kayınvalidem. anası babası trabzon faroz’dan. uyuz oldurdu köyle eylemlerine, köylü kıyafetlerine. başımda tülbentimi köy usulü bağlasam kızardı bana. bayılırdım onu, ben köylüyüm beni böyle kabul ey deyip onla didişmeye.
sen köylü olmazsın şehirde kaloriferli evlerde büyüdün, derdi.
birine kızmışsa ona köylü, derdi.
şehirli olmanın benim gibi olmaktan bir farkı olmadığını ondan öğrendim.
kaldı ki onun çocukluğu zamanında köyde yaşayanın etten ve süt ürünlerinden karnı doyardı.
eskiden yokluk vardı, bulamamaktan değil üretim yetersizliğinden kaynaklanan yokluk vardı. hem gıda yönünden, hem tekstil yönünden, hem kalan yönlerden. o yüzden o zamanlar, köyde yaşayanın bir eli yağda bir eli balda idi. şehirde yaşayanlar, köylülerin onlara satmaya geldiklerini alabiliyordu sadece.
70’lerin- 80’lerin türk filmlerindeki zengin evlerine bakın, evde dev bir çiçek ve iki üç koltuktan başka bir şey yoktur. aynı senelerde şehirde yaşayanlar ekseriyetle tek maaş ile gecekondu mahallesinde yaşayan ailelerdi. bağ yok bahçe yok. bakkaldan ay başına veresiye yaz ve onla yaşamaya çalış.
yanisi şehir köy ayrımı yapmak için (bkz:
latife uşaklıgil) gibi bir aileye mensup olmak lazım. kalanlar üç aşağı beş yukarı aynıydı. hep fakirdik sadece biz köyde tereyağı ile ekmek yiyorduk. şehirdekiler margarin ekmek yiyordu.
devamını gör...