öyle böyle bir şarkı değil ama, müzik bir yandan sözler bir yandan..
cayır cayır yanan bir ateşe sönsün umuduyla benzin dökmek gibi bir etkisi var.
şükür ki beraber de dinledik.*
"çok canın acıyacak zeze
zaten acıyor, aldırmadım
kırk geceyi devirdi yas
vakti ne zaman alışmanın?
siz güneşi gördünüz mü?
benim odamda gün ağarmadı
ben neden hiç büyüyemedim?
boyumu geçti fidanlarım
anlamadın mı, küçücüktüm
hiç nefes bulamadım alacak
sandım ki allah yaratıyor
bana da o versin oyuncak
belki daha hızlı koşarsam, bir şey bulurum edinecek
belki daha hızlı koşarsam, bir yer bulurum sevilecek
o tren dönmeyecek bunu ben de biliyorum zeze
zihnim vuruk tefe, yıkıldı ocak, eve dönemem ki zeze
beni de öldürecek, yine de ölmeyecek sanki içimde
bil ki seni uğurlayamadım zaten kendi içimde
o tren dönmeyecek bunu ben de biliyorum zeze
zihnim vuruk tefe, yıkıldı ocak, eve dönemem ki zeze
beni de öldürecek, yine de ölmeyecek sanki içimde
bil ki seni uğurlayamadım zaten kendi içimde
viraneden hasılat gözlerinde atış talimi
neyse ki gizler kadife parkam kül harabemi
kar yağar da kış evsize de sor bi' romantik midir?
senden ayrı senden gayrı daha da büyüttüm öfkemi
sen hep mutlu ol istedim
mutlu ol umduğundan
sana gülmek yakışır
ben renkleri unuttum ne edeyim
bazen öyle hızlı koşar ki atlar
kalpte sonsuz ateş bırakıp gider
sonsuza dek
sana ölümü nasıl resmedeyim?
o tren dönmeyecek bunu ben de biliyorum zeze
zihnim vuruk tefe, yıkıldı ocak, eve dönemem ki zeze
beni de öldürecek, yine de ölmeyecek sanki içimde
bil ki seni uğurlayamadım zaten kendi içimde
o tren dönmeyecek bunu ben de biliyorum zeze
zihnim vuruk tefe, yıkıldı ocak, eve dönemem ki zeze
beni de öldürecek, yine de ölmeyecek sanki içimde
bil ki seni uğurlayamadım zaten kendi içimde”
tanrılar içinden doğdukları karanlığın renksiz ve sıkıcı olmasını sevmedi, ona siyahı verdiler.
siyah iyiydi, gölgelerinden kurtulmak, içine saklanmak isteyen herkes ve her şeye yuva oldu, korudu. korkulan ve korkutucu olan her şeyin güzelliği ondaydı, elinizi hafifçe uzatsanız bile karanlığa dokunabilirdiniz. öyle yakındı.
o, ona dokundu ve, o doğdu.
sonra mavi oldu.
kimbilir hangi tanrının canı sıkıldı da yarattı bilinmez ama oldu. önce gökyüzü, sonra da onun yansıması deniz doğdu bu renkten de. görenler çok sevdi, görenlerin ağlamalarından deniz tuz oldu, görenlerin nefeslerinden ise bulutlar..bulutlar yağmur oldu, denizin tuzla yanan canının acısını geçirmeye çalıştı. deniz buhar oldu, bulutlara büyümeleri için yardım etti.
sonra ben oldum, mavi oldum, deniz oldum, tuz oldum, ben doğdum.
sonra siyah maviye baktı, mavi de siyaha, hiç olamayacaklarını bildiler, hiç yanyana yürüyemeyeceğiz dediler, hiç birbirimize dokunamayacağız dediler, bildiler.
karanlıktan siyahı, sıkıntıdan maviyi yaratan tanrılar baktılar, acıdılar bu ikisine, sonsuza kadar yanyana olsunlar istediler. bir daha da hiç ayrılmasınlar istediler.
sonra yastığının üzerindeki uzun ve simsiyah saç telleri birer birer yok olacak, yastık artık o ve yorgun ama mutlu bir gece gibi kokmayacak.
gün aydın olmayacak bir müddet, günaydınlar kesilecek, başka günaydınlar olacak belki ama asla o aynı tadı vermeyecek.
kalkıp camdan bakacaksın, dışarısı aynı gibi olacak ama artık farklı olacak. bir kişi eksik gibi olacak sokaklar, semt, şehir, ülke, koca dünya.
kimse bilmeyecek ama sen bileceksin.
mutfak bomboş olacak, onun içtiği, giderken almayı unuttuğu kahve kupalarını alt dolaplara koyacaksın görmemek için. masa aynı yerde olacak, sandalyeler aynı yerde olacak ama mutfak da bir daha eskisi gibi olmayacak..
onun oturduğu sandalyenin o alışık olduğun sesi bir daha çıkmayacak.
yemek yapmak zul gelecek, yemek yemek saçmalık.
iş en iyi sığınma aracın olacak, herkesten daha fazla iş yapacaksın, aklındaki onu görmemek için. telefonunu devamlı kontrol edip ondan bir şey gelmiş diye ekrana bakmayacaksın, gelmeyecek.
şarkılar zehirli gibi olacak, size ait olan bazılarına takılıp ölmemek için bir müddet hiçbir şarkı dinlemeyeceksin, sonra yavaş yavaş başlayacaksın onsuz şarkılarla ayağa kalkmaya ama çok zor olacak.
hayaller tümden yok olacak, en küçüğünden en büyüğüne kadar hepsi bir müddet kafandan silinip gidecek, o ev, yuva dediğiniz o ortak hayallerinizdeki ev hiç olmamış gibi olacak, düşünmeyeceksin, kaçamayacaksın.
bir müddet tüm çiçekler ölecek, ölmeden olmaz diyeceksin yaşama bencilliğine sarılıp. lale bir daha açmayacak, sümbüllerin soğanları çürüyecek beynin arka tarafında, frezyalar ne zaman geleceği belli olmayan bir bahara kadar kokmayacak.
renkler önemini kaybedecek, "tapıyorum çünkü o" dediğin siyah rengi gri olacak yavaş yavaş, senin mavin ise beyaza dayanacak, sizin renginiz lacivert ise hiç varolmamış gibi yok olup gidecek.
ne yazık ki beynin aynı kalacak ama yanına kalbini de alıp durup durup onu çıkaracak her bir köşede, karşı koyamayacaksın, sadece sessizce geçip gitmesini bekleyeceksin. ya da, ya da içeceksin, dünyanın en erken içme vakitleri yüklenecek hayatına, daha erken olamaz mı tanrım diye yalvaracaksın, daha çok içmek, onu hatıralarda boğmak için hiç durmadan içeceksin.
sızana kadar içeceksin.
sonra uyanacaksın ve yatağın sol yanındaki izi biraz daha solmuş olacak.
normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz.
Daha detaylı bilgi için çerez ve
gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.
online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.