normal sözlük yazarlarının karalama defteri
insan yaş aldıkça tahammül gücünü kaybediyor olabilir.
vazgeçme eşiği git gide alçalabilir.
önem verdiği şeyler anlık olarak değişebilir. kaybetme korkusunu yitirebilir.
insan yaş aldıkça yaşlanabilir.
vazgeçme eşiği git gide alçalabilir.
önem verdiği şeyler anlık olarak değişebilir. kaybetme korkusunu yitirebilir.
insan yaş aldıkça yaşlanabilir.
devamını gör...
okuduğu kitabın içeriğini unutmak
başıma her zaman gelen hede. hafızam genelde kuvvetli ama kitaplar konusunda beğendiğim kitaplar dahil, beynim duruyor. şarkı sözlerini de çabuk unuturum. sebebi neydi ki...
devamını gör...
güzel olmanın verdiği öz güven
genelde evden bu özgüvenle çıkıp aşağılık kompleksi ile geri dönüyorum.
devamını gör...
başlık açarken dikkat edilmesi gereken kurallar
kural denildiğinde genellikle tanımlar üzerinde yoğunlaşıldığından sık sık gözden kaçırılan ve sonradan da haklı olarak "başlığa müdahale" edilmesine neden olan kurallar.
- öncelikle, başlıkların sonuna nokta koymayınız ama tanımların sonuna mutlaka nokta koyunuz.
- başlıklarınız mümkünse arkadaşınızla sohbet eder gibi olmasın. mesela kalkıp "kar yağmasından bıktım" şeklinde öznel başlıklar açmayın. bunu, "kar yağışının kabak tadı vermesi" şekline dönüştürürseniz, yani genellerseniz, büyük ihtimalle silinmeyecektir ya da değiştirilmeyecektir başlığınız.
- başlıkları açarken arama kutusundan birkaç şekilde aratınız. bazı şeyler 2 farklı isimle bilinir. birini arayıp bulamadığınızda diğeriyle açılmış olabileceğini düşünüp o şekilde de arama yapınız.
örneğin barnum etkisi başlığını açmak istediğinizde, bunun forer etkisi olarak da bilindiğini göz önüne alınız ve ikisini birden aratınız. birinden biri açılmışsa, yazacaklarınızı onun altına yazınız. yahut diğerini açıp, zaten önceden açılmış olan versiyona bkz verebilirsiniz sanırım.
- cümleleriniz düzgün olsun. anlatım bozukluğu içeren başlıklar değiştirilir. yukarıda süleyman soylu ile ilgili başlık örneği verilmiş mesela. öyle hatalar yapmamaya çalışın. başlıkta ne anlatmaya çalıştığınız,düzgünce ve açıkça ifade edilmiş olsun kısaca.
benim aklıma gelenler de şimdilik bu kadar.
- öncelikle, başlıkların sonuna nokta koymayınız ama tanımların sonuna mutlaka nokta koyunuz.
- başlıklarınız mümkünse arkadaşınızla sohbet eder gibi olmasın. mesela kalkıp "kar yağmasından bıktım" şeklinde öznel başlıklar açmayın. bunu, "kar yağışının kabak tadı vermesi" şekline dönüştürürseniz, yani genellerseniz, büyük ihtimalle silinmeyecektir ya da değiştirilmeyecektir başlığınız.
- başlıkları açarken arama kutusundan birkaç şekilde aratınız. bazı şeyler 2 farklı isimle bilinir. birini arayıp bulamadığınızda diğeriyle açılmış olabileceğini düşünüp o şekilde de arama yapınız.
örneğin barnum etkisi başlığını açmak istediğinizde, bunun forer etkisi olarak da bilindiğini göz önüne alınız ve ikisini birden aratınız. birinden biri açılmışsa, yazacaklarınızı onun altına yazınız. yahut diğerini açıp, zaten önceden açılmış olan versiyona bkz verebilirsiniz sanırım.
- cümleleriniz düzgün olsun. anlatım bozukluğu içeren başlıklar değiştirilir. yukarıda süleyman soylu ile ilgili başlık örneği verilmiş mesela. öyle hatalar yapmamaya çalışın. başlıkta ne anlatmaya çalıştığınız,düzgünce ve açıkça ifade edilmiş olsun kısaca.
benim aklıma gelenler de şimdilik bu kadar.
devamını gör...
türkan saylan
unutmayacağız
devamını gör...
ümitcan uygun'un tahliye edilmesi
duvarda ‘adalet’ yazıyor, ona gülüyorum.
- deniz gezmiş
devamını gör...
mesajlara geç cevap veren insan
bilerek yapıyorsa iletişimin kesilmesi gereken insan modelidir.
devamını gör...
gözlerimin etrafındaki çizgiler
kasetten dinleyecek kadar şanslıyım.
devamını gör...
arrival
2016 senesinde çıkmış, 1 saat 56 dakikalık denis villeneuve filmi. 2002 senesinde aynı isimle çıkan kitaptan uyarlanmıştır. filmlerde genelde orta-uzun plan çekimler seven ben için bulunmaz nimet. bunun haricinde gözüme çarpan şey ise kullanılan renklerin doğallığıdır. üzerinde oynama yapılmamış bir film gibi dursa da, her sahnenin başlı başına bir tablo gibi oluşu çok hoş.
film, genel olarak bir anlaşamama üzerine kurulu. ve bize şu soruyu soruyor; hiçbir ortak noktan ve etkileşimin olmayan canlılarla nasıl iletişim kurabilirsin? kulağa ne kadar imkansız gelse de, film içinde bu sorunun cevaplandığını görmek oldukça tatmin edici.
değinmek istediğim bir diğer nokta ise filmin müzikleri. bir diğer girdimde de yazdığım üzere bu soundtrack'ler johann johannsson ve max richter tarafından bestelenmiş. ve yine bence harika ötesiler. gelelim nedenine;
filmde bahsi geçen, zamanın düz bir çizgi olarak ilerlemediği ve aslında bir çember olduğu fikri ve uzaylıların da dillerinin tamamen çemberlerden oluştuğu biliniyor. bu fikirlerin üzerine, soundtrack'lerde kullanılan circle of fifths yani beşli çemberi, bu temaya tam uyuyor. tabi insan bu detayı ilk öğrendiğinde hayranlığı bir kat daha artıyor.
örnek
film, genel olarak bir anlaşamama üzerine kurulu. ve bize şu soruyu soruyor; hiçbir ortak noktan ve etkileşimin olmayan canlılarla nasıl iletişim kurabilirsin? kulağa ne kadar imkansız gelse de, film içinde bu sorunun cevaplandığını görmek oldukça tatmin edici.
değinmek istediğim bir diğer nokta ise filmin müzikleri. bir diğer girdimde de yazdığım üzere bu soundtrack'ler johann johannsson ve max richter tarafından bestelenmiş. ve yine bence harika ötesiler. gelelim nedenine;
filmde bahsi geçen, zamanın düz bir çizgi olarak ilerlemediği ve aslında bir çember olduğu fikri ve uzaylıların da dillerinin tamamen çemberlerden oluştuğu biliniyor. bu fikirlerin üzerine, soundtrack'lerde kullanılan circle of fifths yani beşli çemberi, bu temaya tam uyuyor. tabi insan bu detayı ilk öğrendiğinde hayranlığı bir kat daha artıyor.
örnek
devamını gör...
bir gün tek başına
bir vedat türkali romanı. kaleminden çıkan ilk romandır aynı zamanda. 1960 darbesi* öncesinde ülkenin içinde bulunduğu çalkantılı bir dönemde yaşanan bir aşk öyküsünü odağına alan kitaptır.
öncelikle kitabın 750 sayfa olması gözünüzü korkutmasın, hem diyalogların yoğun olması, hem türkali'nin uzun betimlemeler yapmamış olması, hem kitabın sıcak, samimi bir hikayeyi ele alması nedeniyle okuması gayet kolay. özellikle insan ilişkilerindeki çarpıklıkları ve insanların içlerinde taşıdığı kötü, çirkin, aşağılık, o daima aklına geldikçe kovmaya çalıştığı düşünceleri türkali bu kitapta defaatle yüzümüze çarpıyor. bu kitabı öneren* arkadaşım, türkali'nin insanın takındığı maskeleri bir bir ortaya döktüğünü ifade ederek insanı çıplak hissettirdiğini söylemişti. sahiden benzer hisler/olaylar karşısında bizim de aklımızdan geçen o ayıp/çirkin düşünceleri çekinmeden yüzümüze vurmasıyla türkali'nin bizi sürekli savunmasız bıraktığını söylemeliyim. kitabın birçok yerinde, karakterlerin yaşadığı hislerin benzerlerini hissettiğim dönemlerimdeki o ikilemlerim, kaybetme korkum, o aşk karşısındaki aptal ve çocuk hissedişimi yeniden hatırladım, sanki bendim kitaptaki o hisleri yaşayan. sanki kendi kendisiyle amansızca çarpışan o karakter bendim. kitap bu açıdan bana hissettirdikleriyle özellikle insan psikolojisi üzerine çalışan/okuyan arkadaşların okuması durumunda kendilerine önemli katkısı olacağını düşündürmüştür.
benim kitapla ilgili zayıf bulduğum iki nokta oldu; birincisi finali. finale giden yol bana biraz aceleye gelmiş gibi göründü, çok sağlam temeller üzerine inşa edilmemiş gibiydi. bir diğer zafiyet (bu kimisi için kitabın güçlü yönü olarak da kabul edilebilir) vedat beyin cümleleri genel olarak çok kısa, bu da insanın okurken duraksayarak okumasına sebebiyet veriyor ki uzun betimlemelere alışkın okurlar bu durumu biraz yadırgayabilir.
bu kitap vesilesiyle türkali ile tanıştıktan sonra yaptığım birkaç okumada kendisinin sanata ve edebiyata bir toplumsal rol biçtiğini görmüş oldum. bu kitap da aslında özellikle 1960 darbesi sürecine giderken ülkenin içine girdiği karmaşık durum, işçi ve öğrencilerin örgütlenmesi, yer yer didaktik bir anlatım ile mevcut durum karşısında yapılabileceklerin karakterler ağzından anlatılması* gibi unsurlarla vedat beyin edebiyata biçtiği rolün hakkını verdiğini gösteriyor. yine bu bakımdan tarihi olarak o döneme dair bazı ipuçları ediniyor insan ve dahası o dönemi öğrenmeye dair insanda bir merak uyanıyor. bu da şüphesiz edebiyatın insanı herhangi bir şekilde herhangi bir yöne doğru harekete geçiren yönünü* ortaya koymasıyla kitabın bir diğer zengin özelliği olarak ifade edilebilir.
velhasılı uzun bir kitap gibi görünerek insanın gözünü korkutsa da hem sürükleyici dili hem sıcak ve samimi bir hikayeye sahip olması hem çok çarpıcı psikolojik tahlilleri hem de tarihimizin önemli bir dönemine parmak basması sebebiyle okunması insana ciddi katkılar sunacak bir romandır bu.*
öncelikle kitabın 750 sayfa olması gözünüzü korkutmasın, hem diyalogların yoğun olması, hem türkali'nin uzun betimlemeler yapmamış olması, hem kitabın sıcak, samimi bir hikayeyi ele alması nedeniyle okuması gayet kolay. özellikle insan ilişkilerindeki çarpıklıkları ve insanların içlerinde taşıdığı kötü, çirkin, aşağılık, o daima aklına geldikçe kovmaya çalıştığı düşünceleri türkali bu kitapta defaatle yüzümüze çarpıyor. bu kitabı öneren* arkadaşım, türkali'nin insanın takındığı maskeleri bir bir ortaya döktüğünü ifade ederek insanı çıplak hissettirdiğini söylemişti. sahiden benzer hisler/olaylar karşısında bizim de aklımızdan geçen o ayıp/çirkin düşünceleri çekinmeden yüzümüze vurmasıyla türkali'nin bizi sürekli savunmasız bıraktığını söylemeliyim. kitabın birçok yerinde, karakterlerin yaşadığı hislerin benzerlerini hissettiğim dönemlerimdeki o ikilemlerim, kaybetme korkum, o aşk karşısındaki aptal ve çocuk hissedişimi yeniden hatırladım, sanki bendim kitaptaki o hisleri yaşayan. sanki kendi kendisiyle amansızca çarpışan o karakter bendim. kitap bu açıdan bana hissettirdikleriyle özellikle insan psikolojisi üzerine çalışan/okuyan arkadaşların okuması durumunda kendilerine önemli katkısı olacağını düşündürmüştür.
benim kitapla ilgili zayıf bulduğum iki nokta oldu; birincisi finali. finale giden yol bana biraz aceleye gelmiş gibi göründü, çok sağlam temeller üzerine inşa edilmemiş gibiydi. bir diğer zafiyet (bu kimisi için kitabın güçlü yönü olarak da kabul edilebilir) vedat beyin cümleleri genel olarak çok kısa, bu da insanın okurken duraksayarak okumasına sebebiyet veriyor ki uzun betimlemelere alışkın okurlar bu durumu biraz yadırgayabilir.
bu kitap vesilesiyle türkali ile tanıştıktan sonra yaptığım birkaç okumada kendisinin sanata ve edebiyata bir toplumsal rol biçtiğini görmüş oldum. bu kitap da aslında özellikle 1960 darbesi sürecine giderken ülkenin içine girdiği karmaşık durum, işçi ve öğrencilerin örgütlenmesi, yer yer didaktik bir anlatım ile mevcut durum karşısında yapılabileceklerin karakterler ağzından anlatılması* gibi unsurlarla vedat beyin edebiyata biçtiği rolün hakkını verdiğini gösteriyor. yine bu bakımdan tarihi olarak o döneme dair bazı ipuçları ediniyor insan ve dahası o dönemi öğrenmeye dair insanda bir merak uyanıyor. bu da şüphesiz edebiyatın insanı herhangi bir şekilde herhangi bir yöne doğru harekete geçiren yönünü* ortaya koymasıyla kitabın bir diğer zengin özelliği olarak ifade edilebilir.
velhasılı uzun bir kitap gibi görünerek insanın gözünü korkutsa da hem sürükleyici dili hem sıcak ve samimi bir hikayeye sahip olması hem çok çarpıcı psikolojik tahlilleri hem de tarihimizin önemli bir dönemine parmak basması sebebiyle okunması insana ciddi katkılar sunacak bir romandır bu.*
devamını gör...
kol kesmek
eskiden hırsızlık yapan insanlara karşı uygulanan bir yaptırımdır.
hırsızlık yapan kişi hangi kolu ile hırsızlık yapmışsa o kolu kesilirmiş.
hırsızlık yapan kişi hangi kolu ile hırsızlık yapmışsa o kolu kesilirmiş.
devamını gör...
beyaz sabun
muhteşem kokuya sahip temizlik malzemesi.ıslak mendile de çok yakışıyor. temizliğin kokusu diyebiliriz.
devamını gör...
hint fakiri
fakir derken bildiğimiz yoksul, parasız gezen tipler değil de; dünya malından gözünü çekip mutluluğu ruhani boyutta bulmuş insanlar düşünmemiz gereken başlıktır. hindistan'da yaşayan belirli inanışlara sahip bu insanları yılan ile gösteriler yaparken, sivri uçlu çivilerin olduğu yataklarda yatarken görebilirsiniz. bir parça kıyafet ile yaşayıp, sokak köşesinde bulduğu bir yatağa kıvrılabilirler. delilik değil bu yapılanlar; aslında bir disiplinin parçası olarak görülür. iradelerini ve fiziksel donanımlarını güçlendirme amacıyla kendilerini eğitirler. dünyevi bağlılıkları değil, ruhani zenginlikleri keşfettikleri bu yolda bilinç kavramını asla elden bırakmazlar. yani ruhsal ve fiziksel terbiye vardır bu felsefenin temelinde.
toplumumuzda kullanılan anlamı ise ne yazık ki hep olumsuz çerçevede ilerliyor. "hint fakiri misin oğlum sen?" diyerek birbirini aşağılayan insanlar görüyorum. bunun aslında bir mertebe olduğunu kavrayabilmemiz umuduyla... *
toplumumuzda kullanılan anlamı ise ne yazık ki hep olumsuz çerçevede ilerliyor. "hint fakiri misin oğlum sen?" diyerek birbirini aşağılayan insanlar görüyorum. bunun aslında bir mertebe olduğunu kavrayabilmemiz umuduyla... *
devamını gör...






