1.
dar kafalı, kendi sınırlı çıkarlarından başka bir şey düşünmeyen, zevksiz orta sınıf mensupları.
batı dinlerinde belki 'filisten' diye türkçeleştirebileceğimiz bir kavram var. ama bu 'filistin' kökünden geldiği için kullanılmasının sakıncaları var. 'dar kafalı', 'estetik duyarlılığı olmayan', 'liberal kültürden yoksun' çağrışımlarını taşıyan bir kavram bu. böyle kategorilere uymak, dediğim gibi, dini önyargılarla sınırlı olmak zorunda değil.
şimdi konuştuğumuz şu heykeli yasaklama konusunda, bu tür 'istemezük' taleplerinin artık 'dinimize aykırı' gibi bir gerekçeye bağlanmadığını, bu hâlâ geçerli olsa da, 'ahlaka aykırı' iddiasının daha etkili olduğunu söylemiştim. 'daha etkili', çünkü böyle söyleyince 'din-kökenli' olmayan filistinizm tavırlarını da yanınıza alabiliyorsunuz. bizde bunlardan daha da bolca var.
birilerinin 'islam tehlikesi'ne karşı en sağlam set olarak gördüğü silahlı kuvvetler'in 1980 cuntasının başındaki kenan evren, türkiye'de açılan bir uluslararası sergiden bir resmin kaldırılması için emir vermiş, resim palas pandıras kaldırılmıştı. oradaki sorun, resmin (bir polonyalı ressama aitti) eşcinsel ilişkiyi resmediyor oluşuydu. daha sonraları 'cunta emeklisi' olarak birtakım 'resim'ler yaptığında, 'nü yaptı, yapmadı' diye gülünç tartışmalara da yol açtı. herhalde bir yerden duymuş, biliyor ki, dünya resim sanatında çıplak insan bedeni resmedilebiliyor. 'bu serbesttir' diye öğrenmişse ('otorite' öyle olduğunu söylemişse) sakınca görmez, 'nü' de çizer; ama 'eşcinsel ilişki' resmi görünce, 'kaldırın bunu' diye öfkelenir. ta ki, gene bir otorite ona, 'bu da serbesttir' diyene kadar.
neyin ne zaman serbest kalacağı tarih konusu, ayrı konu. ama sanat her zaman filistinin 'serbest' kavramının bittiği yerde başlar.
onun için şimdi merakla bekliyorum, bu son heykel serencamının nerede biteceğini.
fotoğrafını gördüğüm o heykelin estetik değeri üstüne bir şey söyleyemeyeceğim -gene resmini gördüğüm polonyalının eseri hakkında da söyleyemeyeceğim gibi. yalnız, bu konuda, 'sanatçının ünü' kavramına da sığınmak istemiyorum. hani, 'koskoca rodin'in heykelini mi yasak edeceksin?' tarzı bir savunma...
çünkü, önemli olan sanatçının istediği ürünü üretme özgürlüğünün sınırlanmamasıdır. her sanatçı 'iyi' sanatçı, üretilen her ürünü 'iyi' ürün olacak diye bir kural yok. 'kötü' ürün üretmenin, 'beğenilmemek' dışında bir müeyyidesi de yok. 10 tane, 100 tane başarısız deney olacak ki, bir sanat şaheseri ortaya çıkabilsin.
bu 'saf' estetikten memlekete bakmaya başlarsak, var olan heykellerin yüzde 90'ını depoya kaldırmak gerekir.
böyle bir durumda, böyle bir sorun karşısında, benim hayatımın 'filistin'in değer yargısına göre biçimlendirilmesini istemiyorum. 'şimdilik bu filistinizmde uzlaşalım, sonra o da alışır' mantığına da inanmıyorum. yaşadığı ülkede heykel görmeye dayanamıyorsa, bu benim değil, onun sorunu olmalı. gürdal duyar'ın heykelini kaldırdık, kimse bir şeye alışmadı, bugün aynı noktada aynı tartışma biraz fazla oluyor.
sanat ve filistinizm
murat belge
batı dinlerinde belki 'filisten' diye türkçeleştirebileceğimiz bir kavram var. ama bu 'filistin' kökünden geldiği için kullanılmasının sakıncaları var. 'dar kafalı', 'estetik duyarlılığı olmayan', 'liberal kültürden yoksun' çağrışımlarını taşıyan bir kavram bu. böyle kategorilere uymak, dediğim gibi, dini önyargılarla sınırlı olmak zorunda değil.
şimdi konuştuğumuz şu heykeli yasaklama konusunda, bu tür 'istemezük' taleplerinin artık 'dinimize aykırı' gibi bir gerekçeye bağlanmadığını, bu hâlâ geçerli olsa da, 'ahlaka aykırı' iddiasının daha etkili olduğunu söylemiştim. 'daha etkili', çünkü böyle söyleyince 'din-kökenli' olmayan filistinizm tavırlarını da yanınıza alabiliyorsunuz. bizde bunlardan daha da bolca var.
birilerinin 'islam tehlikesi'ne karşı en sağlam set olarak gördüğü silahlı kuvvetler'in 1980 cuntasının başındaki kenan evren, türkiye'de açılan bir uluslararası sergiden bir resmin kaldırılması için emir vermiş, resim palas pandıras kaldırılmıştı. oradaki sorun, resmin (bir polonyalı ressama aitti) eşcinsel ilişkiyi resmediyor oluşuydu. daha sonraları 'cunta emeklisi' olarak birtakım 'resim'ler yaptığında, 'nü yaptı, yapmadı' diye gülünç tartışmalara da yol açtı. herhalde bir yerden duymuş, biliyor ki, dünya resim sanatında çıplak insan bedeni resmedilebiliyor. 'bu serbesttir' diye öğrenmişse ('otorite' öyle olduğunu söylemişse) sakınca görmez, 'nü' de çizer; ama 'eşcinsel ilişki' resmi görünce, 'kaldırın bunu' diye öfkelenir. ta ki, gene bir otorite ona, 'bu da serbesttir' diyene kadar.
neyin ne zaman serbest kalacağı tarih konusu, ayrı konu. ama sanat her zaman filistinin 'serbest' kavramının bittiği yerde başlar.
onun için şimdi merakla bekliyorum, bu son heykel serencamının nerede biteceğini.
fotoğrafını gördüğüm o heykelin estetik değeri üstüne bir şey söyleyemeyeceğim -gene resmini gördüğüm polonyalının eseri hakkında da söyleyemeyeceğim gibi. yalnız, bu konuda, 'sanatçının ünü' kavramına da sığınmak istemiyorum. hani, 'koskoca rodin'in heykelini mi yasak edeceksin?' tarzı bir savunma...
çünkü, önemli olan sanatçının istediği ürünü üretme özgürlüğünün sınırlanmamasıdır. her sanatçı 'iyi' sanatçı, üretilen her ürünü 'iyi' ürün olacak diye bir kural yok. 'kötü' ürün üretmenin, 'beğenilmemek' dışında bir müeyyidesi de yok. 10 tane, 100 tane başarısız deney olacak ki, bir sanat şaheseri ortaya çıkabilsin.
bu 'saf' estetikten memlekete bakmaya başlarsak, var olan heykellerin yüzde 90'ını depoya kaldırmak gerekir.
böyle bir durumda, böyle bir sorun karşısında, benim hayatımın 'filistin'in değer yargısına göre biçimlendirilmesini istemiyorum. 'şimdilik bu filistinizmde uzlaşalım, sonra o da alışır' mantığına da inanmıyorum. yaşadığı ülkede heykel görmeye dayanamıyorsa, bu benim değil, onun sorunu olmalı. gürdal duyar'ın heykelini kaldırdık, kimse bir şeye alışmadı, bugün aynı noktada aynı tartışma biraz fazla oluyor.
sanat ve filistinizm
murat belge
devamını gör...