ilelden sonra, suya ilk yaprak düşüp de salına salına yüzdüğünden beri uçsuz bucaksız
ummanda sancaksız fenersiz dolaşan gemiler vardı.
onlar ki şimaldeki buz denizinden dünyanın ardındaki hint deryasına kadar vurdular, vurdular, vuruldular. onlar ki yapılmazı yapıp, bulunmazı bulup, girilmeze girip, çıkılmazdan çıktılar. onlar ki yıldızsız rüzgarsız kara gecede
usturlap ve
pusula işlemeyen rotalarda kaybolmadan hedefe vardılar.
ama şimdi güvertelerinde deniz kokusuyla gizledikleri kan ter ve gözyaşıyla,
bordalarında dostun ve düşmanın bilmediği sayısız harp yarasıyla kimseye ayan olmayan küçük limanlara sığındılar.
en velveleli anlarda üzerlerine sinmiş küfür ve duaları sarı çiçeklere uçuşan pembe kelebeklerin kokusunu taşıyan ince bir rüzgar minik avuçlarıyla tatlı tatlı okşarken gıcırdar gibi sessiz ağlıyorlar.
sonrasında yine allah kulunun bilmediği, ismi esamesi atlaslara düşmemiş meçhul bir deryada düşmanlarının bile kalplerini donduran bir gülümseyişle
pupa yelken ecellerine koşacaklar.
ölmek mesele değil, deniz sonsuz bir yorgan gibi vurgun bedenini örttüğünde, sen avuçlarıyla sarı çiçeklere uçuşan pembe kelebeklerin kokusunu taşıyan ince rüzgarı hatırlayacaksın, dudağının kenarında hüzünlü bir gülümseyişle.
ebede kadar!
devamını gör...