harika sözlere sahip grup yorum'un en güzel şarkılarından biridir.



ne kadar da ufalmış bedenin
gözyaşıma sığdın sen
açlık mı yemiş ömrünü yavrum
al sütümü iç kızım
açlık mı yemiş ömrünü yavrum
al sütümü iç kızım

saçların beyazına mı
sakladın alevini
yoksa güneş sende mi batıyor?
batıyor geceleri
yoksa güneş sende mi batıyor?
batıyor geceleri

eriyen bedenimi düşünme
göğü giydim üstüme
yüzünü asma kederine anam
yiğitler bitmez bizde
yüzünü asma kederine anam
yiğitler bitmez bizde

bir ateş olup yaksa da gidişiniz
analar biter mi
ölüm toplasa da çiçekleri
çiçekte tohum biter mi?
ölüm toplasa da çiçekleri
çiçekte tohum biter mi?
devamını gör...

müzik seçimleri çok güzel olmuş. daim olsun.
devamını gör...

muhakkak yapılacak bir şeyler kalmıştır, kalacaktır da. dilerim kalan ömrümüzde yapmak istediklerimizin birçoğunu yapmış oluruz.
devamını gör...

çok sevdim kulüp fikrini. kitap edebiyat kulübünün gönlümdeki yeri ise çoktan hazır. diğer kulüplere karşı da boş değilim. *
devamını gör...

aklıma aziz nesin'in şu dizelerini getiren başlıktır.
"öyle bir ölsem
öyle bir ölsem çocuklar
size hiç ölüm kalmasa"
siyasetin eli kanlı malesef. hiçbir ülke çıkıp demesin ki "biz öldürmedik, öldürmeyiz" velhasıl artık duymaktan ve görmekten hicap duyduğum şeylerin sorumlusu israil değil de kimdir? evet, incitmediler, katlettiler ve ediyorlar. çocuklar ölüyor lan, çocuklar.
devamını gör...

direkle samimi bir sarılma yaşamış insandır.
devamını gör...

o dönem anadolu da yaşanan zihniyeti gerçekçi bir dille anlatan, akıcı ve bir solukta okuyup bitireceğiniz sabahattin ali romanlarından biri.

sabahattin ali aşkı öyle derin yazıyor ki bu kitapta da tıpkı kürk mantolu madonna’da da olduğu gibi özenmemek elde değil.

kahramanları;
yusuf; ailesi eşkiyalar tarafından öldürülen yetim.
selahattin; yusuf’u evlatlık alan kaymakam.
muazzez; kaymakamın kızı.
şahinde; kaymakamın kötü kalpli karısı.
hilmi bey; kasabanın zenginlerinden.
şakir, hilmi’nin oğlu, kumarbaz, kötülüğün vücut bulmuş hali.
etem; şakir’in yancısı.
ali; bakkalın oğlu, yusuf’un arkadaşı.
kübra; hilmi ile şakir’in tecavüzüne uğramış genç bir kız.

okumadan bile kahramanlardan yola çıkarak konuyu tahmin edebilirsiniz.
devamını gör...

rimbaud' a kesinlikle katılıyorum. bu kadın erkek değil, kişi olarak ele alınması gereken bir konudur. herkesin sorumlulukları ve görevleri belirlidir ve bunları yerine getirmesi gerekir. bunu yaptığı için ayrı bir tebriğe gerek olduğunu düşünmüyorum.
devamını gör...

imzaya gelenlerin çoğu kitabı okumayan kişiler olacaktır.
edit: başlık başıma kalmaz inşallah.
devamını gör...

küçülen hayal.
şuan o kadar sıkıldım ki biri çıkıp dese ki "hadi gel şuraya gidelim" hemen giderim gibi geliyor.korkunç bir eşik *
devamını gör...

o dönemlerde hurşid ahmet paşa'nın danışmanlığını yaptığım için olayın gelişimini yakinen biliyorum. hatta kendisine sidelic'in böyle bir halt yiyebileceğini defalarca söyledim. tabi bizim askerlerle birlikte kendini patlatabilir tarzında bir ifadem olmadı. bu adama karşı dikkatli olmamız gerektiğini, kendisinden her şeyin beklenebileceğini söylemiştim. ancak ne yalan söyleyeyim adamın böyle bir şey yapabileceği benim dahi aklıma gelmemişti. ama şu noktayı es geçmemek lazım; benim bilgim dışında paşa sidelic'e kendisini kazığa oturtacağını söylemiş, bu mevzunun doğruluğu nedir bilmiyorum tabi. kulaklarımla duymadım. eğer doğruysa, sidelic böyle bir ölüm yerine, tahrip etkisi daha yüksek ve onurlu bir ölümü tercih etmiş oldu. yiğidi öldür ama hakkını ver demişler. düşman da olsa adamın yaptığı azımsanacak iş değil. taktir etmek lazım.

benim uyarılarım karşısında paşa hiç istifini bozmamıştı ''ateş olsa cirmi kadar yer yakar.'' dedi. yalnız adamın cirmi de cirimmiş. o patlamadan sonra tamı tamına 952 adet isyancı kafatası topladık. topladık diyorum çünkü paşa sağ olsun böyle ayak işlerinin başına hep beni veriyordu. kafataslarını topladık ama mevzudan haberimiz yok elbette. paşa beni yanına çağırdı, ''gel bakalım tosbağa! bunlardan kule yapacağız, düşmana gözdağı vereceğiz, sen bu konuda ne düşünüyorsun?'' dedi. dondum kaldım! içimde fırtınalar kopuyor ama paşanın gözü dönmüş, şimdi diyorum ben bu mevzuya karşı çıksam, benim kelleyi de alacak ekleyecek kulenin tepesine, öbür türlüsüne de vicdanım razı gelmiyor. ''tabi paşam siz bilirsiniz ama bu kadar emek, enerji ve vakit kaybına değer mi?'' diye orta yollu bir cevap verdim. sakalını sıvazladı ve düşünceli bir şekilde ''hımmm.'' dedikten sonra ''değer değer! başlatın hazırlıkları.'' dedi. netice de emir demiri kesiyor, benim kabuğuma neler yapmaz ki? istemeye istemeye çekildik huzurdan. o zamanlar ''kanunsuz emir'' kavramından da bihaberiz. daha ortaya çıkmamış bir kavram. bilsem bir dakika durur muyum? ama o dönem bizdeki ana kaide; ''ya emre uy ya da kelleyi ver.'' olduğu için gıkımız çıkmadı. ama mevzu hep içimde ukde olarak kaldı. allah'tan biz tosbağalar uzun yaşayan canlılarız. bu yanlışın düzeltilmesi için elime geçen ilk fırsata tosbağalama atladım. niş'in son valisi olarak kayıtlara geçecek olan midhat paşa'nın danışmanlığına atanmıştım ve mevzuyu kendisine aktardım; ''bakın paşam rahmetli hurşid paşa iyi komutandı falan ama biraz ne bileyim değişik bir adamdı.'' kelimeleri de seçmeye çalışıyorum. ne olur ne olmaz. kelle mevzusu yüzünden kelleden olmayalım derdindeyim. bu şekilde üsluba dikkat ederek kendisine yaşananları anlattım. midhat paşa biraz daha vizyon sahibi bir adamdı. zaten dedi ''niş elden gitti gider tosbağa, bu ayıbın üzerini örtelim.'' tiz gidin yıkın şu kuleyi. hay hay dedim ve sevinç nidaları içerisinde ilgili emri muhataplarına aktardım ve kule yıkıldı.

ama bu seferde sırplar rahat durmadı. osmanlı niş'ten çekildikten sonra gittiler binayı restore ettiler yetmedi yanına birde şapel diktiler. seneler sonra ziyarete gittiğimde 73 tane kafatası saymıştım. şimdilerde ise sayı 58 imiş. turistik merkez oldu artık oralar. olsun tabi kusurları kabul etmek erdemdir. o iş, en başından da söylediğim gibi yanlıştı ama dinletemedik işte paşaya. ha sırplar az mı derseniz? o da ayrı mevzu. o konuya da başka zaman gireriz. neler gördü bu gözler neler! ama başkalarının ayıpları ile kendi ayıbımızı örtemeyiz değil mi?

bu arada ikinci dünya savaşı yıllarında tekrar yolum düştü oralara, sidelic'in büstü henüz dikilmişti. benden duymuş olmayın ama büstteki adamın sidelic'le uzaktan yakından alakası yok. heykeltıraş cidden kötü bir iş çıkarmış.

felix philipp kanitz'ın kulenin ilk halini resmettiği tablosunu da şuraya iliştireyim. kâh kule tam olarak böyle de değildi ama gerçeğe en yakın çizimde budur. eldeki malzeme bu, idare edeceksiniz artık. sizde tosbağa olsaydınız da gerçeğini görseydiniz. ne diyeyim ki...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

olayda hayatını kaybeden masum insanları en içten vatansever duygularımla anıyorum.

anlayamadığım konu iktidarın bunu propoganda malzemesi haline getirmesidir. iktidardakiler bu olayı çok iyi bir şekilde kullanmıştır.

tanım: üzerine türlü tartışmaların döndüğü şaibeli girişim.
devamını gör...

"ya kelebekler dünyayı gördükten sonra intihar ediyorsa ?"
devamını gör...

bir yıldızın hidrostatik dengeye gelip anakol yıldızı olmadan önceli ilk hali. önyıldız olarak da bilinir.

yıldızlar moleküler bulutlarda oluşur. moleküler bulutun yerel olarak jeans kütlesi'ne ulaşan kısmı, kütle çekimsel etkiler nedeniyle merkeze doğru çökmeye başlar. açısal momentumun korunumu nedeniyle, bu bölge kendi ekseni etrafında hızlıca dönmeye başlar. bu dönüş, bulutun o kısmının giderek yassılaşmasına neden olur. disk şekline gelen bulutta, merkezi bölgede madde yoğunluğu çok yüksektir.

bu olayın en başında, moleküler bulutun merkez kısmında meydana gelen yoğunluk ve dolayısıyla sıcaklık nedeniyle oluşan ışınım, buluttan rahatlıkla çıkabilir, yani görünür haldedir. zamanla merkezdeki yoğunluk artar ve üretilen ışınım buluttan kaçamayacağı kadar sıkıştırılmış bir ortama hapsolur. böylece bu bölgede ısı kaybının ya da kazancının olmadığı stabil sıcaklıkta bir ortam oluşur.
çökme yavaşlar. işte henüz merkezde üretilen ışınımın yüzeyden dışarıya, uzaya salınmaya başlamadığı bu evreye protostar evresi denir.

moleküler bulutta, bu yapının etrafını saran disk şeklindeki kısım ise daha sonra gezegenleri oluşturur.

temsili çizim:

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

menüsünün ciltli bir şekilde olmasıdır.
eğer menüsü acayip süslü püslüyse oturmayın hemen kalkın.
eğer menüsü ahşap süslemelerle donatılmışsa bir arkadaşa bakıp çıkacağım diyip uzaklaşın.
devamını gör...

dinlemek, önemsemektir, görmektir, ciddiye almaktır. çocukları ciddiye almamak mevzusu önceki yüzyıllarda kalması ve günümüzde de asla tekrarlanmaması gereken bir tavır, bakış açısıdır. anlıyorum ebeveyn olanlar çocukken bu muameleye maruz kaldılarsa bilinçdışı mekanizmaları onları bildikleri davranışa itiyor ancak bunun bir yerden kırılması gereklidir. çocukları dinlemek onları gerçek anlamda dinlemekten söz ediyorum pek çok çatışma, kriz durumlarının önünü kesecektir. farkında olunmaz çoğu zaman ama bir çocuğun davranışı onun içinde bulunduğu gelişimsel döneme göre değerlendirilmediğinde çok yanlış çıkarımlar doğrultusunda bir o kadar yanlış tepkiler verilmektedir. sonuç ise boşluk, hayal kırıklığı ve ebeveyn çocuk arasında güvensiz bağlanma olmaktadır. doğru değerlendirme sadece dinlemeyle olur. o zaman çocuğun niyeti, bakış açısı ve ne yapmaya çalıştığı anlaşılır. buna göre yapıcı, kararlı çözümler üretilir. ancak tam tersi durum sistematik olarak tekrarlandığında çocuk dinlemeyi sağlam bir şekilde öğrenemediği gibi en çok güvendiği insanların kendini dinlemediğini bilecek ve ona göre davranacaktır. çaresiz kaldığı ya da çıkmazda kaldığı konuları danışmayacaktır ; çünkü dinlenmiyor. sevdiği, keyif aldığı, mutlu olduğu şeyleri paylaşmayacaktır çünkü dinlenmiyor. bu böyle uzar gider. gerçekten ciddiye alınıp konuşulmayan, dinlenilmeyen çocuklar ciddiye almasını da öğrenemez. kendine karşı da önemsizlik, değersizlik gibi yanlış algılar oluşturur. bunlar bir çırpıda oluşmadığı için öyle bir kerede de giderilemez. böyle böyle birbirine bağıran, derdini anlayışsız ve hoşgörüsüz anlatan-anlatamayan- yıkan, kıran bireyler ve toplum oluşuyor.
devamını gör...

29 ekim 1923. cumhuriyetin ilan edildiği o heyecan verici anı yaşamak isterdim.
devamını gör...

bunlar hep x kuşağının oyunları. y kuşağı ile z kuşağını birbirine düşürüyorlar bak. gelmeyin oyuna! büyük resmi görün..
devamını gör...

ben buna yaşarken değeri bilinmeyen, tıpkı bazılarımız gibi değeri çok sonra bilinen oğuzcuğum atay demek istiyorum...
-korkuyoruz. düşünmekten ve sevmekten korkuyoruz. insan olmaktan korkuyoruz.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim