the boomer yazar profili

the boomer kapak fotoğrafı
the boomer profil fotoğrafı
rozet
karma: 173 tanım: 5 başlık: 0 takipçi: 5

son tanımları


vestel'in batma noktasına gelmesi

vestel ve liberal kesimi aynı cümlede görünce kahkaha attım çok teşekkürler. ihtiyacım varmış.
devamını gör...

star wars: episode iii - revenge of the sith

kamu spotu: 20 yıllık film spoiler'ı içerir. konuşma üslubu ile yazılmıştır.

öncelikle belirtmek istiyorum ki benim gözümde george lucas, iki şeyle prequels serisinde sıçmıştır bunlardan ilki midi-chlorians denen dangalaklığın tanıtılması, ikincisi padme'nin öldürülmesidir, iddia ediyorum hadise uzamasın diye yapmadiysa ben bir şey bilmiyorum, halbuki senatör origana ile evlense ki hatırladığım kadarıyla evli olduğuna dair herhangi bir bilgi öncesinde yoktu ya da padme origana'larin evlatlık kızı olsa bu hadise çok daha mantıklı ve kaliteli olacaktı ve 6. filmi de bozmayacakti, şimdi 6. filmde luke ve leianin arasında geçen konuşma ultra tetra bir manasizliga dönüştü, "luke niye durup duruken leia'ya evlatlık anasını sorsun lan" diyor insan, aha unuttum jar jar binks denen garabet bir başka sebeptir prequel serisine uyuz olmama, etti mi üç? oysa ki fanlarından feyz alıp jar jar karakterini "darth pleguis the wise" yapsaydı, bambaşka bir film elimizde olurdu.

velhasıl kelam konumuz olan filme başlayalım, bu prequel filmleri hep bir basit macera filminden öteye gitmek istediğini en başından beri belli etti, ipler her zaman sidious karakterinin elindeydi, ilk filmden itibaren ve bu tema filmimizde de devam ediyor, daha yetişkin olmaya çalışıyor film belli, ama tabanı yok, büyümesini görmediğimiz bir filmin yetişkin olmaya çalışmasına baktığımızda bir şeyler eksik geliyor, bir olmamışlık vasıl oluyor ve toplu halde "hadi lan oradan" çekiyoruz izlerken. filmi bu gün bir kez daha sinemada izlerken fark ettim ki, gerçekten büyük ekran için çekilmiş, bir çok kare bir çok detay, evinizde 65" televizyonunuz olsa bile kayboluyor, fakat büyük ekranda izlediğiniz zaman hataları da daha fazla göze batar hale geliyor. filmin başından itibaren şansölyenin anakin'i manipüle etmeye çalıştığını ve hatta başardığını görüyoruz, fakat sorun şurada, geçtiğimiz 5 film boyunca bize bu sidious şekillisinin dilini force ile kullanabildiğine dair gram bilgi yok ama teee ilk filmde alec guiness el silkip "jedi'lar zayıf beyinleri etkileyebilir" dediği için oradan buraya paralel hat mı çekmeliyiz, keza 3 film boyunca anakin şekillisinin yaptıklarını bana sadece sözlerle yaptırdı derseniz inanmam, kimse yapamaz onu, bu adamı dogmayla beynini yıkayarak yetiştirdiler, bu herif politik hamlelere bu kadar kör olamaz, tek çözüm karakteri çok genç, ve geliyoruz bir başka soruna, evladım hayden christensen bu karakteri oynarken 24 yaşında, hadi de anakin tiplemesi 22 yaşında olsun, (kontrol ettim yirmi ikiymiş hakikatten) bu durumda sorun hem hayden christensen hem de yönetmen koltuğunda oturan george lucas'ta keza anakin'de 22 yaşında erkek evlat, toy naif'liği görmüyoruz, aksine bayağı bayağı savaş görmüş, sert tavırları olan (hatta padme'ye bayağı höt zöt çeken) bir adam var karşımızda, hal böyle olunca sırf sözleri ile sidious denen şembelek anakini kendi tarafına çekti, yıllarca ilmek ilmek ördü diyene "hadi lan oradan" demekten başka hiçbir şey gelmiyor elimden. daha önce de dedim ya, altı dolu değil bir çok 'büyük' olmak isteyen sahnenin, bir sahtelik akıyor yerlerinden o yüzden, daha opera sahnesinde anakin'in "ne diyon lan sen değişik" diyerek ışın kılıcını çekmemiş olması başlı başına bir eğlence, burada tabii ki george lucas'ı suçlayarak "senin ellerine biber sürerim çocuk, nasıl şeyler yazıyorsun sen?" demek geliyor içimizden tabii, konuyu dağıttım toplayalım, tee ilk filmden jar jar binks karakterine yer edeceklerine konuyu daha düzgün yazsalardı bunların tek bir tanesine bile ses çıkaramayacaktık tabii, şansolyenin sesinin anakin'in kafasında yankılandığı sahneler, anakin'i sadece öldürmek değil başka daha küçük şeylerde bile yardım ederken gözünü bulutlandırdığı sahneler filmlerin içine serpiştirilmiş olsaydı, o zaman bambaşka bir şey izliyor olurduk zaten, inanırdık bu leblebi tozunun çocuğun her yerine işlediğine. ama kazın ayağı öyle değil maalesef ki, gel gelelim o malum karanlığa geçme anına, güneş batarken aydınlık tarafta olan anakin efendi gece olanda karanlığa geçer, güzel bir motif ve betimleme, ancak yine burada ya yine hayden christensen'i bence direkt george lucas'ı suçlamak gerekiyor, keza mace windu ile sidious'un kapıştığı sahne, bildiği herşeye ihanet etmiş adamın yükünü vermiyor izleyiciye, değerleri yıkılmış adam gibi bakmıyor hayden christensen, kızgın bir adam gibi bakıyor sadece, beyni küçük parçalara bölünmüş, dünyası kararmış, artık önünde yol olarak sidious leblebisini gördüğünü film izleyicisine veremiyor, ve bunu takip eden jedi tapınağının 'temizlenmesi' bölümünde de yapamıyor.

ha "hep mi kötü hiç mi sevmedin ulan bu filmi" derseniz derim ki padme ile anakin arasındaki sahneler aslen giderek kötüleşen, toksikleşen bir bir ilişkiyi güzel gösteriyor ama george lucas ilk filmden beri padme'yi nasıl yazmak istediğine karar veremediği için ton kayması görüyoruz.
öte yandan sidiou karakterinin bütün bir galaksiyi nasıl parmak ucunda oynattığını görüyoruz, ilk filmde kendi çırağını ölümüne göndererek anakin'i ele geçirme amacından, ikinci filmde bütün bir savaşı sırf kontrolü eline geçirebilsin diye çıkarmasından, kont dooku'yu ayarmatsından tutup da vakti gelince bir başka çırağını kurban ederek emellerine ulaşmasından görüyoruz ki adam metodik bir şekilde çalışıyor ve planlı, tam bir sosyopat ve bunu çok başarılı bir şekilde yapıyor, en başından beri diyorum ya film de çok çok güzel olma ihtimali varken bunu kaçırıyor ya insanı en çok o sinirlendiriyor belki de, amma velakin bu filmin son yarım saati bir şaheserdir, kelimenin tam anlamıyla sanat eseridir, ki bu görüşte yalnız değilim camille paglia sanat tarihi profesörü de benimle aynı fikirde hatta bir kitabında bundan bahsetmekte.

bazen düşünüyorum, arkadaş bu filmin son 30 dakikasını çeken de george lucas, geri kalan iki saat 15 dakikasını da, arkadaş böyle bir fark nasıl oluştu, mustafar gezegenine adım atıldığı andan, yoda ve sidious'un savaşına ve hatta anakin'in bir mangal kömürüne döndüğü ana kadar, film sizi alıp başka diyarlara götürüyor, bir anda kendinizi gerçekten mustafar'da hissediyorsunuz, hayden christensen bütün bir gezegeni öldürürken, bütün herşeyini kaybedip kendini nefrete, savaşa ve öfkeye teslim etmiş bir adam rolünü büyük bir başarıyla oynuyor, ve george lucas bütün bir gezegeni öldürdüğünü filmdeki hologramlarla gösteriyor direkt değil, inanılmaz bir bakmazsan görmezsin taktiği uyguluyor. öte yandan hem ewan mcgregor hem de hayden christensen ateş ve lavın içerisindeki çatışmalarında sizi filmin içine çekip, "hadi be oğlum be" diye izletiyor, kamera yoda ve sidious'a geldiğinde ise, kılıç dövüşünde yoda'nın ne kadar kabiliyetli olduğu görülse de, sidious senatonun koltukları sökerek etrafında sanki bir atomun etrafında dönen elektronlar gibi fıldır fıldır döndürmeye başladığında anlıyoruz aslen ne biçim bir güce sahip olduğunu ve diyoruz ki "vay kepaze vay her şeyi nasıl da saklamış." şimdi aklıma geldi, acaba george lucas sırf naboo padme'nin cenazesi ve jar jar binks denen garabeti son bir kez daha bize göstermek için padme'yi öldürmüş olabilir mi?
devamını gör...

yazarların normal sözlük’te yazma nedenleri

kafayı boşaltmak.
devamını gör...

manga

çin karakterlerinden alınmış olan japonca yazı biçimi olan kanji'de man kelimesi "eğlenceli" ve "abartılmış" anlamları için kullanılmakta olup, ga kelimesi ise "çizim" veya "resim" anlamı taşımaktadır. bu sebeple manga kelimesi eğlendirici çizimden tutun da bu gün anlamını verdiğimiz çizgi romana kadar uzanabilmektedir. nasıl ki kitap, film, müzik türleri vardır*, manga türleri de bulunmatadır. bunları, çocuklar için olan komodo manga, ergenler için olan shonen manga * genç kızlar için olan shojo manga*, erişkin kişiler için yapılmış olan seinen manga ve kadın versiyonu josei manga ve en son olarak da 18 yaşından küçüklerin okuması ve satın alması yasak olan hentai olarak sınıflandırabiliriz.

şuonen ve şoujo manganın en büyük farkı, odak noktaları olarak düşünülebilir, şounen manga'lar genellikle işin macera ve amaca ulaşmak temalarına odaklanırken, şoujo mangalar genellikle, arkadaşlık, dostluk ve insan ilişkilerine odaklanır, pek tabii bu odak noktaları gruplar içerisinde tecrit halde değil, aksine sürekli olarak her iki türde de görülebilir, ancak büyük resime bakıldığında net bir şekilde türler arasındaki fark görülebilmektedir, hakeza josei ve seinen manga psikolojik sorunlardan tutun da büyük kayıplara kadar bir çok karmaşık ve derin konuya dokunsa da türler aralasında görülen en büyük farklılık ana karakterleri ve odak noktaları olacaktır.

son olarak, mangalar, batılı çizgi romanlar gibi soldan sağa değil, sağdan sola okunur.
kore çizgi romanlarının adı manhwa, çin çizgi romanlarının adı ise (bkz: manhua)'dır. man kök kelimesi üç dilde de aynıdır.
devamını gör...

normal sözlük

"sözlük" konsepti içerisinde, geldiğim 4. oluşumdur, yaşlı olmanın getirisi belki de, bir kez daha kafamdakileri boşaltırsam, belki yeni şeyler doldurabilirim düşüncesi ile geldim, ama aslen radyolarında gözüm var, uzun zaman oldu bir sözlük konsepti içerisinde radyo programı yapmayalı. elbet her büyüme süresinde olduğu gibi sancılar çekecektir, ancak işin sonunda daha iyi bir yer olacağını umarak, fikirlerimi boşaltabileceğim bir yer olacağına inanıyorum. olmaz ise serde göçebelik var artık, gene gideriz. ancak, karagöz'ün de kam ana'ya dediği gibi "ben yoruldum ana göçmekten, şehirli olak, sokakta yürüyek."
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim