ben seninle istediğin yerde, istediğin vakitte ringe çıkmaya hazırım kardeşim. tabi gerçekten müsabık bir boksörsen, zorlanacağımı da bilirim. ancak elimden gelenin en iyisini yapacağımdan da emin olabilirsin.
ancak buradaki asıl mesele, senin bu konuda üst perdeden ve tahrik edici bir üslupla konuşman. açıkçası bu tarz bir yaklaşımı pek hoş bulmuyorum. kendi adıma konuşmam gerekirse, dövüş sporları hakkında konuşurken bunu asla boş yere yapmam.
kickboks (muay thai) branşında 3. dan sahibiyim ve sayısız maça çıktım. ayrıca uzun bir süre taekwondo ile de ilgilendim. her iki branşta da resmi lisanslara sahibim. bu da e devlet kanıtı.
dolayısıyla bu konuda söz söyleme hakkımın olduğunu düşünüyorum.umarım bir gün bir araya gelir, dostça bir sparring maçıyla bu sohbeti taçlandırırız.
doğa bu tür farazi versuslar için basit cevaplar vermez. ancak hangisinin galip geleceği o anki agresifliğe, mücadele ruhuna, ilk hamleyi kimin yaptığına ve hamlenin isabetliliğine bağlıdır.. özetle böyle güçlü kediler arasındaki çatışmalar genellikle ağır yaralanmalarla sonuçlanıp ve çoğu zaman her iki taraf için de ölümle sonuçlanabilir.
günaydın sözlük. yeni uyandım. üzerimde tarif edemeyeceğim bir khazamat özgüveni var. ama patrona ne diyeceğim konusunda en ufak bir fikrim yok. neyse. bir şekilde bir çaresine bakarız artık.
ne olması??? verilen örnekten bağımsız.. belli bir yaşa gelindiğinde toplum sanki bir senaryo yazmış gibi senden evlenmeni bekliyor. hatta bu beklenti öylesine içselleştirilmiş ki birçoğu için hayatın sırayla ilerlemesi gerektiğine dair bir yanılgı bile var.okulu bitir, askere git, evlen...
iyi de nasıl olacak o işler güzel kardeşim? ülkenin ekonomik şartlarında bırak evlenmeyi bir arkadaş düğününde çeyrek altın takmak bile ciddi bir yük haline geldi. tabii tuzu kuru olanlara sözüm yok, onlar için her şey mümkün. evlenin, hatta üç çocuk yapın. hayat size güzel. ama herkesin gerçekliği aynı değil.
birilerine itici gelebilir ama bana göre kesinlikle öyle değil. aksine gerçekten yetenekli, çalışkan ve azimli bir kız. ayrıca önyargılara takılmak yerine sahip olduğu eşsiz yeteneğe odaklanın. hatta çocuklarınıza, kardeşlerinize ilham kaynağı olarak gösterin. zira bu topraklar bu kız gibi bir yeteneği kolay kolay yetiştiremez.
bana gereksiz geliyor. en güzeli kimyasal maddelere ya da benzeri şeylere hiç bulaşmadan doğal yoldan spor yapıp bir branşta ilerlemek. yüzme, boks, kickboks, güreş, kürek gibi branşlar olabilir. . bu hem sağlık açısından daha anlamlı hem de daha sürdürülebilir. mesela arnold gibi devasa kaslar yapmak yerine bruce lee gibi fit, çevik ve dengeli bir vücudu tercih ederim. tabi bu benim fikrim. herkesin bedeni, kendi tercihi sonuçta. isteyen istediği gibi görünebilir. ama bana kalırsa şişmektense bir branşta ilerlemek daha mantıklı.
samimi, doğal ve içtendir. seninle muhabbet etmek istiyorum demenin bir yoludur. ama dikkat! eğer ikinci bir davet gelirse bu artık basit bir sohbetten öte bir anlam taşır. senden hoşlandım, seninle vakit geçirmek istiyorum demektir.
onun için siz siz olun bacılarım oltaya düşmeyin. ama ben düşerim diyen varsa, o da kendi bileceği iş. hayırlı düşüşler.
bunlardan ne kadar kaçsam da beni bulmayı başarıyorlar. hisleri acayip kuvvetli bu haşerelerin.
biraz önce yatağımda uzanmış sakin sakiin amerika'nın japonya'ya attığı atom bombasıyla ilgili bir belgesel izliyordum. birden bacağımda bir şeyin gezindiğini hissettim. oğlum bu da ne lan şimdi? dedim kendi kendime. büyükçe bir şey süzülerek geziniyor. ani bir refleksle hemencecik üzerimden fırlattım. yere düşer düşmez kancalı bacaklarıyla pıtı pıtı kaçmaya başladıı, doğal olarak savaş ilan edildi.
hızla yatağın altına kaçtı, ardından bilgisayar masasının altına yeltendi. uzun ve çetin bir mücadele sonunda etkisiz hale getirdim. içinden yayılan sarımsı bir sıvı çıktı, oldukça yoğundu. muhtemelen dişi ve gebeydi. üzülmedim desem yalan olur. ama bacağımda özgürce dolaşmanın da bir bedeli olmalı. ne yazık ki sonu pek hoş olmadı.
şimdi sırada en zorlu görev var temizlik. uzun zamandır odayı temizlediğim söylenemez. pek sevdiğim bir iş değil ama el mahkum temizleyecez artık.
dahlvier lise döneminde kırmış ama ben biraz daha erken hallettim utangaçlığı.
anısı da şöyledir efenim:
4. sınıfa kadar utangaç ve sessiz bir çocuktum. dolayısıyla utangaçlık bir yerden sonra insanı silikleştiriyor.. neyse.. y kuşağı akranlarım bilir o zamanlar pover rangers diye bir çizgi dizi vardı, biz de kendi halimizde kendimizi onlara benzetirdik. ama her nedense ismail denilen bir o. ç belirlerdi renkleri, bana da hep pembe rangers olmak düşerdi. başta sesimi çıkarmazdım, içten içe bozulur ama oyun bu ya diye geçiştirirdim. ama her defasında aynı renk bana denk gelince ister istemez insan kendini geri planda hissediyor. sanki başka bir role layık değilmişim gibi. sonunda artık pembe rangers olmak istemiyorum dediğim de dizime okkalı bir tekme attı. nasıl olduysa ben de bunun karnına bir yumruk attım. yaklaşık bi 15 sn falan yerden kalkkamadı. o günden sonra onun kuralları bittii.. en son 5. sınıftan mezun olarak ayrıldığımız da ben mavi, kendisi siyah rangers oldu... istesem onu pembe de yapardım da iyi niyet sağolsun. demem o ki erken kırmışım utangaçlığımı. şayet o yumruğu atmasatdım hayatıma pembe ranggers ve utangaç biri olarak devam edecektim.
milletin ne dediğine siktir çekip, hayatın dümenine geçip kendi bokuma bastığım da olsa kendi yolumda yürümeye başladığım an.. neticede başkasının rotasında cennete gitmektense, kendi rotamda cehenneme yürürüm daha iyi..
normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz.
Daha detaylı bilgi için çerez ve
gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.
online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.