coup de grace yazar profili

coup de grace kapak fotoğrafı
coup de grace profil fotoğrafı
rozet
karma: 21482 tanım: 3193 başlık: 100 takipçi: 95
♠️ "where there is love, there is life."

son tanımları | başucu eserleri


bir kediye aşık olmak

geçmişte yaşadığım bir durumdur.

fikret'im, fiko'm.
kedileri hâlâ severim ama fikret kadar bağ kurabildiğim, onunla vakit geçirirken mutlu olduğum kadar mutlu olduğum, bütün hayatımı ona göre duzenlediğim başka bir kedi olmadı.

mesela eve arkadaşım gelse, fiko gitse kucağına yatsa onun, süre uzadıkça darlanırdım.

çalışırken aklım fikrim evde olurdu. bir an önce eve gitmek isterdim.

nerede olursam olayım, seyir bitince atlar eve gelirdim. bir gece bile olsa onunla uyumak için.

sokakta buldum onu, aldım eve getirdim. öyle kedi delisi olduğumdan değil ha, yavruydu daha, taburenin üstüne çıkmış koftecide, bir köpeğe kafa tutuyordu. yalnız yaşıyorum, evim de bahçeli giriş katı o sıralar. dedim alayım, başına bir şey gelmesin; evde bir nefes olur ona da bir yuva olur.

ilk başlarda odama da almıyorum fiko'yu. hatta ilk zamanlar öf ne biçim siciyor, kokuya bak gibisinden bir üstten bakma durumum da vardı. hani ona iyilik olsun diye aldım ya eve, daha ne istiyor diyorum yatmaya giderken kafasını minderden her kaldırdığında, gözlerimin içine bakarken.

bir gece dedim ki bu yine melul melul bakarken, amaan, gelsin yatsın.
çağırdım bunu koşa koşa geldi yatağıma, boynuma kafasını gömdü kokluyor, yalıyor, bebek tırnakları ile masaj yapıyor boynuma. nasıl mutlu.

hayatımın eksik parçasıymış meğer. bağ kurabilmek.bir daha asla ayrı uyumadım onunla.

o da bana aşıktı. bahçeyi çok severdi, acıkınca ya da uyuyacağı zaman ya da beni ozlediginde gelirdi eve.

ama eve biri gelse, zınk diye orada biter, baştan aşağıya süzer geleni, başında bekler, poz keser falan. aşırı kıskanç.

bir kere superonline teknisyeni geldi eve, fiko masanın üstüne çıkmış pis pis adamı kesiyor, kuyruk yavaşça inip kalkıyor o ara. bir de yakışıklı, bir de karizma, ceket iliklersin o ara önünde.

tekneden eve dönerken, mahalleye girdiğimde kokumu alınca boynundaki zilin sesini duyardım. bak ki koşa koşa karsilamaya geliyor. yanında da perihan( peri, diğer kedim).

ona sinirlendigimde fikret, severken fiko derdim; bunu anladığını düşünüyordum hep. tepkileri değişiyordu çünkü.

oynarken ve severken ısırırdım onu, o da beni ısırırdı ama canımı yakacak kadar değil.

karnına burnumu gömüp "bırrrrrr" yapardım, patileri saçlarıma yapısırdı hemen ama kaçmazdı. bayılırdı buna.

ise gideceğim saat yaklaşınca benim yüzümü yalaya yalaya uyandirirdi. kafamı yastığin altına alırdım, bu sefer o da yastığın altına girip zorla uyandirirdi. bir gün işten ayrıldım, eve döndüm.

ertesi sabah beni uyandırmaya çalışmadı hiç. bu bağ hala cezbediyor beni.

her duygumu hissederdi.


hayatımın en pik dönemiydi o günler.

fikret'i kaybettiğimden beri hiçbir şey yolunda gitmedi tam olarak.

ağır ve uzun bir depresyon geçirdim. kabuslar gördüm vs.

hayatın tadını bulmuştum, bir kaşık alınca sanki biri önümden almıştı geri kalanı.

bu his hiç geçmedi.

depremden sonra ailemin yanına gidince buna yakın bir his duyduğum bir kedi ile daha tanıştım. yine de fikret kadar değil.

o yüzden, kedi olsun, insan olsun bağ kurabilmesi başardığım canlılar söz konusu olduğunda taviz vereceğim konuların açısını biraz daha geniş tutarım.

lâkin, bir insanla bağ kurmak hakikaten çok zor bu çağda.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

otobüs yolculuğu

insanı hayattan soğutmaya yeminli çok oturgaçlı götürgeçtir*. neyse, tdk müdür/iyeleri nickaltıma sıva-bakım çalışmasına girişmeden dedikoduma başlayayım.

firma işi önemli ama yine de aşırı şans işi bir olay bu. yani ne yaparsan yap, tanrılar sana deyneğin boklu ucunu layık görmüşse, ıkınmayı bırakıp gevsemen lâzım*, acı çekme, sallll.
hep deyneğin boklu ucunu tutan bu kardeşinizin kıssalarıdir buradan sonrası*.

işbirliği değildir!

fethiye'de iken osmaniye'ye gitmek için ani bir karar verdim ve aynı akşama olan üç otobüsten en makul saatlisini aldım. metro turizm. pek iyi bir firma değil biliyorum ama amaç yarın osmaniye'de olmak ve bir gün kazanmak fazladan. aldığım koltuk ikilide cam kenarı bir koltuk, en arkalarda. otobüse binince baktım numaralar değişmiş ve benim koltuk tekli olmuş. en arkanın önündeki ilk tekli koltuk. sorgulamadim, umurumda değil. ama sorgulayanlar oldu ve tartışma çıktı. hanımefendinin biri koltuğum da teklim diye otobüsü inletiyor
*.

neyse o beyin emcükleyen dipsiz kuyu gibi tartışma, yardımsever bir beyefendinin, kendi tekli koltuğunu hanımefendiye terk etmesi ile yatıştı. hanımefendi tekli koltuğa, beyefendi de yanındaki çiftli koltuğa geçti ve 2 sıra önümdeler.
bu defa da sohbete ve giybete başladılar, susmuyorlar. feysbuk film şeridi gibi geçti gözlerimin önünden. orta yaş gruplarda paylaşımın altına yapılan "iyi akşamlar emel hanım" ile başlayıp, "haklısın emel hanım" ile devam eden yorumlar minvalinde.

sonra allah'ını seven muavinlerden biri üzerinize çay-kahve-kek attı da ağzımız oyalandı*.

arkamdaki koltuğa sığmıyor ama dizi hep belimde. ağırlığının üçte biri benim bel çukurunda, arada sırtıma doğru çıkıyor. bir türlü yerlesemiyor. bir iki pis bakış attım arkamı dönüp, o da duruldu neyse.
hiçbir mola yerinde inmedim, amacım uyumak ve bir an önce vakti bitirmek. zaten insem ne yapacağım, yemek desen yenecek gibi değil, tuvalet tamamen şans anasını*...

sabah mersin civarı uyandım, patır kütür mod açıldı çünkü. poşet sesleri, homur homur replikler vs derken artık uyumak mümkün değil. açtım müziği, devam. arkamdaki çocuğun sesini duydum. kulağımda kulaklık var ama hala konuşmanın replikleri adana şivesi ile kazılı zihnime... acil bir görüşme de değil. araç kiraladığı yeri anlatıyor, memnuniyetini. ama bitmiyor. biterdi bitmezdi derken dayanamadım arkama döndüm ve dedim ki "biz sizi rahatsız etmiyoruz inşallah, konuşma özelse inelim?".

tam bir 01 ana kadro profili ama karşımdaki. baktı baktı baktı.... sonra da "teessüf ederim, senden hiç beklemezdim" anlamında başını aşağıya sallayarak "tamam abla, anladım" diye trip attı.

öyle böyle bitirdik onu.

dönüş günüm belli olmadığı için yine gitmeden bir gün önce bilet aldım bu sefer şansıma bana uygun olan siirt petrol turizm *. umurumda değil, işim görülsün. orada da arkamdaki yolcu video izliyor. dizi yine bel çukurrumda, sırtımda dolanıyor anasını. öfledim anlamadı, pöfledim anlamadı, kalktım tekrar oturdum koltuğa tık yok*. tehlikeli zamanlardayiz, kimseyle yüz göz olma derdim yok. tam muavin* yanımdan geçerken, "afedersiniz, bu sesler nereden geliyor?" dedim, biraz kaş kaldırarak.
dilim kopsaydı. arkamdaki adama baktı dedi ki;

"abi acık gıs sesini, bak şabgalı abla bana kızıyür, döveceh gibi bakıyür."

taktı o dakikadan sonra, geliyor gidiyor diyor ki "şabgalı abla çok sinirli, gızmış bize vs" .
adamın video izlemesi daha iyiydi. tam uyuyacağım yanımdan gecerken gene başlıyor. sinirden gülüyorum, diyor ki "şabgalı abla çok hööykeli. çalacaam o sabgayı..." çattık.

hasbel kader uyudum ama bir kıyamet uyandığımda antalya'nın bol virajlı yollarında hayatta kalmaca oynuyoruz. kavga çıkmış bağır çağır. sesler, keskin virajlar... korku tüneli gibi. bir önceki durakta inmesi gereken adam uyumuş, muavin de takip etmemiş. adam mahkummus ve izne gelmiş. kıyameti koparıyor. kara gümrük yanıyor anasını. bir ara arbede çıktı, şoför kaza yaptı yapacak bekliyorum, adam en önde ve şoföre de hakaretler tehditler gırla. sonra öndeki diğer yolcular araya girdi. bir şekilde bitti ama ömrümden ömür gitti. yol gözümde canlandı şu an.
neyse adamı bir şekilde gitmesi gereken yere gönderdiler. bı rahatladım o ara.
bu defa da öndeki yolcular, muavin, şoför bir oldu adamın dedikodusunu yapmaya başladılar. muavin diyo ki "baağne ben mi bakacaam sağa, bırahmadınız beni, yoksa yapaca biliyürdüm". ya pardon da adam tepkisinde haklı, tavrında haksız... aloo? kadın diyo ki, "ama ben konuşunca bı geri adım attı" bu cümleyi 3-4 kere vurguladı ama*. matine gibi bir ortam oldu, konuşuyorlar, gülüyorlar... saat gecenin dördü... susmuyorlar asla.
dayanamadım dedim ki, "artık biraz sessiz olabilir misiniz?" bu cümle ile o lümpen ortamda o kadar sırıttım ki kabak gibi, ben bile kendime ikna olamadım. kafese kapatılmış şirk hayvanı gibi hissettim ve böylece süreç boyunca beni unutmuş olan muavine kendimi tekrar hatırlattım. başarmıştım, herkes susmustu ama bu ele avuca sığmaz, zirzop muavini eylemek de yine bana kalmıştı.
fethiye'de inene kadar şabgalı ablalar, paso uyuyon sizdeler, aha gızdı geneler... mehh.

neyse, sezon bitti. istanbul'a döneceğim. rahat rahat seçme şansım var. girdim internete varan turizmden, yanımdaki koltuğun da yol boyunca boş olabileceğini de tahmin ederek ikili koltuktan birini aldım. öyle de oldu. o kadar temiz, o kadar sakin, yolcu kitlesi bile iskandinavya gibi cool bir şirket. oh be dedim. oh be.
erken konuştum tabii. denizli'de bir hanım bindi, yanında 4 küçük çocuk var. en küçüğü kucağında, en büyüğü 5 yaşlarında. geldi onumdeki koltuğa oturdu bebek ve bir çocukla. iki büyüğü de yan tarafımızdaki ard arda iki tekliye yerleştirdi*. cips paketi hışırtıları, ortamı saran mısır cipsi kokusu, baş edilemeyen minnaklar, dar alanda kısa paslaşmalar derken yüceler yücesi muavin geldi dedi ki, "hanımefendi, cips yemek yasak, lütfen kaldırın". allah'ım muasır medeniyetler seyiyesi repliği bu...
tabii gizli gizli bu kacamaklara devam etti anne. bir taraftan bakıyorum, benden en az 14 yaş küçük, bu hâlde yola cikmasindaki amacı, bu hale gelmesindeki etkenleri, ülkeyi filan derken öndeki yolcuya "düğüne gidiyoruz istanbul'a, eşimin işi vardı, gelmedi o" diyor....
çocuklar yerlerde uyumaya başladı sonra. bir ara dizlerim uyuştu, öne doğru uzattım ayaklarımı koltuğun altından, bir şeye çarptım. bir baktım bebek olanın bir büyüğü ayak ucuma kadar gelmiş... "insan kendine bunu neden yapar?"diye sordum, "başka çaresi yoktu ya da olanın farkında değildi" diye cevapladım kendi kendime. o çocukların ağızlarından ve burunlarindan giren tozlardaki mikeları düşündüm, sonra otogar tuvaletlerini...
bir gram uyumadım yine, yurdumun insanının derdi beni gerdi... hem üzüldüm hem kızdım hem acıdım hem çocukların hiçbir şeyden haberi olmayan bakışları içimi burktu. karışık düşünce ve duygularla esenler'e kadar sırt sırta olmasa da uç uca geldik.yine deyneğin boklu ucunu tutmuş ama bu defa rahat koltuklarda ve beyefendi bir ekiple beraberdim.


neyse işte, aslında o günlerde buradaki ırk tartışmalarında vs falan da hep bu aileyi düşündüm.

burada çoğu kişi kendini karar mercii sanıp sağa sola saldırıyor, ırk diyor, siyaset diyor, ot diyor, bok diyor, ekşi diyor, tatlı diyor... herkes her şeyi biliyor ya hani....

sizi yonetenleri bu aile seçiyor. kendisi bile hangi seçeneklere sahip olduğunu bilmeyen bu aile. işte anadolu da bu, ırk da bu...
bu ülke kocaman bir köy. okutulmamis kız çocukları ve onların yetiştirdiği erkeklerden oluşan bir köy.

"intihal" edilmiş hayatlar anasını...

edit: yazım ve klavye hataları.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim