ravza - madalyalı tanımları (1. sayfa)
1.
beyhude ömrüm
beyhude ömrüm - mustafa kutlu
ana karakterin bir kayayı yarıp, ömrünü bahçe kurmaya adaması anlatılmaktadır.
hikaye ellerinde geçiyor ve artık insanlar köyden şehire göçmeye başlıyor. ana karakterde, çocuklarına bahçe bırakmak ister, toprakla içli-dışlı olsunlar ister. fakat çocukları şehirlere gidip zengin olmak isterler. köy yaşlılara kalır. karakter bahçesini görmek için köye geldiğinde, düşerek karların arasında kalıp, ölür, bahçeye gömülür.
kitap ilk başlandığı zaman bile, genel bir çıkarım tahmini yapılabiliyor. b u hayatta peşinden koşunulan herşeyin beyhude olması.
karakter bir ıslak kaya görünüyor ve onu yararak, su getirip, bahçe kuruyor. bahçe kurulan yer, elverişli değil, dağın başı, toprak kötü, su yetmiyor, birde adamın üstüne geliniyor. o, pes etmiyor ve o kayayı yarıp, bahçesini kuruyor.
dünyada başarmak çok basit bir düzen üzerine kurulu. başarısızlık, sadece pes etmektir. başladığın uğraş, imkansız görünse bile pes etmediğin sürece, kazanamama ihtimalin yok. iktidar gerekli. mal kazanabilirsin, makam kazanabilirsin, bunların gerçekten beyhude olduğunu anladığın zaman ise gerçekliği kazanırsın.
``insanoğlu dünyaya niçin gelir? herhalde bir bahçe kurmaya gelir. bu düşünceyle gülümsüyorum. dünya dediğimiz de bir gurbet değil mi?``
bu bahçeye biçilen ömür, dünyaya biçilen ömür, beyhude ömür.
ana karakterin bir kayayı yarıp, ömrünü bahçe kurmaya adaması anlatılmaktadır.
hikaye ellerinde geçiyor ve artık insanlar köyden şehire göçmeye başlıyor. ana karakterde, çocuklarına bahçe bırakmak ister, toprakla içli-dışlı olsunlar ister. fakat çocukları şehirlere gidip zengin olmak isterler. köy yaşlılara kalır. karakter bahçesini görmek için köye geldiğinde, düşerek karların arasında kalıp, ölür, bahçeye gömülür.
kitap ilk başlandığı zaman bile, genel bir çıkarım tahmini yapılabiliyor. b u hayatta peşinden koşunulan herşeyin beyhude olması.
karakter bir ıslak kaya görünüyor ve onu yararak, su getirip, bahçe kuruyor. bahçe kurulan yer, elverişli değil, dağın başı, toprak kötü, su yetmiyor, birde adamın üstüne geliniyor. o, pes etmiyor ve o kayayı yarıp, bahçesini kuruyor.
dünyada başarmak çok basit bir düzen üzerine kurulu. başarısızlık, sadece pes etmektir. başladığın uğraş, imkansız görünse bile pes etmediğin sürece, kazanamama ihtimalin yok. iktidar gerekli. mal kazanabilirsin, makam kazanabilirsin, bunların gerçekten beyhude olduğunu anladığın zaman ise gerçekliği kazanırsın.
``insanoğlu dünyaya niçin gelir? herhalde bir bahçe kurmaya gelir. bu düşünceyle gülümsüyorum. dünya dediğimiz de bir gurbet değil mi?``
bu bahçeye biçilen ömür, dünyaya biçilen ömür, beyhude ömür.
devamını gör...
2.
yoksulluk içimizde
yoksulluk içimizde - mustafa kutlu
kitapta süheyla ve engin`in aşkı anlatılmaktadır.
engin fakirlik içinde büyümüş, zengin olmak en büyük arzusu olan bir gençtir. süheyla ise engin`in bu tutumuna olumlu bakmamaktadır. engin kendini para yönünden geliştirerek zengin olup, fakir yaşamını ve süheyla`yı bırakır. süheyla afallar, bunaldığı anda ezan sesini duyar, adım adım islama yönelir, müslüman olur. belki de hakikati erken farketmediğinden afallaması ve çareyi imanda bulması için engin`in gitmesi bir fırsattır. süheyla imana fazlasıyla sarılırken, engin zenginliğin içinde haramdan harama koşmaktadır. süheyla ve engin ortak arkadaşları şükran`ın nikahında karşılaşırlar. ama gerçek aşkın üzerinden ne kadar zaman geçerse geçsin etkisi geçmeyeceğinden engin tekrardan süheyla`ya ilgi duyar ve yemeğe çıkmayı teklif eder. süheyla yemeği kabul etmez. hakikati bulması, haramdan çıkması durumunda tekrardan engin ile beraber olabileceğini dile getirir. bu seferde engin afallar, çevresindekilere yani zenginlere haram ne demek der, kimseden cevap gelmez. engin zenginliğin malda olmadığını, içinde olması gerektiğini ama içindekinin yoksulluktan başka birşey olmadığını anlar, artık engin hakikati arar.
önümüze gerçek yolu bulabilmemiz için bizi çıkmaza sokan durumlar çıkar. derinden tam da candan etkiler ki, hüznün ortasında bile sana iyi geleni bulabilesin.
engin aşkı paraya değişti, bu kadar kutsanmış bir duyguyu bu sebeptendir hak etmiyordu. özellikle de birlikteyken, karşılıklı aşk içindeyken belki de evleneceklerken, çıkmaza düşmeleri tek kurtuluşun ``o`` olduğunu vurguluyor. sen kimi kendine yakın hissedersen hisset, kimle toparlanmaya çalışırsan çalış, birgün sadece ``o`` hariç herkesin seni bırakabileceğini fark etmen gerekiyor. birbirlerine olan aşkı devam etseydi, kazandıklarını sanacaklardı. aşkın hakikatte bulunduğunu anladıkları zaman ise gerçek aşka eriştiler.
kitapta süheyla ve engin`in aşkı anlatılmaktadır.
engin fakirlik içinde büyümüş, zengin olmak en büyük arzusu olan bir gençtir. süheyla ise engin`in bu tutumuna olumlu bakmamaktadır. engin kendini para yönünden geliştirerek zengin olup, fakir yaşamını ve süheyla`yı bırakır. süheyla afallar, bunaldığı anda ezan sesini duyar, adım adım islama yönelir, müslüman olur. belki de hakikati erken farketmediğinden afallaması ve çareyi imanda bulması için engin`in gitmesi bir fırsattır. süheyla imana fazlasıyla sarılırken, engin zenginliğin içinde haramdan harama koşmaktadır. süheyla ve engin ortak arkadaşları şükran`ın nikahında karşılaşırlar. ama gerçek aşkın üzerinden ne kadar zaman geçerse geçsin etkisi geçmeyeceğinden engin tekrardan süheyla`ya ilgi duyar ve yemeğe çıkmayı teklif eder. süheyla yemeği kabul etmez. hakikati bulması, haramdan çıkması durumunda tekrardan engin ile beraber olabileceğini dile getirir. bu seferde engin afallar, çevresindekilere yani zenginlere haram ne demek der, kimseden cevap gelmez. engin zenginliğin malda olmadığını, içinde olması gerektiğini ama içindekinin yoksulluktan başka birşey olmadığını anlar, artık engin hakikati arar.
önümüze gerçek yolu bulabilmemiz için bizi çıkmaza sokan durumlar çıkar. derinden tam da candan etkiler ki, hüznün ortasında bile sana iyi geleni bulabilesin.
engin aşkı paraya değişti, bu kadar kutsanmış bir duyguyu bu sebeptendir hak etmiyordu. özellikle de birlikteyken, karşılıklı aşk içindeyken belki de evleneceklerken, çıkmaza düşmeleri tek kurtuluşun ``o`` olduğunu vurguluyor. sen kimi kendine yakın hissedersen hisset, kimle toparlanmaya çalışırsan çalış, birgün sadece ``o`` hariç herkesin seni bırakabileceğini fark etmen gerekiyor. birbirlerine olan aşkı devam etseydi, kazandıklarını sanacaklardı. aşkın hakikatte bulunduğunu anladıkları zaman ise gerçek aşka eriştiler.
devamını gör...
3.
bu böyledir
bu böyledir - mustafa kutlu
ince olmasına rağmen, üzerine düşünülmeden anlaşılamıyacak bir kitaptı. süleyman, zinnure ve fatma`nın lunaparkta eğelendikten sonra çıkışı aramaları anlatılıyor.
yol boyunca süleyman`ın kucağında taşıdığı, bir oyundan kazanılan fırının giderek ağırlaşması, imtihanlarımızın giderek ağırlık vereceğini belirtiyor. fırın büyümüyor, zaman geçtikçe yani; biz yaş aldıkça imtihanlarımızı,sııntılarımızı, taşımakta zorlanacağımız belirtiliyor.
içeride bir eğelenceden, diğer eğelenceye yorulmadan koşan; insanlar, gruplar sıklıkla görülüyor. insanın kendisini dünya hayatının eğelencesine kaptırdığını ve doğru zannettiren günahlar işleyen bu insanlar, gerçek hayatta da bizim çevremizdedir. bizi sadece sahte mutluluklarıyla bile yanlarına çağırırlar.
saat ilerledikçe dışarıya çıkmak, evlerine gitmek istemeleri; yaş aldıkça doğru yolubulma ihtiyacının farkına varılmasıdır.
insan yaşlandıkça, lunaparkın renkli ışıklarından sıkılır, etrafta yalandan çıkan kahkahalardan, vakit verdiği hâlde, elde kalmış olanın sadece yokluk olduğunu anlayınca bıkkınlık gelir. ışıklar, sesler olduğunuz yerde kalsanız bile sizi yorar. dünya lunaparktır ama senin evin dışarıdadır. dünya`ya kapalıyız ama gökyüzü hâla açık. ince birçizgide mutluluk bulunabilir ama bakış açısını değiştiren bulabilir. dünya lunaparktır. dünya böyledir. bu böyledir...
ince olmasına rağmen, üzerine düşünülmeden anlaşılamıyacak bir kitaptı. süleyman, zinnure ve fatma`nın lunaparkta eğelendikten sonra çıkışı aramaları anlatılıyor.
yol boyunca süleyman`ın kucağında taşıdığı, bir oyundan kazanılan fırının giderek ağırlaşması, imtihanlarımızın giderek ağırlık vereceğini belirtiyor. fırın büyümüyor, zaman geçtikçe yani; biz yaş aldıkça imtihanlarımızı,sııntılarımızı, taşımakta zorlanacağımız belirtiliyor.
içeride bir eğelenceden, diğer eğelenceye yorulmadan koşan; insanlar, gruplar sıklıkla görülüyor. insanın kendisini dünya hayatının eğelencesine kaptırdığını ve doğru zannettiren günahlar işleyen bu insanlar, gerçek hayatta da bizim çevremizdedir. bizi sadece sahte mutluluklarıyla bile yanlarına çağırırlar.
saat ilerledikçe dışarıya çıkmak, evlerine gitmek istemeleri; yaş aldıkça doğru yolubulma ihtiyacının farkına varılmasıdır.
insan yaşlandıkça, lunaparkın renkli ışıklarından sıkılır, etrafta yalandan çıkan kahkahalardan, vakit verdiği hâlde, elde kalmış olanın sadece yokluk olduğunu anlayınca bıkkınlık gelir. ışıklar, sesler olduğunuz yerde kalsanız bile sizi yorar. dünya lunaparktır ama senin evin dışarıdadır. dünya`ya kapalıyız ama gökyüzü hâla açık. ince birçizgide mutluluk bulunabilir ama bakış açısını değiştiren bulabilir. dünya lunaparktır. dünya böyledir. bu böyledir...
devamını gör...