drgollom yazar profili

drgollom kapak fotoğrafı
drgollom profil fotoğrafı
rozet
karma: 614 tanım: 24 başlık: 3 takipçi: 1

son tanımları


öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran biyografiler

usame bin ladin hayatı, öldüğü ev, öldüren ekip, evin içinde bulunanlar, evin arsasının kaç dolara alındığı evde kimlerin yaşadığı, usama bin laden'e kurşun vücudunun neresinden girdi. 11 eylül müzesinde sergilenen sığınakta bulunan eşyaların neler olduğu? bin laden'in yakalandığı ve obama'nın bir drone'den canlı canlı izlediği operasyon, beyaz saraydaki biden'de dahil izleme ekibi. bir teröristin doğumundan ölümüne kadar olan sürecin kısa tarihi
öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran biyografiler
___________________
usama bin laden
____________________
kahveler hazırsa başlıyoruz

1957 yılında suudi arabistan'da doğdu suud krallığının en büyük inşaat şirketine sahip yemenli göçmen olan muhammed bin ladin'in 52 çocuğundan 17. siydi. (üç beş dokuz tamam ama elli yedi nedir?)
babasının şirketi sadece inşaat işi ile ilgilenmiyor volswagen arabaları ve snapple içecekleri gibi çok sayıda tüketim ürünlerinin dağıtımını da sağlayan çok büyük bir holdingdi.
usama bin laden cidde'de okudu. genç yaşta evlendi. erken yaşlarda müslüman kardeşler örgüne üye oldu. üniversite yıllarında tek bir islam devleti kurmak ve tüm müslümanların cihatla ayağa kalkması gerektiğine inanan panislamcı düşünür abdullah azzam'ın takipçisi oldu.

abdullah azzam'ın görüşleri orta doğu ve özellikle arap yarımadasındaki batı etkisi, lüks ve gayri islami yaşama tepki duyan osama'nın görüşleri ile uyumluydu.

1979 yılında sovvetler birliğinin afganistan'ı işgal etmesi usama'nın hayatında kritik bir dönemeçti. arzuladığı cihat için koşullar oluşmuştu. hocası abdullah azzam ile birlikte afganistan sınırındaki peşaver şehrine gitti. o dönemde direkt savaşçı olmadılar. ama afgan isyancılara maddi ve manevi destek verdiler. maktap al khidamat isimli örgütleri aracılığı ile dünyanın her yerinden afganistan'daki cihatta katılmak isteyen gençleri bölgeye taşıdılar. maktap al khidamat'ın orta doğu dışında brooklyn, arizona gibi amerika eyaletlerinde dahi ofisleri vardı. avrupada bürüksel, berlin gibi bir çok kentte de.

1988 yılına gelindiğinde bin laden toplu bir cihat yerine sembolik terör eylemlerine odaklanacak el kaide isimli yeni bir grup kurdu. 1989 da sovyetler afganistan çekilmesi üzerine el kaide'yi daha fazla geliştirmek için bağış toplamak için arabistan'a döndü.
1990 yılında ırak'ın kuvveyt'i işgal etmesi üzerine usama bin laden suudi yetkililere suudi arabistan sınırını korumak için afganistandaki savaşçılarını kullanmayı teklif etti. ancak panislamcı görüşlerini fazla radikal bulan suudi yetkililer bu teklifi kabul etmedi. bin laden kendi teklifini red edip şeytan olarak gördüğü kafir abd'den yardım isteyen suud'lara büyük bir öfke duydu. bu dünyanın efendisi abd değil el kaide olacağına dair yemin etti. bir yıl geçmeden de suudi arabistan'dan ayrılıp daha islamcı bir sudan oluşumu için sudan'a geçti.

bir yıl sudan'da sessiz kaldıktan sonra el kaide imzalı ilk eylemini babasının göç ettiği toprakla da, yemen'de gerçekleştirdi. aden'de bir otelde kalan somali barış misyonuna bağlı amerikan grubunu hedef alan bir patlamayı azmettirdi. patlamada abd'lerden ölen olmadı. 2 avusturya'lı turist öldü.

el kaide'nin eylemleri bu tarihten itibaren ivme kazanarak devam etti. en çok ses getiren eylemleri
1993'de somali'de 18 amerikan askerinin öldürülmesi
1995 de mısır cumhurbaşkanı hüsnü mübarek'e suikast girişimi
1996 da dharan'daki bir amerikan askeri konutu olan khobar towers'ı yok eden komyon bombası
1998 de 213 kişinin öldüğü 4500 kişinin yaralandığı kenya'da abd büyükelçiliğine saldırı
1998 yılında 11 kişinin öldüğü 85 kişinin yaralandığı tanzanya abd büyükelçiliğine saldırı
2000 yılında yemen kıyılarında bomba yüklü bir tekne ile abd donanmasına ait uss cole gemisine saldırı. 17 denizci öldü. 37 yaralı
11 eylül 2001 dünya ticaret merkezi ve pentagon'a saldırı 3000 binden fazla ölü

sonrasında yaklaşık 10 sene abd'nin ve cıa'in tüm çabalarına rağmen süren kaçışı. bu gizlenme sırasında 10 sene boyunca abd'nin çılgınca teröre karşı küresel savaşına karşın radyo, televizyon ve internet yoluyla videolar ve ses kayıtları ile fetvalar yayınladı. genç cihatçıları yönlendirdi.

yolun sonuna geldiği yer ise pakistan'ın başketini islamada'a yaklaşık 56 km mesafedeki abbottabad'daki yerleşkesinde 3 katlı evin üst katındaki yatak odası oldu.
abd donanmasına ait seal ekipleri bin ladin'i bir tabanca ve bir saldırı tüfeği ile buldular. onu başından (sol gözünün üstü) ve göğsünden vurarak orada öldürdüler.

kedi fare kovalaması neredeyse on yıl sürmüştü. dile kolay, bir süper güce karşı bir kişi. dünya büyük bir yer ama karşında uzayın derinliklerini bile gözleyen bir ülke var. 10 yıl boyunca saklanabilmiş olması ve çeşitli video ve ses kayıtları ile dış dünyaya mesajlar verebilmiş olması bence 11 eylül saldırılarını gerçekleştirmiş olması kadar zor ve şaşırtıcı bir başarı.

on yılın ilk bir kaç senesi kendisi ve ailesi ile birlikte afganistan ve pakistan sınırındaki peşaver çevresinde özellikle swat vadisinde geçirdi. hatta swat vadisinde bir mağarada neredeyse yakalanacaktı. amerikan baskınından bir kaç hafta önce ayrıldığı düşünülen mağarada dna örnekleri bulundu. ama kendisi bulunmadı.

son sığınağı olan abbottabad'daki evine geçtikten sonra ölene kadar oradan hiç ayrılmadı.

oraya taşınması için ilk çalışmalar çok güvendiği adamı ibrahim saeed ahmed'in abbottabad şehrinin kuzeydoğusundaki ıslak bir araziyi 48.000 dolar ödeyerek bir kaç kişiden arsaları almak süretiyle oldu.

scott clark'ın sürgündeki usama bin laden isimli kitapta anlatıldığına göre sameed ahmed bu arsayı yemenli mohammad arshad isminde kan davasından kaçan bir amca için aldığını söylemişti.

arshad isimli bu kişi yüksek güvenlik önlemlerine sahip üç katlı bir bina istediğini söyleyip yerel inşaatçılardan yardım alarak binayı inşaa etti. bölgenin yerel idarecilerine rüşvet vererek ve çeşitli santaj yöntemleri ile bu inşaat ve bina resmi kayıtlarda görünmez hale getirilmişti.

üç katlı binanın zemin katında dört yatak odası üç banyo bir mutfak vardı. ikinci katta dört yatak odası dört banyo vardı. üçüncü kat ise bin laden için yatak odası çalışma odası banyo ve mutfağa sahipti.

bin laden binanın bodrumuna inşa edilmiş bir sığınakta değil üçüncü katta yaşıyordu. çünkü bin laden düşmanını tanıyordu. eğer ki yeri abd tarafından bilinirse her hangi bir sığınak onu koruyamazdı. o yüzden gök yüzünde uçan kuşların kakalarının kafasına düşmesini engelleyecek her hangi bir dam ile yerin yedi kat altına konumlandırılmış havasız ışıksız bir sığınağın farkı olmayacağını biliyordu. bu yüzden havadar üçüncü katı seçti.

binanın kendisi beklenenden daha az güvenlik önlemlerine sahip olsa da binanın çevresi 7 metre yüksekliğinde kalın duvarlar ile çevriliydi. bu duvarlar yetmiyor gibi üzerinde de dikenli teller vardı.

abd'den sığınak koruyamazdı ama duvarlar yerel halktan korumalıydı.

o bölgede yaşayanlar ve abd o konutta hangi dönemde kimlerin yaşadığını kaç kişi olduklarını tam olarak bilemiyorlar. bölge insanları kendilerinden izole yaşayan bu insanlar için konuşma aksanları waziri aksanı olduğu için binaya waziri konağı olarak isim takmışlardı.

usama bin laden gerek evin günlük ihtiyaçları gerekse örgütle bağlantıları kurması için 2 kişiyi görevlendirmişti. bunlar usama bin laden'in dış dünyaya irtibat kurduğu kuryeleriydi. ve sayısı ikiydi.

bu iki kişi usama bin laden'den önce konuta ailesi ile birlikte yerleşti. üç dört ay bölgede yaşadı. yerel halkın tepkileri ve konutun güvenliği test edildi. usama bin laden orada ölene kadar da bu iki kurye ailesi ile birlikte orada yaşadı.
bu akıllıca yapılmış bir seçimdi. bu iki adam usama bin laden'in en güvendiği adamlar arasındaydı. ama insan çiğ süt içmiştir. en güvendiğin bile sana ihanet edebilir. bu kişiler bin laden ve ailesiyle kendileri ve aileleri birlikte yaşıyordu. bin laden'in kaderi aynı zamanda kendilerinin ve ailelerinin kaderiydi.

güvenlik önlemlerine gösterecekleri dikkat usama bin laden'den önce kendi ve ailesinin güvenliği için gösterilmesi gereken bir dikkatti.

abbotabad'daki sığınakta yaşam mümkün olduğunca öz yeterlilikle sağlanmaya çalışıldı. dış dünya ile temas olabildiğince az tutuldu. sığınakta usama bin laden, 3 eşi ve bir kaç küçük çocuğu ve kuryelerin aileleri ve çocukları yaşıyordu.
sığınağın internet ve telefon bağlantısı yoktu. uydu anten ile televizyon izlenebiliyordu.
kendilerini ve kimliklerine dair bulgu verebilir diye çöplerini dahi dışarı atmıyorlar bahçe de yakıyorlardı.

arazide tavuklar keçiler günlük mutfak tüketiminde kullanılan salata malzemeleri tavşanlar yer alıyordu.

eğitimi ile birebir usama bin laden'in ilgilendiği çocuklarını bahçe yetiştiriciliği konusunda yarışmalar yaptığı birinci olanı tavşan etiyle ödüllendirdiği biliniyor. nereden biliniyor. baskın sırasında elde edilen 250 sayfalık günlüğünden.

bu sığınağın görece güzel ortamında en kötü koşullarda yaşayanlar tahmin edileceği üzere bin laden'in eşleriydi. eşler bin ladenin yaşadığı üçüncü kata çıkan merdivenin boşluğuna komşu yerleştirilmiş kilitli demir kapıları olan hücre tarzı odalarda yaşıyordu.

bin laden ve ailesi bu konutta oldukça mütavazi ve tutumlu bir hayat yaşıyordu.
11 eylül müzesinde sergilenen bin laden'in gardırobunda üç tane pakistan tarzı yazlık kıyafet üç kışlık kıyafet bir de kazağı vardı.

evlerinin kliması yoktu. şilte üzerinde uyuyorlardı.

evin yiyecek deposunda bol miktarda pepsi depolandığı ilaç stoğunun ise yerel ilaçlar yerine ingiliz orjinli ilaçlar olduğu gözlendi.

bin laden'in bilgisayarında disney filmlerinin yanı sıra video oyunları da içeriyordu.
terörist lider saçlarındaki ve sakalındaki beyazlığı azaltmak için just for men saç boyası kullanıyordu. sığanığın stoklarında 4 kutu henüz kullanılmamış saç boyası bulundu.

üst katta çalışma odasının bir bölümü bin laden için videolarını çektiği stüdyo olarak düzenlenmişti.
burada soveyt işgali zamanından kalma emektar kaleşnikof silahı raflara özenle dizilmiş ideolojisini yansıtan kişilerin kitapları yer alıyordu.

usama bin ladenin bilgisayarına yüklü filmler bigisayar oyunları örgütten gelen e-mailler kendi çektiği videoların ve ses kayıtlarının dağıtımı evde internet bağlantısı olmadığı için usb belleğe yüklemek kuryeler aracılığıyla çeşitli aracılara ulaştırmak ve onlardan gelen usb'leri almak şeklinde sağlanıyordu.

bilgisayarında bulunan disney filmleri buz devri, antz, arabalar, küçük tavuk isimli filmlerdi.

bilgisayar oyunu olarak traji komik biçimde savaş oyunları dikkat çekiyordu.
counter strike, dragon ball z, super mario bros, yoshi's island oyunları vardı. bu oyunları bin laden mi konutta yaşayan başka birilerinin mi oynadığı bilinmiyor.

bin laden ve ailesi ve kuryeler ve aileleri 6 yıldan fazla burada yaşadı. operasyondan önceki yıl ev halkı içinde huzursuzluklar yaşanmaya başlamış bin ladin in otoritesi azalmaya başlamıştı. kuryeler bu tecrid hayatından sıyrılmak istedikleri öğrenildi. hatta usama bin laden'in kuryelerin bakım ve hizmet yükünü artıracak dördüncü eş talebi ile ilgili tartıştıkları ve bunu kabul etmedikleri, yerlerine yeni kişiler bulunması için ladin'e süre verdikleri ama yeni kişiler bulunamadan operasyonun olduğu ve operasyon sonucu öldükleri biliniyor.

gelelim operasyona

operasyon 2010 yılında yapılmış olsa da ilk istihbarat bilgisi 2007 yılında alınmıştı. hemen komplo teorileri üretmeyelim. neden üç yıl beklendi? zamanlaması manidar?
beklendi, çünkü osama bin laden'in nerede olduğuna dair yüzlerce belki binlerce istihbarat geliyor hepsi büyük bir dikkatle inceleniyordu. kuryelerden birinin kimliği tespit edilmiş ve hareketleri ve bağlantıları izleme alınmaya 2007 yılında başlanmıştı. ama bu izleme üzerine kamera takma değil bin laden dosyasında olası binlerce şüpheliden biri olması şeklindeydi. izlem içinde ismi gün geçtikçe daha sık geçmeye ve fiziki takibe dönüşüp kaldığı yerin tespiti üç yıllık bir süre almıştı.

operasyon yapılıp özel tim binanın içine girene kadar içeride gerçekten usama bin ladenin olup olmadığı kesin olarak hiç bir zaman bilinemedi. operasyon öncesi usama bin laden'in konut içinde ya da bahçesinde çekilebilmiş fotoğrafı yoktu.

abd donanmasına bağlı seal team six isimli grup baştan sonra 40 dk süren ve kendilerine eşlik eden drone kamerasından anlık olarak başkan obama'nın da izlediği operasyonunun eğitimi ve ön çalışmaları aylarca sürmüştü.
eğitim amaçlı uydu görüntüleri alınan binanın bire bir kopyası inşaa edilmiş. o binada çok sayıda senaryonun provası yapılmıştı.

1 mayıs saat 13:25 başkan obama diğer üst düzey yetkililerle birlikte neptün mızrak operasyonu'nun yürütülmesini resmen onayladı.

13:51 black hawk helikopterleri 25 donanma ile birlikte afganistan'dan havalandı.

15: 30 helikopterler yerleşkenin bahçesine iniş yaptı. iniş sırasında helikopterlerden biri yerleşkelerdeki yapılardan birine çarptı ve düştü. ancak alev almadı. bu kazada yaralanan ya da ölen olmadı.

15:39 da usame bin ladin binanın üçüncü katında bulundu.sol gözünün üstünde başında ve göğüs kafesinden vuruldu.


operasyon sırasında bina içinde kaç kişinin öldüğü bilinmiyor. resmi olarak bin laden ile birlikte biri bin ladin'in oğlu ve iki kurye olmak üzere 3 erkek bir de bayan öldürüldü.

15:55 de bin laden'in cesedi binanın birinci katına taşınıp bir ceset çantasına koyuldu.

16:05 de ilk helikopter ceset ile birlikte binadan ayrılır.

16:08 de düşen helikopteri ekip yok eder.

16:10 ekip binadan buldukları tüm istihbarat malzemeleri ve özel eşyalar ile birlikte konuttan ayrılır.

17:53 de tüm ekip afganistan'a kalktıkları üsse geri döner.

23:35 de başkan obama ulusa seslenip bin laden'in öldürüldüğü adaletin yerini bulduğunu açıklar

ertesi gün 12:59 da bin laden'in cesedi islam hukuğuna uymak için ilk 24 saat içinde denize gömüldü. hint okanusuna bırakıldığı düşünülen cesedin tam olarak nereye bırakıldığı bilinmiyor.


cesette alınan doku örneklerinden bakılan dna örnekleri ile öldürülen kişnin usame bin laden olduğu doğrulanır.

obama kendi hayatını anlattığı kitapta bu operasyon ile ilgili anılarını şu şekilde anlatıyor.

üzerimde golf oynarken giydiği gayri resmi bir kıyafet vardı. operasyonun izleneceği küçük odaya girdiğinde katlanabilen siyah küçük bir taburenin üzerine oturdum. operasyonun başlangıcında helikopterlerden biri kaza yapınca kafamda felaket senaryoları içeren bir film canlanmaya başladı. o anlar tüm helikopterlerin inmesini donanma askerlerinin helikopterlerden inişi binaya girişini izlemek ve olayların seyrini beklemek dayanılmazdı diyor.

odada hillary clinton ve şu an ki başkan joe biden'de vardı.

joe biden tespih çekiyordu. operasyonun ilk anlarında heyacanla boncukları hızlı hızlı çektiği biliniyor.

operasyon bitiminde başkan yardımcısı obama'nın omuzunu sıkıp

başardık patron dedi.

abd başarmıştı. usama bin laden kendisi gibi tüm sapkın katiller gibi yanılmıştı.

yeminini gerçekleştiremedi. el kaide abd'yi yenemedi.

geride perişan olmuş bir afganistan kim olduklarını bilmediği binlerce ölü bıraktı.
abd ile mücadele etmesi ailesinden gelen servet ile zevk sefa peşinde koşmaması, inandığı doğruları yaşaması bazıları için sempatik gelebilir...
ama o bir caniydi. hemde hiç tanımadığı içinde müslümanlarında olduğu binlerce kişinin katili.
iyilik peşinde harcayabileceği paralarını ölüm için harcadı.
binlerce savaşçı değil binlerce öğrenci yetiştirebilirdi. ama o savaşmayı hemde bir terörist olarak kalleşçe savaşmayı seçti.
çünkü o iyiliğin değil, gücün ve saldırgan iç güdülerinin esiriydi.

ve kaybetti. kendisi ve kendisiyle birlikte ölen eşi 10 yaşındaki oğlu ile birlikte

________________
devamını gör...

öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler

yaşam standardınızı en ucuz yükseltecek etkinliğin evinizi düzenlemek olduğu

bunu artık büyük bir öz güven ve yüksek sesle söyleyebilirim ki,

"artık düzenli bir insanım."

lakin hayatımın çoğunda kesinlikle değildim. hâlâ her zaman olduğum gibi tembel bir insanım. birden "tembel olmayı bırakmaya" karar vermedim. sadece bir şeyi fark ettim.

düzenli yatak odamda yatağıma oturup rahat bir nefes aldığımda kendimi çok iyi hissediyorum. üstelik bu iyi his için para ödememe gerek yok. bedava değil, sonuçta evi düzenli tutmanın bedeli olarak bir emek veriyorum. ama para ödemiyorum.

hayat bazen çılgın ve kaotik olabiliyor, ancak temiz evimde oturmak ve evrenin en azından bu küçük köşesinin bana huzur getirdiğini bilmek her zaman iyi hissettiriyor. bunlar, düzenli bir evde yaşadığımda fark ettiğim şeyler.

pandemi dönemi ve karantina koşulları bana tutumlu olmayı öğretti. ev düzeni ve onun getirdiği konfor için para ödemesem de bedava olmadığını söylemiştim. emek bedeli ödüyordum. bu bedeli düşürmek, konforu ucuza getirmek için bazı kısa yollar oluşturmam gerektiğini anladım.

bende işe yarayan bu kısa yollardan biraz bahsedeceğim. bu yöntemlerle tembel olmayı sürdürürken aynı zamanda öz güvenim yüksek biçimde ben artık düzenli biriyim diyebiliyorum.

birincisi
zemin öldürücüdür. yere düşen her şey ölüyor. benim evimin zemini halı olan kısım olsun parkeler olsun, banyo , mutfak fark etmez. zemine düşen herşey ölür.

evin zemini topraktan çok daha hızlı biçimde yok edici. sizin evinizde de öyle mi bilmiyorum?

bir kağıt, bir fatura, sigara paketi, pil, diş fırçası, çorap, kravat, şarj aleti, her ne olursa olsun zeminde kalırsa eziliyor. tozlanıyor. kirleniyor. kırılıyor. parçalanıyor. vıccığı çıkıyor.

o yüzden savaşmam gereken birinci konunun zemine düşen şeyleri zeminde can çekişmelerine izin vermemek olduğuna karar verdim. bir şeyleri yere bırakmıyorum. (telefonumun kendisini, sarj aletini, kullaklığını, televizyon kumandasını, kahve bardağımı, çoraplarımı, çıkardığım pijamayı, çorabı, sigara paketini, portakal kabuklarını, çekirdek kabuklarının durduğu tabağı, kül taplasını)

yerde ise de en yakın yer olmayan yüzeye kaldırıyorum. bu genelde orta sehpa, yatak odasındaki komodinin üzeri, banyoda lavabonun yanındaki dolabın üstü, çalışma odamda kitaplık falan.

kural basit. zemine koyma, zemine düşeni yukarı kaldır.

bu basit adım çok şeyi değiştirdi. bir kere artık hiçbir şey ezilmiyor. vıccığı çıkmıyor. ayağımın çarpıp düşme, dökülme, kırılma dağılma riski olmuyor.

ikinci değişiklik zeminden bir şeyi alıp toplamak çok zor. ama yüksekte duran bir şeyleri elimde tepsi vazifesi gören bir şey ile gezip toplamak sonra toplanan yığını ilgili odalara götürmek çok kolay

üçüncü değişiklik. canım ister ve bir sebepten yeri süpürmek istersem istediğimde yeri süpürebiliyorum. dikey şarjlı süpürgem var. koltuk üzerine kül falan dökülünce içeriden alıp geldiğimde yerde hiçbir şey olmayınca şarjı bitene kadar halıda orada burada ileri geri hareket ettirmek zor olmuyor. şarjı bitene kadar odanın yarısından fazlası süpürülmüş oluyor.

birinci savaşta başarılı olunca ikinci bir savaş cephesi açtım.

evi dağıtan, dağınık ve kirli gösteren en önemli şey çöpler. çöpler hem kirlenme döngüsünün tetiğini çekiyor. hem kendileri kirlilik oluşturuyor. bu yüzden çöplere karşı savaş açtım. evimde ortalıkta duran çöp istemiyorum.

bunun için iki çöp kutusu bir de kutu aldım.
banyoya bir çöp kutusu koydum.
çalışma odasına bir çöp kutusu koydum.
bir de salonda hep üzerinde oturduğum koltuğun hep oturduğum köşesinin altına ittirebileceğim incelikte bir kutu.
koltuklarım ayaklı. o yüzden altına ayakkabı kutusu yüksekliğinde bir kutu sığdı. ikea'dan aldım. deri gibi bir şey ile kaplı.

en çok çöp ürettiğim üç alanda 3 çöp kutum var. böylece evde oluşan çöpler çok hızlı biçimde ev habitatında dağılmak yerine çöplere gidiyor. banyodaki ve çalışma odamdaki çöp uzun gidiyor. koltuk altı kutusu uzun süre dayanmıyor. 2-3 günde bir mutfaktaki çöp kutusuna boşaltıyorum.

bu kol mesafesindeki çöp kutularım büyük bir başarı sağladı.

ev zemininin doğal bir parçası olan bira şişesi kapağı artık zeminin doğal bitki örtüsüne dahil değil. mc donals pipetinin etrafını saran kağıt, adana kebapçısının ıslak mendil paketi, sigara paketi jelatini ve diğerleri de.

savaşlardan galip ayrılınca kendimi cengizhan gibi hissedip "neden yeni savaşlar açmayım ki! "düşüncesi oluştu.

çünkü anladım ki,
temizlik ile temiz olma arasında fark var.
benim yıllarca dağınık ve pis olmam annemden gördüğüm verimsiz temizlik fikirlerini sorgulamadan doğru kabul etmem nedeniyle olmuş. annem her gün ortalığı toparlar, yerleri süpürür, sonra ucunda ıslak bir şeylerin sarktığı sopa ile (vileda demiyorum. vileda başlıkları eskir onun yerine tişört havlu gibi bir şeylerden yaptığı garip nesneleri kullanırdı) yerleri silerdi. sabah olduğunda sisifosun kayası gibi aynı şey yeniden ve yeniden başlar. o her gün ulaşılması imkansız olan temizlik çabası ile tüm gününü harcardı. benim hem o kadar zamanım yok. hemde o kadar çalışkan değilim. o halde dağınık ve kirli olabilirim diyordum. ve temizlik bedelini ödememek için dağınık ve pis olmanın bedeline razı oluyordum. neydi bu bedeller?
dışarıdan eve geldiğimde bir otel odasına girdiğimde hissettiğim o düzen hissi olmuyor.
sıklıkla eşyalarım kayıp oluyor.
evime misafir gelmesin diye insanlarla hep dışarıda buluşuyorum. pandemi döneminde bu daha ciddi bir sorun ve asosyallik anlamına geldi.
ev dağınık ve kirli olduğunda kıyafetlerimde kirli ve dağınık oluyor. ömürleri daha kısa sürüyor.
ev özellikle mutfak kirli ve dağınık olması dışarıdan yemek siparişi vermeme yol açıyor. sağlıksız, bol kalorili pahalı ve her gün aynı şeyleri yememe yol açıyor.

ama tüm bu bedeller annemin temizlik çabası için verdiği mücadeleyi düşününce şuan olsa yine ödemeyi kabul edeceğim bedeller. asla annem gibi temizlik yapmam. kimse bu konuda beni ikna etmeye çalışmasın. çöplükte yaşarım ama onu yapmam.

fakat temizlik yapmadan da temiz ve dağınık olmamayı başarmak mümkün. bir ara yol var. böyle bir yolun olduğunu yıllarca fark etmemiş olmam çok garip.

ben bu yola temizlik yapmak ve düzenlemek değil kirlilik ve dağınıklık istiflememek diyorum.

ve bu kelimeyi kullandıktan sonra 3. savaş cephesi olarak şunu belirledim.
"minimal istifçi olduğumla yüzleşmek"

iki yıldan fazla süredir youtube'ı açıp tamir videolarına bakarak bozulan masa lambasını tamir etmediğim gibi ilerleyen dönemde de etmeyeceğim. zaten yerine yenisini aldım. eski bozuk olanı atabilirim.

bundan 10 sene önce tıp fakültesinde kullandığım anatomi atlasları evet çok güzelsiniz ama işime asla yaramayacaksınız. parmak ucundaki kaslardan birinin isminin ne olduğuna bakma ihtiyacım hiçbir zaman olmayacak.

kalın perdeler. sizleri yıkamadığım gibi aynı zamanda hiç kullanmıyorum da, tül ve güneşlik ikilisi ile geçiyor günlerim. duvarın kenarında karanlık bir kirlilik olarak varlığınızı devam ettirmenizin bir anlamı yok.

en zor kısımlar odamdaki oraya buraya sıkışmış 2000'li yılların çeşitli dönemlerinde popüler olmuş mucize karın kası yaptıran spor aletleri. hiç birinizi mucize gerçekleştirmediniz. zaten ben hiçbirinizi 2 aydan fazla kullanmadım. artık evimde bir işe yaramıyorsunuz.
motorunu kullanır oyuncak yaparım diye atmadığım tıraş makinesi eskileri, matkaplar sizlerde artık benimle değilsiniz.

bunlar gibi o kadar fazla şey evden atabildim ki!
evimde 8 tane sandalye varmış.

benim evime gelen herkes koltuğa oturur. ve koltuklar asla tam olarak dolmaz.
bu sandalyeler kimler için var?

mutfakta kullanmak için 3 tane bıraktım. zaten mutfak masasının etrafında koltuk var. sandalye lazım olmuyor. ama ya olursa diye 3 tane bıraktım.

balkonda duran kirli ve kırık okuma koltuğu, senin yüzünden balkonda hep ayakta duruyorum. seni hiç bir zaman tamir ettirmeyeceğime göre defoolll. zaten güneş seni cilt kanseri yapmış. iğrenç bir şeye dönüşmüşsün.

ve saksılarda duran çiçeklik vasfını yitirmiş garip şeyler. üzgünüm. ben evde çiçek bakamıyorum.

evden ciddi bir azaltma ve sadeleştirme politikası ve zeminlerdeki halı miktarını azaltma stratejim ile ev aydınlandı.

evet, çekmecelerin içindeki kalabalıklar bile evin içine ışık girmesine mani oluyor.
sahiden.

gardrop, çorap çekmecesi, iç çamaşırı çekmecesi içindeki boş alan miktarı dolu alan miktarını aşınca çamaşırları yıkadıktan sonra çamaşırları kurutucuda bırakmak ve ihtiyaç olunca alıp ütüleme rutinim, çamaşırlar yıkanınca kurutma makinesinden al yatağın üstüne koy. sonra sirkeledikten sonra yerlerine koy. üzerinden çıkardıklarını da çamaşır makinesi at halini aldı.

çamaşır makinemin az çamaşır özelliği varmış. kirliler kirli sepeti yerine makinede birikiyor. kirli sepetindeki dağı yıkadığım için bu az çamaşır özelliğini hiç kullanmazdım. şimdi makinede birikiyor. arada canım sıkılıyor. çalıştırıyorum. içinde yıkanan az olduğu için bitince çekmece ve dolaplara yerleştirmek zor olmuyor.

aynı şeyler bulaşıklar içinde gerçerli.
bulaşıkları tencere falan ne varsa makineye atıyorum. çünkü üzeri çizik çizik tavalarımı attım. 2 tane tavam kaldı. tüm lüksemburg halkına kahve ikram edebilme şansı vercek kahve kupalarım artık yok. beşten fazla arkadaşım gelirse bir kısmı cam bardan kahve içecek. mutfak malzemesi az olması harika bir şey. çekmece ve dolapların içinde boş alanların olması.

makineyi asla tam dolmasını beklemeden çalıştırıyorum. çünkü tam dolmasını beklersem ihtiyacım olan bazı şeyler henüz yıkanmamış olur.

miminalleşme savaşını da kazanınca

4. savaş oldukça keyifliydi.

evi sık sık havalandırmak.
günde en az bir kere

size saçma gelecek. ama ben bunu eskiden hiç yapmıyordum.
balkon kapısından ne kadar hava gelirse.

şuan evim temiz mi?
pırıl pırıl değil.

ama içeri girdiğinizde görebileceğiniz anlamlı bir dağınıklık yok. evimde boş alanlar çok sayıda var.

düzenli ve nispeten temiz olduğumu şuradan daha iyi anlıyorum. düzenli ve minimalist bir estetiğe sahip olmayan bir arkadaşın evine girdiğimde rahatsız oluyorum. oysa evi düzenli birinin evine gidince kendimi iyi hissediyorum. hele bu ev ilk kez girdiğim bir ev ise, düzenli bir evin ev sahibi ile ilgili çok fazla şey söylediğini onları tanıma fırsatı verdiğini düşünüyorum. düzenli evi olanlar ilgi alanları gururla sergileniyor. saksı bitkilerini ve doğa sanatlarını görüyorum ve doğayı sevdiklerini görüyorum, gitarlarını ve çalmayı sevdiklerini tahmin edebiliyorum ve şu anda zevk aldıkları kitapları sehpalarında görebiliyorum.

bunlar benim evimde de artık görülebiliyor. kitap sayım daha az. ama hem daha çok okuyorum. hemde okuduğum kitaplar elimin altında.

ve şundan eminim. evimde çalışmayan hiçbir şey yok.
ve evime akşam gelmek isterseniz. sizin için yapmam gereken tek hazırlık çay için çaydanlığa su koymak.

dünya oldukça kaotik bir yer kafamın içi de ama evim değil.

bu beni çok iyi hissediriyor. üstelik bunun için para ödemem de gerekmedi.
devamını gör...

öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler

cunnigham yasası

sherlock holmes the great game'de “insanlar size bir şeyler söylemekten hoşlanmaz; onlar sizinle çelişmeyi seviyorlar ”. bu nedenle akıllı cevaplar istiyorsanız soru sormayın. bunun yerine, yanlış bir cevap verin veya bir soruyu zaten yanlış bilgileri içerecek şekilde sorun.
insanların sizi düzeltmesi kuvvetle muhtemeldir. sorarak elde edemeyeceğiniz yanıtları bu şekilde alabilirsiniz.

cunnigham yasası olarak tanımlanan olgunun en basit açıklaması: insanlar genellikle yardımcı olmak istemezler, ancak odadaki en zeki kişi olmak isterler.

bu yasanın uygulamasını en net çocuklarda gözlemleyebilirsiniz. sizle konuşmayan, utanmış ya da başka bir sebeple sessizce kendi içine büzülmüş bir çocuğa bir filin resmini gösterin ve "bu nedir?" diye sorun.
kendi içine daha da büzülecek, ağlayacak ya soruyu duymamış gibi sessizce durmaya devam edecektir.

oysa aynı çocuğa bir fil resmi gösterip aaa bak ne güzel bir zürafa derseniz o heyecanla
hayır o bir fil diyecektir.

hortumunu gösterip ama bak boynu ne kadar uzun derseniz o
hayır o burnu diyecek ve buradan açılan kapıdan filler ve zürafalar ile ilgili konuşmaya başlayabileceksiniz.

amerika da yapılan bir araştırmaya göre başkalarını düzeltme yönündeki bu insan eğilimi, sınıfta öğretmen kullanması durumunda öğrencilerin derse katılımını% 80 oranında artırdığı gösterilmiş. kimi öğretmenler öğrencilerin dikkatini canlı tutmak için bu stratejiyi kullanabiliyor.

bu yöntem ev işlerinde anne içinde oldukça yardımcı olabilir. odasında oyun oynayan ve odasını toplamak istemeyen çocuğunuzun odasını birlikte düzenleme teklifine de olumsuz yanıt almışsanız. odaya girip anlamsız hareketler ve saçma ve yanlış biçimde odayı düzeltmeye çalıştığınızda çocuk istemsizce size yardım etmeye başlayacaktır.

cunnigham yasasının son günlük hayat uygulaması ise ilk buluşmada sohbet konusu açamıyorsanız ya da dm den konuşma başlatmaya çalışıyorsanız konuşmaya çalıştığınız kişinin kayıtsız kalamayacağı bir yanlış önerme getirin.
diş hekimi birine siz çürümüş dişleri çekersiniz dediğinizde
muhtemelen hayır biz diş çekmeyiz dişleri tedavi ederiz. zaten çürümüş diş yanında şişmiş diş eti de varsa çekilmez. önce ilaç tedavi ile enfeksiyonu geçiririz. sonra dişe gerekli tedaviler uygularız. en son çare diş çekimidir. parmağınız kaşındığında parmağınızı kesiyormusunuz? dişte hasta olunca tedavi edilir. son çaredir çekim gibi bir yanıt alırsınız.

oysa ilk sorunuz "diş hekimisiniz sanırım" olsa
yanıt evet olurdu.

cunnigham yasası öğretimde, çocukların okulda yaşadıkları ama size anlatmadıkları şeyleri öğrenmede eşinize ya da çocuklara ev işlerinde size yardımcı olmalarını sağlamada masada sohbet tıkanmışsa tıkanıklığı gidermede işe yarar bir yöntemdir.

abartmadan kullanmakta fayda var.
devamını gör...

öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler

para kazanmak için para gereklidir.

çünkü paranız olduğunda daha çok para kazanmak için paranızla yatırım yapabilirsiniz.

yatırımlarınız para kazandıkça o paralarla yatırım yapar ve o paralarda para kazanmaya başlar.

sonrasında yeni paralar yeni para kazanır onlar da yep yeni paralar kazanır.

öyle bir noktaya gelirsiniz ki,
yaptığınız bazı yatırımlar para kazanmasa hatta zarar etse bile para kazanma döngünüz kırılamaz.

işte o nokta zenginliktir.

peki paranız yoksa ne yapabilirsiniz?

cevap veriyorum. hiçbir şey...
emek gücü asla paranın gücü ile savaşamaz.

neyse ki, zengin olmanın tek yolu para sahibi olmak değil

fakir olmamanız kaydı ile zengin bir zihin sahibi olabilirsiniz. hem de sadece emek gücü ile

malcolm x der ki,

"gececi gardiyanlar, kontrol amaçlı her odanın önünden bir saatlik aralıklarla geçerlerdi. yaklaşan ayak seslerini her duyduğumda, yatağa atladım ve uyuyormuş numarası yaptım. gardiyanlar geçer geçmez yatağımdan çıkıp yerdeki ışık huzmesinin yansıdığı yere giderek geri gelmelerine kalan 58 dakikada kitap okumaya devam ederdim. bu her sabah saat üçe veya dörde kadar devam etti. bir gecede geri kalan üç- dört saatlik uyku benim için yeterliydi. "

bilgi de para gibi kapitalisttir. bilgili olmak için bilgi sahibi olmalısınız. her bilgi bilmediğinizi daha çok gösterecek sizi yeni bilgilere götürecektir. yeni bilgilerde yep yeni bilgilere.. "
devamını gör...

recep tayyip erdoğan

farklılıklarını bir kenara bırakamayan insanlar, şahsi çıkarları ve ikballerini topumun tamamının çıkarına tercih edenlerdir.

malcolm x

ismi ecnebi diye hor görme diye söyleyim o da bir müslüman.
devamını gör...

mustafa kemal atatürk

bütün uyuyanları uyandırmaya bir tek uyanık yetermiş.

bana en çokta bunu öğretten canım öğretmenim
devamını gör...

malcolm and marie

tek mekanda geçen,
az oyunculu,
az renkli (siyah-beyaz,)
olayı az anlatımı kuvvetli senaryosu olan
görüntü yönetmeni ise filmin en iyisi olduğu
netflix filmi.

film 60-70 dk bandında olsa 10/8.5
alabilirdi. mevcut uzun hali 10/7

bu filmi neden izleyim sorusuna yanıt

senaryo da diyalog yazımı nasıl yapılır?ders niteliğinde.
bir malcom konuşuyor ona hak veriyorız. sonra kız konuşuyor ona hak veriyoruz.

tüm gece boyunca süren bir kavga

filmin tek mekanda geçtiği de düşünülürse seyirciyi bir şekil de sadece diyalog ile bu kadar uzun süre ekranın başında tutmak hiç kolay iş değil.

2- görüntü yönetmenliği
siyah beyaz ve tek mekanda geçen bir filmde en az beklenti oluşturan şey filmin görsel zenginliği olsa gerek.
görüntü yönetmeni elindeki neredeyse hiç düzeyindeki imkandan çok güzel iş çıkarmış. imkanlar çokken değil böyle yavan bir ortamdan bu görüntüleri çıkarması saygı duyulası ve ders alınası.

evin ve evin bulunduğu konumun tüm imkanlarını eksiksiz kullanmış.
oyuncuları yüzlerini beden dillerini tartışma sırasında nasıl kullandıkları da harika gösterilmiş.

ben bayıldım. görüntü yönetmenliği ders kitaplarına geçmesi gereken bir film

3.
tartışmadan tamam sen haklısın, iyi senin dediğin olsun tavrına girmeden, sevişmek için yalandan bir özür ile olayı tatlıya bağlamadan iki kişinin dibine kadar nasıl tartışabileceğini görmek için.
devamını gör...

öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler

tanım :formula 1 yarış araçlarının motor özellikleri

emniyet kemerlerimizi ve kaskımızı takmışsak formula 1 gezimiz başlıyor.

formula 1; tek kişilik, açık tekerlekli otomobil yarışlarının en yüksek düzeyini oluşturan yarışlar dizisidir.

isminin formula olmasının nedeni 2. dünya savaşından sonra motor üreticilerinin bir araya gelmesi ile aldıkları ortak kararlar ve uyulması zorunlu kuralları belirlemesi nedeniyledir.

formula 1 alınan ilk kararların adı olmasına karşın zaman içinde organizasyonun ismi olarak kalmıştır.

formula 1 in formülü yani takımların uymak zorunda oldukları kurallar her sene yeniden belirlenir. kuralların belirlenmesi oy çokluğu ile değil tüm takımların onaylaması ile olur.
yeni bir kural eklenecek ise tek bir muhalif oy olması bile o kuralın eklenmesine mani olur.

en son köklü değişiklikler 2014 yılında olmuştur. yapılan değişiklikler ile 6 silindirli ve 1600 cc motor kullanılması zorunlu hale gelmiştir

10 hatta 12 silindirli 3000 cc yi aşan hacimli araçlardan 1600 cc ye geçiş oldukça sıra dışı bir karardı. bu düşüş tek sene de olmamış olsa da formula 1 için alınmış ciddi riskli bir karardı. çünkü
1600 cc lik hibrid motorlu araçlar alıştığımız ve sevdiğimiz formula 1 araçlarından çok farklıydı. hem de bu fark o kadar belirgin ki, gözünüz kapalıyken bile anlayabilirsiniz. aşağı da 2013 yılı ve 2014 yılındaki formula 1 araçlarının çıkardıkları sesleri duyacaksınız.



2013 de azametle kükreyen o motor sesi gitmiş yerine yüksek sesle çalışan bir elektrik süpürgesi gelmiş gibi

biz büyüdük ve kirlendi dünya
nerede o eski f1 araçları
nostaljisi yerine şu soruyu sormak daha eğlenceli

iyi de nasıl oluyor?
geçtiğimiz yıllarda çoğu yarışta pist rekorları kırıldı.
1600 cc ile 340 km/h yaklaşan hızlara nasıl ulaşılıyor?

opel vectra 1.6 motorlu versiyonları mesela 100 hp güç üretiyor
f1 motoru nasıl 800 hatta 1000 hp gücü aynı hacimde üretiyor?
bu motorları bu kadar verimli yapan ne?

bu sorunun yanıtı birden çok birleşenli

ilk fark sıradan otomobillere göre formula 1 araçlarının verimlerindeki fark

sıradan otomobiller en iyi sürüş koşulların da yakıttan elde edilen gücün en fazla yüzde 30 unu tekrerleklere aktarabilirken formula 1 araçlarında bu oran yüzde 50 yi aşıyor.

arada yüzde 20 lik fark var diye düşünmeyin
50 30'dan yüzde 66 daha fazladır.

1600 cc ama verimlik açısından 2600 cc lik motordan alınabilecek güç elde ediliyor.

bu büyük bir fark.
tek fark bu değil tabi ki,

bu araçlar motor hacmi küçük olsa da çok fazla yakıt yakabiliyorlar.

standart bir 1.6 araba 100 km de 6-7 lt yakıt tüketirken
formula 1 aracları 100 km de 45-50 lt arası yakıt tüketir.

yani çok fazla yakıttan elde edilen güç çok verimli biçimde tekerlere iletildiği için f1 araçları bu kadar hızlı ve güçlüymüş.

burada iki sık bilinen yanlışı düzeltmek lazım.
formula 1 araçlarına yarış sırasında pit stoplarda yakıt takviyesi yapılmaz. bu motorun yüksek sıcaklığı ve olası riskler nedeniyle yasaktır. f1 araclarının deposu yarış öncesi doldurulur. ve mühürlenir. ek yakıt ya da katkı konulmaz.

formula 1 araçları jet yakıtı ya da ethanol gibi farklı yakıtlar kullanmaz. bizim normal araçlarda kullandığımız benzini kullanır.

f1 araclarının her yarış için 110 kg yakıt limiti vardır. birim lt değil kg. bunun nedeni hacmin ısıya göre değişmesi. her aracın yakıtı bir hacim ölçüsü olan litre yerine kg ile sınırlandırılmıştır. 110 kg benzin yaklaşık 157 lt eder. f1 yarışları genelde 305 km dir.

standart 1.6 araçlar 100 hp gucundeyken
f1 araçlarının nasıl onlardan 7- 10 kat kadar fazla güç üretiyor olduğu böylece
anlamış olduk.

çok yakıyor ve yaktığını tekere daha iyi iletebiliyor.

(son yıllarda hibrid motorlu f1 araclarının ortaya çıkması ile 160 hp de elektrik motorundan sürücünün istediğinde bir süre ilave edebileceği güç olduğunu da unutmayalım.)

peki bu nasıl olabiliyor?

formula 1 araçları nasıl aynı silindir hacmindeki motorlarla 7 kat fazla yakıtı yakabiliyor?

cevap yine çok katmanlı

1- ölü boşluklar neredeyse hiç yok.
formula bir araçları belirli ısı değerinde çalışmak üzere dizayn edilmiştir. motorları anahtarı çevirip çalıştıramazsınız. çünkü pistonlar hareket etmez. sadece pistonlar değil bir çok hareketli parça belirli bir ısı değerine ulaşıldığında metallerde oluşan genleşme sonrasında hareket edebilecek şekilde dizayn edilmiş. bunun için f1 araçlarının motoru yarış öncesi harici yöntemler ile ısıtılır. genleşme olduktan sonra motorun pistonlarının hareket edebileceği boşluk oluşur.

ölü hacim neredeyse yok diyordum ya! işte bu kadar yok :)

2-) f1 araclarının motor deviri çok yüksektir. dakika 18.000 devire kadar çıkan f1 araçları var. bizler araçlarımızı genelde 2500 3000 devirde kullanıyoruz

normal araçlardan 6 7 kat yakıtı aynı hacimde nasıl yakabildiğini bu sayede anladık.

1.6 lt hacmin neredeyse tamamını kullanıyor ve normal araçtan 5-6 kat daha fazla devir yapıyor.
bilale anlatır gibi anlatırsam hacim aynı ama f1 araçları pistonu 1.6 hacimle 5-6 defa inip kalkarak 8lt hacimde benzini yakarken
normal araçlar 1.6 lt nin 1480 lt ni kullanıp bir defa inip kalkıyor.
daha çok yakıt bu farklar sayesinde aynı hacimde yakılabilmiş oluyor.

peki bu nasıl sağlanıyor? nasıl bu kadar yüksek devire ulaşılabiliyor?

1- f1 araçlarının piston uzunluğu normal araçlara göre oldukça kısadır. inip çıkma mesafesi az olunca çok daha hızlı inip kalkabiliyorsun.
2- f1 araçlarının turbo besleme sistemleri normal araçlara göre oldukça gelişmiştir. hatta son yıllarda kullanılan turbo beslemede egoz gazlarının kinetik enerjisi dışında hibrit motorun güç ünitesinden alınan elektrik enerjisi de turbo fanın dönüşüne yardım etmektedir.
bu kadar fazla yakıtı bu kadar kısa süre de bu kadar yüksek verimde yakabilmek için ortama gelen oksijenin yeterli olması için çok sofistike turbo ünite ihtiyacı zaten tartışılmaz bir zorunluluk.

3- f1 araçları çok yüksek sıcaklık değerinde çalışır. çok yüksek derken hayal ettiğimizden çok daha yüksek. piston başlarında ısı 2700 dereceyi aşmaktadır. bu güneş yüzey sıcaklığının yarısına yakındır.

yani özetlersek f1 araçlarında yakıt özel dizayn edilmiş enjektörler ile genişliği fazla yüksekliği az neredeyse güneş kadar sıcak yanma odasına şahane biçimde havalandırılmış olarak püskürtürerek yakılır.
bu yüzden motor hem çok verimli, aynı zamanda çok hızlıdır.

madem f1 motorları bu kadar iyi neden normal araçlarımızda da bu motorları kullanmıyoruz?

çünkü çok pahalı
çünkü kullanılan malzeme 2700 derece sıcaklığa dayanabilmeli
her bir piston 4 fili havaya kaldıracak kadar güçlü olmalı
bu güç dakika da 18000 defa seni ittirdiği halde kırılmadan bükülmeden bu gücü diğer parçalara aktaracak kadar sağlam krank milin ve diğer aktarım organları olmalı.
tüm bunlar çok özel alaşımların ve çok birinci sınıf üretim tekniklerini gerekli kılıyor. bu yüzden oldukça maliyetli. bir f1 motoru 10 milyon dolardan fazla

tamam, fiat egea ya, polo'ya bu motordan koymayalım ama seri üretim olursa maliyetler düşer, bmv falan kullansın bu motoru

malesef o da pek mümkün değil. çünkü çok güçlü ve özel alaşımlar kullanılıyor olsa da bu motorların kullanım ömrü 5000 ile 10000 km arasında.

ve tüm bu sorunların yanında asıl büyük sorun bu araçlat çok ama çok fazla yakıyor.
tüp takarak falan bile kurtaramaz.
şöyle düşünelim
opel astranın deposu 56lt
f1 motoru 56 litre ile 100 km ancak gider.

her 100 km de bir depoyu fullemek, her 10000 km de bir motoru değiştirmek ve her motor değiştiğinde 10 milyon dolar vermek isteyen kimse olmayacağı için normal araçlara f1 motoru kullanmıyoruz

formula 1 aslında bir formül dedik. belirli kurallar çerçevesinde yapılan hız, dayanıklılık yarışı dedik ama neden bir formüle ihtiyaç duyulmuş?

"herkesin motoruna hiç kimse karışamaz."

"en hızlımız kim ise o kazanır?

neden denmiyor da; kanat açısı 30 derecenin üstüne çıkmayacak, yakıt deposu yerden şu kadar yüksekte olacak, pistonlarda sadece dökme demir ya da çelik kullanılacak, fren diski çapı şunu geçmeyecek vs gibi herşey belirli standartlar arasına sıkıştırılmış?

bu sorunun en güzel yanıtı
"kontrolsüz güç güç değildir."
ya da
"bu bir motor yarışı gladyatör dövüşü değil"

pilotların güvende olması
takımların ekonomik olarak bu işi sürdürülebilir biçimde devam ettirebilmesi için
yarış belirli çerçeve içinde yapılıyor.

en hızlı değil en iyi olan bulunmaya çalışılıyor.

araçlardan bahsettik birazda pilotlardan bahsedelim.

daracık bir kabinin içinde
yarı yatar vaziyette
kafasında 1 kg ayırdığın da bir kask ile
üzerinde 2 kat tulumla
yarış boyunca
yere doğru sürekli hissedilen 2-5 g arasında bir basınç altında ezilirken
her virajda sağa ya da sola 3-5 g hızında savrulma. her frende öne her gaza bastığında geriye doğru yapışma.
100 km den 0 a 2 sn de duruyor
0 dan 160 km'ye 4 sn de ulaşıyor.

korkunç bir basınç ile dayak söz konusu.
kafadaki kask bu dayak esnasında en çok zorlayan şeylerden biri. çünkü 1kg ağırlığında olsa da ağrılığı 5 kg dan fazla hissedildiği oluyor. bu yüzden f1 pilotları boyun kaslarını geliştirici egzersizleri yoğun olarak yaparlar. kafalarının kendisi ve kaskla birlikte 6, 5 kg olan ağırlığın virajlarda 30-40 kg olarak sağa ve sola doğru hareket etmeye çalışmasına engel olacak kas yapısı çok ama çok önemli
bunun için boyun etrafına ağırlık takımları takarak çalışıyorlar.

f1 pilotlarının çok iyi geliştirmeleri gereken bir diğer fiziksel özellik ise kardiyovasküler sistemleri
1.5 saatte yakın süreler boyunca hiç dinlenme imkanı olmadan 150-190 arası kalp atışı hızını tolerans göstermek oldukça zor.

bunun için bol bol koşu ve bisiklet antrenmanı yapıyorlar.

antrenman yaparken oldukça sistematik çalışmaları gerekiyor. çünkü f1 de her 1 kg fazlalık yarış için önemli
f1 pilotlarından bazıları bu duruma yakın zamanda isyan ettiler.

mark webber “beş yıldır yemek yemedim” diye tepki gösterdi.

ingiliz pilot jenson button ise “fitness antremanını seviyorum ama kilomu korumak için yapamayacağım şeyler var, karbonhidrat yiyemiyorum, kas yapamıyorum”

boyları 1.80 üzerinde olan f1 pilotlarının 72 kg ın üzerine çıkması hoş karşılanmıyor.

sauber-ferrari takımından nico hulkenberg kilo aldığı için sözleşmesi neredeyse fesh ediliyordu.

yani f1 pilotu olmak ozan tufan'ın yapabileceği bir iş değil. hem yarış anında hem yarış dışında yüksek adanmışlık istiyor

her takım 600 e yakın çalışanı ile her sene daha iyisi için mücadele ediyor.

hem birbirlerini ile hemde kendi çizdikleri çerçeve (formula) sınırları içinde kalıp sınırları aşmak için

centilmence ama rekabetci
devamını gör...

nefes

nefes"
evet belki tek bir kelime ama siz hiç nefes alıp vermekte zorlandınız mı? sizin hiç nefesiniz 10 saniye bile olsa durdu mu?

çocuk yoğun bakımda takip ettiğim sma hastasıyla ilgili kısa bir anımı anlatmak istiyorum. solunum cihazına bağlı. ismi irem. 3,5 yaşlarında
sabah viziti sırasında bir an göz göze geldim.

nefes alabilse keşke!

sma hastalığına yakalanan bir meleğin neler yaşadığını bilir misiniz?
evet genetik kusur, akraba evliliği, onlara ayrılacak kaynaklar ile neler yapılır?
bu bilgileri unutun. konumuz bu değil. konumuz nefes

göz göze geldiğimde gözleriyle adeta benimle konuşuyordu ve "doktor abi" "doktor amca" dediğini hissettim.

onların istemli çalışan kasları güçsüzleşir. kol bacak değil sadece, çene kasları da. bu yüzden ileri dönemde çiğneme konuşma bile bozulur.
nefes alıp verme bile

kaslar güçsüzleşiyor ama duyular hala aktif. tenine dokunduğunda hissediyor. gözleri görüyor. kulakları işitiyor. zekaları normal. hatta benim gözlemime göre acı olgunlaştırıyor sanki, yaşlarından daha zekiler.

nefes alabilse!

düşünsenize, bir an
5 yaşındasın tanımadığın bir hastanede tanımadığın birileri etrafında dolaşıyor. yatakta yatıyorsun. tavanda beyaz ışık. etrafında ne olduğunu anlamadığın alarm çalan, yanıp sönen ekranlar.
birileri geliyor koluna iğne batıyor. canın normal çocuk gibi acıyor. ama acıyan kolunu geri çekemiyorsun bile
ağlayacaksın ama akciğerlerin nefes almayı bile başaramıyor ki! ağlamak solunum eforu ister.

annen yok. baban yok. kardeşin yok.
kimse yok.
bir sürü beyaz önlüklü birileri.

nasıl da korkunç!

nefes alabilse!

korkan gözleri ile bana baktı. nedense beni seçti. belki herkese bakıyor ama bir ben fark ettim. ağzının içinde kocaman boru var. akciğerlerine gidiyor. solunum cihazına bağlı.

bir şey anlatmak istiyor ama ne?
ah bir konuşabilse

ah bir nefes alabilse

yanına gittim. kanının oksijenlenmesi iyi, gözleri ışıl ışıl ve gözünü hala gözümden ayırmıyor.

ne oldu meleğim dedim?

o konuşamıyor ama beni duyar. duyular normal. "onun yanına gidip ne oldu?"deyince,
monitördeki kalp hızı yükseldi. heyecanlandı.
o minicik kalbi, heyecanlandı. kim bilir belki sevindi. belki utandı. belki korktu.

ama gözleri gözlerimde hala, sanırım korkmadı. onu işittiğim için sevindi sanırım.

anneni mi istiyorsun dedim?
korkuyor musun?
eve gitmek mi istiyorsun?
ne istiyorsun kuzum?

gözlerini ayırmıyor.
öyle bir bakıyor ki!

bir yerin mi ağrıyor dedim. karnı biraz şiş. hemşiresine sordum. üç gündür kaka yapmamış. bir lavman yaptırın dedim. ağrı kesici açtırdım.

başını okşadım. karnın mı ağrıyor? merak etme birazdan geçireceğim dedim. karnını ovaladım biraz.

bilmiyorum. belki yanılıyorum.
ama gözleri güldü sanki.

gözlerini çekti benden. galiba ne söylemek istediğini anladım.

sma öyle bir hastalık ki
ah bir konuşabilse
ah bir yürüse, koşsa oyun oynasa, özel okul sınavlarını kazansa, dağıttığı odasını toplasa falan diyemiyoruz.

arzumuz çok daha temel bir konuya indirgemiş durumdayız.

ah bir nefes alabilse!
keşke alabilse

nefesi durana kadar aylarca başıma bela oldu.

onu bir kere anladım ya!
hep anlayabileceğime inandı. ne zaman yakınından geçsem hep gözlerini gözlerime dikti.

her söylediğini anlayamadım ama, gözlerin çok güzeldi irem
gözlerinle çok şey anlatmaya çalıştın bana
ama affet. ben türkçe biliyorum, ingilizce biliyorum biraz almanca ama gözce bilmiyorumdum ki kuzum.

seni çoğu zaman anlayamadım. gözlerini gözlerimden çekmeni sağlayamadan çok defa yanından ayrıldım.
dışarı çıktım.
yemek yedim. güldüm.
nefes aldım. kıymetini bilmeden, en doğal hakkımış aksi mümkün değilmiş gibi nefes aldım.

keşke sende alabilseydin

bugünlerde çokca soruluyor. 128 milyar dolar nereye gitti diye?
ben farklı birşey soracağım.
128 milyar dolar nereden geldi?
senin nefesinden tasarruf edildi kuzum.
keşke pudra şekerlerine değil sana gitseydi.
itibardan tasarruf edilip nefesinden tassarruf etmeseydik.

keşke nefes alabilseydin
keşke nefes olabilseydik

"23 nisan bayramın kutlu olsun irem"
devamını gör...

dört temel element

bu dört element olayını kavramak için önce element nedir onu anlamak lazım.

malum bu olaylar aristoteles zamanında oluyor. antik yunan.

milattan önceki zamanlar.

isa daha doğmamış. zeus tanrı, başka tanrılar da var. biri birine şimşek gönderiyor öbürü berikini yılana çeviriyor.

adamların dönemi böyle bir dönem. daha atom ne bilinmiyor. peki daha atom ne bilinmezken elementler nereden biliniyor. peki atom bilinmiyorsa element kelimesi niye var?

çünkü element kelimesi bizim bildiğimiz periyodik tablodaki elementler anlamımda kullanılmıyor. elementa kelimesi yunanca da merdivenin ilk basamağı anlamına gelir. bizim dilimizde öyle bir kelime yok. ama yunanca da var.

elementa: merdivenin ilk basamağı

ilk basamağa ulaştıysak az çok anlamaya başladık. dört element mevzusunu. şimdi basamakları biraz daha çıkalım. neden herşeyin ilk kökeni olarak hava, su, ateş, toprak seçilmiş.

herşey bu dört elementin çeşitli kombinasyonları ile oluşur.

bu dörtlü temel yapı görüşü tarihin farklı bölümlerinde farklı coğrafyalarda farklı semboller ile de ortaya çıkar.

hindistan da ayurveda felsefesinde

başlangıçta isimsiz ve şekilsiz olan vardı. ondan akasha ortaya çıktı. akhasa'dan hava, havadan ateş, ateşten su ve sudan toprak ortaya çıktı. evrendeki her şey bu 5 temel elementten oluştu.
akaşa; boşluk,

vayu; hava

agni; ateş,

apa; su,

piritivi; toprak elementine karşılık gelir.

bu 5 temel element "dosha" adı verilen üç yaşam enerjisi şeklinde bir harmoni oluşturur. sırasıyla;

vata dosha; akaşa ve vayu= boşluk ve havadan oluşur.

pitta dosha; agni ve apa= ateş ve bir miktar sudan oluşur.

kapha dosha; apa ve piritivi = su ve topraktan oluşur.

genel olarak ateş ve hava elementleri dışa dönük, su ve toprak elementleri ise içe dönük bir yapıya işaret eder. elbette insan çok farklı katmanları olan karmaşık bir varlık olduğundan tek bir tip olarak nitelemek mümkün değildir. sadece kişide diğer tiplerden daha öne çıkan ve baskın olan tipin davranışlarına dava fazla etki edeceğinden söz edebiliriz.


islam coğrafyasında ibni sina da benzer yaklaşımı kabul eder.

ibn sina; 4 elementin bütün cisimlerin terkibine girdiğini söyler, 4 elementin bedende karşılık geldiği 4 sıvıya "ahlat-ı erbaa" (4 hılt) adı verilir. hiç bir bünye saf hava, ateş, su yada topraktan oluşmaz. hepsi birbirinin karışımından oluşur. ibn sina'ya göre her ısınan yukarıya meyleder, aşağıya doğru meyleden cisimler birleşik yapıdadır ve cevherlerinde su veya toprak elementi baskındır. yapısı itibariyle ateş sıcak ve kuru iken toprak soğuk ve kurudur. ikisi de temel yapısının dışına çıkmakta direndiğinden en zorlayıcı birleşim ateş ve topraktır.
diye ifade eder.

hipokrat'ın insan bedeninde “kan, sarı öd, siyah öd ve balgam” olarak tanımladığı bu 4 elementi değerlendirdiğimizde şöyle bir tablo ortaya çıkar;

1) kan = hava elementi (nemli+sıcak)

2) sarı öd= ateş (sıcak+kuru)

3) siyah öd= toprak (soğuk+kuru)

4) balgam= su (soğuk+nemli)

1) kansal (sanguine)sıcakkanlı tip; hava elementine karşılık gelir. neşeli, iyimser, hareketli, kanlı ve canlı kişilerdir. kolay ilişki kurarlar. açık oldukları rahatsızlıklar kan ve dolaşım sistemi, tansiyon, kalp, göğüs ve sinir sistemi ile ilgili sorunlardır.

2) sarı öd (choleric)-safralı tip: ateş elementine karşılık gelir. çabuk kızan, asabi, ani feveranlara yatkın, güçlü ve baskın kişilerdir. açık oldukları rahatsızlıklar karaciğer, sindirim sistemi, düşme ve kazalar, ateşli silah veya bıçak gibi sivri ve keskin aletlerle yaralanmalar, kemik kırılmaları ve dalak problemleridir.

3) siyah öd (melancolic) tip; toprak elementine karşılık gelir. karamsar, kasvetli, ciddi, dertli kişilerdir. kara sevda ile ilişkilendirilir. açık oldukları rahatsızlıklar karaciğer, akciğer sorunları ile psikolojik rahatsızlıklardır. aşırı vakalarda paranoya, şizofreni ve depresyon görülebilir.

4) balgam (plegmatic) tip; su elementine karşılık gelir. aşırı duygusal, hassas, uyuşuk, değişken tepkili kişilerdir. açık olduğu rahatsızlıklar neme bağlı hastalıklar, zafiyet, zatürree, su toplama, balgam, sinüzit, kanser vb.dir.

peki bu kadim bilgiler bizim ne işimize yarayacak. bir sürü farklı coğrafya da farklı zamanlarda benzer şeyler düşünülmüş ise belli ki kolektif bilinç dışımızı ilgilendiren arketipsel bir anlamı var.

ben bu tarz kadim öğrentilere direkt olarak inanmamak ama yok da saymamak tataftarıyım.

kendinize bir bakabilirsiniz. harmoninizde eksik olan ne ise onu yerine getirmek işe yarayabilir.

ateş eksikse, çalışırken mum yakmak, güneş doğumunda uyanık olmak faydalı olabilir

su eksikse
küvette, hamamda vakit geçirmek
fiskiye sesi, en azından odanıza akvaryum almak iyi fikir

hava eksikse nefes egzersizleri

toprak eksikse
doğa yürüyüşleri, toprağa çıplak ayakla basmak bol ev çiçeği önerilir.

son olarak
bende ne eksik öğrenmek isterseniz

www.astrolojidergisi.com/st... testi çözebilirsiniz
devamını gör...

0 faktöriyel

"yanyana toplanan milyonlarca sıfır bir etmez. her şey bireyin kalitesine bağlıdır." der carl gustav jung. keşfedilmemiş benlik eserinde.

peki sayın jung?

0! sıfır faktöriyel kaç eder?
ya da 3 üzeri sıfır
128 milyar üzeri sıfır

kaç eder?
cevap veriyorum bir eder.
4! yani 4x3x2x1 = 24
3! yani 3x2x1 = 6
2! yani 2x1 =2
1! =1
0!=1

çok saçma değil mi?
cevap veriyorum değil.

3x0 = 0 iken
0! neden bir etsin?

ya da

5x0 = 0 iken
5 üzeri 0 neden?
bir

5 üzeri 3 demek beşi 3 defa kendisi ile çarpmak demek

5x5x5 = 125
5x0=0
ama 5 üzeri 0 eşittir 1
128 milyar üzeri sıfır da 1
3 üzeri sıfır da 1

kafalar karıştı farkındayım. ama ilginç bir mesele. ve gayet mantıklı bir açıklaması var.

açıklama:

matematikte ikili bir işlem yapıyorsak yaptığımız işlemin bir etkisiz elamanı varsa hiç tane sayıyı o işleme sokmak etkisiz elamanı verir.

5 üzeri 0 bu yüzden bire eşit
5 sayısını hiç kere işleme sokuyoruz. sonucu da tanıma uygun olarak etkisiz eleman olmalı

çarpmanın etkisiz elamanı nedir?
1
o yüzden 5 üzeri 0 birdir.

7x0 sıfır iken
hiç tane 7'nin hiç tane7 ile çarpımı birdir.

bu kulağa hala saçma geliyor ise

0+0= 0 işlemine bakalım.

hiç tane sayıyı hiç tane sayı ile topluyoruz.
sonuç doğal olarak toplamanın etkisiz elamanı olan sıfırı verir.

sözelciler için etkisiz eleman ne demek onu da açıklayım.
etkisiz eleman işlemde hiç birşeyi değiştirmeyen demek.

5 +0 = 5 dir.
bu işlemde sıfır tamda olması gerektiği gibi varlığı ile yokluğu birdir. yani etkisiz eleman

çarpma da ise işler biraz değişik

5x1 = 5 iken
5x0 = 0 dır.

bu yüzden çarpmada varlığı ve yokluğu bir olan hiç olan sıfır değil birdir.

0! = 0 değil 0! = 1 olması işte tam bu yüzden.

3 üzeri sıfır = sıfır değil bir olması da aynı sebepten.
çarpmanın etkisiz elemanı 0 değil de 1 olduğu için.

rollo may
sevginin karşıtı nefret değil kayıtsızlıktır der

bende şunu söyleyim

varlığın karşıtı yokluk değil
etkisizliktir.

yok olun ama etkisiz olmayın.
0! = birdir çünkü
devamını gör...

yazarların sevdikleri tablolar

nedimeler " diego velázquez"
devamını gör...

dinlemekten bıkmayacağınız şarkılar

pinhani yitirmeden
devamını gör...

normal sözlük'ün dergi projesi

olursa katkı vermek isteyeceğim oluşumdur.
devamını gör...

japon denince akla gelen ilk şey

tusubasa
devamını gör...

birinci nesil sözlük yazarı olmanın faydaları

beylikdüzünden arsa alan dede olmanın faydaları ile aynıdır.
devamını gör...

matematik vs fizik

matematik/ fizik
ışleminin sonucu sonsuzdur şeklinde ifade edersem bu karşılaştırmada matematiğin ne kadar fazla önde olduğunu yeterince açıklamış olurum

fizik küçük olduğu için değil matematik çok büyük
devamını gör...

ilişkide ideal yaş farkı

erkeğin yaşı bölü sekiz formülü ile elde edilecek yaş farkıdır.

24 yaşında iken 21 yaşında
40 yaşında 35
64 yaşında 58
devamını gör...

bitcoin

gün itibariyle 365bin 572 türk lirasına eşit olan dijital para birimi

1 tl metal para 8.3 gram olduğu düşünülürse
1 btc = 3034 kg türk lirasıdır.
devamını gör...

yazarların duymuş olduğu en garip isim

enise
orta okulda bir sınıf arkadaşımın isimiydi

enise enise dokunma benim p...ise diye kızdırlardı.

çocuk zorbalığı diye birşey var malesef
devamını gör...
devamı...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim