sabahın ilk saatlerinden beri berbat bir gün geçirdim. hem manevi olarak hem bedenen çok travmatik bir gündü 18 kasım 2025.
burada sohbetim olan bazı arkadaşlar da biliyor, yaz boyunca regl döneminin ilk gününü baygın geçirdim. demir takviyesi alana kadar da devam etti bu durum. demir takviyesini düzenli kullandım ve bitince bıraktım. çünkü aslında çok iyi besleniyorum ve bunun için koşulları zorluyorum yeri geldiğinde. uzun zamandır da herhangi bir şekilde bayılmamıştım.
bu sabah yüzümü yıkarken soğuk soğuk terlemeye ve titremeye başlayınca, düşüp bir yerimi carpmamak için yere oturdum önce. hep böyle yapıyordum ve hafif kendime geldigimde bacaklarımı ve bedenimi sağa sola carpsam da yürürken, kafamı korumuş oluyordum. bu defa koruyamadım. yere oturdum ama yavaş yavaş yatağıma ulaşayım yerken yere abandım yüz üstü. büyük bir soğuk acı geldi zemindeki fayanstan. biraz kendime geldim ve yatağın yolunu tuttum ince ince. kendimi yatağa attım. iyice terlemistim ve üşüyordum. kombi açık, yorgan kullanıyorum ve üşüyordum. neyse halsizlikten önce idrak edemedim. sonra çenemde bir ıslaklık hissettim ve dişimin sallandığını fark ettim. telefonun kamerasından baktım, kan revan içindeyim. sonra yatağa geldiğim yola baktım, kan içinde her yer. dudağım patlamış, çenem yırtılmış, bir dişim kırılmış diğeri de yuvasından oynamış sallanıyor, sol elmacık kemiğimde de müthiş bir ağrı var. çizgi filmlerdeki, boşlukta yürüdüğünü fark edene kadar düşmemek gibi bir farkındalıkla acı içinde kaldım o andan sonra.
iş yerini bilgilendirdim önce. durumu anlattım ve ise gelemeyeceğimi belirttim. sonra yanıma kağıt havlu aldım ve yorgana iyice sarıldım. iş yerindeki şeften bir tepki alamadım öğleye kadar.
ev arkadaşım evde olmadığı için mümkün olduğu kadar hareketsiz kaldım kendime gelene kadar. bir ara tekrar uyumuşum. öğleye doğru biraz kendime geldim. yüzümdeki ve boynundaki kanları temizledim. zar zor dişimi fırçalamaya çalıştım. dudaklarımı temizledim ve yüzümü yıkadım. bir çay bardağı tuzlu ayran yaptım hem kahvaltı niyetine hem tansiyonu biraz yükseltmek adına. işe yaradı. bir şey yiyecek durumda değildim zira. sonra koridordaki kan izlerini sildim. baya kanamış. zaten yüzümü temizleyince tekrar kanamaya başlamıştı.
sonra şef aradı. "ne oldu?" diye soruyor. yüzümün üzerine düştüğümü, dişlerimin kırıldığını ve konuşmakta zorlandığımı belirterek, doktora gidiyor olduğumu ekledim. "tansiyon anlık bir şeydir, düşer geçer, bu kadar uzaması enteresan, yarın gelecek misin? bak biz bugün çok yoğunduk ona göre" gibi absürt bir "geçmiş olsun dileği"ni sürdürdü. tekrar konuşmakta zorlandığımı, doktora henüz gittiğim için neden olduğunu bilmediğimi ama şu an tansiyonumun normal olduğunu, ama travmatik sonuçlandığı için doktora gitmeden bir şey söyleyemeyeceğimi ekledim. "bana haber ver" dedi kapattı.
neyse, gittim doktora. kan tahlili, idrar tahlili, ekg, tomografi ve acil plastik cerrahi muayenesine ek bir de serum taktılar. serum esnasında bir hemşire ile tartışma yaşadık. serum için gittiğimde bana boş bir sedyeye geçmemi ve onların serumu getireceğini söylemeleri üzerine boş olan tek sedyenin yanına gidip "bu sedye boş mu?" diye sorduktan sonra "evet boş" cevabını aldım ve sedyeye uzandım. bir hemşire de geldi serumu taktı. o sırada yine tavşan uykusuna daldım ben. zaten başımı zor taşıyordum. serum bitince güvenlik görevlisi ile göz göze geldim ve serumun bittiğini işaret ettim. başka bir hemşire geldi serumu çıkarmaya ve dedi ki "serumunuz bitmiş. siz bu sedyeye yaptığınız için kalp hastası bir hastayı ayakta beklettim, yanlış sedyeye gecmişsiniz" deyince benim sinirler fırladı. bana boş bir sedyeye geçmem ve bu sedyenin de boş olduğu dışında hiçbir şey söylemediğini, siz işinizi takip etmiyorsaniz bunun sorumluluğunun bende olmadığını, hadi ben yattım sedyeye, serumu takan hemşirenin de itiraz etmediğini ve insan gibi açıklama yapmayıp bir de insanlara gerizekalı muamelesi yapamayacaklarını belirtirttim ve oradaki islemimi de tamamladım. bunlar beklenen siralarla birlikte iki saat kadar sürdü. kan tahlilleri henüz çıkmadığı için taburcu da olamıyorum. dedim ki o arada dişleri muayene ettireyim ve karşıdaki ağız ve diş sağlığı merkezi'ne gittim. danışmadan kayıt alırken sigortanın görünmediği, prim borcu çıktığı ve calisna olduğum için babamın sigortasından da faydalanamayacagim belirtildi ve "iş yerinizle bir görüşün" diye öneride bulundu bankodaki personel. bu sırada saat 17 olmuştu. şefi aradım ve durumu anlattım. bir sorun olmaması gerektiğini, sigortanın olduğunu vs soyledikten sonra "yanlış anlamazsan bir şey soracağım, sabah 6:30'da olan şey için neden akşam 5'te gidiyorsun doktora? yılmaz'ı arasan o seni götürürdü hastaneye -sanki işten kaçmak için yalan söylemişim de doktora da rapor için gitmişim iması yaparak-" dedi... zaten acıdan ara sıra ağlayarak geçirdiğim sinir harbime bir yenisi eklendi. tam ben olduğu kadar konusacakken araya girip bir de "yarın geliyor musun gelmiyor musun bana onu söyle?" dedi. "büyük ihtimalle gelmiyorum" dedim, telefonu suratıma kapattı.
neyse ben ücretli muayene olacağımı söyleyip işlemleri yaptırdım. çene için röntgen ve dişleri sabitlemek için geçici dolgu ve tel ücretini de ayrıca ödedim. sağ olsun doktor hanım damağımı uyuşturdu ve acıdan kurtuldum bir süreliğine. orada işim bitince karşıdaki hastaneye geri geçtim. artık sonuçlar çıkmıştır, eve gideyim diye. 6:30 gibi tekrar sıraya girdim. içeri girmem 7'yi buldu.
neyse ki kan tahliller ve tomografi sonuçlarında bir şey çıkmadı. her şey iyi, demir eksikliği hafif parmak kaldırmış ama bayiltacak seviyede değil. iş böyle olunca kardiyoloji arastirma için bir uzmandan randevu almamı tavsiye etti. sanırım nabzı yüksek buldu. sonra beş gün rapor yazdı bana.
bütün günümün acılar içinde berbat geçmesine ek, şefin çapsız tavrı, sabahtan beri bir şey yiyememiş olmanın verdiği agresyon ve ekstra baş ağrısı ile evin yolunu tuttum. önce iş yerine uğradım. kasadan bir a4 kağıdı ve bir kalem alıp üst kata çıktım. bir istifa mektubu yazdım.
"xxxx xxxx xxxx yönetimine;
06.09.2025 tarihinde başladığım "soğuk aşçı" görevimden kendi isteğimle ayrılmak istiyorum.
bu sabah geçirdiğim kafa travması sebebi ile ise gelemedim. ben her şeyden önce bir insan olarak, bunun devamında gerçekleşen tutum ve tavrı pek insani bulmadığımı belirtmek isterim. bırakın "bir şeye ihtiyaç var mı, geçmiş olsun?" diye sormayın, doktora öğleden sonra gidebildigim için sahtekarlık imasına maruz kalıyorum. saygı, hürmet karşılıklı olması gereken şeylerdir. geriye dönük 21 yıllık kariyerimde, bir kişi bile beni tembellik ve sahtekarlık ile anmayacaktır. bu sebeple, bu tutumdan çok rahatsız olduğumu ayrıca belirtmek isterim. aynı tutum, servisin en yoğun olduğu saatlerde de defeatle tekrar ediyor.
öte yandan, sigortalı çalışmama rağmen, hastanede sigortamın görünmemesi, prim borçlu görünmem; ama "çalışan" sıfatında olduğum için babamın sağlık sigortasından da yararlanamadığımı belirtmek isterim.
"neden yılmaz'ı aramadın?" diye soruyor bana şef. ben şefin yönetiminde ve sorumluluğunda çalışıyorum. kendisi "geçmiş olsun" bile demezken, yılmaz benim hangi sorumluluğumu taşıyor ki onu arayayım?
sadece saygı değil, sorumluluk da karşılıklıdır. ben işletmeye olan sorumluluklarımdan hiçbir zaman bilinçli olarak kaçmadım; ama gayet bilinçli olduğunu düşündüğüm bu bu mobbinge boyun eğmem de; yaşıma, tecrübeme, iş ahlakıma kendi saygısızlığım olur.
iş akdimin sonlandırılmasını ve gereğinin yapılmasını arz ederim."
hayatimda ilk kez bu kadar detaylı bir istifa yazdım. saçma sapan tavırlara öfkemi dindiremiyorum artık.
bu mektupla birlikte beş günlük raporu ve ödeme dekontlarini birbine zımbalayıp kasaya bıraktım. dedim ki: "biri rapor biri istifa, canı hangisini istiyorsa önce onu işleme koysun!". tabii fotoğraflarını şefe de yolladım. önemli biri olduğu için değil, benim iş ahlakıma diğer türlüsü uymadığı için.
eve geldim sonra. çok açtım. on dişlerim 20 gün servis dışı. dudaklarım da eskisinden daha dolgun, daha köfte. ablam gelirken glutensiz tarhana getirmişti, kendisi yapmış. onun içine chia, keten tohumu ve sarımsak ekleyip bir çorba yaptım. bu tanımı yazarken içtim ılık ılık. çok lezzetli olmuş. bence sarımsak her şey gibi bu çorbaya da çok yakışıyor.
bütün gün bir yandan da henüz tanışmadığım ama belki müstakbel kocam olan beyi düşündüm. hastanede üç defa "hanımefendi, darpa mı maruz kaldınız?" diye soruldu. tam dayak yemiş de facayi bozmuş gibiyim çünkü.
canım kocacım, iyi ki tanışmadık ve evlenmedik. yoksa başını yakacaktim durduk yere. verilmiş sadakan varmış. şanslı göd.
şimdi nöbetçi eczaneye gidiyorum. yarın yine ağız ve diş sağlığı merkezine gideceğim...
her bakımdan yetersiz bir gündü.
konuşamıyorum, yalnızca whatsapp!
devamını gör...