atanamayan prometheus.
yani bu bilge tanrı hakkında açıklama yapmama lüzum yoktur diye düşünüyorum. aykırılığını seviyorum, goethe'nin şiiri içinde yuvarlandım bir süre.
kışın deprem oluyor, kar yağan illerdeyse yollar tıkanıyor. çok hazırlıklı bir millet olduğumuzdan afetin öldürmediği insanı ulaşım sıkıntısından kaybediyoruz. savaşta değil kara kışta donarak can veren şehitlerimiz var.
dört mevsimi yaşayan bir coğrafyadayız, doğunun karı geç erise de baharı da görüyor.
kışı sevsekte bize hissettirdiği ve hatırlattığı can sıkıcı çok anısı da var yani. soğuk bu topraklarda çaresizlik hissini yaşatıyor.
ölmek kaybedecek hiçbir şeyinin olmadığını düşündüğün zaman kolaydır. aslında ölüm düşüncede kolaydır, zihnen kolaydır. ruh taşınır da bedeni taşımak zordur.
halil cibran'ın bir alıntısıyla cevap vermek istiyorum.
"yazık o millete ki, dokumadığı şeyi giyer, ekip biçmediğini yer, hasat etmediği tohumun ekmeğiyle beslenir, kendi cenderesinden çekmediği bir şaraptan içer.
yazık o millete ki, zorbayı bir kahraman gibi alkışlar ve gösterişli fatihi hayırsever sanır.
yazık o millete ki, rüyasında küçümsediği tutkuya uyanıkken boyun eğer.
yazık o millete ki, sesini sadece cenaze törenlerinde yükseltir, sadece yıkıntılar arasında kibirlenir ve sadece boynu kılıçla kütük arasındayken başkaldırır۰
yazık o millete ki, devlet adamı bir tilki, filozofu bir hokkabaz, sanatı yamama ve taklit sanatıdır.
yazık o millete ki, yeni hükümdarını borazan sesleriyle karşılar ve bir sonraki hükümdarını da borazanlarla karşılamak için, onu yuhalayarak uğurlar. güçlü adamları henüz beşikteyken, bilgeleri yıllarca susturulan o millete yazık!
ve her parçası kendini bir millet sanan, o bölünmüş millete yazık!"
yıllardır o eşikte bekledim, belirsizlikten daha yorucu daha ruh emici, bezdirici bir duygu tanımıyorum. içimdeki umudu söküp atsam, merakımı, az da olsa beklentilerimi umursamasam, gelecekten kötü bir spoiler alsam çoktan geçmiştim o eşiği. ama ben arafta takılı kalmanın daha kötü olduğunu bilmiyordum. bazen pes etmek gerekir ya da layığıyla savaşmak... o eşikte beklemek, düşünmek hiçbir fayda vermiyor.
neyse uzun lafın kısası pes etmedim ve yıllarca bekledim sonra mücadele edecek gücü buldum ve bir şekilde çarkı kendi lehime çevirdim. ama ne kadar tatmin edici tartışılır.
her sabah pes ediyorum naralarıyla kalkıp alışkanlığın verdiği o yaşama farkında olmadan tutunma serüveniyle günü noktalıyorum. bu da bir nevi yaşama biçimi, anlamsız olan her şeye anlam yüklüyorum ki çekilir olsun bir şeyler.
tanımıyor olması imkansız, tanımamazlıktan geliyor olması çok daha olası.
söz konusu celal şengör olunca niye ne amaçla tanımamazlıktan geldiği de çokta önemli değil bence.
neşet ertaş gönüllerde taht kurmuş bir sanatçı, kimin tanıyıp tanımadığı önemli değil.
normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz.
Daha detaylı bilgi için çerez ve
gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.
online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.