büyük felaketin seneyi devriyesinde hayatını kaybedenlere rahmet diliyor, acılı ailelere sabır ve dayanışma duygularımı en içten dileklerimle iletirken direkt depreme ve sorumluluğuna dair duygularımı ifade ettiğim bir yazımı paylaşmak istiyorum;
sesimi duyan var mı?
bu bir soru olmaktan, soru sormaktan ziyade ya da asıl anlamından öte bir serzeniş, bir çığlık olarak algılanıyorsa ilkin, bunun sebebi hepimizin malumu. deprem, maalesef deprem, bir büyük doğal afet. üç tarafı denizlerle çevrili, yazları sıcak ve kurak; kışları ılık ve yağışlı tanımıyla meşhur, güzel ülkemin bir doğal afeti, hatta en doğal afeti. o kadar doğal, o kadar alışılmış, o kadar tanıdık ki en sevdiklerimizi bizden çok kolay alabiliyor, bir çırpıda ayırabiliyor bizden. artık bizden biri yani.
doğup büyüdüğümüz, kendimizi bildiğimiz, tanıdığımız günden bu yana içimizde hep bir korku, kaygı olarak kendine yer bulmuş olan bir doğal afet. o yüzdendir bizden biri olarak onu tarif etmem. takdir edersiniz ki bu bir abartı değil. gün gibi gerçeğimiz maalesef. asırlardır yer kürenin hareketlerinden, doğanın kendi işleyişinden bizim kadar etkilenen başka toplum var mıdır, doğrusu buna pek emin değilim. dünyanın birçok yerinde zaman zaman yaşanan bu büyük doğal afet bizimki kadar olmasa da maddi, manevi kayıplara, hasarlara yol açıyor elbette. yine de sırf bu yüzden bu konuda biraz daha gelişmiş toplumları kutlayacak; bizden birilerini direkt suçlayacak değilim. coğrafya gerçekten kaderdir çünkü. dün ve bugün olanlar, depremle mücadelemizi henüz etkin kılmadıysa, onunla baş edemiyorsak hala ve sevdiklerimizi bir çırpıda bizden koparabiliyorsa bu hepimizin, her birimizin biraz sorumluluğu. onu yenebilme ya da zararını minimuma indirme kısmında her ne kadar sınıfta kalmış olsak da; insan olmanın, dayanışmanın, birlik ve beraberliğin dünyada görülmemiş örneğini verirken gururlu ve onurluyuz. tırnaklarıyla kazıya kazıya evladına ulaşmaya çalışan bir babanın çaresizliği yüreğimize ateş düşürse de; ekmeğinden, harçlığından kısıp oralara yardım göndermeye çalışan başka evlatların fedakarlığı içimize bir nebze su serpmeye yetiyor bazen. keşke bu böyle olmasaydı, böyle anlatılmasaydı diyeceğimiz şey çok elbette; ben de bir büyük acıyı romantize ediyormuşum gibi anlaşılmak istemem burada, utanç duyarım bundan; fakat en başta belirttiğim gibi bizim dayanışmamız da acıyı paylaşarak azaltmamız da biraz buradan, kendi gerçeğimizden; doğayla baş edemezken, insan kalmanın onurunu taşımaktan geçiyor. depremle ilgili, gönül rahatlığıyla ifade edebileceğimiz, belki de övüneceğimiz başka ne var ki? ben de bunu yapıyorum haliyle.
daha ne kadar bu böyle sürecek, ne zaman dinecek bu yangın bilmiyorum. ben bunları yazarken bile bu korkuyu, kaygıyı oturduğum yerden sürekli olarak hissederek yazdım. bunun çözümü, neredeyse orada olmalı çünkü. orada olmalıyız; doğayla baş ederek değil, tırnaklarla kazıyarak değil, ona bilimin ışığında kulak vererek bir yol almalıyız. coğrafyanın bizim için de artık yaşanabilir bir kader olması için birilerine, bir yerlere sesimizin ulaşması gerekiyor artık belki de. o halde ben tüm içtenliğimle ve serzenişimle başladığım gibi bitiriyorum; sahiden sesimi duyan var mı?
devamını gör...