yazar: orhan pamuk
yayım yılı: 1998
pamuk'un kendi tabiriyle "en renkli ve iyimser" romanıdır. anlatılan olaylar 1591 yılında geçer. savaşa giden ve 4 yıldır dönmeyen kocası yüzünden 4 çocukla tek başına ilgilenmek zorunda kalan şeküre yeni bir eş, sevgili arayışına girer. bu yüzden babasının görüşmek için eve çağırdığı nakkaşları gizlice izlemeye başlar.
yayım yılı: 1998
pamuk'un kendi tabiriyle "en renkli ve iyimser" romanıdır. anlatılan olaylar 1591 yılında geçer. savaşa giden ve 4 yıldır dönmeyen kocası yüzünden 4 çocukla tek başına ilgilenmek zorunda kalan şeküre yeni bir eş, sevgili arayışına girer. bu yüzden babasının görüşmek için eve çağırdığı nakkaşları gizlice izlemeye başlar.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "rieux" tarafından 06.12.2020 14:21 tarihinde açılmıştır.
1.
bir orhan pamuk romanı.tarihi bir roman gibi görünse de içindeki polisiye öğeler ve anlatıcının sürekli değişmesiyle insanı kendine hayran bırakan eşsiz bir eser.
devamını gör...
2.
orhan pamuk'un güzel eserlerinden birisidir. nakkaşları konu edinerek bir cinayeti anlatır. ölüm anında-ölmüş kişinin ağzından anlatılan bölümler çok hoştu.
ama kitabı genel olarak fazla uzattığını düşünüyorum bir dosto havasında uzun, akıcı olmayan betimlemelere girişmiş yazar.
ama kitabı genel olarak fazla uzattığını düşünüyorum bir dosto havasında uzun, akıcı olmayan betimlemelere girişmiş yazar.
devamını gör...
3.
orhan pamuk, romanı 15. ve 16.yüzyıl mesnevilerindeki hikayelerden etkilenerek yazdığını dile getirmiştir. dört yıldan uzun süren romanın ilk dönemdeki ismi de ilk bakışta aşk.
devamını gör...
4.
geç de olsa okumaya başladığım orhan pamuk romanı. çok güzel gidiyor. postmodern roman nedir, nasıl yazılır sorusuna cevap olabilecek kitaplardan biri. ha, belki de değildir, çünkü postmodernizm bunu gerektirir.
devamını gör...
5.
benim de şu ara okumakta olduğum orhan pamuk kitabı.
cinayet teması, kitapları konu edinen kitap olması, üstad-çırak ilişkileri hasebiyle gülün adı'nı çağrıştırdı okurken. gülün adı'ndaki mimari zenginlik burada resim sanatında mevcut.
bu iki kitap arkadaş olurdu gerçek hayatta.
cinayet teması, kitapları konu edinen kitap olması, üstad-çırak ilişkileri hasebiyle gülün adı'nı çağrıştırdı okurken. gülün adı'ndaki mimari zenginlik burada resim sanatında mevcut.
bu iki kitap arkadaş olurdu gerçek hayatta.
devamını gör...
6.
birtakım şeylerden dolayı beklediğimden daha uzun bir sürede bitirdiğim, okurken bunun için hayıflandığım ama bitirdikten sonra da "ne acelen vardı, keşke altı ayda bitirseydin de hiç çıkmasaydın o dünyadan" diyerek kendime kızdığım orhan pamuk romanı.
roman tarihsel üstkurmaca* türünün en güzel örneklerinden. olay örgüsü açısından esasında polisiye türünde olmakla beraber orhan pamuk'un alışık olduğumuz doğu-batı, gelenek-yenilik temalarını başarılı şekilde bünyesinde ihtiva ediyor. beni asıl büyüleyen ise romana damgasını vuran müthiş bir metinlerarasılık* kullanımıdır. buna ek olarak, genelde doğu, özelde ise osmanlı sanatı, minyatür*, üslup üzerine kahramanlar üzerinden yürütülen tartışmalardır. o dönem bir sanat dergisi olsa ve nakkaşlarla bu konular üzerine röportajlar yapsa ancak böyle bir şey olurdu herhalde.
iyi ki yazmış orhan pamuk. okuyalım, okutalım.
roman tarihsel üstkurmaca* türünün en güzel örneklerinden. olay örgüsü açısından esasında polisiye türünde olmakla beraber orhan pamuk'un alışık olduğumuz doğu-batı, gelenek-yenilik temalarını başarılı şekilde bünyesinde ihtiva ediyor. beni asıl büyüleyen ise romana damgasını vuran müthiş bir metinlerarasılık* kullanımıdır. buna ek olarak, genelde doğu, özelde ise osmanlı sanatı, minyatür*, üslup üzerine kahramanlar üzerinden yürütülen tartışmalardır. o dönem bir sanat dergisi olsa ve nakkaşlarla bu konular üzerine röportajlar yapsa ancak böyle bir şey olurdu herhalde.
iyi ki yazmış orhan pamuk. okuyalım, okutalım.
devamını gör...
7.
bu entry çokça spoiler içerebilir!
orhan pamuk’un mükemmel eseri. bir renk çığlığı, eski istanbul’un daracak sokaklarına sığınan nakkaşların asırlar sonrasına seslenişi, polisiye roman, tarihi roman.
açıkcası orhan pamuk’u ilk kez okumaya başladığımda (kar ile başlamıştım) beklentilerim çok yüksekti. beklentilerimi karşıladı mı ? bir konu hariç evet, beklentilerimi sonuna kadar karşıladı. bu kitapta da aynısı oldu. orhan pamuk’un kitaplarında beklentilerimi karşılamayan tek konu karakter derinliği oldu, oluyor. hiçbir romanında karakterlerin derinine inemedim, onlar gibi düşünemedim. çünkü o kadar çok fikir değiştiriyorlar, o kadar arada kalıyorlar ki, hızlarına yetişemiyorum, bu da onları anlamamı zorlaştırdığı gibi, onlar gibi düşünmemi de zorlaştırıyor. örneğin bu romandaki şeküre’yi ele alalım. şeküre kimi tercih edeceği konusunda öylesine kararsız kalıyor ki, bir paragrafta o kadar çok fikir değiştiriyor ki onun ne yapmaya çalıştığını anlamıyorum. şeküre’ye tamam, dul bir kadın ikinci evliliğinde daha güvende olmak istiyor diyelim ancak diğer karakterlerde de aynı tadı alıyorum. uzatmayayım, orhan pamuk’un romanlarının karakterlerini pek özümseyemediğimi söyleyebilirim.
artılarına gelirsek.
orhan pamuk, romanlarını gerçekten inanılmaz kurguluyor. romanın geçeceği tarihleri öylesine iyi araştırıyor, öylesine iyi özümsüyor ki, yazdığı eserlerin kurgusunda hiçbir eksik kalmıyor. bu kitap içinde aynısı geçerli. kitabın geçeceği dönemi, nakkaşları o kadar iyi biliyor ki, romanı kurgulamakta hiç mi hiç zorlanmadığını düşünüyorum. orhan pamuk yalnızca romanlarının kurgusu için bile okunur.
dil konusuna gelirsek.
açıkcası kitabın dilini çok zor, anlaşılmaz bulduğumu söyleyemeceğim. yer yer nokta koyulmadan bitirilen sayfalar sıksa da orhan pamuk gayet anlaşılır bir dille yazmış bence. (dil bilgisi bilgimin biraz kıt olduğu gerçeğini bilmenizi isterim.)
dil konusunda kara kitap’ın sanırım biraz önünde, onu da belirteyim. (ruh halimin berbat olduğu bir dönemde okumaya çalıştığım kara kitap’ı 50. sayfaya gelmeden bırakmamın nedeni dilidir, bunun bilinmesini isterim. o yüzden kara kitap’a bir şans daha vereceğimi bilmenizi istiyorum.)
uzatmayayım efenim, karakter derinliği pek sevemedim, kurgusuna ve karınca misali üzerine çalışması, işlenmesine hayran kaldım, dili de fena bulmadım.
orhan pamuk’un mükemmel eseri. bir renk çığlığı, eski istanbul’un daracak sokaklarına sığınan nakkaşların asırlar sonrasına seslenişi, polisiye roman, tarihi roman.
açıkcası orhan pamuk’u ilk kez okumaya başladığımda (kar ile başlamıştım) beklentilerim çok yüksekti. beklentilerimi karşıladı mı ? bir konu hariç evet, beklentilerimi sonuna kadar karşıladı. bu kitapta da aynısı oldu. orhan pamuk’un kitaplarında beklentilerimi karşılamayan tek konu karakter derinliği oldu, oluyor. hiçbir romanında karakterlerin derinine inemedim, onlar gibi düşünemedim. çünkü o kadar çok fikir değiştiriyorlar, o kadar arada kalıyorlar ki, hızlarına yetişemiyorum, bu da onları anlamamı zorlaştırdığı gibi, onlar gibi düşünmemi de zorlaştırıyor. örneğin bu romandaki şeküre’yi ele alalım. şeküre kimi tercih edeceği konusunda öylesine kararsız kalıyor ki, bir paragrafta o kadar çok fikir değiştiriyor ki onun ne yapmaya çalıştığını anlamıyorum. şeküre’ye tamam, dul bir kadın ikinci evliliğinde daha güvende olmak istiyor diyelim ancak diğer karakterlerde de aynı tadı alıyorum. uzatmayayım, orhan pamuk’un romanlarının karakterlerini pek özümseyemediğimi söyleyebilirim.
artılarına gelirsek.
orhan pamuk, romanlarını gerçekten inanılmaz kurguluyor. romanın geçeceği tarihleri öylesine iyi araştırıyor, öylesine iyi özümsüyor ki, yazdığı eserlerin kurgusunda hiçbir eksik kalmıyor. bu kitap içinde aynısı geçerli. kitabın geçeceği dönemi, nakkaşları o kadar iyi biliyor ki, romanı kurgulamakta hiç mi hiç zorlanmadığını düşünüyorum. orhan pamuk yalnızca romanlarının kurgusu için bile okunur.
dil konusuna gelirsek.
açıkcası kitabın dilini çok zor, anlaşılmaz bulduğumu söyleyemeceğim. yer yer nokta koyulmadan bitirilen sayfalar sıksa da orhan pamuk gayet anlaşılır bir dille yazmış bence. (dil bilgisi bilgimin biraz kıt olduğu gerçeğini bilmenizi isterim.)
dil konusunda kara kitap’ın sanırım biraz önünde, onu da belirteyim. (ruh halimin berbat olduğu bir dönemde okumaya çalıştığım kara kitap’ı 50. sayfaya gelmeden bırakmamın nedeni dilidir, bunun bilinmesini isterim. o yüzden kara kitap’a bir şans daha vereceğimi bilmenizi istiyorum.)
uzatmayayım efenim, karakter derinliği pek sevemedim, kurgusuna ve karınca misali üzerine çalışması, işlenmesine hayran kaldım, dili de fena bulmadım.
devamını gör...
8.
kitap farklı karakterlerin ağzından anlatıldığı için her bölümün farklı bir başlığı var. bölümlerden biri de "ben eniştenizim".
ben kitabın yarısına kadar bu eniştenizimi; "sürrealizm", "ekspresyonizm" gibi bir akım olarak algıladım. bir nevi eniştecilik.
o ara annemle konuşurken bundan bahsedince sevgili annecim neyse ki fazla rencide etmeden açıkladı. sonrasında artık hiç bir şey eskisi gibi olmadığı için kitabın devamını okuyamadım. üzgünüm orhan pamuk.
ben kitabın yarısına kadar bu eniştenizimi; "sürrealizm", "ekspresyonizm" gibi bir akım olarak algıladım. bir nevi eniştecilik.
o ara annemle konuşurken bundan bahsedince sevgili annecim neyse ki fazla rencide etmeden açıkladı. sonrasında artık hiç bir şey eskisi gibi olmadığı için kitabın devamını okuyamadım. üzgünüm orhan pamuk.
devamını gör...
9.
annemin bu benim genç kızken okuduğum çok güzel bir kitap diyerek elime tutuşturduğunda açıkçası pek okumak istememiştim. çünkü annemle zevklerimiz pek uyuşmaz birçok konuda. itiraf etmeliyim ki elime aldıktan sonra beni çok etkiledi. o kadar sürükleyiciydi ki beni bıraksalar bir günde bitirirdim. polisiye içermesi başlı başına bir artı zaten bana göre.
devamını gör...
10.
orhan pamuk'un 1998 yılında yayımladığı bir romandır. kitabın arka kapağında "pamuk'un en en iyimser ve en renkli romanı" olarak tanıtılmış. daha önce okuduğum (bkz: kafamda bir tuhaflık), (bkz: veba geceleri), (bkz: kar (kitap)) romanları icinde gerçekten en iyimser olanı buydu.
kitabın konusu malum, osmanlı döneminde nakkaslar ve aralarında yaşanan cekismeden dolayı yaşanan cinayetler. tabi ki bu arada doğan bir aşk.
şimdi efendim, bu kitabın dış yapi özelliklerine baktığımızda ben 1998 yılında iletişim yayınevi tarafından basılan 476 sayfalık olanını okudum. sonra zamanla kapak değişmiş o da yetmemiş yayınevi değişmiş.ancak benim okuduğum basımda yazılar gerçekten çok küçük, kağıt kalitesi oldukça eskiydi ve okuma zevkini artıracak, sayfa kenarına bölüm aralarına bir kaç nakış vs konsaymış daha mı güzel olacaktı acaba diye düşündürdü.
iç yapı ozelliklerine gelince; ilginç şekilde bu kitabında ben burdayım diye bağıran dilbilgisi hataları ile yersiz uzun cümlelerin oluşturduğu anlam bozuklukları daha azdı.
yine bir orhan pamuk klasiği olarak ask ve şehvet bir arada yansıtılmışdı.
12 yıl aşkının kahrını çeken kara, sekure'yi görür görmez ilk düşündüğü şey erotik dahi olamayan acıkmış bir cinsellik oluyor !?
bilmiyorum bana mı öyle denk geliyor ama sanki orhan pamuk kitaplarında kadın karakterler kararsız, gelenekler ile hormonları arasında sıkışıp kalmış, hani nerdeyse yakaladığı avını gagası ya da pençesi ile tutup da yemeye kiyamayan yırtıcı gibi gösteriliyor. duygudan, romantizmden eser yok. yine karakterler hakkında derinlemesine bir bilgi ya da birbirinden ayırtedici bir özellik bu kitapta da bulunmamakta.
mesela biz her bir nakkaşın özelliklerini kendi agizlarindan okumuş olsak da katilin neden o diğerleri değil de o olduğuna dair bir ipucu ve sonucunda bir tatmin edici bir neden bulamıyoruz.
kitabın dili ise benim için tam bir hayalkırıklığı. bu ülkede osmanlı devleti zamanında yaşanmış bir roman yazıyorsanız bir zahmet ya iskender pala ya ihsan oktay anar tadinda bir yoldan geçmek zorundasiniz diye düşünüyorum. günümüz türkçesi ile yazılmış tarihi bir roman benim için inandırıcılığını daha ilk andan kaybediyor.hani sene 1800'ler ya da 1900'lerin başı bile degil. 1600'lu yıllarda geçen kitapda hiç mi eski kelimelere, ahenkli ve sanatsal bir dile o donemin giyim kuşamı kültür hayatına yer verilmez. bir gelin alayı ile gecistirilmis. ya hu bari muskulpesent ya da münzevi gibi bir iki kelime sıkıştır araya! yani öyle bir dil ile yazılmış ki; nakkaş başta olmak üzere kitabın konusu ile ilgili terimleri çıkaralım herhangi bir zaman ve mekâna oturtabileceğiniz hiç de siritmayacak gündelik bir roman da olabiliyor.
netice itibari ile bir daha orhan pamuk okumama gerek kalmadığına beni ikna eden roman. iki alıntı ile noktalayalım.
bazen mantıkla düşünüyorum diye haftalar, yıllar boyunca hayal kurduktan sonra, bir gün bir şey görürüz. bir yüz, bir elbise, mutlu bir insan ve bir anda hayallerimizin
gerçekleşmeyeceğini, mesela o kizı bize hiç vermeyeceklerini
mesela filanca mevkiye hiç getirilmeyeceğimizi anlayıveririz. benim adım kırmızı 145
bu kırmızının anlami nedir?" diye yine sordu ati ezberden çizmiş kör nakkaş.
"renklerin anlamı orada karşımızda olmaları ve onları görmemizdir" dedi öteki. "görmeyene kirmizi anlatılamaz."
"münkirler, zındıklar, inançsızlar da allah'i inkär etmek için onun gózükmediğini söylerler," dedi atı çizen kör nakkaş
oysa o görene gözükür," dedi öteki usta. "kuran-ı kerim bu
yuzden gorenle görmeyenin hiç bir olmayacağıni söyler."
guzel çırak, atın eğerinin örtüsüne beni yavaş yavaş sürmüştu.
güzel bir nakşın siyah beyazına kendi doluluğum, gücùm ve calılığimi yerleştirmek óyle hos bir duygudur ki, kedi kılından firça beni kagida yayarken sevinçten gidıklanırim. böylece ben renklendirdikce sanki aleme 'ol' derim ve âlem benim kan rengimden
olur. görmeye inkâr eder, ama her yerde ben varım. benim adım kırmızı 217
kitabın konusu malum, osmanlı döneminde nakkaslar ve aralarında yaşanan cekismeden dolayı yaşanan cinayetler. tabi ki bu arada doğan bir aşk.
şimdi efendim, bu kitabın dış yapi özelliklerine baktığımızda ben 1998 yılında iletişim yayınevi tarafından basılan 476 sayfalık olanını okudum. sonra zamanla kapak değişmiş o da yetmemiş yayınevi değişmiş.ancak benim okuduğum basımda yazılar gerçekten çok küçük, kağıt kalitesi oldukça eskiydi ve okuma zevkini artıracak, sayfa kenarına bölüm aralarına bir kaç nakış vs konsaymış daha mı güzel olacaktı acaba diye düşündürdü.
iç yapı ozelliklerine gelince; ilginç şekilde bu kitabında ben burdayım diye bağıran dilbilgisi hataları ile yersiz uzun cümlelerin oluşturduğu anlam bozuklukları daha azdı.
yine bir orhan pamuk klasiği olarak ask ve şehvet bir arada yansıtılmışdı.
12 yıl aşkının kahrını çeken kara, sekure'yi görür görmez ilk düşündüğü şey erotik dahi olamayan acıkmış bir cinsellik oluyor !?
bilmiyorum bana mı öyle denk geliyor ama sanki orhan pamuk kitaplarında kadın karakterler kararsız, gelenekler ile hormonları arasında sıkışıp kalmış, hani nerdeyse yakaladığı avını gagası ya da pençesi ile tutup da yemeye kiyamayan yırtıcı gibi gösteriliyor. duygudan, romantizmden eser yok. yine karakterler hakkında derinlemesine bir bilgi ya da birbirinden ayırtedici bir özellik bu kitapta da bulunmamakta.
mesela biz her bir nakkaşın özelliklerini kendi agizlarindan okumuş olsak da katilin neden o diğerleri değil de o olduğuna dair bir ipucu ve sonucunda bir tatmin edici bir neden bulamıyoruz.
kitabın dili ise benim için tam bir hayalkırıklığı. bu ülkede osmanlı devleti zamanında yaşanmış bir roman yazıyorsanız bir zahmet ya iskender pala ya ihsan oktay anar tadinda bir yoldan geçmek zorundasiniz diye düşünüyorum. günümüz türkçesi ile yazılmış tarihi bir roman benim için inandırıcılığını daha ilk andan kaybediyor.hani sene 1800'ler ya da 1900'lerin başı bile degil. 1600'lu yıllarda geçen kitapda hiç mi eski kelimelere, ahenkli ve sanatsal bir dile o donemin giyim kuşamı kültür hayatına yer verilmez. bir gelin alayı ile gecistirilmis. ya hu bari muskulpesent ya da münzevi gibi bir iki kelime sıkıştır araya! yani öyle bir dil ile yazılmış ki; nakkaş başta olmak üzere kitabın konusu ile ilgili terimleri çıkaralım herhangi bir zaman ve mekâna oturtabileceğiniz hiç de siritmayacak gündelik bir roman da olabiliyor.
netice itibari ile bir daha orhan pamuk okumama gerek kalmadığına beni ikna eden roman. iki alıntı ile noktalayalım.
bazen mantıkla düşünüyorum diye haftalar, yıllar boyunca hayal kurduktan sonra, bir gün bir şey görürüz. bir yüz, bir elbise, mutlu bir insan ve bir anda hayallerimizin
gerçekleşmeyeceğini, mesela o kizı bize hiç vermeyeceklerini
mesela filanca mevkiye hiç getirilmeyeceğimizi anlayıveririz. benim adım kırmızı 145
bu kırmızının anlami nedir?" diye yine sordu ati ezberden çizmiş kör nakkaş.
"renklerin anlamı orada karşımızda olmaları ve onları görmemizdir" dedi öteki. "görmeyene kirmizi anlatılamaz."
"münkirler, zındıklar, inançsızlar da allah'i inkär etmek için onun gózükmediğini söylerler," dedi atı çizen kör nakkaş
oysa o görene gözükür," dedi öteki usta. "kuran-ı kerim bu
yuzden gorenle görmeyenin hiç bir olmayacağıni söyler."
guzel çırak, atın eğerinin örtüsüne beni yavaş yavaş sürmüştu.
güzel bir nakşın siyah beyazına kendi doluluğum, gücùm ve calılığimi yerleştirmek óyle hos bir duygudur ki, kedi kılından firça beni kagida yayarken sevinçten gidıklanırim. böylece ben renklendirdikce sanki aleme 'ol' derim ve âlem benim kan rengimden
olur. görmeye inkâr eder, ama her yerde ben varım. benim adım kırmızı 217
devamını gör...
11.
orhan pamuk'un maalesef kendini salmadan önce yazdığı iyi kitaplardan biri... ne oldu baba sana? sen orhan pamuksun. bütün sol damarına rağmen bu ülkenin her kesimi seni bağrına bastı ama sen hala boş işler peşindesin. bırak işini gücünü yaz şöyle bir kitap. nerde o kara kitap nerede o benim adım kırmızı...
postmoderndir (bkz: postmodernizm) kendisi. -ki olmayan kaldı mi- istese iyi yazar ama nasıl olsa ben ne yazsam okunacak rahatlığı ile gevşek davranmaktadır.
kafası bozuktur ama. maalesef yalnızca kimliği türk, gerisi "dünya vatandaşıyım abiler (ama avrupa kıtasında)" diye bağırır.
ilber ortaylı dedem de fena haşlamıştır bu konuda.
postmoderndir (bkz: postmodernizm) kendisi. -ki olmayan kaldı mi- istese iyi yazar ama nasıl olsa ben ne yazsam okunacak rahatlığı ile gevşek davranmaktadır.
kafası bozuktur ama. maalesef yalnızca kimliği türk, gerisi "dünya vatandaşıyım abiler (ama avrupa kıtasında)" diye bağırır.
ilber ortaylı dedem de fena haşlamıştır bu konuda.
devamını gör...
12.
bir orhan pamuk kitabıdır.
türkiye’de konuyu ilgili olan ya da olmayan herkesin bir şekilde fikir sahibi olduğu bir konudur orhan pamuk’un nobel edebiyat ödülü kazanmış olması. hiç orhan pamuk okumadan, yazarın nobel edebiyat ödülü alacak eserler ortaya koymadığını söyleyen bir dolu insan görebilirsiniz.
orhan pamuk iyi bir romancıdır. romanlarında anlatım bozuklukları ve bazı mantık hataları olsa da kurgusu çok iyi çatılmış romanlar yazar. ve benim için de orhan pamuk’un en iyi romanı benim adım kırmızı’dır.
yazar bir yazısında “dedi, demişti” gibi ifadelerden kurtulmak için yollar aradığını yazmıştı. bence de bu ifadeler romanın içindeki cümle akışını sekteye uğratıyor. ve orhan pamuk, bu romanında bahsettiğim bu sorunun üstesinden gelmeyi başarmıştır.
romanda her karakter, hatta karakter dışındaki nesneler bile, kendi hikayelerini anlatır. kendi bakış açıları ile romana dahil olur. bu da romana çok ayrı bir boyut kazandırır.
roman dokuz günlük karlı fırtınalı bir romandır. hattatlar ve nakkaşlar padişahın emri ile günaha girmek için birbirleri ile yarışırlar, üzerinde çalıştıkları kitabın eşliğinde.
ve her hattat üzerinde bir toplu iğne taşır. gözlerinin feri sönene kadar.
türkiye’de konuyu ilgili olan ya da olmayan herkesin bir şekilde fikir sahibi olduğu bir konudur orhan pamuk’un nobel edebiyat ödülü kazanmış olması. hiç orhan pamuk okumadan, yazarın nobel edebiyat ödülü alacak eserler ortaya koymadığını söyleyen bir dolu insan görebilirsiniz.
orhan pamuk iyi bir romancıdır. romanlarında anlatım bozuklukları ve bazı mantık hataları olsa da kurgusu çok iyi çatılmış romanlar yazar. ve benim için de orhan pamuk’un en iyi romanı benim adım kırmızı’dır.
yazar bir yazısında “dedi, demişti” gibi ifadelerden kurtulmak için yollar aradığını yazmıştı. bence de bu ifadeler romanın içindeki cümle akışını sekteye uğratıyor. ve orhan pamuk, bu romanında bahsettiğim bu sorunun üstesinden gelmeyi başarmıştır.
romanda her karakter, hatta karakter dışındaki nesneler bile, kendi hikayelerini anlatır. kendi bakış açıları ile romana dahil olur. bu da romana çok ayrı bir boyut kazandırır.
roman dokuz günlük karlı fırtınalı bir romandır. hattatlar ve nakkaşlar padişahın emri ile günaha girmek için birbirleri ile yarışırlar, üzerinde çalıştıkları kitabın eşliğinde.
ve her hattat üzerinde bir toplu iğne taşır. gözlerinin feri sönene kadar.
devamını gör...
13.
okuduğum tek orhan pamuk kitabı.
türk gibi değil de avrupalı gibi yazmış haspam. öyle bir mistisizm havaları var kitapta. böyle unutulmuş egzotik bir sanat, oğlancılık falan var. padişahın etrafında aşırı bir gizem. bu arada padişah da ııı. murat'tı galiba. haremden çıkmayan osmanlının en tırt padişahlarından biri.
hikaye olsun diye polisiye bir olay kurgulamış, klasik işte gizemli cinayet. o kısımda da bir numara yok.
saksonun acem işi olduğu bilgisini nereden çıkarmış onu hiç anmadım. kitapla ilgili tek merak ettiğim bu oldu.
türk gibi değil de avrupalı gibi yazmış haspam. öyle bir mistisizm havaları var kitapta. böyle unutulmuş egzotik bir sanat, oğlancılık falan var. padişahın etrafında aşırı bir gizem. bu arada padişah da ııı. murat'tı galiba. haremden çıkmayan osmanlının en tırt padişahlarından biri.
hikaye olsun diye polisiye bir olay kurgulamış, klasik işte gizemli cinayet. o kısımda da bir numara yok.
saksonun acem işi olduğu bilgisini nereden çıkarmış onu hiç anmadım. kitapla ilgili tek merak ettiğim bu oldu.
devamını gör...