genellikle "evil" olan ve "wizard" olan bu tehlikeli varlıklar, korkutucudur. zaten lich'e dönüşmek uğruna yaptıkları kötülükler yeterince ürkünçtür. görünüşleri, yaşlarına göre yeni ölmüş bir cesetten* bir iskelete giden bir skaladadır. tasvirlerde farklılıklar vardır ama genelde göz çukurları kor kor yanar görünümde ışıklar saçar.*ekleme: aslında d&d 5e'de sadece ışık saçtığı veya mutlaka doğaüstü bir parlaklığı olduğu tasviri vardı galiba, lich gözleriyle ilgili; ama eski edisyonlarda net kızıl ışık saçtıkları veya yanan kömürler gibi dışarı ışık verdikleri söylenirdi.
ölümsüz oldukları ve kendilerini yok etseniz de, ruhlarını muhafaza eden phylactery'lerini bulup yok edemezseniz başka bir vücutla, başınıza yine bela olabilecekleri için, kendilerinden sakınılması tavsiye edilir. ayrıca bu ruhlarını muhafaza eden phylactery'lerini genelde başka düzlemlerde ve çözülmesi imkansız gibi olan alan şifreleme büyüleriyle sakladıkları için, cidden yok edilememeyi kafasına koymuş, kudretli bir lich'in varoluşunu sonlandırmak imkansız gibidir. kaldı ki, wizard lich'ler otomatikman zekidirler.* zombilerle karıştırırsanız hata edersiniz.
yukarıda bahsedilenler, d&d'nin tüm sürümlerindeki lich'ler ve her türden lich için geçerli değildir tabii. örneğin, illithilich'ler, phylactery'lerini ahtapot kolu gibi olan, ağız çevrelerindeki vantuzlu kollarından birine veya alınlarına takarlar normalde. yani bir mind flayer lich'i* öldürdükten sonra, phylactery'sini de yok edip kendisini yeryüzünden silebilirsiniz rahatça.
demilich diye de bir yaratık vardır.* bunlar, d&d 5e'den önce, lich'lerin sonradan dönüştükleri, çok daha korkunç ve kudretlileştikleri halleriydi.* lakin son d&d versiyonunda, lich'lerden daha zayıf hale getirildiler. *
ayrıca "evil" olmayan lich'ler de vardır. archlich ve baelnorn'lar mesela. hatta d&d 4e'de archlich, bir epic destiny. yani playable bir karakterle de rahatlıkla archlich olabiliyorsunuz, bu edisyonda.
pathfinder: wrath of the righteous oyununda karakterinizi (sage) sorcerer lich yapabiliyorsunuz.* açıkçası druid lich bile hatırlıyorum* ama teknik olarak mümkün olsa da,* d&d'de bir sorcerer lich npc gördüğümü hatırlamıyorum. muhtemelen bunun sebebi, sorcerer'ların büyü becerilerinin öğrenerek değil doğuştan gelmesi*. yani, wizard'lar hep bilgiye açtır, lich'lik de bunu tatmin etmek için güzeldir. ölümsüzsünüz ve sürekli yeni kütüphaneler devirebilir, yeni büyü kitaplarını hatmedebilirsiniz. sorcerer'ların böyle bir ihtiyacı olmadığından lich'liği pek tercih etmemeleri makuldur. ekleme: aklıma tsurlanej geldi. bir illithilich sorcerer. demek ki varmış, bi an aklıma gelmemiş. ekleme 2:huersefful vardı bir de. çok güçlü ve üst level bir sorcerer lich.
en nadir ejderha türüdür** ve bir tanrı* değilken ölümsüz olan tek ejderha cinsidir. rastgele yaşlanırlar. bebek* bir zaman ejderi dakikalar içinde genç bir ejderha olabilir veya bu milenyumlarca da sürebilir. ejderhalığın en ileri evresi olan great wyrm'lığa ulaştığında ise akıl almaz bir varlık olur. bir 9. seviye büyüsü olan "time stop"ı her round'da yapabilir.**
üstteki kısım okunduğunda, 74 "charisma" skoruna sahip 37. level bir sorcerer'la karşılaşıldığı unutulmamalıdır.* ayrıca 91 "strength"iyle de benim diyen fighter'a diz çöktürür. tanrısal seviyede zeki ve bilgedir de. (bkz: intelligence & wisdom)
true neutral alignment'a sahip bir canlıdır. ölümüne kapışması gerekeceği durumlarda kaçmayı seçer. zamanda yolculuk edebildiği ve zamanı belli oranda kontrol edebildiği için bunu kolaylıkla yapabileceği beklenir. zaten tanrılar dışında kendisinin* hayatını tehdit edebilecek bir varlık yoktur muhtemelen.*
dilimizin fonetiğine yakıştırdığım ingilizce sözcük öbeği. sanırım en yakın ve uygun türkçe karşılığı, "eski usul" oluyor.
sıfat veya isim olarak kullanılabilir.
eski moda, modası geçmiş, modern olmayan gibi negatif konotasyonlu bir anlamı olabildiği gibi;
geleneksel, geleneksele/törelere sadık kal(ın)mış; erken ve/ya orijinal stile, tavra veya biçime bağlı kal(ın)mış gibi nötr veya pozitif konotasyonlar da içerebilen anlamları olanbir söz öbeğidir.
akımlarda, sanatsal bağlamda, politik ve dini kontekstlerde kullanılabilir.
insanları da niteleyebilir. "old school director" denebilir örneğin. "old school movie" diye kültür üretimlerini de niteleyebilir.
merriam-webster'ın online sözlüğüne göre ilk bilinen kullanımı 1749 senesine gider ve bu kullanımı geleneksel politikalara ve pratiklere bağlı kalanları niteler. oed'nin online sözlüğü ve etymonline sitesi de bu tarihi desteklemektedir. oed'ye göre, dini ve politik kontekstlerdeki ilk bilinen kullanımı abd'de ve 1816 senesinde gerçekleşmiştir. buradaki kullanımı; tutucu veya gelenekçi politik veya dini görüşlere sahip olanları nitelemek içindir ve kelimelerin baş harfleri genellikle büyük yazılır. demode olmuş anlamındaki negatif anlamlı kullanılışı 1956 senesine gider, oed'deki bilgiye göre. yine oed'ye göre müzik kontekstinde bu deyişin ilk bilinen kullanımı 1987 senesinde olmuştur.
müzikte ve sinemada çok kullanılır modern çağda. hatta yani ben de dahil epey sayıda türk, "old skuul bir grup/film" falan deriz. ingilizcesinde de "old skool" şeklinde yazılan bir varyantı vardır. old-school olarak da yazılır. hatta bu daha yaygın galiba. *
öncelikle, önceki tanımımdaki tahminimde yanılmamışım: fazlasıyla eğlenceli bir film olmuş.
beklediğimden daha karanlık olmasıyla da benden artı puan aldı; komedi ve ciddiyet dengesini sağlam kurmuşlar.
daha önceki d&d filmleriyle kıyaslarsam en çok ilkine benzetebilirim ama bu çok daha iyi olmuş. wrath of the dragon god'ın (2. d&d filmi) yeri bende ayrıdır ama honor among thieves net olarak çoğu kişiyi memnun edecek ilk d&d filmi olmuş. umarım son da olmaz.
filmin güzelliklerinden biri de, yüksek bütçeli olmasına yaslanmamış her şey. yani burada gerçekten tutkuluca yapılmış bir film var. an itibarıyla imdb'deki rating ortalaması 7.5. bu tahminen 7.1'e falan inecektir zamanla (umarım 6'lara inmez); her halükarda bu, bir fantezi filmi için net bir başarı göstergesidir.
senaryo ve kurgu son derece iyi. açıkçası "climax"inin ne/nasıl olacağını (ve nasıl sonuçlanacağını) tahmin ettim ben ama bu kötü bir şey değil. ille milleti afallatacağım diye deli saçması şeyler düşünülmesine yeğdir bu hatta, bazen. son sahneye bayıldım ki hakikaten çok iyi düşünülmüş ve uygulanmış. yer yer başka zekice sahneler de var filmde.
d&d ekseninde de doyurucu ve iyi kotarılmış bir film olduğunu düşünüyorum bunun. eserin başında bir yuan-ti gördüm sanırım (en azından öyle reptilian/reptiloid bir ırktandı). sonrasında birçok d&d ırkı ve yaratığıyla karşılaşıyoruz. hatta kahramanlarımızdan biri bir tiefling druid ki bunu hiç beklemezdim. gerçi kendisinin wild shape sahneleri, "kuralcı" frp'cileri rahatsız edebilir ama bence süper eğlenceliydi!
büyücü düelloları, savaşçı kapışmaları veya genel olarak karma dövüşler gayet etkileyici olmuş. kaçma/kovalamaca sahneleri de hiç fena değil. problem/puzzle çözme sahneleri biraz azdı ama bu benim için daha iyi.
drama bakımından ortalama bir yapım diyebilirim buna ama bir fantezi filminde bu, haneye negatif puan yazdırtacak bir şey değil nazarımda.
8/10 veriyorum bu işe ve umarım ileride de en az bu ayarda başka d&d filmleri görürüz diyorum.
dungeons and dragons'taki alignment'lardan biri. benim de karakterime en uygunu olduğunu düşünürdüm ve demin bir alignment testi çözdüm ve cidden öyle çıktım.
chaotic, yani kaotik. ne yapacağı belli olmayan kişiler için kullanılır. iyilik-kötülük yerine genel olaral nötrlüğü seçerler ancak kaotik oldukları için aşırılıklara/çılgınlıklara yelken açabilirler. lawful, yani kuralcı - kurallara/kanunlara uyanlardan veya bu konuda neutral (nötr) olanlardan değil, kaotik olanlardandır. ancak good-evil dikotomisine de bulaşmadan bu bağlamda da nötr olanlardandır. aptal bir chaotic neutral olmak, kişi ve/ya çevresi için çok tehlikeli ve sakıncalı olabilir. yani öyle birinin durup dururken pencereden atlayacak kadar kaotik olmasını veya kendisini/sevdiklerini yok edecek kadar tehlikeli bir durumda nötr kalmasını bekleyebiliriz. iq'sü düşükler chaotic neutral olmasın yani mümkünse. * ama d&d'de bir adventurer iseniz o denli geri zekalı olamazsınız zaten. yani en azından olmamalısınız. böyle büyük kahramanlıklar yapmak için atılımlar yapmışsınız, senelerce bir class'ta kaçıncı level'a gelmişsiniz. hop diye durup dururken bir köprüden atlayıp ölmeniz... yani olmazdı bu ya. hiç olmazdı. haha.
chaotic neutral karakterler, toplumlar tarafından deli olarak görülebilirler. ama bu aslında tamamen görecelidir. george carlin'in bir lafı var ya: "dikkat ettiniz; mi trafikte sizden yavaş gidenler hep idiyottur, hızlı gidenler ise hep manyaktır." gibisinden. o yüzden chaotic neutral'ların çılgınlığa varabilen zekaları başkalarının onların kafayı yemiş olduğunu düşünmelerine sebebiyet verebilir. chaotic neutral alignment'ta olan biri gerçekten bir deli de olabilir. ama olmayabilir de. yani her birey kendisine özgü değerlendirilmelidir burada. lawful good biri de deli olabilir mesela. belli olmaz bu işler. kimin deli çıkacağını bilemezsiniz! *
bu alignment'taki biri elbette good (iyi huylu) komşuları, varsa yöneticileri olmasını isteseler de evil'ların (kötüleri) good'ları (iyileri), good'ların ise evil'ları gördüğü gibi görmezler bu alignment'takileri. madem lawful good'lar ve lawful evil'lar bizi deli olarak görebiliyor, biz de belki onları iyi-kötü olarak görmüyoruzdur, yani hepsini? * yani chaotic neutral alignment'ta olan biri, true neutral alignment'ta olan biri kadar iyilik-kötülük dengesini gözetmek konusunda takıntılı olmasa da iyilik ve kötülüğe yine de uzaktan bakar. mesela lawful good bir paladin'in tek amacı kötülüğü ve gerçek kötüleri yok etmektir genelde. ama true neutral bir druid, iyilik ve kötülüğün aşırılığını çok tehlikeli bulur ve iyi-kötü dengesini sağlamaya adayabilir hayatını. chaotic neutral bir wizard ise kafasına göre, içinden o an nasıl geliyorsa davranabilir. yani özgürlüğüne düşkündür chaotic neutral karakterler ve kafalarına göre takılmayı severler. chaotic karakterlerin hepsi öyledir aslında. mesela chaotic evil bir savaş lordu, herkesi kendi kölesi yapıp kendisi tamamen şeyinin (neyinin?) keyfine göre takılabilir. chaotic good bir bard ise kaotik takılsa da çevresindekilere sürekli iyilik de yapabilir.
d&d'de bundan bahsediliyor muydu hatırlamıyorum ama chaotic neutral alignment'ta olmanın kendi hayatımda gördüğüm avantajlarından biri, insan tiplerini daha iyi anlayabilmenizdir. başkasının "bu leş pislikle iki kelime bile etmem" dediği/diyeceği tipte/kişilikte birçok insanla çok derin sohbetlerim olmuştur. yani kimisi benim standartlarıma göre bile "kötü insanlar" çıksalar da bunların, onları böyle derinlemesine tanıyabilmek de bir avantaj diye düşünüyorum. veyahut, mizantrop biri mesela. belli ki deneyimleri/gözlemleri kendisini insan sevmeyen, biri yapmış. oysaki chaotic neutral olsaydı her tip insanla iletişimi olabileceğinden belki de öyle olmazdı. veya antroposantrist bir insan... her konuda insanları merkeze alıyor. ama ya aslında insanlığa zarar veriyorsa farkında olmadan? ya öbür mizantrop kişi "daha az kötü" ise misal? (bkz: antroposantrizm vs mizantropi) bunlarla bağlantılı olarak, belli bir yapıda algılanan/görülen bazı insanların ise esasında öyle olmadıklarını veya onların öyle algılanmalarına yol açan şeylerin girift bir mahiyetlerinin olduğunu düşünüyorum. böyle deneyimlerimden gelen gözlemlerimi genelde kendime saklarım. toplum anında, "bırak ya, bu adamı mı savunuyorsun bana..." diye otomatik ve agresif bir tepki veriyor çünkü böyle bir sohbet başlattığınızda. madalyonun diğer yüzeyindeyse insanların %99.9'u tarafından "iyi insan" olarak görülen bazı kişilerin esasen pek de öyle olmadıklarını fark edebiliyor oluşunuz...
normal sözlük'teki en bilinen nicklerimden biri, iki önceki kullanıcı adım random riellor olmuştu. o da chaotic neutral bir mage/necromancer, d&d'de yer alan. hatta keşke değiştirmeseydin, benim için sen hep random riellor'sun diyenler de çıkmıştı. prieneus da fena değil bence ya. yani canım sıkıldığında da good veya evil olabilirim böylelikle. tek bir slignment'a takılı kalmak zorunda değilim artık. * gerçi olaya böyle bakmak bile chaotic neutral bir alignment'a sahip olduğunuzu gösterir. yeri geldiğinde evil'lık da yapabiliyoruz biz. (bkz: evil'lık kutsal bir müessesedir) * veya belki de yapmıyoruzdur. yahut kimimiz yapıyorken kimimizse yapmıyoruzdur. hem iyilik ve kötülüğün sanıldığı kadar fiks, görecesiz ve değişmez konseptler olduğunu düşünmüyorum ben şahsen.
chaotic neutral karakterlerin role-playing açısından en zorları oldukları söylenir. buna pek katılmıyorum ben. true neutral çok daha zor bence. büyük bir adanmışlık istiyor çünkü bu. chaotic neutral alignment'taki biri kafasına göre takılan biridir. yalnız şu bakımdan da chaotic neutral olmak zor olabilir... yani yaşadığınız topluluğa göre mesela. fazla kısıtlandırıcı bir topluluktaysanız bu özgürlüğünüz için bir tehdit olacağından ciddi problem yaratabilir. yine de, hapis falan tutulmayan, bu alignment'taki biri oradan ayrılır veya kaçar ya. veya çok güçlü bir büyücü falan olur ki kimse ona karışamaz aklına estiği gibi. tabii kurgusal şeylerden bahsediyorum burada. ttrpg oyunlarında oynadığınız roller gibi. yoksa gerçek hayatta "rol yapmak" zaten kötüdür ve kişinin kendisine de çevresine de zararlıdır ayrıca çok yorucu ve tüketicidir diye düşünüyorum.
aklıma gelmişken, benim bu alignment'larla tanıştığım d&d temelli crpg oyunlarında genel itibarıyla good dışındaki alignment'larda olmanız size ciddi dezavantajlar sunuyordu. bunda bahsettiğim oyunların bu bakımdan yetersizlikleri de etken olabilir, çizgi filmlerdeki gibi "genç dimağlara" iyi bir insan olmayı aşılamanın şiar edinilmesi de başrol oynayabilir. veya bu ikisinin bir karışımı da olabilir. baldur's gate 3'ü henüz oynamadım ama onda kesin farklılaştırmaya/iyileştirmeye doğru yelken açılmıştır kanısındayım. burada iki faktörü göz önüne alıyorum. birincisi seneleeeerdir uğraşılan ve klasik crpg oyunlarına göre çok daha üst bir teknolojiyle yapılan bir oyun bu. o bakımdan quest'lerde falan evil'lığın da cazibesini artıran çok daha fazla bileşen ekleyebilmişlerdir bence bu oyuna. diğer bileşense... ki bu bence daha önemli olanı; son dönemlerdeki korku filmlerinin birçoğunun sonlarında verilen mesajlarda ciddi farklılıklar, etik anlayışta ayrışan bir anlayış gözlemliyorum. eminim son dönem oyunlara da sirayet etmiştir bu. hatta belki de bunun başlatıcısı oyunlar olmuş da olabilir. z kuşağından tam emin olmasam da özellikle de alfa kuşağının iyilik-kötülük anlayışının bizlerden dramatik bir biçimde farklı olacağını düşünüyorum bu sebeple. biz chaotic neutral'lar ise gözlemleyeceğiz bu yeni anlayışları. dengeyi sağlamakla da bir zahmet true neutral'lar uğraşsın. *
benim d&d'de bildiğim büyücülerden başka da chaotic neutral alignment'ta olan önemli büyücüler de vardır; ben aşağı yukarı 5-6 tane biliyorum ama ismen denk geldiğim başkaları da oldu ve onlar şu anda hafızamda değil. gulgath diye bağımsız bir mage vardı mesela, chaotic neutral alignment'lı. o aklımda kalmış ama işte hepsi hafızamda değil. [baldur's gate'teki jan jansen mesela bu alignment'taki bir mage/thief; haer'dalis de chaotic neutral ama kendisi bir blade/bard.] hatta en az good kadar neutral büyücü görmüş de olabilirim. evil'dan zaten geçilmiyor. yalnız tabii bu büyücülerin arasında ciddi farklılıklar var. "power hungry" denen büyücülerin ekseriyeti evil olur, sonra good'lar gelir, en son da neutral'lar gelir. yani bakıldığında mesela renwick caradoon isimli archlich (bkz: lich), lawful da olsa neutral bir karakter ve asla güç manyağı değil. telbran nelarn ise chaotic neutral bir sorcerer. o ise neredeyse 2.000 yaşında. neler görmüş, geçirmiş. en son kimliğini gizleyerek bir kitap koleksiyoncusu olarak takılıyordu... mordenkainen var bir de ki d&d'deki en bilinen büyücülerden biridir. yani kendi ismini taşıyan büyüleri sayısız başka büyücü kullanıyor mesela. onun da alignment'ı chaotic neutral. evil'lardan bahsetmeme gerek yok zaten. iskeletor bile "güç manyağı evil wizard" örneği olarak yeterli. good'lardan elminster, merlin gibi karakterler... bu arada güç manyağı olmak kötü bir şey değildir her zaman. yani soylu bir idealiniz vardır ve bu uğurda kudretli bir büyücü olabilirsiniz misal.
amma da uzun yazdım ya. başlayınca duramadım. 3-5 satır bir şey yazarım diye başlamıştım üstelik. kaotikliğime verin veya bu konuya karşı nötr kalın.
ve esen kalın.
aşağı, en üstlerde bağlantısını verdiğim sitedeki test sonucumu koyuyorum ki burada ingilizce de olsa chaotic neutral alignment'ın ne olduğu da özetleniyor.
you are:
chaotic neutral
chaotic neutral- a chaotic neutral character follows his whims. he is an individualist first and last. he values his own liberty but doesn't strive to protect others' freedom. he avoids authority, resents restrictions, and challenges traditions. a chaotic neutral character does not intentionally disrupt organizations as part of a campaign of anarchy. to do so, he would have to be motivated either by good (and a desire to liberate others) or evil (and a desire to make those different from himself suffer). a chaotic neutral character may be unpredictable, but his behavior is not totally random. he is not as likely to jump off a bridge as to cross it. chaotic neutral is the best alignment you can be because it represents true freedom from both society's restrictions and a do-gooder's zeal. however, chaotic neutral can be a dangerous alignment when it seeks to eliminate all authority, harmony, and order in society.
d&d'nin en "underrated" süper güçlü ve ayrıksı karakteri olabilir. yani elminster, larloch, azalin rex falan gibi çok güçlü bir karakterdir aslında ve tek bir kaynakta (bkz: ivid the undying) kendisine rastlasak da bu official bir d&d kitabı sonuçta ve kendisi neden bu kadar az bilinmektedir biraz anlam verememekteyimdir. tamam greyhawk campaign setting'de değil de forgotten realms campaign setting'inde olsaydı kendisi elbette daha iyi bilinirdi ama greyhawk standartlarında bile çok az biliniyor gwydiesin isimli bard. ben kendisinin muhtelif greyhawk romanlarında başkarakter olmasa bile, lotr'deki tom bombadil gibi böyle eksantrik ama efektif bir karakter olmasını beklerken kendisi oerth'in güçlü personaları arasında bile anılmıyor yapılan listelerde ki bu listelemede tepedeki philidor the blue'dan bile 5 seviye yüksekteki bir karakter: 30. level! dünya adil değil dostlar. gwydiesin'in hakkı verilmemiş...
kendisine gwydiesin of the cranes deniyor. crane turna demek ve bu tiplemenin de bu kuşlarla özel bir bağı var. gwydiesin ismi de gal mitolojisindeki gwydion adlı sihirbaz-kahraman ve trickster'ın adıyla taliesin ismindeki briton şairin/ozanın (bard) isimlerinin birleştirilmesiyle konmuş sanırım; yani gwydion'un ilk 4 veya 5 harfi ve taliesin'in son 4 veya 5 harfi birleştirilmiş. kendisi zaten bir bard olsa da aslında 9. seviyedeki büyüleri de yapabildiği için bir mage/wizard da. bu arada bilmeyenler için, d&d'de bard'lar (ozanlar) da aslında büyücülük güçleri olan bir class'tır ama 9. seviye büyüleri yapabilecek kadar kudretli değildirler bu bakımdan. ayrıca druidik büyüler de yapabiliyor gwydiesin, bir mage gibi 9. seviye büyüler yapabilmesiyle beraber. bu adam çok ayrıksı, "unique" bir karakter işte. eşsiz yani. zaten onun tanıtıldığı kitapta da bu özellikle vurgulanıyor ve kural kitaplarındaki standartlar ötesi bir tipleme olduğunun altı çiziliyor.
grandwood forest'ta yaşayan gwydiesin, aşırı yaşlı bir karakter. 60'larında gösterdiği söylense de esasen 700 yaşında falan. gümüş renkli saçlarını atkuyruğu şeklinde bağlıyor ve gözleri masmavi. kahverengi, gösterişsiz robe'lar giyen bard, herhangi bir sihirli yüzük kullanmıyor ama bunlara rağmen karizmasıyla karşılaştığı hemen herkesi etkileyebiliyor. boyu da 2 metreye yakın bu arada ve dimdik duran bir "moruk". yüzük takmasa da birçok sihirli ekipmanı var ve yanında bir "magic lantern" taşımasıyla dikkat çekiyor. bu fener, aynı anda; gem of seeing, gem of brightness ve helm of brilliance item'larının güçlerini barındırıyor. yaşadığı ormanın ve çalılıkların istediği yerlerini istediği zaman gezen gwydiesin, buralarda rastladığı kişilerin de tercih ettikleriyle konuşuyor. buralarda liderlik/yöneticilik yapan kişilerle de belirli sebeplerle münasebet kurabiliyor ancak siyah ve gümüşi turnalara asla kayıtsız kalamıyor ve onlarla yakından ilgileniyor, istisnasız
gwydiesin bir "bard" olduğu için hitabeti elbette kuvvetli. birçok insan kendisinin konuşmalarını, okumalarını ve şarkılarını dinlemekten büyük haz alsa da bu herkes için geçerli değil ve ozan, kimi zamanlar o kadar yoğun şeyler söyleyebiliyormuş ki bu karşısındaki kimilerine acı verebiliyormuş. diğer bir taraftan da karakterin şen ve kaygısız bir tarafı da var ve bazen takılmacalarıyla, şakalarıyla da başka karakterleri eğlendirebiliyor kendisi.
700 yaş civarında olduğundan ve bir bard olduğundan, belki de oerth'teki en bilgili karakterdir gwydiesin ve kendisinin bilmediği bir efsaneye, masala, hikayeye veya mite rastlamak çok zordur. yalnız kendisi bir hikayeyi başkalarına anlatırken onu orijinal haliyle anlatırmış ve bunda da gerçeklik ve yanlışlıklar iç içe geçik olurmuş. burada da kendisini dinleyen kişinin algılama kapasitesini ölçme amacını güdermiş veya sadece o an o modda olduğu için böyle yaparmış. yani burada yalan söylemiyormuş aslında ve ilgili hikayeyi olduğu gibi aktarıyormuş ancak aslında bazı şeylerin anlatıldığı gibi olmadığını bilmesine rağmen bunu kendisine saklarmış.
bu arada kendisi politikayla neredeyse hiç ilgilenmezmiş. büyük krallığın (the great kingdom) yükselişini ve düşüşüne şahitlik etmiş zaten 700 yaşında olduğu için ve bu yıkılışın ardından başkalarının politik ajandaları onu enterese etmezmiş. grandwood veya lone heath'tekilere büyüleriyle yardımcı olmazmış veya tipik bard özelliği olan, savaş öncesi moral artırıcı söylevlerde bulunmak aktivitesine girişmezmiş. ancak onun faydası daha mistik, çözülmesi zor bir mahiyette gerçekleşirmiş. onun bazı şeyleri nakledişlerinden günler sonrasında bile dinleyendeki enerjik yükselme, algı/duyu keskinleşmesi devam edermiş; renkler daha parlak görünür, sesler daha keyif verici, yemek ve şarap daha lezzetli, karşılaştıkları insanlar daha güzel yüzlü ve nazik görünürmüş gwydiesin'in bu şekilde "dokunduğu" kişilerde.
gwydiesin ile görüşmek için gelen kişiler onu bulamazlarmış. yani kendisi istemezse. önceden haberdar olurmuş bundan ve kendi isterse görünürmüş ziyaretçisine. onlara görüneceği zamanı kendisi ayarlarmış ve görünümünü de ona göre belirlermiş. ondan ne isteneceğini önceden bilirmiş ama ziyaretçisini cesaretlendirmek veya bilgilendirmek tamamen kendi kararı olurmuş bard'ın.
bu bard, yalnız bir kişi olsa da flanaess'te bir avuç insanla da münasebeti varmış. örneğin mordenkainen kendisiyle şarap içip yemek yemiş ki d&d ile ilgilenip bu büyücüyü tanımayan kişi yoktur gibi bir şey. mordenkainen ve gwydiesin'in gerçekten de birçok ortak noktası varmış ki alignment'ları da bunlardan biri ve belki de bu ortak noktalarındaki pusulaları gibi de yorumlayabiliriz. ikisi de "neutral". gwydiesin için neutral good deniyor ama sanırım bunu ad&d'den sonrasına uyarlarsak mordenkainen ile aynısı yani chaotic neutral diyebilirdik. yani eski d&d edisyonlarında "neutral with good tendencies" denebiliyor bazı karakterlere ve esas alignment'ları neutral oluyor aslında ki gwydiesin'inki de öyle.
circle of eight tümden etkilenmişler aslında gwydiesin'in recitation'larından. introvert, tutucu ve kendini baskılayan bir karakter olan bigby bile etkilenmiş yani ve gwydiesin sessiz kalınca sarsılmış. aslında gwydiesin'in gücü, kontrol manyağı güçlü karakterler için tedirgin ediciymiş. mesela philidor the blue ile böyle bir durum gerçekleşmezmiş ve ikisi de gülüp eğlenmişler, beraber zaman geçirdiklerinde. nightsong örneğin gwydiesin'den çok çekinirmiş. zira bard, bir keresinde bunun karanlık evine gitmiş ve nightsong'u yakasından sertçe kavramış. bundan sonra nightsong'a aylarca kimse rastlayamamış.
ve son olarak da... gwydiesin, düzlemler/planes arasında yolculuklar da yapmış ki katip lhaeo, gwydiesin'e çok benzeyen birinin (kuvvetle muhtemelen odur) periyodik olarak elminster'la konuşmaya gittiğine şahit olduğunu kayıt altına almıştır. elminster, forgotten realms campaign setting'deki çok meşhur bir büyücü. yani bu ikisinin de görüşmeleri oluyormuş.
bana göre hakikaten bu karakteri çok fazla şeyde kullanabilirlermiş ya. elminster hakkında ne kadar roman var mesela ed greenwood'un yazdığı. gwydiesin de bence bu şekilde kullanılabilirmiş.
bu tanımımda google veya başka hiçbir yerden yardım almayacağım. tamamen hafızamdan gelecek aşağıdaki bilgiler.
2000 yaş civarında, çok kudretli bir wizard lich'tir. advanced dungeons & dragons'ta sanırım 46. seviye bir "ultra-lich" idi, sonrasında d&d 3e'de 32. seviye yapıldı. 32. level bir wizard da hiç yabana atılamaz ama. yani teke tek kapışmada larloch'u haklayabilecek d&d karakteri bir elin parmaklarını geçmez. hatta onları bile yenebilir larloch. kaldı ki, larloch'un devasa bir "undead" ordusu vardır. ordusuyla larloch, bilinen tüm d&d hero'larını ve villain'larını yener muhtemelen. elbette bazı demon'lardan veya deity'lerden bahsetmiyorum burada. yani tanrılar ve şeytanları yenmek veya öldürmek o kadar da kolay değil. ekleme: ioulaum, buna bir istisna olabilir. kendisinden şurada bahsetmiştim: (bkz: mind flayer).
larloch, ordusunu rhaugilath isimli archlich'i ilk hizmetkarı yaparak kurmaya başlar. orbedal'ın lich-king'i rhaugilath ve jiksidur'un "the shadow king"i larloch, birbirlerinin baş düşmanıdır. karsus' folly denen, netheril'in yıkılmasına sebep olan büyük hadiseden larloch kurtulmuştur. kötüye bir şey olmaz derler ya. larloch, "lawful evil" alignment'ına sahip bir karakterdir. bunun olacağını önceden haber almıştır ve bir ejderhaya binip oradan uçarak bu "düşüş"ten etkilenmemiştir ama krallığı harabe olmuştur tabii ki. rhaugilath ise "lawful good" bir karakter olduğundan ona bir şeyler olmuştur. yönettiği huzur dolu, sıkı kanunlar uygulanan ama adeta bir "safe haven" olan orbedal'ı yere çakılmıştır ve rhaugilath da bu yıkıntıların/harabelerin içinde kalmıştır. yok olmamıştır ve "phylactery"si de sağlam kalmıştır ama buradan da çıkamamaktadır. gel zaman git zaman, larloch buraları gezerken rhaugilath'ın yerini tespit etmiştir. ona özgürlüğünü vermiştir. ama bunlar baş düşmanlardır. hemen müthiş bir büyü düellosu başlar aralarında. larloch galip çıkar ve çok güçlü bir büyüyle rhaugilath'ı kendi kölesi yapar.
the shadow king lakabını almış olan larloch, ayrıca orbedal'a da krallığını kurar ve çok sayıda demilich, lich ve vampiri de hizmetkarı yapar. herhalde bu orduyu toplayabilmesi kısa bir sürede olmamıştır. yani demilich'leri yenip onları köle yapabilmek de cidden akıl alır bir şey değildir. ayrıca larloch acaba kendisi neden bir demilich olmamış diye merak etmekteyimdir. belki de tercih etmemiştir. rhaugilath'ın zaten demilich olabilmek gibi bir opsiyonu yok. bu konuyu (bkz: lich) başlığında açıklığa kavuşturmuştum sanırım. bundan bahsetmemişsem de şimdi etmiş olayım: archlich'ler demilich olamıyorlar teknik olarak; etik olarak da bu, alignment'larına uymaz zaten.
rhaugilath'ın eski krallığının olduğu bu yere larloch's crypt ismi konmuştur ama bu kulaktan kulağa "warlock's crypt" diye yayılmıştır ve ismi öyle kalmıştır. rhaugilath'a da artık "the shackled scribe of larloch" denmektedir. rhaugilath'ın bu süreçte tek yapabildiği şey, netheril'in tarihini cilt cilt yazmaktan ibarettir. bu kendi istediği bir şeydir sanırım. ben okuduğumda öyle anlamıştım. larloch, yazılan her kısmı gözden geçirir ve bunlar sonra kütüphaneye kaldırılır. rhaugilath the ageless, yani bu archlich'in lakabı, bazen birilerine dream veya nightmare büyüsüyle ulaşır ve onlardan, kitapları için bilgi toplar. bu "vision"lar bittiğinde rhaugilath'ın kederle iç çektiği ve larloch'un kıkırdadığı rivayet edilir. zaten bu aksiyonları da larloch seçmektedir. rhaugilath için özgürlük pek mümkün görünmemektedir. ama d&d adventurers league oyunlarından birinde rhaugilath özgür kalabiliyor aslında lakin bu "official" bilgiler arasına girmedi, en azından henüz.
larloch, gerçekten de küçümsenmemesi gereken bir "zalım". kafasının çevresinde birçok ioun stone dolaşıyor ve bunların lich'e kazandırdığı güçler, standart item'ların çok ötesinde. bir "ring of three wishes"ı var ve daha birçok kudretli item'ı var. ayrıca, kendisini yalnız "kıstırabilmeniz" de imkansız gibi. birçok hizmetkarıyla birlikte hep. onlara arada kısmi özgürlük verip neler yaptıklarını takip etmek gibi hobileri var. kaldı ki, bir kapışmada tehdit edilirse veya "yaralanırsa", "crypt"inin başka odalarına/mekanlarına anında ışınlanabiliyor. (bkz: teleportation) biraz deli de bir abimiz galiba. arada oraya buraya rastgele büyü fırlattığı falan söyleniyordu. bir keresinde the red wizards of thay kendisini küçümsemiş ve hatırladığım kadarıyla 15-20 tane güçlü büyücüsünü, warlock's crypt'e göndermiş. yani larloch'a meydan okumuşlar ve kendisini yok edemeseler bile en azından onun "ininden" değerli bir şeyleri yağmalarız diye düşünmüşler herhalde ama o kudretli büyücüleri daha girişte falan yok edilmişler. detayları tam hatırlamıyorum burada. bir yerde oradan sağ çıkan tek kişinin szass tam isimli lich olduğu söyleniyordu veya öyle değilse de szass tam ile larloch'un güzel bi muhabbeti ve alışverişi olmuş. bu olay, bu rwot seferinde mi sonra mı olmuş, hafızamda değil. ama szass tam ve larloch arasında kesin güzel bişeyler olmuştu. (bkz: hiçbir şey olmadıysa bile kesin bir şey oldu) larloch aslında dış dünyaya pek müdahale etmez ve karşılığında da fazla rahatsız edilmemek ister. gene de, kimsenin bilmediği dev bir gizli planı olabilir muhakkak; belki de tüm faerun'a hükmetmek!
larloch'un felsefesine göre, ne kadar güçlü olursanız olun, sizden güçlü başka birileri vardır. belki de mystra'ya yönelik tutumunun arkasındaki şey bu felsefedir, larloch'un. hatta, muhtemeldir ki bu yüzden kendisi ordu işlerine girişmiştir, kim bilir. yani tek başına en kudretli varlık olamayacağını biliyor ve ordu işlerine girişiyor. düşünsenize birkaç da dracolich'i hizmetkarı yapsa falan... tam emin değilim ama bir keresinde bir deity olmaya da çalışmıştı ve başaramamıştı galiba larloch. yani öyle bir şeyler okuduğuma eminim ama resmi kaynaklardan bunu doğrulatmış mıydım, şu anda hatırlayamıyorum.
bilgi: bu yazım gene kısa sayılmazdı ama neredeyse sadece bu filmle alakalıydı başta. sonra, ns'ye girdiğim uzak ara en uzun tanım haline getirdim. ilk halini görenler ve "bu yazı böyle miydi ya" falan diyebilecekler için söyleyebileceğim şey: hiç de değildi. aşağıdaki yazının ilk kısmı direkt filmle alakalı ve sonlara doğru yeniden filme döndüm ve filmle bağlantılı birtakım konulara da değindim. frp mevzusuyla hiç ilgilenmiyorsanız, bu ikisinin arasındaki devasa bölümü atlayabilirsiniz elbette. bayağı teknik konuları içeren şeyler yazdım arada çünkü ve bu konularda bilgili olmayanlar için anlaşılmazlık seviyesinde olabilir oralarının ciddi kısmı. yine de fantastik alemlere ilginiz varsa, yazının orta bölümünde role-playing bazlı ve midnight'ın fantastik ve karanlık dünyasını anlattığım epey yer de var. bunu da not düşeyim.
o orta bölümde, ağırlıkla midnight setting'i için yarattığım iki karakter üzerinde durdum. ikisi de büyücü ama epey farklılar da birçok bakımdan. bu, benim açımdan hobi gibi bir şey. yani kural kitaplarını karıştırıp fantastik frp karakterleri yaratmak. çok senedir yapıyorum bunu yani. okuyan birkaç kişinin de ilgisini çekebileceğini ve hatta işine yarayabileceğini düşünüyorum o kısımların. ama aslında kendi keyfim ve zevkim için böylesi devasa bir yazıya giriştim diyebilirim. umarım midnight'ı masaüstü oyunlarda (bkz: ttrpg) oynama fırsatı/zamanı da bulurum bir gün. burada adeta bir sample npc yaratıyormuşçasına tasarladığım karakterlerden biriyle 1. seviyeden başlamak süper olurdu valla. hatta belki de sonra diğeriyle. ille de caster olacağım bu arada. şu alemde baldur's gate dışında bana hiçbir oyun, fighter falan oynatamaz! ama acaba bu yazıda dizayn ettiğim büyücü karakterlerle öyle ileri seviyelere ve kafamda kurguladığım gibi ulaşabilir miydim?.. işte o hiç belli olmaz!
böyle bir yazı yazmam beni bile şaşırttı açıkçası. demek ki bu denli ilgimi celbetmiş bu midnight. aman, sabahlar olmasın mı diyim, ne diyim?.. *yüzüklerin efendisi kitaplarını/filmlerini sevenler, midnight'ı da sever bence. veya sevebilir diyeyim. bunu film için söyleyemem gerçi. beğenenlere de rastladım da genelde beğenilmeyen bir film olmuş bu, gözlemlediğim kadarıyla. ama o beğenmediğini söyleyenlerin büyük bölümünün, fantastik filmlerden/dünyalardan olmasa da midnight'ın setting'inden habersiz oldukları kanısındayım. neyse, herkesin keyfi ve zevki kendine...
neyse, şimdi film tanıtımıyla bu destansı yazım başlıyor...
midnight chronicles
2009'da izleyicisiyle buluşan fantastik amerikan filmidir. zannımca düşük bütçeli bir yapımdır. yani bu denli "iddialı" bir prodüksiyon için. bundan tam emin olamıyorumdur zira bazı oyuncular gerçekten çok klas ama emin gibiyim zira böyle oyuncular, hiç para almadan bile bunun gibi filmlerde oynayabiliyorlar. yani yapıtta oyunculuk dersi veren bazı, tiyatro kökenli olduğunu düşündüğüm kişiler cüzdanlarını değil gönüllerini rehber yapmışlardır bu fantastik serüvenlerinde kuvvetle muhtemeldir ki. bir kritik yazısında okuduğuma göre buradaki oyuncular gerçekten de tiyatro oyuncuları, televizyon reklamı oyuncuları ve minneapolis'taki twin cities bazlı bağımsız film yeteneklerinden oluşuyormuş.
eser, düşük bütçeli olsa da cgi kullanımı / görsel efektleri gayet iyi sayılabilir ve kimi bilgisayarla yapılmış manzara görüntüleri epey inandırıcı. zaten midnight chronicles, atmosfere fazlaca ağırlık verilmiş bir yapım ve bu konuda son derece titiz çalıştıkları belli yetkililerin. buna, kostümleri ve orkları da ekleyin, bir de "the beast" ile çarpın; alın size muazzam bir fantezi filmi.
çekimleri 2006'da tamamlanmış sonrasındaki post-prodüksiyon süreci de epey uzamış sanırım. minneapolis'in hemen dışındaki bir ardiyede çekilmiş filmin iç mekan sahneleri ve bolca yeşil arka plan ve set ekipmanı kullanılmış buralarda, tahmin edileceği üzere. dış mekan çekimleri ise pepin/wisconsin ve chaska/minnesota'da gerçekleştirilmiş. özellikle de "orta çağ avrupa köyü" havasını aldığımız yerlerin pepin köyünde çekildiğini tahmin ediyorum. bunu düşündükten sonra film ekibinden birinin filmdeki tek gerçek materyal setin fantastik blackweir's gate'te geçen sahneler için pepin'de kurulduğunu söylediğini okudum mesela ki bu da tezimi güçlendiriyor. bu setin haricindekilerin hepsini stüdyoda halletmişler.
15-20 kişilik tam zamanlı çalışan bir ekip uğraşmış filmle. bu paragraftaki ve üst paragraftaki bilgileri post-prodüksiyon koordinasyonundan ve filmin internet sitesinden sorumlu olan biri bir forumda vermiş. * bütçe sorusunu biraz geçiştirmiş olsa da yine de filmin düşük bütçeli olduğunu ima ediyor bence ki bahsettiği masraflar zaten elzem olan şeyler: ulaşım, otel ücretleri, stüdyo kirası vs. 15-20 kişilik bir full-time çalışan ekip de olunca "sıfır bütçeli" bir film de olamaz bu tabii. yalnız bir de fx çekimleri olmuş ve vfx için de bir ekip epey uğraşmış stüdyoda pazartesiden cumaya her gün çalışarak. ki bunlar da o 15-20 kişiye dahil mi yoksa ayrı bir ekip mi tam anlayamadım ilgili kişinin açıklamalarından. filmin bittikten sonra çıkan "credits" kısmından bunu öğrenebilirdim de kim uğraşır şimdi bununla allasen? *
oyunculuklar da demiştim... bazı oyunculuklar cidden de muhteşem filmde ve diğerlerine de kötü diyemem. hatta yapıtın oyuncu kadrosundaki belki tüm isimler önemli ve dikkat çekici rollerde oynayabilirlermiş gibi geldi bana ama bazılarına nispeten silik rollerin/karakterlerin uygun görülmüş olması muhtemeldir. bana göre her karakterin "oyunculuk parçalamasına" gerek yok ve gerçek hayatta da silik takılan insanlar var; yani bana hep yersiz gelmiştir, çok etkileyici olmayan karakterlerin aktörlerine direkt "kötü oyuncu" yaftasının yapıştırılması.
burada oyunculuklar kadar eksantrik bazı karakterler de dikkati çekiyor ki bu girift bir konudur her zaman esasen. yani yapımda bizim dizilerde "hanımağa" denen tipte bir kadın karakter bile var ki kendisinin kostümü olsun, konuşması olsun, oyunculuğu olsun 10 numara 5 yıldız diyebilirim. veya suspiria (1977)'daki helena markos gibi ürpertici bir karakter... hakikaten bir korku filminden fırlamış gibiydi. hele o gözleri... spoiler vermeyeyim de görür görmez "gözlerinden" tanırsınız kendisini, bu bahsimden sonra. *
yapıtın konusu biraz tuhaf ama bana göre kesinlikle olumlu anlamda sıra dışı. gaelen isimli, silik bir başkahramanımız var ve kendisinin çok da önemli bir rolü yok gibi görünüyor senaryoda; lakin aslında varmış ve bunu filmin sonunda anlıyoruz ama bunu devam filmlerine saklamışlar gibi görünüyor ve o "sequel"lar bu zamana kadar gelmediyse daha da hiç gelmez herhalde.
bir de "evil" bir başkarakterimiz var eserde ve kendisi hiç de geri planda kalmıyor; zaten onun ne anasının gözü olduğu daha filmin en başlarında bellettiriliyor izleyicilerine. charles hubbell'ın başarıyla oynadığı bu mag kiln isimli büyücü/rahip cidden de d&d ve türevi fantastik alemlerde rastladığımız "evil cleric/mage" tiplemelerine uyuyor ve etkileyici olmayı başarabiliyor.
kendisi bir legate. yani bir cleric/priest aslında: dark priest of izrador.
şimdi biraz da "midnight" evreninde (campaign setting'inde) işler nasıl yürüyormuş, ona eğilelim. hatta epey bilgi de vereyim ama ağırlıkla büyüler ve büyücülerle sınırlı tutacağım alttaki uzun içeriği. sonlarda yeniden filme döneceğim.
öncelikle; midnight, fantasy flight games'in yayımladığı ve ttrpg oyunları için yaratılan/üretilen bir şey ve d20 sisteminin baz alındığı bir sistemi var. official d&d ürünlerinden olmasa da yine de bu bağlamda içeriği olan bir şey. 3rd party d&d content deniyor böyle işlere. yine de midnight'taki büyü sistemi d&d'de alışık olduğumuzdan çok farklı ki 3rd party ürünlerde aslında böylesi bir farklılığa pek rastlamayız.
midnight'taki büyü mevzusuyla girelim... bu "dünyada" büyü yapabilmek çok senedir, hatta against the shadow kaynağına göre 100 yıldır yasaklanmış bir şey ve sadece legate denen dark priest'ler/cleric'ler özgürce "divine magic"lerini yapabiliyorlar. channeler denen büyücülere nadiren rastlanabilse de bunları da legate'ler avlamakla meşgul, yakalayabilirlerse. midnight'ta üç tür büyü var: channeled, divine ve innate. divine büyüler normalde tanrılar vasıtasıyla yapılan büyüler olsalar da midnight dünyasına kötü tanrı izrador hükmettiği için burada o tanrısal mucizeler az ve hatta galiba izrador'un "dark" merifetleri dışında yok, yani karakterleri kötülüğe sürükleyen bir şey olabiliyor divine magic, bu yüzden. eredane'in son çağının mutlak ve dualara/dileklere yanıt veren tek tanrısı izrador olduğu için divine magic'in nasıl olduğunu daha fazla açmama gerek yok. innate magic ise dışarıdan değil de karakterlerin kendi içlerinden meydana gelen büyü. bu, bazı fantastik yaratıklara özgü "primal" ve tehlikeli bir büyü türü, ayrıca halfling'lerin "hedge magic"leri ve elf'lerin içgüdüsel büyüleri de bu kapsama dahil. son olaraksa oyuncuların karakterleri vasıtasıyla en çok kullandığı channeled magic var. bunlarsa etraftaki enerji ve gücün manipüle edilip mucizevi etkiler yaratılması olarak özetlenebilir.
d&d'nin core book'larındaki arcane wizard/sorcerer büyülerine ek olarak bard ve druid (bu biraz enteresan ama mantıksız da değil zira izrador'a hizmet etmeyen bir divine caster olabilmek mümkün değil midnight'ta) büyülerinin midnight'a uyarlanması olarak görebiliriz channeled büyü çeşidini. druidprestige class'ından (bu prestige class şeysiyle ilgili bayağı şeyden bahsedeceğim aşağıda) eminim de midnight'ın bir kaynağında bard diye de bir prestige class görmüş müydüm... galiba yoktu ama olabilir de. bardic magic kesin var ama. ama bu topraklarda büyücü olmak zor iş... bazen günde 1-2 büyüden fazlasını yapamazsınız midnight'ın katı kuralları yüzünden ve hatta kendi canınızdan can gitmesini göze almanız gerekebilir, spell energy point'leriniz tükenmişse... ama neyse ki spell-like ability'ler diye bir şey var. core class'ınızdan, prestige class'ınızdan veya class'larınızdan ve heroic path'ınız ve hatta o yoldan gidenler için legendary character'ınızdan böyle şeyler edinebiliyorsunuz ve bunların her birini günde birer kere ya da daha fazla uygulayabiliyorsunuz ve bunlarda spell energy point harcamak diye bir şey yok. (legendary path'larda power level'ınız başına kullanmak falan vardı galiba.)
yanlış bilmiyorsam midnight rpg'si evreninde legate'ler channeler denen "wizard"lar kadar üst büyücü güçlerine (level'dan bahsetmiyorum) ulaşamasalar da gene de efektif bir "class". yani d&d'deki "cleric" class'ı çerçevesinde değerlendirilmesi gereken tipler bunlar ama evil'lar tabii çoğu ve bir kısmı neutral (aralarında good olduğunu/olabileceğini zannetmiyorum). ve midnight evreninde gerçek anlamda "divine magic" uygulayabilen tek class zira midnight'taki diğer tanrılar nanay olmuş, izrador'un karanlık marifetleriyle. servants of shadow (gölgenin hizmetkarları) kapsamında, npc olarak yer verilmiş legate class'ına midnight campaign setting 2e'de'de yani oynanabilir/playable bir karakter değil (ilk core rulebook edisyonunda ise npc değil de core classes arasında geçiyordu galiba). legate'ler da ikiye ayrılıyor "background"ları bakımından: bir grubun ataları zaten izrador'a tapan kişiler ve bu karanlık tanrı'nın üretim/döllenme programına kendilerini teslim ediyorlar ve onların soyundan gelenler de doğuştan legate oluyor. bunlar, gölge kilisesinin (shadow church) en sadık ve kötücül üyeleri oluyor ve gölge'nin hakimiyetinde yüksek yerlere gelince yozlaşmaya en meyillileri oluyor. diğer grup ise çocukken ailesinden çalınan ve doktrinlerle gölge'nin öğretilerinin yolunu takip etmeleri sağlanan küçük çocuklardan veya kara kule theros obsidia'ya kendi karanlık ruhlarının rehberliğinde gelenlerden oluşuyor. bunlar, ilk grup göz önüne alındığında ikinci sınıf rahip sınıfında oluyorlar ve her zaman en tehlikeli görevler bu, doğuştan legate olmayanlara veriliyor. bu ikinci grup ayrıca daha az sadık oluyor ve genelde bu sınıftaki rahiplerin kendi ajandaları oluyor; yapmaları gereken görevleri dışında da bu ajandalarını takip edip ilerlemek hedefinde oluyorlar.
d&d'de normalde wizard'larla ve sorcerer'larla büyücülük kudreti bağlamında hiçbir diğer caster boy ölçüşemez ama midnight'taki ilk bakışta "cleric" class'ı gibi görülen legate'lerden tam emin olamam ve şu anda bunu anlayabilmek için campaign setting tablolarıyla ekstra haşır neşir olmak istemiyorum . midnight da official bir d&d campaign setting'i olmasa da o kurallarla yaratılmış bir "evren" ağırlıkla (ki bundan sapılan şeyleri de ilgili açıklamalarında belirtmişler) ve bence sanki burada da channeler'lar büyü gücü bakımından daha üstündür gibime geliyor. bir de midnight'ın sisteminde/kurallarında zaten büyü yapabilmek belirli sebeplerle çok kısıtlanmış bir şey. özellikle shadow church'ün bu konuda sıkı yasakları var ve izrador'un legate'leri zaten nadir olan channeler'ları avlayıp işlerini bitirmekle meşgul; bence bire bir kapışmada bunu yapamaz sıradan legate'ler ama tabii çok rahipli bir organizasyon ve tek tük takılan channeler'lardan bahsediyoruz... ve, burada adeta kötü biten bir lotr senaryosundan sonrası işleniyor gibi düşünmek lazım. yani kötü tanrı zaferini ilan ediyor ve burada "avlananlar" iyiler oluyor. bu arada midnight setting'inde de, başlığın asıl konusu olan midnight chronicles filminde de lotr'den gelen derin ilhamlar bayağı bariz. ama fantazya camiasında tolkien ilhamları normalde negatif algılanmaz zaten ve gördüğüm kadarıyla bu bağlamda da konu bu şekilde.
bu arada yukarıda ismen bahsetmiştim, midnight'ta heroic paths denen bir şey var. bunlardan bir tanesini daha ilk level'dayken seçebiliyorsunuz ve sonra core class'ınız, prestige class'ınız/class'larınız ve olursa legendary character olarak devam ettiğiniz karakterinizle birlikte bu heroic path'ta yürüyorsunuz. ciddi ability'ler, stat boost'ları falan kazandıran bir şey, bu heroic path denen şey. ve bu bağlamdaki seçenekleriniz de oldukça fazla fakat sadece bir/tek heroic path'ten yürüyebiliyorsunuz ve bunu oyunun en başında seçmeniz gerekiyor. level 20'ye kadarki progression'ları çizilmiş bunların ama aslında epik seviyelere geçmek de mümkün, midnight'ta. zaten belirli bir örüntüsü var, seviye atladıkça ne gibi ability'ler ve başka şeyler edindiğinizin ve bunu devam ettirmek de öyle zor bir şey değil. dm'inizi ikna edebilirseniz official ve hatta 3rd party d&d kaynaklarından da başka prestige class'ları midnight'a uyarlayabilirsiniz tabii ama bu bayağı bir iş... yani midnight'taki büyü sistemi cidden bayağı farklı, oralarda alışılanlardan ve çok uğraştırabilir bu tarz uyarlamalar.
heroic path'lar... bana göre legate'lerden saklanarak gezebilmek için shadow walker heroic path'ından gitmek son derece akıllıca olabilir. izrador'un gölgesinin düştüğü topraklarda siz de neden gölgemsi özelliklere sahip bir kahraman olmayasınız ki? evet, başkaları sizin de gölgelerin hizmetkarlarından biri olduğunuzu sanabilir ama vücut bütünlüğünüz için gölgelerle bir olan bir karakter olmanız son derece avantajlı ve de zaten uygun fırsatlarda, gölgelerin ardından kötülere ölümcül darbeler de vurabilirsiniz. bazen böyle kahramanlıklar, açıktan savaşmaktan bile daha efektif olabilir. bu tabii dnd'deki shadowdancer gibi bir şey, yani aslında rogue/thief gibi karakterler için biçilmiş kaftan bir şey.
yine bu izrador'dan gücünü alan gölge hizmetkarlarının ekstra kudretli elitlerinden doğrudan savaşmaktan olabildiğince kaçınılarak gidilebilecek bir yol daha var... bu da onların içine karışmak... ne demişler: "dostunu yakın, düşmanını daha yakın tut." ancak bunu her karakterle yapamazsınız. elbette ki yine greater legate'lere karşı dikkatli olmanız gerekir, bu bahsedeceğim yoldan giderseniz dahi. hatta "secretive" bir karakteri oynamayı tam beceremem derseniz de normal legate'lerle de yolunuzun pek kesişmemesini sağlamaya çalışabilirsiniz. channeler'lar için de collaborator prestige class'ı var ki bunda, golgenin hizmetkarlarıyla —en çok da orklarla ki zaten buralar hep ork sayılır ama goblin'ler ve insanlar da olabilir ve belki bunların iç içe yaşadığı çeşitli topluluklar da olabilir— blöfler veya iknalar vasıtasıyla münasebet kurabiliyorsunuz; bluff ve diplomacy skill'leri anahtar burada ve kurallara göre deceitful veya negatiatorfeat'lerinden birini almanız şart, bu yolda yürüyebilmeniz için. chaotic neutral veya true neutral olmanız şartı var bu prestige class'ı seçebilmeniz için ki zaten bu "evil"ların arasında bir "non-evil" olarak başka türlü rahat da edemezsiniz, alignment'ınızı gizleyebilmeniz de son derece zor olur. tabii mesela shadow walker heroic path'ını seçerseniz onlarda undetectable alignment özelliği var, günde 1-2 kere kullanabildiğiniz. yani idare edebiliteniz var durumu, belli şartlarda ama gene de o kadar da kolay bir şey değil bu.
collaborator olarak bu gölgenin hizmetkarlarını kandırabilirsiniz de onları iletişim becerilerinizle, negotiate ederek bir şeylere ikna da edebilirsiniz. hatta onların yerleşim yerlerinde bir şekilde yöneticileri gibi bir şey olabiliyorsunuz böylelikle; siz yönetimini ele aldığınız yerlerde bulunduğunuz sürece ve izrador'a açıkça düşman olduğunuzu belli eden şeyler yapmadığınız/söylemediğiniz takdirde onlara belli sınırlarla task'ler verebiliyorsunuz. mesela bir yeri soydurup oradan yağmalanan magic item'lar edindiniz, "bunlar legate'lere gidecek" diye onları kandırmanız gerekebiliyor. yalnız siz yönetimini aldığınız bölge(ler)den ayrılırsanız peşinizden gelmiyorlar. zaten bu gölge hizmetkarlarının en alt tabakasından olabilen orklar, goblinler ve/ya insanlardan oluşan, yönettiğiniz kişilerle öyle güçlü bir ordu falan kullanabilmeniz mümkün değil. ama onları kurnazca kullanırsanız umulmadık kapıları da açabilirsiniz tabii ki. sonuçta yine de servants of shadow'un en alt rank'lerindekiler de olsa, izrador'un ordularında yer alabilen kişiler bunlar. üst rütbelerdekilerle belirli münasebetlere sokabilirsiniz onları, yeterince iyi ve entrikalı planlamalar ve başarılı bir taktisyenlikle. hatta, bana göre sanki mesela en alt rütbelerdeki bir legate'in de aralarında olduğu "follower"larınız var diyelim ve o legate, sonrasında üst rütbelere ulaşırsa belki size hizmet etmez artık fakat ona hala sözünüzü geçirebilip onu kullanabilirsiniz (manipüle edebilirsiniz) belli amaçlarınız için, önceki muhabbetinizin sağlayabileceği avantajlarla.
bilhassa da role-playing için çok eğlenceli bir karakter bence collaborator ile devam edilen channeler. tehlikeli de elbette. ve bu ikisinin birleşimi olarak: heyecanlı! black tongue denen meşum dili de bilmeniz gerekiyor bir collaborator olabilmeniz için ve erenlander ırkını seçerseniz bu mümkün ki bir de bu prestige class'tan ilerledikçe obsidian tongue adlı bir beceri kazanıyorsunuz ve bunu geliştirerek mesela orc'ların mizahını becerebilip gölge'nin ajanlarının şüphesini çekmemeyi başarabilirsiniz. yalnız izrador'un hizmetkarlarından obsidian tongue ability'niz çerçevesinde taleplerde bulunursanız mütevazı takılmanız elzem. ayrıca yine aynı prestige class'ta ilerlerseniz demon'ları bile kandırabilme ve onları ikna etme güçleriniz oluyor ve level atladıkça artıyor. imp bir hireling'iniz de olabiliyor ki bu normal hireling'lerden farklı, şöyle ki siz level atladıkça o da güçleniyor.
ayrıca, immunity to fear da kazanıyorsunuz collaborator olarak level atlarsanız ki sihir bazlı olsun olmasın korku (fear) olayına tümden bağışıklık kazanıyorsunuz. bu biraz da gerekli aslında, içlerine girdiğiniz tipler göz önüne alındığında... zaten bu prestige class'tan kazandığınız spell energy point'leriniz de channler level'larındaki kazandıklarınızla "stack"leniyor ama aşağılarda bahsedip detaylandıracağım living nexus'tan ilerleyen hermetic channeler karakter gibi manyak seviyelere de ulaşamazsınız collaborator ile ki burada "character level"dan da bahsetmiyorum; o tür bir karakter (channeler - wizard - living nexus) bonus spell energy points konusunda da aşırı abarabiliyor yani. yine de, kendince çok güzellikleri de var collaborator olmanın... shadow-tapping ile birlikte izrador'un seçtiğiniz 2 domain'indeki ability'lere ve büyülere ulaşabilmenizden bahsedebilirim mesela ki bunların bildiğiniz spell school'lardan birini kapsayıp kapsamaması fark etmiyor. ama şeyi tam anlamadım... bu izrador's domains, normalde legate'ler için olan bir şey ki official d&d'de de bu domain olayları priest'ler içindir. orada da wearer of purple prestige class'ıyla belli cleric domain'lerine erişimini olabiliyor. anlamadığım nokta bu değil. "any" denmiş, seçebileceğimiz 2 domain için, collaborator ile. ama legate'ler için neutral ise evil domain'ini seçemez denmiş. bir hata mı oldu, yoksa collaborator'ın neutral iken seçebilmesi ekstra bir güzellik mi, emin olamadım. sonuçta kural kitapları esastır ve evil domain'i seçerim ben istersem, hacı. süper bir şey bu domain mevzusu, bu arada! ama gene bu bağlamdaki spell level'larınız ve spell energy point'lerinizde aynı standart uygulanıyor. zaten spell-like ability olarak verilseydi bu büyüler ve level limiti olmasaydı über güçlü bir karakter olurdunuz. neyse, collaborator'ın getirdiği kazanımların arasındaki dark invitation ile birlikte ise conjuration okulu bazında greater spellcasting feat'ini bedavaya alıyorsunuz. savvy host ise daha bile hayvani... hem augment summoning feat'ini bedavaya ve prerequisite'lerini karşılayamasanız dahi alıyorsunuz böylece, hem de 18. seviyedeki bir büyücü efektifliğinde, o caster level'ındaymışsınızcasına) ve tongues büyüsü etkisindeymişsinizcesine o summon'larınızla iletişim kurabiliyorsunuz. zaten collaborator, seçebildiğiniz seviyelerdeki iki summon monster büyüsünü size doğrudan hediye ediyor, gerekli level'lara ulaştığınızda. benim tasarladığım karakterle ikincisinde 7. seviye büyü (summon monster vii) olarak alabilirsiniz galiba ve bu da çok güçlü summon'lar demek.
diğer kaynaklara da göz atmak gerekiyor bu konuda belki ama core rulebook'a (2nd edition) baktığımda... büyü enerji puanları konusu için spell talisman ve greater spell talisman olayına da girilmesi çok mantıklı olur ve hatta bu adeta elzem bence. mesela spell talisman olarak, collaborator'dan gelen en yüksek seviyedeki summon monster büyüsü tılsımı, greater spell talisman olarak da direkt greater conjuration okulunu tümden kapsayan tılsıma sahip olmak, kulağa hiç de mantıksız gelmiyor, üst paragrafta bahsettiğim bilgiler ışığında. yine de, tüm kaynakları taramak vasıtasıyla daha iyi seçimlere de ulaşılabilir tabii ve item, feat vb. konularda da bu, kaynaklara hakim olma konusu çok mühimsenmesi gereken bir şey. bu tılsımlar, collaborator olarak devam edilen, tasarladığım karakter için bayağı gerekli ama zira yine dediğim gibi, hermetic channeler + wizard + living nexus gibi bol olmuyor harcayabileceğiniz maksimum büyü enerjisi puanlarınız ve bu tılsımlar, bu karakterle zaten az sayıda olabilen büyü puanlarınızı size daha az harcatıyor, talisman'lar için seçtiğiniz büyü okulu (greater) ve büyü (normal) söz konusu olduğunda (ve stack'leniyor bu etkiler, uyumlu seçerseniz). mis. talisman feat'leriyle birlikte ritual magic feat'i ve dolayısıyla ritual'ları da değerlendirmek güzel olur, büyü enerjilerinizde ve efektifliğinizde daha da fazla avantajlar elde edebilmeniz için. işin aslı, midnight'ın tüm kaynaklarını tarayıp bu bağlamda size avantajlar sağlayacak her şeyi değerlendirmelisiniz.
ama tabii aşağıda bahsedeceğim, benim tercih ettiğim speaker yerine dragonbloodedheroic path'ını seçerseniz de bu bakımdan ve hatta genel olarak "büyücülük" bakımından daha da efektif bir karakter de yaratabilirsiniz ama tabii her ikisinin de birbirine karşı avantajları ve dezavantajları olur; dragonblooded'da, speaker'ın sağladığı charisma boost'u yok mesela ki bu (charisma), benim tasarladığım karakterin büyüleri için baz alınan stat. biraz da herkesin tercihine kalmış. ben, göreceğiniz gibi speaker'ı daha uygun gördüm kendime, ve özellikle de bu karaktere; hem bahşettiği kazanımları beğendim hem de role-playing açısından bana daha uygun göründü o yol; ezcümle, collaborator ve speaker, birbirini müthiş iyi tamamlıyor bence. oraya buraya büyü yağdırırım ben sürekli diyenler için de dragonblooded, core rulebook'ta duruyor. (bu arada "core rulebook" diye bahsediyorum hatta kaynaklar arasına da öyle yazacağım alta ama "midnight 2nd edition rulebook" da denmiş buna. bu, kaynağın kapağında böyle yazmasa da midnight'ın ana kural kitabı bu, sonuçta. core rulebook denince official d&d 3.5 core rulebook gibi anlaşılmaması gerekiyor.)
collaborator prestige class'ında level 10'a ulaştığınızda ise respect geliyor çok önemli bir kazanım olarak. gölgenin hizmetkarları bu vesileyle artık size saygı duyuyor ve leadership feat'ini de elde ettiğiniz için size hizmet ediyorlar bu karanlık varlıklar. tabii ki burada kudretli gölge hizmetkarlarından bahsetmiyorum zira onları en düşük rütbelerdeki gölge hizmetkarları ve ayaktakımıyla karıştırmak ölümcül bir hata olur. lakin, bu demek değil ki collaborator'ın getirdiği kazanımları kullanmayı sadece bu alt rütbelerdeki gölge hizmetkarları ve ayaktakımıyla ilgili şeylerle sınırlamak zorundasınız... elbette değilsiniz. obsidian tongue ability'nizin tanımında "servants of izrador" denmiş ve bunların arasında greater legate'ler de olabilir, buna göre. hatta über güçlü night kings denen varlıklardan biriyle talihsizce yollarınız kesişirse, onların üzerinde de kendinizi sıyırmak için bu ability'yi kullanabilirsiniz, en azından bunu deneyebilirsiniz. bunların hepsi "servants of shadow", neticede. yani; gölge'nin hizmetkarları ile olan interaksiyonlarınızda bluff, diplomacy, ve gather ınformation check'lerinize +10 bonus alıyorsunuz, level 9 bir collaborator olup da obsidian tongue bonusunuz maksimize olunca. bu, özellikle de mesela sizin bir nevi hükmettiğiniz bir bölgeye teftiş için gelen legate'ler üzerinde çok işe yarayabilir. şüphe çekmemeniz gerekiyor sonuçta ve diplomacy kullanmanız önemli ve yeri geldiğinde onlara blöf de yapmanız gerekebilir. ayrıca gather information da mühim tabii. ve gölge ajanlarıyla girdiğiniz interaksiyonlarda bu check'lerin hepsinde +10 bonus kazandırıyor obsidian tongue. mis. demin bahsettiğim respect ile ilgili de şunu ekleyeyim: leadership score'unuz değişirse bu, bulunduğunuz bölgeden ayrılıp başka bir yerde yeni "followers" edinirseniz dahi sizinle birlikte geliyor. yani öyle "temiz bir sayfa açmak" diye bir şey yok. gavurların deyişiyle, "word travels quickly". bu sebeple de bu score'unuzu yüksek tutmalısınız.
bu, yukarıda bahsettiğim collaborator, birçok bakımdan benim için çok ideal bir seçim, gerçekten de. heroic path olarak da speaker'ı seçerim ve olayı bitiririm ki channeler/collaborator class'larıyla birlikte seçilebilecek en iyi heroic path bu zaten, en azından benim açımdan. yukarıda bahsettiğim obsidian tongue ile birlikte speaker'dan gelen persuasive speaker ability'si de süper ki bunda, servants of shadows da dahil olmak üzere herkes ve her tür yaratıkla verbal persuasion gerektiğindeki charisma-based check'lerinize çok iyi bonuslar alıyorsunuz. comprehend languages ve tongues büyülerini de spell-like ability olarak yapmanıza olanak sağlıyor bu heroic path ki adeta bir iletişim canavarı oluyorsunuz yani böylelikle. channeler'dan sonra collaborator prestige class'a geçtiğiniz için bir specialist wizard olmasanız da teknik olarak (mesela channeler'dan wizard'a geçerseniz bir nevi öyle oluyorsunuz "wizardcraft" ability'niz dolayısıyla), her büyü okuluna da, en azından çok ileriki level'lara çıkmadan hakim olamazsınız. divination büyü okulunu da seçmezsiniz herhalde, belki çok ileriki level'larda seçebilirsiniz tabii ama öncelikle bir büyü okulunun greater'ını seçmeniz de daha mantıklı olabilir. o yüzden, bu iki spell-like ability önemli (ki aslında sahip olacağınız tüm spell-like ability'ler mühim, hem bu bakımdan hem de zaten çok olmayan spell energy point'lerinizi harcamamaları yönünden) ki comprehend languages'de bilmediğiniz/anlamadığınız diller gibi yazılı metinleri anlama becerisi de kazanıyorsunuz ama bunları konuşma veya yazma becerisini kazanamıyorsunuz. tongues'da ise dokunduğunuz herhangi zeki ve konuşabilen bir kişi veya varlığı anlayıp onunla konuşabiliyorsunuz, belirli bir süre. language savant'tan da aşağıda bahsedeceğim. zaten collaborator olmak için de true neutral veya chaotic neutral olmak şartı var (bundan galiba bahsetmiştim) ki kendimi hep chaotic neutral biri olarak görmüşümdür. charismatic channeler ve collaborator birbirlerini çok iyi tamamlıyorlar ki zaten collaborator olabilmeniz için gereken "skills: bluff 8 ranks, diplomacy 8 ranks, sense motive 8 ranks" requirement'larını hermetic channeler karşılayamıyor veya çok ileriki level'larda karşılayabilir zaten (onun cross-skill'leri bunlar). charismatic channeler ise bunu karşılıyor zira additional class skill'leri arasında bu üçü de var.
speaker da karakteri derinleştirip daha da güçlendiriyor ki charisma score boost'ları muazzam mesela; ek olarak da sadece kelimelerinizle kapıları yerle bir edebiliyorsunuz ve buna benzer, karakterleri de dize getirebildiğiniz power word'leriniz var. persuasive speaker da oluyorsunuz ve bu, charisma based skill check'lerinize çok iyi bonuslar veriyor, mevzubahis konuşma bazlı persuasion gerektiren vaziyetlerse. bundan da galiba bahsetmiştim. haha. speaker olmanızın beraberinde getirdiği en hayvani iyi şeylerden biriyse bir language savant olabilmeniz. herhangi ama herhangi bir dil, siz konuşanları duyabilirken, 10 dakika konuşulduğunda o dili tamamen öğrenebiliyorsunuz ve günün geri kalanında sanki o dil ana diliniz gibi konuşabiliyorsunuz. yani bu tarz fantastik eserlerde ne yaratıklar var... onlardan herhangi biri ile ilk defa karşılaştınız mesela. ilk defa gördüğünüz bu yaratıklar 10 dakika kendi aralarında konuştular yanınızda veya bir yere gizlenip onların diyaloglarını dinlediniz... hoop, o dili tamamen öğrenip onlarla diyalog kurabiliyorsunuz. işte bundan ilk defa bahsediyorum. hehe. speaker'ın bazı ability'leri de özellikle de izrador'a hizmet etmediğinizin, yani bir gölge hizmetkarı olmadığınızın anlaşılmaması veya anlaşıldığında kendinizi ilgili ortamdan kurtarabilmeniz için de kilit rol oynayabilir. veya, mesela bir orka, normalde foyanızın ortaya çıkacağı bir komut vermek istediğinizde. sonuçta "sözünüzü geçirebilen" birisiniz. *
yani şöyle bir karakter böyle bir tiplemeyle oynayabilmek için biçilmiş kaftan: lvl 15 cn speaker - channeler 5 / collaborator 10. midnight'taki büyü sisteminin epey farklı olduğunu söylemiştim. burada karakter level'ınızı ikiye böldüğünüzdeki sayıdaki level'da büyü yapabiliyorsunuz, büyü puanlarınız yetiyorsa (işte asıl farklılık bu. slot'lar ve büyü öğrenme/yapma sınırı falan yok bu sistemde. enerjiniz yettiğince büyü yapabiliyorsunuz). ama channeler level'larınız ve mevzubahis collaborator level'larınız üst üste ekleniyor (stack) ve channeler (ve stack'lenen class) level'larınız başka prestige class'ınızınkinden (varsa) yüksekse +1 bonus oluyor. yani bahsettiğim level 15 karakter, bu bağlamda level 16 gibi değerlendiriliyor ve 8. seviyedeki büyüleri yapabiliyor böylelikle ki bu zaten çok güçlü bir büyücü olmanız demek. (üstlerde monster summoning'de bahsettiğim 7. level'ı da böyle hesaplamıştım; 13. seviye olunuyor ilgili yerde ve level 14 gibi hesaplanıyor.) ek olarak, channeler'ın hit die'ı d6 iken (ki bu official d&d 3e/3.5e'deki sorcerer ve wizard'ların d4'ünden zaten üstün), collaborator'a geçtiğiniz anda hit die'ınız d8 oluyor ve bu süper bir şey bir büyücü için. ayrıca, charismatic channeler, collaborator ve speaker'ın hiçbir önemli ability'si birbiriyle çakışmıyor, yani ingilizce deyişle "redundant" olmuyor ve bu da çok önemli. örneğin "charismatic" diye (evet, ismi bu) yine charisma'ya bonuslar veren bir heroic path de var, speaker'ın yerine seçilebilecek olan. ama bundaki leadership bonus feat'i ve collaborator class'ında 10. seviyeye ulaştığınızdaki "respect (ex)" aynı görevi görüyor ki bu, bunlardan birinin boşa gitmesi anlamına geliyor.
bu karakter yaratımındaki gözüme çarpan tek ciddi falso, bonus feat'ler konusunda çok sınırlı kalması. channeler olarak level 4'te bir bonus feat alabiliyorsunuz (level 5'ten sonra collaborator'a geçildiğini varsayarsak). seçtiğiniz ırkınız da 1 veya 2 ekstra feat veriyor ve birkaç level'da bir birer feat kazandırıyor. o kadar. collaborator prestige class'ı da bazı önemli feat'ler edinmenize vesile olsa da, cidden kazanabildiğiniz feat sayısı, hermetic tradition'dan gidip wizard ve living nexus'a geçilen karakterin yanından bile geçemez. yani, altlarda oluşturduğum epik hermetic channeler karakter adeta feat'lere boğuluyor diyebiliriz. bir de speaker olarak level 20'lik bir karakter yaratmadığım için power word: charming, greater shout gibi bazı ability'leri ve 4. charisma score boost'unu alamıyorum bu heroic path'ten (bunlar da bu prestige class'ın verdiği şeyler, ancak level 20'ye ulaşabildiğinizde). belki günün birinde bu karakteri level 20 yaparım, kaynakları yeniden bir tarayıp "işte budur!" diyebileceğim bir prestige class daha bulursam. yine de, böyle de gayet süper bir karakter oldu bence zaten, o kadar da kusuru olsun. tüm bunlara rağmen, altta bahsedeceğim tabloda living nexus için feat'lerimin yarısından çoğunu feda etmeyi de düşünebilirim, collaborator olarak ilerledikten sonra. yani buna değebilir de... ama, bunu iyi düşünmek lazım. öncelikle, wizard'ın belli class avantajları yok ki salt" büyücülük kudreti" bakımından o, bir nevi specialist olduğu için daha önde. mesela spell energy point'lerim ne kadar yeterli olabilir?.. role-playing açısından ise... collaborator'ın servants of shadow'larla çok içli dışlı olabilirken aynı zamanda da sürekli power nexus (bu kavramdan, yazının ilerilerinde bahsedeceğim) arayışında olabilmesi ne kadar makul olur... ki zaten nadir olan bu power nexus'ların birinin bile yerini tespit edebilmeniz için aylarınızı harcamanız gerekiyor normalde ki bu süre, bir living nexus olsanız bile kısalsa da, yine de höt deyince bulamazsınız bunlardan. ayrıca, bir living nexus iseniz, legate'lerin öncelikli hedefisiniz. zaten bir living nexus olduğunuz ortaya çıkarsa bunun cezası istisnasız ölüm. collaborator olarak ise fazla şüphe çekmemeniz gerekiyor ve bunu yapabilirsiniz; role-playing açısından yeterince akıllı davranarak ve becerilerinizi doğru kullanarak. hem collaborator hem de living nexus olmak... işte bu çok büyük bir challenge gibi görünüyor.
bu arada mage başlığında "generalist wizard"ı yeğlediğimi söylemiştim ama midnight'ın setting'inde bana böyle bir karakter veya karakterler diyeyim, daha uygunmuş gibi geldi ve daha eğlenceli... ayrıca gene de sade karakterler aslında üstte çizdiklerim, benim felsefeme ters de sayılmaz ve d&d 3.5e'de sorcerer'da örneğin, düz sorcerer olarak level 20 olabilirsiniz ama wizard'da bir şekilde prestige class'larla devam etmek çok daha cazip. ben normalde d&d 3e/3.5'de de genelde generalist'liğinden fazla taviz vermeyen büyücü karakterler yaratırdım, yani prestige class'larını ona göre seçerdim. midnight da aynı d&d edisyonunu kullansa da burada collaborator'ın bahsettiğim avantajları ve özellikle de gölge'nin hizmetkarlarıyla bir şekilde iyi geçinebilmesi ve hatta onlara belli şeyleri yaptırabilmesi görmezden gelinemeyecek bir avantaj ve role-playing bakımından da müthiş zevkli bir tercih, bana göre. bunu da kim bilir kaç kere vurgulamışımdır. haha. yine de aslında channeler 5 / collaborator 10 ve x (başka bir prestige class) 5 şeklinde bir level 20 karakter de yaratılabilir, yani tek cazip seçenek living nexus olmayabilir bu konuda. yani üzerine daha fazla eğilirsem bu konunun ve elimdeki farklı kaynak kitapları bir kez daha o gözle karıştırırsam daha ideal bir karakter de yaratabilirim belki. ama midnight'taki prestige class'lar arasında bunu leve 20'ye tamamlayacak bir sınıf da yok gibi görünüyor sanki. living nexus, göz önünde tutulabilir gerçi, yukarıda bahsettiğim gibi. aslında diğer d&d kaynaklarındaki prestige class'ların da midnight'a adapte edilebileceği söylenmiş kural kitabında ama bunun üzerinde biraz fazla çalışmak gerekiyor zira dediğim gibi, buradaki büyü sistemi resmi d&d 3e/3.5e'dekinden bayağı farklı. gelgelelim hermetic channeler olarak gidilirse epik bir ideal karakter yaratılabiliyor... bazı şeyleri yineliyorum zira yazı inanılmaz uzadı ve hatırlatmalar iyi olabilir diye düşünüyorum. neyse, şimdi o epik karatere tam gelelim.
channeler 7 / wizard 10 / living nexus 5 - yani toplamda 22. seviyede epik bir karakter. living nexus, bir legendary character. bu da tıpkı heroic path gibi, midnight'ın yarattığı orijinal bir üst prestige class gibi bir şey. biraz d&d 4e'deki epic destiny'yi akla getiriyor ki bu daha sonra gelen bir şey aslında. hermetic tradition'dan gitmeyen bir büyücü için böyle bir legendary character olabilmeniz pek mümkün olmayabilir. en azından üstlerde oluşturduğum karakter charismatic tradition'dan gidiyordu ve kendisinin living nexus'un requirement'ları arasında olan feat'leri karşılayabilmesi mümkün olsa bile bu requirement'lar için feat'lerinizin yarısından çoğunu falan bu uğurda harcamanız gerekiyor ki bu çok da ideal bir tablo gibi görünmüyor. yine de bu konuya eğileceğim bir zaman. yani bu az sayıdaki feat'imi living nexus olmak için harcasam bile, belki de buna değer. bakmışsınız collaborator bir living nexus olmuşum! *
role-playing olarak da bir mantığa oturtulması gerekiyor bunun tabii. üstlerde bahsettiğim gibi, hem collaborator hem de living nexus olmak hiç de rasyonel bir tercih olmayabilir. hermetic tradition'dan gidilirse ise ile hem class bazındaki available bonus feats olarak requirement'lar arasındaki item creation feat'lerinden almanız mümkün hem de prestige class olarak wizard'dan yürürseniz zaten sayısız feat daha kazanabiliyorsunuz. hele bir de heroic path olarak wiser'ı seçerseniz adeta feat içinde yüzüyorsunuz (speaker'ın sağladığı bonus feat'ler yok). ayrıca hermetic channeler -> wizard -> living nexus, bu class'ların uyumu ve role-playing açısından da daha ideal gibi. sonuçta yalnız başınıza olabileceğiniz için istediğiniz kadar zamanınızı power nexus'ları aramak için harcayabilirsiniz. ayrıca ulaştığınız level ve power nexus'lardan aldığınız kudret de birleştiğinde, izrador'un "dava"sına büyük zararlar verebilirsiniz, böyle bir karakterle. şu bilgiyi de mutlaka eklemek gerekiyor: living nexus olabilmeniz için sense nexus feat'ine sahip olabilmeniz de gerekiyor ki bu, aşırı nadir bir feat. bunu, bir party'de sadece bir karakter edinebiliyor ve o da anca dm'iniz izin verirse... zaten şöyle bir düşününce... 4-5 tane 22. seviye epik living nexus, izrador'u bitirebilir bile. yani bir deity'yi yok edemezler herhalde ama onun midnight dünyasındaki etkinliğine devasa darbeler vurabilirsiniz. bu denli "overpowered" olunamaması için de böyle bir sınırlandırma getirilmiştir diye düşünüyorum.
tabii benim kendime daha uygun bulduğum collaborator ile de izrador'a ciddi problemler yaşatabilirsiniz zira bu tür frp'lerde role-playing'le de inanılmaz şeyler başarılabiliyor. her şey kudret değil yani. ama tabii greater legate'lere falan level 15'ken pek bulaşmamanız akıllıca olur, teke tek yakalamadığınız sürece birini ve karşınızdaki sizden çok daha üst bir level'daysa. veya onlarla yolunuz kesişirse de channeler temelli ve gölge'ye hizmet etmeyen biri olduğunuzu veya amacınız kendi totonuzu korumak ve kurtarmak değilse de daha soylu bir ideal için savaşıyorsanız da bunu da ulu orta legate'lere açık etmemelisiniz. bir party iseniz farklı ve daha karmaşık entrikalar içeren yollar da izleyebilirsiniz elbette ama. party olmak. yani birkaç kişilik bir adventurer ekibi olmak... netice... "ver, ver elini, yıkalım karanlığı" mı olur, yoksa "nerde çokluk orada orkluk" mu?.. * tabii belki de dm'iniz sizi öyle yerlere sürükler ki bu anlattıklarımdan da bambaşka cinsten role-playing olaylarına girmeniz de gerekebilir. ben ağırlıkla "single player" içinmiş gibi tasarlamalar ve kurgular üretsem de aslında bu oyunlar genelde bir party olarak oynanır. gene de ben genelde, "el şeyiyle gerdeğe girmekten" pek hoşlanmadığımdan, kendisine de yeten karakterler yaratmayı tercih ederim normalde. bu demek değil ki party'deki diğerlerine ihtiyacım olmaz, öyle bir oyun oynuyorsam. işte yukarılarda bahsettiğim "generalist wizard" muhabbetiyle alakalı, bu dediğim şey. yani her durumda yapabilecek bir şeylerim olmalı diye düşünür ve planlamamı o şekilde hallederim.
keşke collaborator üzerinden gidilip sonrasında living nexus olunabilmesi ideal bir yol olsaymış demekten de demekten kendimi alamıyorum (belki de öyledir aslında) zira bunun verdiği ability'lerden biri enhanced charisma ki charisma da burada oluşturduğum karakterdense üstlerde bahsettiğim charisma tradition'ından giden karakterin işine yarardı asıl. yine de living nexus'un kazandırdığı ability'ler arasından 5 tanesini seçebiliyorsunuz ve charisma dışında da çok işe yarayan başkaları var. hermetic tradition'dan gidilip living nexus olabilmek son derece ideal olmaya devam ediyor, bu yüzden. bu, epik level'ları hedefleyen bir karakter yaratmak istesem midnight'ta izleyeceğim yol olurdu muhtemelen. power nexuses denen şeyler var midnight evreninde ve bunlarla uyumlanmanız (attune) normalde çok kısıtlı olan büyü güçlerinizi muazzam artırıyor ve living nexuslegendary character'ının, çoğu bunlarla ilgili olan verdiği ability'ler cidden de süper. hatta ve hatta, kendiniz bile bir power nexus gibi oluyorsunuz, bir bakıma. en zayıf power nexus'ların bile yerleri sıkı bir sır. ama living nexus, sense nexus feat'i sayesinde bunların 5 mil yanına yaklaşınca varlıklarını sezebiliyorlar ve onların tam yerlerini saptayabiliyorlar (wisdom check'lerinde başarılı olurlarsa) ki improved sense nexus'taki power level'larla birlikte bu alan daha da genişletilebiliyor. şunu da belirtmem gerekir ki midnight: core rulebook'un ilk edisyonunda wizard'ın skill requirement'ları 8 ve bu da demek oluyor ki channeler olarak 5 level'dan sonra direkt wizard prestige class'ından yürüyebiliyorsunuz. yani epik level'lara ulaşmadan da şöyle bir karakter yapabilirsiniz o kurallara göre: channeler 5 / wizard 10 / living nexus 5 ve yine wiser heroic path'ından giderek. ancak sanki ikinci edisyonu temel almak daha mantıklı gibi.
bu arada "wiser" yolundan gidilmesi şart değil tabii ve ideal de olmayabilir aslında. ilk bakışta bana en mantıklısı o gibi gelse de yukarılarda dragonblooded diye bir heroic path'tan bahsetmiştim. bu, daha iyi bir seçim de olabilir. kaldı ki, ben daha çok collaborator karakteriyle ilgilendiğimden, bu living nexus'lu karakter konusunda çok derinleştiğimi iddia edemem. böyle tercihlerde "powergaming"i mi ön plana alırsınız, bir yok etme makinası olmak yerine role-playing'i mi önceliğini yaparsınız... böyle değişkenlere göre tercihler farklı olabilir. hatta belki de böyle bir oyunu onlarca kere oynayıp size mantıklı gelen her kombinasyonu denersiniz tek tek, farklı oyunlarınızda. önceden "mükemmel olacak" diye kurguladığınız bir karakter hiç de umduğunuz gibi ilermeleyebilir veya, "bu pek olmadı galiba" diye düşündüğünüz bir tanesi ise sizi şaşırtarak süper efektif de olabilir. "yaşayarak öğrenmek" diye bir şey varsa "oynayarak anlamak" diye bir şey de var. önemli olan, uykusuz 2 gece 3 gün durmadan frp oynayacak kadar manyak olmamak. * benim sabahın ileri saatlerine, belki öğlene kadar uyumayıp oynadığım olmuştu ama 2 gece uyumadan oynamak... yoo dostum. ben uykuyu seviyorum ve sağlığımı seviyorum. haha! gerçi bir seferinde de diablo ii'ye kendimi kaptırıp bir gece uyumadığım olmuştu. böyle münferit olaylar her genç gamer'ın başına gelmiştir ve gelir herhalde ya. hehe.
şuna da değinmek lazım ki, midnight'ta level 20'nin üstüne çıkmak, yani epik level'lara ulaşmak hedefindeyseniz bu işlere büyük bir tehlike katıyor zira epik level'lara çıkmanız demek izrador'un "davasına" ciddi zarar verip onun dikkatini çekmeniz demek ve night kings denen über güçlü gölge hizmetkarlarından birinin sizi hedefi yapması manasına geliyor. ayrıca üstteki legendary character kapsamındaki living nexus'lar zaten gölgenin hizmetkarları tarafından en çok aranan kişilerden biri olmanız manasına geliyor, doğrudan. bu level'lara çıkıp bir night king ile böyle majör bir çatışmaya girmekten tek kaçışınız kariyerinizin geri kalanında caradul denen yerde gizlenmek. bu varlıkları tümden yok etmek imkansıza yakın olsa da onları zayıflatıp yenilgiye uğratmak gayet mümkün, hatta level 20 veya biraz altındaki karakterler için bile. bu, biraz tercih meselesi aslında ama bu uğurda şehit olmayı göze alan karakterler genelde lawful good'lar falan olur herhalde. ben mesela bir chaotic neutral olarak böyle bir işe girişmezdim. ama girişenler de neden olmasın. bazıları içinse kötülükle mücadele etmenin en iyi yolu yine kötülüktür ve böyle bakan bir collaborator da olabilir ve kendisinin nihai amacı izrador'u alt etmek olabilir. burada farklı değişkenler de devreye girebilir tabii. mesela eleman chaotic neutral bir collaborator'dır ama mesela köyünü izrador'un hizmetkarları yok etmiştir. o da kendini bunun intikamını almaya adamıştır ve o yüzden böyle bir yol izlemektedir.
ırk olayını da unutmayayım: channeler üzerinden ilerleyen karakterler için midnight'taki human (insan) ırklarından sarcosan ve erenlander gayet ideal. ama ilk oluşturduğum collaborator diye devam eden karakter için erenlander, diğer living nexus olarak sonlanan karakter içinse sarcosan bence daha uygun. öncelikle... collaborator'ın requirement'larından biri black tongue denen dili bilmek, yukarılarda bahsettiğim gibi ve erenlander'ın bonus languages'ı olarak "any" denirken, sarcosan'ın bonus dilleri arasında black tongue yok. yani galiba teknik olarak sarcosan ile collaborator prestige class'ını alabilmek zaten mümkün olmayabilir. belki diğer kaynaklardaki background varyantları arasından bunu mümkün bulan bir şey vardır ama şimdi kaynak taramaya üşeniyorum bunun için. veya bir şekilde black tongue konuşanların arasında yetişmiş biriymişsiniz gibi bir background'u da dm'inize kabul ettirebilirsiniz belki. neyse ya, seç erelander'ı, olay bitsin. fazla kasmaya gerek yok bence.
burada erenlander üzerinden gidersem... bonus language olarak her dil seçilebildiği için black tongue'u seçebiliyoruz haliyle ve ona sadece 1 skill point harcamak yeterli zira bu dil, diğer birçoğu gibi 3 değil sadece 1 seviyeden oluşuyor (pidgin level). izrador'un ajanları ve ordularının kullandığı bu dil oldukça basit aslında, ve genelde bu ünitelerin kamp yaparlarken, devriye gezmelerinde veya savaşırlarken aralarında kullandıkları dil. diyelim ki 15 intelligence score'unuz var (ki charismatic channeler için zaten daha üstü makul olmaz), diller için 2 intelligence modifier'ınızdan gelen 4 skill point'iniz olabiliyor languages için kullanabileceğiniz ve diğer üçünü de farklı bir dilde fluent olabilmek için veya 3 ayrı dilde başlangıç seviyesi için kullanıp sonra ilerletebilirsiniz, her level'da 1'er artırmak vasıtasıyla. erenlander'lar kendi dillerinde fluent olarak başlıyorlar, yani 3., en üst seviyede. ve bonus dil olaraksa istedikleri dilleri seçebiliyorlar. yukarılarda bahsettiğim gibi, collaborator ve speaker üzerinden ilerleyen bir channeler'ın zaten önemli ability'leri var ve birkaç dil dışında, skill point'lerinizi önünüze gelen her dilde fluent olmak için harcamanız hiç de şart değil. gene de orcish, yani orkların dilini öğrenmek iyi bir stratejik karar olabilir mesela bence, zira onlarla çok iç içe olacaksanız collaborator iseniz. courtier dili için; bilim, felsefe ve politikanın dili deniyor. bu da mesela düşünülebilir. hem kendi kişisel gelişiminiz için böyle bir dil güzel olur, hem de mesela çok okumuş etmiş bir greater legate ile yollarınız kesişti... nasıl blöf falan yapabilirsiniz ki cahillikten kırılıyorsanız? diplomacy'de bile sıçabilirsiniz. bazı dillerin birbiriyse sinerjileri olduğundan da aslında iyi bir planlamayla birkaç, size gerekli olabileceğini düşündüğünüz dilde daha fluent olabilirsiniz daha az skill point harcayarak. bu, biraz da duruma göre... zaten 1. seviyeden sonrasında da, uygun gördüğünüz level'larda skill point'lerinizden harcayarak farklı dilleri öğrenebiliyorsunuz.
ben yine de erenlander'ı collaborator için ve sarcosan'ı wizard/living nexus için —sarcosan'ın bir varyantının black tongue'u öğrenebilmesi bir şekilde mümkünse bile— neden daha uygun ırklar olarak gördüğümü biraz daha açayım: öncelikle collaborator, charisma tradition'ından giden bir karakter ve prime stat'ı charisma olacak haliyle ve intelligence'ı çok yüksek olamayacak. intelligence'ın yüksek olmaması demek daha az skill point demek. bunları zaten söylemiştim. erenlander'ların skill bonus'ları sarcosan'ların iki katı ve bu, charismatic channeler üzerinden giden bir karakter için aşırı önemli. ayrıca üstlerde yazdığım gibi bu yoldan yüründüğünde ciddi sayıda az feat kazanıyorsunuz ve erenlander'ların sarcosan'lara göre 1 fazla feat'leri oluyor ki 1 feat bile önemlidir böyle oyunlarda. ayrıca erenlander'ın seçtiğiniz bir item creation skill'ine +4 bonusla başlaması da iyi bir şey, mesela yazının yukarılarında bahsettiğim talisman'lar için kullanılabilir ve spesifik olarak da craft greater spell talisman için.
bu arada charismatic channeler, hatta bambaşka bir karakter/class'tan dahi olsanız sizin de bu power nexus denen şeylere bir nevi ihtiyacınız var aslında, bazı önemli şeyler için. yani, siz de bir adventurer'sınız sonuçta ve bir living nexus olmasanız bile arada serüvenlere çıkıp power nexus'lardan bulmalı, onlarla uyumlanmalı ve onlardan faydalanmalısınız. evet, bunu living nexus'lar kadar kolay başaramazsınız ama inanın bu serüvenlere değer. yani mesela bu talisman'ları craft edebilmeniz için gerekli olan materyal ve kaynakları satın alamasanız —midnight setting'inde bir "common currency" yok— fakat, tipik frp'lerdeki gibi, başkasına craft ettirebilirsiniz (ki bu zor bir şey), birilerini öldürüp onlardan çıkarsa alarak (bu da düşük bir ihtimal) veya bir yerleri loot'layarak da edinebilirsiniz yeterince şanslıysanız ama power nexus'ları da neden bu bağlamda kullanmayasınız? hatta mutlaka kullanmalısınız! magic item'lar craft edebilmeniz için power nexuses denen büyü enerjisi kaynaklarından yardım almanız, yani onlarla uyumlanmanız şart, özetle.
ve spell energy point'lerinizi dramatik sayıda artırabiliyorsunuz bu power nexus'larla uyumlanarak ve channeler temelli bir karakter için bu aşırı önemli bir şey, hatta talisman'lardan da önemli ancak talisman'lar "kalıcı" şeyler olduğu ve ne durumda olursanız olun bunların faydasını göreceğiniz için önce o mevzudan bahsettim. yani, bazı başka şeyler için de bu power nexus'lar oyunda/karakterinizde kilit rol oynayacaktır. pek tabii, şimdi power nexus'larla ilgili verilen tüm bilgileri buraya taşıyamam ama midnight'ta bunlar cidden inanılmaz önemli/değerli. tabii, ulaştığınız power nexus'ların farklı kıstasları ve sınırlandırmaları olabiliyor, bunların hepsini de istediğiniz gibi kullanamazsınız diye anlayın bunu. collaborator'sınız diye sürekli bir yerde çakılı kalmak zorunda da değilsiniz zaten. arada, midnight setting'i sınırları içindeki muhtelif yerleri gezerek ve buralarda çeşitli maceralara atılarak hem muazzam kazanımlar elde edebilirsiniz hem de hayatınıza bir heyecan gelir. power nexus'lar için de gözlerinizi her zaman açık tutun! hatta dm'iniz izin verirse sense nexus feat'ini de, hangi tür bir channeler olursanız olun almaya bakın. benim oluşturduğum collaborator karakterinde feat seçimleriniz bayağı sınırlı olsa da, buna kesin değer. yani, bu feat'in sağladığı, bir power nexus'un 5 mil yanına yaklaşınca onları sezebilmeniz elbette bir power nexus'u arayış/buluş sürenizi çok kısaltacaktır. işin aslını soracak olursanız, sense nexus feat'iniz yoksa ve bir power nexus'un nerede olduğuyla ilgili gizli bir bilgiye ulaşmamışsanız, işiniz şansa kalıyor. bir serüvene çıktığınızda denk gelebilirsiniz bunlara, örneğin. o feat'iniz varsa da gene rastlantısal olabilir tabii durumlar ama mesela antik bir yapıyı loot'lamak için bir maceraya atıldınız ve oranın 5 mil yakınında bir power nexus var... işte bunu seziyorsunuz wisdom check'inizde başarıya ulaşırsanız ve onun tam yerini saptayabiliyorsunuz o gün içinde, bir diğer wisdom check'inizde daha başarılı olursanız.
peki sarcosan neden living nexus olarak sonlanan * karakter için daha ideal?.. sarcosan'ların intelligence ve charisma skorlarına +2 bonus varken, wisdom'ları ise -2 düşüyor. zaten living nexus olmak demek, sürekli müthiş tehlikelere atılmak demek. o yüzden wisdom'larındaki penalty, role-playing açısından da mantıklı. yani, deli cesaretine sahip bir karaktersiniz. charisma score boost'u da mesela düştüğünüz tehlikeli durumlarda bluff ve/ya diplomacy skill'lerinizi kullanırken size avantaj sağlayabilir. anlaşılabileceği gibi, bu charisma ve intelligence boost'u collaborator temelli çizdiğim karakter için de süper olsa da, wisdom işte... benim gözümün önüne getirdiğim collaborator'ın 14'ten düşük bir wisdom skoru olmamalı. eh, charicmatic tradition'ından giden bir karaktere minimum 16 wisdom skoru atamanız gerekiyor bunun için, ki -2 olunca 14 olabilsin. böyle bir karakterin ability score atamalarında 16 puan asla wisdom'a verilmez, normal şartlarda. yani, 90 üzeri total zar atsanız bile (108 üzerinden) gene de wisdom'a 16 vermezsiniz. ben vermem diyeyim, en azından.
ad&d 2e'de mesela mage'ler için wisdom çok önemli olabiliyor. hele bir de necromancer'sanız zaten minimum 16 olması gerekiyor bu skorun. ama burada d&d 3e/3.5e'yi esas alıyoruz ve normal şartlarda wisdom'a bu kadar yüksek bir skor atanmaz, böylesi karakterler için. intelligence... bu biraz size bağlı. yani intelligence'ın da normal şartlarda, büyü efektifliğini charisma score'undan alan bir karakter için çok büyük değeri yoktur. ama fazlasıyla skill-based bir karakter yaratacaksanız önemli de olabilir bu skor. veya role-playing açısından çok zeki bir karakteri oynamak istediyseniz. bu sefer de bazı daha önemli ability score'larınızdan dezavantajlar yaşayabilirsiniz ama, böyle bir karar almanızın neticesi olarak. gene de, biraz da kişisel tercihlerinize göre şekillendirebileceğiniz şeyler bunlar. d&d 3e/3.5e'de inanılmaz seçenekleriniz olabiliyor önünüzde. o kadar çok official kaynak var ki... bunların bazıları sadece belli campaign'lerle sınırlandırılmış olsa da çoğunu da herhangi bir setting'de ilerleyeceğiniz karakteriniz için kullanabiliyorsunuz. örneğin bir lich olmayı kafasını koyan bir sorcerer olarak başlayabilirsiniz ve constitution skorunuzu düşük atarsınız, undead olduktan sonra bu bir işe yaramayacağı için ve onun yerine intelligence'ınızı çok yüksek yaparsınız. evet, lich olana kadar büyük sıkıntılar çekebilirsiniz bu yüzden ama bunu başarabildiğinizde de hayvani charisma skorunun yanında yüksek intelligence skoru da olan bir lich olursunuz, bir dolu skill'inizle birlikte. bu müthiş bir şey olurdu!
living nexus olarak devam eden hermetic channeler karakterine dönersek... ayrıca bu karakterin, erenlander'ın sağladığı feat ve ekstra skill'lere hiç ihtiyacı yok gerçekten. hem intelligence'ları artıyor, sarcosan olurlarsa hem de bluff, diplomacy gibi skill'lere ekstra bonus puanları oluyor ki bunlar da yeri geldiğinde çok önemli olabiliyor bu tür oyunlarda. bunlara da collaborator'ın hiç ihtiyacı yok denebilir. yani bu özelliklere asıl onların ihtiyacı var ama bu konuda fazlasıyla gelişmiş bir karakter oldu zaten bu oluşturduğum collaborator, dahası şart değil. erenlander'ların ise seçtiğiniz bir ability score'una +2 ekleniyor, yine seçtiğiniz bir tanesineyse -2 geliyor. elbette charisma'ya +2 veriyoruz ve normalde strength'e -2 veririz, bir büyücü olarak. wisdom'ımımız da etkilenmiyor. mis. ki bu collaborator karakteri için wisdom, epey mühim. bu arada bu ability score'lar cidden de sadece kuralsal/teknik bazda değil, role-playing açısından da çok önemli. sarcosan'ların biraz "daredevil" olabildikleri ve başarılarıyla çok gurur duydukların pek dikkatli ve öngörülü olamayabildikleri tanıtımlarında da yazıyor. yazmasaydı bile, ability score'larınıza ters role-playing yaparsanız dm'iniz size bayağı zorluklar çıkarabilir. collaborator için uygun gördüğüm erenlander'ın da sarcosan'daki gibi ekstra +2 intelligece boost'u olsa iyi olurdu tabii ama sadece skill point'ler için. gene de hiç şart değil zira bu oluşturduğum karakter, fazla fazla olmasa da yeterince skill point kazanabiliyor zaten. ayrıca erenlander'ların, dorn'lar veya sarcosan'lar gibi gölge'ye çok derin bir kini olmayabiliyor zira onlar gibi, atalarından miras kalan, izrador ve hizmetkerlarının yerle bir ettiği çok kadim bir geçmişleri yok. ayrıca ve alakalı olarak "adaptable" bir insan ırkı oldukları ve yollarına daha rahat bakabildikleri için de collaborator prestige class'ı ile ekstra uyumlanıyor erenlander'lar. ben böyle görüyorum en azından. başka noktalar da var bu hususta da, hepsini yazarak zaten çok uzayan bu yazıyı extra uzatma niyetinde değilim.
[ekleme: burada çok önemli bir detayı unutmuşum: living nexus için power nexus'ların yerini tespit etmede wisdom check'leri çok önemli. yani bu konuda yazdığım her şeyi, bu sonradan aklıma gelen şeyi de göz önünde tutarak değerlendirmek lazım. hatta belki de hermetic channeler + wizard + living nexus için de erenlander daha iyi bir seçim olabilir. gene de sadece -1 etki eder, 2 düşük wisdom score'u. ve başka seçimler ve kazanımlarla bunu rahatlıkla kompanse de edebilirsiniz. göz önünde tutmakta fayda var gene de, bunu...]
ama şunu eklemem lazım: midnight'ta gnome'ların +4 charisma boost'u var ve dwarrow'ların da penalty'siz +2 charisma boost'u var. hatta wood elf'lerden "natural channeler" diye bahsediliyor ve bu ırkın intelligence, wisdom veya charisma boost'ları olmasa da büyülere doğal yatkınlıkları var ve hem ekstra büyüler hem de bonus spell energy point'ler kazanabiliyorlar. diğer elf'lerde de böyle bir şey var ama caransil denen, özünde wood elf olan alt elf ırkı channeling magic'te ekstra avantajlı. adeta elf değil de zwölf'ler. * yani büyücü karakteri için insan dışında alternatif bir ırk düşünenler bunları da göz önünde tutabilir. bu arada "black tongue" konusunda bu ırkların da sıkıntısı olabilir, hatta vardı galiba. yani collaborator için en uygun ırk galiba gerçekten de erenlander. ben role-playing açısından da genelde human oynuyorum böyle oyunları. bir de bu oluşturduğum collaborator için erenlander human'ın ekstra feat'leri gerçekten de önemli. bunun bir daha altını çizeyim.
bir de destiny and shadow kaynağında erenlander varyantları sunulmuş (sarcosanlar için bunu araştırmadım). belli drawback'ler ile belli trait'leri takas edebiliyorsunuz. mesela skill'lerinizin yarısını feda ederek başka bir yönden karakterinizi güçlendirebilirsiniz. ek olarak, burada background varyantları da eklenmiş; örneğin urban erenlander (core rulebook'ta urban sarcosan vardı) veya free erenlander gibi seçimler yapabiliyorsunuz ve bu karakterinizin özelliklerini dramatik bir mahiyette etkiliyor. ve pale legate diye çok ilginç non-evil bir prestige class'ta var bu kaynakta. bu class'ta ilerleyenler, zamanında legate olup bir nevi tövbe eden ve artık izrador'a yani gölge'ye düşman olanlar oluyor. deny izrador’s power diye bir ability'leri bile var. ki zaten bu oyunu oynamayı düşünenler zaten bu kaynak kitapların hepsini taramalı bence zira core rulebook'lar'ın kapsamı belli ve bu gibi official kaynaklardan faydalanarak çok daha ideal karakterler yaratabilirsiniz, büyüler ve başka kapsamlarda da çok daha geniş bir havuzdan seçimlerinizi yapabilirsiniz böylelikle. hatta mesela ilk core rulebook'ta philosopher heroic path'ı varken bunu nedense ikinci edisyona koymamışlar. çok dikkatli analiz etmedim ama sanki onu da kaynak olarak kabul edip, hermetic channeler karakteriniz için bu yolu seçebilirsiniz gibi gelmişti bana. sonraki edisyonda onu neden kaldırmışlar bilmiyorum, belki de dikkatli incelemek gerekiyordur ve aslında kusurlu bir yaratımdır. bunun da wiser gibi intelligence boost'ları var, 20 level'ı tamamlayabilirseniz toplam 4 puan. ancak muhakkak ki üstlerde oluşturduğum ve living nexus ile sonlanan karakterde wizard prestige class'ının requirement'larıyla ilgili bilgi mevzusunda bana göre ikinci edisyonu baz almalıyız, üstlerde belirtmiştim bunu galiba. sadece ilkinde olan ama ikincide olmayan şeylerde ikisini de kullanmamız mümkün olabilir, oyun mekanikleriyle net bir çakışma/çelişme görmediğimiz müddetçe. ayrıca 1e core rulebook'un, çıktığı tarih itibarıyla d&d3e'yi temel aldığı ve 2e'nin de d&d 3.5e'ye göre revize edildiğini de unutmamak gerekli. 3e, 3.5e ile aynı edisyon sayılabilir de, sayılmayabilir de. yani 3e'deki bazı şeyleri de hala kullanabilirsiniz 3.5e temelli bir oyununuzda. ama işte, bazılarını da kullanamazsınız... mümkün olduğunca ilgili edisyonun en yeni core rulebook'larına sadık kalmak gerekli.
tabii normalde böyle karakter yaratmak diye bir şey yok. yani "sample npc" gibi bir yöntem izledim ben, burada. yoksa normalde kan-ter-gözyaşı ekseninde böyle level'lara ulaşabilirsiniz bunu masaüstü rol yapma oyunu olarak oynadığınızda ve karakterlerinizi bu seviyelere taşıyabilmeniz aylar sürer/sürebilir ki bunu başarabilmenizde de beceri ve zekanızla birlikte talihe de ihtiyacınız olabilir. ben aslında bu yazı için bu konuyla ilgilendikçe kendime bahsettiğim gibi bir —lvl 15 cn erenlander speaker - channeler 5 / collaborator 10— karakter yarattım. böyle şeyleri daha önce de yapmıştım ama midnight özelinde bu, bir ilk oldu. ability score'lar için zar bile attım ki çok iyi skorlar denk geldi. anormal iyi, hatta. şu andaki internet personamda da bu karakterle "ilerliyorum". hayırlısı. * böyle bir olayım var benim cidden, senelerdir. hatta bu bağlamda yarattığım favori karakterim d&d 3.5 official kaynaklar/kurallar temelinde: beguiler 1 / wizard 3 / ultimate magus 10 / archmage 5 şeklindeki 19. seviye bir büyücüydü. ki, bunu oluşturabilmem cidden epey zamanımı almış, birçok kaynak karıştırmamı gerektirmişti. normalde wizard 4 olmadan ultimate magus'a geçemiyorsunuz mesela. ama kurallarda bunu yapabilmenizin sıra dışı bir yolu da var. ama asıl olay, böyle bir karakteri tümden tasarlamak. işte bu cidden hem çok zorlayıcı hem de çok zevkliydi. ki bu inanılmaz güçlü bir wizard karakter olmuştu. neyse, bu konuda sizi detaylara boğmam bu başlıkta yersiz olur. belki günün birinde bir ultimate magus başlığı açarım ve orada anlatırım. hatta bu karakterin epik level'lar için yolunu da çizmiştim ki d&d 3.5 bu konuda cidden de özel bir d&d edisyonudur. canabulum kadar ultra-epik bir yol veya bir time dragon gibi akılalmaz derecede güçlü bir karakter çizmemiştim elbette ama. hatta larloch gibi 30'lu seviyelere kadar bile çizmemiştim. bir yerden sonra da işin zevki kaçar bence. direkt bir deity daha tercih sebebi, öyle bir şeylerle uğraşmak yerine.
yineleyeyim ki, bunu ben makul ve bana uygun bir npc yaratıyormuşçasına bir yol izledim. ama bakarsınız günün birinde level 1'den böyle bir karakterle bir masaüstü rol yapma oyununa başlarım ve görürüm bakalım hayal ettiğime ulaşabilecek miyim... böyle bir persona yaratmak ve bunu kullanmak da güzel ama bence. sonuçta nasıl ki bu tür fantastik içeriklerde sample npc'ler veya direkt özel npc'ler yaratılıyor, ben de kendiminkini yarattım neticede. yani ha gwydiesin, azalin rex, elminster, larloch falan gibi önceden yaratılan bir npc'nin personasına bürünmüşüm ha kendi yarattığım personaya bürünmüşüm. yani, rule'lar ekseninde makul bir karakter yaratmak da gayet okey, benim perspektifimden. ki gwydiesin gibi, unique ve d&d kurallarını delip geçen bir karakter de yaratmadım en nihayetinde. gayet de kitabıma uydurmaktansa kitaplara uydum yani, kural kitaplarını esas aldım ve oyunu kuralına göre oynadım. haha. ama gene de bu tasarladığım collaaborator karakter ile sıfırdan bir oyuna başlamak da ayrı güzel olurdu tabii. belki de makul bulduğum kimi standartları bile aşabilirdim hatta; evet, hayal ettiğim karakteri gerçekleştirememem gibi onu aşmam da oldukça mümkün. ki ben zar atmada normalden daha şanslı biriyimdir aslında. onu da göz önünde tutuyorum. sözlükte ilk frp oynadığımdaki anormal şansımdan bahsetmiştim hatta bir başlıkta da şimdi hangisidir bilemiyorum zira üzerinden seneler geçti. bu konuyu kapatırken, bahsettiğim erenlander speaker: channeler/collaborator karakterini oluşturmamın henüz tam olarak bitmediğini de not düşeyim. ama gerisi kolay iş, cidden. bir oturduğumda birkaç saatte halledebilirim, tüm detaylarıyla birlikte. kaldı ki, bu karakteri her an kenara da kaldırabilirim. sonuçta böyle bir karakter yarattım ve tüm bilgilerini bir dosyada saklayacağım. istediğim zaman kullanırım bir online persona olarak, istediğim zaman kullanmam. siz bu yazıyı okurken kullanıyor olur muyum. hmm... belli olmaz. *
evet, d&d'deki en kudretli büyücüler normalde arcane büyü üzerinde uzmanlaşan ve wizard kapsamındaki karakterlerdir ama gene de mag kiln'i ayırmalıyız zira filmde de "he is no ordinary legate" deniyor. yani o muhtemelen çok kudretli bir channeler'ı tek başına haklayabilir. zaten karşısına net bir "hero" koymazsanız böyle "chosen one" denen karakterleri yenemezsiniz normalde. ayrıca legate'ler hiyerarşisinde greater legate'lerin olduğundan bahsetmiştim (belirtilen tarihte 87 tanelermiş ve 16 ve üstü level'lardaki karakterler bunlar) ve bunların birçoğu yüzlerce veya binlerce yıldır yaşıyorlarmış, kimisi de undead imiş ve çok bilge, zeki ve kurnazlarmış. bir de en tepede first legate var ki kendisinden the night king sunulael diye bahsediliyor. işte bu karakterden cidden korkulur zira izrador kendisini en güçlü legate kılmış ve kudretini hayal bile edemiyorum. üstte yarattığım iki karakterden, charismatic tradition'dan giden ve 15. seviye olan ilki kendini akıllıca geliştirmişse tek başına bir greater legate'i haklayabilir. oluşturduğum ikinci yani living nexus üzerinde sonlanan 22. seviyedeki karakter ise first legete'i harcayabilir mi acaba... bilemiyorum. bunu söyleyebilmek için kaynak kitapları çok iyi taramam lazım. official d&d setting'lerinde bile böyle şeyler çok fark edebiliyor. mesela greyhawk setting'inde 22. seviye olmak acayip ötesi güçlü olmak demek. yani ravenloft'un kudret abidesi lich'i azalin rex bile 18. seviyede. ancak forgotten realms'te 22. seviye öyle inanılmaz bir şey değil. larloch 32. seviyede mesela burada, ioulaum ise 41. seviyedeydi galiba. (bunlar d&d 3e/3.5e istatistikleri.) midnight'taki legate'lerin fraksiyonları falan da var da bunlara da girersem yazı çok uzayacak... belki günün birinde bir legate başlığı açarım. hatta burada "bakınız" verdiğim farklı d&d ve midnight ile alakalı başlıklar da açarım ve oralarda sizi full detaylara boğarım. zaten d&d ile ilgili başlıklar da hiç açmadım değil şimdiye kadar. hatta görece çok sayıda başlık açtığım bile iddia edilebilir, bu hususta.
üstlerde epey bahsettim ama burada biraz daha netleştireyim bir konuyu: burada channeler'ları 3'e ayırmışlar: hermetic, spiritual ve charismatic tradition'larını (gelenek) takip edenler olarak. hermetic'ler bildiğimiz wizard'lar gibi intelligence score'larıyla, charismatic'ler tahmin edilebileceği gibi charisma score'larıyla, spiritual'lar ise wisdom score'larıyla büyülerini yapıyorlar. bunlar midnight campaign setting'de epey detaylandırılıyor tabii. mesela hermetic tradition'ı takip edenler simyacı, matematikçi veya alim oluyorlar. loremaster'ı d&d'yi bilenler bilir. hah, bunlar hermetic olurlar. wizard da prestige class'lardan biri ve hermetic'ler bu yoldan yürüyebiliyor burada. charismatic'ler de tahmin edilebileceği gibi liderlik eden karakterler olabilirler. ama aslında bunları d&d'deki sorcerer'lar gibi de düşünmemek lazım tam olarak. o başlıkta anlatmıştım galiba. sorcerer ve wizard, d&d'nin 2000'lerde sunduğu edisyonlarda birbirlerinden inanılmaz farklılar. midnight'taki charisma ve intelligence temelli büyü yapan class'lar arasındaki farklılıklar, onun yanında devede kulak kalır. veya midnight'ta druid bile bir prestige class ve spiritual tradition'dan giden channeler'lar druid olabiliyorlar. prestige class deyince de akıllarak d&d 3e/3.5e gelmeli elbette ki yazıda bunu yeterince vurgulamış olmalıyım. neyse daha fazla detaya girmem lüzumsuz olur bu konuda şimdi. ama şunları eklemem lazım. tüm bu farklılıklar "değişik olsun diye" yapılmış şeyler değiller; oyundaki büyü sisteminin çok farklı olması bunu bir nevi şart kılmış. midnight'ta feat bazlı bir büyücülük var ve her class ilgili feat'i alarak önemli büyü güçlerine ulaşabiliyor. o yüzden monk falan gibi hem fighter olan hem de belirli büyü güçleri olan class'lara burada yer verilmemiş.
ben üstteki yazının neredeyse tümünde büyücülere odaklansam da şunun altını çizeyim: bu, tamamen benim (b)ilgi alanımın bu olmasıyla alakalı. yoksa gayet de dövüşçü falan olarak da dilediğiniz gibi oynayabilirsiniz bu oyunu, ttrpg'ler ile ilgileniyorsanız. gerçekten beğenilen bir setting'dir midnight ve sadece official d&d ürünleriyle kendilerini kısıtlamayan birçok oyuncunun ilgisini çeken bir şey olmuştur bu "game". zaten belki de biliyorsunuzdur zira aşırı "underground" bir setting de sayılmaz midnight, bu tür masaüstü rol yapma oyunlarıyla ilgilenenler açısından.
ki "midnight" başlığı bir filmle ilgili olduğu için (metalı başlık ayrıca), bu konu(lar)dan bahsedebileceğim yegane başlık da buydu. gene de filmin geldiği rol yapma oyunu hakkında biraz detayın bilinmesi de iyi bir şey bence. zaten bu midnight içerikli üretimler de 2009 senesinde, yani bu filmin çıktığı sene durmuş. bu işte de mi bir uğursuzluk var bilemesem de midnight evreni kesinlikle tekinsiz. bunu, üstte bahsettiğim kimi detaylardan da anlayabilirsiniz, filmi izlerseniz direkt görürsünüz zaten.
şimdi filme dönelim... geç oldu ama güç bizimle olsun!
filmde midnight ttrpg'sindeki o karanlık havayı çok iyi yansıtmışlar/resmetmişler bence. yukarıda uzun uzun midnight evreniyle ilgili birtakım bilgiler versem ve yorumlar yapsam da filmde böyle detaylar pek yok, baştan söyleyeyim. hatta filmin fokus noktası da bir legate, yani bir channeler değil ve onun yaptığı kimi "divine" büyüler dışında fazla büyü sahnesine de rastlamıyoruz yapımda. keşke en azından bir devam filmi gelseymiş demekten de kendimi alamıyorum midnight chronicles'ın. hem midnight'taki daha fazla içeriği görebilirmişiz hem de ilk filmdeki olaylar bir nihayete erebilirmiş böylece. yine de sonunu beğendim aslında ben bu "tek" filmin. en azından bir şeyler havada kalmıyor ve bir nokta konuyor. nokta'dan sonra ayrı bir paragraf açılsa ve mag kiln'in karanlık yolunda ona meydan okuyan gaelen'ın hikayesini izleyebilsek nefis olurdu elbette ancak bu, bu saatten sonra olmaz gibi görünüyor.
peki, bir erenlander kasabası olan blackweir'e bir misyonla gönderilen mag kiln, burası ve belki de daha önemlisi kendisi hakkında neler keşfedecektir?.. evet, bu film bir nevi kiln'in kendisini keşfetmesinin de hikayesi. işte devam filmi gelseymiş, iyilerin tarafındaki gaelen'in de böylesi bir karakter geliş(tiril)imine şahitlik edebilecektik muhtemelen ve bu ikisinin kuvvetle muhtemek bir epik kapışmasına...
sona gelirken, bu film herkes için değil şüphesiz ve zaten öyle bir film de yoktur sanırım; yani gevelediğim şey şudur ki midnight chronicles hem dar bir izleyici kitlesine, hem de o kitlenin de azına hitap eden bir çalışma. bunu hem imdb'deki oylanma sayısından, eleştiri yazılarından ve aldığı "reyting" ortalamasından anlayabilirsiniz, hem de filmi izledikten sonra da "bu filmi mi beğendin de o kadar tanıttın ettin..." diye bana çemkirirken aklınıza gelebilir bu.
bir kişi bile beğense kardır ama aranızdan!
ne demişler:
"kanaryayı cannes'da altın palmiye'ye kondurmuşlar, 'ah vatikan' demiş."
ayrıca, midnight chronicles: the heart of erenland adlı, 2009 çıkışlı bir macera modülü de var aslında ve filmi izlemeden evvel bunun okunması (veya mümkünse oynanması) eğlenceli olabileceği gibi çok faydalı da olabilir. 2009'da çıktığı için d&d 4e edisyonu kapsamında bir ürün bu, elbette. ben filmi izledikten daha sonra keşfettim bunu maalesef. burada, midnight chronicles filminde geçen olayların aşağı yukarı 10 sene öncesi resmediliyor yani bir nevi yazılı bir prequel eser bu, tanıttığım filme. eredane'in bir bölgesi olan westlands'de geçen bu macerada, filmi izleyenlerin aşina olacakları belli karakterler ve yerler var: yer olarak blackweir kasabası, karakterlerdense loren landring ve genç oğlu (filmden 10 sene öncesinde geçiyor ya) gaelen, yazının ilk kısmında bahsettiğim "hanımağa" tipli kurnaz ve sinsi lesher, mistik ve sırlarla dolu grimnor - filmde bu karakteri oynayan richard ooms müthiş bir iş çıkarmış. yoksa iki iş mi çıkarmış?.. olaya biraz gizem katayım dedim, yazıyı sonlandırırken.
işte mag kiln!
ekstra olarak da warhammer 40k ile ilgili hayran yapımı olan damnatus adlı alman yapımı, 2008 çıkışlı bir film var, o aklıma geldi. bu film, midnight chronicles'a göre çok daha fazla beğenilmiş gibi duruyor izleyenlerin genelince (imdb'yi baz alırsak az bilinen bir yapım gerçi). ne zamandır bende var bu film aslında ama bir türlü oturup izleyemedim henüz. midnight chronicles kadar bütçesi olamaz bu filmin elbette fakat yine de bu şart da değil her zaman. böyle oyun evrenleriyle ilgili yapılan her türlü filme varım diyorum. önemli olan tutkuyla yapılmaları ve o fantastik alemlerin atmosferini bizlere güzel yansıtmaları. bilhassa yapay zekanın "gücü ele geçirmesi"nden önce çekilen bu tür filmlerin benim gönlümde özel bir yeri var.
ekleme/düzeltme: yazıda "devam filmi/filmleri" falan dedim fakat wikipedia'da demin gördüğüme göre bu film aslında bir tv dizisi için pilot film olarak çekilmiş ancak kimse bu prodüksiyonu almadığı/üstlenmediği için böyle tek bir film olarak kalmış. ben başka bir yerde bu "tv dizisi" muhabbetinden bahsedildiğini gördüğümü hatırlamıyorum. wiki haklı da olabilir, olmayabilir de (ki citation needed yazıyor bu bilgiyle alakalı olarak) zira bilenlerin bildiği üzere wiki'de yazılan her şeye tamamen güven olmaz.
son olarak ise gene wiki'de fantasy flight studios'un midnight'ın haklarını edge studios'a sattığı yazıyor (bu, film değil de midnight oyunuyla alakalı bir bilgi). edge studios da 2022 senesinde, d&d 5e kural sistemiyle midnight: legacy of darkness adında bir ürün çıkarmış. buna henüz bakmadığımdan kişisel yorum yapamayacağım. şu midnight dünyasını daha kapsamlı ve detaylı ele alan en azından bir animasyon dizisi çıkarsalar hiç fena olmazdı aslında. bu konuda da edge studios'tan bir hamle bekliyorum. gerçi ben baldur's gate'in animasyon filmleri veya dizileri çıksın diye de bekliyorum asırlardır. o kadar popüler bir oyunda bile bu dileğim gerçekleşmedi. neyse ya, naapalım. bu film var en azından elimizde ve gelecekten ümit kesilmez. bakarsın öyle bir zaman gelir ki bu gibi oyunların ekrana uyarlanması adeta bir furyaya dönüşür ve hangi birini izleyeceğimizi şaşırırız. noolur öyle olsun. ne demişler?.. olmayacak duayı izrador'a etme bulma dünyası... yoksa o söz, "gölge etme başka midnight istemem" miydi? şu atasözümüzü de çok severim, yeri gelmişken: (bkz: güüneşte yanmayan gölgenin kıymetini bilmez) ama biz izrador'a gene de hizmet etmeyelim. kendisi "kıymetlimisss" değil, biz de gollum değiliz sonuçta.
bariz bir gerçeği vurgulayarak da yazımı noktalıyorum: gölge iyidir ama izrador kötüdür. ve; (bkz: evil'lık kutsal bir müessesedir). yani, bir deity sonuçta. elbette kutsal olacak. bu işin doğası böyle.
computer role playing game'in kısaltması. yani bilgisayarda oynanabilen rol yapma oyunları. çeşit çeşit rpg var tabii. masaüstü rol yapma oyunları mesela, hani bizde frp (fantasy role playing) olarak bilinen. frp'nin dünyada en bilinen örneği dungeons & dragons'tır ki bunun hakkında epey bilgili olsam da detaylı bir tanımını girmeye üşeniyorum zira depdevasa bir evren ve 50 yıllık bir tarihi ve 5 temel edisyonu olan bir şey bu. ki aslında, basic ve advanced d&d diye bir yerde ayrıldı bunlar ve ayrı ayrı ürünler çıkardılar. basic, bir yerde durdu ve advanced önce 2. edisyonunu çıkardı ve revize etti, sonra 3e (ve 3.5e), 4e ve şu anda en günceli olan 5e ile destan yazmaya devam ediyor. konuyu da sondan crpg'ye bağlayayım madem; sondan çünkü az sonra bahsedeceğim oyun d&d 5e sistemine/kurallarına göre yapılmış bir iş. geçen sene çıkan yani aslında full sürümü sadece aylar önce çıkan baldur's gate 3 ile birlikte crpg oyun türü yeniden büyük ilgiye nail oldu zira bu oyun geçen senenin oyunu seçildi. konuyu dungeons & dragons'a da bağlayabiliriz elbette çünkü baldur's gate serisinin hepsi d&d oyunlarıdır. yalnız tüm bunlar demek değil ki crpg'ler ille de d&d oyunları olacak. bu hem şart değil hem de d&d içeriğini öyle kafasına göre her oyun geliştiricisi/firması kullanamaz zira telif hakları meselesi, beybi.
crpg denince akla ilk gelebilecek oyun baldur's gate olabilir. yani daha doğrusu bu seri. ilk oyunu 1998'de çıkmıştı ve bu izometrik crpg geleneğinde büyük bir referans noktasıdır bu oyun. 2000 senesinde çıkan baldur's gate ii: shadows of amn ise destansı hikayesiyle büyük ilgi gördü ve en iyi crpg'ler ve en iyi d&d oyunları listelerinde ilk 3'e kesin alınır bu oyun, istisnalar dışında. ilk sırayı aldığına da çok rastlanmıştır. baldur's gate iii'ü henüz oynamadım ama bu oyun da olayı bambaşka bir seviyeye taşımış gibi görünüyor, yapılan yorumlara bakılırsa. yine de birkaç sene sonra belli olur, bgiii'ün tam olarak nereye konumlandırılacağı. belki de bu rüzgar bir yerde dinecek ve bgii yine de serinin en iyi oyunu olarak değerlendirilecek... dediğim gibi; bekleyip göreceğiz. baldur's gate, temel olarak forgotten realms campaign setting'inin kullanıldığı bir oyundur. bu da bir not olarak dursun.
planescape torment oyunundan da mutlaka bahsedilmesi gerekiyor, mevzubahis crpg'ler olduğunda. bu da "en iyi crpg/d&d oyunları" listelerinde sıkça ilk sırayı alan bir oyun. bu oyunda ise, adından da anlaşılabileceği üzere planescape campaign setting kullanılıyor. ben bu setting'i oldukça ilginç ve özgün buluyorum ama forgotten realms kadar devasa detaylı ve geliştirilmiş bir şey değil bu, tabii ki. planescape torment oyunu 1999 sonlarında çıkan bir oyun. yani, baldur's gate'ten sonra ama baldur's gate ii'den önce. bana göre hikayesi ve felsefesiyle baldur's gate oyunlarından daha iyi bir oyun olsa da bu, combat'larını ve genel grafik estetiğini o kadar sevemediğimi söylemeliyim. ki aslında öyle "üstün grafik", "aşmış oynanabilirlik" falan arayan biri de değilimdir her oyun türünde ama bu oyunun özellikle de combat'ları (battle'ları, veya) bana hakikaten tatsız geliyor ve grafiklerine de hiç tam ısınamadım. işin felsefe ve hikaye boyutuna geldiğimizde ise demin söylediğim az bile... özellikle de felsefi bağlamda bu oyun baldur's gate'lere tur bindirir! yazık ki ben bu oyunu ilk kez 20'li yaşlarımda, hatta 23-24 yaşımda falan oynadım. (2004 senesi civarı.) çıktığı zaman haberim olsa da oynayabilseydim hatta ola ki 13-15 yaşımda falan olsaydım bu oyun çıktığında ve oynayabilseydim hayatımı, felsefemi, geniş bağlamda da dünyaya bakışımı ciddi etkileyebilecek bir şey olurdu bu. o derece iyi bir hikaye ve felsefi derinlikten bahsediyorum.
tek tek bildiğim tüm crpg oyunlarıma böyle eğilirsem bu yazı bitmez... o halde birkaç tanesinden daha bahsedeyim kısaca.
icewind dale serisi de çıktığı dönemlerde çok sevilen ve hakkında konuşulan oyunlardı ama sonra nedense bunlar hakkında pek de konuşulmamaya başlandı. bana göre, baldur's gate 1 ve 2'de infinity engine'in kullanılması son derece okeydi ama iwd oyunlarında az hikaye ve aşırı fazla combat/battle var. o yüzden, baldur's gate kadar bağlayıcı, sürükleyici değildi icewind dale oyunları. neticede bu tür oyunların combat'larında heyecan verici joystick aksiyonları yapmıyorsunuz. tıklıyorsunuz ve karakter kendi fighting move'larıyla pata küte düşmana vuruyor. bu yüzden, bu oyunlarda combat'ların belli bir kısmı kapsamasının daha iyi olduğunu düşünüyorum. icewind dale'de çok fazla battle olmasını pek uygun/ideal bulmuyorum zira bu infinity engine'in yaşattığı combat keyfi çok üst seviyelerde sayılmaz.
neverwinter nights oyunu da önemlidir, crpg dünyasında. aurora engine kullanılmış burada ve bu, infinity engine'den daha ileri bir teknoloji ihtiva ediyor. bu da çok normal zira nwn, 2002 senesinde çıktı. hoş, kimisine göre baldur's gate oyunlarındaki infinity engine hala daha ideal de olabilir... neverwinter nights'ın bir diğer farkı ise, baldur's gate ad&d 2e kurallarına göre yapılmışken, neverwinter nights ise d&d 3e kurallarını ihtiva ediyor. buna aslında bir "üstünlük" olarak bakmayabiliriz zira birçok kişiye göre hala en iyi d&d edisyonu ad&d 2e'dir. nwn'de single player'da bir henchman alabiliyorsunuz yanınıza ve bir "party" kuramıyorsunuz. bu da bir farklılık. nwn'nin asıl olayı multiplayer'da sunduğu muazzamlıkmış ama oyunu multiplayer mode'unda hiç oynamadığım için bu konuda kendi fikrimi sunamam. ama o kadar kişi, oyun uzmanı bu oyunun daha önceki oyunların yapamadığı bir süperlik sunduğunu söylüyorsa bu bakımdan, haklıdırlar. ayrıca, neverwinter nights'ta kendi oyun modüllerinizi de yaratabiliyormuşsunuz ama benim gibi üşengeç biri öyle bir şey de yapmadı elbette. * başkalarının yaptığı ve "official" olmayan oyun modüllerinin kimisi official modüllerden bile daha iyi olabiliyor. bunda çoğu kişi hemfikir sanırım. bu tür komünite üretimlerini the neverwinter vault isimli internet platformundan bulabilirsiniz. neverwinter nights'ın original campaign'i, hikayesi kötü hatta "hikayesi yok" falan gibi eleştirilse de, buna pek katılmıyorum ben ya. akıyor gidiyor bence. elbette dumur eden veya hayranlıktan bayıltan bir hikayesi yok ama o kadar eleştirilecek bir şeyi de yok diye düşünüyorum. çoğu kişiyle hemfikir olduğum bir şeyse, oyunun expansion pack'lerinden ikincisi hordes of the underdark'ın hikayesinin müthiş olması. neyse, bu oyun hakkında destanlar yazabilirim (oyunda da yazdığım gibi, haha) ama yazı zaten çok uzadı ya. burada keseyim. daha da neverwinter nights 2 var falan... onun da hikayesi ciddi beğenildi. neyse. i'll stop here. i <3 neverwinter nights!
the temple of elemental evil da önemli crpg oyunlarından biri. bu oyun, kimisine göre d&d'yi bilgisayar ortamına en iyi/gerçekçi/tam* taşıyan oyun. (baldur's gate 3 bunu değiştirmiş olabilir.) turn-based olması ve d&d 3.5e kurallarının çoğunu oyuna entegre etmesi bakımından farklı yerde duran bir oyun bu. lakin biraz zor... hadi bu aslında iyi bir şey. yani zoru severüz... ama kısa bu oyun biraz. level 10-12 falan olabiliyordunuz galiba maksimum. greyhawk campaign setting'i kullanılıyor bu oyunda ki artık d&d buna pek yer vermese de benim sevdiğim bir setting'dir bu. aslında, bu oyunda da öyle 20+ level'lara çıkılabilen external bir şeyler kurulabiliyordu. (official değildi hatırladığım kadarıyla.) hatta d&d 3.5e'deki meşhur "prestige class"ların bile ciddi kısmı buna dahil edilmişti. (ultimate magus bile vardı be, beheyy!) ama onu hiç oynamadım ben. bir ara bilgisayarıma kurmuştum. sonra çalıştırabilmiştim de. ama başka bişeyler çıktı falan derken sonra bilgisayardan sildim ve öyle kaldı o iş...
bu yazı umduğumdan çok daha uzun oldu. heroes of might & magic serisi gibi, ultima serisi gibi, fallout'lar gibi, hatta belki diablo serisi gibi*, wizardry serisi gibi oyunlar da bu klasmana dahil edilebilirdi* ama bir yerde durmalıyım. yani arcanum: of steamworks and magick obscura, the elder scrolls'lar, the witcher'lar, dragon age'ler falan da var daha. zaten d&d dışındaki crpg'lere açılırsam bu, normal sözlük'ün gördüğü en uzun tanımlardan biri olurdu. ki bir de kickstarter'la falan finanse edilip yapılan ve bg 1-2 gibi oyunların adeta nostaljisini yaşatan black geyser: couriers of darkness gibi oyunlar veya rusların yaptığı battle mages: sign of darkness gibi "özgün" formatta crpg'ler* de aklıma geliyor şimdi... hatta favori arcade oyunum olan dungeons & dragons: shadow over mystara'yı bile bu klasmana sokabiliriz zira dungeons & dragons: chronicles of mystara ismiyle/versiyonuyla bu, windows için de piyasaya sürüldü sonrasında. hatta içinde ilk oyun dungeons & dragons: tower of doom da var. kaldı ki, tower of doom ve shadow over mystara'nın 90'lardaki orijinal versiyonları da, mame ile pc'den de oynanabiliyor zaten. yani artık evinize bir arcade sistemi almazsanız/kurmazsanız konsol veya pc dışında bir opsiyonunuz da yok sanırım zira ülkede doğru dürüst atari salonu kalmadı; kalanlarda da bu oyunların olduğunu hiç zannetmem. bu arada mystara campaign setting de apayrı bir güzelliktir ki bunu hala eski usulle, kağıt ve kalemle oynayan abd'li bir arkadaşım bile var. * full stop.
sonuna kadar okuduysanız da teşekkürler ve size helal olsun. ahıhı.
anlamları büyücü veya alim olan ingilizce sözcüktür.
wiki'ye göre eski farsçadaki "???? (m-gu-u-š /maguš/)"tan türeyen ingilizce sözcüktür. antik tarihçilere göre medlerin bir kabilesinin isminden gelen, incil'de bahsedildiğine göre perslerin okumuş/bilge ve rahiplerle paralel bir sınıfı için kullanılan kelimedir magus. antik yunancaya da "μάγος (mágos)" şeklinde geçmiştir. ingilizcede magus'un incil'deki anlamının modası geçmiştir (artık güncel dilde kullanılmamaktadır) ve bu dile latince magus'tan geçmiştir ki bu ikisi eş anlamlı sözcüklerdir zaten yani magus, ingilizce sözlüklerde de o anlamıyla yer alır. eski persçede "magush" da, magus gibi büyücü (magician) anlamına da gelmektedir. magus'un, büyücü anlamıyla da ingilizce günlük dilde kullanıldığına rastlamıyorum açıkçası. yani o anlama geliyor tabii ama pek tercih edilmiyor gibi.
ama şöyle rastlıyorum da... fantastik eserler/ürünler vasıtasıyla aslında bir şekilde kullanılır magus sözcüğü. d&d 3e/3.5e'de ultimate magus diye bir prestige class var örneğin; sadece bu kontekstin dışında artık "obsolete" olma yolunda giden bir kelimedir denebilir bence. zaten zerdüşt rahip ile birlikte diğer anlamı da direkt "büyücü"dür, mage'in türediği magus kelimesinin, üstte de dediğim gibi. (bkz: wizard), (bkz: sorcerer)
yine wikipedia'ya göre; magus gene büyücü demek ama aşağılayıcı bir mahiyette kullanılırmış. yani hokkabaz, şarlatan gibi.
mage sözcüğü ise hem doğaüstü güçleri olduğu varsayılan büyücüler için hem de mitolojik, folklorik ve fantastik kurgulardaki böyle büyücü karakterler için kullanılır (pek tabii folklorik bağlamda bunlar kurgusal olarak da görülmeyebilir bazılarınca ancak böyle "hikayeler"e genellikle gerçekliği olmayan şeyler eklenir, malum). ama bir wizard veya sorcerer kadar yaygın kullanılmaz mage. ve zaten genelde kullanımı fantastik eserlerle —özellikle de oyunlarla— sınırlıdır günümüzde.
ki bu tanımın asıl konusu da bu olacak.
dungeons and dragons'ın advanced edisyonlarında (bkz: ad&d) belli bir büyü alanında uzmanlaşmamış, "generalist wizard" denen büyücü class'ı için kullanılan sınıf ismidir mage. od&d'de (orijinal/ilk d&d) magic-user idi, büyücülerin class ismi. mage de denebilirdi tabii ama ona bakılırsa sorcerer da denebilirdi, wizard da denebilirdi; magicker dendiğine rastlamışlığım dahi var... (bkz: dungeons & dragons: shadow over mystara), (bkz: d'raven)
mesela archmage ünvanı da 2000'lerde d&d 3/3.5 ile birlikte bir prestige class olarak bu ttrpg'lerdeki yerini almıştı. d&d 4e'de ise bir epic destiny olarak yerini aldı. 5e'de ise monsters kategorisine konmuşlar, yani playable bir class değil. archmage, baş büyücü demek; yani çok kudretli (üst level'lardaki) büyücüler bu prestige class'tan yürüdülerse birer archmage olurlar veya 4e'deki bir wizard, epic destiny'si olarak archmage'i seçebilir. bu kelime de od&d veya ad&d edisyonlarında da kullanılabilir elbette ancak sadece anlamsal olarak... mage için de benzer bir durum var; od&d'de böyle bir class yok, 3e/3.e'de de yok. 4e'de wizard alt kategorisindeki bir sınıf ve 5e'de de yine monsters kategorisinde, yani oynanabilir bir karakter/sınıf değil. yalnız 3e/3.5e'de shadowcraft mage diye bir prestige class var mesela. gene de "mage"'in anlamı ile wizard'ın anlamı örtüştüğünden ve katrilyon tane prestige class olduğu için 3e/3.5e'de, mage kelimesini de elbette kullanacaklardı. *
ad&d'de sonraki eklemelerden önce iki temel büyücü tipi vardı: mage'ler ve specialist wizard'lar. aslında mage'ler de "büyücü grubu"na (bkz: wizard group) dahil olsalar da ayrı bir class olarak çizilmişlerdir. tabii cleric ve druid gibi class'ları saymıyorum; yani divine caster'lara da büyücü denebilir elbet de konumuz arcane caster'lar. veya bard'lar da büyü yapabiliyor ancak onları da wizarc'lara dahil etmiyoruz. gwydiesin müthiş bir istisna tabii bu konuda.
şurasını alıntı yapayım ve ad&d 1e ve 2e'deki son durumu netleştirmiş olayım.
not: aşağıdaki listedeki force mage, shadow mage, song mage ve wild mage aldatmasın; bunlar mage sınıfına değil de specialist wizard'lara dahiller. yani ilk satırdan sonra sıralanan class'ların tümü specialist wizard kapsamında.
fazla karmaşık geldiyse d&d 3e/3.5e'deki prestige class'lardan hiç bahsetmeyeyim bence. *
mage'ler, yalnızca belirli büyü okullarının sihirbazlarına mahsus olan büyüler dışındaki her büyüyü öğrenip yapabilirler. specialist wizard'lardan farkları budur. specialist wizard'ların "opposing school"ları olur ve bu büyü okullarındaki büyüleri öğrenemezler ve uzmanlaştıkları okulun dışındaki ancak onlara yasak olmayan okullardakileri öğrenmelerinde belirli ve önemli bir dezavantaj yaşarlar. örneğin bir necromancer, necromancy okulundan olan büyülerin hem hepsini öğrenebilir —ki bunların bazılarını başka hiçbir okuldaki büyücü ve hatta generalist denen mage'ler bile öğrenemez— hem de bu büyüleri yaparken ve bu okuldan büyüler onlara yapılırsa bazı ekstra avantajları olur. ancak illusion/phantasm ve enchantment/charm okullarından olan büyüleri öğrenemezler zira bunlar necromancer'lar için yasaklı olan büyü okullarıdır. mesela conjuration okulu onlar için yasaklı değildir ama bu okuldan bir büyüyü öğrenmelerinde oransal bir dezavantajları olur (aşağıda bu paralelde bir örnek vereceğim). specialist wizard'ların her büyü seviyesinden 1'er fazla büyü yapabilme (büyü slot'larının 1'er fazla olması) avantajları da öne çıkmaktadır. bu, özellikle de ilk seviyelerde çok önemli olabilir. ayrıca çoğunda, level atladıkça uzmanlaştıkları okuldan direkt büyü öğrenebilme fırsatı ve kendi okullarında belirli level'lara ulaştıklarında kazandıkları kimi avantajlar/özellikler/güçler vardır.
üstteki listeyle ilgili verilebilecek epey detay var aslında da bunların tümünden bahsedemem. mesela elementalist'lerin yasaklanmış büyü okulu değil de elementi oluyor. mesela bir fire elementalist, water spell'lerden yapamıyor gibi. neyse, şimdi bunlara girersek yazı bitmez...
baldur's gate gibi crpg oyunlarında (ki ad&d'nin kullanıldığı fazla da böyle oyun yok) tek başınıza büyücü olacaksanız mage olmanız, specialist olmanızdan daha iyi olabilir zira yasaklanmış okullarda mutlaka 1-2 tane "keşke yapabilseydim" diyeceğiniz büyü oluyor genelde ve durumsal olarak ciddi açmazlarda kalabiliyorsunuz o büyüyü/büyüleri yapamadığınız için. ama party'nizde birden fazla büyücü varsa da iki tane specialist çok daha efektif olur, aynı büyü okullarında uzmanlaşmış büyücüler olmadıkları takdirde. yani hem daha fazla büyü yapabiliyorlar, specialist oldukları için hem de birine yasak olan büyü öbürüne olmadığından birbirlerinin açıklarını kapatabiliyorlar. yine baldur's gate'ten örnek verirsek... mesela party'nize bir conjurer olan edwin odesseiron'u alacaksanız siz de başka bir büyü okulundan specialist wizard olabilirsiniz.
şimdi sorcerer konusunu detaylandırmayacağım lakin baldur's gate'te muhtemelen bu ikisinden de daha avantajlı bir class bu. pek tabii büyülerinizi özenle seçmeniz gerekiyor bir sorcerer iseniz. onların az sayıda büyü bilebiliyorlar ancak günde (dinlenmeden dinlenmeye) daha fazla sayıda yapabiliyorlar büyülerini —specialist wizard'lardan bile fazla— ve sorcerer'ların da mage'ler gibi her büyü okuluna erişimleri var.
başlığın asıl konusu mage olsa da yukarıda anlattıklarım bir nevi mage'lerde olmayan veya mage'ler ve specialist wizard'ları ayıran şeyler zaten. yani günde (dinlenme başına) daha az sayıda büyü yapabiliyorsunuz bir mage iseniz. evet, size yasak olan bir büyü okulu yok ama herhangi bir okul üzerine uzman olmadığınız için herhangi bir okuldaki büyüleri yapmada ve onlara direnmede specialist'ler gibi bir avantajınız da olmuyor. yine yukarılarda dediğim gibi, sadece o "spesiyalist"lere özgü olabilen büyülere de ulaşamıyorsunuz. yalnız işte... specialist bir wizard'sınız... diyelim ki invoker. çok nadir rastlanabilen bir büyü scroll'u buldunuz ama bir baktınız ki enchantment/charm veya conjuration/summoning okullarından; yani size yasak olan okullardan... yazık oldu yani...
veya mesela necromancy okulundan aşırı nadir bir büyü olan master undead scroll'unu buldunuz, yağmaladığınız bir antik yapıdan. hemen bunu büyü kitabıma yazayım dediniz... 19 da intelligence skorunuz var ki bir mage olsaydınız bu, scroll'u öğrenip büyü kitabınıza yazabilme ihtimalinizi %95 yapardı. ama siz bir specialist wizard'sınız. ve bu spesifik örnekte bir necromancer değilsiniz... işte %15 ihtimal azalıyor, o büyüyü öğrenip büyü kitabınıza yazabilmeniz specialist olduğunuz için ve bu specialist'i olduğunuz okuldan —invocation/evocation— bir büyü olmadığı için. yani verdiğim örnekte %80'e düşüyor öğrenebilme ihtimaliniz o scroll'daki büyüyü. %95, neredeyse garanti öğrendiniz demekken, %80 ise, 5'te 1 ihtimalle o değerli ve bir daha muhtemelen rastlayamayacağınız scroll'un mundar olacağı anlamına geliyor... %80 kötü bir ihtimal değil asla ama yani belki yüzlerce kez scroll'lar bulacaksınız ve bunların specialist'i olduğunuz school dışındakilerde (yasaklı okullarınkiler zaten direkt iptal), her birinde her bir scroll'a 5'te 1 ihtimalle yazık olacağı anlamına geliyor. (bir büyü scroll'unu öğrenip başarıyla kendi büyü kitabınıza yazabilseniz de yazamasanız da o scroll ortadan kayboluyor. yani tek seferlik bir şansınız var scroll başına ve o büyüyü kalıcı olarak öğrenebilmeniz için scroll'unu kişisel büyü kitabınıza başarıyla geçirebilmeniz şart.)
kişisel fikrime göre, mage'lerin ilk level'larda, hatta çok ileri level'lara kadar az sayıda büyü yapabilmeleri —intelligence'ları 19 ve üzeriyse sınırsız büyü öğrenebiliyorlar ancak günlük olarak bunları az sayıda yapabiliyorlar— bir dezavantaj olsa da gerçek baş büyücü dediğin generalist, yani mage olur hacım. yani stratejik olarak her büyü okulundan büyüleri yapabilmek kesinlikle elzem diye düşünüyorum. hele 18+ seviyedeki bir büyücü, böyle epik bir karakter olmaya niyetlenmişse mage olmalı bence. cehennemden buzul kıyametlerinin yaşandığı yerlere, netherworld'lere falan bile gidebiliyorsunuz ve illaki her büyü okulu mutlaka belli durumlarda size gerekecektir ve specialist wizard'larda da bu yok işte. kompanse edilebilir mi... emin değilim. yani bu mümkün olabilir zira uzmanlaştığınız büyü okullarında da, size yasaklanan okullardakiler yerine idare edebilecek büyüler oluyor. item hazinenizi de geliştirebilirsiniz. tamam, yasaklanmış büyü okullarındaki scroll'ları okuyamazsınız ama magic wand'lar var mesela... ve... dm'iniz merhametliyse belki de sizi öyle kritik açmazlara sokmaz. haha.
zaten artık çok ileri seviyelerdeyseniz, mage olarak büyü slot'u sayınız da yeterli olur.
son olarak da ben kişisel olarak spell slot'larım diğerlerine göre az da olsa bunları akıllıca seçerek oynamayı tercih ettiğimden mage'leri specialist wizard'lara yeğliyorum. düşünsenize elinizde bir sürü büyü var ama tam da size yasak olan bir büyü okulundan bir tanesini yapmanızı gerektiren bir durumla karşılaştınız. böyle bir şeyi deneyimlemek pek hoş olmazdı herhalde. ama bu, tamamen benim tercihlerimle alakalı aslında bir bakıma. hatta specialist wizard karakterlerle destansı maceralara atılmak daha tercih edilesi bir şey birçok fantezist için galiba, gözlemlediğim kadarıyla.
yazıyı da epik villain jon irenicus'tan bahsederek bitireyim. 30. seviye bir mage kendisi. en kral kötü adamlardan biridir, video oyunlarında rastlayabileceğiniz.
ünlü ingiliz yazar william shakespeare'in son oyunu olan the tempest'ın başkarakteridir. milan'ın hakiki düküdür bu adam ancak kardeşi antonio ve napoli kralı alonso tarafından tahtından indirilmiştir ve sürülmüştür kahramanımız. aslında kendisinin, henüz bebek olan kızıyla birlikte idamı kararı da çıkartılmıştır ancak iş böyle sonlansaydı bu oyun çok erken biterdi... bir gemiyle ıssız bir adaya sürüklenen prospero, burada kızı miranda ile geçirdiği 12 senede mistik ve kudretli bir büyücü olmuştur ve kendisinin yegane amacı, "evine" dönüp hakkı olduğunu düşündüğü konumuna yeniden gelmektir. oyunun başındaki fırtına (tempest) da bu uğurda meydana getirilmiştir. evet meydana getirilmiştir diyorum zira prospero, hükümdarı olduğu adaya ve buradaki birtakım eksantrik karakterlere/yaratıklara/ruhlara büyü gücüyle hükmettiği gibi bir "tempestarius"tur da; orta çağ okültik anlayışında "tempestarii" olarak adlandırılan (tekili tempestarius), halkın içinde yaşasalar da kendilerinden korkulan büyücüler vardır ve bunlar, istedikleri zaman fırtına yaratabilme veya fırtınaları sonlandırabilme kudretine/becerisine sahiptirler. kurgusal bağlamda da en bilinen "tempestarius", prospero'dur diye tahmin ediyorum.
prospero, karmaşık karakter özelliklerine sahip bir karakterdir ve geçmişinde de sıra dışı bir "yönetici"dir; kindar olduğu gibi kibar, zalim olduğu gibi de bağışlayıcı biridir. zaten tahtından edilmemişken, milan'ın düküyken de görevlerini aksatıyordur ve yönetim işini kardeşi antonio'ya bırakıyordur; kendisi ise felsefe ve bilim üzerinde çalışarak ve okumalar yaparak zamanını geçiriyordur. bu da aklımıza, "kardeşi antonio onu tahtından indirmekte haklı mıydı?.." sorusunu getirir zira bir "yönetici"nin asli görevi yönetmek olmalıdır. yani öyle beklenir. prospero, hem kişisel gelişimiyle ilgilenip hem de milan gibi büyük bir bölgeyi yönetebileceğini düşünecek kadar kendinden ve becerilerinden emindir ancak oyunda da görürüz ki başkaları bu hususta onunla hemfikir değildir.
artık olan olmuştur ve prospero, kitaplarıyla birlikte bir gemiye atılmış ve akıntıya bırakılmıştır... (bu arada prospero's books isminde çok enteresan bir sanat filmi de var. yani bayağı tuhaf bir yapım. önersem mi önermesem mi bilemedim...)
başkarakterimizin bu ıssız adanın ve sakinlerinin üstündeki tahakkümle karışık kontrolünde büyü güçlerinin önemli bir etkisi vardır; bu da akla, acaba milan'dan sürülmeseydi orada kendini bilim ve felsefe alanlarında geliştirerek oraya eksantrik bir stille ama efektifçe hükmedebilip hükmedebileceğini getirir. sonuçta okültik/majik bilgelik fantastik bağlamda neyse, bilimsel ve felsefi bilgelik de bildiğimiz dünyada bir nevi odur diye düşünebiliriz bence. neyse, kendisine bu şans tanınmadı, zaman verilmedi ve bu yüzden prospero'nun ezoterik yetkinliğine şahit oluyoruz okurları olarak.
ariel ve caliban... bu varlıklar prospero'nun onları yönetmesinden hiç memnun değiller. fakat prospero çok mu amansız ve katı ve değişmeyen bir tipleme?.. öyle sayılmaz ama burada aşırı kritik spoiler'lar vermek de istemiyorum açıkçası. gelgelelim oyunun son iki perdesinde, başkarakterimize duyulabilecek olası antipati, bir sempatiye veya en azından bir anlayışa evrilebilir diye düşünüyorum. ek olarak prospero'ya da çok "yamuk yapılmış" düşüncesinin kafalardan geçmesi pek de abes olmaz kanısındayım. ayrıca, otokratik bir anlayışı olduğu yer yer fazlaca öne çıkarılan kahramanın dünya görüşünün daha kapsamlı halini de okuyucularından esirgemiyor shakespeare, bir yerden sonra... zaten oyunun sonuna geldikten sonra bu karaktere pathos ile karışık bir sempati duymuştur okuyucularının/izleyicilerinin çoğu diye düşünüyorum.
kaldı ki prospero karakterinin, bazı kritik bağlamlarda shakespeare'i temsil/sembolize ettiği de tiyatro/edebiyat çevrelerinde epey konuşulan bir şey.
the tempest, benim muhtemelen en sevdiğim shakespeare oyunudur; lisansta ve yüksek lisansta okuduğum bölümden * mütevellit shakespeare ile ister istemez ilgilenmiştim ve bu oyunu da zamanında defalarca okumuştum. haksızlık etmeyeyim ama. yani iyi ki olmuş bu diyorum. shakespeare hakikaten çok iyi bir yazar benim için de, çoğu kişi için olduğu gibi. ben bu oyunu tiyatroda izlemedim ancak shakespeare's globe'un 2014'teki bir the tempest gösterimi filme alınmış ve oradan izlemiştim. daha doğrusu, en "olmuş" dediğim bu olmuştu. öncesindeki kimi uyarlamalarından/performanslarından da beğendiklerim olmuştu ama bu 2014 çıkışlı performans/uyarlama hakikaten fevkalade! mesela ariel karakterini colin morgan oynuyor burada şahane bir performansla (müthiş de akrobatik yetenekleri varmış) ki kendisi meşhur ingiliz yapımı merlin dizisinde de merlin karakterini (genç merlin) canlandırmıştı. ezcümle, bu bahsettiğim kayıt mutlaka izlenmeli derim. roger allam'ın prospero tiplemesi de harika burada. aslında tüm kast süper diyebilirim. yer yer çok da güldürmüştü beni bu performans, her iki izleyişimde de.
oyunun sonundan da bahsetmem gerekiyor ama bunu spoiler kutucuğu içine alacağım. prospero'nun oyunun sonunda yaptığı şey ve bunun shakespeare'in son oyunu olmasını birlikte düşününce bazı şeyler anlaşılabiliyor tam olarak çünkü. yani bundan bahsetmeliyim mutlaka.
ekleme: spoiler kısmı epey kapsamlı oldu ama bu oyunu okumayanlar/izlemeyenler fakat bunu yapmayı düşünenler bence şu anda o kısmı okumasın. gene de siz bilirsiniz.
prospero, düşmanlarını affedebiliyor hatta ariel'a özgürlüğünü bile veriyor. ve... asasını kırıyor. yüzüklerin efendisi'ndeki saruman ve gandalf kapışmasını hatırlayın. asalar, büyücülerin bir nevi güçlerinin ve/ya iktidarlarının sembolüdür. filmde sauron'un asasının ak gandalf tarafından telekinetik bir güçle/büyüyle kırılmasının ardından kötücül büyücünün bir iktidarı, üstün gücü kalmıyor.
prospero ise kendi asasını kırıyor oyunun sonunda ve bir nevi artık büyücülüğünden feragat ediyor. bazı kritiklere göre asa burada penisi de temsil edebilir. oyun yazarının meşhur falstaff karakterinde kesin bir penis göndermesi yorumlaması yapılıyordu da prospero'nun staff'ını kırmasında da öyle bir şey okumuş gibiyim sanki. yani yaşlandığı için "kuşunun ötmemeye başlaması" belki. sonuçta penis, bir şeylerin doğumuna sebebiyet veren bir organ. bir nevi "yaratıcılık" babında da bakabiliriz olaya. veya hatta phallogocentrism denen bir kavram var. tureng, fallus mantığı merkezciliği olarak çevirmiş. phallus/penis kelimesinden geliyor. sonuçta "iktidar/iktidarsızlık"... böyle düşünülebilir. ataerkil düzene kadar bile uzatabiliriz bu konuyu. dünyadaki savaşlara kimler sebep oluyor? eril enerjinin dünyada ne kadar yıkıma sebep olduğu açık değil mi? belki de kadınlar günü'nde bu yazıyı böyle bitirmem yerinde olur. tüm emekçi kadınların gününü enişten dileklerimle kutlarım. *
ama shakespeare bağlantısı eksik kaldı böyle de... sanatçılar bir bakıma büyücülerdir de. bir şeyler yaratabilirler, olmayan şeyleri var edebilirler. toplumlara şekil verirler ve onları iyi-kötü manipüle de edebilirler. shakespeare'in dünya kültüründe ne denli nüfuzlu bir isim olduğundan bahsetmeme gerek olmasa da, günümüzde aşk ve ölüm temalarını nasıl algıladığımızda bu figürün büyük bir "sihri"nin olduğu gerçeğinin altını çizmekte beis görmüyorum. geçmişte bir makale okumuştum ve şu anda ismini hatırlamadığım bir düşünür/yazar direkt: "edebiyat suçludur!" diyordu. yani biz mesela dinleri çok suçlarız ama acaba edebiyat tamamen masum mu?.. evet, herkes edebiyatın ve genel bağlamda sanatın ne kadar faydalı/gerekli olduğunu söyler durur fakat öyle düşünmeyenler de varmış demek ki, ki bu bana çok da altı boş bir sav gibi gelmedi. belki de shakespeare de prospero gibi, artık büyücü asasını kırmıştır ve bunda kendince gerekçeleri vardır ve bunlar onunla birlikte mezara girmiştir ama izlerini ilgili eser vasıtasıyla sürebiliriz de bunların. sonuçta the tempest, onun bilinen son oyunu. ve belki de son "magic trick"i.
baldur's gate oyunlarında yer alan, conjurer okulundan bir mage*. thay'in kızıl büyücülerindendir. * içinde bulunduğu bg oyunlarının, yoldaşınız* olabilen en güçlü sihirbazıdır. bunu biraz da, kendisine fazladan büyüler yapma imkanı sağlayan özel kolyesine* borçludur.
matrak bir karakterdir. ingilizce kullanımı ve özellikle telaffuz tarzı kendisine özgü ve gariptir. kavuşmak için can attığı nether scroll'u elde edip onun ikinci kısmını deşifre ettikten sonra, edwina isimli bir kadına dönüşür. bu dönüşüm kalıcı olmaz; sonra yine eski haline döner.
lawful evil bir karakterdir. yani hem kötüdür hem de kanunlara uyar. *
baldur's gate'teki favori kompanyonumdur.
baldur's gate'in ilk oyununda da, siege of dragonspear'da da, ikinci oyununda da (shadows of amn ve throna of bhaal) "companion"ınız olabilir. ilk oyunun chapter 2'sinde belching dragon tavern'ın yakınlarındaki nashkel'deki bir köprüsünde kendisine rastlayıp onu ekibinize alabilirsiniz. siege of dragonspear'ın chapter 8'inde de kendisini takıma alabilirsiniz, coast way crossing'da ona rastladığınızda. shadows of amn'a (ve throne of bhaal) geldiğimizde ise yine bu oyunun da chapter 2'sinde kendisini grubumuza dahil edebiliyoruz. burada edwin'in the shadow thieves için çalıştığını görüyoruz ve mae'var's guildhall'da kendisiyle rastlaşabiliyoruz. belli bazı görevleri yaparsak da sonunda edwin'i ekibimize katabiliyoruz.
kendisinden birtakım alıntılar (tarafımdan yapılmış türkçe çevirileriyle): *
"greetings. i am edwin odesseiron. you simians may merely refer to me as 'sir,' if you prefer a less... syllable-intensive workout."
"selamlar. ben edwin odesseiron. siz maymun kılıklılar benden sadece 'sör' diye bahsedebilirsiniz, eğer daha az... yorucu bir hece kullanımını tercih ederseniz."
— edwin
"elminster this, elminster that. give *me* 2000 years and a pointy hat and i will kick his arse."
"elminster da elminster. *bana* 2000 sene ve sivri uçlu bir şapka verin de, görün bakın onun kıçını nasıl da tekmeliyorum."
ben bu başlığı, şuradakiyle aynı amaçla açıyorum. (bkz: beggar's nest) yani ost'sindeki (soudntrack) muhteşem ötesi müziği için. gene de, yine beggar's nest'te yaptığım gibi umar hills ile ilgili bilgiler de vereceğim.
burası athkatla'nın dışında, belli quest'ler için gidilmesi gereken bir alandır. imnesvale köyünü adeta gizleyen bir tepeler dizisi formundadır. umar hills'teki temel quest'imiz investigate the deaths in the umar hills'tir. bazı insanlar derileri yüzülerek öldürülmüştür imnesvale'de ve biz de bunu kimlerin/nelerin yaptığını araştıracağızdır. baş şüpheliler; ogre'lar, kurtlar ve umar cadısıdır. köyün muhtarı lloyd'dan quest'i alırız ve bu cinayetlerin ardındaki gizemi aralamaya çalışırız. aynı zamanda, köyün koruyucu-ranger'ı merella da bu konuyu daha öncesinde araştırmaya çıkmıştır kiraladığı bir grup yardımcıyla ama onlardan da haber alınamamaktadır. onlara ne olduğunu bulmamız da istenir. neyse spoiler vermeyeyim şimdi bu konuda.
umar hills'te yapılabilecek başka şeyler de vardır... valygar corthala isimli stalker/ranger ile ilgili olan quest mesela. planar sphere'e girebilmek için valygar'a canlı veya ölü olarak gereksinimimiz vardır ve planar sphere'a mutlaka girilmelidir. oyunun olmazsa olmaz şeylerinden biridir bence bu. yalnız, valygar'ı öldürüp cesedini tolgerias'a verirseniz bundan mahrum oluyorsunuz... valygar iyi bir companion bu arada. ben bazen kendisini ekibime alırdım. celestial fury isimli süper silahı da etkince kullanabiliyor. ve diğer eline de başka sağlam bir silah verirseniz gayet iyi oluyor bu karakter. gerçi celestial fury isimli katana'yı, kendim bard/blade class/kit'indeki bir karakter yaratarak kullanmak öncelikli tercihim olur(du).
jermien isimli cowled wizard'la alakalı olan quest de hoş bir şey. büyücü, kızını oğlana vermeyi reddediyor ve oğlan (daar) da size sızlanıyor falan. jermien, bir stone golem yapmayı kafasına hayli takmış ve zannedersem tek eksiği yapraktı... haha, yani mimic kanı bulamamış ve sizden bir ödül karşılığı bunu bulmanızı istiyor. gene spoiler vermemek adına burada olanlardan ve buradaki seçeneklerinizden bahsetmeyeceğim. yine de sevenleri kavuşturabilirsiniz demekten de geri durmayayım. *
umar hills'teki 2 ufak quest daha var. birinde; dirbert, neler ve valsben isimlerindeki gencolar, sizin gibi "adventurer"lar olmak istediklerini söylüyorlar. sizden bastard sword'lar ve de'tranion's baalor ale (bira) istiyorlar. bunları veya bunlardan birini, oralardaki tüccarlardan satın alıp gençleri sevindirebilirsiniz veya başka şeyler de yapabilirsiniz. dediğim gibi, bu ufak bir quest. diğer küçük quest ise siz, jeb, erlin ve tavuklarla ilgili. bu da çok önemsiz bir quest ama işin sonundaki 600 gp'lik beljuril taşı fena bir şey değil. özellikle de bronze horn of valhalla'nızı, iron horn of valhalla olarak upgrade etmek istiyorsanız bu değerli taşa ihtiyacınız var.
bu arada oyunun en hasta ruhlu item'larından (armor) biri olan human flesh +5 (evet, insan etinden...) için de yolunuz umar hills'a düşüyor. bu quest athkatla'nın bridge district'inde başlayıp burada sonlanıyor. yani sonlanabiliyor diyeyim. bu item'ı kullanması uygun olmayan karakterleriniz de olabilir nitecede. gene de sağlam xp alınabilen bir quest bu, total baktığımızda. o yüzden ben hep yaparım, bu insan etinden yapılan zırha gereksinimim olsa da olmasa da. tabii ki good alignment'a sahip değilsem. yani adalon isimli silver dragon'ı da öldürüp onun kanını da almanız gerekiyor zira bu armor'u yaptırabilmek için.
son olarak da umar inn var burada ama umar witch denen varlık hakkındaki bilgileri öğrenmekten başka pek de bir fonksiyonu yok buranın. belki de umar cadısı hakkındaki bilgiler çok önemlidir ama, kim bilir. belki de umar cadısı diye bir şey yoktur mesela, ya da... spoiler vermemek için kafa karıştırmak bizim işimiz. haha. bu arada, internetten okduğum bir trivia'ya göre bu inn'de bulabildiğimiz umar witch project journal, direkt the blair witch project'e yapılan bir gönderme imiş. bu oyun geliştirilirken çıkmıştı o film zaten; ben pek beğenmesem de zamanına damga vurmuş ve tarz/tür yaratmış çok önemli bir film olduğunu da yadsıyamam.
şimdi de oyunun soundtrack'indeki umar hills parçasına gelelim. kısacık bir parça ama benim tüm bg2 soundtrack'indeki en sevdiğim tematik müzik bu diyebilirim. çok ruhlu ve mistik geliyor bana. zaten bu başlığı da, başlarda da dediğim gibi, asıl bu parçayı size tanıtmak için açtım. umarım beğenirsiniz. epik ve fantastik kalın.
efsane crpg oyunu baldur's gate ii: shadows of amn'daki (bkz: baldur's gate) iki demilich (bkz: lich) karakterden biridir (diğerinin ismi yok/bilinmiyor). ekleme/düzeltme: diğer demilich tob expansion'ı ile gelmişti gerçi. yani soa'da tek demilich var, o da kangaxx.
benim gibi, hiç walkthrough'lardan falan yardım almayarak oynamaya başladıysanız bu oyunu, size kabuslar geçirtebilecek kadar kudretli bir yaratıktır/büyücüdür. yani nereden baksan 30 kere falan ölüp, load edip anca yenebilmişimdir ben kangaxx'ı ilk seferinde. neyse, kendisinin nasıl yenilebileceğinden de bahsedeceğim ama yazının ilerleyen kısımlarında.
kendisi, docks district'te alelade görünümlü bir binanın alt/aşağı katından girilebilen bir yerindeki bir lahitte bulunabilir fakat onun cismen önünüzde belirebilmesi ve onunla karşılaşabilmek için öncelikle bir şeyler yapmalısınızdır. neler mi?..
athkatla'nın iki farklı yerinde iki tane mezar koruyucusu lich'i öldürüp, kangaxx'ın vücut/iskelet parçalarını docks district'teki bu binadaki, tabutta hapsedilmiş şekilde bulunan kangaxx'a getirmelisiniz. zaten yanınızda bunları taşımazken kangaxx ile burada konuşursanız, kendisi de sizden bunu talep eder. şöyle der hatta: "serve me well and you will be rewarded beyond your wildest imaginings!".
ancak bu bir yalandır. yani siz ona, farklı yerlere konmuş iskeletinin parçalarını getirdiğinizde sizi ödüllendirmez ve cezalandırmaya çalışır, hayatınızı elinizden almaya teşebbüs ederek. ama aslında istemeden de olsa ödüllendirir zira bu oyunda istediğiniz kadar save+load yapabiliyorsunuz ve eninde sonunda kangaxx'ı hakladığınızda, kendisinden ring of gaxx isimli efsane bir yüzük düşüyor. eskiden aslında oyundaki bug sayesinde, bu epik yüzükten iki tane elde edebiliyordunuz; ilki, lich henüz hostile'a dönmeden pickpocket ile, ikincisi de kangaxx'ı yendikten sonra cesedinden loot'layarak. sonrasında bunu düzelttiler sanırım ve artık sadece öldürdükten sonra bir tanesine sahip olabiliyorsunuz bu yüzüğün. ring of gaxx'in orijinali bundan farklı aslında d&d'de. ve epey çılgın, kaotik ve "random" bir yüzük. bgii'deki gaxx yüzüğü de aşırı süper ama öyle deli manyak etkileri olabilecek bir yüzük değil. safi fayda sağlayan birçok büyülü özelliği var bunun. nefis!
kangaxx aslında geçmişte kötücül (aman ne şaşırtıcı, hahah) bir büyücüymüş ve zamanla lich, sonrasında da demilich olmuş. netheril büyücüleri kendisini demilich iken tamamen yok edememişler. böylece kendileri de lich olmuşlar ve kangaxx'ın "body part"larının saklandığı mezarlıkların koruyuculuk görevini üzerlerine almışlar. biz de oyun kahramanı olarak elbette ki deli cesaretine sahibiz ve bu meymenetsizliğe burnumuzu sokuyoruz. neyse ki oyunda load edebilmek var. ahaha. yani ben daha oyunun başlarında yeniyorum genelde kangaxx'ı. yaşasın melf's minute meteors büyüsünün daha oyunun başlarında kullanılabilen/yapılabilen bir büyü olması!..
şimdi de kangaxx ile nasıl dövüşüp onu yenebileceğimize gelelim... benim açımdan kendisini haklamanın en kolay yolu, melf's minute meteors büyüsünü yapabilen 3-4 tane karakterinizin olması ve bir karakter kangaxx'ı oyalarken, bu 3-4 karakterle de minik meteor'ları yağdırmak. bu şekilde kendisini haklamak cidden aşırı kolay. hatta sadece bu battle için ben jan jansen, nalia gibi karakterleri, party'mde yoklarsa bile alıyordum sonra da kendileriyle yolumu ayırıyordum. kendim zaten genelde mage olurdum. edwin odesseiron'u da alırdım normalde party'me. 1 veya 2 tane bu büyüden yapabilen karakter yeterli olmayabilir zira ilgili büyü azar azar damage vuruyor, kangaxx'in regeneration'ı var ve biraz hızlı ve üst üste darbelerle kendisini öldürebiliyorsunuz ancak. öncesinde de protection from undead scroll'larını okutursanız karakterlerinize, oyunun en kolay "büyük" battle'larından biri oluyor bu gerçekten.
veya... carsomyr +5 gibi, +3 üzeri enchantment'ı olan silahlarla da kangaxx'a zarar verilebiliyor. staff of rynn +4 silahı da mesela iş görür ve bunu çok erkenden satın alabilirsiniz. (gerçi ben carsomyr'i de, firkraag isimli red dragon'ı daha level 10'ken falan kendi bulduğum bir çakallıkla öldürüp edinebiliyordum, haha.) başka benzer silahlar da var, kangaxx'a karşı savaşınızda işinize yarayabilecek.
bu yukarıda anlattığım şeyler, kangaxx'ın demilich'e dönüştükten sonraki hali, yani savaşın ikinci kısmı için aslında. battle'ın ilk kısmında tipik bir lich ile nasıl savaşıyorsanız kangaxx'la da öyle dövüşebilirsiniz. eğer kangaxx'la kapışmaya başlamadan evvel tüm karakterlerinizi "protected from undead" yaparsanız, kendisinin sizinle konuşup sonra demilich formuna dönüşmesi mümkün olmuyordu eskiden fakat sanırım bunu düzeltmişler. ben zaten bu scroll'ları, savaşın ikinci kısmından önce kullanıyordum. lich fight'lar her zaman zevkli gelmiştir bana. yani kendisiyle yaptığım battle'ların ilk bölümünde mertçe kapışıyorduk. *
oyunda ve genel olarak d&d'de, demilich'lerle kapışmak cidden de zor ve alengirlidir. hoş, d&d 5e'de demilich'ler, lich'lerden bir tık daha kolay düşmanlar haline getirildiler ama öncesinde cidden de über güçlü ve zarar vermenin çok zor olduğu bir mahlukattı bunlar. bgii oyunu da ad&d 2e kurallarıyla yapılmış bir oyun ve haliyle demilich'ler zor bu oyunda da. ama elbette yeterince deneyimlendikten sonra işiniz epey kolaylaşıyor. zaten o scroll'ları kullandığınız anda da olayı başlamadan bitirebiliyorsunuz. eğer bu scroll'lardan elinizde yoksa veya bunları kullanmamayı yeğlerseniz ve partinizde korgan varsa işiniz gene zor değil. kendisi enraged olunca, imprisonment büyülerine "immune" oluyor ve demilich'lerin tek saldırısı da bu, oyunda. onu kangaxx'e yollayıp, arkadan da büyücülerinizle ufak meteorlar fırlatarak yine kangaxx'ı rahatça yenebilirsiniz.
oyunda elbette kangaxx'tan daha zor düşmanlar var ama bir demilich ile nasıl dövüşüleceğini bilmiyorsanız, bu mahluk gene de sizi aşırı zorlayabilir başlarda. hey gidi baldur's gate ii be. ne güzel günlerim oldu seni oynarken. *
d&d 3/3.5e'deki ismi yalnızca horrid wilting yapılmıştır. diğer dungeons & dragons edisyonlarındaki isminde abi-dalzim's vardır. google'da çıkan şeylere göre biri "abi-dalzim kimdir?" sorusunun yanıtını yazmış ama sanırım bu official bir şey değil; ben eskiden araştırmıştım ve bir kaynak bulamamıştım resmi d&d ürünleri arasından, bu bağlamda. yaratıcısının ismiyle anılan büyülerde bu bir istisnaydı. yani mordenkainen's sword büyüsü gibi birçok böyle büyü var d&d'de ve bunların yaratıcıları hakkında sayısız official bilgi var ama abi-dalzim bu bağlamda gizemli kalmış/bırakılmış gibi görünüyor. ekleme: d&d 4e'de official bir bilgi konmuş abi-dalzim ile ilgili. şimdi öğreniyorum.
perhaps the most notorious of these elemental mages is the despicable abi-dalzim. a student of rare and unusual water magic, abi-dalzim devised the watery double spell as well as the vile incantation known as horrid wilting. abi-dalzim is a short, wizened human of advanced years, with a long, white beard and a bejeweled turban. cruel, imperious, and hungry for ever greater magical power, abi-dalzim makes his home in a half-buried necropolis lost in the sands of the great southern deserts. he pays close attention to other wizards, whom he views as potential rivals, and has been known to ambush heroes after they have recovered rare magical treasures, taking what he wants from their desiccated corpses.
yani kötü şöhretli bir elemental mage imiş, abi-dalzim. hatta en kötü şöhretlisi olabilirmiş. nadir ve alışılmışın dışında su büyüleriyle uğraşmış ve bunun neticelerinden biri mevzubahis büyüyü icat etmesi olmuş. kısa boylu, yaşlı; uzun, ak sakallı ve mücevherli sarık giyen bir figürmüş. zaten isminden de "oriental" bir karakter olduğu anlaşılıyordu. aladdin'deki jafar'ın yaşlı versiyonu gibi bir tip hayal edebiliriz sanırım kendisini düşünürken. zalim, küstah ve hep daha kudretli olma arzusu olan bir tiplemeymiş. büyük güney çöllerinin kumlarına yarı gömülü bir ölüler şehrini kendi "evi" yapmış. diğer büyücüleri yakından takip edermiş ve onları potansiyel rakipleri olarak görürmüş. kahramanlara tuzak kurarmış ve onlar nadir sihirli hazineleri elde ettikten sonra, kurumuş cesetlerinden istediğini alırmış. yani kendi icat ettiği horrid wilting büyüsüyle onları o hale getirip bunu yapıyordur herhalde diye anladım.
d&d'de çok güçlü bir, 8. seviye saldırı büyüsüdür, abi-dalzim's horrid wilting. geniş bir alana etki eder ve büyüye maruz kalan düşmanların vücudundaki su bedenlerinden çekilir. "instantaneous" bir büyüdür. yani tek seferde ve bir anda devasa bir damage verir büyüyü yiyen düşmanlara. dnd 5e'de 12d8 damage vurur. ad&d 2e'de bu, caster level başına 1d8 ve maksimum 16d8 iken; d6d 3/3.5e'de ise maksimumu 25d8/20d6'dır (3e'de 25d8 iken 3.5e'de ise bu 20d6'ya çekilmiştir). save atabilen düşmanlar bu hasarın yarısını alırlar fakat evasion/dodge ile falan bu büyüden kaçınmak mümkün değildir. özellikle bitkisel yaratıklar ve water elemental'lar için çok "yıkıcı" bir büyüdür. fireball gibi diğer alan etkili büyülerden başka bir farkı da (diğeri de evasion ile kaçınamamaktı), sadece düşmanlara damage vuran bir büyü olmasıdır. yani fireball, ice storm falan gibi büyülerde bunları dikkatli ve stratejilerle kullanmak gerekirken, abi-dalzim’s horrid wilting'i ise komradlarınızın (companion), summon'larınızın falan da bulunduğu bir alana rahatlıkla "cast" edebilirsiniz ve bu büyü aynı tarafta olduklarınızın canına kastetmez. * ayrıca elemental büyülere göre korunulması ve/ya direnilmesi (resist edilmesi) de daha zor/alengirli bir büyüdür.
baldur's gate ii: shadows of amn'da (+throne of bhaal) bu favori büyümdü diyebilirim. ayrıca normalde construct'lara ve undead'lere damage vurmaması gereken bir büyü bu ama bg'deki bug bunu geçersiz kılmış. gerçi bitkisel tabanlı yaratıklar ve water elemental'ların penalty'lerini de oyuna geçirmemişler ama gene de oyunun uzak ara en iyi alan etkili saldırı büyüsü bu bence o level ve altındaki. ayrıca, 9. seviye büyülere ulaşmışken de kullanılırlığını sürdüren bir büyüdür.
neverwinter nights'ta da en sevdiğim büyülerden biridir horrid wilting (bu d&d 3e'ye göre yapıldığından isminde abi dalzim's yok) ama burada anında damage vurmaması (bu bakımdan bg'den farklı. büyünün etkisi, yapıldıktan kısa bir süre sonra geliyor.) bir dezavantaj olabiliyor. ayrıca, 8. seviye bir büyü olduğu için maximize ve/ya empower metamagic'lerinde de kendisinden yararlanamıyoruz. gene de çok efektif bir büyüdür bu, bu oyunda da. ayrıca nwn bir d&d 3e oyunu olduğu için burada 25d8 damage vurabiliyor bu büyü. (bkz: oha)
fakat kimisine göre de 8. level slot'unda yer kaplamayı hak etmemektedir horrid wilting, özellikle de d&d 3.5e'de ve 5e'de. ayrıca bu büyüyü maximized veya empowered da yapamazsınız (3e ve 3.5e'de); üstte bahsettiğim konu sadece bu oyunla sınırlı bir şey değil yani. (7. seviyenin üstündeki büyülerde bunlar yapılamıyor teknik olarak. hatta maximize'da 6'nın üstü olmuyor.) bilemiyorum, bana göre gene alınır ya. yani maximized veya empowered energy/elemental büyülerini ben de çok kullanıyorum ancak horrid wilting de olsun isterim.
sevdiğim d&d varlıklarından biridir. sevdiğim derken... bu sevilmez de ilginç bulduğum diyelim. isminde "ultra" değil de "ultro" ön eki var ve bu da "öte/öteden", "uzak/uzaktan" gibi bir anlam katıyor eklendiği sözcüklere. bunlar da uzaylıları andıran tipler olduğundan uygun bir isim bence. bayağı bilgi sahibiyim bu demonik (demonik ama uzaylı gibiler tipolojik bakımdan) varlıklar hakkında. hafızamdan yazacağım aşağıdakileri.
diğer (eski) adları ultradaemon ve ultrademon olan yaratıklar bunlar. yani buradan da anlıyoruz ki bir şeytan türüdür ultroloth. yugoloth isimli kapsayıcı bir türün/ırkın en ilginç ve kudretli alt türlerinden biridir. greater d(a)emon'lar arasındadırlar. ekstra bilgi: tyranthraxus adlı bir d&d karakteri vardır ki bana göre en enteresan şeylerden biridir bu, oradaki. bazı bilgeler kendisinin yugoloth türünden bir "şey" olduğuna inanmaktadır.
gary gygax'in 80'lerdeki ad&d için yarattığı varlıklar bunlar, yanlış bilmiyorsam. gizemli ve karanlık tiplemelerdir. önemli büyü becerileri vardır ki zaten orijinalindeki büyüleri ve spell-like ability'lerini 15. seviye bir büyücü olarak kullanıyorlardı. intelligence'ları (zeka seviyeleri) genius ve supra-genius arasında değişkenlik gösteriyor ve bu da 17-20 arasında intelligence score'ları olduğunu gösteriyor ki bu bir hayli yüksek. yalnız bunların yine bir yugoloth türü olan "üstün" versiyonu da var oinodaemon diye anılan ki bu ad&d'de "unique" (tek) bir varlıktı. ismi şimdi aklıma gelmiyor ama bu yugoloth'ların en güçlüsüydü ve intelligence seviyesi "godlike" idi (21 ve üzeri). ad&d'de bu zaten en üst intelligence seviyesi oluyor. diğer yönlerden de bu resmen "boss-level" bir yaratıktı. yani... bu varlıktan sonra geliyor ultrodaemon'lar da. bunların yaygınlığı "very rare" (çok nadir). oinodaemon gibi unique değil yani. ama tipleri bence daha karizmatik. o oinodaemon, bayağı deforme bir ucubeydi!
neyse, biz ultroloth'lara dönelim. bunlar aslında "prime material plane" denen düzlemde değil de bir nevi cehennemsi bölgeler/düzlemler olan lower planes'te bulunurlar ve buraları dilediklerince gezerler. yalnız prime material plane'e de gelebilirler veya çağrılabilirler. örneğin bir tüccar biliyorum, underdark'ta ultroloth türünde. (ismi hafızamda değil ki zaten zor akılda tutulabilecek bir isimdi.) aslında hag'ler gibi korkunç tipler tarafından savaş köleleri olarak yaratılsalar da "true name"lerinin boyunduruğundan biraz da şansla kurtularak (bunların kaydedildiği kitaplar kayıp mı olmuştu ne olmuştu) kısmi özgürlük kazanmışlardır. yine de ağırlıkla bu lower planes'teki savaşlarda yer alırlar ve bir ultroloth'un "true name"ini bir şekilde öğrenebilirseniz ona direkt hükmedebilirsiniz. birbirlerinin gırtlağında biterler kudret ve statülerini yükseltmek/korumak için ultroloth'lar ve genelde savaşlarda daha "aşağı" hizmetkarlarını öne sürüp kendileri gölgelerde gizlenerek işleri yönetirler. ayrıca kudretli summoner'lardır ve prime material plane de dahil başka alemlerden/boyutlardan varlıkları summon edebilirler ki bir ihtimal kendileri gibi bir ultrodaemon'ı da summon edebilirler. ad&d'den sonra güçleri nispeten zayıflatılmıştır bunların ve cr'leri (challenge rating) 13 olarak belirlenmiştir ama bu bile aslında hafife alınmayacak bir rating. alignment'ları da neutral evil'dır. * yaşasın kötülük!
kurgularda yer bulan inthracis isimli ultroloth'u biliyorum; bir necromancer. kendisi aslında kendisini klonlamıştır ve öldürülürse diye klonlarını yedekte tutmaktadır. resurrection (war of the spider queen #6) kitabında karşılaşırız kendisiyle ve bu kitabı seneler önce okuyup kısmen beğenmiştim. paul s. kemp'in daha iyi kitaplarını da okumuştum ama bu da fena değildi. ultroloth'ları aslında ait oldukları düzlemden farklı bir yerde öldürürseniz tamamen yok olmazlar ve lower planes'in ilgili yerinde yeniden meydana gelirler. bu yüzden ultroloth'lar ölümüne kapışmaktan hiç çekinmezler, tamamen yok edilebilecekleri tek yer dışındaki düzlemlerde. yani tercihleri işleri arkadan yürütmektedir ama "vatanları" dışında bir yerdelerse ölmekten korkmazlar. inthracis bir de kendi klonlarını yapmıştı ki zaten artık niye bir korkusu olsun?.. spoiler vermek istemiyorum, okumayı düşünen birileri çıkabilir diye...
tip olarak da böyle uzaylı gibi bir şey bunlar... koyu gri tenli oldukları söylense de nedense yeşil resimlerine rastladım genelde. ateş opallerine benzeyen gözleri dışında yüz hatları/organları yok ve kafaları da grey alien (griler) denen uzaylıları andırıyor; arkaya doğru uzayan kafatasları var. vücut yapısı olarak humanoid denebilir sanırım. boyları da 1.80 m idi ortalama diye hatırlıyorum. zaten alter-self gibi bir büyüye de doğal ulaşımları var. kolaylıkla birilerini kandırabilirler yani, olduklarından farklı görünerek. böyle mind flayer gibi aslında... yani gizemli ve uzaylı havası veren bir tür, ultroloth'lar. bana da her zaman ilginç gelmiştir böyle yaratıklar. lower planes'te hiç bitmeyecek gibi duran blood war'da da önemli rol oynarlar. bu savaşta görev almayanları ise kişisel hırsları ve çıkarları doğrultusunda çeşitli entrikaların peşine düşerler. mind flayer'lara baldur's gate 3 oyununda doyduk. belki de sırada ultroloth'lar vardır. bence hakikaten daha öne çık(arıl)mayı hak eden ilginçlikte bir mahlukattır ultroloth.
dungeons & dragons'taki * acayip bir yaratığın ismidir. diğer ismi illithid'dir. dilimize zihin yırtan diye çevrilmişti sanırım ve bu iyi bir çeviriydi. d&d tutkunlarınca en beğenilen "evil"* mahluklar arasındadır. normalde psionik güçleri olan varlıklardır ama nadiren "arcane" büyü alanlarında da uzmanlaşabilirler bazıları.
tipik mind flayer'lar hem bencildir hem de kovan arıları gibidir. elder brain denen bir ana beyin tarafından yönetilirler. tam bir özgür iradeye sahip olduklarını söyleyemeyiz. çok zekidirler ama zekaları da kovan arıları gibi çalışır; yani zihinlerinin de tam bağımsız olduğu söylenemez. bir elder brain tarafından yönetilen bir illithid kolonisinde kolektif bir anlayış ve fikir yapısı vardır. bu istisnai durumlarda bozulabilir. örneğin bir illithid, tabu sayılan bir şeyi yaptığı için topluluktan sürülebilir; veyahut ölümsüz olmak isteyen bir illithid, bir alhoon olabilir veya zor olsa da bir illithilich olmayı başarabilir.
mind flayer'ların en nadirleri ulitharid'lerdir. aslında ilk halleri diğer illithid'lerle aynıdır bu yaratıkların ama bilinmeyen bir güç sayesinde onlardan çok daha uzun boylu, kudretli ve zeki varlıklar olan ulitharid'lere dönüşürler. bunlar mind flayer'ların soyluları sayılabilir. kağıt üzerinde hiyerarşik bir üstünlükleri olmasa da, illithid'ler, ulitharid'leri çok üstün görürler ve onlara öyle olduklarını hissettirerek davranırlar.
bir illithid'in, ahtapot kollarını andıran 4 tane uzuv uzanır ağız çeperinden. soylu mind flayer'lar, yani ulitharid'lerde ise bu sayı 6'dır. insanlar gibi iki ayak üstünde dik duran varlıklardır bunlar. kiloları ve genel vücut yapıları da insansıdır; antropoittirler veya yarı öyle yarı da "octopoid"dirler de denebilir. nasıl deniyorsa artık... *
şimdi kendilerine neden "zihin yırtan" dendiğine gelelim. öncelikle zaten psionik güçleriyle mental saldırılar yaparak düşmanlarının aklını yok edebilirler; muhtemelen daha korkuncu öğünlerinde başka canlıların, özellikle insansı varlıkların beyinlerinin olmasıdır ama. üstelik tereyağından kıl çeker gibi beyninizi yerinden şak * diye çıkartıp afiyetle yiyebilirler. bunu da sihirle yapmazlar. fiziksel donanımlarının beslenme için çalışan organları bunun için gelişmiştir. saniyeler içinde beyninizi yerinden uçurup lüpletebilirler. kendilerinden uzak durunuzdur.
google'da araştırmadım ama tahminimce gelmiş geçmiş en kudretli mind flayer, ioulaum isimli lich'tir. evet, kendisi aslen bir lich'tir ama bir elder brain'e varlığını aktarmıştır ve aynı zamanda bir mind flayer elder brain'i olmuştur. kendisi ayrıca faerun'un en güçlü büyücüsü de olabilir. * öyle diyenler vardır. 41. level bir büyücüdür. *
onun ardından bir ulitharilich* olan thalynsar gelmektedir muhtemelen. aslında kendisi doğma büyüme bir mind flayer olduğu için belki de kendisini başta saymalıyızdır. bu kudretli ulitharilich büyücü, elder brain'lerinin bilgilerinin çoğunu kendine aktarmaya kalkışınca kafayı sıyırmıştır. * sonrasında ne olmuştur, spoiler vermeyeyim.
bir diğer çok kudretli mind flayer ise oedachlo isimli, 23. seviyede bir illithid büyücüdür. çok yaşlıdır kendisi ama yaşamaktadır en azından. yukarıdaki diğer ikisi gibi bir "undead" değildir.
ythrilnaw isimli ulitharid'i de, güçlü mind flayer'lar arasında sayabiliriz. d&d 4e kapsamında tanıtılmış bir "zalım"dır kendisi.
dungeons & dragons hakkında pek bir şeyler bilmeseniz de bu yaratıkla baldur's gate oyunlarında ve/ya stranger things dizisinde * karşılaşmış olabilirsiniz.
not: mevzubahis romanlardan ilki ölülerin kralı, üçüncüsü ise ben, strahd - azalin'le savaş olarak dilimize kazandırılmıştır. google aramalarımda ikincisinin türkçe çevirisine rastlayamamışımdır. * ekleme: bir aratma daha sonucu 2. kitabın da türkçeye kazandırıldığını şimdi öğrenmişimdir. hatta yeni hatırladım, ben bunun türkçesini de okumuştum lan asırlar önce! (bkz: ölüler şehrinin efendisi) ben üç romanın da ingilizcesini okuduğumdan, yukarıda kendilerinden orijinal isimleriyle bahsetmişimdir.
darkon'un amansız karanlık lordudur. daha doğrusu darkon'a hapsolmuştur aslında. öncesinde knurl... burada hükmetmektedir. hatta kanunları uygulamak konusunda o kadar acımasızdır ki kendi oğlu bile bundan nasibini en acı biçimde alır. zaten azalin'in hikayesindeki kilit noktalardan biri, abisinin ismi olan irik'i kendisine ad olarak layık gördüğü oğludur. yani onun kanunları çiğnemesi ve ardından azalin'in (yani henüz bir undead olmadığından firan'ın) oğlu için verdiği karar sadece oğlu için bir trajedi değildir ve babasını da bir hayalet gibi kovalar sürekli. azalin, ölümsüzlüğü aradığı gibi oğluna yeniden hayat vermenin yollarını da arayacaktır hep.
kendisi ravenloft'tan kaçabilmek için bir şeyler denemiştir ve kitaplarda epey heyecanlı bölümlerdir bunlar diyebilirim. ayrıca bir "undead" olmaktan da hiç memnun değildir. kalesi avernus'ta bir odadaydı galiba... öyle bir yerde bir şeyler hissedebilmesi ona iyi geliyordur ve burada kudreti de geçici olarak artıyordu. ayrıca uzun bir süre yeni büyüler ezberleyemez azalin, karanlık güçlerin onu mahkum ettiği bir lanet yüzünden. ona hep gülen, onunla dalga geçen, onu kandırıp bu "yaratığa" dönüşmesini cazip gösteren ve onun emellerine ulaşmasında ona hep engel olmak için her şeyi yapacağını düşünen karanlık "dış güçler"... bu yeni büyü ezberleyememesi strahd von zarovich ile olan savaşında epey önemli bir noktadır. yani bir "wizard" için yeni büyüler öğrenmemek büyük bir kabus ve bunu "düşmanının" öğrenmesi ona ekstra kozlar verebilir.
azalin, d&d'de 18. seviyedeki bir lich olarak gösterilmiştir. yani bu kesinlikle güçsüz olduğu anlamına gelmese de forgotten realms wizard'larını düşündüğümüzde oradaki larloch, elminster gibi karakterlerin yanından geçemez kudretlilik bakımından. yalnız, bu d&d setting'lerini kendi değişkenliklerine göre değerlendirmek olur en doğrusu; yani ola ki azalin'i bir forgotten realms campaign'ine dahil etmemiz gerekseydi kendisini çok daha güçlü şekilde entegre etmemiz gerekirdi.
ayrıca kendisi de rte gibi bir lord olmasına rağmen ama en az 3-5 çocuk yapın demek yerine ismiyle "azalın" demektedir belki de. kim bilir. hatta kendisine azal'lan da denmektedir. ciddiyimdir. acaba azalarak bitmesi mi istenmektedir "dıj güçler"ce?
favori arcade (atari salonu) oyunum dungeons & dragons: shadow over mystara'daki iki büyücü karakterden biri; yani magic-user class'ındaki iki karakterden biri. yoksa elf ve cleric de büyü yapabiliyorlar ama gene de magic-user'lar kadar aşmış değiller bu konuda; yarı savaşçı yarı büyücü yani bunlar. elf ve dwarf esasen class'tan ziyade ırktır ancak od&d'de (orijinal, ilk d&d) bunlar class olarak seçilebiliyordu. neyse, d'raven human bir magic user'dır. dungeons & dragons: tower of doom'da magic-user class'ı yoktu. onun devam oyunu olan shadow over mystara'da eklendi bu. burada iki adet magic-user var: syous ve başlığın konusu olan d'raven. bu ikisinin çoğu özelliği/becerisi birebir aynı olsa da ikişer büyüleri birbirinden farklı ki bu aslında önemli bir fark diyebilirim. bu konuya yazının ilerilerinde değineceğim. bir de görünüşleri farklı sahi; syous'un siyah/mavi renkli kıyafeti ve kirpi saçları var. d'raven ise yeşil/turuncu renkli giysili, atkuyruğu saçlı ve "pointy hat" takıyor.
yazının geri kalanında ağırlıkla d'raven'dan bahsedeceğim ancak ikişer tane büyü dışında söyleyeceklerim aynen syous için de geçerli. (oyunda her class'ın bir versiyonu daha var.)
level 14 bir büyücü olarak başlıyoruz d'raven ile oynamaya ki 14. seviye bir büyücü zaten hayvan gibi güçlüdür. oyunun iki temel versiyonu var. ilkinde level 20'ye çıkabiliyoruz oyunu bitirdiğimizde. benim oynamayı tercih ettiğim versiyonunda ise level 21 olabiliyoruz. 26 yaşındaki karakterimizin ability score'ları şu şekilde: strength: 5 / dexterity: 12 / intelligence: 17 / constitution: 7 / wisdom: 14 / charisma: 14
yani strength'imiz ve constitution'ımız aşırı düşük. bu da fiziksel dövüşlerde zayıf olduğumuzu ve canımızın da kolaylıkla/hızla bitebileceğini gösteriyor. bunu (canımızın az olmasını) biraz kompanse edebilmek için wizard hat takmamız gerekiyor. bunu daha oyunun başlarında, karakterimize isim seçerken alabiliriz. type-c bir isim aldığımızda bu şapka bize direkt veriliyor. bunda matematiksel bir hesap var ve tabloları internette bulunabilir. benim type-c olarak seçtiğim isimler: draco ve wyzard. isterseniz başka type'ta bir isim de seçip şapkayı sonra sandıklardan da edinebilirsiniz ama ben başta almayı tercih ediyorum. forest of despair ve air castle'daki birer "oda" da çıkıyor mesela bu şapkalardan. wisdom ve charisma'mız hiç fena değil ama bunlar da bu oyunda hiç işe yaramıyor. ahaha. dexterity'miz ortalamanın üzerinde ki bu iyi. veeee... intelligence; magic-user'lar için esas gerekli olan stat. 17 skoru gayet yüksek. od&d'de karakter yaratırken ability score belirleme olayı çok acımasızdı. 3d6'yı 6 defa atıyordunuz ve sırayla ability score'lara tayin ediyordunuz skorlarını. mesela bir zarınız 18 geldi. ama onu istediğiniz ability score'a koyamıyordunuz. en işinize yaramayan stat'a da gidebilirdi o yani. veya hangi ability score'unuz en yüksekse ona göre class'ınıza karar vermeniz akıllıca olanıydı. sonraki d&d edisyonlarında 4d6 - drop lowest yöntemi geldi ve istediğimiz skoru istediğimiz ability'nin score'u olarak tayin etme hakkımız oldu. ama od&d'de 17 intelligence'lı bir magic-user karakteri yaratabilmek cidden aşırı bal gerektirirdi. neyse... şimdi oyunun bir kural dışılığından bahsedeyim bununla alakalı: 17 intelligence skorumuz var ama meteor swarm ve power word kill büyülerini yapabiliyoruz... bu aslında teknik olarak imkansız zira 9. seviye büyüleri yapabilmek için minimum 18 intelligence lazım. ama oyunda bu büyüleri 8. seviye olarak koymuşlar. neyse diyelim, çok da kafayı takacak bir şey değil bu.
d'raven'ın fiziksel dövüş babında çok güçlü olmaması, efektif olmadığı anlamına gelmiyor. gayet iyi dövüşebiliyorsunuz bu karakterle aslında. yani diğer karakterlerdeki/class'lardaki gibi aşağı+ileri, aşağı+yukari joystick hareketleriyle özel saldırıları yok magic-user'ların ama zıplama tuşuna seri biçimde iki kere basarak kısa süre "ethereal" oluyorsunuz ve geriye doğru "moonwalk" gibi bir şey yapabiliyorsunuz ki bu dövüşlerde çok işe yarıyor. ben bunu atari salonunda oynarken çok kullanıyordum zamanında ama artık mame ile pc'den oynuyorum ve bu pek rahat kullanılamıyor klavye ile. ben de bunsuz da dövüşlerde ustalaşabilmeyi öğrendim. bir de hançer saplama saldırınızda critical hit yapma ihtimaliniz de var ve bu düşmanın hayvan gibi canını götürüyor; yani nadiren oluyor bu ama bazen çok işe yarıyor. oyunda karşınıza gelen çoğu yaratığı dövebiliyorsunuz dövüşlerde ustalaşınca ve böylece tüm büyülerinizi boss'lara saklayabiliyorsunuz. büyülerinizin nerelerde yenilendiğini öğrenmeniz/ezberlemeniz de elzem zira her boss fight'tan sonra olmuyor bu ve bir boss'ta tüm büyülerinizi kullanırsanız sonrakinde "dımdızlak" kalabilirsiniz zira büyüleriniz olmadan boss'ların çoğunu haklayabilmeniz çok zor, kimisini ise imkansız (gibi).
d'raven'ın kendisine has olan büyüleri cloudkill ve power word kill. diğer magic-user'da ise bunların yerine conjure elemental ve meteor swarm var. çoğu kişiye göre syous'un kendisine has olan büyüleri daha iyi olsa da ben d'raven'cıyım ve bunun iki sebebi var... birincisi, conjure elemental tüm karakterlere ve boss'lara etki edebilen çok güçlü bir büyü gerçekten ve d'raven'ın cloudkill'i bu bakımdan çok sınırlı. ancak, cloudkill'in boss olmayan düşmanların çoğunu (undead'lere etki etmiyor bu büyü) tek "cast edişte" öldürme şeysi bazı yerlerde çok işime yarıyor. özellikle de air castle'da hellhound'lar ve troglodyte'larla dolu olan odada (bir sandığından büyücü şakpası çıkan oda) bu büyü cidden süper avantajlı ki buradaki üst üste gelen bu yaratıkları hakladıkça büyü scroll'ları da düşüyor sıklıkla ve sonraki boss'a bayağı "donanımlı" olarak gidebiliyorsunuz bu olursa. bir ton experience da cabası. ikinci sebep ise... syous'un meteor swarm büyüsünde bir bug var. staff of wizardry'niz ve büyü gücünü artıran küpeleriniz varken bu büyü çok komik derecede küçük bir damage vuruyor ki bu büyücülük asası ve küpeleri kullanmamak da hiç tercih edilesi bir şey değil. d'raven'ın power word kill'inde ise böyle bir bug yok.
çoğu kişi için syous daha iyi olsa da ben d'raven'ı tercih ediyorum, yukarıda bahsettiğim sebeplerle ve aslında daha çok bir şekilde bu karakteri daha çok benimsediğim için. ancak, d'raven'la kesinlikle daha dikkatli oynamalısınız. örneğin, lichdeimos'a vurabilen tek büyünüz ice storm, bu karakterle. halbuki, syous ile conjure elemental ile de vurabiliyorsunuz kendisine. veya, frost salamander'a da vurabilen büyüleriniz sınırlı d'raven ile. syous ile ise conjure elemental büyüsünün fire elemental'ıyla vurabiliyorsunuz. ezerhorden'a da aynı şekilde; bu bir ghost (undead) olduğundan, cloudkill büyünüzle kendisine hasar veremiyorsunuz. yani oyunda henüz çok usta değilseniz syous daha iyi bir seçenek olsa da ve ben de başlarda hep syous ile oynuyorduysam da artık d'raven'ı tercih ediyorum ağırlıkla. d'raven ile büyü yönetiminizi/ekonominizi daha dikkatli yapmalısınız. syous ile oyunu 50 kere bitirmişsem, d'raven'la bu 250 kere falan olmuştur. hala da oynuyorum bu oyunu bu arada. bu başlığı biraz da bu yüzden açtım. bu hafta birkaç kere oynayıp bitirdim oyunu d'raven ile. gaza geldim ve başlığını açtım diyebiliriz. *
baldur's gate ii: shadows of amn isimli, crpg türündeki muhteşem pc oyunundaki baş kötüdür. karizmatik ve zekidir. karizmasını biraz da david warner tarafından seslendirilmesine borçludur. elf ırkının utanç kaynağı olmuştur. yaptığı kötülüklerle sınırı aşmıştır. zaten esasen joneleth iken bir elftir. jon irenicus kimliğinin elflikle pek de alakası kalmamıştır. oyunda mage sınıfına dahil kudretli bir büyücüdür.
normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz.
Daha detaylı bilgi için çerez ve
gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.
online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.