1.
              
  şu hayata bir bakınız: güçlülerin küstahlığı ve asalaklığı, zayıfların cahilliği ve ağzı var dili yok halleri; etrafta sınırsız yoksulluk, darlık, yozlaşma, sarhoşluk, ikiyüzlülük, yalan... oysa bütün evlerde, caddelerde sessizlik ve sükûnet egemen. şehrimizde yaşayan elli bin kişiden bir tanesi bile çığlık atmıyor, isyan etmiyor. biz, yiyecek
satın almak için pazara giden, kendi saçmalıklarını konuşup dinleyen, evlenen, ölülerini sessiz sessiz mezarlığa taşımaya çalışan, gündüz yemek yiyip gece uyuyan insanları görüyoruz. oysa acı çeken insanları, hayatta, kulis arkalarında olup biten korkunç şeyleri görmüyor, duymuyoruz. her şey sessiz ve sakin; ortada sadece dilsiz istatistiklerin protestosu var: şu kadar insan aklını oynattı, şu kadar litre içki içildi, yetersiz beslenmeden
şu kadar çocuk öldü vb...
açıktır ki, böyle bir düzen aslında gereklidir. çünkü mutlular, mutsuz kişiler sustuğu için kendilerini
mutlu hisseder. eğer bu suskunluk olmasaydı mutluluk imkânsız olurdu. bu genel bir hipnotizmadır.
(bkz: anton çehov)un üçlemesinin ikinci öyküsüdür. nikolay ivaniç'in pasif bir memurluktan, toprak sahibi bir göbekli ağaya dönüşünü kardeşi ivan ivaniç'in diliyle anlatan güzel bir öykü.
devamını gör...