indusganj yazar profili

indusganj kapak fotoğrafı
indusganj profil fotoğrafı
rozet
karma: 2994 tanım: 411 başlık: 53 takipçi: 82

son tanımları | başucu eserleri


normal sözlük yazarlarının çektiği fotoğraflar

george orwell görseydi, 1984'ü resmetmişsin derdi.

ağrı /2018 (bir denk geliş)

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

bir ateistin iyilik yapmasının nedeni

tarafıma yöneltilen bir soru; bence erdemli olmasindandir, bu erdemi de ahlakina ve vicdanina borcludur. hem bence kötülük yapmaktan uzak durmasi iyilik yapmasından daha önemlidir, yaptigi iyilikten öyle derin bir iç huzur falan da duymaz çünkü.
çünkü buna gerek duymaz. iyiligini birilerine, bir seylere borclu degildir. yapmasi gerektigi icin degil; yapmak istedigi icin yapiyordur.
ve huzurludur...
devamını gör...

edebiyat ne işe yarar sorunsalı

sabahattin ali'nin denk geldiğim gibi çok sevdiğim bir sözü edebiyatın ne işe yaradığı konusunda, bende ivedilikle bir şeyler yazma ihtiyacı uyandırdı, bu vesileyle edebiyat'ın ne işe yaradığını/en azından benim için ne anlam ifade ettiğini birkaç cümleyle ifade etmeye çalışacağım.
öncelikle belirttiğim söz; "unuttum diyemem ama üzerimde bir tesirin kalmamış artık."
bu sözü ilk okuduğumda evet edebiyat bu işte, edebiyat'ın işe yarar kısmı budur dedim. çünkü; bu söz, benim belki sürekli olarak içimde/aklımda bir duygu olarak varlık taşıyan, sürekli dolaşan; ama kelimelere asla dökülemeyen o sözdü. yüreğime su serpmiştir, beni bir duyguda tamamlamış, azad etmiştir. sözgelimi, bir benzetme yapacak olursam, dilimde sürekli dolaşan ama aklıma asla gelmeyen o şarkıya bir yerde rastlamam gibidir bu. anlık da olsa o şarkıyı artık bulmuş olmam beni rahatlatır, bana eşlik ettirir. edebiyat'ın işe yarar kısmı da budur işte, insanın tamamlayamadığı, anlam veremediği, eksik kaldığı o duygunun karşılığıdır.
ve dünya tarihi boyunca insanlar hep benzer hisleri yaşamışlardır, sabahattin ali gibi kıymetli insanlar da bunları sadece yaşamamış; söylemiş, yazmış, bunlara sözcüklerle dokunmuş ve bize kadar ulaştırmış. elbette bu tür duyguların ifade edilmis olması derdimize tamamen derman degil, hiçbir zaman da olmayacak belki ama en azindan bu hislerimizin bir tanımının olduğu, bu hislerin insanlık tarihi boyunca ortaklarının olduğu bilgisi bir nebze de olsa derdimizi hafifletiyor. bu anlamda ben edebiyat'a da sabahattin ali gibi isimlere de her zaman duacıyım. duacı kalacağım.
devamını gör...

ölüm fikrinin insanları çıldırtmıyor oluşu

ölüm; bir varmis bir yokmuş diyor, jose saramago. başladıgı gibi de bitiriyor. böyle bir gercegin çildirtma konusuna dair başta cagrisim yapan bu şahane eseri önererek konu hakkinda birkac sey yazmak istiyorum; öncelikle evet, ölüm fikri hakikaten de beni ziyadesiyle korkutan bir gercek. daha dogrusu ölümün kendisi degil de sonrasi, nihayetinde etrafimizda bu aci gercekle topraga biraktigimiz nice insan var, bi kere alistik bu gercege. peki ya sonrasi; ben ahiret inanci taşimayan bir insan olarak ne zaman bu fikre kapilsam gercek anlamda irkildigim cokca oluyor. yok olmak fikri evet, daha önce hic var olmamis, buralara hic ugramamis, hicbir aci ya da tatli hikayesi olmamis gibi öylece yok olup gitmek...
ben bunlari yazarken bile yok olunca bunlarin hicbirini animsamayacak olmayi kabul edemiyorum mesela. evet belki yok olmaktan haberimiz olmayacagi icin bir nebze de olsa gönlümüzü ferah tutabiliriz ama yok olacagimizi biliyoruz işte, bu bilinc sahibi varlik birgun hic yasamamis, var olmamis gibi öylece yok olup gitmeyi kabul edemiyor, belki etmemeli de; burdayim şuan, bunlari yaziyorum, nefesimi, varligimi hissediyorum ama bu, şu andan ibaret işte. böyle bir an ne hatirlanacak ne de yaşanmis gibi bir anlami olacak, bomboş yani tamamen. hakikaten hicbir anlami yok, bunun kelimelerle tarifi o kadar güc ki ama inanin oturup bunu dusundugum, yogunlastigim zaman kalp atislarim hizlanmaya basliyor, oturdugum yerden irkilerek kendime geldigim oluyor. korkunc, hakikaten. neyse tarif etme kismini burada birakarak bir nebze de olsa kabullenme ve ikna olma kismina gecmek istiyorum; bencilce olma kismi. evet, bu söylem ya da hissi biraz bencilce bulabiliriz bi yerde, nihayetinde herkes ölüyor; dünyaya cok guzel işler birakmis, adini tarihin tozlu raflarina yazdirmis bir yigin insan yahut cok sevdiklerimiz ya da henüz gencliginin baharinda nice kaybettiklerimiz. hepsi yaşadi bi yerlerde bir sekilde oyaladi kendini ve sonunda bu aci ya da kimisine göre tatli gercekle yüzlesip sıyrılıp gittiler bu dünyadan, gitmeye de devam ediyorlar. kimse kalmayacagina göre de yaşayan icin de bir anlami olmayacak yaşamanin ya da yok olmanin. yani, ölümden korkumuzu yasamin kendisinde yenebiliyoruz yine, bunun farkindayim en azından. ama her şeye ragmen ben bu ölüm fikrinin cildirtan gerceginden tam olarak asla siyrilamiyorum ve muhtemelen siyrilamayacam da. ölüm; bir varmis bir yokmus, bunu kabul ediyorum, ama yok olmayı biraz zor.

(bkz: jose saramago)
devamını gör...

sezai karakoç


türk edebiyatı'nın en sevdiğim şairlerinden biri olan karakoç, türk şiirini metafizik bir esasa oturtan şairlerden biri olarak kabul edilir. kendisinin pek sevdiğim şiirlerinden biri olan "balkon" şiirine yaptığım tahlili, başta şiiri paylaşarak aşagıya bırakıyorum. bu vesileyle bana şiiri anlamlandıran, daha çok sevdiren tahlil olayının başkalarına da sevdirmesini temenni ediyorum.

-balkon-

çocuk düşerse ölür çünkü balkon
ölümün cesur körfezidir evlerde
yüzünde son gülümseme kaybolurken çocukların
anneler anneler elleri balkonların demirinde

içimde ve evlerde balkon
bir tabut kadar yer tutar
çamaşırlarınızı asarsınız hazır kefen
şezlongunuza uzanır ölü

gelecek zamanlarda
ölüleri balkonlara gömecekler
insan rahat etmeyecek
öldükten sonra da

bana sormayın böyle nereye
koşa koşa gidiyorum
alnından öpmeye gidiyorum
evleri balkonsuz yapan mimarların


başlıktan da anlaşılacağı üzere incelemiş olduğum şiirin konusu, balkon; teması, modern mimari anlayışın insan üzerindeki etkisidir.

şiiri, sezai karakoç’un şiir anlayışını tanıdığım için bütünden parçaya giderek şiirdeki anlamı ve duyguyu kısa bir tahlille ifade etmeye çalıştım.

şair, ‘’çocuk düşerse ölür.’’ cümlesiyle şiire başlıyor. burada, çocukların bir tehlikeyle karşı karşıya olduklarını anlatıyor. hemen devamında, ‘’çünkü balkon, ölümün cesur körfezidir evlerde’’ diyerek evi, çocuğu tehdit eden unsuru trajik bir gerekçeyle açıklıyor.
‘’yüzünde son gülümseme kaybolurken çocukların’’ cümlesiyle de dilinin varamadığı çocuğun ölümünü, -ölüm ifadesini hiç kullanmadan- ustalıkla anlatıyor.
hemen sonra, ‘’anneler, anneler elleri balkonların demirinde’’ cümlesiyle çocuğun ölümüyle şoka uğramış bir annenin kederini ifade ediyor.
şair, ikinci dörtlüğün hemen başında, ‘’içimde ve evlerde balkon, bir tabut kadar yer tutar.’’ cümleleriyle balkonun onun nezdinde bir tabuttan farksız olduğunu anlatmaya çalışıyor, hemen sonraki,
‘’çamaşırlarınızı asarsanız hazır kefen, şezlongunuza uzanın ölü.’’ cümleleriyle de çamaşırların kurumadan o balkonlarda hazır kefen anlamı taşıdığını ve balkona uzanıp dinlenmenin ise mezara girip ölmekten bir farkının olmadığını anlatmaya çalışıyor.
üçüncü dörtlükte şair, ‘’gelecek zamanlarda, ölüleri balkonlara gömecekler.’’ cümleleriyle karamsarlık
yaratan vurgularla, geleceğin dünyasında ölüleri balkonlara gömeceklerini ve hemen sonra gelen,
‘’insan rahat etmeyecek öldükten sonra da‘’ cümleleriyle de, insanın bu dünyada olduğu gibi öteki dünyada da rahat edemeyeceğini ifade ediyor.
son dörtlükte şair, ‘’bana sormayın böyle nereye, koşa koşa gidiyorum. alnından öpmeye gidiyorum, evleri balkonsuz yapan mimarları.’’ diyerek bütün bu olumsuzluğu yok etmenin evleri balkonsuz inşa etmekten geçtiğini, felaketin böyle biteceğini, bunu yapacak olan mimarların ise kutlanması gerektiğini ifade
ederek şiiri noktalıyor.
devamını gör...

zevk anlayışını zeka ölçütü olarak kabul etmek

bu bütün dünyada böyle midir ya da bu kadar abartılıyor mudur bilemem ama; bu cografyada çok yaygın. bir şiddet aracıdır da benim nazarımda. biri klasik müzik sever, buna kalitenin asıl adresi der; ve sevmeyenleri düşük ıq olmakla suçlar. öteki bir filmi çok sever, överken yere göğe sığdırmaz; filmi beğenmeyeni aptal ilan eder. bir digeri bir komedyene gülmekten öldügünü söyler; ölemeyenleri akılsız ilan eder. oysa durum hiç de böyle degildir, olmamalıdır yani. sen git istedigin şeyi sev, istedigine gül, istedigine öl, en akıllı, en zeki sen degilsin. senin zevklerin, zevklerin en güzeli falan da degildir. senin zevklerin bir zeka ölcütü hic hic degildir.
devamını gör...

cehaletini şirinlik diye satmak

bizim toplumda cok yaygın olan bir durum. tarif ediyorum hemen; özellikle sosyal medyada sıkca görmüşsünüzdür bilmediği belki anlamadıgı konularda anlamsız, aptalca hareketlerini şirinlik adı altında sunmaya calışır bu insanlar. kavram olarak kalıbı var hatta bunun; "bilmem neyi şey sanmam peki hahaha" tarzında. gerçekten bilmeyenleri, ögrenmek isteyenleri bu yüzden kendi bilgisizliğini özelestiri babında kendisiyle alay ederek ifade edenleri özellikle tenzih ediyorum, genellemiyorum asla; ama bizim toplumda kesinlikle var böyle bir hastalık. belki acımasız bir ifade olacak; ama kendi cehaletlerini şirinlik diye sunmaya çalısan insanların sayısı hiç de az degildir. *
devamını gör...

integralin normal hayatta hiçbir işe yaramaması

bir ekşi sözlük yazarının beyanı; aslında evet, normal bir hayat yasayan biri icin gayet haklı bir cıkış; ama gel gör ki birileri bir yerlerde farklı hayatlar yaşıyor. anlamak, yorumlamak ve çözmekle geciyor kıymetli ömürleri. bu tür bilimsel icerik ve verileri de o işlerinde son derece etkin bir biçimde kullanıyorlar. yani normal hayattan üstün hayatlar vardır ve onlar kıymetlidir...

(bkz: cahit arf)
devamını gör...

intihar etmemek için sebepler

yüzlerce sebep saysak da firsati olmayani, firsat bulamayani yahut firsat taninmayani dünyanin güzel bir yer olduguna ikna edemeyiz. en basitinden ama belki birileri için en önemlisinden, aşktan mesela; ömrü boyunca o cok istedigi aşkı asla tadamayacak, yaşamayacak olan insana nasil bir umuttan söz edebiliriz ki ne diyebiliriz ona. yiyip icerek salt fizyolojik ihtiyaclarini gidererek istedigi hayati asla yasayamayacagini bilen -sadece hayatta kalmayi surduren bir insan- can sikintisini zamana yaymaktan, cektigi aciyi katlamaktan baska ne yapar, yasamanin baska nasil bir anlami var ki onun icin.
bir dönem intiharin eşiginde olan biri olarak bunlari yaziyorum. konu yalnızca aşk degil elbette böyle anlaşılmasın, sadece örnek veriyorum ve bizzat kendimi yaziyorum belki, yaşamayi zaman zaman gercekten cok sevdigimi düsünsem de her ne kadar bunu dillendirsem de zamanla kendimi nasil kandirdigimi, nasil oyaladigimi farkediyorum sadece. dediklerim yanlış anlaşılmasın tabi bir gerçeği kendi hayat dinamigimle ifade ediyorum asla intiharı yüceltmiyorum burda, hatta her şeye rağmen yaşamayı sürdüren biri olarak bu konuda özellikle metin solmaz'ın şu sözlerine sığınıyorum yine; “intihar, son tahlilde tanimadigi bilmedigi bir gelecekteki kendini öldürme, ona şans tanimama ve geride biraktiklarini haksizca cezalandirma faaliyetidir.”
devamını gör...

türk insanının yabancı müslüman sempatisi

bugün galatsaray'da top koşturan mısırlı yıldız mohamed mostafa'dan yola çıkarak gözlemlediğim bir konuya değinmek istiyorum; türk insanının özellikle dışarda yaşayan ya da ülkemize başarılar kazandıran yabancı insanlara(müslüman) duydukları sempatiyi kendi ülkesinde yaşayan başarılı insanlara aynı sempatiyi duymadıklarına dair bir gözlemdir, bunu örneklerle açıklayacağım. başta, bu konudaki en güzel örneklerden biri olan bir dönem futbola damga vuran isimlerden fransız futbolcu thiery henry'e duyulan sempatiydi. fakat bu sadece futbolcularla sınırlı bir konu değil tabiki, muhammed ali belki hicbir zaman unutulmayacak müslüman bir sporcu, bir boksördü. duyula
sempatiyi anlatmaya bile gerek yok. aynı şekilde mısırlı sosyolog ali şeraiti de hala fikirleriyle bu topraklarda da çok saygın bir insan olma özelliğini koruyor. malcolm x'e duyulan sempatiyi de çok anlatmaya gerek yok sanırım. örnekler çok, daha da arttırılabilir bu; sözgelimi demek istediğim şey bizim insanımızın sagcısı solcusu farketmeksizin yabancı müslüman olunca duydukları sempatinin kendi ülkesinde yaşayana aynı şekilde olmamasıdır, bunun memleketteki mevcut siyasal islamla da ilgisi oldugunu düsünmüyorum, gecmiste de bu böyleydi hep. gelecekte de muhtemelen böyle olacaktır.
devamını gör...

kürtlerin çok çocuk yapma sebepleri

sık sık rastladığım, meraktan çok art niyet barındırdıgını ve asıl cevabın çok da bilinmek istenmediğini düsündügüm konu. cevabına gelince de bu durumun daha cok gecmiste var olan, kırsal yasamın dogurdugu bir olay oldugunu düsünüyorum. (gözlemlere tabi)
yani iş gücüyle açıklanabilecek bir durum; ne kadar cok insan o kadar cok is gücü, o kadar kolaylık.(tasvip edip etmeme konusuna girmiyorum)
nihâyetinde gecim kaynagı tarım ve hayvancılık olan bir yasam, elbette daha cok cocuga(daha cok insana) ihtiyac var. kıyas olarak bugün yeni evlenen ya da son 10 yilda artık cogunlukla şehre yerlesmis aynı cografyanın insanına bakılsın mesela, hepsinin iki üc cocugu var en fazla.
sözgelimi bu tur konularda sebep sonuc iliskisi kurarken, kafatascılık ve art niyet bir kenara bırakılınca olayın özünü kavramak cok da zor olmuyor sanki. *

düzeltme: hatalar giderildi
devamını gör...

anlamak istememek

günümüz insanının kibirden kaynaklı en büyük problemlerinden biri oldugunu düsündüğüm olay. anlamak istememek evet, ısrarla zorlamak bu konuda. etrafınıza bir bakın mesela hatta kendinizden başlayın buna; sevdiginiz, sevmediginiz, uzak, yakın bir arkadasınızın hatta ailenizden birisinin pek haz etmediğiniz yanlarını düsünün. sürekli olarak onunla mücadele ettiginiz, tartıstığınız hatta yetmedi degistirmeye calıştığınız bir takım yanlarını. o insanın bazen zevkine kadar da uzayabilen bir durum bu. oysa aynı insanın aslında hayata bakış açısının, dinamiginin, zeka düzeyinin ya da karakterinin bu oldugunu kabul ettiginiz zaman her şey cok daha kolaylaşıyor. burda anlamak istemek devreye giriyor işte; insan anlamak isteyince saygı da duyuyor, empati de kuruyor hatta gerekiyorsa mücadele etmeyi bırakıp mesafe de koyuyor. kendisi için de kolaylık saglıyor bu, anlamak istemediği insan için de...

düzeltme: kelime hatası.
devamını gör...

dile takılan şarkı sözleri

onun bir sevdiği var / leyli de yar, loylu da yar / loy loy loy...
devamını gör...

neşeliymiş gibi görünen hüzünlü şarkılar

aram tigran’ın şahane yorumuyla, leyla leyla bihare...

dile min zare zar e
devamını gör...

normal sözlük yazarlarının çektiği fotoğraflar

deniyoruz bir şeyler; bir kısmı burada

düzeltme: adres
devamını gör...

tanrıdan cevap bekleyen şarkılar

bir dönem bu tarz şarkıları biraz kurcalamıs biri olarak, bu anlamda en iyi işlerden biri olan altuğ orgun’un şahane çevirisiyle ill mind of hopsin 7 parçasını buraya bıraķıyorum. belki bu minvalde yazilmis, söylenmis en iyi şarkılardan biri oldugunu düşündügüm için özellikle bunu paylasıyorum su an icin. klibi de pek etkileyici olan şarkının her cümlesinde tanrıya isyan ederek sorular soran, cevaplar arayan hopsin, şu cümlesiyle kendisinin bir dinleyicisi olma onurunu yaşatmıştır bana;

“eger bana cidden önem veriyorsan, dikkatli yaşamam gerektigini kanitla; ama kendi zevklerimden garantisi olmayan bir ahiret icin ödün verirsem bu beni kahreder...”

devamını gör...

yazarların ay'a çıkarken dinleyecekleri şarkı

yazarlar aya mı cıkıyomus, bizim niye haberimiz yok. biz de yazıyoz, iyi kötü.
devamını gör...

sorgulanmayan hayat

yaşanmaya değmezdir diyor, sokrates. ama bu toplumun insanı bu konuda gayet başarılı bence fakat sorun şurda; bizim insanımız çogunlukla hayatı duygusal bir şekilde sorgulayan insan profilinde. çünkü kendini gerceklestirmis insan profili çok az. çünkü şartlar olgun-uygun değil. (bkz: maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisi)
hayatı daha gercekci, daha anlamlı sorgulamak kendini gerceklestirmekle mümkün biraz. çok basit bir örnek vermem gerekirse; bizim insanımız biz neden dünyaya geldik sorusunu daha çok isyan etmek için kullanır mesela. oysa kendini gerçekleştirmiş bir insan bunu daha çok felsefi bir zeminde yapar, bunun sorgusuna gercekçi eğilir. olması gereken de budur.

düzetme: ekleme yapıldı
devamını gör...

instagram'dan tanımadığı kıza yürümeye çalışan erkeğin zeka seviyesi

zeka seviyesiyle ne alakası var ya; sanırsın sapkınlık zeka olayı. dünyanın en zeki insanlarından bu konuda en tehlikeli insanlar cıkmıstır zamanında, her şeyi de zekaya bağlamayın yani. zeka kötülüğün de güclü bir silahıdır.
devamını gör...

sevmiyorsan saygı duy

seviyorum
devamını gör...
devamı...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim