son 2,3 aydır o kadar yorgun ve bitkinim ki. içimde dinmeyen bir acı ve bitmeyen pişmanlıklar silsilesi... belirli bir yaşa kadar çoğu kız çocuğu gibi babasının prensesiydim. sonra nasıl olduysa aynı evde sürekli tartışan iki yabancıya döndük. uzun zamandır bu durum devam ederken farklı şehirlerde yaşamamızla iyice uzaklaşmıştık birbirimizden. hiçbir zaman sevgisini çok ifade edebilen bir adam olamadı ama içten içe beni çok sevdiğini hep bilirdim. geçen gün yine saçma sapan bir sebepten dolayı kavga ettik. dayanamadım çat diye aradım. önce kızdım, sonra üzüldüm ve dakikalarca ağladım. sadece "seni çok seviyorum ve seni çok özledim baba" diyebildim. "ben de seni çok seviyorum kızım, ne olursa olsun sen benim hep biricik kızımsın, gözbebeğimsin. ben sana hiç kıyabilir miyim?" dedi. ben daha çok ağladım. başka hiçbir şey söyleyemedim ama bir bilsen baba. birçok şeyden o kadar pişmanım ki. ve tekrar söylüyorum, küçük kızın seni çok seviyor...
ne kadar radikal karar alabileceksem son 5 yılda tamamen aptal cesaretiyle hepsini aldım ve almakla kalmayıp uyguladım. kısacası itinayla hayatımın içine bir güzel sıçtım. bundan 1 yıl önce asla istanbul'da yaşayamam diyordum. 8 aydır istanbul'dayım. işin garip tarafı bu şehre gelirken o kadar büyük ümitlerle gelmiştim ki... birkaç ay sonra bütün ümitlerimi ve hayal kırıklıklarımı bir bavula toplayıp geri döneceğim. her şeye baştan başlayabilme ümidiyle hem de. biliyorum, bu huyumdan asla vazgeçemeyeceğim ama elimden geleni yapıyorum. artık radikal kararlar yok!
bugün oda arkadaşımla son paramızla sigara aldık. 15 saattir açız. bütün gece midemiz guruldaya guruldaya dizi izledik. yarın günü geçirmek için cebimizde beş kuruş para yok. neyse yatmadan önce bir sigara içip geleyim dedim. odaya geldiğimde de uyumuştur diye sessiz sessiz yatağıma ulaşmaya çalışıyorum ve o an karanlıktan şöyle bir ses yükseldi. "faruk sabancı olmak nasıl bir şeydir acaba ya?". ve yarım saat boyunca bunu tartıştık. en son yorgun düşüp uyumaya karar verdik. söyleyeceklerim bu kadar...*
günaydın sözlük, aşağıdaki foto bir tablo değil bizim köydeki evin manzarası. yarına kadar köy yaşamını romantize ederek durumu çekilir kılmaya çalışacağım. neyse gideyim de yumurta toplayayim.
günaydı mı aymadı mı bilmiyorum dostlar çünkü en önemli derslerini büte bırakan bir mal olduğum için sabaha kadar ders çalıştım ve an itibariyle bütün gece çalıştığım her şeyi unuttum... bari size günaymış olsun ve gününüz güzel geçsin, amen!
psikoloji çalışırken sıkıldım, arkadan müge anlı açtım. adamı öldürüp kıyma makinesinde çekip yok etmişler. işin içinde olan adamlardan biri 4000 tane ceviz almış. bütün olayı bırakıp "ceviz taneyle mi satılır kiloyla mı?" tartışması yapıyorlar. yemin ederim beyaz futbol ve müge anlı kafası denen bir şey var. kütüphanede sessiz sessiz gülmekten karnım ağrıdı.*
çok akıllı arkadaşlarım saçma sapan hiçbir şeyden geri kalmak istemedikleri için 1 haftadır üzüm arıyorlardı. baktım içlerinde kalıcak, 200 gram kuru üzüm alıp gittim. 12 tane kuru üzüm yediler ksjdkdkd. bence gayet mantıklıydı.
bu sözlükte geçen 4. yılım doluyor. 4 yıldır gözyaşlarımı, mutluluğumu, özlemimi, aşkımı yazdım buraya. hala devam eden arkadaşlıklar, anılar biriktirdim. bu seneye de burada giriyorum. bol güzellikli, mutluluk dolu bir yıl olsun dostlar. iyi seneler sözlük!
şimdi retorik bir soru mu ciddi bir soru mu? ciddi bir soruysa iyi anlamda bir soru mu kötü anlamda bir soru mu? yani insan insanı bu kadar güzel sever mi anlamında mi? insan insanı bu kadar acıtarak, kırıp dökerek sever mi anlamında mı?
her insanın hayatı, yaşanmışlıkları, karakteri farklı olduğundan herkesin ideal ilişkisi de farklıdır. ama sosyal medya hayatımızın her alanına sirayet ettiği gibi ilişkilere de sirayet ettiği için sanıyoruz ki iyi ilişki tek bir şekilde olur. ya da belirli şeyler yapılınca o ilişkinin iyi olması için yeterlidir. mesela bir hediye ne kadar pahalıysa, karşıdaki kişinin sevgisi de o kadar fazla yanılgısı var insanlarda.
arkadaş çevremde en uzun ilişkiye sahip kişi benim. 4-5 gün sonra 2. yılımızı dolduracağız. eskiden az çok ilişkimden bahsederdim de artık olabildiğince bahsetmemeye çalışıyorum çünkü çoğu kişinin anormal kabul ettiği şeyler bizim normalimiz. bunlardan bir tanesi birbirimizin özel alanı olduğunu kabul edip hayatımızı bu şekilde yaşamamız. ikimiz de tek başına bir şeyler yapmayı seven ve canı sıkkın olduğunda yalnız kalıp kafa dinlemeyi tercih eden insanlarız. şu son bir hafta ikimiz için de zor geçti. önce ben hasta oldum, hem psikolojik hem de fiziksel olarak pek iyi hissetmediğimden biraz istanbul'dan uzaklaşıp kafa dinlemek için kalktım izmir'e, ailemin yanına geldim. o sırada sevgilim de bazı can sıkıcı şeyler yaşadı ve biz bu süre zarfında ara sıra mesajlaşarak birbirimizi bazı durumlardan haberdar etmek dışında iletişim kurmadık. çünkü biliyoruz ki ikimizin de birbirimize ilgi gösterecek gücü yok. bunun için kendimizi zorlasak hem biz mutlu olmayacağız, hem de diğer konulardaki gerginliğimiz birbirimize yansıyacak. ha şu an o ya da ben hiç fark etmez, biraz konuşmaya ihtiyacım var desek iki dakika içinde telefonumuzun çalacağını biliyoruz ama şu an birbirimize değil kafamızı toplamaya ihtiyacımız var.
birçok kişi için bu inanılmaz saçma.
küçük bir örnek daha. 2 yılı doldurmak üzere olduğumuz ilişkinin 1 yıldan fazlası uzak mesafeydi ve biz bir yıldan uzun bir süre hiç yan yana gelemedik. bu arkadaşlarımın gözünde ilişkiyi bitirmem için yeterli bir sebepti. çünkü benim gerçek bir ilişkiye dahi sahip olmadığımı düşünüyorlardı. ama geldiğimiz noktada her hafta yan yanayız ve ikinci yılımızı dolduruyoruz.
yukarıda söylediğim şeyler sadece küçük örnekler ama az çok daha fazla şeyin olduğunu anlamışsınızdır. kısacası demek istediğim şey şu: ilişkinizi siz ve hayatınızdaki insan belirler. ilişki içerisinde nasıl mutlu ve rahatsanız o şekilde yaşayın. ideal ilişki pahalı hediyelerin havada uçuştuğu, herkes yapiyor diye yapılan şeylerle bezenmiş, duygusal bir mastürbasyon aracı değil; size huzurlu hissettiren ilişkidir. insanlar dediklerini umursamayın.
sanırım hayattaki en şanslı olduğum konu bu:
şimdi ilk olarak ne olursa olsun sevgilimi ararım zaten o bir net.
eğer maddi bir sorun ya da mantık çerçevesinde yaklaşmam gereken bir konuysa en yakın erkek arkadaşımı ya da son seçenek olarak babamı ararim*
bana gerçekleri söylesin, ağzımın payını bir versin dersem komşu kızını ararım
ortada normalleştirilmesi gereken bir şey varsa ya da her türlü haklı olduğumu tasdik etmek istiyorsam izmir'deki manyağı ararım
istediğim tek şey kucağında yatıp ağlamaksa, koşulsuz şartsız yanımda olan birinin olduğunu hissetmekse de annemi ararım.
sevgilimle oyun oynar, film izleriz muhtemelen. istanbul kalabalığını normalde de sevmem, bir de yılbaşı curcunasını çekmek istemiyorum. o yüzden evde pineklemece, missss...
normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz.
Daha detaylı bilgi için çerez ve
gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.
online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.