1.
çokça deneyimlediğim durum.
sonu genel bir heves kırgınlığı oluyor.
umarım bu sefer, hevesim kursağımda kalmaz.
sonu genel bir heves kırgınlığı oluyor.
umarım bu sefer, hevesim kursağımda kalmaz.
devamını gör...
2.
çok istemeyin o zaman öyle oluyor. olmasa da başka yolunu bulurum deyince daha rahat elde ediyorsunuz.
devamını gör...
3.
heves kursakta kalınca, yürek yalnızlığa alışınca ve son kapı kapanınca geri dönüşümüz olmayacak. işte çok pis bir şey, çözümü de yok.
devamını gör...
4.
çok istenilen bir şeyin olmaması.
altı aydır görüşmediğin sevgilinle buluşmanıza bir gün kala terk edilmen.
yüksek beklediğin sınav sonucunun düşük gelmesi.
maaşına kesin gözüyle zam yapılacağına inandırılan zamanda ay sonunda hiç bir şeyin değişmemesi.
çok açken söylediğin yemeğin bekleme süresi 30 dk gösterilirken 1.5 saate çıkması ve soğuk, tatsız olması.
o kadar para verdiğin eşyanın, kıyafetin 2 gün sonra elinde kalıp çöp olması
altı aydır görüşmediğin sevgilinle buluşmanıza bir gün kala terk edilmen.
yüksek beklediğin sınav sonucunun düşük gelmesi.
maaşına kesin gözüyle zam yapılacağına inandırılan zamanda ay sonunda hiç bir şeyin değişmemesi.
çok açken söylediğin yemeğin bekleme süresi 30 dk gösterilirken 1.5 saate çıkması ve soğuk, tatsız olması.
o kadar para verdiğin eşyanın, kıyafetin 2 gün sonra elinde kalıp çöp olması
devamını gör...
5.
6.
karşınızdaki insanla tartışacağınızı bildiğiniz durumlarda, böyle içten içe söyleyeceğiniz lafların bir hazırlığını yaparsınız ya hani, sonra da bütün tartışma boyunca her laf ağzınıza tıkılır. hah işte o an içinde kaldığınız ve hissettiğiniz duygudur.
devamını gör...
7.
çocukken başıma sık sık gelen durumdu. o yüzden artık çok istediğim bir şeyin gerçek olma ihtimali olursa heves etmemeye çalışıyorum ki olmazsa çok üzülmeyeyim.
devamını gör...
8.
ömür boyu yaşadıklarım bir deyim olsun desem ancak bu kadar uyardı.
devamını gör...
9.
bir yıldır evden burnunu çıkarmamiş kişinin 2gunlugune planladığı tatil kaçamağının iptal olması durumu
devamını gör...
10.
tam olarak her yeni işte başlangıçta aşkta yaşadığım şey.
devamını gör...
11.
dünyanın en kötü duygusudur.
ben şu an kullandığım mahlası -ki çok uzun zaman oldu kullanmaya başlayalı, hatta şu an üniversite okuyacak yaşa gelmiş bile olabilir- ilk yazdığımda tek derdim iyi bir insan olabilmekti. o zaman farkına varmamıştım. iyi insan olmak, hatta sadece insan olmak zor iş, belki de işlerin en zoru. ama meğer ön bir koşulu varmış iyi insan olabilmenin. öncesinde kötü bir insan olmak. ve ben eğer yıllardır iyi bir insan olmak için uğraşıyorsam, demek ki ne kadar kötü bir insanmışım!
bu çok uzun bir yazı olacak. yani insanolunbiraz ortalamasının da üzerinde. o yüzden şimdiden okumaktan vazgeçebilirsiniz ya da abuk sayıklamalarımı okuyup kendi kendinize saçmalamanın ne boyutlara varacağını görmek için bir maceraya atılabilirsiniz.
daha önce de yazmışımdır mutlaka. benim başıma güzel şeyler gelmez, iyi şeyler de gelmez. gelir gibi olur sadece. ve gelmesinin tek nedeni de giderken ağır bir tahribat bırakma zevkini tadarken gözlerimin içine bakarak erol taş’ı kıskandıracak bir kötü adam kahkahası atabilmektir.
o yüzden ne zaman iyi şeyler olmaya başlasa hayatımda tedirgin olurum. tadını çıkaramam. ne zaman bitecek diye beklemekten zihnim yorulur. ne zaman güzel bir şey olsa ben orada olmamaya dikkat ederim. hayatımdaki güzelliği uzaktan seyrederim çok alışmamak için ona. çünkü alışınca bir şeye, ardında bıraktığı boşluğu doldurmak için boca ettiğim alkol ve sigara dumanın haddi hesabı ve dahi hududu olmayacaktır.
benim hevesim kursağımda kalır bolca. görseniz, dersiniz ki ne kursakmış arkadaş! kalan kalana! kursağımda kalan her şey karakteri bol bir roman oluşturdu bulunduğu yerde. boğazımda kalabalık bir romanla dolaşmakta nefes alamaz oldum. su içsem yaramıyor artık.
yine de umut etmekten vazgeçemiyor işte insan. keşke insan değil de at olsaydım diyorum bazen. belki o zaman sürekli umut edip kendimi bu hallere sokmazdım. başıma gelmeyeceğine inandığım iyi şeyleri uzakta tutup yeni yıkımlara yol açmazdım. bitmeyen bir kentsel dönüşüm var sanki içimde. içimin sokaklarını ben bile tanıyamaz oldum.
bir süre çok mutlu olduğumu hissettiğimde korkmadığım zamanlar oldu. ne zamandı hatırlamıyorum şu an. belki on yıl önce, belki on gün, belki daha bugündü, belki de dündü. albert camus kadar yabancıyım şu an zamana.
sonra “birkaç” sözcüğünün yazım yanlışı yapılmadan yazıldığında ne kadar can yaktığını öğrendim. birkaç bitişik yazılır. ben şu an ayrı olmasını istiyorum. iki sözcük birbirine yaklaşmasın istiyorum. hatta çok uzak olsunlar istiyorum. bunu kim olarak istediğimi de bilmiyorum. ama istiyorum.
içimden attila ilhan’a bile kızmak geliyordu bazen. şimdi hak veriyorum. aysel git başımdan! ben kimseye göre değilim. kendi üstüme bile tam oturmayan kötü kesim bir palto gibi hissediyorum. gogol göndermesi değil bu. rus romanlarının melankolisine düşemeyecek kadar mutsuzum şu an.
bu yazdıklarım kurgu bir metnin yeterince iyi olmadığı için buruşturulup çöpe atılmış sayfalarından alınmış bölümler. belki de benim hayatım bütünüyle öyle. yazıldıktan sonra beğenilmemiş bir hayat. aman neyse denilerek dünyaya gönderilmiş bir kaybeden.
her şey geçer. insan yara almamayı başarsın yeter ki. ben eski türk filmlerinde kurşun yarasını saklayan bir jön gibi -daha küçük bir rol beni kurtarmaz- yukarıda bahsettiğim kötü kesim paltoyu vücuduma bastırıp birkaç hafta geçireceğim.
ama siz fanilerden son bir dileğim var. bu birkaç hafta boyunca hava güzel olsun. yağmur yağmasın, hele şimşek ve gökgürültüsü hiç olmasın dünyada. kimse korkmasın doğa olaylarından. bunlar hayatın gerçeği. ben kursağımda kalan hevesimle uğraşırken kimse üzülüp birbirine sarılmasın. bana da sarılmayın.
birkaç hafta sonra benden geriye kalan ne varsa bir truva atının içine koyup göndereceğim. ya benim içimdekiler fazladır ve bu mücadeleyi ben kazanırım ya da içimde yaralı bereli askerler kalmış olur. belki o zaman onlara sarılırız.
cebimde bir avuç bademle dışarı çıkacağım bu akşam. bir kaç şarkı dinlerim belki. kimse beni düzeltmesin, bu yazıda bir kaç ayrı yazılacak artık. ve badem de kursağımda kalmayacak.
ben şu an kullandığım mahlası -ki çok uzun zaman oldu kullanmaya başlayalı, hatta şu an üniversite okuyacak yaşa gelmiş bile olabilir- ilk yazdığımda tek derdim iyi bir insan olabilmekti. o zaman farkına varmamıştım. iyi insan olmak, hatta sadece insan olmak zor iş, belki de işlerin en zoru. ama meğer ön bir koşulu varmış iyi insan olabilmenin. öncesinde kötü bir insan olmak. ve ben eğer yıllardır iyi bir insan olmak için uğraşıyorsam, demek ki ne kadar kötü bir insanmışım!
bu çok uzun bir yazı olacak. yani insanolunbiraz ortalamasının da üzerinde. o yüzden şimdiden okumaktan vazgeçebilirsiniz ya da abuk sayıklamalarımı okuyup kendi kendinize saçmalamanın ne boyutlara varacağını görmek için bir maceraya atılabilirsiniz.
daha önce de yazmışımdır mutlaka. benim başıma güzel şeyler gelmez, iyi şeyler de gelmez. gelir gibi olur sadece. ve gelmesinin tek nedeni de giderken ağır bir tahribat bırakma zevkini tadarken gözlerimin içine bakarak erol taş’ı kıskandıracak bir kötü adam kahkahası atabilmektir.
o yüzden ne zaman iyi şeyler olmaya başlasa hayatımda tedirgin olurum. tadını çıkaramam. ne zaman bitecek diye beklemekten zihnim yorulur. ne zaman güzel bir şey olsa ben orada olmamaya dikkat ederim. hayatımdaki güzelliği uzaktan seyrederim çok alışmamak için ona. çünkü alışınca bir şeye, ardında bıraktığı boşluğu doldurmak için boca ettiğim alkol ve sigara dumanın haddi hesabı ve dahi hududu olmayacaktır.
benim hevesim kursağımda kalır bolca. görseniz, dersiniz ki ne kursakmış arkadaş! kalan kalana! kursağımda kalan her şey karakteri bol bir roman oluşturdu bulunduğu yerde. boğazımda kalabalık bir romanla dolaşmakta nefes alamaz oldum. su içsem yaramıyor artık.
yine de umut etmekten vazgeçemiyor işte insan. keşke insan değil de at olsaydım diyorum bazen. belki o zaman sürekli umut edip kendimi bu hallere sokmazdım. başıma gelmeyeceğine inandığım iyi şeyleri uzakta tutup yeni yıkımlara yol açmazdım. bitmeyen bir kentsel dönüşüm var sanki içimde. içimin sokaklarını ben bile tanıyamaz oldum.
bir süre çok mutlu olduğumu hissettiğimde korkmadığım zamanlar oldu. ne zamandı hatırlamıyorum şu an. belki on yıl önce, belki on gün, belki daha bugündü, belki de dündü. albert camus kadar yabancıyım şu an zamana.
sonra “birkaç” sözcüğünün yazım yanlışı yapılmadan yazıldığında ne kadar can yaktığını öğrendim. birkaç bitişik yazılır. ben şu an ayrı olmasını istiyorum. iki sözcük birbirine yaklaşmasın istiyorum. hatta çok uzak olsunlar istiyorum. bunu kim olarak istediğimi de bilmiyorum. ama istiyorum.
içimden attila ilhan’a bile kızmak geliyordu bazen. şimdi hak veriyorum. aysel git başımdan! ben kimseye göre değilim. kendi üstüme bile tam oturmayan kötü kesim bir palto gibi hissediyorum. gogol göndermesi değil bu. rus romanlarının melankolisine düşemeyecek kadar mutsuzum şu an.
bu yazdıklarım kurgu bir metnin yeterince iyi olmadığı için buruşturulup çöpe atılmış sayfalarından alınmış bölümler. belki de benim hayatım bütünüyle öyle. yazıldıktan sonra beğenilmemiş bir hayat. aman neyse denilerek dünyaya gönderilmiş bir kaybeden.
her şey geçer. insan yara almamayı başarsın yeter ki. ben eski türk filmlerinde kurşun yarasını saklayan bir jön gibi -daha küçük bir rol beni kurtarmaz- yukarıda bahsettiğim kötü kesim paltoyu vücuduma bastırıp birkaç hafta geçireceğim.
ama siz fanilerden son bir dileğim var. bu birkaç hafta boyunca hava güzel olsun. yağmur yağmasın, hele şimşek ve gökgürültüsü hiç olmasın dünyada. kimse korkmasın doğa olaylarından. bunlar hayatın gerçeği. ben kursağımda kalan hevesimle uğraşırken kimse üzülüp birbirine sarılmasın. bana da sarılmayın.
birkaç hafta sonra benden geriye kalan ne varsa bir truva atının içine koyup göndereceğim. ya benim içimdekiler fazladır ve bu mücadeleyi ben kazanırım ya da içimde yaralı bereli askerler kalmış olur. belki o zaman onlara sarılırız.
cebimde bir avuç bademle dışarı çıkacağım bu akşam. bir kaç şarkı dinlerim belki. kimse beni düzeltmesin, bu yazıda bir kaç ayrı yazılacak artık. ve badem de kursağımda kalmayacak.
devamını gör...