1974 yılında ii.ramses'in mumyası bozulmaya başladığında incelenmesi için fransa'ya gönderilmesine karar verilmiş. fransa pasaportsuz ülkeye kimseyi almayacağını belirttiği için mısır kralı adına pasaport çıkarılmış.
pasaportun meslek kısmında ise ''kral (merhum)'' yazıyor.
sonuçta mısır kralı olduğu için mumyası fransa'da özel bir törenle karşılanmış. mumyanın incelemeleri yapıldıktan sonra kahire müzesi'ne iade edilmiştir. kaynak
andrew wyeth'in 1948 yılında yaptığı en ünlü eseri.
resme ilk baktığımda eve çaresizce uzaktan bakan, belki o evden kovulmuş ve geri dönmek isteyen umutsuz bir kadın görmüştüm. ama resmin hikayesi başka.
wyeth, bir gün kendi evinin manzarasından anna christina olson isimli komşusunu yerden yaban mersini toplarken gördüğünde bu resmi çizmeye karar vermiş. christina'nın duruşunun sebebi, küçükken geçirdiği bir kas hastalığı sebebiyle yürüyemiyor olması.
bu bilgiyi öğrendikten sonra resmin detaylarına baktığımızda aslında figürün duruş biçiminden, elinden destek almasından ve ellerinin kirli olmasından, ayaklarının güçsüzlüğünün başarılı bir şekilde resmedilmiş oluşundan gerçekten de yürüyemediği sonucunu çıkarabiliyoruz.
ressam realist üslubunu bu eserde muhteşem yansıtmış. resme yaklaştığınızda kadının saç tellerine kadar detayları inceleyebiliyorsunuz. ayrıca renklerin donuk olması resme kasvet katıyor bence. figürün duruşu da cabası. bize christina'nın zor yaşamından bir gününü, onun dünyasını sunuyor ressam.
eser moma'da (museum of modern art) sergileniyor.
italyan heykeltraş antonio canova'nın 1793'te tamamladığı heykel.
heykel, aşk tanrısı cupid (eros) ve kral kızı psyche'nin aşk hikayesinden bir sahneyi anlatıyor. cupid ''aşk'', psyche ise ''ruh'' anlamına geliyor.
cupid'in annesi güzellik tanrıçası venüs, dillere destan güzelliği sebebiyle psyche'i kıskanmaktadır ve ona bir çok zor iş yaptırır. son olarak psyche'den yeraltı dünyasından içinde güzellik iksiri bulunan bir şişe getirmesini ister ama bu şişeyi açmasını yasaklar. psyche meraktan şişeyi açtığında ise çıkan dumanları soluyarak ölüm uykusuna dalar. heykeltraşın çizdiği bu sahnede, cupid psyche'i uykusundan uyandırıyor ve psyche kendini cupid'in kollarına bırakıyor.
bu sahneden sonra iki aşık artık usanıp kavuşabilmek için zeus'a başvurur. ölümlü psyche ölümsüzlük iksirini içer, böylece aşk ve ruh sonunda birbirine kavuşur.
eser, neoklasik heykel sanatının en başarılı örneklerinden. louvre müzesi'nde sergileniyor.
1824-1904 yıllarında yaşamış ressam ve heykeltıraş. akademizm ve oryantalizmin en önemli temsilcilerinden.
paris'te (bkz: osman hamdi bey) ve şeker ahmed paşa'ya resim dersleri vermiştir.
osmanlı topraklarına seyahat etmiş istanbul'u, mısır'ı ve kuzey afrika'yı gezmiş ve gezdiği yerlerde gördüğü manzaralar ve tarihi olaylar eserlerinin başlıca kaynağını oluşturmuştur.
bir eseriyle mısır'a gidip napolyon boneparte'ı gize sfenks'iyle bakışırken görebilir bonaparte before the sphinx (1886),
başka bir eserinde kendinizi israil'de ağlama duvarının önünde bulabilir the wailing wall (1867),
başka bir eserinde ise diyojen'i dürüst bir adam bulabilmek için kullandığı lambasıyla uğraşırken görebilirsiniz. diogenes (1860)
aslanın minicik bir kelebeğe kükrediği bir tablosu bile var. lion snapping at a butterfly (1889) the carpet merchant (1887) eseri oryantalizm akımının en güzel örneklerinden. 1885'te yaptığı kahire gezisinde gördüğü bir halı pazarından esinlenerek yaptığı eserde türk halılarını görüyoruz.
eserlerinde çok farklı coğrafyalardan manzaraları, bu bölgelerden farklı insanların portrelerini, köle pazarlarını, camileri, bazen tarihi bir karakter veya bir olayı ya da mitolojik karakterleri görebilirsiniz. eserlerindeki renklerin canlılığına ve detaylara özellikle hayranım.
1984 doğumlu ukraynalı sanatçı.
kendisinin klasik sanat eserlerini kiev'in sokaklarına photoshop'ladığı ''the daily life of the gods'' isimli bir serisi var.
sanat eserlerinin modern dünyaya uyarlandığı bir çok resim var internette. mona lisa selfie çekiyor, frida kahlo ve van gogh kol kola geziyor, inci küpeli kız kot ceket giyiyor.. gibi gibi. sanatın ve sanatçıların kalitesini düşürdüğünü düşündüğüm için bunlar bana hitap etmiyor pek.
bu seri daha ilginç bana kalırsa. klasik tablolardan figürleri kiev'in metrolarında yolculuk yaparken, sokak aralarında, kitapçılarda, dükkanlarda görüyoruz. günümüz dünyası ile tablolardaki yüzyıllar önce çizilmiş kusursuz figürlerin arasındaki tezat göze çok hoş geliyor. francesco hayez - the kiss (1859) bouguereau - song of the angels (1881)
(bkz: the office)'in ağzından çıkan her üç cümleden birinde yanlış bir şey söyleyen, muhteşem patronu.
hayat felsefesini unutmadan şuraya ilistirmek isterim. önemli çünkü.
1789-1834 yılları arasında yaşamış romantizm akımının temsilcilerinden, ingiliz ressam ve gravür sanatçısı. 1811'den itibaren kraliyet akademisi'nde eserleri sergilenmeye başlamış ve ünlenmiştir.
ressamın eserlerinde dini konular hakimdir. eserlerinde genelde insan figürlerinin önemsiz ve minicik kaldığı geniş heybetli manzaralar, bazen de sizi yutacakmış gibi görünen büyük dalgalar ve karanlık, korkunç bir gökyüzü destruction of tyre (1840), bazen de kırmızının en göz doyurucusuyla çizilmiş alevler karşınıza çıkar.
pandemonium (1825)
bu ressamın hangi eserini incelesem kendimi küçücük hissediyorum, çizilen manzaranın heybeti ve muhteşemliği karşısında kendimi eserin içinde buluyorum.
mö. 4.yüzyıla tarihlenen ve mö 360'ta ölen sidon (sayda) kralı straton'a ait olduğu düşünülen lahit.
1887'de (bkz: osman hamdi bey)'in yürüttüğü sayda kral nekropolü'ndeki kazılarda çıkan lahitlerden biridir. bir diğeri için (bkz: iskender lahdi). bu kazıda bulunan lahitlerin sergilenmesi için (bkz: istanbul arkeoloji müzesi) ana binası inşa edildi. binanın mimarı vallaury, binanın dış cephesinde ağlayan kadınlar lahdi'nden esinlenmiş.
lahdin üst kısmında cenaze ve av sahneleri resmedilmiş ancak bu lahit, adını dört cephesinde bulunan 18 tane ağlayan kadın figüründen alıyor. sütunlar arasındaki bu kadınlar, birbirinden farklı pozlarda ve hepsinin yüzlerinde ölen kral için duydukları kederi görebiliyoruz. tüm figürler öyle incelikle yontulmuş ki hepsini ayrı ayrı incelemeniz gerekiyor.
ağlayan bu kadınların kim olduklarıyla ilgili kesin bir bilgi bulunmamakla birlikte, cenazelerde ağlama ve ağıt yakma işini meslek edinmiş, bu işi para karşılığında yapan ''ağlayıcı kadınlar'' oldukları ya da yüzlerindeki kedere bakıldığında gerçekten acı duyan, ağıt yakan kralın eşleri ve haremindeki kadınlar oldukları düşünülüyor.
lahit, müzenin sidon kral nekropolü odasının ortasında, iskender lahdi'nin hemen yanında bulunuyor. gezmeyi en sevdiğim müzenin, bakmayı, etrafında dört dönüp incelemeyi en sevdiğim eserlerinden birisi.
lahitle ilgili kısa ve bilgilendirici bir video izlemek için buradan
mö. 4.yüzyıla tarihlenen ve mö 312’de ölen sidon kralı abdalonymos için yapıldığı tahmin edilen lahit.
1887'de (bkz: osman hamdi bey) önderliğinde sayda'daki (lübnan) kral mezarlığında yapılan kazılarda bulunan en önemli lahit. iskender lahdi'yle beraber 11 lahit, gemilerle istanbul'a getirilmiş ve bu eserlerin sergilenmesi için (bkz: istanbul arkeoloji müzesi) binası inşa edilmiştir.
isminin iskender lahdi olmasının sebebi, lahdin uzun cephelerinden birinde büyük iskender'in perslerle yaptığı savaşlarla, muhtemelen mö. 333'te yapılan issos savaşı'yla ilgili kabartmalar bulunmasıdır.
kabartmada solda, atı şaha kalkmış, herakles soyundan geldiği için aslan postuyla betimlenen figür büyük iskender'dir. kabartmalar renklerle boyanmış olsa da günümüzde lahdin ancak bazı bölümlerinde renkler seçilebilmekte.
iskender lahdi istanbul arkeoloji müzesi'nin en önemli eseridir. müze binası sayda lahitleri için inşa edilmiştir zaten. uzun bir süre müze restorasyonu sebebiyle göremediğimiz eserler, kasım 2019'da restorasyon tamamlanarak ziyarete açıldı. sidon kral nekropolü odasının tam ortasında bulunan lahit sizi tam anlamıyla büyülüyor. tüm cephelerine detaylı bakabilmek ve incelemek için uzun bir zaman harcayabilirsiniz.
iskender lahdi'yle ilgili daha fazla bilgi içeren bir video için buradan
1861-1922 yılları arasında yaşamış, victorian neoklasisizmin önemli temsilcilerinden, ingiliz ressam.
utangaç bir kişiliği olmasına rağmen sir lawrence alma-tadema ile tanışması ona yardımcı olmuş, eserleri kraliyet sanat akademisi'nde sergilenmeye başlamıştır. ailesinin isteklerine rağmen sanat eğitimi almaya başlaması ailesinin onu reddetmesine ve ona ait tüm resimleri, belgeleri yok etmelerine sebep olmuştur.
1910'larda picasso'nun modern tarzının daha popüler olmasıyla eserlerini satmakta zorluk çekmeye başlamış, eserleri zamanı geçmiş ve eski olarak nitelendirilmeye, eleştirilmeye başlanmıştır.
61 yaşında, ardında dünyanın kendisi ve picasso için çok küçük olduğunu söyleyen bir not bırakarak intihar etmiştir.
eserlerinde çok güzel kadınları çok güzel manzaralar önünde çizmiştir. bu kadınlar bazen hayvan postları üzerinde düşünceli bir şekilde yatarken dolce far niente (1904), bazen sadece bir çiçeğe bakarak kim bilir neyi düşlüyorlar. summer flowers (1903)
kadınların masumane duruşları, bakışları ve düşünceli yüzleri üzerinden eserin konusunu çok etkileyici bir şekilde yansıtabilmiş ressam. eserlerine bakarken insanın geriye ışınlanıp güzel bir deniz manzarası önünde tüm gün hiç bir şey yapmadan oturası geliyor.
ayrıca eserlerdeki kıyafetler ve özellikle renk tonları beni benden alıyor. şu elbisedeki morun rengini başka bir yerde görmedim.
(bkz: floransa)'daki uffizi galerisi, cosimo de' medici'nin emriyle 1560-1581 yılları arasında (bkz: giorgio vasari) tarafından inşa edilmiştir. bina önce ofis olarak kullanılmış, daha sonra medici ailesinin sanat koleksiyonunu sergilemek için kullandığı sanat galerisi haline dönüşmüştür.
tarihteki bilinen en eski sanat galerisi olarak nitelendirilebilir. medici ailesinin sanata ve sanatçıya düşkünlüğünün bir sonucu olan galeri, döneminde sadece asiller, krallar, kardinaller ve papazların ziyaretine açıktı.
benim gibi sanat meraklıları için stendhal sendromlarında yuvarlanmalık bir müzedir kendisi. medici ailesi döneminde bir çok sanatçıyı himaye altına aldığı için müzede da vinci, botticelli, michelangelo, raphael, giotto, titian, fra angelico, filippo lippi'ye ve caravaggio'ya kadar sayamadığım bir çok sanatçının bilinen eserlerini görebilirsiniz. bölümler arasında gezerken geçtiğiniz koridorlardaki heykelleri incelemek ve camdan baktığınızda arno nehri ile floransa'yı görmek bile insana ayrı bir zevk veriyor. tüm bölümlerini gezmek ve eserleri tümüyle kavrayabilmek bir kaç günü alır.
“eğitim, çalışma ve eğlence amacıyla insanlığın ve çevresinin somut ve somut olmayan mirasını toplayan, koruyan, araştıran, iletişim kuran ve sergileyen kâr amacı gütmeyen bir kurumdur.”
müze kelimesi ilham veren perilerin tapınağı anlamına gelen grekçe ''mouseion'' sözcüğünden türemiştir.
kendimi bildim bileli gezmeyi çok çok sevdiğim, duramayıp bölümünü okuduğum ve bu sebeple beni süründüren hede.*
lawrence alma-tadema'nın 1888 tarihli tablosu.* the roses of heliogabalus (1888) kaynak: wikimedia
elagabalus kim, önce ondan bahsedelim. kendisi 14 yaşında tahta oturmuş, 218-222 yılları arasında hüküm süren roma hükümdarı. hem yaşantısı hem dini inancı hem de cinsel yönelimiyle diğer roma imparatorlarından ayrılıyor. yaşı da küçük olduğundan dolayı sadece eğlence için yaşamış. tahtta geçirdiği 4 yılın sonunda suikaste uğrayarak hayatını kaybetmiş.
bu tablo da elagabalus'un eğlenmek için düzenlediği bir ziyafeti anlatıyor. ama eğlence anlayışı biraz garip çünkü ziyafet için çağırdığı misafirlerini tablonun yukarısında bulunan çarşaflara doldurulmuş menekşe yığınlarıyla boğarak öldürüyor ve bunu yukarıdan müzik eşliğinde seyrediyor. biraz tuhaf evet. kendisi en solda, yanında muhtemelen annesi, anneannesi ve başka soylular var.
öncelikle asıl hikayede menekşe iken ressamın tabloda menekşe yerine gül yaprakları kullandığını eklemem lazım. hatta gül yapraklarını çizebilmek için fransa'dan londra'daki atölyesine güller getirtmiş.
aslında tabloya baktığımızda gül yapraklarının her yeri sarmış olması, arkada müziğin çalıyor, elagabalus ile soyluların yukarıdan misafirlerini keyifle izliyor olması ve özellikle misafirlerin hali bana ölüm sahnesini hiç çağrıştırmıyor. hikayeyi öğrendiğiniz zaman bir ölüm sahnesinin sadece normal bir ziyafet sahnesi gibi anlatılması tabloyu çok daha ilginç kılıyor bence.
tablonun her detayı ayrı ilginç ve uzun uzun bakılası ama bir de şu mücevher detaylarını eklemek istedim çünkü bayıldım. kaynak 1kaynak 2
normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz.
Daha detaylı bilgi için çerez ve
gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.
online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.