#netflix dizisi
dram / komedi / romantik
5.5 / 10
puan ver

öne çıkanlar | diğer yorumlar

hakikaten insana bişi kattığı ya da etkilediği bir halt olmayan dizi. ha, bir yapım bunu yapmak zorunda mıdır? elbette değildir. kafa hafifletmek, harika manzaralar ve kıyafetler içinde kaybolmak için idealdir. tabi gossip girl' den sonra.
devamını gör...
netflix yapımı çerezlik dizi.
kısaca yeni bir ülkeye taşınan birinin oraya alışması ve kaynaşmasını anlatıyor. abartı güzel değil ama izlenmez de demem ortalama netflix yapımları arasında.
devamını gör...
emily karakterinin samimi, neşeli ve sempatik tavırları insanın içini ısıtıyor. dizide kullanılan müzikler, emily'in giydiği tarz kıyafetler, paris sokakları, renkleri oldukça dikkat çekici. on bölümlük tek sezondan oluşan mini bir dizi. hafta sonu için kafa dağıtmak ve biraz eğlenmek isterseniz harika bir seçim olabilir.
umarım ikinci sezon çekilir...
devamını gör...
genel olarak diziye hakim olan amerikalı beyaz kız ve onun çağdaş fikirlerinden korkan ama bunlara muhtaç olan fransızlar gibi fransız kültürünün yanlış temsili hoşuma gitmemişti. dizi-filmde gerçekçilik sevenlere hitap etmeyeceğini düşünüyorum ama iş yaparken arka planda oynabilecek ortalama bir dizi.
devamını gör...
kafa dağıtabilmek amacıyla izlenebilecek orta düzey bir dizidir. aşırılık derecesinde bir frenk hayranlığınız yoksa sahnelere dibiniz düşmeyecektir.
fransa tanıtımı için de yetersiz kalmıştır.
ne var yani koy ablama oradan bir kapadokya drone sahnesi?
devamını gör...
of bu diziye bayiliyoruuum. 2.kez basladim. yeni sezonu dört gözle bekliyorum. bazen kendimi emily‘nin yerine koyuyorum, bana almanya‘daki hayatimi hatirlatiyor. outfitleri asiri guzel bu arada. özellikle o telefon kilifi: (bkz: amazon‘da var) . umarim bir gun ben de paris‘in yolunu tutarim.
devamını gör...
çerezlik dizidir. tutup da izleyeyim de bakış açım genişlesin, kültürleneyim dediğiniz türden değil. öyle bir çerezlik ki bugün 1 sezonunu hemencecik bitirebildim. 1. sezonu 10 bölümden oluşuyor. zaman aralıkları 29-35 dakika arası gidip geliyor. yani zamanlaması klasik sitcom dizileri tarzı fakat konusu için aynı şeyi söyleyemem. dizi genel olarak beni çok sarmadı, sardıysa da meraklandırmadı yani içine düşerek izlemedim. veya vay be ne ara bitti derken bulmadım kendimi. izlerken diziden çok kültür çatışmalarına, göndermelerine dikkat ettim. tamam göndermeniz olsun ama her bölüm en az 3-4 defa gönderme de yapılmaz ki. başrolümüz zaten izlerken ayrıca çıldırttı beni. spoilere girmek istemediğimden belirtmiyorum fakat insan içi ilişkileri kavrayabildiğini düşünmüyorum.
devamını gör...
burdan bir yazarın tavsiyesiyle öyle kafa dağıtmak için izledim. henüz 1 sezonu yayınlanmış 2.si yolda. zaten çok yüzeysel bir konusu var hani izlerken sıkılmazsınız ama bir şey de katmaz. ben izlerken eğlendim kısacası.


başroldeki amerikalı kızımız emily ilk başta çok sempatik gelse de sonradan çok uyuz oldum. camille sana bu kadar iyi davranırken gidip kızın sevgilisiyle yatmak ne emily?? tamam gabriel yunan tanrısı gibi bir adam olabilir doğru ama sevgilisi olduğunu bildiğin adamı da öpüp durmazsın be. hoş gabriel de karşılık verdi hemen şerefsiz. neyse işte en azından parisin güzel manzarasını ve emilynin güzel kombinlerini görüyorsunuz. boş zamanınız varsa tavsiye ederim.
devamını gör...
buram buram amerika kokan dizi. geçenlerde tiktok'ta eleştirilmişti "tuhaf giyimli bir kadın, bulunduğu ülkenin dilini öğrenmeye zahmet bile etmiyor, kültürüne saygı duymuyor, wow ne kadar amerikanvari" diye.
katılıyorum.
zaman geçsin diye izlenebilir mi? izlenir, ama "bir klasik, çok yaratıcı bir konsept, inanamıyorum"luk bir durumu yok bana kalırsa.

bir de ikinci sezonunda olaylar uzadıkça uzamış, muhtemelen ikinci sezonda da camille'in sevgilisiyle nasıl kavuşamadıklarını izleyeceğiz. heyecanlı bitsin diye iş teklifini kabul etti mi diye bitirmeye çalışmışlar ama orada bile heyecanlanamadım. la casa de papel gibi muhtemelen son sezonlarını izlemem.
devamını gör...
dil konusunda katı kuralları olan fransa'da aralarında tek bir amerikan var diye herkesin ingilizce konuştuğu dizi. senarist darren star'ın işlerini beğenirim normalde ama bu diziyi absürt bir amerikalı egosuyla yazdığı belli. fransızlar amerika sevdalısı bir millet değiller ne yazık ki darren'cim.
devamını gör...
sözüm var birine, eski bir steve mcqueen filmini birlikte değerlendireceğiz. burayı okursa bana kızmasın lütfen. o film dikkat gerektiriyor, oysa değerlendirmeyi öne aldığım bu dizi, pek çok kişinin de söylediği gibi çerezlik. siz işinizi gücünüzü yaparken, arada, arkada güzel güzel gidiyor işte.
elimden geldiği kadar 'spoiler' vermeden yazmaya çalışacağım.

kızımız emily, çok genç göstermesine rağmen aslında otuzlarının başlarında olmalı. hatırladığım kadarıyla reklamcılık alanında 'master'ı da var. uluslarası da çalışan büyük bir amerikan şirketinde 'stajyer'. iyi anlaştığı bir 'patronu, kendisine 'hırs' ve 'yetenek' olarak çok benzeyen bir sevgilisi var. ilişkileri daha çok mantık üzerine kurulmuş ve evlenmeyi planlıyorlar. daha ilk sahnelerden itibaren kızımızın ne kadar 'hiperaktif', çalışkan, hırslı ve akıllı olduğunu izliyoruz. bir 'amacı' var ve bu amacı gerçekleştirmek için her şeyi yapabilecek karakter ve güçte bir kişilik. kesinlikle aynı anda iki hatta üç işi yapabilir. (ki bu öyle çok rastlanan bir yetenek değildir ben fikrimi söyleyeyim.)
şimdi bu karakter, kendisine 'mentor'olarak seçtiği ve gayet iyi anlaştığı patronunun çok istediği paris tayini çıkınca, kendisi de şirket içinde bir üst pozisyona geçecek diye seviniyor. ama bir mucize oluyor, artık neredeyse menopoz yaşı gelmiş patronu son dakikada hamile olduğunu ve doktorunun kendisine seyahat yasağı koyduğunu söylüyor kızımıza ve "ben her şeyi ayarladım, benim yerime sen gidiyorsun paris'e" diyor.
işte dizimiz asıl buradan başlıyor. hiç beklemediği bir anda başına talih kuşu konan ve bu kadar hırslı ve çalışkan olduğu halde o zamana kadar ana dili dışında hiçbir dili artı olarak öğrenmemiş kızımız da, tek kelime fransızca bilmeden kendini paris'te buluyor. (bizde olsa onun ayarında biri üçüncü dilini öğreniyor olurdu.)*
dizi bu kadar detaylı değerlendirilecek bir dizi olmamasına rağmen iki nedenle işi kısa tutamıyorum:
birincisi aslında dizi ile ilgili pek çok tespitim var, bunları yazmam gerek.
ikincisi de benim kendi detaycılığım.
ne kadar istemesem de yazı epey uzayacak. bu nedenle en kolay yolu seçip tespitlerimi maddeler halinde sıralayayım.
(bu tespitler şimdiye kadar yayımlanan üç sezonu da kapsamaktadır.)

1.sanki paris'i tanıtma ve yaşatma derneğinin hazırlattığı bir dizi. hikaye o kadar köpük ki, biz paris'in çeşitli yerlerinde gezip dolanırken birilerinin birileriyle olan aşk üçgenlerini, dörtgenlerini, iş ilişkilerini falan izliyoruz.

2. paris nedir? eyfel, moda, koku ve yemek. bunların hepsi her bölümde bolca var. benim gibi özellikle mimari ve dekorasyona ilgiliyseniz dizi sizin için.

3. kişiler absürt. bunlar gerçek olabilir mi diye her bölümde düşünüyorsunuz. böyle bir dünya var mı, olabilir mi? tamam bu insanlar, başka bir dünyaya ait. parası olan ve bu parayı hiç düşünmeden 'orgazmik' zevkleri için harcayacak, bu zevkler için her şeyi yapabilecek insanlar bunlar ama yine de dünya, özellikle bu günlerde, salgından, resesyondan, savaştan kırılırken bu kadar da uçulabilir mi diye sorsanız cevabı evet olan bir dizi bu.

4.bir yerde okudum; aslında dizi üç sezon ama bu üç sezon dizide altı aylık bir süreyi kapsıyormuş. ve akıl almaz şekilde biz paris'i hep günlük güneşlik gördük şimdiye kadar. (izlediğim başka bir dizide 'the good place' -onu da bir ara değerlendireceğim. epeeeyyyyy ilginç bir dizi çünkü.- en sevdiği paris'in kapalı ve yağmurlu bir paris olduğunu söyleyen bir kahraman vardı orada.) ben paris'te bulundum. ve hiç sevmedim. hatta eyfel'e bile çıkmadım, o derece. paris'te doğru dürüst fransız bile yok, olanlar da paris'in içinde yaşamıyor zaten. (gündüz paris'te işinin başındaysa gece banliyödeki evine gidiyor.) her yer -eskiden fransızların işgal ettiği, büyük soykırımlar gerçekleştirdiği kuzey afrika ülkelerinden gelenlerle dolu. turistleri en sevmeyen ev sahiplerinin en başında parisliler geliyor bana kalırsa. çişiniz gelse ortalıkta tuvalet yok. (ah bizim cami helalarımız)* illaki bir kafeye bir espresso için -çünkü en ucuzu o- 7-8 avro ödemek zorundasınız ki, ihtiyacınızı onların tuvaletinde giderebilesiniz, yoksa öldür allah sizi tuvaletlerine sokmazlar. italya'da ya da ispanya'da ne bileyim avrupa'nın diğer yerlerinde böyle değil mesela.
yani dizide bir bakıyorsunuz çekilen sahnelerde millet paltolarıyla, bizim kahramanlar tiril tiril miniler içinde. hava 40 derece ve herkes şortlarla olduğu zaman bunlar dizüstü çizmelerle. ama her şey de moda mıdır kardeşim?

5.evet moda bu dizinin 'arketip'i. dizideki neredeyse her oyuncu 'vogue' sayfası fotoğrafı olarak dolaşıyor. ama bu görev özellikle dört kadının üzerinde: elbette başrol 'emily'miz, paris patronu sylvie-bu kadın tiplemesi için ayrı başlık açılabilir.-, emily'nin kankası -olmazsa olmaz, illaki kardeşten yakın bir kadın arkadaş olacak- mindy (bu kız başlı başına çin'in bir süredir güttüğü politikaların sonucunda ortaya çıkan ayrıcalıklı insan profilini temsil ediyor.) ve emily'nin rakibesi (dizideki ana çatışmayı yaratan ilişki yumağının baş aktörlerinden biri) camille.
bu dört kadın hemen her sahneden birbirinden ilginç kıyafetlerle sürekli defile yapıyorlar. bakın ilginç dedim, birbirinden güzel demedim. çünkü dizide giyilen pek çok kıyafetin giyenlere yakışıp yakışmadığı tartışılır. özellikle giydikleri ayakkabılar o acayip zorlu paris sokaklarında yürümek için o kadar uygunsuz ki, diziyi absürt yapan niteliklerin bana göre birinciliğine oynar.

6.dizinin adı paris'te seks de olsa olurmuş. hani bunu söylediğim için yanlış anlaşılmayayım. dizide öpüşmenin dışında açıkça gösterilen bir şey yok ama o nedir bacım ya, bu yukarıda saydığım kadınların hiçbiri seksüel anlamda bir gün dahi boş kalmıyorlar. hani şöyle aşk acısı falan çekilir, ne bileyim, ayrılıktan sonra biraz zaman falan geçer, yeni biri bulunur. yok böyle bir şey. neredeyse bir ilişki bitmeden hemen diğerine geçiliyor. hani fransızlar bu konuda çok rahattır falan diye biliriz ama bu kadarı da insana 'pes' dedirtiyor yani.

7.sırada yemek konusu var ki, geçenlerde gördüğüm bir liste beni dumur etti. michelin yıldızını icat eden fransızlar dünyanın en iyi mutfakları listesinde türkiye'nin altındaydı, ki, türkiye de ilk beşte değildi zaten. ama bu konu ve listenin devamında sözünü etmek istediğim koku konusu, fransız lavanta tarlalarına yaptığımız turistik gezi, saint-tropez ve diğerleri.......(iş ve arkadaşlık ilişkileri; özellikle iş hayatındaki rekabet -emily'yi özellikle mi bu kadar 'gıcıklaştırdılar?'- yaratıcılık, eldeki telefonlar -özellikle 'ayfon'-, instagram ve twitter konusu, bunların kitleleri harekete geçirme gücü yani sosyal medya -elbette reklam dünyasının olmazsa olmazları bunlar-, fransızların neden yiyip yiyip şişmanlamadıkları, müzeler......ve daha pek çok şey, hepsini es geçiyorum.

ve elbette pandemi konusu. diziye başlandığında avrupa pandemiden kırılıyordu ama dizide bunlara ilişkin tek bir 'değini' bile yok. sürekli hayal/rüya dünyasında bir yolculuk. modern peri masalı gibi bir evren. ve üçüncü sezon aslında dördüncüyle birlikte çekildiği için hazırda sunulmayı bekleyen bir dördüncü sezon. bakalım artık.

bu kadar yazdım. gerekli ya da gereksiz. artık üzülmek için çok geç. kim okur, kim ne düşünür o da artık önemsiz. sonuç olarak; başkaları da böyle yaşamıyor aslında.
ama yine de;
yaşamak ya da izlemek........ işte bütün mesele bu!
devamını gör...
bu tarz diziler sadece moda için izlenir. ilk sezon o yüzden su gibi aktı gitti. ama ikinci ve üçüncü sezon tam bir fiyasko kendi adıma. seyir zevki yok. modaya sadece renk olarak bakıyorlar sanırım. evet ilk sezon cesur renkleri bol bol gördük. gördük bitti anlıyor musunuz? ikinci ve üçüncü sezon da aynı şeyler. renkli etekler, renkli kazaklar, renkli çizmeler, renkli şapkalar. eeeee? başka? hep aynı. kendi adıma ilk sezonu inceleyerek, ikinci sezonu yalapşap, üçüncü sezonu 10 dakika izledim.
devamını gör...
netflix in devil wears prada esintileri taşıyan eğlenceli dizisi.

netflix için her konuda eleştiri yapılabilir ama dokunulmaz olduğu alan kesinlikle kostümler.
bu konuda nasıl bir bütçe çalışmaları oluyor artık, kendi terzi fikri leri mi var bilmiyorum ama kostüm ekipleri hiçbir projede bunu ucundan kenarından tutarak yapmıyor.

1800 lerde geçen bir dönem filmi mi?
o döneme ait ne varsa kıyafet üzerine birebir netflix projelerinde yansıtılmıştır.
2200 de geçen bir bilimkurgu filmi mi, o tarihlere henüz erişmemiş olmak sorun değil.
bakın bir 2200 yılında geçen netflix projesine o günlerdeymiş gibi gözünüze yansır.

netflix kendi projelerinde görselliği çok yerinde ve profesyonelce kullanıyor.
emily in paris de de bunu layıkıyla yapmışlar.
sadece emily nin gardrobunda değil etrafındaki tüm karakterler adeta kostüm show içindeler.
yani bu konuda çıtası öylesine yukarıdaki netflix in, yapımdaki diğer vasatlıkları bile göz ardı etmeyi sağlıyor.
bir görsel eserde, kıyafetleri en son dikkate alacak benim gibi aksiyon sever bir erkek izleyiciye bile, helal olsun kostümler müthiş dedirttiğine göre özellikle kadın izleyiciden bu konuda yine tam not alır emily in paris. dizi sıradan bir senaryoya, iyi denecek oyunculuklara sahip ama kostümler? hani bizim lise tabiriyle 10 numara 5 yıldız.

bir stajyerin işinde yükselme basamaklarındayken, abd den paris e gitmesi ve bu muhteşem şehirdeki aşk, kariyer ve kültürel çatışmalarını işleyen orta kalitede bir yapım.

projenin babası darren b. star. kimdir? sex and the city demem yeterli herhalde. yayınlandığı dönem dünyayı sallayan o dizinin de yaratıcısı.

emily rolunu oynayan lily collins de babadan şanslı olanlardan. genesis in vokalisti efsane phil collins in kızıdır.
devamını gör...
hayatın gerçekliklerinden uzaklaşmak ve kafa dağıtmak için izlenebilecek bir dizi. birinci sezon hariç izlemeyemedim maalesef. lily collins’i özellikle “to the bone” filminde canlandırdığı anoreksik karakterle çok beğenmiştim yalnız bu dizide o kadar itici bir rolde ki bir sezon boyunca nasıl dayanmışım anlayamıyorum. diziyle ilgili tek sevdiğim şey, avrupa ve amerika halkı arasında gösterilmek istenen mizaç farkıydı (eğer dizide anlatıldığı gibiyse tabi) . ne şef gabrieli yakışıklı ve çekici buldum ne de emily’nin o sahte pozitifliğini sevebildim, moda diye giydirilen saçma giysileri ise hiç saymıyorum. bunun yerine aynı ayarda ama daha kaliteli olan gossip girl tekrarı izlenir bence.
devamını gör...
hayal dünyasında yaşayan bir kadın ve onun dünyası. paris'in kesinlikle o kadar güzel olduğunu düşünmüyorum -ki bir ara medyada bunu çok net görmüştük.

emily bayağı havalarda yaşıyordu, işinde başarılıydı ama çok çalıştığı için fransızlar tarafından sevilmiyordu. ben ilk sezonu izleyebildim çünkü daha fazlasına dayanamadım. ablamız fransa'ya adımını atar atmaz erkekleri etrafına çekti hemen. ayrıca fransa ile amerika'yı ciddi anlamda kıyaslıyorlardı ve pek hoş kıyaslamalar olduğunu düşünmüyorum, sanki biraz gurur kırıcı şeylerdi. fransızlar kendini üstün bir ırk yerine koyuyormuş gibi yansımıştı bana.

çok ciddiye alınıp izlenilecek, özenilecek bir hayat ya da bir dizi değil. fazla havada kalmış bana göre. canınız sıkıldıysa izleyebilirsiniz, belki zevkli bulursunuz. ben doğru düzgün dizi - film beğenemiyorum, hepsi aşırı gereksiz geldiği için anlaşamıyorum maalesef. umarım siz beğenirsiniz.
devamını gör...
influenceerların ınstagram’da bize sunduğu o yapay ve şaşalı hayatın gerçekten varmış gibi gösterildiği bir dizi.
artık emily karakteri o kadar dört ayağının üzerine düşüyor ki yabancılar bile bu konuyla dalga geçmiş, bir parodide tuvalet kağıdı reklamı yapılacak, emily tuvalet kağıdıyla ishal oldum diye post atıyor tuvalet kağıdı satışları patlıyor falan.
ama arka planda yormayacak bir dizi dönsün diyorsanız izleyin.
devamını gör...
çıtır çerez bir dizi. bence dizilerin böyle kafayı yormayan ve fazla merak uyandırmayan konulardan ibaret olması gerekiyor. sadece izlediğimiz anda dünyasına katıp sonrasında ise düşünmemizi gerektirmeyen dizi önerilerinize açığım.
devamını gör...
sevdigim dizi.
paris te bir amerikalı reklamcı kız.
daha ne istenebilir ki?
amerikan, fransız kliseleri cok eglenceli.
ilk 2 sezonu izledim.
sanırım su an 3. sezonda ya da belki 4.sezona gecmistir, emin degilim.
onları da izlicem.
paris, amerikan kulturu, fransız kulturu, sevgililikler, dostluklar.

ben tavsiye ederim bu diziyi bu tarz seyleri seviyorsanız:)
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"emily in paris" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim