şükrü erbaş’a ait harika eser.

“kimseler görmedi ömür hanım, bu dünyadan ben geçtim.
içimde umudun kırk kilitli sandıkları, elimde bir avuç düş
ölüsü yüreğim -içinde senin ve benim ağırlığım- benim
olmayan bir garip gülümsemeyle yüzümde, incelik adına,
ben geçtim...yerini bulmamış bir içtenlik, yanılmış bir
saygı ve bir hüzün eğrisi olarak ilişkilerin gergefinde,
ördüm ömrümün dokusunu ilmek ilmek. beni cam kı-
rıklarıyla anımsasın insanlar, savrulan bir yaprak hüznü
ve dağınıklığı ile... yükümü yanlış bedestanlara çözdüm.


ezilmiş bir gül hüznü var yüreğimde. saatlerce dayak
yemiş bir sanığın çözülmesi içindeyim. ürperiyorum. bir
at kestanesi durmadan yaprak döküyor yalnızlığın so-
kaklarında, örtüyor ömrümün ilk yazını. içimde bir çocuk,
yalın ayak koşuyor yaşlılığa doğru, binlerce kez yenilmiş
umut ölülerini çiğneyerek.
sahi yaşlılık, derin bir iç çekiş,
yanılmış bir çocukluk olmasın ömür hanım?”
devamını gör...
1983 yılında şükrü erbaş tarafından kaleme alınan her bir cümlesini ezberlemek istediğim güz gibi bir şiir.
öyle çarpıcı cümleler var ki içinde bazen umut bazen de hüzünle doldurur içinizi. daha çok hepimizin hissedip de anlamlandıramadıklarımızı birinin tek kalemde önümüze sermesiyle her cümlesinde kendimizden bir parça bulmanın hazzını yaşatır.
insan anlaşılmak ister, yaşadıklarının hissettiklerinin başkaları tarafından yaşanıp yaşanmadığını , hissedilip hissedilmediğini merak eder. bu şiiri okurken ise 'evet bak o da hissediyor, yalnız değilim' der.
--- alıntı ---

oysa ben bir akşamüstü oturup turuncu bir yangının
eteklerine, yüreği avuçlarımda atan bir can yoldaşıyla
dünyayı ve kendimi tüketmek isterdim. öyle bir tüketmek
ki, sonucu yepyeni bir "ben"e ulaştırırdı beni, kederli dal-
gınlığımdan her döndüğümde...bir ben ki tüm ilişkilerin
perde arkasını görür de gülerdim sessizce yapay ya-
kınlıklarına insanların. kim kimi ne kadar anlayabilir
ömür hanım?

--- alıntı ------ alıntı ---

kimseler görmedi ömür hanım, bu dünyadan ben geçtim.
içimde umudun kırk kilitli sandıkları, elimde bir avuç düş
ölüsü yüreğim -içinde senin ve benim ağırlığım- benim
olmayan bir garip gülümsemeyle yüzümde, incelik adına,
ben geçtim...yerini bulmamış bir içtenlik, yanılmış bir
saygı ve bir hüzün eğrisi olarak ilişkilerin gergefinde,
ördüm ömrümün dokusunu ilmek ilmek. beni cam kı-
rıklarıyla anımsasın insanlar, savrulan bir yaprak hüznü
ve dağınıklığı ile... yükümü yanlış bedestanlara çözdüm.

--- alıntı ---

tamamını dinlemek isterseniz güzel bir fon müziğiyle buradan dinleyebilirsiniz.
devamını gör...
şükrü erbaş, vefat eden eşi hatice hanım'a ömür hanım diyerek hitap eder şiirlerinde. bu nedenledir ki pek çok şiirinde ömür vardır. tabii bu metin düz yazı türünde, şiir olarak isimlendirmek doğru olur mu bilmiyorum. eserlerinin derlendiği bir kitapta da metin, deneme eserleri arasında yer alıyordu. yoğun, etkileyici bir deneme. arada bir açar okurum kendi kendime, herkesin perde perde çekildiği bir akşamda.

--- alıntı ---

kimse düşlerine yetişemez ve kimse geçemez gerçeğini bir adım bile; bu yüzden sıkıntı verir zaman, kısa kalır, sonsuz olur, insanın küçücük ömrünün karşısında. istemenin kuralı yoktur, de, açıklaması sınırı suçu yoktur; istemek yaşamın kendiliğinden sonucudur, ne haklı ne haksız, ne yerinde ne yersiz...

--- alıntı ---
devamını gör...

öyle büyük umutlarım olmadı benim, büyük düşlerim, özlemlerim, büyük beklentilerim olmadı. koşullarım beni oluşturdu ben acılarımı buldum. herkes gibi yaşasaydım eğer, yaşamı onlar gibi görebilseydim, çarşılar yeterdi avutmaya beni. bir gömlek, bir ayakkabı, bir elbise; bir yemek lokantalarda; televizyon, halı, masa ve daha nice eşya yeterdi yalnızlığı örtmeye, kendimi göstermeye, varolmaya, dar çevre yitiklerinde önem kazanmaya...

oysa ben;
bir akşamüstü oturup turuncu bir yangının eteklerine, yüreği avuçlarımda atan bir can yoldaşıyla dünyayı ve kendimi tüketmek isterdim. öyle bir tüketmek ki, sonucu yepyeni bir "ben"e ulaştırırdı beni, kederli dalgınlığımdan her döndüğümde...bir ben ki, tüm ilişkilerin perde arkasını görür de gülerdim sessizce yapay yakınlıklarına insanların. kim kimi ne kadar anlayabilir ömür hanım?
devamını gör...
yaşama, hayata, ömre * dair dünya kadar şeyi saklıyor içinde. her kelime özenle seçilmiş de bir araya gelince mükemmellik yakalanmış, şair/yazar tarafından. zira şiir değildir kendisi, bir deneme yazısı *

en çok "söz"e dair söylediklerinden etkileniyorum. hani, bir şey anlatırsın/söylersin de karşıdakine başka, bambaşka ulaşır; senin söylemek istediğinden belki de aklına hiç gelmeyen bir şekilde döner ya sana, işte o ziyan olan kelimelerimi düşündüğümde hüzünleniyorum. insanın kendine sıkıntı veren, tedirgin eden, ömrübillah yakasını bırakmayıp hayatının her anına musallat olan doğal lanetleri vardır. benim beynimin laneti de "her şeyi anlamlandırmak istemesi".. * sözler, lanetim oluveriyor böyle anlarda.

“bir insanı hayal kırıklığına uğratmak da insanlık suçudur.” demiş reşat nuri. çalıkuşu'nu 1922 yılında yazmış, yıl 2021. o yüzden kayıtlara geçsin, anayasalara eklesin, bilinsin, biline.*

iyi bir insanım ben, üzmeyin beni.

“bir söz insanın neresinden doğar dersiniz?
dilinden mi, yüreğinden mi, aklından mı?
düşlerinden mi yoksa gerçeğinden mi?
ve kaç kapıdan geçip yerini bulur bir başka insanda? yerini bulur mu gerçekten?
sözü yasaklamalı ömür hanım yasaklamalı..
kimsenin kimseyi anlamadığı bir dünyada söz boşluğu dövmekten başka ne işe yarıyor ki? “


iyi gelir, belki de gelmez
devamını gör...
her cümlesi birbirinden güzel bir eser. çoğu şeye değinilmiş, çoğu duyguyu işlemiş bir eser.

gökyüzünü öpmek isterdim ömür hanım, gözlerimle değil dudaklarımla. yoruldum bulutları kirpiklerimde taşımaktan. delilik mi dedin? kim bilir...belki de yerde sü- rünmenin bir tepkisidir bu, ya da ne bileyim bilinçsiz bir aykırı olmak duygusu. gökyüzü de olmak isteyebilirdim değil mi? kim ne diyebilir ki?

(en sevdiğim kısımlarından)
devamını gör...
''yaşama sevinci adına bir tutamağım kalmadı ömür hanım.''
devamını gör...
ben bunu listeme ekleyeyim. parmak uclariniza sağlık.
devamını gör...
beni anlatan dizeleri;

oysa ben bir akşamüstü oturup turuncu bir yangının
eteklerine, yüreği avuçlarımda atan bir can yoldaşıyla
dünyayı ve kendimi tüketmek isterdim. öyle bir tüketmek
ki, sonucu yepyeni bir "ben"e ulaştırırdı beni, kederli dal-
gınlığımdan her döndüğümde...bir ben ki tüm ilişkilerin
perde arkasını görür de gülerdim sessizce yapay ya-
kınlıklarına insanların. kim kimi ne kadar anlayabilir
ömür hanım?
devamını gör...
şiir aşırı derecede kederli olmamalı bence. keder fetişizmi şiiri zayıflatır. sekspir diyor ki, sillesini de yesek küçümseriz biz kaderi. avrupa ve amerika şiirinde bu kadar ağır bir keder yok. ikinci yenide de bence yok. belki filistin arap şiirinde var. tabii neden böyle olmuş düşünmek gerek. sosyokültürel nedenler bu şiiri zorlamış da olabilir. burada şairin bireyselliği, kontrollü öfkesi, hayata karşı yansız bir hayret duygusu ya da mizah / kara mizah hissi devreye girmeli sanki. özellikle deneyimli bir şairse. bir de tabii aşırı lirizm ve klişe imgeler şiiri yorar. yine de iyi bir şiir tabii bu ve erbaş çok iyi şair.
devamını gör...
ömür hanımla güz konuşmaları

ve güz geldi ömür hanım. dünya aydınlık sabahlarını yitiriyor usul usul. insanın içini karartan bulutların seferi var göğün maviliğinde. yağmur ha yağdı ha yağacak. in-
cecik bir çisenti yokluyor boşluğunu insan yüreğinin.
hüznün bütün koşulları hazır. nedenini bilmediğim bir keder akıyor damarlarımdan. kalbimin üstünde binlerce bıçak ağzı... ve yüzüm ömrümün atlası; düzlükleri bunaltı,
yükseklikleri korku, uçurumları yıkıntılarımla dolu bir engebeler atlası. yaşamak bir can sıkıntısı mıdır ömür
hanım?


her şeyi iyi yanından görmeyi kim öğretti bize? acıyı görmeyen insan, umutsuzluğu yaşamayan, iliklerine dek kederin işleyip yaralamadığı bir insan, mutluluktan, umuttan, sevinçten ne anlar? göğü görmeden, denizi görmeden maviyi anlamaya benzemez mi bu? bir güz düşünün ki ömür hanım, ilkyazı olmamış, yazı yaşanmamış, böyle bir güzün hüznü hüzün müdür? başlamanın bir
anlamı varsa bitişi göze almak, bitişin bir anlamı varsa başlangıcı olmak değil midir? yaşamı düz bir çizgide tutmak tükenmektir. yaşamak zorunda olduğumuz şunca yılı aykırı uçlar arasında gezdirip geçirmedikçe, alışkanlıkların sınırlarını aşmadıkça zaman zaman, yaşamak nasıl yenilik olur tükenmek değil de?


yağmur yağıyor ömür hanım...gökten değil, yüreğimin boşluğundan ömrümün ıssız toprağına... ve ben sonsuz
bir düzlükte bir küçücük, bir silik nokta gibi eriyip gidiyorum. seslensem kim duyar sesimi yalnızlıklar katından?


dönelim...dönmek yenilmektir biraz da, yarım kalmasıdır çıkışlarımızın, korkaklıktır, alışkanlıkların güvenli küflü kabuklarına sığınmaktır... olsun dönelim biz yine de. bilincinde olmadan üstlendiğimiz sorumluluklarımız var. evlere dönelim, sırtımızın kamburu evlere, cılızlığımızın
görkemli korunaklarına, yalnızlığımızın kalelerine dönelim.

ölçüsüz yaşamak bize göre değil ömür hanım.
büyürken geniş ufuklarımız olmadı bizim. küçücük avuçlarımızla sınırlarımızı genişletmek istedikçe yaşamın binlerce engeli yığıldı önümüze. hangi birini yenebilirdik
bunca olanaksızlık içinde. umutsuzluğu tanıdık, yenilgiyi öğrendik böylece.

yaşama sevinci adına bir tutamağım kalmadı ömür hanım.
bir garip boşlukta çiviliyim günlerdir gözbebeklerimden.
sahi nedir yaşamın anlamı? geriye dönüyorum sık sık yanıt aramak adına, yüreğimin silik izler bırakıp, ağır yükler aldığı zamanın derin denizlerine. bakıyorum umut
karamsarlığın, sevinç acının azıcık soluk almasından başka ne ki? yaşamsa gerçekle düşün umutsuz bir savaşı, her şeyi içine alan kocaman bir yanılsama... değil mi yoksa?


öyle büyük umutlarım olmadı benim, büyük düşlerim, özlemlerim, büyük beklentilerim olmadı. koşullarım beni oluşturdu ben acılarımı buldum. herkes gibi yaşasaydım
eğer, yaşamı onlar gibi görebilseydim çarşılar yeterdi avutmaya beni. bir gömlek, bir ayakkabı, bir elbise; biryemek lokantalarda; televizyon, halı, masa ve daha nice eşya yeterdi yalnızlığı örtmeye, kendimi göstermeye, varolmaya, dar çevre yitiklerinde önem kazanmaya...


oysa ben bir akşamüstü oturup turuncu bir yangının eteklerine, yüreği avuçlarımda atan bir can yoldaşıyla dünyayı ve kendimi tüketmek isterdim. öyle bir tüketmek ki, sonucu yepyeni bir "ben"e ulaştırırdı beni, kederli dalgınlığımdan her döndüğümde...bir ben ki tüm ilişkilerin perde arkasını görür de gülerdim sessizce yapay yakınlıklarına insanların. kim kimi ne kadar anlayabilir ömür hanım?


susmak yalnızlığın ana dilidir, ömür hanım, şiiridir, beni konuşmaya zorlama ne olur. sözün sularını tükettim ben, kaynağını kuruttum. geriye bir büyük sessizlik kaldı yü-
reğimde, kalabalıklar, kalabalıklar kadar büyük... yalnızım ömür hanım, geceler boyu akıp giden ırmaklar gibi karanlıklar içre, öyle yitik, öyle üzgün, yalnızım... sularım toprağa sızıyor bak. yüzümü geceler örtüyor. binlerce taş saklanıyor içimde. kim kimin derinliğini görebilir, hem hangi gözle?


kendilerinin olan tek sözcük yok dillerinde, öyle çok konuşuyorlar ki... bir söz insanın neresinden doğar dersiniz?
dilinden mi, yüreğinden mi, aklından mı? düşlerinden mi yoksa gerçeğinden mi? ve kaç kapıdan geçip yerini bulur bir başka insanda? yerini bulur mu gerçekten? sözü yasaklamalı ömür hanım yasaklamalı...kimsenin kimseyi
anlamadığı bir dünyada söz boşluğu dövmekten başka ne işe yarıyor ki? olanağı olsa da insanların yürekleri konuşabilseydi dilleri yerine, her şey daha yalansız, daha içten
olurdu. aklı silmeli diyorum insan ilişkilerinden. yanılıyor muyum? olsun. yanıldığımı biliyorum ya...



yeni bir şeyler söyle bana ne olur, yeni bir şeyler. kurşun aktı kulaklarıma hep aynı sözleri, aynı sesleri duymaktan. belirsizlik güzeldir, de örneğin, kesinlik çirkin. sessizlik sesten -hele de güncel ve kof- her zaman iyidir; düş gücü, iç zenginliği verir insana. dünyanın usul usul ağaran o puslu sabahları ve günün turuncu tülleriyle örtünen dingin
akşamları bu yüzden etkiler bizi, duygulandırır, de. anlık izlenimler sürekli görünümlerden her zaman daha güçlü,
kalıcı ömürlüdür... alışkanlıklar öldürür güzelliğimizi, bizi değişmek çirkinleştirir de.


kimse düşlerine yetişemez ve kimse geçemez gerçeğini bir adım bile; bu yüzden sıkıntı verir zaman, kısa kalır, sonsuz olur, insanın küçücük ömrünün karşısında. istemenin kuralı
yoktur, de, açıklaması sınırı suçu yoktur; istemek yaşamın kendiliğinden sonucudur, ne haklı ne haksız, ne yerinde ne yersiz...


biz hepimiz dikenli tellerle sarılıyız, her ilişkide bir parçamız kalır ve bölüne bölüne biteriz de. en büyük hünerimiz kendimize karşı olmak, aykırı yaşamaktır, acı kaynaklarımızı ellerimizle yaratarak... kıyılarımız duygularımızın boyunda, derinliğimiz aklımızın ölçüsündedir;
ufuklarımızsa sisler içinde... o kıyısız gökyüzü nasıl sığar küçücük gözlerimize, bir bardak suya, demirli bir pencereye... nasıl gizleriz ağız dil vermez bir geceye? ve nedir
ki gizi, daraldığımız her yerde bir genişlik duygusu verir içimize. çözemeyiz de, bu güdük bilinç, bu sığ yürek, bu ezbere yaşamla.


dünya bir testidir, de, ömür hanım, ömür bir su... sızar iğne ucu gözeneklerinden zamanın, bir içim serinlik bir yudum mutluluk için. ve bir gün ölümün balkonundan, dökülür toprağa el içi kadar bir su. yerde birkaç damla
nem, bir avuç ıslaklık...ölümü bilerek nasıl yaşar insan, geride dünyanın kalacağını bilerek nasıl ölür; bilmek bütün acıların anasıdır, de...


sars aklımın cılız ayaklarını, kuşat beni. değişik şeyler söyle ne olur, yeni bir şeyler söyle. yıldım ömrümün kalıplarından. beni duy ve anla.


yağmur dindi ömür hanım. gökyüzü masmavi gülümsedi yine. doğa aynı oyununu oynuyor bizimle. umudun ucunu gösteriyor usulca, iyimserliğin ışığını süzüyor mavi atlasından. ne aldanış! bulutların rengi mavi-beyaz mıdır,
kurşuni-külrengi mi yoksa?


gökyüzünü öpmek isterdim ömür hanım, gözlerimle değil dudaklarımla. yoruldum bulutları kirpiklerimde taşımaktan. delilik mi dedin? kim bilir...belki de yerde sürünmenin bir tepkisidir bu, ya da ne bileyim bilinçsiz bir
aykırı olmak duygusu. gökyüzü de olmak isteyebilirdim değil mi? kim ne diyebilir ki?


kimseler görmedi ömür hanım, bu dünyadan ben geçtim.
içimde umudun kırk kilitli sandıkları,
elimde bir avuç düş ölüsü yüreğim
-içinde senin ve benim ağırlığım-
benim
olmayan bir garip gülümsemeyle yüzümde,
incelik adına, ben geçtim...
yerini bulmamış bir içtenlik, yanılmış bir
saygı ve bir hüzün eğrisi olarak ilişkilerin gergefinde,
ördüm ömrümün dokusunu ilmek ilmek. beni cam kırıklarıyla anımsasın insanlar, savrulan bir yaprak hüznü
ve dağınıklığı ile...
yükümü yanlış bedestanlara çözdüm.


ezilmiş bir gül hüznü var yüreğimde. saatlerce dayak yemiş bir sanığın çözülmesi içindeyim. ürperiyorum. bir at kestanesi durmadan yaprak döküyor yalnızlığın sokaklarında, örtüyor ömrümün ilk yazını. içimde bir çocuk,
yalın ayak koşuyor yaşlılığa doğru, binlerce kez yenilmiş umut ölülerini çiğneyerek. sahi yaşlılık, derin bir iç çekiş, yanılmış bir çocukluk olmasın ömür hanım?



ankara, güz/1983

şükrü erbaş

dopdolu içini, asırlarca susmuş birinin döktüğü satırları, ne yazsa peş peşe şiir olan mısralarıyla ömür hanım...
devamını gör...
ömür hanım

güzelliğin geçici olmadığını senden öğrendim
emeğin aşktan büyük bir hazine olduğunu senden
zaman, kaküllerinden doğar topuklarından batardı
al yeşil soluğum, yarasına döndüğüm, sözümün sahibi
sevmenin, dünyayı sevmek olduğunu senden öğrendim.
2015
devamını gör...
siz bir de bunu şükrü erbaş rakı içerken, hafif çakırkeyf olmuş halde okurken şairinden dinleyin.

tanım: her gün dinlediğim şükrü erbaş şiiri.
devamını gör...
dönelim...dönmek yenilmektir biraz da, yarım kalmasıdır çıkışlarımızın, korkaklıktır, alışkanlıkların güvenli küflü kabuklarına sığınmaktır...olsun dönelim biz yine de. bilincinde olmadan üstlendiğimiz sorumluluklarımız var. evlere dönelim, sırtımızın kamburu evlere, cılızlığımızın görkemli korunaklarına, yalnızlığımızın kalelerine dönelim.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
"gökyüzü de olmak isteyebilirdim değil mi? kim ne diyebilir ki?” *tebessüm*
devamını gör...
"nedenini bilmediğim bir keder akıyor damarlarımdan."

şükrü erbaş'ın en sevdiğim eseridir. ne zaman dinlesem ya da okusam kalbime dokunan kelimeler bir kaç damla göz yaşı olarak dökülüyor.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"ömür hanımla güz konuşmaları" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim