.

hani çocuk köpeğin üstüne çıkmış buzdolabından bir şeyler alıyor. en masum suç ortağı diyorlar.

kışın kalkarım hafta içi telefon ziline. elimi yüzümü yıkarım çay yaparım. kahvaltımı yaparım. traş falan akşamdan hallederim. aslında çoğu sabah duş alırım . çok soğuksa akşam olur bu.
kahvaltı yaparken de belgesel açık olur ya da bir spor kanalı eskiden borsa tvleri açık olurdu. ama şu sıralar ilgilenmiyorum. en geç sekizde evden çıkarım.
yürürüm bir süre . hayvanlar olur etrafta ağaçlar bitkiler. bazen onları sularım yemek veririm . şu sıralar yemek çok . ormandaki çakallar bile kocaman olmuş. evin dibine geliyorlar. bu akşam ezan okununca bağırdılar. tuhaf sırtlan gibi sesleri var . baktım hepsi bana bakıyor.
ne yapıyonuz la dedim. hepsi kaçtı.
sekizde işte dışarı çıktım yürürken zaten işe erkenden gelip yürüyen arkadaşlar oluyor. onlarla yürüyorum.
vardiya dan birileri dışarda oluyor onlarla yürüyüp konuşuyoruz.
sekiz buçuğa doğru herkes gelmeye başlıyor.
odalarda kahvaltı yapılıyor ben oturur genelde tek başıma bir müzik açarım. ekşi debe okurum. az sosyal medyaya bakarım.
sonra dışarı çıkarım . birileri gelir mutlaka onlara takılırım.
yazları da böyle ama yazları uykusuzluk çok oluyor. bu yüzden sabahları banyo yapar kendime gelirim.
kahvaltıyı evde yaparım mutlaka. simit bile olsa tost bile olsa evde yerim.
hafta sonlarıysa erkenden kalkıp bazen yine uyurum.
sonra işte 9-10 gibi kahvaltı veya arkadaşlarla toplu kahvaltı . kışın bu pek olmuyor daha geç oluyor.
yazlar daha iyi . keşke hep yaz olsa.
zaman geçirmek için yapacak şey çok ama hep aynı şeyler oluyor işte.
ev iş iş yeri iç içe geçince sürekli iş yeri muhabbetleri oluyor. bu çok yorucu saçma oluyor .

blok3 şarkısı güzel şarkı.

makarna az pişmiş olacak. az sarımsak doğrayacaksın. yoğurt mayonez az karabiber ve turşu doğrayacaksın. tabi garnitür koyacaksın. az yağ tuz. yanına bir salata.
yaşıyorsun bu hayatı.

tanrı yı fakirlere mi bıraktılar sanki.

iş yerinde diyor ne kadar ben yapmam kime yaptırıyorlarsa yaptırsınlar dediğim her işi ben yapıyorum. böyle bir söz vardı.

marchenalı şems” kordovalı fatma diye iki kadına hizmet etmiş ispanya da. bu kadınlardan özellikle çok şey öğrendim demiş.
ya bu ibn arabi size de bir acayip gelmiyor mu. dolu kitap yazmış 300-400 tanesi galiba günümüze ulaşmış.
zannımca bu tasavvuf işleri bundan sonra ortaya çıkmış.
anladığım kadarıyla ibn arabi günümüzde olsa kafir ilan edilirdi.
adam hristiyanlarla takılmış. kiliselere gitmiş ayinler izlemiş.
hahamlarla oturmuş gezmiş .
zerdüştlerle paganlarla takılmış.
hristiyanlar için hz isa yo fazla seviyorlar yoksa imanlarında sorun yok demiş. yahudiler için bize benziyorlar demiş.
her dinin insanın tanrıyı anlama anma farklı şekli farklıdır. allah ı bir dine ırka indirgemeyin daraltmayın öyle sahiplenince bu allah ı da küçültmektir demiş. allah herkesin allah ı.
hallac ı mansur un enel hak deyimi için. o sırrı ifşa etti keşke demeseydi demiş.
ispanya anadolu kuzey afrika arabistan gezmiş yazmış durmuş.
böyle taslak yazdımdı silinmiş demek ki o kadar şey öğrenmiştim unutmuşum.
bilginin kibri en büyük kibirdir demiş.
adamın sufiliği tartışılmaz ama böyle alt yapısız da anlaşılabilecek birisi değil ilginç.

ne kadar sade bir şarkı. tek bağlama var cızırdıyor gibi o da.

insanı tüketir boşa kürek çekmektir.

bakın biz küçükken beyzbol oynardık. kendi kuralları olan bir oyunumuz vardı. topa vurunca kaçardın sahayı turlayacaksın. top gelince durursun. senden sonra vuran iyi vurursa o da sende koşardın. havada topu yakalayınca kazanırdın.
demek ki beyzbol yayılmış halka. çünkü boş arsa çok. ve gerekli malzeme bir kaç sopa küçük top.
tenis öyle değil. yayılmamış . zemin buna müsait değilmiş. file yok top yok raket yok .
bakın bu tenis kulüpleri hep zenginlerle doludur. levent te vardı bir tane. demek ki imkanlar dahilinde yayılmamış bir spor. sonradan tüm beden eğitimi bölümü olan okullarda tenis kortları oldu. üniversitelerde görüyordum oynuyorlardı.
eğer imkan olsaydı halkımız golfte oynardı. mahallede o da yayılırdı.
tabi bu tip sporlar çok kişiyle oynanmıyor. sonuçta futbol beyzbol basketbol çok kişiyle oynanıyordu mahallede.