dahlvier yazar profili

dahlvier kapak fotoğrafı
dahlvier profil fotoğrafı
rozet
dahlvier (editör)
karma: 72072 tanım: 10155 başlık: 1621 apolet: 11 takipçi: 113
Lich-Count Mage

son tanımları | başucu eserleri


atatürk kültür merkezi

yanlış hatırlamıyor isem ankara'daki, ilk adı migros alışveriş merkezi olan sonra da ankamall olan avm'ye kızılay tarafından giderken indiğimiz akköprü durağı'ndan hemen önceki metro durağının adı idi.

90'ların sonları ve 2000'lerin başlarında o avm çok özel idi. imax sinema salonu vardı bir kere içinde. türkiye'de ilk orada kurulmuştu o salonlardan ki o zamanlar koskoca avrupa'da sadece 8 şehirde mi ne vardı onlardan. müthiş bir nimetti bizim için. orada 3d film izlemeye giderken "atatürk kültür merkezi" durağı'nda olduğumuz anonsu geçilirken heyecanımız başlardı. anlatılmaz, yaşanır bir şeydi cidden...

güzel zamanlardı. özel zamanlardı...
devamını gör...

yazarların en türk özelliği

video oyunlarında açık/bug bulma konusunda ustaydım ki bu konuda türkler dünyada şöhret sahibiymiş. yani japon, amerikan falan oyun yapımcıları arasında bu konuda ünlüymüşüz. elin japonu senelerce müthiş bir titizlikle bir oyun üzerinde çalışıyor. türk oyuncular anında bug'larını falan buluyor. bu sektörde çalışan birinden duymuştum. türk oyuncular bu konuda "bir dünya markası" imiş. bize gıcık olsalar da bir bakıma onlara bu bug'ları erken fark ettirdiğimizden değerli de görürlermiş türk oyuncuları. sonuçta bunlar ne kadar erken keşfedilse onlar için o kadar iyi. yani patch'lerle falan onarıyorlar erkenden.

mesela baldur's gate ii oyununu ilk oynadığımda, kendi karakterim level 10 falan iken adult bir red dragon olan firkraag'ı daha battle'a girmeden direkt kesmiştim. bunun bir pet wizard'ı var. bilen bilir. buna domination büyüsü attım ve kontrolünü elime geçirdim. büyü menüsünü açtım ve "finger of death" vardı ki bu çok ileri seviyedeki bir büyü. yani kendi karakterimle o seviye büyüler yapabilmeye uzağım henüz. bunu firkraag'a bir salladım şak diye öldü koskoca red dragon. alksjdlakjsdlskajdlkj

başkaları da bunu yapmış olabilir tabii de ben walkthrough falan bile kullanmazken, daha ilk oynayışımda yapmıştım bunu. normal kapışsak, firkraag beni haşat ederdi. 0 şansım olurdu yani direkt. ve kendisi hostile'a dönmeden bu numarayı yapabilmek de öyle herkesin aklına gelebilecek bir şey değil. zaten oyunda firkraag'ı kesmek isterseniz, normalde bayağı ilerilerde, bir 5 level falan daha atladıktan sonra bunu yapabilirdiniz.

hile kullanmayı ise hiç sevmem. ama böyle açıkları iyi bulurdum.
devamını gör...

başlıkları alt alta okumak

bu "cins" müziği de dinliyor musunuz arkadaşlar? *

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

bir oyunun içinde yaşayacak olsaydınız bu hangi oyun olurdu sorusu

d&d temelli crpg oyunlarındaki o büyülü orta çağ havasına bayılıyorum ama asla öyle bir yerde/zamanda yaşamak istemezdim ya. aşlskldjlakjdlkajd

bazı şeyler, kurgularda güzel.

yaşasın modern zamanlar!
devamını gör...

dünyanın tadının kaçmaya başladığı yıl

bana göre 2004'ten sonra falan.

yani benim üniversiteyi bitirmemle de alakası var mutlaka ama öyle bir şey gözlemledim de.

gene de 2017'den sonra dünyanın tadı iyice kaçmaya başladı.

korona ve sonrası... o da başka bir kırılma tabii.

ancak buna başkası 70'lerden sonra da diyebilir.

hatta aslında 80'lerden sonra da denebilir. bence 90'lar, günümüzün temellerinin atıldığı zamanlar.

80'lerin o fütüristik havası 90'lar ile birlikte bitti ve karanlık bir dönem başladı. 80'ler ve 90'ları birlikte alanlar da var ama bana göre 80'lerde biz adeta aydınlık geleceği yaşadık ve 90'larla birlikte, hala devam eden bir karanlık döneme girdik.

ben 90'ların metal müziği ve sinemasına hayranım ama gerçek hayatta 80'lerin o coşkusu bitmişti.

gene de, çok göreceli bir konu bu.

ben bir şekilde mutluyum hala.

ama kesinlikle z kuşağı ve sonrası için çok zorlu koşullar oluştu.

kişisel olarak, 2006-2009 arası, benim açımdan en zor dönemdi.

2010'ların ikinci yarısında toparlandım sayılır.

senelerdir de hayatımdan memnunum.

ama şu "yapay zeka" çağından pek memnun değilim.

eskiden ciddi emek vardı birçok şeyde.

şu anda, yeni bir yazar çıksa: "acaba yapay zeka kullanıyor mudur?" şüphesinden kurtulamam.

yani bundan sonra gözüm kapalı hayranı olacağım bir sanatçı çıkabilir mi? sanmıyorum.
devamını gör...

amerika ve israil

amerika diye bir ülkenin olmaması...

gerçi bu konuda yapabilecek bir şey de yok.

ülkenin adı tırt.

amerika birleşik devletleri ne ya.

ingilizcede "american"dan başka bir şekilde abd vatandaşlarını niteleyemiyoruz.

aşırı saçma ancak yapabilecek bir şey yok.

yani avrupa birleşik devletleri diye bir ülke olsa ve oralılara "avrupalı" desek... aynı hesap aslında. zırva...
devamını gör...

bir üstteki yazar hakkında düşünülenler

nick değiştirmek istiyormuş galiba. ben kendisini her nick'le sevmeye devam ederim bence. fenerli olsa da o da benim gibi "geniş" bir insan, birçok konuda. espri kaldırabilen bir fenerli ki onlardan sözlükte az kişi var cidden. gerçi ben espri kaldıramayanlarını da seviyorum. fenerlilere zaafım var. takımları rezil olsun ama onlar hep mutlu olsun. nasıl olacak bu iş, bilemiyorum gerçi. *
devamını gör...

çocukluk kahramanlarımız

jack nicholson'ın the joker'ı nasıl en büyük çocukluk kabusumduysa, michael keaton'ın the batman'i de en büyük kahramanımdı herhalde. gayet doğal bence. *

bir de iskeletor vardı ya. o da benim kahramanımdı. evet, bence bir anti-kahraman da birinin kahramanı olabilir. çünkü neden olmasın?.. haha! he-man de totomu yesin. çok sıkıcı bir karakterdi...

valla başka da aklıma gelmiyor.

zaten çocukluğumun çoğu aydın merkezde, aşırı nezih bir ortamda geçti. gerçek hayatta bir kahramana ihtiyacım olmadı desem yeridir. bu konuda net şanslıyım diyebilirim.
devamını gör...

en sevdiğiniz japon

takayuki miyauchi diyeceğim ya.

video senshi laserion'un tema müziğini seslendiren japon şarkıcı.

voltran'dan çok daha fazla severdim o çizgi filmi ve açılış müziğine inanılmaz hayrandım.



hatta geçen senelerde şu performansını izlerken gözlerim dolmuştu.

devamını gör...

yazarlarda travma yaratmış olan kurgusal karakterler

şöyle bir başlık açılmış geçen gün: (bkz: çocuk yaşta izlenmiş travmatik filmler)

"travmatik film" çok göreceli bir şey bence. yani birini güldüren bir film, diğerinde travma da yaratabilir sonuçta.

o yüzden böyle bir başlık açma gereği duydum.

kaldı ki, benim başlığımda bir çizgi karakterden de bahsedebilirsiniz mesela. örneğin, coraline adlı animasyon filmindeki "the other mother" karakterinin birçok kişide travma yarattığını duymuştum.

hatta bir reklam karakteri bile olabilir, sizde travma yaratan karakter.

belki de şanslısınızdır ve öyle bir şey yaşamamışsınızdır.

bende 1989 çıkışlı, tim burton'ın batman filminde jack nicholson'ın canlandırdığı joker karakteri travma yaratmıştı çocukken.

söke'deki efes sineması'nda gitmiştim bu filme ve sinemada ilk gittiğim filmdi.

sinema salonu zaten gotik tarzda, eski bir binadaydı. ben de ilkokul ortalarındaydım. abim de ilkokul 5. ikimiz gitmiştik. salondaki en küçük kişi ben olabilirim bu arada...

ciddi anlamda travma yaşamıştım. yetişkinlerin kahkahalarla güldüğü birçok sahnede benim resmen ödüm patlamıştı...

1 sene civarı, her gün falan kabuslarıma girmişti o "joker".

hatta mesela okulumun yolundaki bir büfenin camına bu joker'in olduğu bir derginin kapağı dayanmıştı. okula gittiğim yolu değiştirmiştim. o derece bir travmadan bahsediyorum.

başka da aklıma gelmiyor. yani az-çok korktuğum karakterler olmuştur illaki ama travma ağır bir şey...

ha, sahi... çok küçükken bir karganın oynadığı çokonat reklamı da bende travma yaratmıştı galiba. çokonat mıydı?.. %100 emin olamadım şimdi. çoook küçüktüm o zamanlar.

ekleme: malmoth da vardı sahi. alttaki tanımda tantrum bahsedince aklıma geldi şimdi.
devamını gör...

nick değiştirme gerekçeleri

tamamen nick değiştirmek istememle alakalı. laksjdlaksjdlakdjs

o istek geldiğinde kendimi durduramıyorum.

ama gönülden bir daha değiştirmemek istiyorum cidden.

yani umarım bunda sabitleyebilirim artık zira bu 6. nick'im oldu ve her seferinde millete "bu kim lan?" dedirtmekten özel bir zevk almıyorum. *
devamını gör...

teşekkürler ak parti teşekkürler tayyip erdoğan

evet, teşekküfürler.

pardon, dilim sürçtü. *
devamını gör...

var olmama seçeneği verilseydi var olmamayı seçecek yazarlar

hiç var olmamış olmak ve yaşayıp hayatı sevmek arasında bir fark yok benim açımdan.

ama lanet ede ede yaşasaydım, hiç var olmamayı tercih ederdim (dilerdim) şüphesiz.
devamını gör...

ekşi sözlük’teki en dikkat çekici yazarlar

benim açımdan, izlemediğim bir dizinin en ilginç karakterinin sorulması gibidir.
devamını gör...

sözlük mafyası

biz sözlük yönetimi olarak yalnız çalışıyoruz arkadaşlar.

tek tek, yani.

mafyatik olsak burada barınamazdınız!

ama "yalnız çalışıyoruz" sloganımız aslında kurnazca. sanki sizin için "yalnızca çalışan", işi gücü hizmet olan bir kadro gibiyiz gibi yapıyoruz. orada yalnız çalışmak başka anlamda aslında.

kandırıkçılık bizim işimiz.

sabrımızı taşırırsanız birlikte çalışan mafyatik bir örgüte de dönüşebiliriz tabii. sabrımızı taşırmayın!

şaka şaka.

zaten biz editörlerin "yönetim kadrosu"nda ne işi var anlamadım baştan beri.

kendimi hiç yönetici gibi falan görmüyorum burada şahsen. *
devamını gör...

insana yaşama sevinci veren şeyler

en sevdiğim tarzda/türde—progressive power metal—hala çok iyi şarkılar çıkması. nadir de olsa çıkıyor!

şu anda şu parçayı keşfettiğim için inanılmaz mutluyum. üst üste 6. dinleyişim. ve şarkı 12 dakika! *

(bkz: the gates of the underworld)
devamını gör...

farklılık mı ortak özellik mi insanları birbirine çeken sorusu

artık fakirlik bence. neredeyse hepimiz fakir sayılabiliriz.
devamını gör...

sözlük yazarlarının sevdikleri epik şarkılar

ingilizcede 10 dakikayı geçen süresi olan şarkılara "epic songs/tracks" denir. yani bu "teknik" bir şey değil tabii ama yaygınca böyle bahsedildiğine rastlayabilirsiniz.

epik kelimesinin tdk'deki anlamı da "destansı". biz de epik şarkılar diyebiliriz bence, böyle eserlere.

daha yeni bir epik şarkı eklendi favorilerime. başlığını da açtım hatta: (bkz: the gates of the underworld)

o halde, bununla başlayalım. şahane bir parça bence. başlığı açmamın üzerine 4. dinleyişim şu anda. net olarak hayran kaldım.

noveria - the gates of the underworld


başka parçalar da koyayım, zaten uzun süredir favorilerim arasında olan.

symphony x - rediscovery (part ii) - the new mythology: bunun 2000 yılından beri hayranıyım. gene aynı tarz sayılır: (bkz: progressive power metal)



symphony x demişken, the odyssey parçasından bahsetmezsek olmaz ki epikliğin kitabı yazılıyor burada. (pun intended, swh)



opeth'in bu parçası da 11 dakika. bunun da türü progressive metal kategorisinde ama bambaşka tabii yukarılardakilerden. benim için inanılmaz özeldir, çeyrek asırdır falan. symphony x'i keşfetmemden biraz daha eski, bu albümün kasetini aldığım tarih. (bkz: the night and the silent water)



şimdi de progressive rock sularına dalalım. iki tane çok iyi bilinen, bir tane onlar kadar olmasa da iyi bilinen, bir tane de az bilinen epik şarkı paylaşayım. 4'ü de benim için özeldir.

yes - close to the edge


genesis - firth of fifth ekleme: hay allah ya, bu şarkı 10 dakikadan kısaymış. neyse, koymuş oldum artık. zaten 10 dakika diye teknik bir şart/kural da yok açıkçası.


renaissance - trip to the fair


m.i.a. - cornonstipicum


başlığa ekleyebileceğim çok şarkı vardır daha da bir yerde de durmak lazım. haha.
devamını gör...

the gates of the underworld

özellikle de bir önceki, 2019 çıkışlı aequilibrium albümlerini gayet beğendiğim italyan progressive power metal grubu noveria'nın 2023'te çıkan, şimdilik son albümü ve albümün isim şarkısıdır.

albüm çıktığında haberim olmuştu ve birkaç parçasına kulak verip pek beğenmemiştim. yani en sevdiğim gruplardan olmasa da gayet sevdiğim bir topluluk olmalarından kelli bir şans daha vereyim dedim biraz önce.

albüme ismini veren şu parçayı bayağı sevdim yahu. yani gene beklediğimden daha "light" olsa da—ki bu gruba yöneltebileceğim tek eleştiri, modern ve geleneksel/antik arasına bazen çok sıkışabilmesidir; kimlik bunalımı gibi falan—epey mistik ve eksantrik bir iş olmasıyla gönlümü çalmayı başardı. bir ara oturup albümü tümden dinlemem lazım belki de. evet, bir önceki albümdeki the awakening gibi/kadar aklımı başımdan almasa da çok iyi bir şarkı gene de. 12 dakika lakin hiç baymadı. albümden şans verdiğim diğer şarkılardan çok daha iyi olduğu kesin. hatta ve hatta, süper bir şarkı olduğunu düşünüyorum. bakalım, dinledikçe nereye oturtacağım tam belli olur.

devamını gör...

30 ocak 2025 ajax galatasaray maçı

heyecan ilen beklediğim maçtır. bir tahminim yok. umarım gs olarak kazanırız ve gecenin sonunda ilk 8'de oluruz.
devamını gör...
devamı...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim