1.
the gods must be crazy isimli harika film sayesinde tanıdığımız, kalahari çölü'nün içinde yaşamaya çalışan harika insanlar. aslında kendilerine "buşman" demek terbiyesizlik sayılıyor. yaygın bilinen ad bu olduğu için başlığı böyle açtım. san halkı demeyi yeğliyorlar.
öyle bir insan topluluğu düşünün ki, bu devirde, modern insanın bir kaç saat bile dayanamayacağı koşullarda yaşıyor, zihinsel saflıklarını tamamiyle koruyorlar. kötülük bu insanların yanına uğramamış.
yeryüzünün en eski halklarından birisi olmalarına rağmen, asla, devlet ya da sosyal düzen gibi kavramlarla işleri olmamış. diğer kabileler hemen şeflerini seçmiş, buşmanlarda ilk günden beri herkes eşit. eşit derken, hemen komünizm aklınıza gelmesin. adamların bu dertleri yok. en büyük olayları, bir şey isterken bile yaptıkları şey : hediyeleşmek. yan köyden bir şey lazım olursa, onlar bir hediye veriyor, karşılığında bunlar da başka bir hediye veriyor. modern hayat gereçlerine ihtiyaçları olmadığından, buna da gerek kalmıyor zaten.
tanrılar çıldırmış olmalı filminde gökten, uçaktan atılan kola şişesi yüzünden kavga etmelerinin ironisi çok süperdi.
haliyle, avcılık ve şifalı bitkiler konusunda uzmanlarmış. din olayını çözme biçimleri de şaşırtmadı.
şimdi efenim, kural olarak, kabilenin diğer üyeleri yaşlılarının ruhlarla konuşabildiğine ve doğa güçlerini etkileyebildiğine inanıyor. aynı zamanda cadı gibi olan kabile şifacısı, özel hak ve avantajlardan yararlanmadan, kabile sorunlarının çözümünde diğer buşmanlarla aynı güce sahip. altına mercedes çekilmiyor yani fetvacı buşman'ın.
bunun beni şaşırtmamasının nedeni, antropolojik olarak bakınca da, din meselesinin ortaya çıkışında, insanların ölen yakınlarının ruhları ile konuşma arzusunun yatmasıydı. bu bilgiyi çok önceden bildiğimden, bunu çözme biçimlerine şaşırmadım. kabilenin büyücüsüne ayrıcalık verilmemesine şaşırdım diyebilirim. adamlar iyilik ve iyi olmak için varlar.
hırsları olmadığından, tarih boyunca sömürgeciler tarafından istila edilerek küçülmüşler.
nefis bir halk. boylar da 1.50 civarı oluyor. alcan şuradan bir yenge, safi huzur yemin ederim ya. dırdır yok, çile yok.
öyle bir insan topluluğu düşünün ki, bu devirde, modern insanın bir kaç saat bile dayanamayacağı koşullarda yaşıyor, zihinsel saflıklarını tamamiyle koruyorlar. kötülük bu insanların yanına uğramamış.
yeryüzünün en eski halklarından birisi olmalarına rağmen, asla, devlet ya da sosyal düzen gibi kavramlarla işleri olmamış. diğer kabileler hemen şeflerini seçmiş, buşmanlarda ilk günden beri herkes eşit. eşit derken, hemen komünizm aklınıza gelmesin. adamların bu dertleri yok. en büyük olayları, bir şey isterken bile yaptıkları şey : hediyeleşmek. yan köyden bir şey lazım olursa, onlar bir hediye veriyor, karşılığında bunlar da başka bir hediye veriyor. modern hayat gereçlerine ihtiyaçları olmadığından, buna da gerek kalmıyor zaten.
tanrılar çıldırmış olmalı filminde gökten, uçaktan atılan kola şişesi yüzünden kavga etmelerinin ironisi çok süperdi.
haliyle, avcılık ve şifalı bitkiler konusunda uzmanlarmış. din olayını çözme biçimleri de şaşırtmadı.
şimdi efenim, kural olarak, kabilenin diğer üyeleri yaşlılarının ruhlarla konuşabildiğine ve doğa güçlerini etkileyebildiğine inanıyor. aynı zamanda cadı gibi olan kabile şifacısı, özel hak ve avantajlardan yararlanmadan, kabile sorunlarının çözümünde diğer buşmanlarla aynı güce sahip. altına mercedes çekilmiyor yani fetvacı buşman'ın.
bunun beni şaşırtmamasının nedeni, antropolojik olarak bakınca da, din meselesinin ortaya çıkışında, insanların ölen yakınlarının ruhları ile konuşma arzusunun yatmasıydı. bu bilgiyi çok önceden bildiğimden, bunu çözme biçimlerine şaşırmadım. kabilenin büyücüsüne ayrıcalık verilmemesine şaşırdım diyebilirim. adamlar iyilik ve iyi olmak için varlar.
hırsları olmadığından, tarih boyunca sömürgeciler tarafından istila edilerek küçülmüşler.
nefis bir halk. boylar da 1.50 civarı oluyor. alcan şuradan bir yenge, safi huzur yemin ederim ya. dırdır yok, çile yok.
devamını gör...