1.
jennette mccurdy imzalı çoksatan kitap.
hiç i carly izlemediğim için tanımıyordum kendisini. belalı yarim c. (arkadaşım) "ben bunu okuyorum, hadi birlikte okuyalım da üzerine konuşuruz" dememiş olsa asla okumazdım galiba.
ikimizin de tatsız momi işuuzları var. annesel konular söz konusu olunca biraz delleniyoruz. o daha bilinçli gibi galiba ya da daha kabullenmiş geçmişi. daha sağlıksız ve dürtüsel tepkileri ben veriyorum genelde. onun annesi konuşuluyorsa benim için daha zor oluyor, samimi reaksiyon vermekle kızı daha da üzmemek ve yangına körükle gitmemek için kendimi sansürlemek arasında sıkışıyorum. o yüzden ikisinden de biraz yapmış oluyorum daha manasız oluyo her şey.
ne diyebilirim ki?
kitabı oyuncu kendisi mi yazmış, bi hayalet yazara mı yazdırmış ama tabii ki oldukça eksik. ay gerçekten çerez metinlere katlanamadığım bi yaştayım, bu da yaşlanma alameti mi? peki yeni filizlenen leopar desen sevdam?
yine de başlarda zorluydu. ilk 50-70 sayfada falan çok tetiklendim. öfkeli ve depresiftim. kendi içimde de yaşayamadım galiba ki ekip arkadaşlarımdan "nooldu sana?" diye soran oldu.
tabi benim annem bu oyuncunun annesi ile birebir aynı değil. annemin toksisitesi bu kadar ağır da değil. ya da şey de olabilir, aslında bu kadar ağır ama ben bi savunma mekanizması olarak kabul etmeyi ve uyum sağlamayı değil de sonsuzca reddetmeyi ve aykırı olmayı seçmişim. tabi ikisi de sağlıksız. yani her şeye kendi his ve düşüncelerini yok sayarak "evet" demekle her şeye aynı motivasyonla "hayır" demek arasında bi fark yok gibi duruyor.
aile içi ihmal ve istismar çok zor. oyuncu, oyuncu olması nedeniyle daha çok yeme bozukluklarına sürüklenmiş. benim üzerimde hiçbir zaman böyle bir baskı olmadı mesela, şunu ye bunu yeme gibi. ama ilginçtir benim de yiyeceklerle sağlıksız bir ilişkim var ve ilginçtir benim de beden algım bozuk.
ilişkilerde tutunma ve yapışma davranışı zaman zaman bende de oluyor. "senin yüzünden ölücem" tavrı korkunç. bunu anneniz size 20 yaşınızdayken söylese o kadar korkunç olmayabilir. ama hayatınız boyunca bunu duymak biraz farklı çünkü okul öncesi çağlarda çocuk olduğunuz için düşünme becerileriniz bir yetişkininki ile aynı olmuyor ve anneniz "senin yüzünden ölücem" dediği zaman gerçekten annenizin ölümüne neden olacağınızla alakalı bir kaygı taşıyorsunuz. bu kişiler hep kurban, hep. sınırlar hiç olmadığı için bu tür ilişkilerde, kişiliğinize ve varlığınıza da saygı duyulmadığı için sizin de kendinizle alakalı makul bi iç ve dış görü geliştirmeniz çok mümkün olamıyor.
karaktere zaman zaman uygulanan fiziksel, hep uygulanan duygusal şiddet benim de maruz kaldığım bir şey oldu. şu anda ilişkilerimde (romantik olanlarda daha şiddetli olmak üzere her ilişkimde) her şey yolunda giderken bile genel olarak bana hakim olan duygular kaygı, her an birilerini rahatsız ediyormuşum hissi, istenmediğime ve rahatsızlık verdiğime dair sarsılmaz bi inanç ve mütemadi bir suçluluk duygusu oluyor. bir de muhtemelen bunları önlemek için geliştirdiğim sonsuzca kendimi açıklama dürtüsü.
bu çok korkunç bir şey. çünkü karşınızdaki insana sürekli "seni rahatsız ediyor muyum, beni seviyor musun, iyi miyiz, 10 dk önce beni seviyodun şimdi nefret etmeye başladın mı" diye soramıyorsunuz. küçükken ben bunu yapardım arkadaşlarıma mesela, ortaokul yıllarımda. çünkü hiç bilemezdim, emin olamazdım. çok samimi olduğum bir arkadaşım, sürekli benim duygularımı konuşmaktan artık rahatsız olduğunu söyleyerek beni terk etmişti ve bir drama yaşamıştık 13 yaşında. sınıfta birbirinin gözüne bakmamalar falan. seneler sonra, üniversite yıllarımda bana ulaştı ve benden özür diledi. halbuki hiç özür dilenecek bir şey yoktu. allah bilir neler ettim kıza çünkü bu kaygı ve endişe ve erken ergenlik buhranları içinde ve hala anneme maruz kalırken. ilişkilerimde ben de hep kurban rolü içinde oluyodum bi noktada, bunu bu yıl büyük ex aşkım fark ettirdi. çünkü o kişinin değilse de bi şeyin kurbanısın zaten. insanlara açıkça yukarıda saydığım soruları soramadığında, bunu dolaylı yollarla anlamaya çalışıyorsun. o zaman o kişi de senin neyi neden yaptığını ve neyi sınadığını bilemediği için, kendi kendine var olurken sürekli seni incitecek bi şey yapmış oluyo ister istemez. çünkü senin kafanda kurduğun tepkiyi vermedi ve senin çarpık zihninde seni sevmesinin başka bir yolu olamaz. * çünkü sen zaten hiçbir zaman sevilebilir biri gibi hissetmemişsin. senin hayal ettiğin tepkiyi verse de başka bi şey bulup aslında sevilmediğine ikna olacaksın. ve böylece kendini sonsuzca yalnız, sevilmemiş, anlaşılmamış, dışlanmış ve istenmemiş hissediyorsun. bunların hiç biri de mantık çerçevesinde ilerleyen süreçler olmadığı, daha doğrusu senin çarpık mantığına göre taşlar gayet güzel yerine oturduğu için senin gerçekliğin bu oluyo ve bu çarpıklığı fark etmek ve dışına çıkmak zor oluyor.
tabii bir süredir böyle şeyler yapmamaya çalışıyorum. insanlara bezdirici sorular sormamak ve insanları sınamamak ve olanlara müdahale etmeden olması için izin vermek çok zor. üstelik insanlar çok güvenilmez ve tutarsız. 2 saat önce söylediklerini 2 saat sonra yalanlayabiliyorlar. herkesin kendi travmaları var saçmalıkları var tabii. ve siz de böyle bir ilişki biçmini bilerek yaşadıysanız hep size böyle bir ilişki biçimi sunacak partnerler veya arkadaşlar seçiyorsunuz. böylece güvensizliğiniz de sürekli besleniyor. yalnız olma, değer görmeme, anlaşılmama hissiniz de besleniyor. o insan da muhtemelen kötü biri değil. belki siz de onun başka yaralarını deşiyosunuz bilmeden, o yüzden onun da ayarı bozuluyor.
terapiler falan derken kendi toksisitemin o kadar farkına vardım ki artık hayatıma girmiş hiçbir adama kızmıyorum, eskiden çok kızardım. çünkü hep aynı şeyi düşünüyorum: "sisicim allah bilir sen bu adamlara neler ettin?"
30 yaşımda da daha tam düzelemediğim için bi öyle bi böyle bir halim var arkadaşlar. özellikle romantik ilişkilerde ama bazen arkadaşlıkta da bi yandan çok needy bi halim var. öbür yandan da derinleşme konusunda müthiş bir korkum var. flört ettiğim adamlar tarafından beğenildiğime asla inanamadığım için daha çok yakınlık, daha çok ilgi, daha çok beyan bekliyorum. bu benim dünyamda "beni hala seviyo musun, beni görüyo musun, anlıyo musun, her şey bıraktığım gibi mi" nin sağlaması aslında. ama adam bunları bilemeyeceği için çok farklı anlamlar yüklüyor. bunun devamında ya o bir ilişki beklentisine giriyor ya da benim bu gün sevgili olsak yarın hadi evlenelim diyeceğimi düşünerek kaçıyor. halbuki benim kaygım çoğu zaman sevilmemek bile olmuyor, benim haberim yokken ve kontrolüm dışında sevilmemek oluyor. bir sürprizle karşılaşmak istemiyorum.
birinden oldukça hoşlanmıştım bi ara. ve bunun üzerinde de çok durmamıştım. çünkü ben zaten bi ilişki kurmak istemediğim için bana göre üzerinde durulması gereken bir şey değildi. ama bu konu konuşuldu ve o kişinin aslında benden pek de hoşlanmadığını öğrendim. insan buna üzüleceğini, bozulacağını falan sanır arkadaşlar. rahatladım. o da benden hoşlansa bambaşka anksiyeteler söz konusu olacak çünkü benim iç dünyamda. istiyorum ki sevdiğim insanlar da beni sevsin ama hiç birbirimize yaklaşmayalım. asla. uzaktan sevilsin.
duygusal yakınlık kurduğum insanlarla fiziksel yakınlık kuramıyorum. fiziksel yakınlık kurduğum insanlarla da (seviştiğim vs) duygusal yakınlık kurmak istemiyorum. aşık olduğum insanlarla galiba ikisini de istemiyorum ve her şeyi sabote ediyorum. eğer bu durum çözülmezse yapayalnız ölücem ve bu beni çok korkutuyor. ancak önemsemediğim insanların yanında tam anlamıyla kendim olabilirim. çünkü önemsemediğim insanları kırıp kırmamayı da önemsemem. onlara rahatsızlık veriyor muyum diye kaygılanmama gerek kalmaz. umrumda değil çünkü. beni tanıma fırsatını henüz bağ kurmadığım insanlar bulabiliyor ve onlar da genellikle zaten hiçbir zaman bağ kurmak istemeyeceğim insanlar oluyor.
işte manyak bir anneyle büyümek böyle bi şey.
kitaba dönersek de benim bu entryde yazdığım her şey 300 sayfa kitapta yazan her şeyden daha derin. her bestseller gibi, bunda da olayları okuyoruz. o oldu kustum, bu oldu seviştim vs. psikolojik olarak hiçbir şey derinleşmiyor, karakterin hislerini neredeyse hiç öğrenemiyoruz. terapi seansları var ama seanslara dair elle tutulur hiçbir şey yok ve son 15 sayfada karakter hooop iyileşiveriyor. tabii bundan daha fazlasını bekleyerek okumadım. o yüzden beni üzen bir okuma olmadı.
bakın size de iç dünyamı çok süper açtım.
sizi de tanımıyorum çünkü, bana yaklaşma şansınız da yok. *
hiç i carly izlemediğim için tanımıyordum kendisini. belalı yarim c. (arkadaşım) "ben bunu okuyorum, hadi birlikte okuyalım da üzerine konuşuruz" dememiş olsa asla okumazdım galiba.
ikimizin de tatsız momi işuuzları var. annesel konular söz konusu olunca biraz delleniyoruz. o daha bilinçli gibi galiba ya da daha kabullenmiş geçmişi. daha sağlıksız ve dürtüsel tepkileri ben veriyorum genelde. onun annesi konuşuluyorsa benim için daha zor oluyor, samimi reaksiyon vermekle kızı daha da üzmemek ve yangına körükle gitmemek için kendimi sansürlemek arasında sıkışıyorum. o yüzden ikisinden de biraz yapmış oluyorum daha manasız oluyo her şey.
ne diyebilirim ki?
kitabı oyuncu kendisi mi yazmış, bi hayalet yazara mı yazdırmış ama tabii ki oldukça eksik. ay gerçekten çerez metinlere katlanamadığım bi yaştayım, bu da yaşlanma alameti mi? peki yeni filizlenen leopar desen sevdam?
yine de başlarda zorluydu. ilk 50-70 sayfada falan çok tetiklendim. öfkeli ve depresiftim. kendi içimde de yaşayamadım galiba ki ekip arkadaşlarımdan "nooldu sana?" diye soran oldu.
tabi benim annem bu oyuncunun annesi ile birebir aynı değil. annemin toksisitesi bu kadar ağır da değil. ya da şey de olabilir, aslında bu kadar ağır ama ben bi savunma mekanizması olarak kabul etmeyi ve uyum sağlamayı değil de sonsuzca reddetmeyi ve aykırı olmayı seçmişim. tabi ikisi de sağlıksız. yani her şeye kendi his ve düşüncelerini yok sayarak "evet" demekle her şeye aynı motivasyonla "hayır" demek arasında bi fark yok gibi duruyor.
aile içi ihmal ve istismar çok zor. oyuncu, oyuncu olması nedeniyle daha çok yeme bozukluklarına sürüklenmiş. benim üzerimde hiçbir zaman böyle bir baskı olmadı mesela, şunu ye bunu yeme gibi. ama ilginçtir benim de yiyeceklerle sağlıksız bir ilişkim var ve ilginçtir benim de beden algım bozuk.
ilişkilerde tutunma ve yapışma davranışı zaman zaman bende de oluyor. "senin yüzünden ölücem" tavrı korkunç. bunu anneniz size 20 yaşınızdayken söylese o kadar korkunç olmayabilir. ama hayatınız boyunca bunu duymak biraz farklı çünkü okul öncesi çağlarda çocuk olduğunuz için düşünme becerileriniz bir yetişkininki ile aynı olmuyor ve anneniz "senin yüzünden ölücem" dediği zaman gerçekten annenizin ölümüne neden olacağınızla alakalı bir kaygı taşıyorsunuz. bu kişiler hep kurban, hep. sınırlar hiç olmadığı için bu tür ilişkilerde, kişiliğinize ve varlığınıza da saygı duyulmadığı için sizin de kendinizle alakalı makul bi iç ve dış görü geliştirmeniz çok mümkün olamıyor.
karaktere zaman zaman uygulanan fiziksel, hep uygulanan duygusal şiddet benim de maruz kaldığım bir şey oldu. şu anda ilişkilerimde (romantik olanlarda daha şiddetli olmak üzere her ilişkimde) her şey yolunda giderken bile genel olarak bana hakim olan duygular kaygı, her an birilerini rahatsız ediyormuşum hissi, istenmediğime ve rahatsızlık verdiğime dair sarsılmaz bi inanç ve mütemadi bir suçluluk duygusu oluyor. bir de muhtemelen bunları önlemek için geliştirdiğim sonsuzca kendimi açıklama dürtüsü.
bu çok korkunç bir şey. çünkü karşınızdaki insana sürekli "seni rahatsız ediyor muyum, beni seviyor musun, iyi miyiz, 10 dk önce beni seviyodun şimdi nefret etmeye başladın mı" diye soramıyorsunuz. küçükken ben bunu yapardım arkadaşlarıma mesela, ortaokul yıllarımda. çünkü hiç bilemezdim, emin olamazdım. çok samimi olduğum bir arkadaşım, sürekli benim duygularımı konuşmaktan artık rahatsız olduğunu söyleyerek beni terk etmişti ve bir drama yaşamıştık 13 yaşında. sınıfta birbirinin gözüne bakmamalar falan. seneler sonra, üniversite yıllarımda bana ulaştı ve benden özür diledi. halbuki hiç özür dilenecek bir şey yoktu. allah bilir neler ettim kıza çünkü bu kaygı ve endişe ve erken ergenlik buhranları içinde ve hala anneme maruz kalırken. ilişkilerimde ben de hep kurban rolü içinde oluyodum bi noktada, bunu bu yıl büyük ex aşkım fark ettirdi. çünkü o kişinin değilse de bi şeyin kurbanısın zaten. insanlara açıkça yukarıda saydığım soruları soramadığında, bunu dolaylı yollarla anlamaya çalışıyorsun. o zaman o kişi de senin neyi neden yaptığını ve neyi sınadığını bilemediği için, kendi kendine var olurken sürekli seni incitecek bi şey yapmış oluyo ister istemez. çünkü senin kafanda kurduğun tepkiyi vermedi ve senin çarpık zihninde seni sevmesinin başka bir yolu olamaz. * çünkü sen zaten hiçbir zaman sevilebilir biri gibi hissetmemişsin. senin hayal ettiğin tepkiyi verse de başka bi şey bulup aslında sevilmediğine ikna olacaksın. ve böylece kendini sonsuzca yalnız, sevilmemiş, anlaşılmamış, dışlanmış ve istenmemiş hissediyorsun. bunların hiç biri de mantık çerçevesinde ilerleyen süreçler olmadığı, daha doğrusu senin çarpık mantığına göre taşlar gayet güzel yerine oturduğu için senin gerçekliğin bu oluyo ve bu çarpıklığı fark etmek ve dışına çıkmak zor oluyor.
tabii bir süredir böyle şeyler yapmamaya çalışıyorum. insanlara bezdirici sorular sormamak ve insanları sınamamak ve olanlara müdahale etmeden olması için izin vermek çok zor. üstelik insanlar çok güvenilmez ve tutarsız. 2 saat önce söylediklerini 2 saat sonra yalanlayabiliyorlar. herkesin kendi travmaları var saçmalıkları var tabii. ve siz de böyle bir ilişki biçmini bilerek yaşadıysanız hep size böyle bir ilişki biçimi sunacak partnerler veya arkadaşlar seçiyorsunuz. böylece güvensizliğiniz de sürekli besleniyor. yalnız olma, değer görmeme, anlaşılmama hissiniz de besleniyor. o insan da muhtemelen kötü biri değil. belki siz de onun başka yaralarını deşiyosunuz bilmeden, o yüzden onun da ayarı bozuluyor.
terapiler falan derken kendi toksisitemin o kadar farkına vardım ki artık hayatıma girmiş hiçbir adama kızmıyorum, eskiden çok kızardım. çünkü hep aynı şeyi düşünüyorum: "sisicim allah bilir sen bu adamlara neler ettin?"
30 yaşımda da daha tam düzelemediğim için bi öyle bi böyle bir halim var arkadaşlar. özellikle romantik ilişkilerde ama bazen arkadaşlıkta da bi yandan çok needy bi halim var. öbür yandan da derinleşme konusunda müthiş bir korkum var. flört ettiğim adamlar tarafından beğenildiğime asla inanamadığım için daha çok yakınlık, daha çok ilgi, daha çok beyan bekliyorum. bu benim dünyamda "beni hala seviyo musun, beni görüyo musun, anlıyo musun, her şey bıraktığım gibi mi" nin sağlaması aslında. ama adam bunları bilemeyeceği için çok farklı anlamlar yüklüyor. bunun devamında ya o bir ilişki beklentisine giriyor ya da benim bu gün sevgili olsak yarın hadi evlenelim diyeceğimi düşünerek kaçıyor. halbuki benim kaygım çoğu zaman sevilmemek bile olmuyor, benim haberim yokken ve kontrolüm dışında sevilmemek oluyor. bir sürprizle karşılaşmak istemiyorum.
birinden oldukça hoşlanmıştım bi ara. ve bunun üzerinde de çok durmamıştım. çünkü ben zaten bi ilişki kurmak istemediğim için bana göre üzerinde durulması gereken bir şey değildi. ama bu konu konuşuldu ve o kişinin aslında benden pek de hoşlanmadığını öğrendim. insan buna üzüleceğini, bozulacağını falan sanır arkadaşlar. rahatladım. o da benden hoşlansa bambaşka anksiyeteler söz konusu olacak çünkü benim iç dünyamda. istiyorum ki sevdiğim insanlar da beni sevsin ama hiç birbirimize yaklaşmayalım. asla. uzaktan sevilsin.
duygusal yakınlık kurduğum insanlarla fiziksel yakınlık kuramıyorum. fiziksel yakınlık kurduğum insanlarla da (seviştiğim vs) duygusal yakınlık kurmak istemiyorum. aşık olduğum insanlarla galiba ikisini de istemiyorum ve her şeyi sabote ediyorum. eğer bu durum çözülmezse yapayalnız ölücem ve bu beni çok korkutuyor. ancak önemsemediğim insanların yanında tam anlamıyla kendim olabilirim. çünkü önemsemediğim insanları kırıp kırmamayı da önemsemem. onlara rahatsızlık veriyor muyum diye kaygılanmama gerek kalmaz. umrumda değil çünkü. beni tanıma fırsatını henüz bağ kurmadığım insanlar bulabiliyor ve onlar da genellikle zaten hiçbir zaman bağ kurmak istemeyeceğim insanlar oluyor.
işte manyak bir anneyle büyümek böyle bi şey.
kitaba dönersek de benim bu entryde yazdığım her şey 300 sayfa kitapta yazan her şeyden daha derin. her bestseller gibi, bunda da olayları okuyoruz. o oldu kustum, bu oldu seviştim vs. psikolojik olarak hiçbir şey derinleşmiyor, karakterin hislerini neredeyse hiç öğrenemiyoruz. terapi seansları var ama seanslara dair elle tutulur hiçbir şey yok ve son 15 sayfada karakter hooop iyileşiveriyor. tabii bundan daha fazlasını bekleyerek okumadım. o yüzden beni üzen bir okuma olmadı.
bakın size de iç dünyamı çok süper açtım.
sizi de tanımıyorum çünkü, bana yaklaşma şansınız da yok. *
devamını gör...