gelip hiçbir şeye elini atmayan, kafasını dağıtmak için gelmiş, bencil insanlar gelmesin.
birlikten kuvvet doğar demişler. hep beraber yapmak varken neden ben biz yapalım? senin canın can da bizim ki patlıcan mı? bi tek uyanık sen misin? bi defol git allasen. nefret ediyorum bu tür insanlardan.
gerçekten çok sevdiğin biriyse, o kalp bir daha asla eskisi gibi olmaz. sevdiğimizde onu kollar, ağzından çıkan her sözü, yaptığı her hareketi severiz. hatta içimize alıp saklamak isteriz. ama bir yanlışını gördüğümüzde ya da senin ona verdiğin değer kadar onun seni önemsemediğini, ikiyüzlülüğünü ve herkese yaranmak için yaptığı sevimsizlikleri fark ettiğinde anlıyorsun ki, hâlâ insanları doğru tanıyamıyorsun ya da onları kendin gibi görmek istiyorsun. doğal, içten ve dürüst olmalarını bekliyorsun, ama olmuyor.
neyse, kalbim birine soğuduysa, eskisi gibi olamıyor. kıymaya kıyamadığım kalbini bir bakmışım, ben kendim kırıyorum. ama aferin bana, iyi ki kırıyorum. canım kendim, seni seviyorum.
işte o anlarda anlıyorsun ki, aslında en çok kendine ihtiyacın var. kendi değerini bilmek, kendi sınırlarını çizmek ve kendini korumak en kıymetli şey. çünkü gerçek sevgi önce kendinden başlar. başkalarını değiştirmeye çalışmak yerine, kendine olan saygını koruduğunda, hayatındaki insanlar da gerçek yerlerini buluyor.
"para, eğer güzel bir amaca hizmet etmiyorsa, olsa ne çıkar, olmasa ne çıkar. üç beş pahalı elbise giymek, mücevher takmak veya gösterişli davetler vermek için harcanan paralara o kadar acıyorum ki. ben ne paradan, ne de zenginlikten, ne lüksten hoşlandım. alınteriyle kazanılmamış tek kuruş girsin istemem cebime.`:tek ve tek başına türkan`
birkaç gündür kitabını okuyorum. hissettikleri, sadeliği, insanlığı öyle güzel öyle dokunaklı ki. tıpkı bir anne eli gibi şefkatliydi bu memlekete. öksüz/yetim kardelenleri vardı. doktordu ama sadece hastalıkları değil, cehaleti de iyileştirmek için uğraştı. özellikle kız çocuklarının okuması için canla başla çalıştı. hayatını insanlara adamış, zorluklara karşı hep dimdik durmuş bir kadındı. cüzzamla savaşırken hem hastalığı hem de önyargıları tedavi etti. ne malda gözü vardı ne şöhrette. tek derdi: bir çocuğun daha okuyabilmesi, bir hayatın daha kararmaması..
parayı, mevkiyi hiç önemsemeden, alın teriyle, vicdanla yaşadı. onun sözü, onun hayatıydı: "para eğer güzel bir amaca hizmet etmiyorsa, olsa ne çıkar, olmasa ne çıkar"
ruhu şad olsun. böyle insanların izinde yürümek ne büyük onur..
bazı insanlar vardır, tanıdığında bir şeyler değişir. sanki daha önce de tanıyormuşsun gibi, sanki yıllardır eksik olan bir parça tamamlanmış gibi... işte ezzra öyle biri. tanışalı yıllar oldu. onunla tanıştığım gün, hayat biraz daha yumuşadı sanki ve hayat daha da parladı.
ezzra'nın gülüşü, kalbimin en kırık yerlerine bile iyi gelir. sessizliğinde huzur, konuşmalarında umut saklıdır. ne zaman yorgun hissetsem, onun sesi bir battaniye gibi sarar içimi. bir bakışıyla "geçer" der, bir kelimesiyle "yanındayım" demiş olur. bazen bir "bakışıyla" gönlümün ince telini titretir. çaktırmadan gözyaşlarını sildirir.
ama sadece duygulu değil, neşesiyle de hayatımı renklendirir. ezzra varsa bir yerde, kahkaha da vardır, umut da vardır, çay da demlenmiştir, içtenlik de. onunla geçen her dakika, ömre değer. ne hüzün çok uzun kalır onun yanında, ne de sıkıntılar fazla yer bulur.
ben bazen ona bakarken içimden şöyle diyorum: "iyi ki. iyi ki böyle biri var hayatımda." çünkü ezzra sadece bir isim değil. güvende hissetmenin, anlaşılmanın, sevilmenin adı.
ezzra, güneşim, anne yarım; sen benim içimde açan en güzel çiçeklerden birisin. kalbimde yerin öyle güvende ki. hem de en sıcak köşede.
"öyle güzelsin ki kuş koysunlar yoluna"
bir çocuk demiş.
tam 12 sene olacak. yaşamasina izin verselerdi eğer, çocukların kalbine dokunan; güzel kalpli, onların yoluna ışık tutan, adaletli, merhametli bir öğretmen olacaktı, olmadı.
geriye, bakmaya bile kiyamadigimiz güzel gülüşlü fotoğrafların kaldı.
güzel ali’m, canım ali’m.
ah anne bazen kendimi yeni filizlenen
bir ağaç gibi hissediyorum.
sahip olamayacağız şeyleri istiyoruz. belli bir anı, sesi, duyguyu yeniden yaşamanın yollarını arıyoruz. annemin sesini duymak istiyorum. her şey değişiyor. lütfen sonsuza dek kalın, diyorum tanıdığım şeylere. gitmeyin..
elimde ütü değil sanki mikrofon. hem kıyafetleri düzlüyorum hem hayalleri. bazen eski anılar fısıldıyor, bazen planlar sıraya giriyor. ama en çok da "bugün de efsane geçiyor" hissi doluyor içime.
ve bazen, en beklenmedik anda bir müzik düşer dilime. bir anda başka bir dünyaya giderim.
ama ütü de beklemez tabii,
"kız yakma şimdi şu pantolonu." :))
normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz.
Daha detaylı bilgi için çerez ve
gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.
online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.