bengiderimadımkalır yazar profili

bengiderimadımkalır kapak fotoğrafı
bengiderimadımkalır profil fotoğrafı
rozet
karma: 428 tanım: 30 başlık: 0 takipçi: 17

son tanımları


linç yiyecek bir fikir bırak

çam ağaçları sökülmeli yerine bolca kenevir, zeytin, ceviz ve meyve ağaçları dikilmeli. acil.
devamını gör...

tatvan


güllerin bedeninden dikenlerini teker teker koparırsan
dikenleri kopardığın yerler teker teker kanar

dikenleri kopardığın yerleri bir bahar filân sanırsan
kürdistan'da ve muş-tatvan yolunda bir yer kanar

muş - tatvan yolunda güllere ve devlete inanırsan
eşkıyalar kanar kötü donatımlı askerler kanar

sen bir yaz güzelisin, yaprakların ekşi, suda yıkanırsan
portakal incinir, tütün utanır, incirler kanar

bir yolda el ele gideriz, o yolda bir gün usanırsan
padişahlar ve muşlar kanar, darülbedayiler kanar

muş - tatvan yolunda bir gün senin akşamın ne ki
orada her zaman otlar otlar ergenlikler kanar

el ele gittiğimiz bir yolda sen gitgide büyürsen
benim içimde çok beklemiş, çok eski bir yer kanar



turgut uyar
devamını gör...

bin hüzünlü haz

hasan ali toptaş’ın okuduğum 3. ama beni en çok etkileyen kitabıdır. kitabı bitirdikten sonra okuduklarımın ne kadarını hatırladığıma dair kendimi sorguladım çünkü bana kalan, insanın okurken gözünde canlandırdığı olay akışından ziyade bilinçsizce peşinden gittiği duygular silsilesiydi.
kelimeleri tanıdık, takip etmesi kolay, duygu yüklü ama hatırlaması zor bir eser bin hüzünlü haz. neyse ki altını çizerek okuyorum:


-“beni en çok suçtan arınmışlığım tedirgin ediyor.”
-“aslında hiçbir zaman hiçbir yere gidilmiyor da gidilmiş gibi olunuyor. ancak kelimelerle gidiliyor ya da kalınacaksa kelimelerle yaşanıyor, kelimelerle gülünüyor, kelimelerle ağlanıyor ve sonunda gene kelimelerle kös kös dönülüyor…”
-“sırf doğru yolu yitirmenin zevkini yaşayabilmek için bile isteye oyalanıyordum sanki…”
-“hatta ben, kendi dışımda kalan birçok şeyi bilmediğim gibi, ne yazık ki insanın aradığını hiçbir zaman, hiçbir yerde bulamayacağını da bilmiyormuşum.”
devamını gör...

bir tweet görseli bırak

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

bir tweet görseli bırak

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

sevgiliye bir fotoğraf bırak

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

çok konuşmak

dünyanın en güzel denizlerinden birini izliyorum, karşımda midilli, tabağımda biraz biraz meze ve bi parça deniz levreği, rakımı yudumluyorum. masamda en sevdiklerimden birkaç kişi…
zenginlik nedir, diye düşünüyorum; babannem ile sağlıkla geçirebileceğimiz bir on yıl daha yaşamanın hayali, güneşli bir günden sonra hafif kızarmış yanaklarla aynaya bakıp gülümsemek ve kırmızı rujumu telaşsızca sürmek, bahçedeki zeytinlerin bir an evvel olgunlaşması beklentisi, 400 km geride bıraktığım kedimin özlemi… bir huşu ile doluyorum, an’da kalmak dediklerinden bu.
ve tam bu anda, masaya döndüğümde (bkz: filistin askısı) ile işlence görmüş birinin hatıralarını dinlemeye başlıyorum…ben sadece susuyorum.
devrimci bir gelenekten gelmek böyledir, en mutlu anlarınızda bile kursağınızda bir şeyler birikir. fazla mutlu olmak ayıplanır, bu yazılı olmayan bir kuraldır. sevilen şarkıların neredeyse tamamı ağıttır.
keşke’ler, olsun’lar, neyse ki’ler, ve iyi ki’lerle muhabbet bi şekilde bağlanır. o çok konuşan büyükler, yarım yamalak gülüşlerine sığdırmaya çalışır kocaman acılarını. konuşmak, zamanında yapmadıkları için gurur duydukları şimdiyse acısını çıkarırcasına kustukları bir terapidir onlar için.
bu akşam, dünyanın en güzel denizlerinden birinin kıyısında, hayatımın en huzurlu anlarından birinde sustum ve dinledim. yaşanamamış bir hayatı dinledim. konuştuklarından ziyade sustukları anlarda sakladıklarını dinledim.
ben bu gece konuşmanın susmaktan daha acı olduğunu öğrendim.
devamını gör...

anın fotoğrafı

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

bir tweet görseli bırak

jdjdjdjdkd

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

geceye bir türkü bırak

(link:
)
devamını gör...

sözleri dilde gezdirmek

erotik bir deyim. bayıldım
devamını gör...

geceye bir şarkı bırak

geceler hep hüzünlü geçmek zorunda değil, hadi buyrun

open.spotify.com/track/4pfz...
devamını gör...

bipolar olmamak

bugün değilse bile yarın mümkün olmayacak durum.
alper hasanoğlu’nun bu durumu inanılmaz net bir şekilde açıkladığı bir konuşmasına denk geldim flutv’de, ‘delirmek normaldir’ başlığıyla bi kesit yayınlamışlar.

derler ki:
“bütün dünyada şizofreni hastası sayısı, depresyon hastası sayısı, obsesif kontrolsüz bozukluk sayısı belli. yani biz bütün bu insanlara ilaçları verdiğimizde yeni doğup da hastalananlar hariç ve ölenlerin de oldugunu düşünürsek, satılacak olan ilaç sayısının 3 aşağı 5 yukarı aynı kalacağı, yani bir kere sattıldıktan sonra, onlar satılmaya devam ettikten sonra her sene kâr oranının artmayacağı belli.
ama kapitalist sistem içinde şirketlerin var olmaya devam edebilmesi için her sene kârlarını arttırmaları gerekiyor. ilaç şirketleri hasta sayısı aynıysa, hastalık sayısı aynıysa nasıl olacak da kârları arttıracak? hasta sayısını artıramayacağımıza göre, hastalık sayısını artırmak zorundayız ki bu, hastalık sayısını ya da hastalık tanımlarını genişletmek, değiştirmek, biraz sündürmek zorundayız ki daha çok kişi hasta olarak kabul edilsin ve daha fazla ilaç satılabilsin.
bu çok büyük bir tehlike ve aslında yaşadığımız şey de bu. “delirmek normaldir” derken benim gelmeye çalıştığım nokta bu. 20. yüzyılın başında biraz önce saydığım 4 hastalık varken, bugün dsm ya da ıcd tanı kategorileri kitabı — ki her psikiyatrist, her psikoterapist bunları kullanmak zorundadır — 400’ün üzerinde psikiyatrik hastalık içeriyor.
21.yüzyılın başında 4 ya da 5 hastalık varken, 2013 yılında 500’e yakın hastalığa ulaşılmış olması… insanlığın bu kadar hızla ruh sağlığını kaybetmiş olması mümkün olmadığına göre, burada başka bir delilik olmalı.
normalin de deliliğin sınırları içine çekildiğini görmek zorundayız. ve normali kurtarmak, insanlığı kurtarmak anlamına gelir derken bunu kastediyoruz.”
devamını gör...

nermin yıldırım

bir dönem ot’taki yazılarıyla tanıdığım yazar. bana kalırsa dergi yazıları ve söyleşileri romanlarına kıyasla daha bi başka.
sakladığım bi yazısını buldum 2015’ten. işte sizler için el emeği, göz bebeği bi entry ;



“ihtişamlı duygulardan birer birer vazgeçtin. ne göğsünü parçalayan heyecanlar, ne kaçışsız yağmura yakalanma saadeti, ne de örümcek ağını izlemenin hayreti, hepsi bitti.

şimdi sen dipsiz bir kuyunun başında sessizce bekliyorsun. sarı fırtınalar esiyor, kum taneleri yapışıyor yüzüne. kuyu ne derin, sen ne sığsın, allah’ım.

düşsen kurtulacaksın. düşsen iyileşecek bütün yaraların. uzun bir bitiş çiçeklenecek içinde. düşsen diyeceksin ki düştüğün yerden, '’işte artık düştüm ben.’’

kuyu ne serin, oysa senin yapış yapış kolların.

bir ahtapot nezaketiyle kendine dolandın. severken öldürdün kendini, boğdun, parçaladın. kuyu ne şefkatli, sen ne zalimsin, allah’ım. düşsen iyileşecek bütün yaraların. düşsen çiçeklerin tohum savurduğu yerde hoş kokulu uzun bir uykuya dalacaksın. düşsen baygın bir rahiyada kaybolacaksın.

kuyu ne sessiz, sen ne gürültülere battın.

bir ses diyor ki '’madem gördün ve duyuyorsun, öyleyse anlatmalısın.’’ oysa kelimelerden umduğun medetler hep boynuna dolandı. hangi harfe dokunsan parmaklarına bulaştı sızısı. çünkü burası dışarısı, her şeyin dışarısı. ruhunu kemiriyor dışarının iç kanaması. korkunç vaveylası, şamatacı kargaşası, geveze temaşası… yaralı hayvanlar gibi böğürmek istiyorsun: '’çıkarın! beni bu dışarıdan çıkarın!’’

kuyu ne sessiz, sen ne gürültücüsün allah’ım. düşsen ince bir sessizlikte aranacaksın. düşsen ılık rüzgârlarda temizlenecek göğsün, aklın. bildiğin bütün anlamların boşluğundan usulca kopacaksın. düşsen, en nihayet kendi anlamını bulacaksın.

kuyu ne vakur, oysa sen histerilerle yıkandın.

aynalar dahil, her yerde güvenecek birini aradın, bulamadın. herkes mi kötü, sen de mi, sende mi? bazı geceler uzun kirpiklerinin arasından kanlı gözlerini ovuşturup '’peki ben kime yaslayacağım bu kalbi o zaman’’ demedin mi?

kuyu ne geniş yürekli, sen ne sevgisizsin, allah’ım. düşsen, kesilmiş bir bacak gibi atılacaksın. düşsen kesmeyi bilen bir bıçak gibi zehirli yaraları oyup atacaksın. akacak damardaki zehir, akacak, akacak. emip tüküreceksin kendini, rahatlayacaksın.

kuyu evet karanlık, ama sen de ışıksız bir aydınlıktasın.

kafanda kenarları eprimiş hasır şapka, gözlerini kırpıştırarak güneşe bakmak istemiştin, olmadı. bir balıkçı çizmen olmadı, bir bahçıvan pantolonun olmadı. gene de hep güneşe bakarmış gibi, balıkçıymış, bahçıvanmış, hani sanki yaşayacak bir gezegenin varmış gibi davrandın. kuyu ne gerçek, sense kocaman bir yalansın, allah’ım. düşsen hiç bilmediğin bir hakikate kavuşacaksın. düşsen bir gerçeği, belki de tek gerçeği anlayacaksın.
kuyu ne huzurlu, sense kaygılara bulandın.

dünden pişmansın, yarın için sızlanmaktan bıkmadın. düşsen takvimler eskiyecek birden. geçmiş günler ve gelecek olanlar birer birer yırtılacak orta yerinden. düşsen günler ve geceler, haftalar ve aylar ve yıllar hatta, eriyecek mumlar gibi. tütsülenecek alem, ah bir düşsen. kuyu ne sevimli, sen ne korkunçsun, allah’ım. düşsen kendinden bile kurtulacaksın.

düşsen kendinden bile kurtulacaksın.

belki başlamaya da inanacaksın o zaman. düşsen '’kurtarın beni’’ diyebileceksin. çığlık atacaksın mesela. '’imdat’’ diye bağıracaksın. düşsen yardım istemek için vesilen olacak. utanmadan ağlayacaksın, uluyacaksın, hırlayacaksın, inleyeceksin ve dirhem suçluluk hissetmeyeceksin. düşsen utanmayacaksın düşemediğinden. düşsen düşüşün rüzgârında ıslak yaralarını kurutacaksın. kimse gelmese de, sesini duyan olmasa da, düşsen kurtulmak için bir umut taşıyacaksın. umut öyle eşsiz hazine ki, düşsen kendini talihli sayacaksın.
düşsen bağışlayacaksın, bağışlanacaksın. olduklarından emekliye ayrılıp olmadıklarına öfkelenmeyi bırakacaksın. düştüğün yerdeki toprak kadar bir şeydir dünya dedikleri, anlayacaksın. düştüğün yere ve o yere düşmüş yatan kendine merhametle bakacaksın. bu kalbi kırık, bu yaralı minik hayvan kimdir, nedir diye dokunacaksın bedenine şefkatle. kendinden tiksinmeyi bırakacaksın. düşsen anlayacak ve ağlayacaksın. iyi gelecek bu sana, zehrini akıtacaksın.

çok zaman önce bırakmıştın çevrendeki yüzleri seyretmeyi. ne zaman ve nerede başladı bilmiyorsun ama galiba bir süre önce herkes mumlar gibi eridi. eridi mumlar, heyecanlar eridi, vaktiyle kurulan hayaller, o hallerin utangaç hayaletleri… düşsen karanlık yardım edecek eski yüzleri ve düşleri hatırlamana, düşsen unuttuklarına sarılacaksın.

şimdi… saatler karanlığı gösteriyor, günler umutsuz perdelerin ardından aralanıyor. büyün hayaletler emekli olup bir sahil kasabasına yerleşti. bütün hayaletler gitti, hepsi, hepsi. sen de gittinç uzun zaman önce ayrıldı ruhun bedeninden, biliyorsun değil mi?

çünkü… ihtişamlı duygulardan birer birer vazgeçtin. ne göğsünü parçalayan heyecanlar, ne kaçışsız bir yağmura yakalanma saadeti, ne de örümcek ağını izlemenin hayreti, hepsi bitti.

şimdi sen dipsiz bir kuyunun başında sessizce bekliyorsun.

düşmekten korkmayı öğretiler sana. korkuyorsun.

oysa başlamanın bir yolu da bitirmek bazen bir şeyleri. zordur ve kalbi parçalayacak kadar korkutur tabii. ama belki de düşsen düşmekten korkmayı bırakacaksın. seni düşmekle, düşürmekle tehdit edenlerden kurtulacaksın. düşsen kendinden, düşsen kendinden bile kurtulacaksın.

korkma kuyulardan, korkma düşmekten. düşmek kalkmak içindir, anlayacaksın. sonunda elbet gene doğrulacaksın.

doğrulacaksın.”
devamını gör...

annelerin garip huyları

hiç şaşmaz.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

nick vermeden bir yazara seslen

herkesin üzerine biraz alınması gereken başlık.

yarın boykot var!
devamını gör...

hemhal ol'anlar

yazılmamış şaşırdım.
babaji’nin gökçe es ile kalbimizde ışık yaktığı o 5 dakika
(link:
)
devamını gör...

sineklerin ellerini ovuşturması

bana nedense pek sempatik gelen hareket. şöyle bi baktım yorumlara fazla seveni yok, creepy filan denilmiş. tuhaf bulmamızın sebebi ise bu anın, bir sineğin bir insana en çok benzediği an olması bence. (kan emici şrfszler konu dışı)
devamını gör...

geceye komik bir görsel bırak

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

kirazlıyalı

çocukluğumun inilmemiş duraklarındandır. aynı zamanda körfezin en güzel lokasyonlarındandır. trenle geçerken hep kiraz ağacı arar, bulamazdı gözlerim, ilk hayal kırıklıklarımdandır.
devamını gör...
devamı...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim